Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. akınsoft'un insansı robot üretmesi

    akınsoft internet cafe yazılımı üreten bir firmadır. muhtemelen ürettiği robotta da benzer özellikler olacaktır.

    +terminatör 1 liralık yok eder misin?

  • 2. fatih'teki kiralık 2+1 zindan

    bu ilani verenin de, vermesine izin verenin de, bu hallere getirenin de anasını sikeyim ben.

    bir orospu çocuğu tarafından ilana konu olan zindandır.

  • 3. kadın vücudundaki en muazzam şeyin ayak olması

  • 4. diyarbakır'da götünden vurulan pkk'lı terörist

    beyninden vurulmuşa dönmüştür.

  • 5. türkler orta asya'ya dönene dek kürtler direnecek

    türkler orta asyaya dönünce elektrik faturanızı kim ödeyecek diyerek seviyeyi iyice düşürüyorum o halde. yok mu artıran?

  • 6. bir kadına söylenebilecek en güzel şey

    babam dün anjiyo oldu. hiç böyle bi şey beklenmiyordu bana da söylemediler. iş çıkışı öğrenince apar topar hastaneye gittim. kalbe giden 2 damarda tıkanıklık varmış, stent takmışlar falan filan ama neyse ki gayet keyfi yerindeydi. odada oturuyoruz. babam bana döndü birden.

    - senden bi şey isticem.
    + söyle baba. ne yapayım? karşıdaki kebapçıdan 1.5 adana mı yaptırıyım? sokarız gizliden odaya.
    - salak salak konuşma be. annenle ikimizin fotoğrafını çeksene.
    + aman baba ne fotoğrafı hastane odasında?
    - lan çek hadi. feysbuk'a koycam. altına da "bu kalbe giden damarlar bi tek sana açık" yazıcam.

    bu anda anneme öyle bi bakışı var ki sanki kasıklarında 4 kiloluk kum torbasıyla yatan biri değil de ortamlarda "yorgun kalp" rumuzuyla takılan don juan.

    anneme bi baktım o nasıl güzel bi gülümsemedir lan. "yhaaa ufff deli bu adam yhaa" bakışını en hırt adam olan ben bile çok net gördüm. adam kalp krizinin eşiğinden dönmüş, ördeğe işiyor ama o haliyle bile bir kadına söylenebilecek en güzel şeyi söylüyor. sonra bana dönüp "öğren bunları bak nasıl da pamuk gibi oldu annen" bakışı attı sanırım ama tam emin değilim çünkü gözüme stent kaçmıştı. yooo ağlamadım ki yooo nalakası var?

  • 7. 17 aralık 2015 putin canlı yayını

    'türk yönetiminin islamlaştırma politikası yüzünden atatürk herhalde mezarında ters dönmüştür.'
    cümlelerini kurduğu yayın olmaktadır.

  • 8. 17 aralık 2015 israil-türkiye barışı

    malum seçmen tebaasına götümle gülmeme sebep olmuştur.

    gariplerimi bir de "biz kazanırsak gazze'den; chp/hdp kazanırsa tel aviv'den havai fişek patlatacaklar" diye goygoy yapıyorlardı.

    ahahahahahahahahahahahaahhah ulan!

  • 9. 27 yaşından önce evlenenlere 5 bin tl verilmesi

    beni 41 gün içerisinde evlenmeye zorlayan uygulama.
    (bkz: gökten meg ryan yağsa bize er ryan düşer)

  • 10. recep tayyip erdoğan'ın kendisi için fakir demesi

  • 11. sakallı erkeklerden hoşlanan kadın

    "ben kadın olsam" deyince konunun kapanması. değilsin lan işte.

    bırakın bu işleri. hem anlayamıyorsun hem de hastaneye sevk ediyorsun. bence hastaneye başkası gitmeli.

  • 12. 17 aralık 2015 jose mourinho'nun kovulması

    züğürdün çenesini yoracak, 100'lerce entry girilecektir.

    adam 132 milyon lira alacak lan. biz de burada 2'den 1 olacak maç arıyoruz amına koyim.

  • 13. isimleri birleştirip çocuğuna isim koymak

    duygu - varol / duvar
    parıl -kenan / parke
    kamil - yonca / kamyon
    mahmure - salih / masa
    kağmuran - ıtır / kağıt (neden olmasın)
    çakır - tılsım / çakıl (soyadı taş olsa mesela)
    batuhan - taniye / battaniye (anneyi bulmak zor olabilir)
    şahika - kazım / şaka (çok komik)

    (bkz: amme hizmeti)

  • 14. tek başına tribünde yer alan trabzon taraftarı

    şu görüntülerdeki, göztepe'nin 1461 trabzon'u 1-0 yendiği maçta takımını tek başına da olsa desteklemeye gelen taraftar gibi taraftardır!

    helal olsun kardeşimize..

    (bkz: böyle olur taraftar dediğin)

    ayrıca göztepe kulübü kendisine yemek ve su vermiş. bir de forma hediye etmiş.. onlara da helal olsun!

  • 15. çarşı vs ultraslan

    (bkz: 1453 kartalları vs ultraslan)

    not gs.

  • 16. jose mourinho

    40 milyon tazminat almayacakmış ancak sene sonuna kadar kalan parası ödenecekmiş kendisine.

    sen koskoca special one ol, git balanced one ile aynı kaderi paylaş. olacak iş değil.

  • 17. beşiktaş

    trollerinin ağlamakta haklı olduğu takım. düşünsene sen santrafor getiriyorsun. iyi oynuyor. ona beste yapılıyor. herkesin dilinde. 13 milyona satıyorsun. ba'nın yerine onun başkanının becerip alamadığını hem de bedavaya alıyorsun.

    adam golleri diziyor. onun da şarkısı var. tuşu var. girip basıyorlar. bu nasıl bir kültür böyle? kıskanıyor tabii.
    e bunlar şampiyon da olamıyor. uefa kupaları da yok. bizim uefa kupamız var diyor. daha yeni 3 kupa aldık diyor. ama hala sabri, burak, umutla falan uğraşıyor.

    bizde gökhan töre, oğuzhan falan var mutluyuz. onda sniejder, podolski var ama mutsuz. beyni kavrayamıyor bunu. devreleri yanıyor. beşiktaş başlığında kin kusuyor. işte trollun ruh hali böyle bir şey.

  • 18. peşinden koşulacak erkek

    elde edildikten sonra hanım kızımız sıkılacağı için siktiri çekeceği erkektir.

  • 19. hayatında hiç star wars izlememiş insan

    benim ve zerre kadar ilgimi çekmiyor bundan sonra da izlemeyi duşünmüyorum.

  • 20. kerim frei

    beşiktaş'ın kadrosunda yedektir. gs'nin ezik kadrosunda olsa her maç 11 başlar.

  • 21. veli kavlak

    beşiktaşlılar tarafından üç kişiyi geçip 25 metreden kaleye vuramayacağı bilinen futbolcudur. lakin üç kişilik koşar, rakibe basar, araya girer. böylece atiba'yı arada bir dinlendirme şansımız olur.
    takımın aylardır sakat olan futbolcusu iyileşmiş. ne yapalım sevinmeyip üzülelim mi? hani biz tinerciydik?

  • 22. çocukken amerikalıları iyi rusları kötü zannetmek

    çocukluğu 80'lerin başına denk gelen koca bir nesil için geçerli olan durumdur.

    sol kültürün, bilinçlenmenin ve işçi hareketlerinin yükselişe geçtiği 70'li yılların son dönemi, patronların ve kapitalist ülkelerin (en çok da abd) müdahaleleriyle, kanlı bir şekilde bitirilir.
    soğuk savaşın tüm propaganda unsurlarıyla devam ettiği dönemlerde, türkiye bir darbe ile sarsılır ve amerika'nın uydusu haline getirilir.
    bir daha böyle bir hatanın (halkın bilinçlenmesi) tekrarlanmaması için bir taraftan harıl harıl imam hatipler açılırken, çok daha kolay kontrol edilecek, muhafazakar tabanlı yeşil kuşak oluşturulur. aynı dönemin önemli icraatlarından biri de tek kanalımız olan trt'nin yayın politikalarıdır.
    dört bir taraftan amerikan film ve dizileri etrafımızı sarar. dönemi anlatan bütün filmlerde amerikalılar iyi adam, ruslar ise sürekli arkadan bıçaklayan, şerefsiz, sapkın insanlardır.
    hepimiz amerikalıların muhteşem yaşantısına özendiriliriz. sanki bütün amerikalı gençler liseye porsche ile gidiyor, hepsi çılgınca bir lüks içinde yaşıyordur. (elbette şehirlerin varoşları, siyahların yoğun yaşadığı ve ortadoğu'dan beter arka sokaklar ve evsizler hiç gösterilmez)
    yine bütün amerikan vatandaşları dünyanın iyiliği için çalışıyor, adeta karşılıksızca dünyayı kurtarmaya çabalıyorlardır.
    bizlerin de hayalleri ister istemez bu politika doğrultusunda şekillenmişti. adorno'nun kültür endüstrisi kavramının en iyi gözlemlenebileceği ülkelerden biriydik.
    rocky, ivan dragon'u indirdiğinde yaşadığım sevinç, sanki yakının kaybetmiş birinin hasımlarından intikamını alması gibiydi.
    amerikan hava kuvvetleri sahneye çıktığında, gurbette bir yakınımızı görmüş gibi olurduk.
    oysa bize hiç söylenmezdi ki aynı dönemde sovyetler birliği'nde hiç evsiz yoktu, her mahallede büyük bir kütüphane ve tiyatro bulunur, her gelire sahip insan dilediği sanatsal aktiviteye ücretsiz katılır. sağlıktan eşit faydalanır, istediği üniversiteye gidebilirdi.
    bir nesil böyle uyutulduk.
    neyse, en azından bir kısmımız uyandık.
    darısı bugünkü çocukların başına. bakalım onlar kendi dönemlerinin uykusundan ne zaman uyanacaklar ve biz bu süreci hızlandırmak için neler yapabiliriz?

  • 23. atatürk herhalde mezarında ters dönmüştür

    bence konuşmanın en can alıcı kısmı türkmenlerle ilgili olan kısmı. yorumsuz:

    g20'de türkmenlerle ilgili hiçbir şey duymadım

    biz türkiye ile işbirliğini reddetmedik. antalya’ya g20 zirvesine gittim ve orada birçok türk yöneticiyle görüştüm. bizim önümüze uluslararası hukuka uymayan türkiye hakkında çok hassas konular koydular. türkmenler hakkında ise hiçbir şey duymadım. türkmenlere saldırılarla ilgili soru sorabilirlerdi. biz de “tamam anlıyoruz. size yardım etmeye hazırız” diyebilirdik.

  • 24. 17 aralık 2015 beşiktaş kardemir karabükspor maçı

    gslilerin yakından takip ettiği maç.
    adam gelmiş, sikindirik kupa maçının altına 10 sayfa, tinerli minerli entry döşenmiş.
    nası koyduysak artık ?
    yavrum sen akhisar derbine konsantre olsana ?
    sikmesinler bak gene seni sonra..

  • 25. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    nobel’e dair pek bilinmeyen ilginc bilgileri cesitli kaynaklardan derleyip burada topladım. tam da turkiye nobel arenasinda bir odul daha kazanmisken asagidaki bilgilerin daha anlamli olacagi kanaatindeyim.

    • nobel'in isim babasi ve kurucusu unlu isvecli kimyager ve muhendis alfred nobel'dir. modern dinamitin mucidi olan nobel, genclik yillarinda kimya egitimi alir. patlayici maddeler uzerine yaptigi cesitli arastirmalar ve kurdugu fabrikalar vardir. bu calismalari yaparken laboratuvar havaya ucurmuslugu dahi kayitlara gecer. cesitli sebeplerle o donemki avrupa hukumetleriyle iliskileri gerilmis ve farkli ulkelerde yasamistir. alfred nobel patlayicilarla ilgili buluslarindan oturu hayatinin sonraki donemlerinde pismanlik duyar. vasiyetinde nobel odullerinin kurumsallasmasini ve mirasinin insanlik yararina kullanilmasini ister. 1896 yilinda hayata veda eder ve bes yil sonra yani 1901 yilinda ilk kez nobel odulleri dagitilmaya baslanir. her sene odul toreni alfred nobel'in olum yildonumu olan 10 aralik tarihinda gerceklestirilir. topragi bol olsun.

    • baslangicta toplam 5 dalda nobel odulleri veriliyordu. bunlar fizik, kimya, edebiyat, baris ve fizyoloji/tip alanlariydi. daha sonralari 1968 yilina gelindiginde, nobel ekonomi alaninda da oduller verilmeye baslanir.

    • odul toreni her sene iki ulkede yapilir. fizik, kimya, edebiyat, ekonomi ve fizyoloji/tip odulleri isvec'te duzenlenen seremoniyle takdim edilir. ancak nobel baris odulu ise norvec'in baskenti oslo'da sahiplerini bulur. baris odulunun neden norvec'te verildigine dair kesin bilgi bulunmamakta. ancak biraz gecmise gidince, 19. yuzyil sonlarinda isvec ve norvec diye iki ayri ulkeden bahsedilmedigini goruyoruz. bu ulkeler isvec-norvec birlesik kralligi altinda bulunuyordu. norvec bu birligin adeta kucuk kardesiydi. ekonomik ve kulturel anlamda her zaman isvec'in golgesinde kalir. ayni zamanda isvec norvec'e gore cok daha ciddi bir askeri guce sahipti. tum bunlara cilekes norvec halkinin onurlu durusu da eklenince, alfred nobel baris odulunun oslo'da verilmesine kanaat getirmistir. bence cok da guzel yapmistir. 1905 yilina gelindiginde isvec-norvec birligi cokmus ve isvec ile norvec ayri iki ulke olarak yoluna devam etmistir. norvec bu ayrilik sonrasinda da nobel baris odulu ev sahibi olarak kalmistir.

    • bir nobel odulu demek esasinda bir madalya, bir diploma ve 8 milyon isvec kronu demektir. nobel diplomasi bir sanat eseri niteligindedir. her sene cesitli ressamlardan diplomalar icin farkli kapak resimleri secilir. 2015 yilina ait diplomalari gormek icin tiklayin. ayrica 8 milyon isvec kronu ise gunumuzde yaklasik olarak 1,1 milyon dolara denk gelir.

    • nobel odulunu kisiler veya organizasyonlar alabilir. ancak bir nobel odulunu uc kisiden fazlasi paylasamaz. nobel odulune aday gosterilmis olanlar, kazananlar aciklanana kadar gecen surede herhangi bir sekilde adayliklari hakkinda haberdar edilmezler.

    marie curie nobel odulu alan ilk kadindir. 1903'te nobel fizik alaninda esi pierre curie ile birlikte odule layik gorulurler. ancak bununla kalmaz, adeta nobel tarihine damgasini vuran bir nobel serisi baslar. 1911 yilina gelindiginde kimya alaninda ikinci nobelini alir. marie-pierre ciftinin ilk kizlari irene curie de bilime ilgi duyar ve ebeveynlerinin yolunda tam gaz ilerler. 1935 yilina gelindiginde irene joliot-curie ve esi frederic nobel kimya odulune layik gorulurler. kirilmasi zor bir rekora imza atan bu aile en fazla nobel odulu kazanmis aile olarak kayitlara gecer. marie-pierre curie ciftinin ikinci kizi biricik eve curie ise ailesinin yolundan gitmez. bilimle ugrasmak yerine gazetecilik ve muzikle ugrasir. ancak evlendigi kisi yani curie ailesinin ikinci damadi henry richardson labouisse, 1965 yilinda unicef adina nobel baris odulu alir. bu son nobelle birlikte curie ailesinde nobel kazanan kisi sayisi bes olmustur.

    • bugune kadar iki kisi nobel odulu almaya hak kazandigi halde gonullu olarak odul almayi reddetmistir. bunlardan ilki 1964 yilinda nobel edebiyat odulu kazanan jean paul sartre'dir. onun bu karari dunyada buyuk yanki uyandirir. sartre esasinda nobel odulunden once de cesitli madalya ve odulleri geri cevirmistir. geri cevirme sebebi olarak bazi kisisel ve politik sebepler one surmustur. ret mektubunda soyle bir ifade gecer: "if i sign myself jean-paul sartre it is not the same thing as if i sign myself jean-paul sartre, nobel prizewinner." yani ozetle demis ki ben ve nobel odullu ben ayni kisi olmayacaktik. birey olarak bir yazar icin ozgurlugun onemine atifta bulunmus ve bir yazarin kurumlarla (bu kurum nobel komitesi olsa bile) ve sosyal statulerle olan iliskisini tehlikeli bulmustur. ayrica politik bir elestiri olarak nobel odulu'nun butun ideoloji ve uluslari kapsamadigini iddia etmistir.

    • nobel'i kendi istegiyle reddeden ikinci kisi ise 1973 yilinda nobel baris odulu'ne layik gorulen vietnamli devrimci le duc tho'dur. reddetme sebebi olarak guney vietnam'da barisin tesis edilemedigini bildirmistir. yazdigi mektupta soyle demistir: "eger gercekten vietnam'da baris saglanmis ve silahlar susmus olsaydi bu odulu kabul edebilirdim." (su anda oturdugum sandalyeden usulca kalkip bu iki kisiyi heyecanla alkisliyorum. kendilerini nobel'in sultanlari olarak ilan ettim.)

    albert einstein 1921 yilinda nobel fizik odulune layik goruldu. ancak bilinenin aksine bu odulu gorelilik teorisiyle degil fotoelektrik etki uzerine yaptigi calismalarla kazandi. oduller aciklandiginda einstein japonya'da gezideydi ve torene katilamadi. sonradan berlin'de isvec elcisinden odulunu teslim aldi.

    • 1901 yilindan beri verilmekte olan nobel baris odulleri tarihin seyrinde bazi yillarda kesintiye ugramistir. baris odulunun pas gecildigi yillar: 1914-1916, 1918, 1923, 1924, 1928, 1932, 1939-1943, 1948, 1955-1956, 1966-1967 ve 1972'dir.

    • bugune kadar uc kisi hapisteyken nobel odulu kazanmistir. tahmin edilecegi uzere tum oduller baris alanindaydi. alman gazeteci carl von ossietzky 1935 yilinda, birmanyali politikaci aung san suu kyi 1991 yilinda ve cinli insan haklari aktivisti liu xiaobo 2010 yilinda hapisteyken baris odulu kazanmislardir.

    • bugune kadar nobel odulunu alan en genc kisi pakistanli aktivist malala yousufzai'dir. yousufzai odulu aldiginda sadece 17 yasindaydi.

    • nobel odulune hak kazanmis en yasli kisi ise 2007 yilinda ekonomi odulunu kazanan leonid hurwicz'tir. hurwicz odulu aldiginda 90 yasindaydi.

    adolf hitler cesitli yillarda uc alman bilim insaninin nobel almasina izin vermemistir. 1938'de kimya alaninda richard kuhn, 1939'da kimya alaninda adolf butenandt ve yine 1939'da fizyoloji/tip alaninda gerhard domagk kazandiklari odule donemin almanya'sinda sahip olamamislardir. ancak yillar sonra diploma ve madalya kendilerine teslim edilmistir.

    • 1958 yilinda nobel edebiyat odulunu kazanan boris pasternak once odulu kabul etti. ancak sonrasinda sovyet rejiminin baskilarindan oturu odulu geri cevirdi.

    mahatma gandhi toplamda bes kere nobel odulune aday gosterilmistir. besinci ve son aday gosterilisinden bir sure sonra 1948 yilinda bir suikast sonucu hayata veda etti. 1948 yilinda nobel baris odulu kimseye verilmedi.

    • bugune kadar tam dort kisi iki kere nobel odulu almaya hak kazanmistir. amerikali fizikci ve muhendis john bardeen 1956 ve 1972 yillarinda nobel fizik odulu aldi. yukarida ailesinden de bahsettigimiz marie curie 1903'te fizik ve 1911'de kimya dalinda odul aldi. amerikali linus pauling 1954'te kimya ve 1962'de nobel baris odulunun sahibi oldu. son olarak ingiliz frederick sanger 1958 ve 1980 yillarinda nobel kimya odulunu kazanmistir.

    • ikinci dunya savasinin onemli aktorleri de nobel seruveninde ilginc sekillerde kendilerine yer bulur. hitler 1939 yilinda isvecli bir parlamenter tarafindan baris odulune aday gosterilir ama eli bos doner. joseph stalin de 1945 ve 1948 yillarinda nobel baris odulune aday gosterilmis ancak kazanamamistir. winston churchill ise 1953 yilinda nobel edebiyat odulu almistir.

    • 2015 yili itibariyle nobel odulu kazanmis 49 kadin vardir.

    • nobel odulunu kazanan kisinin odulu kabul ettikten sonraki alti ay icerisinde halka acik bir seansla calismalarini anlatmasi beklenir. kazananlarin buyuk cogunlugu bu ders seansini stockholm'de duzenlenen nobel haftasinda gerceklestirir. bu entelektuel haftanin sonunda partiler duzemlenir ve canli muzik esliginde kutlamalar baslar.

  • 26. insanı iş yerinden soğutan şeyler

    yöneticinin adaletsiz davranması, cahil, ikiyüzlü ve yalancı olması
    ınsan yerine koyduğun kişilerin hayvan çıkması
    bi boka yaramayın insanlarla mecburen muhatap olmak

  • 27. kemal sunal

    rahmetlinin üç kağıtçı adlı filminde dürüst, ahlaklı, kurnaz olmayan ve kemal sunal'ın canlandırdığı rıfkı karakterine doğru olanı anlatmaya çalışan bir din adamını görmek mümkündür.

    "her cumhuriyet rejimi kurumu ve kişisi" şeklinde tümceye başlayarak aklınca kemal sunal eleştirisi kisvesi altında cumhuriyet rejimine giydirmeye yeltenen kimsenin niyeti çok açık olduğu gibi, bu kimsenin savunduğu fikrin de ne olduğu gün gibi ortadadır. bu noktada merak edilen, bu kimsenin" yok bir filmde de dürüst, ahlaklı, kurnaz olmayan bir din adamına yer ver be adam.. hani nerde yok.." serzenişinden sonra üç kağıtçı filmindeki ilgili sahneyi neresine monte edeceğidir. unutulmamalıdır ki art niyet bir kişilik bozukluğudur; ve en temel özelliği hiç ispata, kanıta gerek duymadan insanları karalayabilmektir.

    kemal sunal'ın oyunculuğuna "eleştiri" adı altında bok atılmasına ise neremle güleceğime karar vermeye çalışıyorum şu an.

  • 28. mario gomez

    iki yıldır gol bile atamadığımız galatasaray'a, "hep biz mi dayak yicez lan" diyen nuri abi gibi çakmıştır. iki yıldır bir büyük takıma özgü (neredeyse) tüm özellikleri bilic insanı tarafından sökülüp alınmış takıma "akıllı olacaksınız akıllı burası beşiktaş" demeyi hatırlatmış, gözleri doldurmuştur. iki yıldır "kimse bizden umudumuzu söküp alamaz" gibi sözler ve bu sözlerin ışığındaki "underdog" felsefeyle koskoca kulübü büyük şeyler için mücadele eden küçük kulüp psikolojisine sokanların aksine, "beşiktaş'ın olanakları bayern münih gibi" diyerek, "her zaman oyunu domine etmeliyiz" diyerek bir büyük kulüpte açıklama nasıl yapılırın örneklerini de sunmuştur. kariyerinde 270 gol atan bir futbolcu olmasına rağmen 0-0 giden maçta yerine başka forvet girecekken deparla çıkmış, kendisi çıktıktan sonra atılan gole deparla sevince koşmuştur. sen futbolcuysan öncekiler neydi aga?

  • 29. nobel kimya ödülünün aziz sancar'dan geri alınması

    sığır turnusolü.

    1. bu tarz bir kampanyanın nobel ödülünün geri alınmasına yol açacağını düşünüyorsanız ya küçük dağları kendinizin yarattığını sanıyorsunuzdur ya da nobel kimya ödülünün kimya ile ilgili bilimsel çalışmalara verildiğinin farkında değilsinizdir.

    2. velev ki bütün nobel ödülü komitesine jedi mind trick uygulayıp ödülü geri aldırtmayı başardınız. bu hipotetik senaryo

    2.a. aziz sancar'ın bilimsel çalışmalarının nobel ödülü alacak kalitede olduğunun ilgili akademisyen komitesi tarafından tescil edildiği gerçeğini
    2.b. aziz sancar'ın bilimsel çalışmalarının varlığını

    değiştirmeyecek.

    3. dünyanın geri kalanındaki insanların çoğu türkiye'dekilerin aksine ideolojik zehirlenme sonucu meydana gelmiş nöron yetmezliğinden muzdarip olmadığı için kişiler ve kişilerin çalışmaları arasında ayrım yapmasını becerebiliyor. aziz sancar'ın x ideolojisinden olması kendisinin çalışmalarını gelecek kuşaklar için daha az değersiz yapmayacak. eğer öyle olsaydı bugün lafın gelişi martin heidegger'in ya da richard wagner'in değersiz insanlar olmaları gerekirdi. öyleler mi? değiller.

    4. ödül adama verilmiş. ister gider anıtkabir'e bırakır, ister bir eli üzerine amuda kalkıp diğer elinde ödül varken şınav çeker.*

    adamın ödüle "saygı duymak" gibi yükümlülüğü yok. siz herhalde nobel alamasaydı adamın hayatının anlamı ortadan kaybolacak ve kendisi bilimsel çalışma yapmayı bırakacak falan sanıyorsunuz. kampanyayı imzalayanların çoğu akademi'nin a'sından haberdar değil sanırım. en çok ödül alma, en çok makale yazma, en yüksek puan toplama vs. gibi komplekslerden muzdarip akademisyenlerin çoğu zaten ödül alabilecek kalibrede olmuyor merak etmeyin.

    bu insanlar ödül almak için bilimsel çalışma yapmıyorlar. canları istediği için, zevk aldıkları için yapıyorlar. aziz sancar ödülü kabul de etmeyebilirdi. fields madalyası reddeden insanların var olduğunu bilmiyorsunuz sanırım. (bkz: grigori perelman)

    5. adam ödülü anıtkabir'e verecek çünkü "benim bu başarıyı elde etmiş olmam cumhuriyet'in kazanımıdır" mesajı vermek istiyor. bu mesajı takdir etmeyebilirsiniz, burada bir sorun yok. öte yandan başlattığınız kampanyada ödülü sanki tsk'nın kendisine kalıcı olarak armağan ettiği gibi gösteriyorsanız ya art niyetlisinizdir ya da araştırma yapma ve okuduğunu anlama beceriniz yoktur.

    dağılabilirsiniz.

  • 30. sürekli açık ve net konuşan insan

    hayatı açıksözlülükle kabalık arasında geçmiş biri olarak şunu söyleyebilirim, bu tavır tek bir kişiye özel değilse ve insanlar bunu biliyorsa hemen hemen hiç sorun olmuyor söylenenler. kırıcı olan belli kişilere karşı açık sözlülük adı altında yapılan ezici hareketler. çünkü var böyle insanlar, dişini geçirebildiğine açıksözlü, geçiremediğine sus pus. bir de tabi insanları ölçüp kaldırabileceği ölçüde açıksözlü olmakta da fayda var. bazı durumlarda söylenmesi gerekenler belli olsa da o kişi bunları duymaya hazır olamayabilir, kendini kandırıyor olabilir veya duymak umurunda olmayabilir.

  • 31. türkiye buyursun şimdi suriye hava sahasına girsin

    yıl neredeyse olmuş 2016, hâla bizim rus uçağını nato taşeronu olduğumuzdan değil de büyük devlet olduğumuzdan düşürdüğümüzü sanan avanaklar var. peşmergeler ülkenin içinden kobani'ye geçerken neredeydiniz 'sınır namustur'cular? amerikan sikiyle gerdeğe girmek sorun olmuyor tabi size.

    özet:
    bizzat 'resmi' suriye yönetiminin davetiyle suriye'de bulunan rusya'nın, resmi suriye devletini düşürmek için cihatçı besleyen ülkeye olan, uluslararası düzeyde 'maalesef haklı' uyarısı.

  • 32. biz hırsız değiliz demiyoruz

  • 33. cep telefonuna açılış notu yazmış efsane nesil

    şimdi artık iphone falan var açılış notları tarih oldu ama bir zamanlar bu çok meşhurdu. kimi bismillahirahmanirahim yazardı kimi en büyük cimbom yazardı kimi ne mutlu türküm diyene yazardı. hey gidi günler.

  • 34. eski sevgilinin evlenmesi

    eski sevgililerimden biri, facebook arkadaş listemdeydi. durum güncellemesi yapmıyor, hiçbir paylaşımda bulunmuyordu. çevrimiçi olduğunu da hiç görmedim. sadece duruyordu listemde. mesaj atmayı düşünsem de son anda vazgeçiyordum her seferinde. tabi zamanla unuttum gitti.

    yıllar sonra, aynı isme ve soyisme sahip birinden arkadaşlık isteği geldi. sağda o, ortada bebek ve solda da eşi. yüzümde hiçbir ifade yoktu, belki şaşkınlık vardı... mause imlecini ''onayla'' butonunu üzerine getirdim, bekliyorum. gözlerim profil resmine bakıyor ama gördüklerim farklı; birlikte kurduğumuz hayalleri görüyorum. şirin, ahşap bir ev, ellerini ve ayaklarını çırpan tatlı bir bebek, sevgiyle geçen bir yaşam. aynı hayali başka biriyle gerçekleştiriyordu. bunlar gözümün önünden geçtikten sonra toparlanıp, arkadaşlık isteğini kabul ettim.

    sohbet kısmında çevrimiçi olduğunu görür görmez mesaj attım. hemen sonra cevap yazdı. o da bana mesaj atacaktı demek ki, ben erken davrandım. hal hatır sorma faslını geçince, ''bebeğin olmuş, hep mutlu olsun :)'' yazdım. teşekkür etti. ''sfsdf s'' tarzı bir mesaj geldi. bebeği tuşlara rastgele basıyormuş.

    fazla soru sormadım. böylesi makbuldu. ayağa kalkıp evin içinde dolandım. bu kadar kısa sürede bir insanı tanımak, o insanla evlenmek ve çocuk sahibi olmak nasıl mümkün olur onu düşünmeye başladım. ''aman neyse siktir et'' dedim içimden.

  • 35. akp karşıtlığının çok karışık bir hal alması

    ben bir karışıklık göremiyorum

    esat diktatör (aile düğünü türkiyede yapılırken de diktatördü, diktatör dedik)
    cemaat din sömürücüsü (sınavlara hile karıştırırken de sömürücüydü öyle dedik)
    malum şahıs hırsız katil cahil (15 yıldır söylüyoruz ortadaki kanıtları da yalanlayamıyorsunuz)

  • 36. hamza hamzaoğlu

    bursaspor'la anlaşmışken devre arasında bilali, umutu ve sabriyi takıma katmasını beklediğim teknik direktör.

  • 37. beşiktaş galatasaray maçının görüntülü analizi

    maçtan önce chedjou’yu ön liberoda görünce onun analizini yapmayı düşünmüştüm ancak karşılaşmanın gidişatı yine tüm takımı incelemenin daha mantıklı olacağını gösterdi. hem arada beşiktaş’a da değinmiş oldum. hemen analize geçiyorum çünkü zaten yeterince uzun olacak.

    http://www.gfycat.com/melodicthirdhomalocephale
    daha maçın hemen başında galatasaraylıların yüzün bir tokat gibi çarpıldı: sende burak yılmaz var, onlarda ise mario gomez. demek ki bir forvetin kafa topuna çıkabilme yeteneği ve hava toplarını düüzgünce indirebilmesi takıma fazladan bir atak şansı tanıyabiliyormuş(hadi canım). burada burak’ın sinir eden noktası; kafa topuna yükselmeye çalışıp vuramamayı bırakın, stoper ile ikili mücadeleye bile girememesi.

    http://www.gfycat.com/darlingvacantcottonmouth
    yasin’in beynini kullanamadığının kanıtı. kafasını kaldırmıyor bile. halbuki ceza sahasının tehlikeli bölgesinde iki beşiktaşlıya karşılık üç takım arkadaşı var. gözünün önündeki selçuk inan bomboş durumda. arka direğe orta açmayı denese, podolski ve burak var. hatta tam da uzak direğin dibinden auta gidecek bir orta açsa, podolski’yi topla birlikte kaleye sokabilir. ama sokamaz. onu düşünemez ki yasin. bugüne kadar gördünüz mü ki? bu pozisyonun aslında ne kadar önemli ve tehlikeli olduğunu anlatabilmişimdir umarım.

    http://www.gfycat.com/linearinfinitebasenji
    selçuk inanılmaz mücadele etmiş. devamı da var. iyi paslaşmanın ve hareketli olmanın öneminin bir örneği. sadece selçuk ve podolski etrafındaki dört beşiktaşlıyı sadece paslaşarak etkisiz hale getiriyor. poldi tekrar selçuk’a dönse, tehlikeli bir atağa dönüşebilirdi ama maalesef hâlâ burak’tan umutlu olduğu için ona pas atmayı tercih ediyor.

    http://www.gfycat.com/spotlessmiserlydragonfly
    chedjou ve ön libero. astana maçında ilk defa ön liberoda oynadığı için hakkında hiç konuşmadım. bu maçla belli oldu: chedjou’dan ön libero falan olmaz. onu ön libero oynatmaya çalışan adam da gözümde teknik direktör falan değildir. birebirdeki yeteneği sayesinde orta alanda da –gif’deki gibi- top kapabiliyor. iyi atak başlattığını stoperdeyken ara sıra gönderdiği uzun paslardan da biliyorduk. bunlar göz boyuyor, biliyorum ama geri kalanı felaket.

    http://www.gfycat.com/assuredexcellentcowbird
    yasin, beck’ten çok daha hızlı olduğu için solundan devam ederek omuz omuza mücadeleye girse, bence geçip gitme şansı var. olmadı, beck kendisini kolluyor zaten, faulü alıp sarı kart yedirtecek.

    http://www.gfycat.com/…readbaresimpleimperatorangel
    sabri, rakibinin en az on metre önünde durması ile bilinen bir arkadaş. galatasaray savunmacıları nasıl olur da, topu ceza sahasının içinde kalacak şekilde ‘uzaklaştırma’yı mantıklı bulur, akıl alır gibi değil.

    http://www.gfycat.com/impeccableuniformichidna
    bu da ismail köybaşı’nın beyniyle oynamadığının kanıtı. abi niye kaleciiye kadar koşturuyorsun durduk yere? maçta da iyi güldüydüm. büyük başarı, aferin. bu sayede yaptığın bütün ortalar mükemmel oldu.

    http://www.gfycat.com/…rehensiveargentinehornedfrog
    atiba bindirmişken atacaksın önüne. başka şansın yok.

    http://www.gfycat.com/powerfulunimportantargali
    böyle sakız çiğneyen birinden iyi topçu olur mu ya hahah. olcay müdiş sol ayağı ile topun kontrolünü iki metre içinde kendi kendine kaybetmeyi başarırken chedjou da korteji izliyor.

    http://www.gfycat.com/ajarkeenamphiuma
    chedjou yine refakatçilik yapıyor. bu galatasaray’ın takımca bir sorunu bu arada. sadece chedjou bu işin zirvesi olmuş durumda.

    http://www.gfycat.com/…sasiaticlesserfreshwaterclam
    selçuk’un maç sonu açıklamalarını haklı görmem mümkün değil. saraya gidip şampiyon oldunuz demek ne kadar salakça ve ezik bir söylemse, bazı güçlerin farklılık istediğini öne sürmek de pek mantıklı değil. ama selçuk’u anlıyorum. maçtan yeni çıkmış, kızgın. bazılarının söylediği gibi, yenildikten sonra aklına gelmiyor hakem hakkındaki düşünceleri. daha onuncu dakikadan aralarında sürtüşme var.

    http://www.gfycat.com/farawaylatebetafish
    burada spikerlerden biri, ‘muslera’nın üzerine gelen top’ gibi bir ifade kullandı. hiçbir yanlış tarafı yok aslında ama çok mânâsız. üstüne geliyor da, baksana adamın durduğu yere? üstüne gelsin diye uğraşıyor zaten. beşiktaş'ın maç boyunca geliştirdiği en güzel ataklardan biri.

    http://www.gfycat.com/threadbaresnivelingdiscus
    işte savunmadaki zaafiyeti bunları tamamen nötrlüyor.

    http://www.gfycat.com/shoddyuniquegalapagospenguin
    beşiktaş’ın sahaya yayılışı. galatasaray savunmasını neredeyse kalenin içinde kurduğu için beşiktaş, pas kanallarını çok iyi bir şekilde takımca kapatıyor.

    http://www.gfycat.com/sneakyidealisticfoal
    benim için beck’i bitiren pozisyon. tek seferde yasin’den üç çalım yemek büyük başarı.

    http://www.gfycat.com/torncontentaquaticleech
    müthiş ya. pas yeteneği muazzam.

    http://www.gfycat.com/medicalspottedarcticduck
    müthiş ya. top kontrolü muazzam. rhodolfo da iyi takip ediyor.

    http://www.gfycat.com/messydopeybrahmancow
    sabri ile semih birbirlerinin rollerine bürünmüş gibi. sabri, stoper gibi arkasını –gereksiz bile olsa- sürekli kollamaya çalışırken semih’in arkasında kimler olduğu umrunda bile değil. sürekli böyle çıkışlar ile topu kesmeye çalışıyor ve sürekli kesemiyor. selçuk’un chedjou’nun yanında yaşadıkları zorlukların bir benzerini hakan balta da semih’in yanında yaşıyor.

    http://www.gfycat.com/fakeathleticantbear
    ‘ben bekliyom, sen geç’ hareketi nedir ya? böyle böyle tüm maç boyunca selçuk top taşımak zorunda kaldı.

    http://www.gfycat.com/insidioussplendidarcticwolf
    sabri neredesin sabriiiiiiiiii?

    http://www.gfycat.com/welcomecharmingdrongo
    selçuk’un ilk pas hatası. buradan sonra işler biraz sarpa sarmaya başlıyor çünkü yoruluyor.

    http://www.gfycat.com/wickedsharpdutchshepherddog
    galatasaray adam akıllı pres yaptığı takdirde beşiktaş da sürekli top kaybedecekti. çünkü ersan da orada rhodolfo’ya dönebileceğinin ve topu şişirmemesi gerektiğinin farkında olacak kadar kaliteli değil.

    http://www.gfycat.com/smoothbrokenhalicore
    müthiş ya. kafa topuna çıkışı muazzam.

    http://www.gfycat.com/blueunrealisticgrizzlybear
    aaa hoşgeldiniz umut bey. burak’ı hiç aratmıyorsunuz gerçekten.

    http://www.gfycat.com/unacceptablefilthyekaltadeta
    chedjou hep izliyor diyorum, beni dinlemiyorsunuz.

    http://www.gfycat.com/youngpalatablecommongonolek
    beşiktaş takım halinde orta açmayı bilmiyor. kim açarsa açsın, tüm ortalar alakasız yere gitti. galatasaray savunmasının hataları olmasa sabaha kadar orta açsalar gol atmaları mümkün değildi.

    http://www.gfycat.com/creepyassuredbluegill
    vallahi görüntüde hiçbir oynama yok. burada anlaşılmıyor pek, selçuk gerçekten müdahalesi ile ismail’i düşürüyor ancak bu açı en komiği. (bkz: taklacı güvercin)

    http://www.gfycat.com/zigzagshockedkilldeer
    bu tarz pas hatalarını hep aynı adamlar yapıyor. neden acaba? podolski de dolayısı ile çok kötüydü. mesela burada sosa’nın peşinden gitmesini beklerim kendisinden. tamam, her seferinde rakibini peşlemeye kalksan hücuma çıkacak dermanın kalmaz da, adam dibindeyken bakma bari.

    http://www.gfycat.com/briskincompletebagworm
    olcan hiç değilse akıllı. sabri, burak, umut falan aynı yeteneksizlikle olcan kadar akıllı olsalar çok daha farklı olurdu. yetenek ve akıl sonradan eklenemediği için kötü futbolcu oldukları kabak gibi belli.

    http://www.gfycat.com/inexperiencedantiquebluefish
    beşiktaş yine iyi yerleşerek pas kanallarını kapatıyor. galatasaraylı oyuncular da bunu destekliyor. chedjou mesela. pas istemek için koşuyor ama selçukla aynı hizada kalıyor hep. öyle olunca pas açısı yaratmış olmuyorsun ki?

    http://www.gfycat.com/…hirlwindthickaldabratortoise
    her defasında takımı atağa çıkarmaya çalışan isim selçuk oluyor. bu kadar çok hareket eden birinin yorulmaması imkansız. chedjou ‘sen takıl’ kafasında. takımda adam akıllı başka ön libero olmadığı için selçuk sezon başından beri gereğinden fazla efor sarfediyor. bu kadar çok yorulan bir insanın yüksek performansla devam etmesi imkansız. eninde sonunda o ayak yeterince iyi vurmuyor topa. ya da birbirine dolaşıyor. rakibe müdahale ederken yeterince sert olamıyor. zincirleme reaksiyon işte.

    http://www.gfycat.com/nextmemorablecapybara
    sneijder de kötüydü. onun da performansı takımla doğru orantılı olarak düşüyor. çünkü o kadar hata yapılıyor ki, ister istemez konsantre olamıyor insan. halı sahada bile takım arkadaşlarınız sürekli hata yapınca bir noktadan sonra koyveriyorsunuz. o moral bozukluğu ile iyi bir oyun çıkarmak çok zor oluyor. bu adamlar da ortalama 110x60 metrelik bir alanda sürekli koşuyorlar ve bu koşularının karşılığını kendi takım arkadaşları nedeniyle alamamaları inanılmaz kötü bir şey. bu arada bunu sneijder’in diğerlerinden akıllı olduğunu göstermek için koymuştum. atiba uyurken sneijder topun oraya gelme ihtimalini düşünerek araya giriyor. atiba’yı da çok yeriyormuşum gibi oldu ama onun oyun kalitesini gösterecek pek bir şey yoktu maçta. müthiş toplar kesmedi çünkü galatasaray müthiş toplar atamadı. gerektiği gibi oynadı. gerçi 20 metre ileriye pas atmaktan korkuyor ama o kadar da olur. şansım olsa, beşiktaş’ta gomez’den sonra alacağım ikinci adam olur.

    http://www.gfycat.com/clearjadedamericanwigeon
    arada hakemler için de böyle analiz yapmak lazım. mesela bu pozisyonlarda savunma oyuncusu yere düştüğü zaman faul çalmamaları mucize oluyor. lan umut bildiğin hiçbir şey yapmamış ya. bunun galatasaray’ı, beşiktaş’ı ya da anadolu kulübü de fark etmiyor. stoper düştü mü? çal düdüğü, ağzımızın tadı kaçmasın.

    http://www.gfycat.com/defensiveearnestchupacabra
    sabri ilk defa adam akıllı pres yapıyor ve ardından günay'ın hatası geliyor. burada günay’a ‘neden çıktın’ diye kızmak bence çok anlamsız olur ama o topa çıkıyorsan da düzgünce vuracaksın. başka yolu yok. top sektiğinde tüm galatasaraylıların ortak tepkisi; ‘allah’tan sneijder’e denk geliyor’ olmuştur.

    http://www.gfycat.com/wideeyedseparateeel
    sneijder’in normalde yapmayacağı pas hatalarından biri. bak, sneijder hakkında diyebiliyorum: normalde yapmaz. yapmıyor çünkü. sabri veya umut da öyle olsa, söylenir. fakat şu pozisyonda sneijder’in yerinde sabri olsa ve düzgün bir ara pası çıkarsa şaşırıyoruz. becerememesine alıştırdı insanları.

    http://www.gfycat.com/vigilantclassicblackbird
    futbolun hatalar oyunu olduğunu kabul ederim. hakemler hariç tabii. az hata yapanın kazanamama ihtimali çok düşük. pozisyon pozisyon baktığımızda da savunan taraf aynı anda birden fazla hata yapıyorsa kaybeder. chedjou yine yeniden refakatçi. semih yine yeniden bir anda çıkıp dalıyor. sabri yine yeniden 10 metre ileride durarak gomez’e rahat hareket şansı veriyor. muslera da topu elinin altından kaçırıyor. gol olmaması sürpriz olurdu.

    http://www.gfycat.com/elementarydisgustingbullfrog
    selçuk’un saçma hataları başlıyor.

    http://www.gfycat.com/frigidaptacornweevil
    bir de sürekli topu aynı adam kullanınca hata yapma şansı da artıyor tabii.

    http://www.gfycat.com/secondhandbarehagfish
    futbolda doğruyu yapabilmek önemlidir. kerim 5 santimetre daha yukarı vursa muhtemelen tam çataldan gol olacak. bunu yapamadığı için kerim’in şutu değersiz mi oluyor ya da yanlış mı? tabii ki, hayır. doğru yere vurmaya devam ettikçe golü bulacak. yalnız, quaresma’ya pas atsaymış ne olurmuş diye de merak etmiyorum değil.

    http://www.gfycat.com/dimmagnificentbrocketdeer
    muslera yine harika yer tutuyor.

    http://www.gfycat.com/femalewealthyclumber
    e selçuk ne yaptı şimdi? bu pozisyonda sarı kart gördü. hakeme sorsan, faullü hareketin ne olduğunu söyleyemez bile. semih de çok güzel çalım yiyor.

    http://www.gfycat.com/…allicgossamerwingedbutterfly
    umut çok güzel bir mücadele ile topu kazanıyor ama topu attığı isim yasin öztekin.

    http://www.gfycat.com/…ginativeniceafricanfisheagle
    yine kalitesiz bir orta ama semih’in müthiş asistiyle değer kazanıyor. sabri’nin çok hatalı olduğunu düşünmüyorum. daha yakın olsaydı, ters bir topta rakibini aradan kaçırma şansı çok yükselirdi. açıkçası, gökhan; oradan, o vuruş tarzıyla, yüz kere vursa doksanında kaleyi bile tutturamaz gibi geliyor bana. yapacak pek bir şey yok.

    http://www.gfycat.com/esteemedshamelessibizanhound
    golün ardından moralsizlik hemen belli ediyor kendini.

    http://www.gfycat.com/palatablelankygrouse
    ceza sahası içerisinde rakibinin bu kadar kolay pas yapmasını engelleyemezsen o maçı da kazanamazsın.

    http://www.gfycat.com/…lipperybrokenfirebelliedtoad
    dog day afternoon şu entry’sinin ardından pozisyonun tekrarını istemişti. sanırım buradan bahsediyor. bence burada sadece iyi pozisyon alma çabası var. selçuk’un aklında frikik almak olabilir. o da selçuk’un akıllı olduğunu gösteriyor. galatasaray müthiş oynuyor olsaydı da frikik almaya çalışmasını normal görürdüm ben. sonuçta iyi kullanıyor ve gol için güzel bir şans. rhodolfo'nun topu kaptıktan sonraki çıkışları çok hoşuma gidiyor ama çok amaçsız ilerliyor. 'topla gideyim şöyle bi, belki bi şey çıkar' kafasından çıkıp etrafına bakınarak atak geliştirmeye çalışsa mükemmel olur.

    http://www.gfycat.com/…ccurateamazingindianelephant
    burada semih aut olduğunu iddia etti. açıklığa kavuşturalım; semih topun çizgiyi geçtiğini değil, müdahalesinin ardından topun ismail’e çarparak dışarı çıktığını iddia ediyor.

    http://www.gfycat.com/sillyconstantasianporcupine
    sabri yine ortalarda yok. pas attığın adam da topu ayağında tutamıyor. delirmemek mümkün mü?

    http://www.gfycat.com/…obbysomberbernesemountaindog
    bu nedir ya? kime bağırıyorsun? gördüğü her futbolcunun tek tek ismini söylüyor. aklında hiçbir taktik yok, eminim. bir rastgele bakarsa sadece gaz verecek.

    http://www.gfycat.com/spanishactualandalusianhorse
    umut strikes back. ne anlatılabilir ki? tek pozisyonda yapmaya çalıştığı hareketlerin hiçbirini beceremedi.

    http://www.gfycat.com/pastelblissfulbarasinga
    chedjou da bu pozisyonla birlikte tüy dikti.

    beşiktaş maçı galatasaray’ın her sorununun kabak gibi ortaya çıktığı bir maç oldu. bu takımda sneijder, podolski ve selçuk’un kötü oynama şansı yok. herhangi biri kötü oynarsa maç kazanmak çok zor hale geliyor. çünkü diğerleri fark yaratacak kalitede değil.

    dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz; ben bile sıkıldım analizlerin klişeleşmesinden, galatasaray yönetimi sıkılmadı.

  • 38. protein tozu

    sadece kullananı değil, kasları fazla şişirmesi sonucu oluşabilecek patlamalarda çevredeki insanları da öldürebilir. bu öldüren zehir acilen yasaklanmalıdır.

  • 39. evlenmemek için geçerli ve güzel nedenler

    öncelikle şunu belirtmek isterim, aynı evde yaşama süresi 10 yılı geçmemiş olanlar yazacaklarımı çok anlamsız bulabilirler. benim de 2010'da filan yazdığım sevgiliyle aynı evde yaşamak temalı son derece çiçekli, kurdeleli, boncuklu entrylerim vardı. hatta bir kısmını bazı hanım kızlarımız bloglarında filan paylaşmışlar; sonradan gördüm.
    sonra o entryleri okuyup "siktir lan" diyerek sildim, neyse.

    dediğim gibi, 10 yıldan kısa süreli birlikteliklere, çiçeği burnunda evlilere, evlilik hazırlığında olanlara son derece kötümser ve "amaaan evlenmiş demek ki abuk sabuk biriyle bu" dedirtecek türden şeyler yazacağım; hele aynı yollardan siz de geçin, o zaman tekrar okursunuz, ricam budur. dileğim de aynı yollardan geçtikten sonra çok güzel şeyler düşünmeye ve yazmaya devam edebilmenizdir. ya da halihazırda bahsettiğim süreyi ve fazlasını devirmiş ve "yoo, gayet de güzel evlilik, çok memnunuz biz" diyor olmanızdır. ben naçizane kendi deneyimlerimden yola çıkarak sıralayacağım nedenlerimi. şimdiki aklım olsa neden evlenmezdim sorusunun yanıtları gibi olacak.

    1) yalnızlıktan keyif almak. yalnızlığı seviyorum ve çocukluğumdan bu yana yalnız zaman geçirmekten acayip keyif aldım. sınırlı ve kendi seçtiğim zamanlarda-kendi seçtiğim kişilerle sosyalleşmek bana fazlasıyla yetiyor. belli zamanlarda yalnız kalmazsam/bırakılmazsam psikolojim bozuluyor, o derece.

    2) kadın-erkek ilişkisinin temelinde başka pek çok şeyle birlikte iyi seksin bulunduğu kanısındayım. sevgi, güven, saygı falan fıstık, hepsi lazım tabi ama eşinizi en yakın arkadaşınızdan ya da ananızdan babanızdan farklı kılacak ve diğer tüm faktörlerin lokomotifi olacak olan şey sekstir. e ne güzel işte, evlisin istediğin kadar seks var mı diyorsunuz? ahahahaha komik olmayın. evet var bir şeyler, evet seksi de çağrıştırmıyor değil ama, olmuyor işte. evlenmeden önceki gibi olmuyor. hele bir de çocuk geldiyse, aman sabahlar olmasın. olmuyor zaten. emzirmesiydi, gazıydı, hastalığıydı, yorgunluğuydu. birkaç sene kadar gerçekten sabahlar olmuyor. seksi rüyada görecek mecaliniz kalırsa ne ala. daha önce de paylaşmıştım, yine paylaşayım.

    al sana evlilikte seks

    yani ortalamada bekarla evlinin seks oranı pek farklı olmayabilir. tek eşliliğin sağlık açısından risksiz olması, "avlanmak" zorunda olmamak, yatağa atayım diye uğraşmamak, eşin temizliğinden emin olmak filan avantaj tabi bunlar hep. ama çok sıkıcı, üzgünüm.

    3) kendine saygı duymak. normalde bazı sözler, bazı davranışlar kırmızı çizgidir. en yakın dostun ve hatta kardeşin yapması halinde dahi ilişkinizi kesinlikle bitirecek olan nice şey, eşiniz yapınca sineye çekilebiliyor. bir kere, iki kere olduğunda tolere edilebiliyor, sonrasında hissizleşme başlıyor. karşı taraf nasıl olsa hiçbir yaptırım olmadığı ve hiçbir şey kaybetmeyeceği için; siz de artık zerre umursamadığınız için kırmızı çizgiler her yere doluşuyor, o kadar ki kırmızı kalemle rastgele karalanmış bir kağıda dönüyor her gününüz. sizin kırmızı çigileriniz değil ihlal edilen sadece. siz de aynı bokun soyusunuz; siz de normalde hiç affedilmeyecek sözler söylemeye ve ertesinde eşinizin yüzüne bakmaya devam ediyorsunuz. o kötü, siz iyi değilsiniz. ha keza, o iyi siz kötüsünüz durumu da yok. marazın ilk kez kimden çıktığı değil önemli olan. insan ilişkilerinde aşılmaması gereken o sınır geçilince dönüşü yok artık. 2. maddeye dönersek; bu noktaya geldiğiniz adamla/kadınla seks yapabilmek için ya çok sağlam hayal gücü, ya da sağlam azmış olmak gerekiyor.

    4) birikme etkisi/ tahammülsüzlük.
    bir yudum zehir bir şekilde atılabilir vücuttan. batan tek bir toplu iğnenin acısı da hatırlanmaz bile ertesi gün. ama bu bahsettiğim kırmızı çizgilerin aşılması gibi, damlaya damlaya birikiyor her şey. bardak ağzına kadar dolu, iğne batmamış tek bir nokta kalmamış; normalde hiçbir sorun olmayacak olan tek bir söz, tek bir hareket bekleniyor patlamak, çağlamak için.

    5) kadın ve erkeğin aslında hiç de birlikte yaşamak için uygun olmaması

    temizlik, dağınıklık, düzen vs. konusunda kesinlikle aynı fikirde değiliz. iki cinsten birini diğerine üstün tutmuyorum, sadece alakamız yok diyorum.

    yazarken bile içim sıkıldı, bezdim yemin ederim. yaz yaz bitmiyor, binlerce neden sıralasam sıralarım.

    şimdi bunların ışığında sen neden evlendin veya neden boşanmıyorsun sorularını soranlar olacaktır; evlenmeden önce evliliğin bu noktaya gelebileceğine inanmıyordum ve bu noktaya gelen evliliklere inat "bizimki hiç de böyle olmayacak" savını kanıtlamak istiyordum. evlendim, şimdi de boşanmanın hiç bekara göründüğü kadar kolay olmadığını görüyorum.

    düzenli bir hayatın, güzel bir evin tek yolu evlilik değil. insanın belli bir yaşa geldikten sonra mutlaka yapması gereken şey de aile kurmak değil. toplumun temeli diyorlar işte aile için, kendini gerçekleştirmemiş, birey olmanın savaşını vermemiş adamların sırtına toplumun temel taşı olma misyonunu "ultimate goal" olarak yüklersen böyle götüm gibi toplum çıkıyor işte ortaya.

    bin evlilikten sadece biri böyledir inşallah, inşallah haksız olan ve yanlış tercih yapmış olan benimdir. yeni evli çiftlerimize mutluluklar dileyerek son veriyorum sözlerime.

  • 40. faşist espri kalıpları

  • 41. muhteşem yüzyıl kösem

    sahin giray'in akpli milletvekilleri gibi konustugu dizi. "100 yillik esaret sona erdi" nedir ya * oldu olacak "bu milletin amina koyacagiz" desin mesela gidip lagari hasan celebi'ye "biz ara eleman ulkesiyiz bizden mucit cikmaz" desin...*

    mehmet giray saci ne kadar guzel oyle. zindandaki kuaför baya bi ugrasmis olmali. abi o sac modelinin videosunu falan izliyorum yapmak icin 3 saat sprey, vax falan ugrasiyorlar. zindanda o sac cok komik durmus. adamda resmen "zindandayım ama seksiyim saçı" var.

    (bkz: 90 yıllık reklam arası sona erdi)
    (bkz: bu milletin amına koyacağız)
    (bkz: biz ara eleman ülkesiyiz mucit çıkaramayız)

    edit: simdi de gitti saci kestirdi mehmet giray. berbere "abi yanlar uc numara ustler kalsin" demis olmali. adam neticede modaya uyuyor yani...

    edit2: derviş sümkürür gibi aldığı nefesle "sikeceğğimmm seennii hımmfffsss" diyecekmiş gibi konuşuyor. ama bence oynayan oyuncu iyi oynuyor. yalnız şu giray kardeşlere "asıl cengizhan torunu benim lan size ne oluyor?" dese ben inanırım. çünkü cidden benziyor hafif çekik göz falan.

    safiye sultan kaçarken hacı ağa onları durdurunca annem "aha bu da safiye'ye aşkını itiraf etcek galiba" demesi :) bu arada bu bölüm bence şu ana kadar yayınlanan en iyi bölümdü. cidden eğlenceli geçti.

  • 42. 17 aralık 2015 khimki moscow fenerbahçe maçı

    top 16 maymunu olduğumuz günleri hatırlayarak gülümsememe sebebiyet veren maç.

    mesela şu son serbest atıştaki tiplemeye bakıyorum, bunları real, barça, maccabi, pana, oly gibi takımlar yapar, vay amk adamlar hem dev hem de paçalarından bal akıyor diye sinir olurdum.

    bu akşam bir kez daha fark ettim;
    fenerbahçe basketbol takımı artık avrupa'nın devlerinden biri.

  • 43. 1 kasım seçiminden sonra gündem takip etmemek

    benim içinde bulunduğum durum.

    önceden evde her akşam tartışma programları izler, internette siyasi yorumlara bakardım falan.

    ama demin bir entry okurken bir arkadaşın şu sözüne rastgeldim:

    "gündemi pek takip etmediğimden...." demiş. ben de aynı bu arkadaş gibi artık gündem falan takip etmediğimi fark ettim.

    haber sitesine bile girmiyorum doğru dürüst.

    uçak olayı, güneydoğu olayı vs vs hep işyerindeki arkadaşlar tarafından maruz bırakılıp öğrendiğim olaylar.. yani 2-3 bilgim varsa o da buna maruz kalmamdan dolayıdır. yani özel bir merakım yok artık..

    dünya çüküme minare bir takım kaba yerlerime modunda takılıp duruyorum..

    bakalım bu durum ne kadar sürecek. önceden olsa samimi söylüyorum kızardım gündem takip etmeyen adama. ot gibi yaşayıp ot gibi öleceksin derdim.

    ama samimi olarak şunu yaşıyorum bu aralar:

    (bkz: ignorance is bliss)

  • 44. yeğen sevgisi

    henüz 15 günlük. içimdeki şey de artık yeğen sevgisi mi neyse, o da 15 günlük. doğumundan önce fazla yüz göz olmadık. gidip anasının karnında okşamadım sıpayı. ne bileyim, öyle bir hissiyat gelmedi içimden, geline de "ayyy canım giderek çok şeker oluyorsun" numarası çekmedim. neyse onu söyledim. neyse ki gelin hanım halihazırda ince yapılı idi de aldığı 3-5 kilo lafa söze varmadı. yani görümcelik yapmadım. niye yapayım? duasını ettik, vaktini gözettik. son aylarında elim bir iki zıbına, tuluma gitmedi değil, gitti. almadım değil, aldım ama abartmadım. işte yatağıydı, beşiğiydi, kundağıydı, banyo küvetiydi (alafranga leğen) derken düzdük eşyasını. o da gününü beklemedi zaten, çıktı geldi birazcık erkenden. hoş geldi.

    doğalı 3 saat olmuş, hastane odasında, marul-maydonoz yıkama şeysi gibi ayaklı bir şeyin içine yatırmışlar çocuğu. "ee hadı hayırlısı hala oldun sen de, nasıl bir duygu" diyorlar. ben nereden bileyim nasıl bir duygu? güzel mi? bilmem, herhalde. sağlıklı doğdu, şükrünü eda edebilirsek nimetten sayacağız kendimizi. daha güzelliğine gelemedim ki... aman gelinin alı neredeydi, ıslak mendil çok sağlıksız, su kaynattıydım, tülbentle silinsin altı, erken geldi bebek şekeri hazır değildi daha, misafirlere çikolata almaya gitsin birisi, lohusa şerbeti kaynatmak lazım, göbeğini nereye gömsek ki derken 15 gün geçti. eli yüzü açıldı keratanın, has zeytinyağını emen cildi, her banyosundan sonra daha bir yumuşadı. bu oda soğuk, birader kombiye yüklen, ay siz bu çocuğu üşüteceksiniz derken adım "soğuk dedektörü hala" ya çıktı.

    "halası nasıl bir his" diye sinsi sinsi soruyorlar bu hayatta en büyük gururu yeğeni olan teyzeler, ki haklılar, "ehehe güzel tabii" diyorum o değilden, teyzelere rol kaptırır mıyım? neyse ki bizimkinin teyzesi yok, o taht zaten benim aslanım! benim olmasına benim de ah bir de şöyle gönlümce kurulaydım...

    bilemedim, minti minti bakışlarını gözlerime dikse tamam, tanısa, gülse e bir zahmet, şöyle düşe kalka yürüdüğünde elini tutsam zaten kolay, bakkala markete götürdüğümde ağlayıp zırlayıp beni rezil etse ve tüm prensiplerimden vazgeçirse işi olmuş say. işte o zaman yeğen sahibi olmak ne demek bir fikrim olabilir.

    şimdi tek güzel o. o güzel, yeğenin olması henüz yeterince değil. daha doğrusu şöyle diyelim bebek güzelliği o kadar net ki şavkının yanında hala olmanın güzelliği sönmüş yıldız gibi kalır. iki yaşına kadar varlık sahası melek olan bir şeyden bahsediyoruz ve o şey benim kardeşimin evinde. bence asıl olay bu. büyük laflar etmekten korkmasam eni konu "cemalin tecellisi" derdim. bu mücellâyı temaşa etmek şahane.

    doğumundan 2 saat sonra çekilmiş bir resmi var telefonumda. o resimdeki bakışı. şaşkın, hazin, garip. ciğer yarası. "bişnev in ney çün hikâyet" deki özet bir nevî... "dünyaya düştüm bir kere eyvahlar olsun" bakışı. hala olmak nasıl bir duygu diye mi sordu birisi? tek saramayacağım yarası, dermanı olamadığım tek derdi bu olsun duasına, o'nun kibrit çöpü parmaklarıyla parmağıma sımsıkı yapışması gibi yapışmak demek.

    yeğen sevgisi güzel mi? güzel ve kuşkusuz daha bir çok şey...

  • 45. star wars episode vii the force awakens

    sadece "luke kaybolmuş, prenses haritanın peşinde"den ibaret olabilecek girizgahı star wars tarihinin en uzun jenerik yazısıyla yazmalarından "i have a bad feeling about this" hissini geçiren ve artılarına rağmen "lucas'a haksızlık etmişiz" dedirterek biten film...

    --- spoiler ---

    tekrar uyarıyorum

    --- ağır spoiler ---

    filmin artıları çok ve artılarla başlıyor. et'yi çağrıştıran açılış kadrajı, finn'in öyküsü, onun işlenişi, ilerleyişi, kan iziyle ayırt ettiğimiz stormtrooper'ın ikilemi falan harika. "en iyi star wars filmi geliyor" dedirtiyor resmen...

    ama hemen sonra "o öyle olmaz" dedirten sahneler geliyor.

    daha filmin başında, bu filmin darth vader'ı olan kylo ren ile pilot poe dalga geçiyor. "ne diyon maske var anlamıyorum" diye maytap geçiyor. yetmiyor, "önce sen mi konuşçan ben mi" diyor. ben şimdi bu diyalogdan sonra kylo ren'i nasıl tedirgin edici bi karakter olarak kodlandırayım? bu senaryoyu kimse okumadı mı? biri de demedi mi bu ne hacit diye?

    "o öyle olmaz"lara devam edelim...

    filmin en büyük artılarından daisy ridley'nin oynadığı rey çöpleri falan toplarken, sırtını at-at enkazına dayamış yemek yiyor. robot sesleri duyuyor. bakıyor, dev bi ata binmiş, kocaman, habis bi tip bb-8'e ağ atmış yakalamış androidi götürecek. robotun o gezegende ne kadar değerli olduğu birkaç sahne sonra belli. e onu yakalayan tipin de işi belli ki hurdacılık. rey "bırak" dedi diye niye bırakıyor arkadaş?

    "o öyle olmaz"lar bitmiyor. rey ile finn kaçarken "aa hadi şu gemiye binelim" diyorlar, galaksinin en tanınmış gemisi, çok para eden millenium falcon'un kapıları açık onları bekliyor. o gezegende çöpçü olarak yaşayan rey, falcon'u birkaç bindirmeden sonra han solo'dan iyi kullanıyor, tie-fighter'lara kök söktürüyor... tekrarlıyorum, biri de şu senaryoyu okuyup "hacı bu ne" demedi mi? lawrence kasdan gibi bi tecrübe nasıl bu ve benzer inandırıcılık yoksunu hikaye akışına izin verdi? jj abrams mı, yoksa küçük günışığım senaristi mi yazdı bunları? nasıl oldu da oldu?

    "o öyle olmaz"ların yanı sıra filmde o kadar "çalışmayan diyalog" / "çalışmayan espri" var ki, o kadar olur... "bunu niye dedi", "bunun neresi komik?", "şu diyalog olmasa film hiçbir şey kaybetmez" dediğimiz şeyleri çıkartın en az 30 dakika kısa olur film.

    mesela, rey'e abayı yakan, first order'a ihanet ederek gidecek yeri kalmayan finn tam da efsanevi han solo'yla tanışmış ve rey'le yakınlaşmışken durduk yere (büyük harfle yazasım geldi bunu!) "yok ben vazgeçtim hadi size goodbye" diyor? bu filme ne katıyor? bu bloku çıkar ne kaybederiz?

    millenium falcon'un çekildiği hangar gibi yerde olanlar neydi öyle?

    gelelim voldemort'a... yani supreme leader snoke'a... ya da gelmeyelim ya. bu mu özenle sakladığınız büyük sith lordu? star wars evreninden geçen kötüleri düşünün. darth sidious, darth maul, count dooku hatta ve hatta general grievous... tipi geçtim, o manasız replikler, bi sonucu olmayan eksik kopuk diyaloglar ne?

    bu eksik kopuk diyalog meselesi film boyunca mevcut aslında. bu nedenle fragmanı yapan elemanı takdir ettim. gerçekten zorlanmış olmalı ama başarmış. dikkat ettiniz mi fragmanda peş peşe söylenen tek bir laf öbeği filmde yok. fragmancı eleman ordan burdan çekerek mantıklı bütünler elde etmeye çalışmış. başarmış da.

    maalesef bunu söylemek gerek: force awakens, fragmanı filmden daha iyi olan filmlere eklenmiştir...

    "o öyle olmaz"lara devam edelim...

    han solo - kylo ren karşılaşması. abi tamam güzel damar yakalamışsın. orijinal üçlemedeki baba - oğul çatışmasını bambaşka ve ters köşe şekilde, gayet travmatik bir versiyonuyla kurmuşsun. ama bunu nasıl işledin? "ışın kılıcımı tutar mısın babacım"... oldu. gerçekten mi lawrence kasdan? han solo'yu öldürme demiyorum, kimse kutsal değil ama öldüreceksen karakteri, seyirciyi, akışı buna hazırlaman gerekir. yok ki? güç uyanıyor'da dramaturji mışıl mışıl uyuyor, hatta ölmüş.

    hadi solo'yu öldürdün... bunun sonra bahsi geçmez mi?..

    özetleyeyim mi? force awakens "wanne be" star wars olmuş. o kadar "star wars" olmaya çalışmış ki, "a new hope"un klonu çıkmış ortaya. robotla taşınan değerli bir bilgi, o robot jedi adayı birini bulur, millenium falcon ile bu bilgi asilere ulaşacakken falcon'u daha büyük gemi esir alır, geminin altına saklanıp solucanımsı bi yaratıkla boğuştuktan sonra büyük gemiden kaçarlar, mesaj asilere ulaştırılır, asiler ölüm yıldızını yakın gezegenden uzatılan kalkanı keserek (kalkan kısmı da return of the jedi) patlatır. bu sırada da ikinci kötü adam (yani darth vader - kylo ren) doğal şartlarla uzaklaşır. gerçekten pes! bu kadar mı aynı şablon olur?!

    hayır şablonu bari doğru uygula. yabancı klipleri kare kare taklit eden türkücüler bile daha tutarlı senin yanında jj abrams. birbirinden dikkat çekici tipleri first order üssüne sokuyorsun, ellerini kollarını sallaya sallaya dolaşıyorlar. rahat rahat fragmanlarda falan "offf ne biçim tip" dedirttiğin stormtrooper kaptanını esir tutuyorlar. şaka mı? "a new hope"ta obi wan gibi bi jedi tecrübesi "ölüm yıldızı"nda dolaşırken tırsarsın, ha yakalandı ha yakalanacak olursun. bi kere dediniz mi böyle bi şeyi o sahneleri izlerken? çocuk filmindeymişçesine dolanıyorlar koridorlarda. bi ara rey bi çekmeceye giriyor, o ne alaka? off gerçekten kafayı yiyeceğim.

    gelelim genişletilmiş evren dahil hiçbir star wars öyküsünde rastlamadığımız ölçüde çöp toplayıcısı rey'in tüm üstün yeteneklere sahip oluşuna... rey'in millenium falcon'u ezbere bilmesi, dev nişancı olması, kylo ren'in gücüne direnip tam tersi ona üstün çıkması hadi eyvallah. (luke'un kızı herhalde, en güçlü teori) kylo ren, rey'i ağaca fırlatıyor da niye aynısını finn'e yapamıyor, onu da fırlatsın, onu da kitlesin olduğu yerde. tamam sahne icabı rey ile finn'i tek bırakacaksın, bunun için rey'i biraz pasifize etmen lazım, üç tane senaristsin, bunu mantıklı ve inandırıcı yapmak o kadar zor mu?

    rey'in güç'e gelmesi falan o komediyi de yazmıyorum hadi...

    gelelim finale. bir asırdır falan asiler tarafından aranan, "son jedi" denen luke skywalker'ın yeri tespit edilir. luke'a kim gider sizce? ikiz kardeşi prenses leia mı? yo. en iyilerden kurulu bir asi birliği mi? yo. birliğe yeni katılan bi ergen kız ve hayat arkadaşını yeni kaybetmiş bir wookie. neden? rey, luke'un kızı olduğu (teori hala) için değil. rey'i çok sevdiler, luke onun eğitimini tamamlar diye de değil. nedeni şu: jj abrams luke ile rey'in tepede birbirlerine baktıkları o kareyi sevdi de onun için!

    filmin en büyük problemi de bu. olayların karakterler ve şartlar gereği öyle gelişmesi gerektiği için değil sadece perdede güzel göründüğü için, cool olduğu için o şekilde ilerlemesi... bu yüzden her şey "wanne be". abi her şeyi geçtim, john williams bile bu wanne be'likten nasibini almış. ilk defa sıradan bi star wars score'u dinledik, sanki john williams yapmamıiş gibi... çok garip.

    aklıma geldikçe deliriyorum. luke'un başı dertteyken han solo'yu ne zaman çekingen gördük?! yeniyetme finn mi ikna edecek han solo'yu? bu han solo değil mi empire strikes back'te "efendim dışarısı çok soğuk iki dakkada ölürsünüz" diye uyaran kişiye "then see you in hell" diyen. han solo - luke dostluğu böyledir çünkü. bu dostluğu nasıl eğip bükersin jj?

    film boyunca bir derinlik, bir karakter, nefret ettiğimiz o prequellerde bile olan siyasi temel, insani değer, şöyle güzel light shakespeare'yen bi replik arıyoruz... nerede? çok çok az.

    en dandik phantom menace'ta bile bazı replikler efsanedir. adını unuttuğum naboo yöneticisi "a communications disruption could mean only one thing, invasion" der. vasat repliklerden biridir ama aklında yer eder.

    ha filmin sinematografisi karşısında şapkamı çıkarıyorum. jj öyküyü inandırıcı bir şekilde anlatmakta zorlanmış ama çok iyi çekmiş. stormtrooper çatışmaları falan ilk defa gerçekçi. açılış karesi dahil mükemmel kadrajlar var. maketler, kuklalar muhteşem. belki de atmosfer ve sinematografi olarak orijinal üçlemeye en yakın film bu. aynı sinematografik anlayışla prequeller birkaç senaryo düzeltmesi ile efsanevi olabilirdi.

    filmde elbette güzel atraksiyonlar var. finn'in çıkış öyküsü güzel. rey çok güzel (mükemmel cast). efsanevi üçlüyü perdede görmek harika hisler. bb-8 dahiyane bi tasarım (hani dişiydi? "he" diye bahsediyorlar). finn ve rey'in hikayesi güzel gelişiyor. "niye elimi tutuyorsun" güzel... bekçilik yapan stormtrooper'a jedi trick denemesi harika... gündüz gözüyle x-fighter - tie fighter it dalaşları izlemek de bir nerdgasm sebebiydi, doğruya doğru. falcon'da hologram oyununun çıkması da güzel nostalji oldu. böyle anları yadsımıyorum.

    ama bu büyülü anları zedeleyen eksiler çok...

    sonuç olarak tamam lucas'a kızgınız. yoda'yı uçuşkan saçma bi tipe çevirdi, jar jar felaketine imza attı, yeşil perdeye ve cgi'a aşırı güvendi, noooooo falan. ama kendisine bazı mühim konularda, mesela mitolojik, siyasi, insani temel ve sahici bir öykü kurma konularında çok haksızlık etmişiz.

    yine de devam filmlerinden ümitli miyiz? elbette. jedi iyimserliği bunu gerektirir.

    --- spoiler ---

  • 46. espri yapmak

  • 47. 17 aralık 2013 ihale ve rüşvet operasyonu

    adalet ve kalkınma partisi isimli çıkar amaçlı terör örgütüne mensup sözde başbakan ve ailesiyle, bu örgüt mensubu sözde bakanların ne denli hırsız, rüşvetçi, yolsuz olduklarını ve rüşvet pazarlığına bile 'selamınaleyküm' sözüyle başladıklarını gördüğümüz namussuzluklar silsilesidir.

    akp seçmenleri hiç göt baş kıvırmasınlar; orada reza'nın önüne yatırılan sizin analarınız, orada reza'nın bahşişi peşin orospuları sizin bacılarınız, orada 'hakara-bakara' denen sizin 5 vakit papağan gibi tekrarladığınız ayet ve orada sıfırlanan sizin hayanız, arınız namusunuzdu.

    bugün akpli olmak koyunluk, cahillik değil, düpedüz şerefsiz bir hırsızlık ve ahlaksızlıksa, bunun tescili 17 aralık rüşvet ve ihale yolsuzluğu dosyasıdır.

    tepedeki embesiller keyfe devam etsin, yarın hakim karşısına sönmüş çük gibi dikildiklerinde yargı bu terörist rüşvetçi pezevenkleri muhakeme ederken, toplum da siz akplileri, siz kellesi bezle çenesi sakalla müslüman olduğunu ileri süren akplileri yargılıyor olacaktır.

    bir gün 'akpli' denilmesine utanacak, kuyruğunuzu kıstırıp susacaksınız.

    hırsızsınız, yargılanacaksınız.

  • 48. aziz sancar ırkçılığı

  • 49. tecavüz etmedim üstüne düştüm

    haberi şuradan okudum, üşenmedim.
    maşallah sözlüğün %90'ı bir kadın tecavüz var diyorsa kesin tecavüz vardır mantıksızlığı ile yaklaşıp (bkz: rte) iki gram akıl kullanmadan "he yavrum he biz de yedik" deyip geçmiş.

    öncelikle karar ingiltere mahkemesinden çıkıyor. onu bir netleştirelim. bu noktada insan bir durup sorgular. ulan bu adamlar hakikaten de türk mahkemeleri kadar sığ bir inceleme yapıp karar vermiş olabilir mi? ama sorgulamaz, neden? çünkü başlık komik. eheh düştüm demiş düşünce pipisi girmiş eheh.

    olayları çarpıtmaya bayılıyoruz. hepinizin kafası magazin modunda. 18 yaşındaki bir genç kız, sarhoşken, bu kadar zengin bir adamı üzerine çekmiş olamaz yani? adam da gerçekten az önce seks yaptığı için üzerine bulaşmış spermle koltukta çıplak yatan (okuduğumdan anladığım bu) kıza tişört vermeye çalışırken kız tarafından çekilip üzerine düşmüş olamaz? bak adam orada ciddi bir kanıt sunmuş. demiş ki, olay yerine bakın, bahsi geçen koltuğun tam yanında cam sehpa duruyor. kız iddia ettiği gibi beni itse o sehpaya takılıp düşmememe imkan yok. ben düşersem de o kırılır. işte bunlar hep inceleme. hep mantık, matematik, fizik filan.

    hatta sonracığıma bildiğiniz gibi tecavüz yalnızca bulaşan sperm üzerinden tespit edilmiyor. uyuyan bir kızın vajinasına rahatça girmeye imkan var mı? orada ciddi bir zorlama olması lazım, bu zorlama da yapılan incelemede gayet net bir şekilde anlaşılırdı. bütün bu raporlar mahkemeye sunulmuştur. her şeyi de illa açık açık anlatıcaz.

    baktım, karar henüz yayınlanmamış. ingiltere mahkeme kararları halka açık. 2016 başlarında yayınlanır diye düşünüyorum. burada tüm nedenleri ile kararı okuyabilirsiniz merak ediyorsanız.

    önyargılı olmayın bebekler. erkeklerin hepsi pipisi dışarıda kime tecavüz etsem ay kime tecavüz etsem diye salyalar akıtarak gezmiyor. her orta yaşlı zengin erkek de ahlaktan, etikten yoksun olacak diye bir kural yok. hepsi genç kız manyağı değil. hepsi anlık arzuları için bir genç kıza tecavüz edecek değil.

    ay neyse ya, sabah sabah.

    bir de şu var: davayı açan ispatlamak zorundadır. kız ispatlayamamış. ha temyize gider ve bu kez daha sağlam savunma yaparsa belki de kazanır bilemem. ben okuduğumdan anladığımı yazdım sadece.

    türkiye'de ise kıza tecavüz edildiği doktor raporlarıyla mahkemeye sunulmuşken, vajinada yırtılma olduğu, sperm bulunduğu, psikolojik travma yaşadığı vs ispatlanmışken, hatta görgü tanıkları varken ve tecavüz eden kişi de tecavüzü itiraf ederken, ceza almıyor. iki durum çok farklı. tr'de şüpheye yer vermeyecek şekilde tecavüz ispatlanıyor. burada ciddi şüpheler var. mahkeme ikna olmamış. ikna olmadan birini suçlu ilan edemez.

    edit: ispat yükü adamın üzerinde diyenler oldu. kaynakla gelelim lütfen.
    uk rape policy

    ilgili kısım: çeviremiyorum kusura bakmayın. google translate yardım edebilir belki.
    özetle, ispat yükü tecavüz ettiği iddia edilende değil.

    "4. ıs there enough evidence?
    ıt is an offence for a man to rape a woman or another man. rape often occurs in private and the victim is often the only witness. this means that unless the defendant pleads guilty, it will usually be necessary for the victim to give evidence in court, to establish the basis for a prosecution. this can sometimes make it difficult as the issue is very often whether the victim consented to an act of intercourse which is admitted by the defendant. however, we will actively consider what other evidence may be available. corroboration or supporting evidence is not essential but is always looked for, particularly any medical or scientific evidence. however, the burden of proof is upon the prosecution; that is, it is for the prosecution to establish the defendant's guilt. therefore the prosecution must adduce evidence upon which, if it is accepted, a reasonable jury may convict.

    the victim may be suffering from rape trauma syndrome and the broader clinical diagnosis of post traumatic stress disorder, which may render some victims emotionally incapable of providing a written statement shortly after an attack, or even for days or weeks. this guidance seeks to :

    guide prosecutors on the role of supporting evidence;
    ıdentify evidential difficulties and how they might be overcome;
    handling prosecutions where the evidence may be limited to the victim's word against the defendants.
    other ideas you may consider to deal with evidential difficulties"

    kendimi durduramıyorum:
    tecavüzde kadının beyanı esastır diye gerzek bir şey olabilir mi ya?
    şimdi bir kadın çıkacak, benim kardeşime kendisine tecavüz ettiği iddiası ile dava açacak. sonra bir kenara geçip oturacak. kardeşim de yırtınacak nasıl ispat etsem tecavüz etmediğimi diye. yahu nasıl ispat edilir bu? böyle saçmalık olmaz. tecavüze uğradığını iddia eden bazı kanıtlarla gelmek zorunda. karşı taraf ise o noktada bu kanıtlara, iddialara cevap verir.

    kadının beyanı esastır=tüm erkekler potansiyel tecavüzcü.

    kadın: bu adam bana tecavüz etti
    adam: etmedim

    mahkeme: etmediğini ispat etmediğinden adamın kadına tecavüz ettiğine...
    :/

    gerzek dememe kızan oldu: peki geri alıyorum. lafın gelişi yahu o. saçma demek istiyorum onun yerine.
    m: kabul edildi.
    s: tişkürler.

    bu arada: ispat yükü iddia sahibinde derken şahsen bizzat tecavüze uğrayandan bahsetmiyorum. bu kişi travmadan dolayı hastanede yatıyor ve hatta girdiği şok yüzünden konuşamıyor bile olabilir. zaten bu da bir ispattır. bunu da savcı takip eder, avukatı takip eder, tanıdıkları rapor alır vs. vs.

  • 50. cassey jones

    ekşi sözlük sayesinde hayatı değişen çok insan var. evlenen, hayatının aşkını bulan, hatta intihardan vazgeçen. sözlük olmasaydı, birçok insan daha az mutlu olacaktı.

    cassey jones da, bu güzelliklere vesile olan insanlardan biri. kaç çocuk, onun başlattığı veya yaygınlaştırdığı kampanyanlar sayesinde yürüdü veya hayata tutundu? dün akşam muğlak gerekçelerle uçurulduğunu öğrendiğimde, aklıma ilk gelen, bundan sonra kaç çocuğun hayata tutunmaktan mahrum kalacağı idi. neyse ki olmadı, sözlük yönetimi de sağduyulu davrandı ve teşekkürü hak ediyorlar.

    başka hiçbir şey yazmadım, çünkü bir insanın iyi olması yeterli.