spor yaparken saldırıya uğrayan bir kadının saldırıyı anlatırken "üzerimde kapüşonlu mont vardı ve her yerim kapalıydı" şeklinde bir açıklama yapması, daha doğrusu kendini böyle bir açıklama yapmak zorunda hissetmesi ne kadar acı verici bir şey lan. allah belanızı versin, memleketi getirdiğiniz hale bak.
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. parkta spor yapan hamile kadına saldırı
-
2. pisa testine sadece fen liseleri girse 3. olurduk
adama sorarlar o zaman her köşebaşına bir imam-hatip okulu açmanın ne işe yaradığını.
-
3. 15 temmuz'da ölenlerin şehit olmadığı gerçeği
şu an için şehittirler ama ileride ne olarak anılırlar bilemeyiz. mesela mavi marmara baskınında ölenler de şehit kabul edilmişti ama sonradan "bana mı sordunuz giderken?" denilerek satıldılar. yarın işler değişir, konjonktür farklılaşırsa bu şehitler de bir anda "bana mı sordunuz tankların önüne çıkarken?" denilerek satışa gelebilir.
tanım: şu an için yanlış ifadedir. -
4. noel kutlayan avm'lere gitmiyoruz kampanyası
avm'lerin yılbaşında daha nezih yerlere dönüşeceğinin göstergesidir.
-
5. 15 temmuz şehitlerine dil uzatan vatan haini köpek
(bkz: akp şehitleri)
-
6. emine erdoğan'ın küçük kızlarla artistlik pozu
mide bulandıran, tiksindiren poz.
-
7. kyk burs ve kredi ödemelerinin toplu halde yatması
(bkz: kömür de var yer misin?)
-
8. yemek programı yapan yabancılar ajan
(bkz: jöle yetmezliği)
-
9. 2017 muazzam bir tasarruf yılı olacak
(bkz: passat mı çekeyim yanlarına)
-
10. 8 aralık 2016 dolar kuru
dolar şu anda dünya genelinde düşüyor, iki gün önceye kadar eur/usd oranı 1.06 iken bugün 1.08. görebileceğiniz gibi, türk lirasından bağımsız, bedava berber için dolar bozduran milletimizden bağımsız, dünyada düşüyor.
sebebi de aralık ayındaki fed faiz açıklamasının hazırlığı.
14 aralıkta faiz açıklanınca, ocak'ta da trump başa geçip milliyetçi yatırım politikalarına başlayacağını söylediği anda, dolarda 3.60'ları tekrar göreceğiz.
fed faizi açıklanacağı günden hemen önce, doların artması beklentisiyle bizim borsa istanbul gibi rezervini tl'ye çevirmiş kuruluşlar tekrar dolar almaya başlayacak. yani bir haftaya kalmaz, dolardaki bu düşüşün ne kadar geçici olduğunu hepimiz görürüz.
at fav'a bekle. ya da facebook'ta paylaş. hiç entrim paylaşılmadı çok yalnız hissediyorum ey sözlük. -
11. 8 aralık 2016 kerimcan durmaz'ın abd'ye yerleşmesi
(bkz: gayin göçü)
-
12. reis'in almanya'ya misillemesi
başlığı ilk gördüğümde;
mercedes-benz, bmw, vw, audi, opel, porsche, man 'dan daha iyi araçlar üretildiğini, dış ticaret hacminin 3 trilyon $ olduğunu ve bunun 2 milyar dolarının ihracat olduğunu, ağır sanayide almanlardan daha öne geçtiğimizi, dünyanın en kaliteli makinlerinin bizim tarafımızdan üretildiğini, adidas, puma, hugo boss, bosch, siemens, solingen, gaggenau gibi firmalardan daha iyi firmalarımız olduğu, bayern münih, borussia dortmund, wolfsburg, schalke 04, bayer leverkusen'den daha iyi takımlarımızın olduğunu
fikri uyanmıştır bende.
fakat görüyorum ki; olay tamamen farklıymış. -
13. bir ev hanımı annenin elli iki liralık hak arayışı
2 aralik 2016'da yayinlanmis bir ev haniminin blog postu. oglu icin aldigi 52 liralik test kitabinda cikan yanlis sorular icin mücadele eden güzel bir insanin yazisi. yeni türkiye'nin her yerinden kalitesizlik , firsatcilik fiskiran halinin yeni bir tanigi.
--- spoiler ---
üç gündür çorum'da kar var. oğluma su geçirmez diye aldığım bot, su geçiriyormuş, okuldan geldiğinde çoraplarını sırılsıklam görünce, botları aldığımız yere gittik. satıcıya," su geçirmez diye verdiğin botlar su geçiriyor "dediğimde, " abla, tabi ki karda su geçirecek, karda su geçirmeyen bot mu var derken adamdan korktum, öyle gevrek, öyle kendinden emin konuşuyordu ki parayı iade etmemek için müşterisine böcek gibi bakıp üzerine basıp ezebilecek güçte olduğunu göstermeye çalışıyordu. küçük esnaftan bu kaçıncı kazık yiyişim. markalı garantili büyük markalara uğradık, verdiğimizin beş katını istiyorlardı, hazırlıklı gelmek üzere su geçiren botlarımız ile geri dönerken bir kırtasiyeye uğradık, herkeste olan bir test kitabını haftalarca istiyordu, internetten alırız daha ucuza gelir diye geçiştirirken, oğlum kırtasiyeden test kitabını kucaklamış kasaya getirmişti. hayatta para harcamaktan korkmadığım tek şey kitaplardır ama test kitaplarına değil. kaç lira olabilir diye kasada kitabı okutan kişinin yüzüne bakarak fikir yürütüyorum, 15, 25 en fazla 30 olsun, daha fazlasını veremem derken kasadan," 52 lira hanımefendi sesi ",yükseldi. gözlerim açıldı, oğluma baktım çoktan kitaba sarılmış. elinden alıp , almıyoruz demek yerine " ay başına kadar botlarının içine poşet giyersen alırım dedim, olur dedi.
eve gelir gelmez, test kitabını çözmeye başladı, ilk testte iki hata yapılmış. acaba biz mi yanlış biliyoruz diye araştırıyoruz. hayır , daha ilk teste iki tane yanlışlık yapıldığını görüyorum, oğlum bilgisinden şüpheleniyor , herkes bu kitabı alıyor, olamaz, biz yanlış biliyoruz diyerek kitaba inanma yoluna gidince , öğretmenine sormasını istedim. ertesi gün öğretmeni , soruların yanlış olduğunu , üzerinde durmayıp başka sorulara geçmesini önermiş. akşam, bir, çalışma masasındaki yanlış hazırlanmış test kitabına, bir, kalorifer üzerine kuruması için konulmuş botlara baktım. botta iade etme cesaretini gösterememiştim ama test kitabını iade etme düşüncesini tartmaya başladım. büyük bir yayınevi, markalı, muhatap olacağım kişiler daha eğitimli diye kendimi gaza getirdim. internetten yayınevinin iletişim telefonunu aldım, telefondaki kişiye şunları söyleyecektim;
sayın yetkili sizin bir kitabınızı aldık, henüz ilk testini çözdük ama iki tane hata ile karşılaştık, hataları öğretmenimizde onayladı ama öğrencisine üzerinde durma, boş ver, dedi. ama ben boş veremedim, oğlumun başladığı her testte acaba bu soruda da yanlışlık var mı, yoksa biz yanlış mı biliyoruz diye ikilem içinde kalmasını istemedim, paramın iadesini istiyorum diyecektim. dedim. telefonun ucundaki kişi, yanlışlığı haber veren tek kişi olduğumu ve kitapta çözülmüş testi sorun etti, işaretlenmiş kitabı alamayacaklarını söylediğinde sesim titredi, kapattım. gerisinin beni aşacağını anladım, eşime anlattım. eşim , her ne olursa olsun nazik ve sessiz bir konuşmacıdır. daha yetkili biri ile görüştü. daha yetkili birinin sözlerinden en hafiflerinden bir kaçı şöyleydi; yayıncılıkta olur böyle şeyler, yüzbinlerce basıyoruz, sizin elli iki liranızdan daha önemli işlerim var, vaktimi boşa harcıyorsunuz, çözülmüş test kitabınızı geri almayız...
evet yüzbinlerce basıyorsunuz, öyle büyük paralara satıyorsunuz ki almamak için çok çaba sarf ediyorum. sizinle konuşmaya cesaret edemedim, eşimi aracı koydum. daha fazla size vakit ayıramam diyerek ve elli iki liramızı geri vermeyeceğinizi söyleyerek telefonu kapattığınızda , eşimin yüzüne baktım. hissettiğim şeyleri size yazmak istedim, sayın yayınevi yetkilisi.
çocuklarımızın bu kadar çok test kitaplarına ihtiyacı olmamalıydı, okulda , evde, hiç durmadan test kitabı çözdürülmesi yerine "doğru olmak, sorumluluk sahibi olmak, bütün canlıları sevebilme, onlara karşı duyarlı olabilme, ile ilgili gerçek hayat ile ilişkili dersler daha çok olmalıydı. öğretmeni tüketici hakları ile ilgili ders işlemiş, sınavlar yapmıştı, ama öğrencisinin elinde ki kusurlu mal için " boş ver, önemseme demiş, hatalı kitabı okumaya devam etmesini söylemişti. bütün sınıf bu kitabı almış, yüzbinlerce çocuk almış ama bu mal kusurlu diye hiç bir çocuk şikayet etmemiş.
çok korkuyorum sayın yayınevi yetkilisi, çocuklarımızın şimdiki eğitim sistemi ile gelecekte sizin gibi kişilikte yetkili kişiler olma ihtimalinden, çok korkuyorum.
korkuyorum sayın yetkili , mecbur ettiğiniz o test kitapları sizi çok zenginleştirirken çocukları gelecekte nasıl etkileyecek, bilemiyorum, sizin gibi olacaklar diye korkuyorum.
elli iki liramı, çocuklar üzerinden çok zenginleşen, gelecekte daha çok zenginleşme ihtimali olan siz şirkete kaptırdım. bir ev hanımı olarak sizinle konuşma cesaretini gösteremesem de , bloğumdan beri yazmak istedim, haksızlık her yerde karşıma çıkıyor, her gün karşıma çıkıyor, bunu nasıl yaparlar, bu kadarına yürek dayanmaz, bu kadarı insanlığa sığmaz , diye başıma gelmese de çoğuna uzaktan şahit oluyorum . sizin gibiler her geçen gün daha çok çoğalıyor , daha zengin, daha güçlü oluyor ve benim gibi küçükler hakkını aramaktan, sorgulamaktan,, her geçen gün daha çok ümidi kırılıyor, azalıyor. ama benim gibi elli iki liranın hesabını yapmak zorunda kalanların en büyük umudu çocukları...çocuklar büyüdüklerinde doğru olacak, haksızlıklarda kendilerini sorumlu hissedecek, çirkinlikleri yok edecek, her şeyi güzelleştirecekler... çocuğum büyüyene kadar, ev hanımı anne olarak sizin gibi sorumluluğunu kabul etmeyen güçlülerden korumak için kendi kendime cesaret vermeliyim ( telefona bile çıkmaktan çekinmemeliyim, sonunda yine güçlü kazanacak, bir şey olmayacak, zararı bana çıkacak diye ürkmemeliyim, sizin paranızı çıkarmak için ay sonuna kadar botunun içine poşet giymeyi kabul etmiş bir çocuk için azmetmeliyim, bütün bir gün doğru kelimeler ile size nasıl yazı yazabilirim diye düşündüm, siz bu arada daha çok satış yaptınız, size yazı yazmak zorunda hissettiğim için bütün bir günümü harcadım)
işte böyle bir his bıraktınız , elli iki liranın hesabını soran benim gibi bir ev hanımı olan anneye, sayın yetkili.
( sabah telefon görüşmesinden sonra işine giden eşim, kitabı aldığımız kırtasiyeye uğramış, olanları anlattığında küçük kırtasiye dükkanı sahibi adam kitabın parasını vermek istemiş, " çocuk mağdur olmasın , geri almazlarsa almasınlar, ben sattım size, paranızı ben vereceğim" demiş. kendisi emekli öğretmenmiş, çok duygulandım bize bu yetti, kitabı geri götürmedim, gözümün görmeyeceği bir yere sakladım , küçük esnafa güvenmeye devam edeceğim)
( kurumsal iletişimden de cevap gelmeyince yayın evinin adını veriyorum, bilfen yayınevi iletişim diye internette yazıp, telefonunu internetten alıp aradığım ilk yetkili kişi kadındı ve önce kitap ile ilgili hiç şikayet almadıklarını, sonra çözülmüş bir kaç sayfa için geri alım yapamayacaklarını söyledi. aynı kişiyi eşim aradı, daha yetkili birini istedi bu kişi erkekti, yanlış cevap anahtarı bastıklarını kabul etti ama paramızı geri vermelerinin mümkün olmadığını, yüz binlerce kitap bastıklarını bizimle uğraşamayacaklarını, vakitlerini boş yere çaldığımızı çok çok kızgın bir şekilde haykırdı, ( telefon kayıtlarında var, öyle bir konuşma tarzı vardı ki, su geçiren botu aldığım esnafın üzerinde) bu yaklaşımının yanlış olduğunu , gerekli yerlere şikayet edeceğiz dediğimiz de ise " devlette yanlış soru basıyor, nereye şikayet edersen et diyerek yüzümüze telefonu kapattı. ) testi çözmeye ilk sosyal bilgilerden başladık, ilk testte 6 ve 7. soruların cevap anahtarı yanlış, diğerlerine bakmadık ve hiç bir yere şikayet etmedim sadece yayınevinin kurumsal iletişimine olanları anlattık , bize geri döneceklerini söylediler, dönmediler.
yazımın üzerinden günler geçti, bloğum az okunur, nasıl oldu bilmiyorum dün akşamdan beri on beş bin kişi bloğuma girmiş. yazım nerelerde paylaşılıyor bilmiyorum.
yayınevi yetkili kişisi beni korkuttu çünkü kendine çok güveniyordu, kırılmaz, sarsılmaz zincirlerle kendini güçlü kılmış gibi konuşuyordu, bizimle muhatap olmak istemiyor, elli iki lira ona çok zavallı geliyordu. bloğum çok az okunuyordu ama bir umut ile o güçlü zincirleri en umulmadık yerden en zayıf en zavallı gördüğü yerden kırmak istedim, yazdım.
( yazım çok okunurken asıl derdimi yazmak istedim;
oğluma su geçirmeyen yeni bir bot aldım, yayınevi yetkilisinin elli iki liramı geri vermesi ve özür dilemesi gerçek derdime derman olmaz.
doğduğu günden beri oğlum için bir koza örüyorum, kötülüklerin giremediği bir koza, iyi , güzel şeyler görsün diye kozamı her gün daha sıkı örmek zorunda kalıyorum. kozamın dışına her gün okul için çıkmak zorunda kalıyor. çünkü annesinin ördüğü koza gerçek değil, gerçek hayat dışarıda, en çok da okulda. kendini savunması gerek diyor öğretmeni, oğlunuz çok masum ve saf kalıyor gerçek hayat böyle değil, çok ezberlemesi, çok tekrar etmesi, çok test çözmesi gerek diyor diğer öğretmeni, gerçek hayat bir yarıştır. bu kadar empati kurmasın , kendini üzmesin diyor diğer öğretmeni gerçek hayatta iyi olmak canını acıtır...
okula göre benim kozam gerçek değil, gerçeği onlar biliyorlar ve ona göre yetiştirmek istiyorlar. yüzlerce konulu dersleri hızlı hızlı ezberletip sınavlar yapıp, çok çıkaranları ayrıştırıp, birincilerimiz diye gururla afişe eden okul, bu yaptıklarınız çocuk haklarına uyar mı?
bana göre doğru değildi, bunu bir kağıda yazdım ve yetkili kişilere elimle verdim, geri dönüş olmadı, işte o yazım http://ayseninkozasi.blogspot.com.tr/…en-cevap.html
gerçek hayat değişebilir, siz gerçekten isterseniz ,okullardan başlayarak , değişebilir)
--- spoiler --- -
14. recep tayyip erdoğan
müslüman ortadoğu ülkelerinin nerdeyse tamamına yakışan fakat türkiye cumhuriyeti'ne zerre yakışmayan bir lider.
geçmişe dönük mehmet ali birand'ın yaptığı tüm belgeselleri izledim. o görüntülerde gördüğüm, her ne kadar idolojisine görüşüne katılmasam da, o dönemin liderlerinde bir kalite var. adnan menderes'inden, süleyman demirel'ine, bülent ecevit'inden erdal inönü'süne, mesut yılmaz'ından turgut özal'ına kadar bütün o liderlerde gözle görülür bir kalite var arkadaş. eğitimliler, tv programlarında karşılıklı konuşabilecek kadar birikimliler, saygılılar vs.
eğitimliler! iki kelimeyi bir araya getirebilecek kadar entelektüel bir düzeye sahipler. ama gel gör ki 14 yıldan beridir tek başına iktidara gelen sn recep tayyip erdoğan ülkenin en kalitesiz, en eğitimsiz, en kapasitesiz lideri konumunda. daha bir kez olsun kendisini tv programında, objektif bir sohbet ortamında bile göremedik. aykırı düşünen birine kendini ifade edebilecek kadar bile bir birikime sahip değil.
her konuşması saçma sapan mesajlarla tehditlerle dolu. bu gün konuştuğu ile yarın konuşacağı çelişki içerisinde. daha geçen gün suriye liderine atıp tutuyordu, rusya'dan gelen telefonun ardından 180 derece döndü. ilk söylediğini alkışlayanlar, 180 derece dönünce söylediklerini de deli gibi alkışlamaya devam ettiler.
sürekli diğer ülkeleri kendi çapına bakmadan tehdit ederek konuşuyor, türkiye cumhuriyeti'nin dünya gözünde hiçbir saygınlığı kalmadı. nerde o eski türkiye cumhuriyeti? "yurtta sulh, cihanda sulh" diyen, osmanlı topraklarını paylaşım için cihan harbi başlatmış dünya ülkelerinin bile saygısını kazanan o cumhuriyet nerde?
bir kişi bir ülkeyi bu kadar yozlaştırabilir mi? bir kişi bir ülkeyi bu kadar geriye götürebilir mi? hukukun, adaletin, güvenin, insan haklarının bu kadar içini boşaltabilir mi? cumhuriyetin tüm kazanımlarını, birikimlerini birer birer satıp artık satacak birşey kalmayınca ve ekonomi kötüye gidince bile bunu dış devletlerin üzerine atabilir mi? bir kişi bu kadar insanlık suçu işleyip, bu denli anayasaya aykırı davranıp yine ve sürekli mağduru oynayabilir mi?
nasıl bir memlekette, nasıl bir toplumun içerisinde yaşıyoruz arkadaş, şu 14 yıllık süreçte kendi insanımdan tiksindim resmen. bu kadar mı kapalı, yozlaşmış, kafa toprağa gömülü olunur? bu kadar mı yalaka, yandaş, çıkarcı, ahlaksız, onursuz olunur? bu kadar mı yalancı olunur? bu kadar mı görülmez, kötüye gidiş, yozlaşma, yalan dolan, artan vergiler, işlenen insanlık suçları? insanımız bu kadar mı sorgusuz sualsiz sineye çeker oldu herşeyi?
artık ruh sağlığım bozuldu, bıktım, usandım arkadaş... -
15. moussa sow
\|__/o
-
16. 8 aralık 2016 feyenoord fenerbahçe maçı
90+2de mustafa kemal'in askerleriyiz sloganıyla hollanda'yı inleten maç.
-
17. 8 aralık 2016 ekk kararları
rahmetli levent kırca'nın skeçlerini aratmayan açıklamalar oluyor.
binalı yıldırım; ''inşaat işlerinde teşvik yapıyoruz.'' ?!? bu sözün arkasından maliye bakanına dönerek; ''bunu zaten daha önce yapmıyor muyduk naci bey?''
binali yıldırım; "yine, bilim sanayi bakanlığımızın kobi'lere yönelik bir desteği var. bu destek çerçevesinde mevcut bilançoları esas alarak işletmelere ilk 12 ay için geri ödemesiz olmak üzere üç yıl vadeli 50 bin lira kredi sağlanacak. bu ne demekse?''
adam, ne dediğini bilmiyor ve bundan dolayı da konuşamıyor ya la.. açın, iyi izleyin. bu adamların ciddi ciddi ülke ekonomisini bulunduğu durumdan çıkartabileceğini sanıyorsanız, çok yanılıyorsunuz.
bu komedya, draghi'nin açıklamalarıyla birleşince doları 3.39'dan 3.49'lara çıkartmıştır.
yakın dolarları...
edit: binalı yıldırım, toplantı bitmeden hemen önce, potansiyel batık krediler ile ilgili mehmet şimşek'in konuşmasının ardından aynen şunu da dedi ; ''bizim bütçemizin %1'ini geçmeyen bir para. %1 ne ediyor? neyse, 1000'de biri, hesabı sen biliyorsun.''
leven kırca, istese bu kadar iyi skeç yapamazdı... rahmetliyi de buradan bir kez daha analım. -
18. manu'nun olduğu grupta fener'in 1. olması
bir galatasaraylı olarak tek söyleyebileceğim tek şey; tebrikler. buna bahane bulmaya çalışmak osurukla enerji açığını kapatmak kadar mantıklıdır.
tanım: an itibariyle kalıcı olan durum. -
19. sevgilisini kaybeden bir kızın ricası
18 kasım 2016 tarihinde gerçekleşen faili meçhul bir motosiklet kazasında sevgilisini, kendi söylemiyle "hayatını" kaybeden bir kızın ricası. trafikte yalnız olmak, adeta motosikletçilerin kaderi. buna dayanarak; görgü tanığı, hiçbir kanıt veya mobese olmadan kaza nedenine "direksiyon hakimiyetini kaybetti" denilmiş ve geçilmiş. bu konuya hiçbir sözlük yazarının kayıtsız kalmaması ve elinden geldiğini yapması, aslı'nın arkadaşı ve bir aktarıcı olarak benim sizden ricam. yazısını, virgülüne dokunmadan paylaşıyorum.
"erdem pervane , sevdiğim adam... 18 kasımda motorsikletiyle gittiği dershane yolunda bir trafik kazası geçirdi ve hayatımızı kaybettik. hayatımız diyorum çünkü hayallerimiz büyüktü.21 yaşındaydı. hayatımızın dörtte üçü birbirimizin adını anmakla geçti. ilkokul sıralarından sevdik biz birbirimizi. marmarise taşındılar ,küçüktük baş edemedik. istanbula geldi hiç vazgeçmedi. yeniden biz olduk, hiç ayrılmayacaktık. bize en çok bizsizlik yaramıyordu ama yanyanaydık ve şundan başka bir şey de ayıramazdı bizi. hayallerimiz vardı dedim, öyleydi. ben hukuk fakültesi öğrencisiyim. erdem de dershaneye gidiyordu hukuk istiyordu benim gibi. ortak bir payda daha olacaktı hayatımızda .neyi istediyse yapmıştı bu zamana kadar. emek veriyordu istediği her şey için. 19 yaşında motorsikletini 2 işte çalışarak kendisi almıştı. öyle bir tutkusu vardı. dimdikti istediğini yapardı. neşesi dünyayı güldürebilecek kadardı. o berbat sabah gittiği yol onu dershaneye ve amacımıza götürecek olan yoldu. ama öyle olmadı. sabah uyandırdım onu. seni çok seviyorum dedi 5 dakika konuştuk tahmini 10 dakika sonra artık yoktu. imkanı olsa asla bırakmazdı beni , annesini. etrafımızdakiler bilir çok sevdik yavan kalır ama , çok sevdik.
sorun şu: hakimiyeti kaybetmiş önce bariyerlere sonra önündeki kamyonete çarpmış. olay anına yönelik olayı gören tek bir kamera kaydı tek bir görgü tanığı yok. erdem ailesinin yanına giderdi marmaris'e. çok iyi kullanırdı yollardaki çukurları tümsekleri bilirdi. ne oldu da hakimiyetini kaybetti biz nasıl hayatımızı kaybettik. cevap yok. yardım edin ben yutkunamıyorum siz sesim olun. olayı görenlere ulaşmam için anlatın yakınlarınıza , yazımı paylaşın. rica ediyorum şimdiden minnetle..."
-aslı
erdem pervane ölümcül motor kazası (21 yaşında)
küçükçekmece- avcılar istikameti askerlik şube yakınları / 9:21 sıraları / 18.11.2016
iletişim için : link
haber linki :
link -
20. türkiye'deki en itibarlı 126 meslek
yüzbaşı'yı gördükten sonra okumadığım liste. askerlik filan değil direkt yüzbaşı. binbaşılığa yükselince itibar kayboluyor demek ki.
-
21. büyük halep katliamı
2011'in son aylarınca cihatçılar tarafından başlatılmış olup 2016'nın aralık ayında son bulmaya yaklaşan 5 yıllık katliamdır.
-
22. uçmakta olan uçağın titremesi
-
23. ekşi sözlük
iyice igrenc ve egitimsiz bir okur kitlesini barindirmaya baslayan olusum. lan surada sevdigim uc bes adam olmasa siktirip gidecegim. lanet olsun sizin cehaletinize.
8 aralik gunu debeye giren entry'lere bakiyorum. su entry 3. siradan debeye girmis yuh yahu:
(bkz: #64551883)
siler diye yazayim:
baslik: cpu hızında sona yaklaşılması
--------------------------------------------------------------
(bkz: ne konuşuyonuz lan siz)
aslında baya da türkçe kelime kullanmışlar
--------------------------------------------------------------
halbuki ayni baslik altinda
(bkz: #64553219)
(bkz: #64552589)
ve daha birkac tane guzel icerikli entry var. onlari okuyup oylamak varken aptalin tekinin yazdigi komik bile olmayan bu cahillik ve zavallilik haykirisi nasil debeye giriyor anlamiyorum.
cahilligin bu denli yuceltildigi bir toplum gormedim. size akp mustehak, az bile. bokunuzda bogulun. -
24. doktorun öldüğünü öğrenince kızan hastalar
yanlış başlıkta tartışılan konu.
hastalara kalsa ilgili başlık şu olmalı;
(bkz: randevulu hastalara bakmadan ölen şerefsiz doktor) -
25. türkiye'de siyasetçilerin ortalama 90 yıl yaşaması
demek daha 28 yılı var, ortalamayı tutturursam sadece 5 yıl onsuz yaşayabileceğim amk.
-
26. beyin yakan dolar bozdurma videosu
esnafın dolar bozdurma meselesini ne kadar ciddiye aldığını gösteren video
videonun absürd tarafını geçtim. gülüp geçersin manyak çok memlekette. asıl abuk tarafı adam ihracatçı. ama bundan sonra bütün ticareti tl ile yapacağız diyor. yani satışlardan memlekete döviz kazandırmayacağız artık diyor.:) böyle cengaverlere de rabbim çantalar dolusu para kazandırıyor işte.
lan dolarla yap getir memlekete de yine boz bozacaksan amk malı. sen getirme o getirmesin ondan sonra dış güçler, küresel komplo doları yükseltip bizi yıkmaya çalışıyorlar vs vs. memlekette dolar kalmazsa tabi yükselir s.k kafalılar ya. -
27. 8 aralık 2016 california depremi
az önce fena sallamıştır. şaka lan şaka. istanbul'da evde uzanıyorum kanepede. boş boş tavana bakıyorum. bir türlü siktir olup gidemedim.
-
28. kamuya personel almayacağız
kamudan ihraç edilen onbinlerce memur var.
nereye gitsem " bu sene çok sayıda memur alınacak" deniyor(du). düz mantıkla, giden personelin yeri dolacak(tı). demek ki devlette şu an aksayan bir nokta yok ki, personel alınmayacak. ben bunu anlıyorum.
yani 30-40 bin memuru görevden alıp, eğer işlerde bir aksama yoksa - ya da var ama söylenmiyor- bu durumda bir problem vardır. demek ki bu zamana dek bu kadar insan boşuna çalışıyor, maaş alıyordu?!
benim düz mantıkla çalışan beynim algılamıyor vallahi.
konuyla ilgilenenler bilir, kpss 2016 önlisans düzeyindeki sınavın sonuçlarının açıklanmasının üzerinden 1 ay geçti, ancak branş sıralamaları da henüz açıklanmadı. normalde 1 haftada açıklanırdı.
buyrun bakalım. -
29. pişmanlık
bir dönem buraya uzun uzun çektiğim acıları yazdığım bir ilişkim olmuştu. o zaman ego kırılmasını acı mı sanıyordum bilmiyorum ama fiziksel olarak hissediyordum acıyı.
yaşadıklarım o kadar saçmaydı ki, insan hani bir şey yaşadıktan bir süre sonra "ulan ne saçmaymış" aydınlanması yaşar; ben daha tartışırken aydınlanıyordum, "ne kadar saçma bir şey şu an yaşadığım" diye. ama orada duruyordum, bütün o saçmalığı idrak ederek duruyordum. çünkü karşımdaki için sebepler yaratmak benim en güçlü yanlarımdan biri. sokaktan geçen adam bana tokat atsa tokadın etkisiyle yüzümü ovuşturup bunu neden yaptığına dair sebepler taramaya başlarım zihnimden. gerçi ben de onun burnunu kırarım ama olsun, sebepleri anlamak benim için önemli.
misal bir kavga hatırlıyorum. çalıştığım şirket güneşli'de bir plaza yaptırıyor, patron da parti parti herkesi binaya götürüyor gezdirmeye, herhalde gövde gösterisi için, bilemiyorum. o gün de bir on beş kişilik mühendis kadrosu olarak bizi götürecek, ben de erkek arkadaşıma haber veriyorum, ataköy'de oturuyor, işim bitince direkt eve gelirim erken olur herhalde diyorum. ama planladığım gibi olmuyor, bizim plaza gezisi uzuyor. patron diyor ki herkesi yemeğe götüreceğim, durum icabı davete icabet etmek durumundayım o an. kaldı ki bulunduğumuz yerde taksi durağı, toplu ulaşım şansı vs yok, el mahkum göt gardiyan şirket arabalarından biriyle geri döneceğim. yine haber veriyorum ben yemeğe kaldım, bir saat sonra gelmiş olurum sen yemek için beni bekleme diye.
yemek faslı vs bitiyor, kalkıyorum ben uygun güzergahtaki arabalardan birine biniyor ve yolda haber veriyorum, eve doğru geliyorum diye. "tak" bir telefon, hemen in o arabadan! neden diyemeden, "nedeni, niyesi yok hemen ineceksin ben geliyorum oraya doğru" diyor. arkadaştan rica ediyorum benim inmem gerekiyor diye, onların şaşkın bakışları eşliğinde yenibosna'da e-5'in ortasında iniyorum arabadan ve orada bekliyorum. niye beklediğimi bilmeden 45 dakika boyunca bekliyorum. ne çeşit bir salak neyi beklediğini bilmeden aralık soğuğunda otoyolun kenarında birini bekler? ben bekliyorum.
sinirden yolu karıştırmış, o yüzden o kadar çok beklemişim. soğuktan artık elim ayağım hissizleşmiş bir halde duyduğum ilk açıklama şu; "senin patronların mı belirleyecek bizim yemek yeme saatimizi, zaten ne diye çalışıyorsun anlamıyorum." buraya bir parantez açmam lazım, kendisi hekim ve ailesi çok varlıklı. ben o zaman kendisinden daha fazla maaş alıyordum ama tabii onun babasının desteği ile benim maaşım kalıyor devede kulak. işimi daima küçümserdi. dedim ki, "an la mı yo rum." allah belamı versin şöyle dedi bana, "bu benim için hayal kırıklığıdır. bir keresinde dayım beni x bir yere götüreceğini söylemişti ama gelmemişti ve ben onu hiçbir zaman unutmadım. sen de bana erken geleceğini söyledin ve gelmedin. bunun yarattığı hayal kırıklığını sen asla anlayamazsın."
hahahhasiktir yaa, bana bunları söyleyip beni terk edecekmiş meğerse onun için "in" demiş bana arabadan. o gece ve takip eden üç gün boyunca benim ateşim düşmedi. bunu başta aldı bir göt korkusu, ateşimi ne yapsa düşüremiyor her saat başı hastanedeyiz. ciddi bir şey olmadığını anlayınca gözlerinde eyleminin sonucuna dair mutluluğu gördüm. çünkü onun için bir insanın onu beklerken hasta olması bir başarıydı, bundan sonra hayatına girecek bütün kadınlara anlatılacak bir zafer.
bu sadece bir tanesi, bunun gibi belki yüzlerce şey ve ben her seferinde "insan yaşadıklarından değil yaşamadıklarından pişman olurmuş" mottosuyla onun için, onun adına türlü sebepler (bahaneler) uydurup gidip barıştım. gerçekten hangi an nerede vazgeçiyor insan bilmiyorum ama bir pes etme noktası var, artık uzlaşının mümkün olmadığını idrak ettiğin, asla hiçbir olayı benzer şekilde değerlendirmediğini kabullendiğin anlar topluluğu var.
sonra ben çok pişman oldum. adalet duygumu bunca zedelediğim için, itibar etmediğim fikirlerin karşısında durmadığım için, kendime yaşattığım ve hissettirdiğim her şey için. bütün genellemelerin neden karşısında durmamız gerektiğinin bir tane ispatı daha; yaşadıklarımdan pişman oldum, öyle böyle de değil üstelik.
sonra bana mesaj attı bir gün. gezi parkının o kutlu büyüsüne kapıldığım günlerdi. mesaj attığını görüp bir saat kadar daha biber gazından kaçtım, unuttum bile mesaj atmış olduğunu. sonra evlendi. sonra yine mesaj attı, bu sefer tersledim. çok rahatlarım sanıyordum bu tersleme anı geleceği zaman, hiçbir rahatlama hissetmedim. pişman oldum, koskoca evrenden böyle sikko bir adalet beklentisi içine girdiğim için. çocuklar ulu orta öldürülüyordu ve evrenin olmayan adaleti onlar için bile işlemiyordu.
zaman geçti, bunlar artık benim için salaklığıma şaşkınlıktan başka bir şey ifade etmez oldu. geçtiğimiz günlerde ben de evlendim. evlendiğim adam eski ilişkime dair bu ve bunun gibi salakça birkaç şeyi daha biliyordu. geçenlerde bir gün tartıştığımızda bana dedi ki, "ben bu dozda tartışmalara alışık değilim. hayatımda kimse benimle bu şekilde konuşmadı. ama sen alışıksın çünkü kendin anlattın eski ilişkini." anlatmak pişmanlıktır. "ağaca dayanma kurur, insana dayanma ölür." diye boşuna dememişler, insan pişmanlıktır.
bir üst satırda anlatmak pişmanlıktır tespiti yapan ben, bir sayfa dolusu yazarak hiç tanımadığım insanlara hayatımın en saçma özel anlarını anlatıyorum. insan saçmalıktır. -
30. abd'nin yerleşiriz diye bizi vizeyle aşağılaması
ben çomarları eve bile almak istemiyorum, adam da bizim ülkeyi komple çomar görüp risk almıyor.
saçma mı?
itirazı olan beri gelsin... -
31. 7 aralık 2016 watsons açıklaması
türkçeye çevirisi şu şekilde olan beyanat:
-evet anadan üryan soyduk kendisini. ama erkekler bakmadı kadınlar soyup çırılçıplak kıçının mıçının arasını yokladık birşey sokmuş mu diye.
çok ama çok aşağılayıcı bir davranış. kabul edilemez. iddan varsa polis çagırırsın. polis gereken üst aramasını yapar. birşey bulamadıysa ve hala eminsen "risk budur" diyip iddanı sürdürürsün. sonra artık nasıl bir prosedür işler de çıplak arayabilirmisin bilmem ki sanmıyorum insan haklarına aykırıdır. lakin tut ki arandı ve bulunamadı. şimdi bu hanımkızın sana müthiş davalar açma hakkı doguyor. bu ecnebi hukukunda böyle. bizde nasıl ben bilmem. ama peşini asla bırakmasın. senin x görevlinin vasfı ne ki çıplak soyuyorsun? kızı orada sahipsiz güçsüz buldunuz, çullandınız degil mi üzerine bağıra çağıra. fiziksel degil ama psikolojik olarak nasıl bir baskı yaptınız da kız soyundu acaba. gerçekten iğrençsiniz. o anları düşündükçe, kıza uygulayıp soyunmaya başlama anını ve soyunmasını aklımda canlandırdıkca, hissettiklerine nüfuz ettikçe hepinizden tiksiniyorum, sinirlerim tepeme çıkıyor. lise 3. sınıf ögrencisine bunu nasıl yaparsın yahu. tut ki50 yasında kadındı ya da erkekti yani hiçbirisine yapamazsın da bir çocuga bunu yapmak bambaska bir pislik.
kızcağıza yaşattıklarına bak;
"burada pantolonum dizlerime kadar indirildi, bluzum ve sütyenim sıyrılarak arama yapıldı. arama esnasında iki erkek güvenlik görevlisi de vardı. onlara da sadece arkaları dönmeleri istendi. depoda da kamera vardı. mağaza müdürü bana sürekli ‘hırsızlık yaptın’ diyordu. kafama vurarak ‘hırsız, terbiyesiz’ şeklinde hakaret etti."
ah canım kardeşim.
tamam hırsızlık kabul edilebilir birşey degil. ancak birini çırılçıplak soymak apayrı bir olay. eskiden köleleri soyarlarmış akşamları evden, madenden birşey yürüttü mü diye.
bakın bu ekşisözlükte birçok felaket avukatlar var. şimdi adli olay diye bunu birisi okuyordur eminim. bir müdahil olsana be kardeşim rezil et şunları dedirten açıklama. -
32. veli whatsapp grubu
velilerin zamanla birbirine yürüyüp virüs fotoğrafı atacakları gruplar...
-
33. kamuya 100 bin bilişimci alınması
100 bin akpli bunu beğendi.
-
34. 15 temmuz'da şehit olanların ölü olmadığı gerçeği
olmayan gerçektir.
şuan ömer halisdemir ölüdür. halil kantarcı da ölüdür.
lütfen ölü üzerinden siyaset yapmayınız.
ayrıca (bkz: ölü) -
35. aslında gizli bir kast sisteminde yaşıyor olmamız
bu sabahın kör karanlığında aklıma gelen durum. "kayserili abdullah'ın cumhurbaşkanı olabilmesi" romantizmini bir kenara bırakırsak, buz gibi bir kast sistemiyle örülü etrafımız. gidebileceğimiz, kendi tabirimizle "yükselebileceğimiz" sınırlar belli, çizilmiş. ama ben "stanford'da doktora yaptım" falan bir kast yükselerek orta sınıfın üstüne çıkarsın en fazla. inanın kaynamakta olan suyun içerisindeki kurbağadan farkımız yok.
-
36. 8 aralık 2016 osmanlıspor zürich maçı
gelen son haberlere göre osmanlıspor yönetimi ekşi sözlük'teki birkaç yazar kendilerini desteklemediği için kulübü kapatmaya karar vermiş. maç sonunda bu karar açıklanacak. boş yere takip etmeyin maçı.
ulan sizin idealinizdeki takım sahaya çıkarken kurabiye tayyip tişörtleri giyecek, oyuncular maç sonunda limon satarak maaşlarını kazanacak, kazandıkları tüm paraları tavus kuşlarını yaşatma derneğine bağışlayacak, maç bileti ücretsiz olacak ama stat ve kalite üst düzey olacak, oyuncuların hepsi efendi ve harika insanlar olacak, eğer birine kart gösterilmezse o kendisi oyundan çıkacak, her maç sonu trt, atv ve tüm havuz medyası mikrofonlarını çöpe atarken, selahattin demirtaş'ı ne kadar sevdiğini söyleyecek, sonra da türkiye'den siktir olmak gerekiyor diyerek bitirecek.
öbür türlü sizin bok atmayacağınız takım yok. hadi gökçek'ten nefret ediyorsun, prim yapmasın istiyorsun ulan orada mücadele eden insanlar, oyuncular, teknik kadro hepsi bok mu yesin? sahibi kötü ve ahlaksız biri diye, oradaki emeği nasıl görmezsin lan? sen her başarıya ulaşan takımın başkanına mı bakıyorsun tebrik etmek için? her şeyi geçtim ülke içinde değil avrupa'da gelen bir başarı bu.
helal olsun osmanlıspor'a.
yazarken de 2'yi attılar, hepinizi tebrik ediyor; avrupa'da başarılarınızın devamını diliyorum. bu sene ülke puanına ve futboluna yaptığınız katkı da muazzam. -
37. esad'ın türkiye ile savaşabiliriz demesi
oğlum çok acayip adamlarsınız lan!! yok cesaret edemezmiş, yok gücü neymiş falan.
adam açık açık türkiye ile savaşmamız iki ülkenin de çıkarlarına terstir ve bunu arzu etmem, türk halkının genel görüşü de bu yönde diyor ve ekliyor; türkiye bize savaş açarsa elbette kendimizi savunmamız en meşru haktır.
hani türkiye ile savaşırız, yerle bir ederiz, hadlerini bilsinler gibi bir şey dese tamam diyeceğim.
bugün bizden güçlü bir ülke topraklarımızı istila etmeye kalksa nasıl topraklarımızı korumaya çalışırsak o da aynı şeyi suriye olarak yaparız diyor.
bir de dengesiz diyor, psikolojik anormallik falan diyor. bir gün esad'ı indirmek için suriye'ye girdik deyip ertesi gün nereden çıkıyor bu laflar demenin neresi dengesizlik şimdi. bu konuda esad'a ben de çok kırıldım. -
38. 8 aralık 2016 ilk dinozor tüyünün bulunması
bugün current biology dergisinde yayınlanan makaleye göre çinli lida xing ve ekibi tarafından kehribarın içinde bulunmuş. 99 milyon yıllıkmış. resim ve haber için: http://news.nationalgeographic.com/…rma-cretaceous/
editör: kuyruk belki daha doğru olurdu ama tüy daha sansasyonel sanki. haberi ozetlemeye çalışırken dalginligima ve resmin cazibesine binaen oldu sanırım.
not: yds: 88.75 -
39. 2017'de türkiye'ye ciddi sermaye girişi olacak
-
40. aralık 2016 ankara patlaması
eniştesi mit'te olan bazı arkadaşların, mit'in "gizli" ibareli belgelerini internette paylaşabilecek kadar gamsız olabildiklerini gösterir nitelikteki iddia.
enişte de epey sadık(!) bir çalışanmış ki, kurumunun gizli bilgilerini kayınçosuyla paylaşıyor. gizli istihbarat kavramına ancak bu kadar önem veren adamlar ülke istihbaratını yönetiyorsa, vay halimize. -
41. çıplak gözle görülmüş en yakışıklı erkek
valla hacilar unide bi eleman vardi, amina koydugumun kezzap atilasi pici. gucci mankenleri yaninda elephant man kalir, o dereceydi amin oglu. ınsallah ölmüştür.
-
42. dick advocaat
adam enkazı topladı yetmedi vurdukça vuruyor. vay anasını ya. bi türk olarak gururlandırdı. zico döneminden beri izlediğim en verimli dönem sanırım. umarım devamını getirip uzun yıllar burada kalır.
bjk:not. -
43. fenerbahçe
dün bayan basketbol, bugün erkek basketbol ve futbol takımı. 3 maçta da avrupa takımlarına karşı üstün galibiyet. bir kanalı açıyorum udoh blokluyor, vesely smaçlıyor; diğer kanalı açıyorum sow yine tersten saplıyor. spor kulübü olmak böyle bir şey işte; 2 hafta tek maçı bekleyip 6 fark yiyip dönmeye benzemez.
-
44. bir çanta dolusu doları zap suyu'na atmak
haberi alınca olay yerinde bittim. çarpıtmalar var, bir çanta dolusu dolar falan yok ortada. şu anda kuzey ırak'a doğru sürükleniyorum.
(bkz: abi sen olayı çok yanlış anlamışsın) -
45. gürcistan ve ukrayna'nın vize serbestisi alması
hanimefendiler ve beyefendiler.
bilmem nekadar farkindasiniz ama bir avrupalinin gözünde turkiye ortadoğunun çöplüğü ve isis e destek veren bir ülkeden başka bişey değil . tayyip, sulalesi ve taraftarları kaddafi gibi bu ülkeden silinmedikçe birak schengeni saç ektirmek için gelip kafasi bandajlı 2-3 gun cevahirde fink atan bati avrupalilar disinda kimse gelmez artik. -
46. kadınları genelde gayrimüslimlerin taciz etmesi
(bkz: ensar vakfı)
-
47. kış saati uygulamasının kaldırılması
bazi akp'lilerin avrupa sehirlerindeki gundogumu saatlerini vererek akillarinca destek ciktiklari sacma sapan uygulama.
kardes verdigin orneklerin hemen hepsi turkiye'nin kuzeyinde, biz de aralik ayindayiz.
turkiye'yle ayni enlemdeki ulkelerden de turkiye gibi abes bir bicimde dogu saati kullanan tek ornek ispanya (onlarin da derdi tum avrupa ile birlikte cet denen orta avrupa saatini kullanmak), zaten bizim abeslige yakin bir tek onlar cikmis.
bunlar iyice alistilar herkesi gerizekali sanmaya. neyse ki imam hatipli degiliz, dunyadan haberimiz var.
kardes bir aciklayiver hele, istanbul'dan ziyadesiyle kuzeyde olan munih'te ustelik aralik ayinda neden gunes istanbul'dan yarim saat once doguyor?
akp ulkenin saatinin icine ettigi icin olmasin sakin? -
48. kerimcan durmaz hakkında tecavüz iddiası
taşıyın amk taşıyın. her boku taşıyın ekşiye.
(bkz: çöplük) -
49. 8 aralık 2016 yeniçağ gazetesine saldırı
bugün kimliği belirsiz(!) soysuzların saldırısına uğramış türk gazetesi. türk milliyetçilerinin gerçek sesinden korkanların yönlendirmesiyle susturulmaya çalışılmış, fakat hiçbir baskıyla susmayacak, baskılarla ancak haykırışı kuvvetlenecek gazete.
yağı çoktu zaten de, kendisine türk diyenin hainlik etmesi bize koydu be...
başkanlığı getirmeye çalışanların korkusu chpliler, hdpliler değil. onların korkusu mhpliler. olur da mhplileri oyuna getiremezsek, olur da bahçeli'nin arkasında durmazlarsa diye korkuyorlar.
korkun ulan soysuzlar. korkun da kuduz it gibi saldırın. vursanız da öldürseniz de milliyetçi iradeyi etkileyemeyeceksiniz. biz lafımızı ettik.
sen adaysan muhtarlığa bile karşıyız.
başkanlık halka sorulsun diyen, ama parti başkanlığını delegeye sormayanların milliyetçi iradenin gözünde bir legalitesi kalmamıştır. milliyetçiliği ayaklar altına aldık diyenlerin milliyetçi iradenin gözünde bir hükmü kalmamıştır.
bugün cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kalelerinin zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün ordularının dağıtılmış ve memleketin her köşesinin bilfiil işgal edilmiş olduğu gündür. işte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifemiz; türk istiklâl ve cumhuriyetini kurtarmaktır! muhtaç olduğumuz kudretin nerede olduğunu biliyoruz.
bugün bir kez daha ant içiyoruz. açtığın yolda, gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğiz atam. senin yolundan sapanlara karşı durmazsak gök girsin, kızıl çıksın. -
50. çocuk sahibi olunca hayatın kaydığı gerçeği
ben çocuk doğurmadan önce o parti senin bu konser benim, gece yarısı sinema seansları filan laylay gezen bi insandım. şimdi kızım 3 yaşında bunları hala yapıyorum.
etrafıma bakıyorum da cidden ortadoğu'da çocuk yetiştirmeye çok farklı bakılıyor. hamileler kendilerini camdan yapılmış sanıyor, ay ben yürüyemem, aşırı organik ve bilmemne olmayan narları yiyemem hayatım, hirasu'ya taşlı takımlar yaptırdım, doğmamış oğlum hikmetcan'a 2000 dollara oyuncak mercedes araba aldıklar havada uçuşuyor. çocukların yüzlerine cupcake örtülüyor ama fotoları illaki paylaşılıyor, evlerden çıkılmıyor, kimseye fotoğraf çektirilmiyor. ya gerizekalı arkadaşım, koskoca cambridge düşesi doğum yapıp bebesini kucağına alıp basına fotoğraf verirken kim senin kastamonu nüfusuna kayıtlı piremsesini takar? kendini bu kadar önemsemek, bu bi tek ben doğurdum ve dünyayı kurtaracak kişiyi doğurdum tribi nedir? bu haleti ruhiye içinde o çocuk da, bu tiplerin hayatı da, evlilikleri de ziyan oluyor haliyle. zinhar çocuk çocukluğunu yaşayamıyor, taşlı takımları içinde evlerde bazen de avm'lerde bebek arabalarının içinde kızarmış yanaklarıyla ziyan oluyor çocuklar.
ben hiç bi zaman ah ben acilen üremek istiyorum diyen biri olmadım açıkçası. yaşım 30'u geçmişti,yavaştan hormonlar da ee hadi demeye başlamıştı gayet isteyerek doğurdum kızımı. hatta bana saçmalama sen çocuk bakamazsın senden anne olmaz diyen kaç yıllık arkadaşıma rest çektim. lan suriyeliler 9 tane yapıyor bari bizim gibiler doğurup büyütelim de neslimiz iyice kurumasın. hamilelik boyunca çalıştım, evde iş de yaptım,spor da yaptım, gezdim tozdum da. doğumhaneye bile yürüyerek indim, doğumdan sonra da eve geldiğimizde kotumu giyip salonda oturdum annemlerle, fırfırlı yataklarda yatmak yerine. ya benim anneannem güğüm taşırken karnım ağrırdı ebe gelene kadar doğururdum zaten diyen kadın. hiç uyku eğitimi vermemiş. ben çocuklarımı yataklarına yatırır işimi yapmaya giderdim onlar da uyurdu napsınlar derdi. sizin bu havanız kime?
aynı kafayla doğurdum ben,aynı kafayla da büyütüyorum. 4 günlükten itibaren ocak doğumlu olmasına rağmen hep sokakta, hayatın içinde büyüdü. spora gittim, o da geldi beni seyretti pusetinden, arkadaşlarımla buluştum, o da geldi ekmeğini kemirdi. ben kitabımı okurken ona da kendi kitabını verdim. 1 yaşındayken annemle babama bıraktım eşimle tatile gittim pulları da dökülmedi açıkçası, ben anneannemle çok kaldım zira. 1,5 yaşında eşime bırakıp arkadaşımla berlin'e gittim. eşimle haftada en az 1 kere arkadaşlarımızla çıkarız birbirimize bırakıp ve asla diğerini arayıp da darlamayız. kafasını dağıtsın,takılsın, ne zaman geliyosun diye bile sormayız. ben çalışıyorum da. kızımı 2 yaşında okula başlattım zaten. ben kendim de 2 yaşında başladım çok da faydasını gördüm. o okula gidiyor, ben işime,akşam buluşuyoruz ve evimizin piremsesi filan değil, 3. üyesi sadece. o da bizim gibi yemeğini yiyor, vakit geçiriyor normal bi hayat yaşıyor. onun için değil onunla yaşıyoruz.
siz de yapın bak. valla zor değil. hayatınızı kaydıran sizsiniz aslında.
bırakın bazen arkadaşınızla, bazen annenizle babanızla kalsın. esir etmeyin kendinizi.
haftasonu da lütfen avm'ye tıkmayın ormana götürün şu çocukları. çamura otursunlar, ceplerine taş doldursunlar. bişi olmaz yıkarsınız geçer.