(bkz: birazdan buraya çok pis ayar gelecek)
iş güvencesi bütün çalışanlar için anayasada tanınmış bir haktır.
devlet memurunun işgüvencesinin sebebi ise siyasi baskılardan korkmadan işini yapmasının garantisidir. memurun üzerindeki siyasi baskı aslında o memurun değil bizzat milletin zararınadır. özellikle ihaleli ve akçalı işlerde suiistimallerin önüne geçmenin esas yolalrından biri de budur. devletin halka sağlıklı ve adil hizmetler götürmesini sağlayan en önemli mekanizmaların biri de memurun iş güvencesidir.
eğer senin çalıştığın yerde memur yatıyorsa, işini düzgün yapmıyorsa önce onun amirine, sonra mülki amire daha sonra da milletin iradesiyle iş başına gelip devlet hizmetlerini sağlıklı yürütmekle, halkın refahı, huzuru ve geleceği için politikalar üretip uygulamakla görevli siyasetçiye hesap soracaksın canım kardeşim.
memurun iş güvencesi de öye senin sandığın ve gördüğün gibi "yatarak maaş almalarınıa" sağlayacak bir güvence değildir.
neyse biz sayın bakanımızdan ve devlet büyüklerimizden daha iyi bilecek değiliz.
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. 657 garantisi millete hizmeti engelliyor
-
2. penis yalamanın yararlı olduğunun tespit edilmesi
bin yıl geçse akla gelmeyecek şey. ve gol kimden geliyor? isviçreli bilim insanlarından. öncelikle linki vereyim :
link
metin uzun ve ingilizce, kısacası şunu diyor :
penisin yüzeyinde penisin bakterilere karşı özel bir savunma sistemi olarak bulundurduğu bir yapı keşfedilmiş. bu aynı zamanda ağız, diş bakterilerine de ölümcül bir etki sunuyormuş.
yani kadınlar yaşadınız. -
3. başkentin masaj köleleri
fetö'den daha az tehlikeli ve daha çok kripto oldukları için bu gruplarla mücadeleyi emniyet değil sosyal medya ve müge anlı yapıyor. sonra da muasır medeniyet, sonra da ahlaklı nesil.
-
4. hıncal uluç
dünkü yazısında, napoli'nin, iflas etmek üzere olan, oyuncularını bedavaya veren, boş beleş bir takım olduğunu iddia etmiştir. italya'yı, avrupa şampiyonasında izledik, 3 tane adamını sayabilir misiniz, italya futbolu bitti gibisinden şeyler yazmıştır.
birileri bu adama, napoli'nin bu sene 78 milyon euro'luk transfer harcaması yaptığını, higuain'i 90 milyon euro'ya juventus'a sattığını, son 2 yılda toplam 120 milyon euroluk futbolcu sattığını, şimdi takımın ön tarafını satmaya kalkışsa, en az 100-120 milyon euro'ya satacağını söylemesi gerekiyor. ayrıca, bitti denilen italyan futbolunun son 6 yılda 1 şampiyonlar ligi şampiyonu, bir de şampiyonlar ligi finalisti çıkardığını, milli takımlarının ise 2012'de final, 2016'da çeyrek final oynadığını da söylemesi elzem bence. belki de bunları o da biliyor ama işine gelmiyor. içindeki beşiktaş ve özellikle şenol güneş nefreti o kadar büyük ki, bunları bilmiyormuş gibi yapıyor.
neyse ki, artık okunmuyor, izlenmiyor. çok şükür.. -
5. prestij kaybeden meslekler
(bkz: cumhurbaşkanlığı)
-
6. sıra beklerken arkadakinin dibine kadar girmesi
sadece türkiye'de karşılaştığım uyuz olaylardan biri daha. herhangi bir yerde sıra beklerken arkadaki sığırın dibine kadar girmesi. hatta bazen bi bakıyorum yanyana gelmişiz. çoğu zaman uyarıyorum ama karşılaştığım tablo içler açısı. bomboş bakan gözler ve salak salak yanıtlar. dostlar, romalılar, vatandaşlar sen götüme kadar girince bu sıra daha hızlı ilerlemeyecek 50cm arkamda dursan ne olur.. ben her seferinde senin sıcak nefesini ensemde hissetmek zorunda mıyım? bunların bir üst modeli de asansördekiler inmeden binmeye çalışanlar.. bana ordan ıslak hortumumu getirin...
edit: bazen vapurdan inerken kapılar açıldığında kendimi normandiya çıkarması yapan askerler gibi hissediyorum. mutlaka biri ittiriyor. noluyor lan dediğimde ise "ağbi otobüse yettişçezz." ya sabır.. -
7. kadıköy'de pilavcıyı döven belediye zabıtaları
kadıköy'de görme engelli yolunun üstüne masa çeken işletmelere ne hikmetse dokunmuyor kadıköy zabıtaları!
-
8. 22 ekim 2016 galatasaray trabzonspor maçı
trabzon'un dakika 79 itibariyle 0-1 onde goturdugu mac.
yalniz trabzon seyircisi tezahurat zamanini oyle bi ayarliyor ki, top galatasaray'dayken basliyorlar hep bagirmaya. gs seyircisi de haliyle isliklayarak sesi bastirmaya calisiyor, ama top kendilerinde oldugu icin hucuma cikan takimlarini islikliyorlar gibi duruyor :)
iyi troll kasiyor kisacasi trabzon taraftari, eglendirdiler baya izlerken. -
9. kamu alımı mümkünse sıfır seviyesinde tutacağız
para yok para finito. daha nasıl anlatsın adamlar?
-
10. himmet aktürk
şimdi bu adamın profilini ortaya serdiği için önce müge anlı'ya teşekkür etmek lazım, çok büyük bir başarıya imza attı. böylece bir pedofili katilin psikolojisini ortaya çıkarmış oldu.
gelelim himmet akturk'e, kendisi 3.5 yaşındaki biçareye tecavüz edip, öldürmesini sırayla şöyle savundu "babam beni çocukken çok döv.." (burası acındırmaya çalışıp başarısız olacağını anladığı an), hemen ardından "bekarım, ihtiyaçlarım vardı" , "bir kazaydı" diyerek haklılığını savunmaya çalıştı hatta daha sonra müge anlı'ya nasıl tecavüz ettiğini anlatacaktı, müge anlı bu kadarı yeter diyerek adamı susturdu. hemen ardından "korkuyorum, bana bir şey yapmayacaklar değil mi ?" diyerek bencilliğinin çizgilerini belirtti.
3.5 yaşındaki sabiye nasıl tecavüz ettiğini o an çok rahat anlatabilirdi. tek korktuğu şey kendi başına bir şey gelmesi. yani yaptıklarından dolayı en ufak bir vicdan kırıntısı, en ufak bir üzüntü, ben ne yaptım düşüncesi yok. yaptığı şey aslında doğal ona göre ve bu doğallığı toplum anlayamadığı için onu cezalandıracak.
olayın korkunçluk boyutu burada başlıyor, bu psikolojik boyut taa osmanlı'dan beri böyle hatta bir dönem osmanlı'da küçük çocuklar hakkında aşk şiirleri, öyküler dahi yazılıyordu, mustafa kemal'in çocukken ona tecavüz ederler diye yanında mutlaka çakı taşıdığını, amcasının ona güzel bir çocuk olduğu için kendisini korumak için çakı hediye ettiğini bileniniz pek azdır çünkü modernizasyonun ve sekülerizmin başlaması ile bu algı ve anlayış rafa kalktı ve bu korkunç toplumsal atmosfer kitaplara kaldı çünkü insan canı ve çocuğun değeri toplumsal olarak yükseldi. (falih rıfkı atay- çankaya)
80 darbesinin arkasından dinin ve dindarlığın bir "milli" kimlik olarak yükselişi ve dindarlığın artması ve erkin, erkekliğin vurgusu, şehadet edebiyatı ve ölümün kutsallaştırmanın artma trendinden sonra bu pedofili cinayetlerinin oranı da acımasızlığı da artmaya başladı.
himmet adı verilmiş artık insani düşünceden kopuk, içgüdüleri ve kendi çıkarları içerisine gömülü bu yaratığı yaratan ortam, bu kapalı ve basık atmosferdir.
şimdi bu yaratığı savunan mahalleyi ele alalım, bana göre bu mahalle tecrit altına alınması ve yıllarca psikolojik tedavi görmesi gereken bir mahalledir ancak bu mahalle maalesef türkiye'de iktidarın yüzüdür.
nasıl ensar vakfı olayında tecavüzün üstüne gitmek yerine ensar namusumuzdur, ezdirmeyiz diye gürültü koparıldı ve olay unutturulmaya çalışıldıysa ve nasıl hüseyin hüzmez'in küçücük bir sabiye tecavüzü yeni akit tarafından savunulup toplum anlayamaz diye köşe yazarları savunduysa himmet aktürk'ün sapıklığı ve sapkınlığı da tam bu noktada durmaktadır.
düşünün hüseyin üzmez taciz ve tecavüzden tutuklanıyor, bir yayın organı bunu "yahudi oyunu", "kemalistlerin leke sürme girişimi", "laik köpeklerin iftiraları" olarak yorumluyor hatta daha ileri giderek "toplum bu ilişkiyi anlayamaz" noktasında dini bir kalkan olarak kullanarak olayın korkunçluğu örtüyor.
diğer taraftan ensar'da yaşanan sabi ve biçare tüyü bitmemiş miniklere yapılan dehşet toplu tecavüz ortamından sonra sanki olay olmamış gibi davranılarak, olay kapatılıyor. hatta ensar'a saldırıyorlar diye bir kalkan oluyorlar halbuki sıradan insanların o dönem ensar'dan dahi haberi yok. yani kocaman bir "sanrı", "şizofreni" yaratıp, bir saldırı altında oldukları izlemini uyandırıp, pedofilinin korkunçluğunu gölgeliyorlar.
bu gidişat çok tehlikeli bir gidişat. aynı kapalılık ve dindarlık çizgisi amerikan'ın boston eyaletinde pedofili rahipler tarafından kullanıldı, boston'da dini yapının giderek güçlenmesi ve kenar mahallelerinin hepsine sızması şeffaflığı yok etti ve binlerce istismara uğramış mağdur çocuk yarattı. ilk başta dinimize saldırıyorlar, yahudi oyunları diye kilise anti-semitist etkiyi kullanmaya çalıştı ancak gazetelerin ve gazetecilerin yoğun araştırma ve konuyu irdelemeleri sonrası bütün her şey meydana döküldü, bu pedofili vakalarının küçük ölçekli değil baya bildiğiniz salgın hastalık gibi tüm toplumsal dinamiklere "dindarlık" vasıtası ile sıçradığı anlaşıldı.
ancak amerika'nın şansı gazetecilerin varlığıdır. bu açıdan spotlight filmini mutlaka izlemeniz gerekmekte diye düşünüyorum.
velhasıl himmet aktürk'ün zihniyeti ve psikolojisi türkiye cumhuriyeti devletine yön vermektedir ve bu vebalı zihin hüseyin üzmezden, ensar'a oradan kayseri'de ramazan bayramında işlenen korkunç pedofil cinayetlere, oradan pozantı da çocuklara yapılan toplu tecavüz ve istismara ve oradan da himmet aktürk gibilere, trakya üniversitesindeki bir profesöre dalga dalga yayılmakta.
artık bu pedofili olayları tek hanelerle değil çift hanelerle anılmaya başlandı. şuan bu kapalı toplumda dahi bu yıl mağdurların sayısı çift haneleri geçti, üçlü hanelere gelecek. dalga boyu kadınlara ve çocuklara sıçrayan kocaman bir tecavüz ağı söz konusu.
bunun tek tedavisi özgürlük ve şeffaflıktır. öbür türlü bu tecavüz vakaaları gücün tek elde toplanması ile yaşanacak daha büyük yozlaşma ortamında 3lü - 4lü hanelere çıkıp, bir toplumsal norm, gayet doğal bir hal haline gelebilir.
afganistan'da, yemen'de, suudi arabistan'da toplum yapısına bakın, çocuk gelinlere, küçük erkek çocukların dansöz kostümü giydirilerek oynatıldığı afganistan'a bakın. işte o atmosfere doğru dümeni kırdı gidiyor bu ülke. -
11. klasik timberland botun 694 tl olması
(bkz: tinypic kullanıcılarını bilinçlendirme derneği)
dernek başkanı olarak uyarıyorum: yapmayın, etmeyin arkadaşlar. bir resim açılsın diye 25mbit hızda 15 saniye sayfa yüklemesi bekliyorum. -
12. şaka maka azra akın'ın evde kalması
kendisi bana 35 yaşıma kadar evlenmezsem seninle evleneceğim demişti.
-
13. evlilikten önceki ideal birikmiş para miktarı
altın kaplama kukulu prenses türk kızının hayalindeki düğünü yapacak ve evinin içini döşeyecek zavallı aciz türk erkeğinin problemidir.
-
14. 25 ocak 2004 beşiktaş samsunspor maçı
türk futbolunun genetiğiyle oynanan maçtır. kesinlikle normal bir maç değildir. belki 10, belki 30 yıl sonra bu maçın ve o sezonun tüm detaylarını öğrenebileceğiz. şu an için büyük bir sır. bu maçın etkileri o kadar büyük ki.
bu maçla beraber, beşiktaş fetret devrine sokulmuş, 2 büyüklü lig planları yapılmaya başlanmıştır. zira o maça çıkarken maç fazlasıyla beşiktaş 11 puan öndedir. iç sahada o sezon oynadığı maçlarda sadece 1 beraberlik almış, kadıköy'de fenerbahçe'yle berabere kalmış, son 1,5 sezonda sadece 1 kere yenilmiş, çok dominant bir takımken, takım bu maçla beraber tepetaklak gitmiş, ligi çok geride bitirmiştir.
bu maçla beraber, lucescu, baş kötü ilan edilmiş, olayların en büyük müsebbibi olduğu algısı tüm türkiye'ye yayılmış, lucescu, sezon sonunda apar-topar gönderilmiş, kendisi ukrayna'da shaktar'ı avrupa çapında bir takım yapmış, avrupa kupası kazandırmış, brezilya'dan 3-5 milyon euro'ya aldığı adamları 20-30'a avrupa'ya satmış, takımını ekonomik olarak ihya etmiştir. son 5 yıldır, her sene lucescu muhtelif takımlarımız tarafından istenmekte olup, kendisi haklı olarak nanik yapmaktadır.
beşiktaş'ın seba sonrası değişim vadeden başkanı serdar bilgili görevinden ayrılmış, yerine yıldırım demirören gelmiştir. 8 yıl boyunca beşiktaş'ı kendi oyuncağı gibi yönetmesi yetmiyormuş gibi, şimdilerde aynı misyonu türk futbolu için yapmaktadır. en yıkıcı etki bu olmuştur futbol adına..
aziz yıldırım'ın fenerbahçe'si, bu maç sayesinde, o sene temellerini attığı ve en az 1 sene daha takımın olgunlaşmasını beklemek yerine şampiyon olmuş, 4 senede 3 şampiyonluk alarak oldukça dominant bir dönem geçirmiştir. her ne kadar bu yıllar fenerbahçe'ye ekstra şampiyonluklar olarak dönse de, aziz yıldırım'ın koltuğu çok sağlamlaşmış, bugün çok şikayet ettikleri 'dikta' düzeninin ilk adımları atılmıştır.
yani bir maç, bir hakem, 5 kırmızı kart, bir samsunspor türk futbolunda bir devri ve geleceği değiştirmiştir. ama şaibeli bir şekilde.. -
15. eşcinsellik doğuştan mıdır tercih sebebi midir
ulan başladık sabah sabah yine her altı ayda bir başlıyor bu sarmal.
bunun tedavisi falan yok, hastalık da değil yıllar önce hastalık olmaktan çıkarıldı hala aslında çok hoşgörülü görünmeye çalışan bir cahil çıkıp "bence sapkınlık, hastalık, doğaya ters tedavi olsunlar" diye akıl veriyor. senin titrin ne de bunları yumurtluyorsun kimsin lan sen?
not: eşcinsellik doğuştan mı değil mi bilinmiyor. çalışmalar var ama halen bilinmiyor. ama kesin bir şey var ki tercih edilebilen bir yönelim değil.
yarım yamalak iki makale okuyup, bizim bir arkadaş vardı şöyle yaptı, bence şöyle böyle gibi saçma argümanlarınız karşısında sadece cahil diyorsam oldukça toleranslı davranıyorum demektir.
edit: bir üstte bir entry vardı uçmuş o entry yav -
16. ne feministler gördük seksten sonra çay koydular
-
17. dünyadaki fazla suyu hortumla uzaya boşaltmak
böyle saçma tespitlerin sonunda hep böyle komik paint terk görüntüler oluyor çok garip. hoşuma da gidiyor gülümsüyom amk.
-
18. ingilizcede saygılarımla arz ederim diyememek
(bkz: valediction)
victorian dönemi ingiliz yazışmalarına bakarsanız hoşçakal kib bye yazılacağı yere milletin ayağına yatmalı, paspas olmalı bir kalıbın hakim olduğunu görürsünüz. bizdeki üst makama yazılan arzı bugünkü resmi yazışmalarda halen karşılayan bir kalıptır bu. nasıldır? örnek :
"i beg to remain, sir, your most humble and obedient servant."
isim soyisim
(en alçakgönüllü ve sadık hizmetkarınız olmaya devam etmek için yalvarıyorum efendim)
çok mu ağır oldu? napalım ingiliz de böyle arz ediyor. adet böyle. bu kalıp amerikalılarda çok büyük oranda erimiş gitmiştir. ancak yours faithfully, yours sincerely, yours truly diye kaynağını merak etmeden yazıp bitirdiğiniz her resmi yazışma da aslında bir gizli valediction içerir. orada da bilmeden birilerinin en sadıkane (faithfully), en samimi (sincerely), en gerçek (truly) hizmetkarı olduğunuzu beyan ediyorsunuz.bununla da kalmayıp cümlenin tamamı açılsa arzın talebin yanında hizmetkar kalmak için yalvarıyorsunuz. kul köpek oluyorsunuz arz ettiğiniz şey için. yani böyle bir arzetmek var ortamda.
artık dilekçenizde istediğiniz mevzunun ciddiyetine göre arzlardan arz beğenip üst makamınızı yalayabilirsiniz.
bunun böyle olduğunu nereden biliyorum? çünkü bir dönem departman komutanım bir kraliyet hava kuvvetleri (bkz: raf) yarbayıydı. resmi yazışmalarda emaillerde de ingilizce çok arzediliyor ve kul köpek olmaya devam etmek için çok yalvarılıyordu. bilahare kendisi ülkesine geri dönüp yerine bir amerikalı albay gelince regards kalıbına nihayet geri dönüldü. insanın insana kulluğu bitti. outlook rahat nefes aldı. -
19. trabzonspor
kırmızı kartlarla doğranıp 7 kişi kalmadığı için yenemeyenlerin cezaları kesilince ne alakaysa fener'e domaldığını söyleyerek çirkefleştiği takım. haksız yere 4 futbolcusu atılan, 2 net penaltısı verilmeyen takımı, üstüne üstlük uydurma penaltıyla zorlukla 2-1 yenerken her paslaşmada utanmazca ne de güzel "oleeey" çekiyordu bu otoban cemaati.
-
20. aziz yıldırım
tapeleri getirin önüme koyun dedim diyor. güzel. peki madem tapeler yalan, neden mahkemede '' şimdi oradaki tarla, iş manasında, tarlalar işler bitti mi diyoruz.'' '' şimdi biz maçlardan önce kurban keseriz. inşaat o anlamda'' gibi saçma sapan cevaplar vermiştir?
yani bana sahte tapelerle gelseler. ben bu lafları demedim derim. ama o konuşmaları yapsam böyle saçma sapan cevaplar veririm. her şey ortada. cemaatin darbeci olması ne öbürünün hırsızlığını, ne de bunun şikeciliğini değiştiriyor. -
21. 2046-2047 süper lig emre belözoğlu sezonu
tekmelerin havada uçuşacağı, hakem dövmenin serbest olacağı; tüm bunlara rağmen kırmızı kart görmeyi başaranların ödüllendirileceği sezondur.
-
22. iyi ki varsın diye mesaj atan kız
yedek kulübesine hoş geldin demiştir.
-
23. musul bizimdir ben tarih dersi veriyorum
yalnız konuşmayı dinlemiş biri olarak buradaki manipülasyonu ortaya koymak istiyorum adam 'kerkük bizimdi, musul' da bizimdi ' dedi ' bizimdir ' demedi. tarihe bakarsak hakikaten bizimdi. bu şekilde manipüle edip adamı iyice mazlum konumuna düşürüp daha sevilir hale getiriyoruz. yapmayın şunu ya.
edit:
tayyip erdoğan'ı bir türlü sevemedim. ama bu konuda benimle aynı fikre sahip olan çoğu kişiyle aynı fikirde olmaktan nefret ediyorum. bu adamı eleştirmek istiyorsanız doğru düzgün şeyler ile eleştirmeniz lazım. söylediklerini saptırarak, yada kes yapıştırla bir yere varma şansınız yok. bugün ki inegöl konuşmasında söylediği çoğu şey doğruydu. ne dedi? "kerkük geçmişte bizimdi, evet musul'da bizimdi. bakın ben tarih dersi veriyorum. misak-ı milli'yi hatırlattım diye bana demediklerini bırakmadılar neden? gazi mustafa kemal'in isteğidir misak-ı milli" dedi. takdir edersiniz ki kelimesi kelimesine hatırlamıyorum. ama bunu söyledi. şimdi biz bu paragrafın neresine katılmıyoruz? misak-ı milli dediğimiz şey gerçekten atatürk'ün belirlediği sınırlar değil mi? bir zamanlar musul ve kerkük bizim değil miydi? yoksa mustafa kemal atatürk gazi mi değildi? ya kabul edelim şu paragrafta burada tartışılabilecek tek cümle "ben size tarih dersi veriyorum" demesidir. kalan hiç bir cümlesine karşı çıkamazsınız ya da reddedemezsiniz.
bazı arkadaşlar çıkmış diyor ki "bizimdi veya bizimdir ne fark eder?" çok fark eder. sen kimsin ki çıkıp başka bir ülkenin toprağına "bizimdir" diyeceksin. böyle delilik olur mu? o zaman biz pkk'lılara hiç kızmayalım doğu tarafına sürekli "bizimdir" dediklerinde. bu ne saçma bir savunma şeklidir ya?
ötekide öyle konuşmakla olmaz git al o zaman diyor. bu konuda ekşide en bayıldığım konu. gittikleri zamanda "ne işimiz var bizim orada" deniliyor.
çok boş konuşuyoruz. benim savunduğum şu, adamı sevmiyor olabiliriz ama yalan dolanla manipülasyon veya dezenformasyon ne şekilde adlandırırsanız bu tarz kurnazlıklar ile ancak kendimizi küçük düşürürüz. insanlar atatürkçülere güvenmiyor. e güvenmez tabi atatürkçünün kralı benim diyen gazetede yapılan habere bak. resmen yalan söylüyorsunuz ya! lütfen çekin artık ellerinizi atatürk'ün üzerinden.
edit 2: ve tabi ki bizimdir'den bizim'e düzeltme yaptı gazete. bravo! başta doğru yazmayı akıl edemediler çünkü... -
24. beşiktaş
anadolu takımlarına karşı kalecisinin üstün performansıyla ayakta kalan takım taraftarlarınca beğenilmemiş futbol takımı.
-
25. aleyna tilki'nin kıyafetleriyle denize girmesi
günlüğü ciddi miktar reklam getirisi olan bir sitede çok güzel bir sosyal medya tetikçiliği dönüyo, bunu para almadan yapıyorsanız gerçekten yazık. aleyna tilki, aleyna tilki kıyafetleri ile giriyor, muzlu dondurma severim dedi, küçük evcil tilkisi var, saçları lens gözleri boya mı, aleyna tilkinin işaret parmağı. yeter dedikçe genişleyen her gün büyüyen başlıklar güzel valla. video başlığına bak aleyna tilki çılgınca denize girdi !
(bkz: aleyna_tilki_çılgınca_denizde.mp4) ahahahaaha. -
26. 01.01.0001
yamulmuyorsam eğer, ki genelde olmaz, milat 0001 yılında başlamaz.
milat 01.01.0000'da başlar. isanın doğumuyla birlikte günler sayılmaya başlanır. isa 1. yılda değil 0. yılda doğar doğal olarak.
isa bir yaşındayken takvimler 0001'i gösterir.
yani milattan sonraki ilk gün değil, isanın ilk yaş günü partisinin verildiği gündür. -
27. beşiktaş taraftarı
gs taraftarını yine fb yosması yapmış taraftar grubu. hadi sevişin siz biz bakmıyoruz.
-
28. yaş ilerledikçe katlanılması zor şeyler
annenin 20 sene onceki ailevi olaylari anlatip bunlara hala sinirlenip ailenin huzurunu kacirmasi.. insan kucukken sessiz kaliyor da buyuyunce bu hasta zihniyete katlanamiyor ve sinir krizi gecirebiliyor.
-
29. uzman doktor olup tıp okumamış biriyle evlenmek
çok mantıklı bir harekettir, erkek doktor arkadaşlara kendi mesleklerinden biriyle evlenmelerini tavsiye etmiyorum, bir kısmını tenzih ederek söylüyorum, çoğu zaten kendi kısır tıp çevrelerinde düşünsel olarak hapsolmuş insanlar, kendileri gibi bir doktorla yaptıkları evlilik bu kısır süreci devam ettiriyor, erkek doktorlara tavsiyem sanat (plastik sanatlar, müzik) yabancı diller/edebiyatla iştigal eden hatunlarla evlenmeleri. doktor hanımlara birşey tavsiye etmiyorum, onlar en iyisini (!) bilirler zaten.
-
30. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
yıllardır hepimizin önce dinlediği, sonra da okuduğu masalların aslında göründüğü kadar masum olmadığı, alt metinlerinde binbir türlü hinlik ve şiddet barındırdığı gerçeği.
hem işim gereği, hem de merakımdan, çocuk edebiyatıyla fazlasıyla içli dışlı bir insanım. okuduklarımdan ve işi bilen kişilerden (bkz: necdet neydim) (bkz: melek özlem sezer) dinlediklerimden az buçuk öğrendiklerimi paylaşayım okur yazar arkadaşlarımla. yazının şekli şemali nasıl olsun diye çok düşündüm ama o kadar çok parametre var ki içinden çıkamadım. ben de gelişigüzel yazmaya karar verdim. maksat paylaşmak ne de olsa. (yazdığım bilgilere sözlükte başka başlıklarda da değinilmiş olabilir, benzer ya da aynı bilgilerle karşılaşacak olursanız kusura bakmayın lütfen.)
* öncelikle klasik olarak sunulan masalların tamamı iktidara hizmet eden ideolojik bir altyapı barındırır. tam tersi unsurlar barındıran, yani iktidarı sorgulayan masallar da yok değil, var elbette ama iktidarın gücüne güç katmayı, halkın ise itaat etmesini sağlayan masalların daha çok okunması, yayılması sağlanmıştır.
* birçok masalın ana metinleri aslında bambaşka. bu metinler zaman içinde grimm kardeşler ve disney'in girişimleriyle değiştirilmiş, şimdiki hallerini almışlar. pamuk prenses masalının ana metninde prensesi öperek uyandırma yerine tecavüz var örneğin. prens, prenses olarak nitelenen kıza tecavüz ediyor. aynı durum kırmızı başlıklı kız için de geçerli. masalın ana kahramanı olan kırmızı başlıklı kız da hayat kadınıdır, kurt olarak sembolize edilen kahraman ise ana metinde kurt adamdır ve kızla ilişkiye girmek istemektedir. bu masaldan yola çıkarak bir bilgi daha vereyim. masallarda sürekli vurgulanan kırmızı renk, cinselliği, tutkuyu ve bekareti sembolize eder. hadi bu da bonus olsun: kırmızı başlıklı kız masalı en az 2600 yaşındadır ve dünya genelinde 35 farklı versiyonu vardır. bu 35 farklı versiyonun tamamı, 2600 yıl önceki asıl öyküden türetilmiştir.
* okuduğumuz ve okuttuğumuz masallar aslında bir sürü alt metin barındırır. az sonra birkaç örnekle değineceğim alt metinlerin, bu masalları okuyan çocukların benliğinde tam olarak nereye yerleştikleri ya da onların zihinsel süreçlerini ne derece etkilediği/etkileyeceği tam bir muamma. yani demem o ki, söz konusu masalların gizli mesajları, çocukları etkilemiyor/etkilememiş olabilir. ama bu durum, aşk, ölüm, bağlılık, sadakat, özlem gibi yüzlerce kavramı, karşılaştığı örnekler ve metinler aracılığıyla oluşturan, şekillendiren çocukların, bu masallardan hiç etkilenmeyeceği anlamına da gelmez. masalların az önce değindiğim ana metinlerini görmezden gelelim, şu anki dönüşüme uğramış (daha doğrusu manipüle edilmiş) halleriyle değerlendirelim.
* örneğin pamuk prenses'te, prensin prensesi öperek uyandırması ritüelinde, bir kadının isteği dışında öpülmesi, bir anlamda taciz edilmesi ve bunun da ötesinde bir ölünün öpülmesi ve bu öpücüğün onu diriltmesi söz konusudur. prensin bu öpücüğünün altında da prensese duyduğu sevgi yatmaz, kızın güzel olması yatar. kızın içinde yattığı camdan tabut bekaretin korunmasının ve güzelliğin teşhirinin bir sembolüdür. aynı zamanda görüp dokunamamanın bir ifadesidir. ve masal, prensesi bir prense öptürerek sınıf düzenini de korumuş olur. (pamuk prenses'in ısırdığı elma da cinselliğin rengi olan kırmızıdır.) bu masalın en kötü yanlarından birisi de olumsuz koşullarla mücadele etmeyi yok sayması, okuyucuyu dışarıdan gelen kurtuluşa inandırmasıdır.
* diğer örnek de hansel ve gretel. en iğrenç, en mide bulandırıcı ve travmatik olan masallardan biridir bu. barındırdığı unsurlara bir bakalım: bir ailenin yiyeceklerini çocuklarıyla paylaşmak istememesi, çocukların öz babaları tarafından ölümcül koşullara terk edilmesi, dahası bunu eşi öldükten sonra evlendiği kadın istedi diye yapması (bkz: cinselliği tercih etmek), tavuk kemiğiyle insan parmağını ayırt edemeyecek aptallıkta bir cadı ve elbette yamyamlık içermesi, çocukların cadının altınlarını çalması (bkz: hırsızlık), babanın da çocukları ellerinde altınlarla görünce timsah gözyaşları eşliğinde kabul etmesi. çocuklardan birinin cadıyı yakarak öldürmesine (bkz: çocuğun cinayet işlemesi) ise değinme gereği bile duymuyorum. huzur vermesi, olumlu düşünceler uyandırması gereken bir metin bu! (bkz: ironiye gel) (metnin aslı, orta çağda yaşanan açlık ve kıtlık sebebiyle ailelerin çocuklarını ormana terk etmesi gerçeğine dayanıyor. ama masaldaki durumun bir zamanlar yaşanmış olması, bizim çocuklarımıza bu masalı okumamızı/okutmamızı gerektirmiyor. benim derdim de bu zaten.)
* toplumsal cinsiyet rollerine olan katkısına(!) da değinmek istiyorum az da olsa:
- örneğin erkeği kahraman, kadını mağdur yapar. bu tarzıyla da kadını edilgen bir konuma sürüklemiş olur. kadın, erkek kahraman tarafından kurtarılmayı bekler, böylece erkeği kadın için, kollarında güvende hissedeceği, hayranlık duyacağı bir iktidar haline getirir.
- masalların sonunda tüm ödülleri yukarıda sözünü ettiğim bağımlı kadın tipleri alır. bağımsız kadınları ise büyücü, cadı, peri yaparak ötekileştirir. bu kadın tipleri ise ya cinsellikle ilgilenmezler ya da cinselliklerini masalın kahramanını (yani erkeği) mahvetmek için kullanırlar.
- erkek ise ancak bir kahramansa değer görür. başarıya ulaştığında da ödülü ya kadındır ya da statüdür (iktidarının perçinlenmesi). masaldaki kahraman bir kadın ise, genellikle erkek kılığında karşımıza çıkar. başarıya ulaştıktan sonra da toplumun beklentisi yönünde standart bir kadın tipine dönüşür.
- prensesi bir prense öptürerek sınıf düzenine katkıda bulunur. ölüyken dirilen prenses de, iradesi dışında maruz kaldığı bu duruma tepki göstermez, tam tersine kendisini öpen adama aşık olur. aşık olmasının nedeni de öpen kişinin prens olmasıdır, yani statüsüdür. (masalların ana metinlerinde öpücük yerine tecavüz eylemi olduğunu hatırlayınca bu durum daha da vahim bir hal alıyor. )
- kendini kanıtlamak üzere evden ayrılan ya da ayrılmak zorunda bırakılan erkeği kahraman yapar. savaşması gereken karakterler de genellikle kötü olmasıyla bilinen cadı, kraliçe, üvey anne gibi güç sahibi bağımsız kadınlardır.
- evden ayrılan kızların ayrılmaları ise kendi iradeleri dışında gerekçelendirilir. kovulmamış olsa, işkence gördüğü, acı çektiği yeri yuva belleyip orada yaşamaya devam edecektir. bu kadar basiretsizdir, iradesizdir masallarda kızlar.
- masallarda oynatılan oyunlar da toplumsal cinsiyet rolleri içerir. kız çocuklar evcilik oynarken erkek çocuklar kılıçla oynayıp maceraya atılacakları zamanı beklerler. masallar kızlara kal, erkeklere git der.
- benzer şekilde, kızlar ev işlerine yardım ederlerken, erkekler parasal açıdan destek olurlar.
- üvey anne karakterini, erkeği hile yaparak etkisi altına alan kişi olarak lanse eder ve doğurmasına izin vermez. böylece çocuğun zihninde üvey anne karakterini doğrudan kötü olarak kodlar.
- evliliği her derde deva olarak gösterir. yoksulluk biter, güzellik gelir, düşmanlar hak ettiğini bulur.
(bkz: masallar ve toplumsal cinsiyet)
* çocukları için nitelikli kitaplar seçmek isteyen anne babalara naçizane birkaç tavsiyede bulunayım:
- öncelikle didaktik metinlerden kesinlikle uzak durun. bir metin çocuğa "böyle davran, bu iyi; hayır bunu yapma, bu kötü" diyorsa o metin kötüdür. (bu konu tartışmaya kapalıdır.)
- kitaptaki kahramanların, yer ve zaman kavramlarının net olmasına özen gösterin. "bir zamanlar ülkenin birinde bir padişah/kral yaşarmış" benzeri başlangıçları olan kitaplardan koşarak kaçın.
- yayın evi ve yazar seçin. örneğin asa lind'in, julia donaldson'ın kitaplarını gözünüz kapalı alabilirsiniz. (hangi yayın evi olursa olsun kitaplarını alırken okuyun mutlaka. örneğin günışığı'nı tavsiye ederim, gerçekten de çok iyi bir yayın evidir ama taşi ve baba yaga gibi yamyamlık unsurları barındıran bir kitabı var günışığı'nın. ne olursa olsun dikkat diyorum.)
- kitap alırken, içeriğine, yazı fontuna ve çizimlerine mutlaka göz atın.
- mümkünse kitap almaya çocuğunuzla birlikte gidin.
- kitabı mümkünse çocuğunuzdan önce siz okuyun.
- bir dolap kitap gibi sitelerden kitap araştırın, hatta bunu çocuğunuzla birlikte yaparsanız tadından yenmez.
- hansel ve gretel ya da pamuk prenses gibi metinleri içinde geçen kavramları ve durumları sorgulatmak için kullanabilirsiniz. (bir baba çocuklarını ormana terk edebilir mi, bir kurt babaannenin kılığına girse sen fark etmez misin gibi...)
- son olarak da evinizden, kitaplığınızdan kumkurdu'nu eksik etmeyin. çünkü ölüm, yaşam, evren, aşk, özgürlük gibi kavramları çocuklara onun kadar iyi anlatan bir kitap henüz yazılmadı. (bkz: daha iyisi yazılana kadar en iyisi o) (vardır belki ama benim okuduklarım arasında en iyisi şimdilik kumkurdu.)
bir de:
(bkz: vladimir propp) (bkz: masalın biçimbilimi)
(bkz: melek özlem sezer) (bkz: masallar ve toplumsal cinsiyet)
(bkz: necdet neydim) -
31. ortadoğu'nun sürekli savaş halinde olmasının sırrı
şurada konuya dair mükemmel bir kaynak var: kaynak
40 farklı harita üzerinden ortadoğuda yaşanan her şeyi tüm detaylarıyla açıklıyor. -
32. pyd
amerika fransa ingiltere gibi emperyalist devletlerin bu coğrafyanın yerel halklarının kanını tıpkı tarihteki gibi sömürürken bu sefer işbirlikçi köpek olarak kullandığı katil terörist sürüsü. köpeklik vazifelerini bugün ifa etseler de yarın bu bölgenin yerel halkları özellikle de türkler tarfından anaları bellenecektir.
-
33. kemalistlerin en büyük hatası
kemalistliği şapka takmak zanneden zihniyete laf anlatmaya çalışmalarıdır. herkese anladığı dilden konuşmak gerek zira.
-
34. evinin prensesi ikiz annesi diplomalı ev hanımı
(bkz: yüksek geyşa)
-
35. harun tekin
spordan ne kadar uzak oldugumu gosteren kaleci. mor ve otesi'nin vokali harun'la isim benzerligi varmis. aa harun tekin diye tiklayip da karsisinda muzisyen harun'la ilgili entry gormeyi bekleyen bir ben olamam heralde.
-
36. ersun yanal
galatasaray'a götünü açmadığı için anti futbol oynattığı iddia edilen teknik direktör. he canım he gülüm. bu kadar da hazımsız olmayın be abisi. ilk kez yenildiniz, yine yenileceksiniz. futbolun içinde var bunlar. kendi takımının beceriksizliğine laf edeceğine kalkmış karşı takımın teknik direktörünü suçluyorsun, aferin.
türk futbolunun ilerlememesinin sebebi ise işte bu suçu hep karşı taraflarda, başka yerlerde arama zihniyeti. kimi hakemi suçlar, kimi karşı takımı, kimi sahayı, kimi sistemi. oldu amk. -
37. jan olde riekerink
dikkat! pusuda bekleyen terimseverler devreye girecek bu başlıkta bundan sonra.
not: sabredemeyip girmişler bile.kanatlı trollerini de unutmuşum tabi.
hala ve hala;
riekerink bey diyeceksiniz!
sezon sonu utanacaksınız! -
38. evlilikten önceki ideal mastürbasyon sayısı
yaşla orantılıdır. mesela 500 diyenin yaşı ortalama 13'tür.
-
39. 22 ekim 2016 galatasaray olağanüstü kongresi
galatasaray'ın geleceğinin birilerine peşkeş çekilmeye çalışıldığı kongredir. umarım oylama sonucunda hayır oyu çıkar.
sadece 2 rakam vereceğim. gayrimenkul projeleri değerlendirme kurulu raporundan girin bakın.
riva arazisinin 18 haziran 2013 tarihinde metrekare birim fiyatı 164 dolar.
18 haziran 2016'te dolar 1.88 tl. tl'ye çevirince m2 fiyatı 310 tl.
riva arazisinin 10 mart 2016 tarihinde metrekare birim fiyatı 75 dolar.
10 mart 2016'da dolar 2.88 tl. tl'ye çevirince m2 fiyatı 216 tl
3 yılda arazinin değeri yarı yarıya azalmış! üstelik 3. köprü yapılmış, 3. havalimanı yapılıyor ve çevre yolları vs yapılmışken!
işte buna evet oyu veren herkes galatasaray'ın geleceğini birilerine peşkeş çekiyor demektir! bu ihanettir!
----------
maalesef evet oyu çıktı.
şimdi olacak olanları yazayım. riva'da şuan 0.20 olan emsal, iş emlak konuta geçtiği an 0.75-1.00 arasına çekilecek. galatasaray ile sözleşme 0.20 üzerinden yapılacağı için de aradaki fark doğal olarak cebe inecek, galatasaray da haliyle babayı alacak.
ve daha acısı, değeri 1 milyar tl olan arazimize çöküp üzerine 4-5 sene sonra buralarda "galatasaray'ı devlet kurtardı" yazılarını bolca göreceğiz. meydanlarda "galatasaray'ı bataktan biz kurtardık biiizz" sözlerini işiteceğiz.
resmen paramızla rezil olduk. emeği geçip evet verenlerin elleri kırılsın! -
40. söylemesi zevkli basketbolcu isimleri
(bkz: allen iverson)
-
41. müge anlı ile tatlı sert
yıllar sonra sözlük halkı tarafından değeri anlaşılan program.
2009 yılında dilber fırtına olayıyla izlemeye başladım, haftaiçi evde olup programa denk geldiğim günlerde izlemeye devam ettim.
o zamanlar tüm sözlüklerde müge anlı ve programını izleyenler, muhteşem akıllı, bilinçli ve kültürlü insanlar tarafından aşağılanıyordu, izleyenler de karizmalarını çizdirmemek için iyi bir şey söylemeye çekiniyordu. başka bir sözlükte bu programın kayıp insanları bulma konusunda ne kadar yardımcı olduğunu, müge anlı'nın verdiği mesajların ne kadar önemli olduğunu yazmıştım ama aşağılanmaya devam edilmişti.
yıllar sonra hak ettiği değeri bulduğunu görünce en az müge anlı kadar sevinmişimdir sanırım. -
42. sadece askerde karşılaşılan olaylar
komutani oldugum hatta cayci olarak verilen psikopat uyusturucu bagimlisi askerin bir cuma vardiya nobetindeyken kafayi kirip nobetci kd.bcvs ile oturdugumiz yere girip sacma sapan hikayeler anlatmaya baslamasi, ben durumu idare etmeye calisirken bcvs arkadasin bir anda cosup "sktr git muğa koduuum, gotune roket takarim 3 ay sicamazsin ne anlatiyon lan sen" diye adamin uzerine yurumesi, o anda tirsan askerin odadan kacip "gostercem lan ben size" diyerek karanliga karismasi, benim "yav abi naptin bu manyak, ne yapacagi belli olmaz" diye endiselenirken bcvs'un durumu sikine bile takmamasi ve bir sure sonra olayi unutmamiz, pazartesi mesaiye geldigimizde beni ayni bascavusla yanyana goren bakim komutaninin "lan senin asker napmis oyle" demesiyle bir anda gotumun tutusmasi megerse bizim yanimizdan o gece kacan askerin mutfaktan kilic benzeri bir bicagi calip ust bas parcaladiktan sonra daldassak piste *kostugunu, o sirada inise gecen afganistan'dan gelen ve saatlerdir havada olan kuryenin (bkz: c-130) bu sigiri gorup bir anda pas gectigini, uzerine pilotun " lan pistinizde canli yamaha (bkz: fod) var, gozunuz sike mi bakiyo" diye kuleye firca cektigini, bunun uzerine panige kapilan deneyimsiz kuleci astsubay cavusun "usse terorist girdi, pistte inise gecen ucaga roket atacak" diye guvenlik taburunu alarma gecirdigini, o panikle piste kosan tepeden tirnaga silahli bir duzine uzmanin bizim malin pesinden yarim saat kostugunu bu arada havada daire cizerek bekleyen ve icinde ankara'ya inmesi gereken bir ton insan ve malzeme bulunan yakiti azalmis c-130'un bilimum kufurler esliginde kayseri'ye yoneldigini, durumun ayni gece us komutanina bildirildigini ve us komutaninin "kim ne yapmis lan o askere, neden delirmis pezevenk sorumlusu bulunsun" diye emir verdigini ogrenmemiz ve bascavus arkadasla iceriye dogru sicmaya baslamamiz, akabinde durumun askerin muptelaligina ve psikopatligina baglandigini, adamin gata psikiyatriye sevkedildigini ogrenerek rahatlamamiz, hemen ertesi gun yine ayni bascavusla nobetciyken gecenin bir saatinde bu amk evladinin nasil olduysa gata'dan askeri hat kullanip arayarak bir sekilde kendisine kaydiran bizim bascavusu ulasmasi ve "beni burdan kurtarın komtanım" diye bascavusa yalvarmasi, bizim bascavusun "yine mi sen amk evladi senin yuzunden hayatimizi sikeceklerdi" diyerek herife bir daha kaydirmasi, sonradan duydugumuza gore adamin ayni gece gata psikiyatride intihara kalkismasi, olaylarin sonunda bu ney amk diyerek bascavusla kis kis gulmemiz.
-
43. sevgilinin doğru kişi olduğunun anlaşıldığı an
"sizin için, kendisinden ve doğrularından feragat ettiğini, daha önemlisi bunu sessizce ve hissettirmeden yaptığını anladığınız an"mış asdgasd. debe'ye girmiş bir de haha, hiç güleceğim yoktu.
35 yaşındayım. son ~20 yılıma baktığımda milyonlarca hata yaptım. iş hayatımdan özel hayatıma milyonlarca hata. evet milyonlarca. bıkmadım yine yaptım, bir daha yapmayacağıma yemin ettim yine yaptım, pişman oldum yine yaptım, sonucunda bana günlerce acı çektiren hataları ilk fırsatta tekrarladım, yılmadım tekrarladım. hatta kendi kendime bir top 10 listesi hazırladım, a3 kağıda yazdım duvarıma astım, her daim karşımdalar. tekrarla(ma)mak için, her gün uyandığımda yeniden görüyorum. belki bir gün aklım başıma gelir de, bir tanesini, en azından bir tanesini yeniden yapmam da, tecrübelerim bir işe yaramış olur.
bunca şey içinde yaptığım en büyük hata neydi biliyor musunuz? hemen söyleyeyim, bir insan için kendimden, benliğimden ve doğrulardan feraget etmek, o kişi uğruna her şeyden vazgeçmek, kendimi ikinci plana atmış olmamdı. bir kişi için gerçekten de iş hayatımdan özel hayatıma, ailemden yaşadığım şehire her şeyimi geride bıraktım ve kendisi en savunmasız olduğum anda beni dımdızlak ortada bıraktı. üstelik hiç acımadan, arkasına bakmadan, geriye herhangi bir çıkış yolu bırakmadan.
artık sikseler ne kimse için değişirim ne de doğru bildiklerimden vazgeçerim. her şey bitince yanlış yaptığımın farkına varmışsam da da en azından, başkasının uğruna değil kendi isteklerim uğruna yanlış yapmışım deyip kenara çekilmesini bilirim. hayatıma her şeye rağmen devam edebileceğimi, yaşamanın ne kadar güzel olduğunu acı ama insana umut aşılayan deneyimlerimle öğrendim çünkü.
başkası için kendinden ve doğrularından vazgeçen insan, en iyimser tahminle saftır. haa sen de saf olmuyor musun işbu durumda diye sorabilirsiniz. sormalısınız da. yaptım ama sor bir kere niye yaptım: çok sevmiştim çünkü. zannediyordum ki ben, o değil ben, her şeyimi onun yolunda feda edersem o benden asla ayrılmayacak, hep benim olacak, daima beni sevecekti. o benim vazgeçilmezimdi artık, bunu da ona hissettirmiştim. oysa ki ne de güzel söylemişler: "bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirseniz, ilk vazgeçilen siz olursunuz."
mantıktan arındırılmış duygular sizi hiçbir yere götürmez. hayatınızda her daim kırmızı çizgiler olsun ve bu değerleri kimselere çiğnetmeyin...
(bkz: hayatın bir numaralı kuralı/@larker)
"- insanlara/şeylere/olaylara değil hedefe odaklanın - her şey/herkes ölür, her şey/herkes çürür, her şey/herkes biter, her şey/herkes mahvolur, her şey/herkes kötüleşir, her şey/herkes gider (oku: entropi). ölecek, çürüyecek, bitecek, mahvolacak, gidecek objelere/süjelere değil bir amaca bağlanın. hayatta bir emeliniz, isteğiniz, hedefiniz olsun. (önemli: kadın/erkek bir hedef değildir.) kendinizi her zaman geliştirin (daha iyi bir cv, daha iyi bir vücut, daha fazla yabancı dil, hobi, spor, etkinlik, yetkinlik, aktivite...). insanoğlunun elindeki en önemli hazinesi zamandır, bunu birilerinin peşinden koşarak değil, kendinizi geliştirerek ve hayat amacınıza ulaşmaya çalışarak harcayın." -
44. totoşsaray
4 yaşındaki galatasaray taraftarının 21 yaşındaki bjk taraftarıyla eşit sayıda şampiyonluk gördüğünü düşünürsek çok haklı olan bir tinerci iddiası.
edit; düzeltme, yanlış hesaplama olmuş. -
45. 21 ekim 2016 ddos saldırıları
iki dakka okutmadınız amk...
kişisel başarı hikayeleri, ama ben hissetmedim mallıkları, gerizekalı espriler içinde sebebini aramaya çalışmaktan gözüm çıktı olayı. tamam lan en mükemmel internet cafeci sizsiniz amk. -
46. 22 ekim 2016 cerenden çok hoşlanmam
-
47. evlilikten önceki ideal sevgili sayısı
son dönemlerde ilk sevgiliyse evlenenlerin büyük sorunlarına sıkça rastladığımdan bence fazla olmalıdır. kesin bilgi, insanları tanıdıkça, kiminle, nasıl anlaşıp anlaşamayacağınızı daha iyi öğreniyorsunuz. acıları, aşkları, sorunları daha fazla tecrübe edip, nasıl davranmanız gerektiğini öğreniyorsunuz.
ha şimdi gelip erkekler için fazla kadınlar için az sayılar verilen içeriklerle dolacak burası, sinirlerimiz gerilecek ekşi sözlük kadınları olarak. -
48. arkadaş
"içini dökecek arkadaşı olmayan kişi, kendi yüreğini kemiren bir yamyamdır."
(francis bacon, "denemeler"den) -
49. armindo tue na bangna
ne zirvaliyorsunuz amina koduklarim. pozisyonlarin, tehlikelerin yuzde 80'ini bu adam yaratiyor takimda. götünüzle mi izliyorsunuz maçları. hala zekadan, top kaptirmadan bahsedenler var.
elestirilecek bir sey varsa o da bruma'nin 2 saniyede 3 adami birden eksiltmesine rağmen cogu zaman ceza sahasi ve cevresinde bir tane boşta adam olmamasidir. amk takim nasil pozisyon aliyor anlamiyorum. -
50. kadıköy'deki hiçbir yere çıkmayan yol
bişeyi de beğenin kardeşim! adamlar hizmette sınır tanımamış lost highway yapmışlar.