Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. cosmos belgeselinin şikayet edilmesi

    buca fatih sultan mehmet andadolu lisesi tarih öğretmeninin öğrencilerine cosmos belgeseli izletmesi üzerine başvurulan şikayettir.

    "tarih öğretmeni, cosmos adlı ateizm görüşünü dikteleyen varoluşu tamamı ile darwin'ci teori ile islam'a aykırı belgeseli bir çok dersinde öğrencilere izlettirmiştir. % 97'si müslüman olan bu ülkede bu davranışın gereğinin yapılmasını arz ederim..."

    sahi hala cosmos izlemeyen kaldı mı?
    bakınız; sorgulamak, araştırmak, keşfetmek, bilmek... karşımızdaki karanlık bunların hepsine karşı.
    biz ne yapacağız? sorgulayacağız, sorgulatacağız, araştıracağız, keşfedeceğiz, bileceğiz, öğreteceğiz.

    bilimi engelleyemezsiniz.

    haber

    bu arada hala izlemeyenler için cosmos
    izlemek isteyenler için carl sagan'dan eski ve efsane cosmos
    ayrıca sözlüğün güzel başlıklarından birisi, bkz: hayat evren ve fiziği anlamaya çalışmak

  • 2. sizin yüzünüzden melekler derse gelmiyor

    dicle üniversitesi ilahiyat fakültesi’nde başı açık öğrencilere akademisyenler tarafından söylendiği iddia edilen yobazlığın suyunu çıkaran cümledir.

    "bazı hocalar sürekli kadınlara yönelik nefret söyleminde bulunuyor. sanki dünyadaki tüm kötülüklerin sebebi bizmişiz gibi davranıyorlar. kadın öğrencilere sürekli olarak 'niye okuyorsunuz, ev hanımı olun çocuk doğurun' diyorlar. feminizm ve kadın mücadelesi hakkında hakaretlerde bulunuyorlar. derslere başı açık girdiğimizde 'sizin yüzünüzden melekler derse gelmiyor' diye taciz ediliyoruz. başını örtmek kişinin inancıyla alakalı ama hocalar yüzünden mecburen derse kapalı giriyoruz"

    http://haber.sol.org.tr/…sime-melek-girmiyor-173097

    sen başı açık öğrencilere saldıracağına, melekleri devamsızlıktan bıraksana!

  • 3. de'nin ayrı yazılmasına takan ruh hastaları

    sayelerinde koca bir nesil "-de" ve "-ki"nin kullanımını, her "şey"in ayrı yazılması gerektiğini öğrenmiştir. öğretemedikleri bir grup ruh hastası da başlık açıp bunlara söver.

    ben senin neyi kastettiğini anlamak için cümlenin gelişine bakmak zorunda mıyım dangoz adam? adam "de"yi yanlış kullanıyor, biz kafamızda düzeltip doğrusunu anlıyoruz, herif bir de utanmadan "yanlış yazarım nolmuş?" kafasına giriyor, ruh hastası da "doğru kullan" diyen oluyor. hem suçlu hem güçlü lan. yeni türkiye'nin yeni grameri.

  • 4. ahmet necdet sezer'in alkollü içki masrafı

    en azından yapılan harcamalar kalem kalem kayıt altına alınmıştır. helali hoş olsun. fakat mevcut cumhurbaşkanının örtülü ödenekten trilyonları nereye harcadigindan haberimiz yok. sorgulayamıyoruz bile. normalde başbakanlığa verilen örtülü ödenek neden cumhurbaşkanligina da verilir? bizim bilmediğimiz mit gibi bir yapılanması mi var? yolsuzluğun pişkin pişkin yasallaştırılmasıdır bu. başka açıklaması yok.

    --- spoiler ---

    recep tayyip erdoğan'ın cumhurbaşkanlığında bütçe yüzde 100'e yakın artışla 397 milyon liraya çıktı. ancak bu artışa rağmen maliye bakanlığı, saray'ın 2015 yılı ödeneğini 148 milyon 902 bin lira artırarak 545 milyon 902 bin liraya çıkardı. cumhurbaşkanlığı’nın haziran ayından itibaren yaptığı harcamalarda da gözle görülür bir artış olduğu ortaya çıktı.
    --- spoiler ---

    haberin devami http://m.t24.com.tr/…butce-546-milyona-cikti,309811

  • 5. caner erkin'in şükran ovalı dövmesi

  • 6. ibb'nin işçilerine 4097 tl maaş vermesi

    işçinin hakkıdır diyeceğim fakat gel gör ki tahminlerim bu işçilerin neredeyse çoğu akparti kadrolarından gelmiştir.

    5 sene ilk okul
    3 yıl ortaokul = 8 yıl zorunlu
    4 yıl lise
    4 yıl üniversite
    2 yıl yüksek lisans

    sonuç : önce stajyerlik ( 6 ay - 1 yıl )
    senin deneyimin yokmuş ( 2 yıl )

    yaş ortalama : 30'a geliyor ve sonuç 2.000 tl maaş / yemek / sigorta

    modern kölelik budur.

  • 7. basketbol için bulduğum inanılmaz bug

    bence kendi potamizin ustune bir oyuncu oturtalim rakip sutlarini kaleci gibi cikarsin. boylece hic sayi yemeyiz. sen bence bunu bir dusun.

  • 8. hastanedeki kızı hastanelik eden damla

    (bkz: seni öldürmeyen hapse girmeyen damla orospu olsun)

    ya lan ben bişey demiyorum.

    damla'nın yolu yol değil. ya katil olup hapse girecek, hayatını sikecek. ya da orospu olacak hayat onu sikecek. iki ucu boklu değnek. seçtiğin yolun amk.

  • 9. yazarların kendilerini anlatan en iyi film repliği

    ''çocuklar sakın gelmeyin! tünelin bu ucu bombok bir yere çıktı.''

    (bkz: hababam sınıfı)

  • 10. müge anlı ile tatlı sert

    bir adet gizli orospu çocuğunu daha ortaya çıkartan program. bu pedofil pisliğin üç gündür üzerine gidiliyordu çeşit çeşit sorgularla. kadın bunun bir boklar yediğinden neredeyse emindi ama adama tüm mahalleli sahip çıkıyor, müge anlı'ya kızıyordu 'himmet abiyi rahat bırakın o bir şey yapmaz, suçluyu kendi evlerinde arasınlar' diye hedef bile şaşırtıldı. kadın tüm mahalleliye inat, adamdaki pisliği gördü. soğuk kanlılıkla üzerine gitti ve sonuca ulaştılar. dünkü programda adamın evde çocuktan bir şey bulup beni suçlarsalar diye ağlamasıyla birlikte kadın neredeyse bundan emin olmuştu. adam sa benim kapım hep açık mahallenin çocukları girebilir beni suçlu göstermez diye savunma yapıyordu. dün sinirden elleri, sesi titreyerek yapmıştı programı kadın. sakin olmaya çalışarak konuşturmaya çalıştı adamı. adamın tün garibanlık oyununa rağmen... her zamanki gibi karşısındakinin anladığı dilden konuştu. onunla güldü, onunla anlamıyormuş gibi yaptı, gerektiğinde safa yattı, ses yükseldiğinde sesini yükseltti.. bu namuzsuzun oyununu yıllarca yiyen komşularına rağmen bunu yemeyen müge anlı ve ekibine teşekkür etmek lazım. minik yavrunun başına gelenler bir daha kimsenin başına gelmesin umarım. çocuğu olanlar da kendileri ve annelerinden başka kimseye emanet etmesin çocuklarını. kimsenin refakatine bırakmasın.

    ayrıca, evet bu seferki vaka belki de polis tarafından da çözülecekti. ama polisin çözemediği yıllar öncesine uzanan kayıpları çözmüşlüğü de çoktur programın. polisten savcıdan teşekkür belgesi almışlığı da çoktur müge anlı'nın. hele yaşlı ve çocukların anlık kayıplarında, bulup getirdiği kayıpların haddi hesabı yoktur. topluma bu kadar fayda sağlayan ender programlardan biri. başka var mı diye düşündüm, bulamadım.

    edit: an itbariyle antep ve siirtte kayıp iki çocuk daha aranmaya başladı. ya inanılır gibi değil. birinin cesedi bulunurken iki yeni kayıp cocuk için aileler mügeye koşuyor. inşallah diğer çocukların sonu buna benzemez.

  • 11. ekşi sözlük yazar maaşlarına yapılan %15 zam

    kendi oranıma baktığımda tam olarak %15,6'ya tekabül eden zamdır.

    edit:
    çok soru geliyor, maaşım yatmıyor diye. anlatayım, önce ayarlara girin, orada ödemeler kısmına girin, iban tanımla'ya tıklayın, çıkan iban'ı doğru girin, 26 karakter olacak. daha sonra mailınıza onay geliyor. oradan da onaylarsanız tamamdır, maaşınız tam ve eksiksiz yatacaktır.

  • 12. vedat milor'un sabah sabah nusret'e itelemesi

    o cv bende olsa ben de her önüme gelene itelerim.

    kimse de gıkını çıkaramaz. itelemenin sabahı akşamı olmaz, denk geldi mi iteleyeceksin ki anlasınlar.

  • 13. kazan ilçesine alternatif ünvan önerileri

    (bkz: kazıkazan)

  • 14. deniz baykal

    yine piyasaya çıkmış olan yancı. 2002'den beri tek işi akp'ye destek vermek olmuştur.
    devrik devlet bahçeli'dir kendisi.

  • 15. savaştan kaçanların habire çocuk yapması

    savaş anında bile çocuk yapacak kadar aptal olduklarından ülkelerinde savaş çıkıyor.

    bu durumda olan insanlar bahsedilen ayrıntıları düşünecek bilinçte bir halk olsalardı zaten ülkelerinde savaş çıkmazdı.

  • 16. bir bankacıdan binali yıldırım'a cevap

    öncelikle yazdığım yazı epey uzun bir entryden oluşmaktadır şimdiden uyarayım. bu yazıyı yazmaktaki amacım, bankaları ve bankacıları her fırsatta kan emicilikle suçlayan bazı kişi ve kurumlara cevap olması açısındandır. son olarak binali yıldırım’ın linkteki tefecilik yapmayın suçlamaları, hatta hakaretleri benim açımdan bu yazıyı yazmayı elzem hâle getirmiştir.

    bir bankacı olarak 4 farklı bankada 12 yılımı sadece kurumsal ve ticari bankacılık bölümünde geçirdim. 12 yıl boyunca sadece portföyümdeki kişi ve firmaların sayısı ya da bulunduğum kurumlarda şahit olduklarım bile bir kitap yazmama yeter de artar bile.

    elbette empati yaparak karşı tarafın da çıkarlarını gözetmeye çalıştım. ama maaşını aldığım kurumun çıkarları %51’in altına düşmemiştir. hiçbir zaman hedef tutturmak önceliğim olmadı. benim temelde 2 önceliğim olmuştur ki bu önceliklerden ilki aynı zamanda hayat felsefemdir.

    1- iyi insanların parasını kazan, iyi insanlarda senin paranı kazansın (bu sebeple insanca saygı görmediğime inandığım anda iş bulma endişem olmadan 3 kez istifa ettim. son istifamdan sonra 4 ay kadar da işsiz kaldım)
    2- mümkün olduğunca bir krediyi batırma, ama kredi illaki batacaksa da basiretli davranmış ve erken uyarıları es geçmemiş ol.
    yani kısaca kâr et, ama kâr elde etmek için abuk subuk işlere kalkışma.

    bankacılık geçmişime baktığımda aradan geçen 12 yıl boyunca başımı her zaman yastığa rahat koyacak kadar iyi bir bankacı olduğumu göğsümü gere gere söyleyebilirim. hatta birkaç olay vardır ki tamamen kendi sezgilerim ve banka dışı kaynaklarım sayesinde milyonlarca liralık batıklardan bankamı kurtarmışlığım da olmuştur. zannedilmesin ki yukarıda belirttiklerim kariyer yolumda ilerlememi sağlamıştır. tam tersine ülkenin her yerine sirayet eden adamcılık ve kayırmanın benzerleri çalıştığım kurumlarda da aynen vardır. bu sebeple etrafımdaki tüm arkadaşlarımdan daha düşük ünvanda ve maaşta çalışmaya devam ediyorum. yine de kafam rahat içim huzurlu.

    neyse gelelim başbakanımız sayın binali yıldırım’ın bankacılar hakkındaki yorumlarına.

    öncelikle bu suçlamalar binali yıldırım’ın kişisel görüşlerinden ziyade akp’nin yıllardan beri yürüttüğü banka=faiz lobisi yaklaşımının bir tezahürüdür. sürekli olarak vatandaşın önüne atılan, itibarsızlaştırılan ve adeta kan emici olarak görülen bir meslek grubunun mensubu olarak şunu söyleyemeliyim ki, dünyada bankacılık sistemi kâr ettiği için üzülen tek ülke türkiye’dir. peşinen söyleyeyim “bankalarda çok kâr ediyor” diyenler aşağıdaki geçmiş entryimdeki (emlak balonu) sayısal verileri okuyup işin aslının böyle olmadığını rahatlıkla anlayabilir.

    öncelikle neden binali yıldırım son dönemlerde bankaları bu kadar sık suçlar oldu buna bakalım. aylar önce #58217422 ve #58439698 nolu entrylerimde ülke ekonomisinin gidişatı hakkında bazı tespitlerde bulunmuştum. üstelik bu tespitler 15 temmuz darbesinden ve fiili olarak ırak-suriye savaşına girmeden önceydi. tüm bunların üstüne, bir de ülke ekonomisinde ciddi yeri olan fetö firmalarının tasfiyesi de başlayınca alarm zilleri daha şiddetli çalmaya başladı. bunun farkında olan hükümet, ekonomik depremin iktidar gücüne zarar vermemesi için tüm aktörleri zorlayarak bazı sıkıntıları aşmaya çalışıyor. ama bunu da tipik türk mantalitesi ve baskıcılığıyla yapmaya çalışıyor.

    şimdi binali yıldırım’ın yukarıda yer alan suçlamalarına kendimce cevap vermeye çalışayım. ne diyor yıldırım: tefeciliği bırakın, teminatları ve faizleri arttırmayın.

    öncelikle bankalar hakkında pek çok insanın da başbakan gibi yanlış bir düşüncesi bulunmaktadır. bankalar sadece elin arabının, italyanının ya da ispanyolunun parasını kredi olarak dağıtmaz. daha doğrusu sermaye olarak bir kısmı o elin ecnebilerinin parası olsa da, minimum %88’i mudilerin parasıdır. yani sizlerin parasıdır. kaldı ki tüm para o yabancıların olsa bile bir bankacı o parayı basiretli ve doğru bir şekilde yönetmekle mükelleftir. bu sadece vicdani değil, aynı zamanda kanuni bir görevdir.

    (01.11.2005 tarihli resmi gazetede yayınlanarak yürürlüğe giren 5411 sayılı bankacılık kanunu’nun 160.maddesinin birinci fıkrasında;
    “görevi nedeniyle zilyetliği kendisine devredilmiş olan veya koruma ve gözetimiyle yükümlü olduğu para veya para yerine geçen evrak veya senetleri veya diğer malları kendisinin ya da başkasının zimmetine geçiren banka yöne¬tim kurulu başkan ve üyeleri ile diğer mensupları, altı yıldan oniki yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılacakları gibi ban¬kanın uğradığı zararı tazmine mahkum edilirler.”)

    2001 yılını hatırlamayanlar varsa lütfen araştırsınlar. siz bankaya yatırdığınız paranın patron şirketlerine ya da yakınlarına veya bazı hatırlı kişilere hiçbir mali analiz, moralite, finansal güç kriterine bağlı olmaksızın teminatsız ya da değersiz teminatlarla dağıtılmasını ister misiniz? eğer cevabınız evetse, bankalar tıpkı 2001 de olduğu gibi battığında bunu rahatlıkla sineye çekebilecek misiniz? cevap elbette hayır olacak ve olmalı da.

    gelelim diğer bir suçlamaya: yok etmeyi değil, yaşatmayı hedef alın.

    ben 12 yıllık bankacılığımda, banka tarafından batırılmış bir firmaya henüz rastlamadım. isteyenle istediği örnek üzerinden tartışırım bu konuyu. türkiye’de batan firmaların neden battıklarını size maddeler halinde özetleyeyim.

    1- batan pek çok firma, her şeyden önce alaturka yönetim ve patronun şirket tüzel kişiliğini kendi kasası görme alışkanlığı yüzünden batmıştır. patronlar nesiller boyu devam edecek bir ekonomik güç yaratmaktansa, altlarına çekecekleri arabayı 3 ayda 1 değiştirme ve 3 kuruş şirket kârını arsa rantında çevirme alışkanlığını bırakmadıkça bu devran böylece sürecektir. avrupada 200 yıllık aile şirketlerine rastlamak son derece sıradan bir durumken, türkiye’de 15 yıllık şirketlere "köklü firma" muamelesi yapar hâle gelmiş bulunmaktayız.

    2- patronlar hem hammadde fiyatına, hem finansmana, hem şirkete alınan çayın markasına karışmaya devam etmek yerine, her işi uzmanına bırakmadığı sürece şirketler batmaya devam eder. bir finans yöneticisinin, sadece bankalarla kredi pazarlığı yapan kişiler olarak görme hastalıklarından artık vazgeçmelidirler. pek çok alman şirketinde muhasebe, finans ve vergi için ayrı departmanlar faaliyet gösterirken, bizde ön muhasebe yapan kişilerden tüm bu yükleri kaldırması beklenmektedir.

    3- itibar zor kazanılır çabuk kaybedilir. çekin yazılırsa kredi alamazsın. taksitlerin gecikiyorsa teminatın artar. kkb skorun kötüyse her kapı suratına kapanır. abd’de elektrik ve internet faturanı ödememen bile kredi puanına yansırken, bizde insanların her türlü olumsuz duruma sebebiyet verip, üstüne bir de teminatlarının ağırlaştırılmasına kızmasını benim bir bankacı olarak anlamam mümkün olmaz. durumun kötüyse ve finansal sıkışıklığın varsa önce altındaki jipi satacaksın, sonra havuzlu villanı satacaksın, en son bankadan yardım isteyeceksin. çünkü bankalar hayır kurumu değil, kredi kurumudur. senden aldığı ödemeler, başka ihtiyaç sahiplerine kredi olarak dağıtılacaktır. sen sıkıntıyı aşmak için bir adım atıyorsan merak etme biz 2 adımla geliriz.

    4- türkiye’de özellikle karşılıksız çekte hapis hakkını kaldırdıktan sonra çekin bir teminat değeri kalmamıştır. bundan sadece bankalar değil, dürüst tüccarlarda muzdariptir. şu anda bankaların çeki teminat olarak kabul etmemesinin en büyük sebebi hükümetin bu kararıdır. bu karar avrupa birliği kriterleri doğrultusunda alınmıştır belki. ama şu unutulmamalıdır ki bizdeki çek tanımı ile, avrupa'da ki çek tanımı aynı değildir. bizdeki çek, karşılığı olmayan boş kağıt parçasıdır.

    5- bu ülkede dolandırıcılığı, borcuna sadık olmanın aptallık olduğunu, dürüst olmaktansa adamcılık ve rüşvetle iş yaptırmanın en büyük fazilet olduğunu bizzat hükümetler bilinç altımıza yerleştirmektedir. eğer bu ülkede ticaret hayatı bitme noktasındaysa, bunun en temel sebeplerinden biri 3 yılda bir vergi affı çıkarmaktan ve dolandırıcılara ödül gibi cezalar vermekten kaynaklanmaktadır. bunu yapacağınıza dürüst müteşebbisi koruyan bir vergi sistemi oluşturun. bankacılık kanunundaki zimmet suçundan daha ağır cezaları ticaret hayatını baltalayan o sahtekarlara verin ki insanlar namuslu iş yapmaktan keyif alır hâle gelsin.

    6- zaten kamu bankalarında bazı usulsüz ve anlamsız (http://www.hurriyet.com.tr/…yon-euro-batti-24737262) kredilerin verildiğini sağır sultan duydu. özel bankalarında benzer duruma düşmesini beklemeyin.

    7- şirket sahipleri vizyon sahibi olmalıdırlar. biz bankacılar en çok makine ve kapasite arttırmına yönelik kredileri vermekten keyif alırız. bu ülkenin en büyük teknoloji şirketlerinden vestelin sahibi nazif zorlu bile, 2,4 milyar dolara denizbank'ı sattıktan sonra, 800 milyon dolara iett’nin arazisini satın almıştır. bir türk vatandaşı olarak o paranın tamamının teknolojiye ve arge harcamalarına yatırılmasını beklerdim. ama taşa toprağa para gömdükten sonra neden bizim de kia’mız, samsung’umuz, apple’ımız yok dememeliyiz. bunun sebebi bankalar ya da yetersiz kaynak sorunu değildir. bunun sebebi yetersiz vizyon sahibi müteşebbislerdir.

    8- faizler direktifle düşmez. nasıl ki yukarıda bir patronun hem hammaddeye hem çaya karışmasına kızıyorsam, hükümetin de hem merkez bankasının işine, hem de arda turan-fatih terim kavgasına karışmasına kızıyorum. bence artık bu ülkede herkes uzmanı olduğu işi yapmalıdır.

    9- bankacılık sektöründe kredi batakları, yüzdürülen krediler de dahil edildiğinde 2001 krizinden daha kötü boyutlara gelmiştir ve bu durum kurmaylar tarafından da herhalde bilinmektedir. tüm bunlara rağmen bankaların bir eli yağda, bir eli balda olduğu ve krizlerden beslendiği imajının verilmesinin artık önüne geçilmelidir. özellikle iflas erteleme saçmalığı sayesinde pekçok kötü niyetli firma bankalardan aldıkları kredileri ödememiş, bu da yetmezmiş gibi kendi ödeme şartlarını ve ödeme tutarlarını hem bankalara hem tedarikçilere zorla kabul ettirmeye çalışarak, adeta borçlu olmanın sefasını sürer hâle gelmiştir.

    lütfen şunu unutmayın ki bizlerde bu ülkenin evlatlarıyız. bizler de anneyiz, babayız. yaşadığım haksızlıklar sebebiyle 3 kez istifa mekanizmasına başvurmuş ve yeri geldiğinde bankaların pekçok yaptığı uygulamayı ciddi olarak eleştiren biriyim. ama sahtekar değilim, şerefsiz değilim, kan emici değilim, tefeci değilim.

    insanları yaptıkları, düşünceleri ve görevleriyle ötekileştirme hastalığından vazgeçin.

  • 17. 21 ekim 2016 marmara araştırma hastanesi rezaleti

    şu an evdeyim ve kaan iyi editi: burada yazılan bazı saçma şeylere cevap vermek istiyorum.

    1- personele sinirlenme sebebimiz hastanede yer olmaması değil, ilk gittiğimizde bize sevk vermek yerine özele gidin demesi. yani hastaneyi bulmak kendi görevleriyken, bu işi de bize yıkmaları. özelden tekrar oraya geldiğimizde de 1 saat sonra sizi alacağım dedikten sonra, yaklaşık 2 saat bizi bekletip, "-1 e inin oradan başka hastaneye sevkiniz yapılacak" demesi.

    2- polat alemdar kesildiğimizi falan anlayan olmuş. fiziksel şiddet falan yok, yalnızca tüm bunların üstüne sözlü şekilde tartıştık. güvenlikler rica ederek kapı önüne çıkmamızı istedi ve çıktık.

    3- özelde telefondaki doktorla tartışacağımıza, ambulansla tekrar araştırma hastanesine gelmek bize o an daha mantıklı geldi. telefondaki bir insanla kavga etmek saçma olurdu sanki?

    4- "yüzyıl hastanesi ne, hastane mi yok" falan diyenler olmuş. en yakın orasıydı oraya gittik, diğerlerini telefonla aradık. zaten o bahsettiğiniz hastanelerin çoğunda da gece çocuk cerrahı olmadığı bilgisi verildi.

    ayrıca sağlık bakanlığına şikayet ettikten sonra doktorla görüşüp bize dönüş yaptılar. "ben onlara bekleyin demedim" falan gibi yalanlar söylemiş. saatlerce orada panik içersinde, kendi kendimize gelin güvey olup beklemişiz gibisinden anlatmış. bu personele de laf etmeyelim mi yani?

    aslında tek bir hastanenin rezaleti değil, sağlık bakanlığının rezaleti ve hala devam etmekte.

    abimin 8 yaşındaki oğlu kaan'ı dün karın ağrısından hastaneye götürdük, buradaki çocuk doktoru antibiyotik ve ağrı kesici yazıp gönderdi. akşam ağrılar şiddetlenince pendik marmara eğitim araştırma hastanesine getirdik. yaklaşık 4-5 saat süren testlerden sonra apandisinin patladığını, hastanede yer olmadığını, başka bir hastaneye gitmemizi söyledi.

    kendi aracımızla marmara'ya 2 dakika mesafede bulunan yüzyıl hastanesine getirdik. buradaki çocuk doktoruda cerrah olmadığını, ancak sabah gelebileceğini söyledi. sağlık bakanlığını arayıp durumu anlattık, marmara araştırmada yer olmasa da onların bizi sevk etmesi gerektiğini ilettiler ve tekrar oraya gitmemizi söylediler.

    yüzyıl hastanesinin ambulansıyla tekrar marmara araştırmaya gittik, çocuk cerrahı veya herhangi bir hastane çalışanı bir oda vermeye dahi tenezzül etmedi. yeğenim saatlerdir normal sıra bekleyen hasta gibi bekliyor, ağrıdan kıvranıyor. buraya daha çok şey yazarım ama şu an hastanede olduğumdan ilgilenemiyorum. aşağıya attığım fotoğrafa bakın lütfen.

    http://hizliresim.com/lqqvrj

    ekleme: 3 tane özel hastaneye sorduk, çocuk cerrahının öğlen geleceğini falan söylüyorlar.

    ekleme2: doktor saatlerce o şekilde bizi beklettiktem sonra yer boşalmayacağını, sevk edileceğini söyledi. "bizi neden beklettin saatlerdir" dediğimizde alay eder gibi, aşagılayıcı tavırlarla cevaplar aldık. bunun üzerine artık sinirimize hakim olamayıp tartıştık, güvenlikler falan bizi dışarı aldı. ne hikmetse bu tartışmadan birkaç dakika sonra bir oda boşaldı ve yeğenim şu an odaya alındı.

    koskoca istanbul anadolu yakasında en az 5 ozel hastaneye sorduk, hiçbirinde nöbetçi çoçuk cerrahı yok!

    ekleme: arkadaşlar şimdi tam yazma fırsatım oldu, yüzyıl hastanesinin takındığı tavrı anlatayım size.

    çocuk doktoru çocuk cerrahını aradı, cerrah sabah 10 da gelebileceğini, 2 bin 500 tl olduğunu söyledi. paranın önemi olmadığını, ancak hemen gelmesi gerektiğini belirttiğimizde evinin uzak olduğunu, daha erken saatte gelemeyeceğini söyledi. anlayacağınız üzere özelde doktoru dahi getiremedik. sağlık personeli değil de esnaf gibi konuştu bizimle.

    ekleme: arkadaşlar, o an uzak ilçelerdeki hastanelere tabii bakmadık. zaten eğitim araştırmada çocuk cerrahı var, problem yer olmaması. çevremizde bulunan, aklımıza o an gelen özeller şöyleydi: umut hastanesi, şifa hastanesi, bölge hastanesi, avicanne ve gittiğimiz yüzyıl.

    bu arada kaan ameliyatta şu an, ilginize teşekkür ederim. mobil olduğumdan pek fazla detay veremiyorum, mesajlara da yetişemiyorum, eve gittiğimde daha iyi şekilde anlatırım.

  • 18. beşiktaş

    günlerce sözlükte napoli şöyle koyar, böyle boru döşer, 5-10 tane atar diyen sığırların şimdiki ezberi de ''beşiktaş şanslıydı yeaa'' olmuş. hatta bazı taraftarlarımızın da şu renkli tiplerle ağız birliği edercesine şanstan bahsetmesi inanılır gibi değil. avrupanın en sıkıntılı deplasmanlarından birinde 2 kere beraberliğe yakalandığın rakibine 3 gol atıp yeniyorsun üstelik aleyhine 2 kez penaltı verilmesine rağmen. bunu şansla açıklamak bırak futbolu mantığa hakarettir.

    vodafone arenadaki beşiktaş-galatasaray maçında galatasaray takımının zaman geçirmek için harcadığı toplam süre 13 dakika. sahadaki 11 galatasaray futbolcusu da ayrı ayrı sakatlık geçirdi, bir taç atışını bile en az 2 kez el değiştirip kullandılar, muslera zaten maçın başından sonuna kadar ağır çekimde oynadı. beraberliği koparabilmek için şekilden şekle girdiler. napoli maçında ayağına kramp giren bir tane beşiktaş futbolcusu hatırlayan var mı? bırak tüm maçı, 3. golden sonra 7-8 dakika top oynandı, bu zaman diliminde bile beşiktaş'ta bir tane bile zaman geçirmek için çakallık yapan olmadı. işte maçın sırrı burada, amacımız beraberliğin üstüne yatalım değildi. tek amaç futbolumuzu oynamak. bir planımız vardı, tutmayabilirdi ama tuttu. verilen emeği ve başarıyı değersizleştirme çabalarına zerre tahammülüm yok.

    biz iyi bir takımız. sistemimiz de yavaş yavaş oturdukça çok daha iyi bir takım olacağız, kimsenin şüphesi olmasın.

  • 19. şaka maka rte'nin osmanlı'yı diriltmesi

    şaka şaka.maka değil şaka.

  • 20. 21 ekim 2016 ddos saldırıları

    xhamster.....ok
    xvideos........ok
    pornhub.......ok

    benim internetimde sıkıntı yok...

  • 21. rte geliyor diye toplu taşımanın ücretsiz olması

    hazretleri 22.10.2016 tarihinde bursa'ya toplu açılış töreni için geleceklermiş , bu yüzden il genelinde belediyenin aldığı kararla toplu taşıma saat 11:00 - 19:00 arası ücretsiz sağlanacakmış.

    - otobüslerin yakıt masrafları kimin cebinden çıkacak ?
    - şoförlerin ücretleri kim tarafından ödenecek ?
    - kısa mesafe tek binişlik bilet için türkiye'nin en yüksek ücretini uygulayan (5 lira) bursa büyükşehir belediye başkanı recep altepe bu durumdan utanacakmı ?
    - milli bayramlara güvenlik için engel koyan miting / yürüyüş yapılmasını yasaklayan zihniyet , fomara meydanında yapılması planlanan miting için ne gibi güvenlik önlemleri alacak ? eğer bu tarz mitingler yapılabiliyorsa neden çocuk bayramı olan 23 nisan kutlamaları bile bu ülkede yasaklanıyor ?
    - 22 ekim'de gayet sağlıklı olarak bursa'ya teşrif eden sayın cumhurbaşkanı 29 ekim kutlamalarında hasta olacakmı ?

    link

  • 22. 365. dönem askere gidecek sözlük yazarları

    bi' nevi kafa dinlemek için fırsat olarak görenlerde var. nasıl mı?

    ***

    üniversite biteli iki sene oldu. kpss koştururken, sınavdan sınava sürüklenirken hala bir baltaya sap olamadık.

    evdekiler dünyanın en iyi insanları.. bu olumlu gözüksede daha çok vicdan yapıp, daha çok yük oluyormuş hissi yaratıyor.

    çevre baskısı bazen o kadar etrafını sarıyor ki nefes alamamana neden oluyor.

    ilkokuldan beri omuz omuza dolaştığımız, sadece bizim anlayacağımız espriler ürettiğimiz, körü körüne beraber kavgaya girdiğimiz, kardeş kelimesinin içini en mükemmel şekilde dolduran adamlar boynuna kravatı dolayıp tek tek şehri terketmeye başladı.. geriye kalanlar ise evlendi, işlendi, sadeleşti.

    yaş artık "genç" diye seslenilmeyecek bir noktaya geliyor.

    bi' yandan kyk artık şu tahsilat işini halledelim diyor, sgk ise yolumuzu gözlüyor.

    eskiden gecede bi' kitap bitiren, iki sezon dizi izleyen, yüzlerce şarkı listeleyen adam bunları yapamamaya ve bunalıp evde dört dönmeye başladı.

    aklına eseni yapan şehir şehir dolaşan serseri, evden çıkmaya çekinir oldu.

    toplum her saniye ardı arkası kesilmeyen statüler, baskılar, endişeler yüklemeye devam ediyor.

    hayalleri olan adam yedek subaylık çıkarsa tezkere bırakmayı düşünüyor.

    ...

    beni askerlik korkutmuyor açıkcası devrem "...ya sonra n'olacak?" duygusu korkutuyor.

    yaz!

  • 23. himmet aktürk

    amerika'da olsa, cinsel istismardan sabıkası olduğu için damgalanır, normal bir mahallede ev bulamaz, halka açık bir veritabanı olan cinsel suçlular veritabanında işaretlenir ve okullara, çocukların olduğu yerlere yaklaşmasına izin verilmezdi. bazı eyaletlerde şehir dışında, ormanda çadırda yaşamaya mahkum olurdu. en azından batı ülkelerinde böyle tiplere 'creepy' derler, çocukların yanına bile yaklaştırmazlar, bizim çomar ve cahil insanımız gibi sahip çıkıp gariban diye savunmazlar.

    herif çocukların resimlerini çekiyor, şeker verip öpücük istiyor ohoooo hangi batı ülkesine gitsen böyle davranışlar megafonla çıkıp 'sapığım ben, pedofilim, çocuklara tecavüz etmek istiyorum' diye bağırmakla eşdeğerdir ve ona göre tepki görür. git elalemin çocuklarına şeker vermeye kalk bak nasıl anında polisi arıyorlar ve yaka paça derdest ediliyorsun.

    cehalet geçekten çok kötü. adamın sapıklığından ziyade, çomar mahallelinin 'ne istiyorsnuz garibandan, himmet abi iyi adamdır yapmaz öyle şey' diye savunması, zavallı çocuğun ailesini suçlayacak kadar ileri giderek çemkirmesi kanımı dondurdu. sapık her yerde çıkabilir, dünyanın en medeni ülkelerinde bile pedofil cani manyaklar çıkabiliyor, ama oralarda böyle manyakları herkes dışlar, şüpheli olarak görür, ortada kayıp çocuk varsa ve bütün izler o elemana işaret ediyorsa insanlar kalkıp aileye saldıracak kadar kendinden geçerek böyle bir manyağı savunmaz.

    katilden daha tehlikeli olan şey, davranışlarından şüphelenip ötekileştirmek, mahalleden def etmek, çocuklara yaklaşmasını önlemek yerine mal gibi sahip çıkan, yataklık eden çomar toplumdur.

    aynı çomarlar sevgilisiyle gezen genç kıza namus bekçiliği yapar, eve erkek arkadaşlarını davet eden bekar kadını orospu ilan edip linç eder ama.

    iyi ki şu leş, rezil, zelil toplumdan zamanında kaçıp kendimi kurtarmışım. ana dilimi hepten yitirmeyeyim diye buraya girip uzaktan da olsa maruz kalmak yeteri kadar sinirlerimi bozuyor.

    bu manyaklar ve bunları koruyup kollayan beyinsiz çomar sürülerinin arasında yaşamak zorunda olan aydın, vicdan sahibi, modern insanlara tanrılar yardımcı olsun.

  • 24. emeklilik ikramiyesiyle ev alınan eski yıllar

    geçmiş yıllar. evet şimdiki gençler anlayamaz. eskiden 40 yaşında emekli olan insanların aldığı emekli parası hemen hemen ev parası ediyordu. ve fazla yaş geçmeden evine kavuşuyordu insanlar. şimdi 26-27 yaşında 3000 lira maaş alıp 1000 lira kiraya veriyor insanlar. 65 yaşında emekli oluyorlar ve aldıkları para ikinci el otomobil ediyor ancak. o yüzden evim yok diye ağlıyorlar. ağlıyoruz. niye? çünkü öhonomümüz mühemmel.

  • 25. temel kotil'in thy'den ayrılması

    bence zamansız bir ayrılık daha rize nüfusuna kayıtlı thy'ye almadığı bir dünya adam vardı nereye be reyiz?

  • 26. türkiye'de 30 yıl sonra aynı kalacak şey

    mustafa kemal atatürk sevgisi.

    hiç bir zaman silinmeyecek bir sevgi bu.

  • 27. piyano kıran polis

    o piyano, o piyanoyu bu hale getiren kişiden maddi ve manevi olarak kat be kat değerlidir, kıymetlidir.

  • 28. 20 ekim 2016 migros tartı rezaleti

    gün boyu insanların kandırılmasına yol açtığını tahmin ettiğim, yanlışlık var ise gün boyu ilgili kasadan tartılacak ürün alan insanların geri çağırılmasını gerektirecek, kasıtlı ise migros'un tartıya elini bastıran esnaftan farkının olmadığına inandıracak rezalettir.

    ilgili gün okul çıkışı oğlumu alarak alışveriş yapıp eve gitmek amacıyla eve yakın olan migros markete girdim. okul çıkışı çocuk çok aç kalmasın diye bir tane muz aldım ve parasını ödeyip alışverişe devam etme niyeti ile kasaya gittim.

    kasada bir adet muz yarım kilo çıktı, görsel burada. kasiyere bir adet muzun yarım kilo gelip gelemeyeceğini sordum, 3 kez tarttı ve yarım kilo olduğu konusunda diretti. alternatif olarak şarküteri tartılarında kontrol edebileceğimi söyledi. ilgili tartılarda denedik ve muz 220 gram geldi. tartı ürünü 235 gram/2 katı fazla tarmıştı. kasadaki terazinin bozuk olduğunu mağaza müdürüne bildirdim, özür diledi kendisi fakat kasayı kapatmadı. oralarda olduğum yarım saat boyunca ilgili kasa açık kalıp ürün tartıp satarak işlemlere devam etti.

    benim aldığım ürün tek olduğu ve ağırlığı aşağı yukarı belli olduğu için yanlışlığı fark ettim fakat çoklu/ağır ürün alanlar muhtemelen fark edemedi ve mağaza yetkilisi o kasanın açık kalmasına izin verdi.

  • 29. aleyna tilki'nin wrecking ball yorumu

    ball'larımı wreckletmiştir.

  • 30. erkeklerin eski sevgiliyi daha zor unutması

    ne elakası var yahu
    eski sevgililerimizi sürekli özlemişiz gibi bir durum lanse edilmemeli.

  • 31. bulaşık makinesinde tavuk pişirmek

    bulaşık makinesinde yıllardır turşu ve komposto yapıldığına şahit olduğum için pek şaşırmadığım eylem. ne mübarek aletse bıraksan çocukları okula da götürecek..

  • 32. aziz yıldırım

    burada kendisine destek mesaji yazan 6 yazarin gecmisini tarayinca ucunun bjkli ucunun gsli oldugunu gordum. helal olsun iyi trolluyorlar valla.

  • 33. 2016 ekonomik krizi

    kriz oldugunu dusunen varsa, buyrun sandiga gidip halka soralim. milli irade en guzel cevabi burada verecektir bu cemcuk agizlilara.

    hazir gitmisken sandiga, 1 dolar kac lira olsun diye sorup o kurdan sabitliyelim.

  • 34. hayatını plazada sabit maaş uğruna hiç etmek

    plazalarda da çalıştım, son 2 senedir 17.000 metrekare bir deponun sorumlusuyum. yazı kışı hep soğuk. 3 kat giyim, içlik, kurtarmıyor yine soğuk. neyse, gelelim sadede, istifa ettim, yoğun stres; mesai ücreti ödenmeyen, gecelere kadar süren mesailer, cumartesi pazar çalışma. bulundugum şehrin ortalamasının nispeten üstünde bir maaş. fakat haftalar aylar geçtikçe farkettim ki, yeteneklerim, kişiliğimle uymayan bir pozisyon, sadece sabit bir maaş biraz da kurumsal bir kimliğin ardında çalışma uğruna, çekilmeyecek bir eziyet. işyerinde son 1 haftam, 1 hafta sonra özgürlük. bir süre dinleneceğim, bünyeyi toplantı set edelim'lerden, yanlış sevkiyat olmuş'lardan, stok sayımlardan arındıracağım. 7/24 susmayan telefon, yönetici baskıları (azaminin de üstünde), gece 3 sabah 5 dinlemeyen talepler. boyumu aşan bu iş hayatını sonlandırmak elzemdi.

    son damla yöneticimin odasına çağırıp bana bir güzel kalay atması oldu, kendini savunamayan ben, orda kendimi savundum dışarı cıktım bi posta düşündüm, ben bu işi bırakırsam nolur diye, en büyükbaş, altını, o onun altındakileri, o da kendi altındakileri kalaylıyor bu düzende. biz de en altta kalanlar olarak, 3-5 liraya anamızı siktiriyoruz genel manada. geri döndüm, odasına girdim, işten cıkma kararımı açıkladım.

    her gün 06.30'da çıktığım eve, 20.00'de dönüyorum, günümüzün yarısından fazlasını bu kurumsallara kiralıyoruz ve elimize geçen koskocaman bir sıfır. bizden giden ise çok fazla.

    istifa ettim. bakalım kahramanımızın başına ilerleyen günlerde neler gelecek.

  • 35. 21 ekim 2016 barcelona fenerbahçe maçı

    fenerbahçe'nin kötü bir oyunla barcelona'yı yendiği maç.

    evet kötü bir oyunla. kötü bir oyunla deplasmanda barcelona'yı yenen bir takıma sahip olduğumuz için çok şanslıyız.

  • 36. türkiye'den siktir olup gitmek

    arkadaslar, ne yazik ki davulun sesi uzaktan geldigi kadar hos degil. bu satirlari danimarka'dan yaziyorum. buraya geleli iki yil oldu ve inanin turk insaninin o sicakkanliligini cok ozlaölksdjfalksdnfaökn

    saka lan saka.

    harika burasi. kacabiliyorsaniz kacin - sacmalamayin.

  • 37. abd'de ikinci kez doğan bebek

    yok artık denilebilecek bir hikaye. tıp dünyasında bir ilk. teksas çocuk hastanesi'nde, kuyruk sokumu kemiğinde neredeyse bedeni büyüklüğünde bir tümör gelişen 16 haftalık bebekmiş bu. bebek önce anne karnından çıkarılıyor ve tümörü alınıyor, operasyonun ardından, müdahale edilen fetus rahme geri yerleştiriiyor. 2 hafta sonra lynlee hope adı verilen bebek 'ikinci kez ve sağlıklı olarak tekrar doğuyor. allah analı babalı büyütsün epey de sevimli allahsız.

    kaynak

  • 38. sevgilinin doğru kişi olduğunun anlaşıldığı an

    sizin için, kendisinden ve doğrularından feragat ettiğini, daha önemlisi bunu sessizce ve hissettirmeden yaptığını anladığınız an.
    onun en mutlak 'doğrusu' siz olmuşsunuz demektir.
    bundan daha doğru ne olabilir?

    dipnot: doğan hoca'nın* çok güzel bir sözü var, buraya onu da iliştireyim:
    "sizi başka bir şeye dönüştürmüyor, sizde bir devrime neden olmuyorsa, o aşk değildir."

  • 39. sabah kahvaltı veren firma

    çok uluslu bir firma veya yabancı bir firmadır. yahudi firması olma ihtimali yüksek. bizimkiler bırak kahvaltı vermeyi, aldığın simiti bile yedirmezler.

  • 40. nasa'nın canlı yayınladığı uzay görüntüsü

    https://www.youtube.com/watch?v=ugpuedyasu8

    zorunlu edit;uluslararası uzay istasyonu (ıss) nerede olduğunu harita üzerinden takip etmeniz için link

    http://www.esa.int/…the_international_space_station

    en azından nerede anlaşılabilir,google harita üzerinden 16 gün doğumu ve batımı olarak olarakmış,
    ve çekim batıdan doğuya gibi görünüyor dünya'nın dönüşüne göre,
    hızından bahsedilmiş fakat onu daha teferruatlı bilgisi olanlar açıklayabilir.

    1 saattir canlı izlediğim görüntü, karanlık taraftan aydınlığa
    astronot kamerayı kendine çevirdi , bu görüntü şahane

    edi;sağdakı yorum akışları ne kadar saçma ve komiklikli

    canlı yayın akışında ekşi sözlüğe selam çakan yazarada buradan selam, ilgili fotoyu koyan yazar;(bkz: #63612528)

  • 41. sözlüğün en popüler yazarı olduğum gerçeği

  • 42. ekşi sözlük yazarlarının çok da zeki olmaması

    ben bu memleketin insanını anlamadım arkadaş. twitter'ın çöktüğünü twitter'dan haber verir, facebook'un çöktüğünü facebook'tan. adam "ekşi sözlük'te bi' numara yok" diye ekşi sözlük'te başlık açıyor. yazma o zaman, uçursunlar seni onedio'da test çöz.

    zeka konusunda bu kadar fazla kullanıcının olduğu sitede genelleme yapmak komik. ben iyi insanların bulunduğunu düşündüğüm için buradayım. pek çok haksızlığa verilen tepkiyle, yardım kampanyalarıyla, sözlüğe içini döktüğünde halini hatrını soran insanlarıyla iyiler var burada hala. toplam 11 bin kitap gönderildi bu siteden türkiye'nin dört bir yanına. 9000 fidan dikildi bu site sayesinde. evi yanan yaşlı bir teyzeye ev alındı bu sitede. lösev'e sadece küsüratlarla 100 bin lira para yollandı buradan. pek çok insan efkarını, ismini bile bilmediği birileriyle konuşarak dağıttı bu sitede. benim son doğum günümü sadece bu siteden adımı bile bilmeyen biri kutladı mesela. bunun benzerini internet üzerinden yapabildiğimiz başka bi' yer var mı mesela ? varsa gidelim beraber, buraları da trollere bırakalım.

    reel hayatta, düşünce yapısından dolayı yalnızlık çeken bir çok insanın kendi gibilerini bulduğu sitedir burası. ahlaken düşüşte olan bu ülkede mahsur kalmış olanlar olarak sadece burada yalnızlık hissetmiyorum. daha ötesini de kimse iddia etmedi zaten.

  • 43. 21 ekim 2016 abd'ye yapılan siber saldırı

    - " tüm amerika'da internet erişimi durmuştur şuan itibari ile.."
    - yalancinin ?

  • 44. 10-11 aralık 2013 galatasaray juventus maçı

    dünyanın en tutarlı maçı.

    http://i.hizliresim.com/7ag48w.jpg

  • 45. akp'yi iktidara taşıyan unsurlar

    elbette ekonomik, sosyolojik bir çok parametre var ancak ben psikolojik perspektiften bakmak istiyorum. ve buradan bakınca gördüğüm temel unsur: haset

    haset ülkemizin milli özelliklerinden biri. burada bile sol frame'e bakınca sık sık gördüğümüz, öğretmen maaşı, doktor maaşı, mühendis maaşı, 30 kişiyle yatmış kadın gibi başlıklar haset temellidir genellikle. hasetin kıskançlıktan temel farkı, arzulanan şeyin kendinde olmasını istemenin yanında, karşısındakinin elinde oluş halini de kirletmektir. hasetli birey, mühendisin maaşını ister ama bu yetmez, onun aldığı parayı hak etmediğini iddia eder. bir kadınla yatmayı ister ama bunu yapamayınca onun varoluşunu -kendince- ahlaksızlıkla kirletir.

    işte akp ilk günden beri ülkenin büyük bir kesiminin haset duygusu üzerine politika yapıyor. bu kesimce imrenilen ama elde edilemeyen şeyleri, özgürlüğü, entelektüelliği, modernliği kötülüyor, baskılıyor, çapulculuk diyor, ahlaksızlık diyor. böylece hitap ettiği kitlenin hasetini politik olarak dillendiriyor. bilinçdışına çalışıyorlar temelde.

    hasete ek olarak mühim bir bilinçdışı mesele daha var. tayyip erdoğan tipik bir türk babası. sert, otoriter ama nadiren 'iyi çocuklarına' karşı şefkatli. hem seven hem döven baba imgesi. bunu oynamıyor, böyle birisi. kendi babasıyla özdeşimi böyle sanıyorum. bu da onu doğal bir baba imgesi haline getiriyor. kadınlar için aşık olunacak, erkekler için özdeşim kurulacak tümgüçlü baba imgesi de ödipal bağlamda alttan alta, güçlü bir rol oynuyor olabilir.

  • 46. damacana kullanım süresinin 5 yıla çıkarılması

    "75 kere dolum" mevzusunu nasıl sayıyorlar merak ettiğim konu. yani damacanadan anlaşılıyor mu, numarası var da fabrikaya dolum için her giriş yaptığında kayıt mı ediliyor, nasıl oluyor?

  • 47. 22 ekim 2016 galatasaray trabzonspor maçı

    fenerbahçe yerine beşiktaş ile çekiştiğimizi belli eden maç.

    hiçbir beşiktaşlı "trabzon galatasaray'a yatacak" demiyor, bjk taraftar sayfaları "yataş mataş" diye klip yapıp sitelerine koymuyorlar.

    beşiktaşlılar gördüğüm kadarıyla direkt teknik ve saha içerisinde kalarak yorum yapıyorlar, hepsini tebrik ederim bir galatasaraylı olarak.

  • 48. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    üst edit : yazıyı ekşişeyler'de okumak için :
    https://seyler.eksisozluk.com/…n-georgea-yapilanlar
    --------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------

    "vahşi batı" nın gerçekten vahşi olduğuna dair bir hikaye anlatacağım sizlere. linç edilerek öldürüldükten sonra "ayakkabı" ve "kül tablası" olarak kullanılan adamın hikayesi..

    wyoming eyaletinin kanun kaçağı "koca burun" lakaplı george parrott'in hikayesi bu. burnu o kadar büyükmüş ki papağana benziyormuş herhalde. o yüzden de soyadı parrot muhtemelen. rivayete göre infazı sonrası tabuta konarken burnu tabutuna bile sığmamış ve zor kapanmış deniliyor.

    bir tren soygunu sonrası wyoming şerif yardımcısı robert widdowfield ve union pacific dedektifi tip vincent - 16 ağustos 1878 tarihinde, parrott ve çetesi tarafından öldürülür.

    iki kanun adamının cinayeti hızlı bir şekilde çözülür. katillerin yakalanması için önce 10.000 $ bir ödül teklif edilir, bu daha sonra 20.000 $'a çıkartılır.

    şubat 1879 yılında, "big nose" (koca burun) george ve arkadaşları milestown'da (şimdiki adıyla miles city, montana) gündüz vakti hırsızlık yaparken ortaya çıkarlar. kendilerini yakalamak için 15 asker, 1 subay, 1 ambulanstan oluşan ekip görevlendirilir ancak bu ekip bir dağ geçidinde çete tarafından tuzağa düşürülüp soyguna uğratılır.

    koca burun george nihayet sarhoş halde teşebbüs ettiği bir tren soygunu sırasında temmuz 1880'de miles city, montana'da yakalanır.

    2 nisan 1881'de asılarak öldürülmesine karar verilir ancak hapisten kaçma girişiminde bulunur. hapisten kaçmaya çalıştığını duyan 200 kişilik bir linç ekibi "koca burun" u hapisten alıp bir telgraf direğinde asarak öldürürler.

    doktor thomas magee ve john eugene osborne, öldükten sonra goerge'un bedenini alıp beyninde "suçluluğun belirtilerini" araştırmak için incelemek isterler.

    araştırma sırasında suçlunun kafası tepeden kesilerek açılır. kesilen kafatasının üst kısmı o zamanlar 15 yaşında bir kız çocuk olan lilian heath'a verilir. lilian heath ileride wyoming'in ilk kadın doktoru olacaktır. heath, parroth'un kafatasını kül tablası, kalemlik ve kapı tutacağı olarak kullanmıştır.

    george'un kalça, göğüs ve yüz derisi, göğüs uçları dahil soyulur ve denver'a gönderilir. burada bu derilerden bir çift ayakkabı yapılır.

    deriden ayakkabıyı yaptıran doktor john eugene osborne, bu ayakkabıları, wyoming eyaletinin ilk demokrat valisi olduğunda yapılan baloda giyecektir.

    parrot'un bedeni, incelemeler süresince 1 yıl kadar bir süre tuzlu su dolu bir viski varilinde bekletilir. bedeninden geriye kalanlar da 1950 yılında bu varil içinde işçiler tarafından bulunur.

    1950 yılında bulunan kafatasının alt kısmı ile lilian heath'da bulunan üst kısmı bir araya getirilerek yüzünden yapılan maske ve ayakkabılar ile birlikte carbon county müzesinde sergilenir.

    parrot'un kafatası ve derisimden yapılan ayakkabılar

    bir başka fotoğraf

    kafatası ve ayakkabılar bugün wyoming üniversitesinde bulunmaktadır.

    parrot ve derisini yüzen doktorun temsili canlandırması

    diğer bazı fotoğraflar
    ayakkabılar

    müzeden toplu fotoğraf

    ölüm maskesi

    linç edilerek öldürülürken ayağında bulunan ayakkabıları

    kaynaklar
    http://www.cultofweird.com/death/human-skin-shoes/
    http://www.thevintagenews.com/…s-after-his-death/2/
    http://www.wyohistory.org/…rge-grisly-frontier-tale
    http://www.executedtoday.com/…rott-rawlins-lynched/
    http://www.roadsideamerica.com/story/14910

  • 49. championship manager 01/02

    unutmuşsun bile!

    orta sahalar oklu!!!!!!!

    ------------------chiotis------------

    -dorsin---okoronkwo---west---sani-

    ------------------ndiaye--------------

    -----solis----nikiforenko---reyad-----

    ----------tsigalko----aghahowa------

  • 50. adı buğra olanların esmer ve yavşak olması

    taylandır o. (bkz: taylan)