Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 25 eylül 2022 faroe adaları türkiye maçı

    abi türkiye öyle bir bataktaki, para için nato üyeliği, mülteci göçü, ada verme, swift delme, araplara özel parseller, projeler.
    tff bahisten para kaldırmak için bile yapıyor olabilir. 3 kuruş paraya atılmayacak takla kalmadı.

  • 2. hamit altıntop'un yenilgi sonrası açıklamaları

    orda elinde mikrofon tutan kendine gazeteci diyen organizmalar, korkudan soru soramamak icinize islemis. alt tarafi bir spor yoneticisi lan. korkmayin gondermez sizi silivri’ye. azinizi acip tek bir soru bile sormaktan acizsiniz. bir tanesi de siz oyle diyorsaniz oyledir dedi. boyle gazetecilik yapacaginiza gidin onurunuzla pazarda limon satin.

  • 3. 25 eylül 2022 bağcılar'da yaşanan korkunç cinayet

    aklıma 2 soru getirmiş olay;

    1- alkol neden bu kadar ulaşılmaz?
    2- uyuşturucudan kim para kazanıyor?

    bu iki soruya cevap verirseniz zaten cinayetin asıl faillerini de bulursunuz.

  • 4. sultanahmet'in yerine roma hipodromu getirmek

    (bkz: olmamış olaylar hakkında olmuş gibi başlık açmak)
    lütfen trollere fındık fıstık atmayınız.

    gören de sultan ahmet camisini yıkıp yerine hipodrom yapılacak sanar.

    meydanın gerisine turistlik amaçlı, sembolik bir hipodrom yapılması olayıdır.

    edit: göt lalesi; "sanırım istanbul'u yunan'a hazırlamaya çalışıyorlar" yazmış. sanki yunan istanbul'u alsa burada gladyatörleri yarıştıracak.

  • 5. 19 nisan 2076 çoğumuzun çoktan ölmüş olması

    birkaç bin yıl sonra mars'a dönen bir gezegende fosil olacağız. düşünsene çıt yok. akepe bile yok, o kadar sessiz bi ortam. tüm yaşam sona ermiş, kaos bitmiş... yaşanmış her şey yalan olmuş.

  • 6. 26 eylül 2022 tanju özcan'ın chp'den ihracı

    ayrıca tekrardan aday da olamayacakmış.

    gerekirse hdp’ye bakanlık veririz diyen gürsel tekin hala partide, ama tanju özcan ceza almakta.

    sikimsonik yönetiliyorsun chp, kusura bakma da!

  • 7. airfryer

    airfryer hakkinda hicbir bilgisi ve deneyimi olmayanlarin kotuledigi alet. bilgi, deneyim yok ama fikir var, bak sen. bizim milletin genel ozelligi galiba bu. bir konuda da fikriniz olmayiversin, ne olur yani.

  • 8. 26 eylül 2022 italya'da aşırı sağcıların zaferi

    darısı almanya ve fransa'nın başına dediğim seçimdir.

    gurbetçilerimiz ileri demokrasiyi tatmalı.

    edit: yazım hatası düzeltme.

  • 9. ölmesi gereken türk gelenekleri

    cenaze evinde yemek vs ikramı

    babamın cenazede benden ayran istemişti bi akraba, nasıl sövdüysem artık beni odaya kapatmışlardı

  • 10. abdülhamit 33 sene bir gram yer kaybetmemiştir

    artık kafasına göre osmanlı tarihi yazıp değiştirmeye çalışıyor sanırım çünkü yalan. hatta kuyruklu yalan!

    2. abdulhamit’in hüküm sürdüğü 1876-1909 yılları arasında tunus, girit, mısır, kıbrıs, sırbistan, karadağ, romanya, bulgaristan, bosna hersek, niş, teselya, kars, batum, ardahan kaybedilmiştir.

    ayrıca bunlar belgelidirler ha. en dandik osmanlı tarihi kitabında bile yazar.

  • 11. yakışıklı olmanın verdiği rahatsızlıklar

    burada yazanların hepsinin at hırsızı olması dışında başlık ilgi çekici aslında

    edit; hemfikir olduğumuz yazarlara sevgiler..
    bide o tipleriyle hayalleri yok mu, yok toplu taşımada rahatsızmış mış..
    haklısınız ' bu mal kim ' diye bakıyorlardır size ..

  • 12. stefan kuntz

    "kabul etmeliyiz ki türkiye'nin durumu bu." demiş...

    türkiye 20 yıl önce lüksemburg ve faroe adaları'ndan toplam 5 gol yese hükümet değişirdi, seni sayın amına koduğum. biz de farkındayız sandığımız kadar güçlü olmadığımızın ama bu da değil lan ne anlatıyorsun sen. bu nasıl bir küçümseme. sadece defansının bonservis değeri rakibinin dış borcu kadardır sik kafalı. nasıl bu durumumuz olabilir. bu cesaret nereden geliyor?

    aqmun akp'si fesli maymuna çevirdi ülkeyi. gelen fındık giden fıstık atıyor.

  • 13. sürekli artan kıyafet fiyatları

    kusura bakmayın ama artık outlet diye nitelendirilen defolu malların satıldığı avm'lerden bile alışveriş yapamaz hale geldik. bunlar araplar için "senin için değil lan ayı" tadında fiyatlardır. fiyatlar artık enflasyonla açıklanacak seviyeleri geçti. yerli firmaların yabancı markalarla aynı olmasını hiç bir ekonomik model açıklayamaz. adına ne derseniz deyin ülkeme "yazlık belde" muamelesi yapan, eli kolu dolu arap gördükçe asabım bozuluyor artık. eskiden gürcistan bulgaristan muhabbeti yapardık ama artık bu ülkenin vatandaşları moldova, romanya kategorisinde farkında değil.

  • 14. giorgia meloni'nin efsanevi konuşması

    italya'nın yeni başbakanı giorgia meloni'nin, onu bunu "aşırı sağcı, ırkçı, faşist, kadın düşmanı, homofobik, bilim düşmanı" gibi asılsız ithamlarla yaftalayan alçakların suratına rocky balboa'nın sol kroşesi gibi inmiştir!

    https://twitter.com/…e11/status/1574251105940377607

    "lütfen şu sorularıma cevap verin. bu, bugün burada yaptığımız şeyle ilgili... aile kavramı neden bir düşmandır? aile kavramı neden bu kadar korkutucudur? tüm bu sorular için sadece tek bir cevap var; çünkü bu kavram bizi tanımlıyor, çünkü bu kavram bizim kimliğimiz... artık bir kimliğimizin olmamasını ve sadece mükemmel tüketici köleler olmamızı isteyenler için bizi tanımlayan her şey şimdi bir düşman. ve bu yüzden ulusal kimliğimize saldırıyorlar, inançsal kimliğimize saldırıyorlar, cinsel kimliğimize saldırıyorlar, aile kurumuna saldırıyorlar. kendimi italyan, hıristiyan, kadın ve anne olarak tanımlamamı engelliyorlar. vatandaş x olmalıyım, x cinsiyetli olmalıyım, ebeveyn 1, ebevey 2 olmalıyım, bir sayı olmalıyım çünkü sadece bir sayı olduğumda, bir kimliğim veya köklerim olmadığında finansal spekülatörler nazarında mükemmel bir köle olacağım; mükemmel bir tüketici olacağım! işte bu yüzden bu kadar çok korku uyandırıyoruz. işte bu yüzden bu etkinlik bu kadar çok korku uyandırıyor çünkü biz birer sayı (numara) olmak istemiyoruz. biz, insanlığın değerlerini savunacağız, her bir insanın; çünkü her birimiz tekrar edilemez ve benzersiz bir genetik koda sahibiz. ve hoşunuza gitsin ya da gitmesin, bu kutsal bir şeydir. bunu savunacağız. tanrı kavramını, vatan kavramını ve aile kavramını savunacağız; midelerini bulandıran bu kavramları savunacağız. bunu, özgürlüğümüzü savunmak için yapacağız çünkü asla finansal spekülatörlerin kölesi ve basit birer tüketicisi olmayacağız. bu bizim misyonumuz. bugün buraya bunun için geldim. yüz yıldan uzun bir süre önce chesterton şöyle yazmış;

    iki kere ikinin dört ettiğine tanıklık etmek için ateşler yakılacak,
    yazın yaprakların yeşil olduğunu kanıtlamak için kılıçlar çekilecek.

    işte bu zaman geldi. hazırız.
    teşekkürler."

  • 15. z kuşağının yaşlı insan nefreti

    lan oğlum bırakın şu kuşak taşak muhabbetlerini... herkes zamanı gelince z kuşağı oldu, zamanı gelince boomer olacak falan. okulu bitirip dokuz altı yollarında mesai yaparak ömrünü tükettikten sonra insanın çükü kalkmıyor, göz kapağı kalkmıyor, oturduğu yerden kıçı kalkmıyor, kara kuşak olsan ne olur.

    ekleme: efkan şeşen'e selam olsun.

    2. ekleme: yaşar kurt'a da selam olsun.

  • 16. 2023 asgari ücreti

    çindeki kölelerden daha düşük olacaktır.

  • 17. lüks araba almak görgüsüzlük müdür hak mıdır

    yerine göre değişir. lamborghini ile almanya'dan türkiye'ye, üstelik halkının çoğu fakir olan köylerine gelen gurbetçiler görgüsüzlük yapmaktadır mesela.
    onun dışında benzer örnekler verilebilir görgüsüzlük için, sırf arabası lüks diye kuralları tanımayanlar, her şeyi kendine hak görenler görgüsüzdür mesela.
    arabasının türlü türlü fotoğraflarını sosyal medyaya yüklemek görgüsüzlüktür mesela.
    ancak kendi parasıyla aldığı lüks aracıyla hayatına normal bir şekilde devam etmek oldukça normaldir.
    zaten lüksün tanımı her ülkede farklıdır.
    sizin lüks dediklerinizi avrupa'da işçi sınıfı kullanıyor.

  • 18. atatürk kraliçe kadar yaşasaydı olacaklar

    her şeyini kendi üretebilen, kimseye eyvallahı olmayan, mültecilerden uzak ve diplomatik ilişkileri iyi, muhtemelen diğer ülkelerin devlet başkanlarının yağ çektiği bir ülke olurduk.

    attığımız her adımda bizimle gurur duyardı. küçükken "bak anne seni çizdim." diye getirdiğimiz saçma resimlere "ah canım yavrum, ne güzel de çizmiş." şefkati gösteren anne gibi hevesimizi kırmamaya özen gösterir ve olduğumuzdan daha iyi yerlere gelebilmemiz için bizi teşvik ederdi.

    kadın cinayetleri bu kadar artmazdı çünkü kadına değer veren bir lider onlara şiddet uygulanmasına, onların öldürülmesine müsaade etmezdi.

    her türlü dini inanca ve görüşe saygılı bir şekilde fikirlerimizi ifade edebilmeyi ve insanca yaşamayı öğrenirdik. tahtaya konuşmadığı için isim yazan marjinal öğretmenler gibi "konuş, kendini ifade et çocuk." diye ara sıra fırça çekerdi belki. ondan aldığımız cesaretle olur da bir kusurunu bulursak yüzüne söyleyebilirdik korkusuzca.

    eğitimde ve yaşam kalitesinde de dünyanın sayılı ülkeleri arasına girerdik eminim ki. adam cephede bile kitap okuyan, savaşın ortasında eğitim kongresi düzenleyen biriydi. batı'nın ahlaksızlığını değil teknolojisini almayı iyi bilirdi, hiçbir şeyden geri kalmazdık hatta önde bile olurduk.

    ah atam, ne vardı ölecek.

  • 19. hala kredi kartı kullanmayanlar

    her ay borcun tamamını ödediğiniz sürece kredi kartı mükemmel bir finans yöntemidir.

    - elinizdeki nakit parayı harcamayıp 1 ay boyunca faiz geliri elde edersiniz.

    - kredi kartı harcamalarınızdan mil puan kazanıp uçak bileti alımında kullanabilirsiniz.

    - market, akaryakıt, giyim, vb. kampanyalara katılıp çok güzel para puanlar kazanırsınız.

    - online alışverişlerde sanal kart kullanıp rahat edersiniz.

    - peşin fiyatına taksit imkanlarından faydalanırsınız.

    bu kadar avantajı varken kart kullanmamak marifet değil bence.

  • 20. otizmli gencin işkence edilerek öldürülmesi

    aslında başlığın 23 temmuz 2022 otizmli gencin işkence ederek öldüren görevlilerin serbest bırakılması olması lazım.

    halası tarafından bakımı sağlanan mehmet eres, 5 yıldır büyükçekmece'de bir bakımevine gidiyormuş. temmuz ayında, daha iyi şartlarda bakılması için verilen bakımevinde, görevliler rahat durmuyor diye önce bir kumaş parçasıyla, sandalyeye ellerini arkadan bağlıyorlar, daha sonra bu sandalyeden kurtulmaya çalışan mehmet eres'in üzerine oturup, boğularak ölmesine sebep oluyorlar.

    annesi yıllar önce terk etmiş, baba ile ilgili bilgi yok, sahiplenen kişi hala. mehmet kardeşiminizin ilk önce ölümünü sorgulamıyor, raporunda "normal ölüm" yazdığı için. ancak bir süre sonra, bir ihbar telefonu geliyor ve "saat 1 ile 3 arasını" araştırın diyor arayan kişi. araştırmaya başladıklarında da, haberde de verilen güvenlik kamerası kaydına ulaşıyorlar.

    20 yaşındaki mehmet, vicdansız insanlar tarafından, öl-dü-rü-lü-yor ve üzeri kapatılmaya çalışılıyor.

    şu haberi okuyan, vicdanı olan kimselerin, gözüne uygu girmemesi gerekir. dün herkesin gündeminde olan bağcılarda, uyuşturucu etkisindeki çocuğun, annesinin kafasını kesmesi olayından daha yaralayıcı, daha vahim bir olay bu. o olayda, işin içinde uyuşturucu var, 1 kişi var. bu olayda ise kimse uyuşturucu etkisinde değil, aksine bu çocukların bakımı konusunda eğitim almış, bilinçli insanlar tarafından katledilmiş bir çocuk var. ve bu çocuğun katil ya da katilleri dışarıda, aramızda dolaşıyor.

    ancak sadece öldürenler mi suçlu? bu çocuğa sahip çıkmayan anne-baba suçlu. bu çocukların, diğer çocuklarla kaynaştırma eğitimi almasına mani olan veliler suçlu, bu kurumları denetlemeyen resmi kurumlar suçlu, bu olaylara tepki göstermeyen biz suçluyuz.

    gerçekten şu yaşananlar akıl alır gibi değil, bu ülkede yaşayıp da, akıl sağlığımızı koruyabilmek çok zor. bu cinayette de, parmağı, ihmali olan herkesin allah belasını versin.

    kaynak

  • 21. altay bayındır

    4 gün önce uğurcan çakır için girilen entryler:

    (bkz: #143023029)
    (bkz: #143025981)
    (bkz: #143027345)

    bugün altay için girilen entryler:

    (bkz: #143144299)
    (bkz: #143147496)

    kendi takımının kalecisi olunca ne kadar mantıklı, rasyonel açıklamalar yapıyor. rakip takımın kalecisi olunca kovacan, kalecisiz çıksak oluyor. çünkü bu tip kafalar 7/24 lig mantığı ile çalışıyor. milli takım bunlar için önemsiz. biz bu tip fanatiklerden kurtulmadıkça her kötü oynayan futbolcuyu yeriz. hata yapmaları da gerekmiyor.

    bugün altay ikinci golü, 4 gün önce de uğurcan ilk golü yememeliydi. hatta bence uğurcan 4 gün önceki maçta hatalı olmasa da hiç bir golü yememeliydi. sonuç olarak ikisi de şu an formsuz. ikisi de milli takım kalecisi. teknik direktör oyna diyor oynuyor. kötü oynuyor, iyi oynuyor. ikisi de eleştirilmeleri doğru olsa da bu muameleyi hak etmiyor.

  • 22. sultangazi'de motosikletin karıştığı feci kaza

    kadınların ister yaya, ister araçla olsun, her koşulda trafikte ne kadar dikkatsiz, öngörüsüz ve tehlikeli olduğunu bir kez daha gösteren 1983749291'nci kaza.
    görüyorsun tramvay geçiyor, daha nereye gidiyorsun nereye? içinden mi geçecektin tramvayın hayalet gibi?

  • 23. olası türkiye yunanistan savaşı

    biri bu iki milletten alelade birkaç kişiyi aynı masaya oturtsa 1 saat sonra rakı/ouzo içip egenin zeytinyağlı yemeklerini yerken bir kısmı türkçe bir kısmı yunanca olan aynı türküleri bağıra bağıra okurken bulur.

    dini inanışı yok sayın, yunan türk'e filistinli'den de suriyeli'den de afgan'dan da daha yakındır. başımıza ne geliyorsa siyasiler ve onların değirmenini döndüren politikaları yüzünden olduğuna inanıyorum.

    edit: bu entrydeki olay, soğuk bir sonbahar akşamında tarafımca yaşanmıştır.

  • 24. migros'un diğer marketlerden pahalı olduğu algısı

    migros indirimleri takip edilirse hem 3 harfli marketlerden ucuz hem de daha kaliteli ürünler alınabilir.

  • 25. the last of us (dizi)

    fragmana bakılırsa oyunun görsel zenginliğine ve senaryoya bağlı kalmışlar gibi. biraz önyargılı bir yorum olabilir ama ellie olmamış.

  • 26. alman meclisinde soğuktan battaniye dağıtılması

    dünyanın en büyük ekonomilerinden birinin meclisinde dahi kendilerini kayırmayan vekillerin bu davranışını aciziyet olarak tanımlamış adamlar. ulan senin ülkende hastanenin doğum ünitelerinin bile gazını keserler de vekillerinin sıcacık bir yuvası olsun diye harıl harıl çalıştırmaya devam edeler o kombiyi.

  • 27. neşet ertaş'ın abartılmış bir türkücü olması

    --- spoiler ---

    enstrüman olarak zaten saz yani, basit bir enstrüman. adam gidip mozart çalmıyor.

    --- spoiler ---

    neşet baba'nın çaldığı alet (bkz: meydan sazı)'dır.
    standart bir meydan sazında 23 perde varken neşet baba'nın sazında 46 perde vardır.
    standart bir sazda 7 tel bulunurken meydan sazında 8 tel bulunur.
    şimdi, bu enstrüman ile hatasız tek bir parça çalabilirsen neşet ertaş için ne istersen söyleyebilirsin.

  • 28. house of the dragon

    bazı karakterlerin zaman atlamasından dolayı değişmesi izleyicilere garip gelmiş olabilir ama ben rhaenyra'nın güncel hâlinin annesi aemma'ya benzemesinden aşırı keyiflendim.

    annesi gözlerindeki mahzunluk rhaenyra'da da var. bu benzeşme hoşuma gitti.

    bundan sonrası spoiler;
    .
    .
    .

    --- spoiler ---

    viserys, birader öleceksen öl de savaş başlasın artık. halâ maket falan oynuyorsun ya.

    littlefinger'dan daha büyük orospu çocukları da varmış lan. birisinin de yazdığı gibi bu sakat adam middlefinger'dır.

    criston köpeği. ağlak orospu çocuğu ya. kenar mahalle piçine bak sen. lan sikik. sen kim köpeksin de saray'da doğmuş büyümüş prensese hakaret ediyorsun? zırh alacak paran yoktu lan aşağılık sefil. prenses elinden tuttu da adam oldun. valla yumruğu bi indiririm suratın keşküle döner kıskanç şerefsiz.

    --- spoiler ---

  • 29. elinden her iş gelen ev erkeği tatlılığı

    abla bu özelliklere sahip birisi sanki sende vardı, hatta fazlası var eksiği yok diye geçen konu açmıştın. evde bir yerlerde unutmuş olmalısın bir bak istersen..

  • 30. hamit altıntop

    ne ağzını yaya yaya konuşuyorsun lan lale. masalara vurarak kime neyin fırçasını atıyorsun ? dünya haritasında yerini bilmediğimiz takıma yenildik. ne oyuncusu ne eksiği ne gelişmesi..

  • 31. türk edebiyatının en büyük romancısı

    yıl: 2015
    yer: yozgat

    27 yaşında gurbet elde bir memurum. yozgat'ın, büyük bir şehrin ortalama bir mahallesi kadar bile nüfusu olmayan bir ilçesine düşmüşüz. bir mart ayı. attila ilhan diyor ya, "haftalar ellerimde ufalanıyor." günler öyle geçiyor. dünün bugünden, bugünün yarından hiçbir farkı olmadığı sıralı günler. işe gidiyorum. hayatımda hiçbir kesişim kümemin olmadığı tonla insanla bir kere geldiğim hayatın dakikalarını, saatlerini çar çur ediyorum. saat beş oluyor, iki poşet bira alıp evde behzat ç. izliyorum. evdeki divan bağlamanın akordunu neşet babanın tonuna çekmişim, malum meyhane sahnelerinde fonda neşet baba çalarken, kendimce eşlik ediyorum. settar tanrıöğen'in vavien filmindeki saz solosu sahnesi vardır, çok meşhur. bilmeyenler için linki burada. her günüm bu sahneden ibaret işte o yıllarda.

    günlerden bir gün, mesai sonlarına doğru, iş yerinin ön bahçe tarafından birtakım bağırış çığırış sesleri geldiğini fark ettik. pencereye yöneldiğimizde, bizim iş yerinin çaycısı, yozgatlı ahmet abinin, bağıra çağıra iki tane sırt çantalı yabancıyla anlaşmaya çalıştığını gördük. nuri bilge ceylan filmi sahnesi gibi. bir kadın, bir erkek ellerinde bir not defteri, dertlerini anlatmaya çalışıyorlar. sonradan öğrendim ki, içinde "öğretmenevi", "konukevi" gibi bazı türkçe kelimelerin olduğu bir deftermiş o.

    neyse, indik aşağıya. garipler, o kadar kanıksamışlar ki bu coğrafyada kimsenin ingilizce bilmediğini. hemen bize de türkçe birkaç kelime ile durumlarını anlatmaya çalıştılar. "çadır" diyorlar, "müsait" diyorlar falan. bunlarla ingilizce konuşmaya başlayınca, ikisinin de gözlerinin içi parladı. o sahneyi görmenizi çok isterdim. çölde dibine bir damla su serpilen bir bitkinin heyecanı neyse, o vardı vücut dillerinde.

    hayli muhabbet ettik ayak üstü. evli bir çift. kadın (sabina) rumen, eşi (jerome) -telaffuzu zor olduğu için kısaca jay-jay- fransız. 8 yıldır evliler. fransa'da yaşıyorlar. 2 yıl önce çin'e ulaşmak üzere italya'dan yürüyerek yola çıkmışlar. çadır kuracak yer arıyorlar. hikaye bu. toprağın önemine dikkat çekmek için, dünyanın farklı bölgelerinden toprak örnekleri alarak, bir çalışma yapmak niyetindeler. çok ilgimi çekti. kendilerini evime davet ettim. tereddüt bile etmediler, kabul ettiler. yola koyulduk...

    yolda, benim için pit stop mekanı gibi olan tekel bayiine uğradık. yüksek alkollü bir şey içmeyeceklerini, bira içebileceklerini söylediler. 2 poşet bira aldık, gittik benim eve. günlerdir yıkanmamış, yolda yalakta yatmış bir çift. saçlar, başlar pespaye. üzerlerine tohum atsanız çimlenir; öyle bir toz. benim için fark etmiyor, zaten bekar evi. ne olacak, gönüller bir olsun. velhasıl, eve girdiler, koltuğa oturdular. aç oldukları zaten aşikar; vejetaryen olmadıklarını öğrendikten sonra yemek söyledim, güzelce yedik. hiçbir şey isteyemiyor gariplerim. hiç teklif etmeden, banyoya gittim; temiz havlu çıkarttım, sıcak suyu falan açtım. hanginiz önce girmek istiyorsa, banyo hazır dedim. aralarında konuştular, önce erkek girdi. 10 dakika sonra pürü pak vaziyette geri geldi. adamcağız vaftiz edildiğinden beri böyle temiz hissetmemiştir kendini. sonra kadın girdi, bi 50 dakika falan kaldı sanırım.

    hatırlayanlar olacaktır. o yıl paris'te charlie hebdo diye bir karikatür dergisi islami terörün kurbanı olmuştu. (bkz: 7 ocak 2015 paris charlie hebdo katliamı) kadın duştayken, adamla uzun uzun o konuyu konuştuk. işte, o olayın en büyük zararı fransa'daki müslümanlara verdiğini, zaten yükselişte olan yabancı düşmanlığını körüklediğinden falan bahsetti.

    neyse, o sırada kadın duştan çıktı. 5-6 yaş falan gençleşmiş garibim. hatta adam, eşine sarılıp "seni uzun zamandır böyle görmemiştim, öpebilir miyim" falan demişti; gülüşmüştük.

    gelelim bu kadar şeyi bu başlığa neden yazdığım konusuna. türk edebiyatının en büyük romancısı kimdir sorusunun cevabını, ben o gece onlardan öğrendim. bu iki arkadaş, son derece kalburüstü bir entelektüel birikime sahip, 3-4 dil bilen, okuyan yazan insanlar. bir tanesi çevirmenlik yapıyor hatta. bazı edebi eserleri çevirdiğinden bahsetmişti.

    o gün orada, kitaplığım dikkatlerini çekti. baktılar bir sürü fransız yazar var. fransız olanın gururu okşandı. anadolu'nun çorak bir köşesinde, emile zola, victor hugo, alexandre dumas, jean-paul sartre gibi yazarların kitapları var. germinal'i gördü hatta bir ara. bana kelime anlamını falan anlatmaya çalıştı. o kitap da bir maden ocağında örgütlenmeye çalışan işçilerin hikayesini anlatır. bayağı bir konuştuk üzerine. derken, alt sıralarda türkçe kitaplara göz atmaya başladılar. nazım hikmet'in yapı kredi yayınlarının bastığı bir kitabı var. tüm şiirlerinin olduğu. onu gördü. aldı eline ve "türkiye'nin charles baudelaire'i" dedi. sonra yaşar kemal'i gördü. "çok üzgünüm" dedi, adam. yaşar kemal öleli bir ay ya olmuş, ya olmamış.* o, az önce bana fransız yazarları öven, iki saat natüralizmin doğuşunu anlatan adam, "onu anadilinizde okuyabildiğiniz için çok şanslısınız" dedi. gördüğü kitap da, hiç unutmuyorum; "bir bulut kaynıyor" kitabı. okumuş adam o kitabı. bir roman değildir bu kitap. yaşar kemal'in anadolu'da gezerken aldığı notlarını, anılarını içerir. sonra devam etti;

    - where is memed?

    aldı ince memed'in birinci cildini eline. baktı, baktı, dokundu. ilk kez türkçesini gördüğünden bahsetti. rastgele bir yer açtı ve bana "birkaç cümle çevirir misin?" dedi. dumura uğradım. ulan ben yaşar kemal'i nasıl çevireyim ingilizceye? kaderin cilvesi midir bilinmez, karşıma çıkan cümle de kelime kelime hatırlamasam da, "köylülerin toprağın artık altın kadar değerli olduğunu anladıklarına" dair bir cümleydi. mot a mot çeviremeyeceğimi ama toprağın ne kadar kıymetli olduğunu anlattığından bahsettim. adam, "biliyorum, biliyorum." dedi. okumuş adam gerçekten de.

    çölde vaha gibi resmen. 2015 yılının bir mart ayında, bozkırın göbeğinde, yozgat'ta bir fransızla yaşar kemal konuşuyorum. birini arayıp söylesem, "kimyasalı bırak" derdi, herhalde bana. o günlerden kalan birkaç fotoğraf var, birlikte bira içerken, türkü söylerken.

    buraya bırakayım da bu güzel insanların yüzlerini görün. internet sayfaları da var, onu da ekliyorum. inanmayan e-posta gönderip sorabilir. "yozgat'ta birlikte ederlezi ve kara toprak söylediğiniz adamı hatırlıyor musunuz" demeniz kâfi.*

    sonuç olarak yaşar kemal, sadece türkiye'nin değil, dünyanın en büyük yazarlarından biridir. ruhu şâd olsun, yattığı yer incitmesin...

    sabina ve jerome'un web siteleri: http://www.laterreenmarche.com/

    fotoğraflar:
    1
    2
    3
    evim biraz dağınıkmış, kusura bakmayın.

  • 32. 26 eylül 2022 ingiliz sterlini'nin çöküşü

    kral üçüncü charles döneminde gerçekleşmiştir.

  • 33. 26 eylül 2022 herkesin gününün çok kötü geçmesi

    albert camus'un yabancısı gibiydim bugün.

    sabah çocuğu kreşe bırakıp çıktım. çocuk tüm gün ağlamış ama alışması için gitmemek gerekiyormuş. gitmedim ama garip hissettim.

    çocukluk arkadaşıma denk geldim onda da aynı durum varmış. konuştuk ayrıldık, birkaç saat sonra duydum ki iş yerinde kalp krizi geçirip vefat etmiş. dondum kaldım. izin alıp hastaneye koştum. eşi çocuğunu kreşten alıp gelmiş, beraber ağlıyorlardı. düşündüm, acaba ağlaya ağlaya bu duruma da kreş gibi alışabiliyor muyuz?

    sonra orada ağlayan benim çocuk ve eşim olsaydı diye düşündüm. üzüldüm, kalbim sıkıştı. benim ölümüme ne kadar zamanda alışırlardı acaba? umarım kısa zamanda alışırlardı diye düşündüm.

    sonra çıkıp işe döndüm. eşim aradı evde süt kalmamıştı. çıkışta 2 süt alıp eve gittim.

    başım ağrıyor. sinüzit ağrısı bu nerede olsa tanırım.

  • 34. %200 enflasyonun yaşandığı ülkede aday beğenmemek

    akıl alır gibi değil.

    her kim gelirse gelsin bundan daha iyi olacağı açıkken hala aday beğenmemeler falan.

    hatta ve hatta kk aday olursa rte ye veririm diyenler var. aman allahım bu nasıl bir zeka.

    ya arkadaş kk dediğiniz adam taa 2014 den beri mansur yavaş a güvenmiş aday yapmış, yetmemiş yine yapmış.

    kimsenin inanmadığı güvenmediği ekrem imamoğlu na güvenmiş aday yapmış.

    bu adam kendine başkaldıran muharreme şans vermiş genel başkanlığı vermeye kalkmış, yetmemiş cumhurbaşkanlığına aday göstermiş.

    ulan bu adamın yıllardır bir tane yanlışını bulamadılar, parada pulda gözü yok. en faşist akp li bile dürüstlüğüne bir şey demiyor.

    ben sorunun ne olduğunu biliyorum, mezhepçilik kardeşim. kseinlikle millet sağcı bir kişi tarafından sikilmeyi kabul ediyor ama dürüst bir adama yetki vermek istemiyor.

    olay bu

  • 35. giorgia meloni

    bu romantik sjwler araplar solcu felan sanıyor herhalde. avrupada heryer 5 cocuklu ortadogulu aile dolu. vergiler onlara gidiyor, insanlar buna tepki gosterince fasist oluyor.
    goçmen artik goçmeni istemiyor, ama bizimkiler aynı kafa.

  • 36. masterchef türkiye

    bugünkü masterchef eleme turunda mehmet şef'in imza tabağına bakınca
    ahtapot ile sucuk ne alaka diye düşündüm. sonra dedim ki bu mehmet şef bunu kesin bir yerlerden kopya çekmiştir. sucuk yerine chorizo koydum, yanına da humus yazdım.

    google search "octopus chorizo hummus"

    ortaya çıkan sonuçlar:

    chef angelo rosso'nun tabağı:

    wild caught octopus | chorizo | salmorejo

    ahtapot, chorizo ve salmorejo. chorizo ispanyolların sucuğa benzer şarküterisi ve domuzdan yapılıyor. ayrıca içindeki belirgin tat paprika (özellikle isli paprika) tadı.

    salmorejo ise aslında soğuk domates çorbası gibi bir şey. domates, ekmek, zeytinyağı ile yapılıyor. mehmet şef ahtapot ile chorizo'nun kullanımından yola çıkmış. türkiye'de chorizo yenmeyeceği için sucuk kullanmış.

    bir diğeri ise wood grilled octopus with merguez, bu tarif de ahtapot, humus, merguez, domates sosu içeriyor. merguez de kuzey afrika usulü bir sucuk/sosis neyse. mantık yine aynı mantık. bu kez tariften merguez gidiyor yerine sucuk geliyor. fakat merguez baharatlarıyla sucuk yine farklı. harissa ile paprika var merguez'de.

    bir başka tarif ise şurada:

    confit octopus, with tomato and hummus. (domatesli ve hummuslu ahtapot konfit)
    burada her ne kadar chorizo yokmuş gibi duruyorsa domates sosunda chorizo var.

    diyeceğim o ki, mehmet şef bu imza tabağını ya da yaratıcılık diye sunduğu yaparken bana kalırsa bu üç tabaktan birinden ya da hepsinden birden esinlenmiş. (ifadeyi yumuşattım)

    genelde gastronomide bir prensip vardır. özellikle yemek ve şarap eşleştirmelerinde kullanılır. aynı bölgeden gelen gıda ile şarap eşleştirilir mesela. ya da aynı bölgede üretilen ürünler birbiriyle uyumlu olur. benim bildiğim kayseri'de kastamonu'da ahtapot yok. veya izmir'de ayvalık'ta da sucuk yapılmıyor.

    bu iki lezzet nasıl oldu da bir araya geldi. mehmet şef nasıl bir gastronomik deha ki bunları bir araya getirmeyi akıl etti (iyi olup olmamalarından bağımsız) diye düşündüm. basit aslında kendisinin akıl ettiği bir şey yok.

    farklı bir şey yapalım diye yola çıkmışlar, ispanya'da portekiz'de yapılan yemeği alıp kopyalamışlar. üstüne de pancar tozu döküyorlar. o da şekil olsun diye o pancar tozunun yemeğe katacağı hiçbir şey yok bana göre. ha bir de sucuk yağını ahtapotun üzerinde getiriyorlar bakır tavayla servis yaparken. aman ne yaratıcılık. o sucuk yağı da yarım dakika içinde donar. kahvaltı yaparken en nefret ettiğim şeylerden biridir. sucuk yağının donması.

    mehmet şef şurada yemeğin tarifini de vermiş. yemeğin adı kraken. kraken de norveççe'de deniz canavarı veya ahtapot demek. fakat tarifi verirken mehmet şef bu bir humus değil nohut ezmesi filan dedi hatta içinde labne peyniri var dedi. ama tarife bakarsanız göreceksiniz ki humus yazmışlar. arkadaşlar bu bir humus değil sadece nohut ezmesi diyor. ama zeytinyağlı, limonlu, sarımsaklı, kimyonlu ve tahinli nohut ezmesi deyince beş yüz yıllık humus humus olmaktan çıkmıyor. "ıf it looks like a duck, swims like a duck, and quacks like a duck, then it probably is a duck". labneye ne gerek var ve yemeğe ne katıyor o da ayrı bir tartışma konusu ama hiç girmeyelim.

    pancar tozu yerine de bence pek ala sumak konulabilir. pancar haşlayıp sirkeyle limonla filan marine edip sonra silpata serip kurutmak bu yemek özelinde bana hiç mantıklı gelmedi. zaten kimsenin de pancar tozu yetişmedi. neden çünkü ya dehidrator kullanacaksın ki o kısa sürede işe yaramaz ya da düşük derecede fırında pişireceksin o da en az 40 dakika ila 3 saati bulur. öncesinde marinasyon filan yapılacaksa mümkün değil o pancarlar kuruyup toz haline gelmez. hazır pancar tozu varsa başka mesele.

    bebek ahtapot bulup bunları sucuk yağında sotelemek duyduğum en saçma fikirlerden birisi. ahtapottan nefret eden ama sucuğu çok seven birine ahtapot yedirmek için yapılmış bir yemek gibi duruyor.

    domates sosu için de santorini usulü diye mehmet şef bir şeyler söyledi. gtünden uydurmadıysa ben hiç santorini usulü domates sosu diye bir şey duymadım. herhalde mehmet şef santorini'de filan bir yerlerde yemek yedi, yunan usulü domates sosunu da biraz hatırladığı kadarıyla yorumladı.

    yemeğin adı norveççe. sosu yunan adası usulü. humus kuzey afrika/ortadoğu mutfağı, ahtapot akdeniz'den, fermante üzüm suyu (şarap) fransa'dan sucuk da orta anadolu'dan geliyor. pancar tozu nereden geliyor nereye gidiyor bilemiyorum ama yemek kopyanın da kopyası gibi olmuş çok kafası karışık bir yemek. sucuk yağında yüzen bir ahtapotun tadı sucuğa benzer. zaten son derece narin bir hayvan. deniz tadı almak varken neden sucuk tadı alalım benim kafam basmadı.

    bence yemeğini şöyle düzeltmelisin. sucuğu komple çıkar ya da en fazla domates sosuna biraz ekle. ahtapotları kömür ateşinde (beyaz şarap, zeytinyağı, sarımsak, paprika ve kırmızı biberle marine ettikten sonra) pişir. bebek roka ve kapariyle süsle. illa mor renkle tabağı süsleyeceksen pancar yerine sumak kullan. domates sosunda da tereyağına ihtiyaç yok bana kalırsa. labne peynire de gerek yoktu onu da zaten tarifte vermemişsin.

  • 37. ekşi sözlük kedi klonundan başlıklar

  • 38. sevgili ile yapılabilecek en güzel aktivite

    en güzeli sekstir.
    diğerleri altına sıralanır.

  • 39. kahvaltıya davet edilen kişinin eli boş gelmesi

    oha "ayıp değildir", "samimidir" gibi salak salak şeyler okuyorum

    pintisiniz olm siz, pintiliğinize cimriliğinize kalıp uyduruyorsunuz
    medeniyetsizsiniz, sosyallik nedir bilmiyorsunuz.

    kahvaltıya "bak şu açı da doyuralım" diye, "doyurulmak" için davet edilmiyorsunuz
    bir sosyalleşme, bir muhabbet için çağrılıyorsunuz
    siz koyun değilsiniz, bir başkası tarafından beslenmeniz gerekmiyor

    işin özeti, siz medeni bir tavır ile karşı karşıya kalınca, öküzce refleks veriyorsunuz

    adabı muaşeretten yoksun amk malları sizi

    kahvaltıya davet edildiğinde,
    zorunlu olmayan bir gıda maddesi ile veya ender bulunan bir gıda maddesi ile gidilir
    mesela, standart bir beyaz peynir ile gidilmez, ama özel grayver peyniri ile gidilebilir, o sırada trakya'dan yeni gelmişseniz yerinden alınmış bi ezine peyniri ile gidilebilir..
    mesela, tatlı le gidilir, kuru/yaş pasta ile gidilir, dondurma ile gidlir, tatlı bir çörek ile gidilir
    mesela, özel bir kahve ile gidilir...
    gidilir de gidilir

    ama asla ve asla eli boş gidilmez:
    öküzlüktür

  • 40. cenaze evinde dikkat edilecek hususlar

    yazmayacaktım aslında arkadaşlar ama babamın kaybından sonra sözlükte ve reelde benzer durumu yaşayan çok insanla konuştum. herkesin etraftaki insanlar yüzünden benzer acıları, hayal kırıklıklarını hem de öyle bir günde yaşamasını içime sindiremedim.

    öncelikle gerçekten acıyı paylaşmak için gelen insanları tenzih ederim.

    ancak cenaze evleri genelde; yıllardır birbirini arayıp sormamış, kıskançlıktan birbirinin kuyusunu kazmaya çalışan, hastalık döneminde kapıyı bir kez olsun çalmamış insanlar tarafından sırf millete ayıp olmasın diye ya da ne olduğunu merak ettiği için ziyaret ediliyor. bu sebeple giden gelenin kaybı yaşayana üstün bir empati beslemesini beklemiyorum.

    ancak neticede içinde bulunduğunuz ev yeri asla doldurulamayacak bir eksikliğin hüküm sürdüğü bir ev artık.

    muhtemelen siz o eve gelmeden hemen önce cenaze sahibinin yakınları kayıplarının cansız bedenlerini gördüler. onu toprağa teslim edip içlerinde hiçbir yaşama motivasyonu olmadan ayakta durma çabasındalar.

    bunu bilerek gelin o eve ve lütfen aşağıda yazacaklarımı yapmayın.

    bekliyor muydunuz diye sormayın mesela, beklemiyorduk çünkü. ben kendimi hazırlıklı sanırdım, babam hastaydı, son 15 günü yoğun bakımdaydı. ama umut üzerine yaşıyor insan. mesela doktor maksimum 6 ay yaşar dediğinde o nereden bilecek lan dedim. biliyor aslında. sizi alıştırmaya çalışıyor ama alışamıyorsunuz. insan sevdiğinin ölmesi fikrine nasıl alıştırabilir ki zaten kendisini.

    ölen kişinin yaşını sormayın. hayatımda gördüğüm en münasebetsiz soru bu. ne yani 40 yaşında ölürse yazık da 70 yaşındaysa iyi mi oldu?

    gidip de annesini babasını kaybetmiş birine, sen de neticede büyüdün artık, kendi hayatını kurdun vs gibi saçma sapan tesellilerde bulunmayın. anne babaya insanın her yaşta ihtiyacı var. hayatımıza sponsor olmak için değil, hayatımızı paylaşmak için varlar. biz para kazanmaya başlayınca da sevdiklerimize ihtiyacımız baki kalıyor.

    cenaze evi sizin karnınızı doyurma ya da keyif sürme yeriniz değil. mahalle yanarken, kıymalı pide götürdüğüm birinin peynirli pide telaşına düştüğünü gördü bu gözler. bana babamı gömdüğüm gün çay ikram ettirdiler, çayı alan biri limon sordu mesela. maç açan oldu arkadaşlar. maç ya, futbol maçı. sizden bizim kadar üzülmenizi beklemiyorum elbette ama hiç olmazsa biraz olsun acıya saygı duyun olmaz mı?

    cenaze evine gelip burada mı bir bakalım diyenlere şahit oldum. son kez veda etmek isteyeni anlarım ama olayın magazininde olanı benzin döküp yakmak istedim ben o günlerde. o yüzden babamı cenaze aracından hiç indirtmedim, kimseye de göstermedim. o herkesin hatırında sağlıklı günlerindeki gibi dağ gibi bir adam olarak kaldı.

    cenaze evini ziyaretin ana amacı, kaybı yaşayanları yalnız bırakmamak olmalı.

    farklı bir amacınız varsa gelmeyin.

    zira o esnada insan sadece yanında susacak birilerini arıyor. bir teselli beklemiyorsunuz. zaten hiçbir teselli cümlesi gidenin acısını hafifletmiyor.

    o yüzden yok ben illa taziyeye gidicem diyorsanız, mümkün mertebe susun arkadaşlar. ve önünüze gelene kanaat edin.

    kaybı yaşayana en iyi gelecek şey o.

  • 41. türkiye'nin temel sorunu

  • 42. thy'nin bilet sattığı hayali uçuş

    thy'nin gerçekte olmayan bir uçuşa bilet satması ve sonrasındaki umursamazlığı ile bir müşterisini yurt dışındayken mağdur etmesi olayıdır.

    olayın birebir muhatabı olarak aşağıdaki görselde görebileceğiniz üzere bugün 15.20'de tiran'dan istanbul'a uçmam gerekiyordu.
    görsel

    ancak tesadüfen kontrol etmem sonrası uçuştan bir gün önce ne thy'nin, ne bu uçuşu birlikte düzenlediği air albania'nın ne de başka herhangi bir havayolunun o saatte istanbul'a bir uçuşu bulunmadığını öğrenip thy ile iletişime geçtim ve bahsedilen saatte havaalanına gidersem muhtemelen mağdur olacağımı, o saatte tirandan hiç bir uçağın havalanmayacağını, air albania ve tiran havaalanı ile de konuştuğumu ve her iki kurumunda o saatte bir uçuşu doğrulamadığını söyledim.

    thy ise ısrarlı bir şekilde bu bilgiye benim ulaşamayacağımı, sistemlerinde uçuşun gözüktüğünü, air albania ile ortak bir uçuş olacağını ve havaalanına gitmem gerektiğini iletti.

    her ne kadar güvenmesem bile yine de suçlu duruma düşmemek adına gerçekte bir uçuş olmayacağını bile bile tiran havaalanına geldim ve hem havaalanı hem de air albania yetkililerinden aynı bilgileri aldım.

    üstelik air albania'nın 23.10'da gerçekleşecek olan uçuşunda da adım gözükmediği için air albania tarafından bir erteleme veya bir sonraki uçağa durumu da olmadığı ve thy ile iletişime geçmem gerektiği söylendi.

    sonuç olarak bugün saat 18.04 (tsı 19.04) itibariyle thy'den hiç kimse ulaşmadığı için bende kendime başka bir ülkeye bilet aldım ve o ülke üzerinden aktarmalı olarak türkiye'ye döneceğim.

    çünkü bugün 15.20 'de hiç bir uçuş olmadığından bende uçamadım. ve bu hiç olmayan hayali uçak hiç uçmadığı halde ben bu uçağı da kaçırmış kabul edileceğim ve biletim de yanmış olacak.

    ama buna rağmen hem sorunumu ilettiğim 10 farklı thy yetkilisi hem de bazı ekşi sözlük yazarları ısrarla uçağın olduğunu iddia etti.
    bazı sözlük yazarları da aklımla veya zekamla dalga geçip sorunumu burada anlatmak yerine air albania ile çözmem gerektiğini ve esas suçlunun thy değil onlar olduğunu belirtip thy savunuculuğu yaptı.

    oysa ben biletimi thy.com.tr'den alıp, thy ile muhattap oldum. biletimi alırken hiç bir şekilde bu uçuşun air albania ile yapılacağı bilgisi verilmediği gibi sadece emaille gelen bilette küçücük bir yazı olarak yer aldığını sonradan gördüm.

    her ne olursa olsun benim muhattabım thy olduğu ve pnr kodumu da thy oluşturduğu için thy tarafından verilen bilet numarası ve pnr numarası ile air albania'da işlem yapmam veya sürece itiraz edip hak aramam da mümkün olmadı.

    nitekim onlar da hiç bir sorumluluk almayıp sistemlerinde adımın gözükmediğini ve bu nedenle sorumlunun thy olduğunu söyledi.

    en garibi ise ben hakkımı ararken madem business uçacak paran var o zaman yeni bilet al diyen saçma sapan yazarlarla da karşılaştım. evet ben başka bir ülke üzerinden başka bir havayolu ile evime dönebiliyorum ama peki ya benden başka bir mağdur daha varsa? peki ya bugün tepki gösterilmeyen böyle tekil olaylar yarın havayolu şirketlerinin rutin saçmalıklarından birine dönüşürse?

    herhangi bir hak arayışında mağdur edeni korumaya çalışıp mağdura saldırmak yeni bir adet mi yoksa devletin her kurumuna yönelik eleştiriyi bir akp eleştirisi kabul eden ak troll refleksi mi bilmiyorum ama bunun hepimiz için çok tehlikeli bir durum olduğu da açık.

    diğer yandan ben hakkımı ararken yazdığım bir kaç fazla entryi şikayet eden ve çaylak olmamı sağlayan yazarları ve moderasyonu da kendi hallerine bırakıyorum.

    ve son olarak ak troller ve çaylak yapan moderasyonun için rahat olsun. korudukları thy ne ekşi sözlükteki başlığı, ne de benim yaptığım aramaları sallamadı ve bir çözüm sunmadı. dün geceden beri olduğu gibi söyledikleri tek şey inceleyip size geri döneceğiz demek oldu.

    oysa bu sayfaya koyduğum fotoğraflardan birinin yaklaşık 11 bin kere tıklandığını düşündüğümüzde bir markanın nasıl davranmaması gerektiği bilincine sahip olmaması da milli gururumuz diyebileceğimiz ilk firma olan thy'nin geldiği durumu da çok iyi özetliyor.

    geçmiş editlerden:
    edit: saat 2.66 (tsı 3.36) halen tiran havaalanındayım ve mağduriyetim devam ediyor. bu nedenle bu başlığa yazarak destek olursanız sevinirim. inatla o saatte uçuş var diyenlere cevaben: https://resimyukle.io/r/3abkw4rwxq)

    biletim: https://resimyukle.io/r/dpr6y3bwvi

    görsel
    görsel

  • 43. tff'nin 8+3 kuralı

    kulüpleri zora sokan sistem. +3 yerli için çok kaliteli (olabildiği kadar) oyuncular lazım.

    1) kuralın getirdiği kısıt nedeniyle büyük takımlar rekabete girmek zorunda kaldığından hem bonservis, hem maaş olması gerekenin en az iki katı oluyor.

    2) bu durumdaki tüm oyuncular için rekabet oluşuyor. bu da oyuncuların sahibi kulüplerin kendilerini düşünerek en yüksek bonservisi verene oyuncuyu göndermek istiyor, buna diyecek bir şey yok. bu da oyuncuların kendileri ve transfer olacakları takım için uyum sorunu demek. a oyuncusu fenerbahçe'ye, b oyuncusu galatasaray'a uygunken bonservis, taraftarlık, kanım bilmem ne akar geyiğine b fener'e, a gs'ye gider ve iki oyuncunun da kariyeri bitme noktasına gelir.

    3) bu madde en büyük sıkıntı. +3 yerli oyuncu rekabete girmek zorunda girmediği durumlarda yaşananları hepimiz biliyoruz. bunları yedekleyecek yerli oyuncular da kaliteli olmak zorunda. var mı bu kadar oyuncu? yok. olsa bile bu kadar kaliteli yerliye bonservis ve maaş mı yeter?

    bu sezonu ele alalım. kerem, yunus ve abdülkerim galatasaray'ın +3 yerlileri. ancak yedekte gerçekten rekabet yaratacak yerli oyuncular yok. yani almak isteseler öyle oyuncular da yok piyasada. kerem ve yunus rehavetin getirdiği sorunlar nedeniyle geçen sezonki performanslarının çok uzağındalar. kerem 7 maç, 2 gol, 0 asist, yunus 7 maç, 0 gol, 1 asist. iki kanat forvet toplam 7 maçta 2 gol, 1 asist. büyük takımın kanat forvetleri bu performansı gösteremez, göstermemeli.

    beşiktaş kalesinde ersin ile oynuyor. her maç küfür kıyamet. yedeği ondan da kötü. salih uçan ve yeni transfer tayyip talha var. bunların da rekabete girebileceği oyuncular yok, hepsi genç oyuncular. bu oyuncular yerlerini kaybedebileceği korkusunu yaşamak zorundalar. aksi halde bu oyuncuların performansı da giderek düşer.

    fenerbahçe bu konuda biraz şanslı. kalecisi türk, onun da yedeği kötü. o da maalesef berbat başladı sezona. ancak diğer bölgelerde benzer kalitede türk oyuncuların olması ve rotasyondan kaçınmayan bir teknik direktörün olması türk oyuncuların hem diri, hem istekli kalmasını sağladı. mert hakan yandaş, ismail yüksek, emre mor, irfan can kahveci, ferdi kadıoğlu, arda güler... şu türk oyuncuların ikisi eksik olsa fenerbahçe'de de bu oyuncuların performansı düşerdi.

    sonuç olarak bu kuralın kulüplere bindirdiği korkunç bir maddi yük var. daha ucuza yabancısını bulabilecekleri oyuncular yerine türk oyuncuları kullanınca takımın gücü düşüyor. daha fazla para harcayıp daha zayıf bir takım kurmak zorunda kalıyorsun. ayrıca bu kural yüzünden türk futbolcular türkiye içinde kalma eğiliminde oluyorlar, turt dışı transfer ihtimali kayboluyor. yurt dışındaki takım 3 bonservis verirken büyükler 6 bonservis veriyor. kulüpler oyuncuyu büyüklere satma eğiliminde oluyor. benzer sebeple yurt dışı takımı 1 maaş verecekken büyükler 3 belki 4 maaş veriyor. futbolcu da mutlu. yurt dışına gitmeyen kaliteli türk futbolcuların gelişimi duruyor. sonucu da milli takımın zarar görmesi.

    kısacası bu kuralın takımlar arası adaleti zedelemeden belirtilen bir zaman çerçevesinde kademeli olarak kalkması ve bir daha da geri gelmemesi gerekiyor.

  • 44. zonguldak denince akla gelenler

    bir sürü şey yazıp sildim. sol framede memleketimi görünce heyecanlandım tabii, olur o kadar. 18 yılımın geçtiği şehirdir kendisi. ama adı geçince en çok lise hayatımı, yani zaal'ı hatırlıyorum. ben hayatımın en güzel dönemini bu şehirde, zaal'da okurken yaşadım sanırım. bana bir tanesiyle 14. yılımıza girdiğimiz çok güzel arkadaşlar verdi. o meşhur bayırları ve merdivenleri beraber arşınladık her gün. çok yakın yerlerde yaşadığımız için canımız her istediğinde buluşurduk. hem okulda hem evde hem dışarıda, sürekli birlikteydik. 2017'de mezun olunca hepimiz farklı yerlere dağıldık ama hiç ayrılmadık. birlikte çok farklı şehirlerde çok tatlı anılar biriktirdik, biriktiriyoruz. ama bütün o şehirler bir yana, zonguldak bizim için yıllar sonra gitsek bile birbirimizi bulacağımızdan emin olduğumuz bir buluşma noktası gibi kaldı. benim artık orada kendime ait bir evim yok. yine de gittiğimde kapısını çalabildiğim, "ben açım, yemekte ne var?" diyebildiğim bir ailem var mesela. hep de var olsunlar, ömürleri uzun olsun :') böyle de güzel insanların yaşadığı güzel bir şehir işte...

  • 45. şöyle sakin yormayan film

    (bkz: the terminal)

  • 46. oscar alabilirdi denilen türk filmleri

    tabutta röveşata

  • 47. pilav yapmayı bilen erkek

    lapa pilav yapıyorum. çok basit. afiyetle de yiyorum.

  • 48. sen kredi kartınla al ben sana her ay öderim

    parası yetmeyen ya da o ay sıkışık olan birinin bazen söz ettiği cümle. sakın bu işe bulaşmayın.

  • 49. 26 ağustos 2022 türkiye'nin abd'ye nota vermesi

    adam karşına dikilmiş, lozan'ı delmiş, silah milah ne varsa yığmış.
    biz de nota veriyoruz. kardak'a meydan okuyarak yunan kovalayan ülke, müzik hocasına döndü.
    öyle taşak vardı ki o dönemde, olayı teyit etmek için "kardak'a asker göndereceğiniz hususu doğru mu" diye sorar abd dışişleri bakanı; türk yetkililer ise hayır bu doğru değil, zaten türk askerleri şu an kardak'ta diye yanıt verir.
    öyle bir olaydır ki yunan genelkurmay başkanı'nın istifasıyla sonlanmıştır.
    vay arkadaş, nereden nereye. iki kulaçlık mesafedeki adalar silahlandırılıyor, biz ise orkestra şefi gibi nota'lıyoruz.

    (bkz: hayaldi gerçek oldu)

  • 50. jet li'nin iri kıyım adamı dövdüğü sahne

    ulan bu gariban mountain her yapımda dayak yiyor.

    bir tek got'da az farklı kaderi oldu.

    jet li gelir sopalar, akhilleus gelir kulunçtan girer.

    kurguda mecburen. gerçek hayatta bir gömse biter iş.