Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 3 ocak 2019 dolar kuru

    tarihte dolar hiçbir zaman gördüğü en son değerden fazla uzak kalmamıştır, yanlış hatırlamıyorsam geçtiğimiz yaz 7,30 tl'yi görmüştü. bu seviyeleri görünce yetkililer tutuşup bir şekilde baskılamaya, tutarı bir miktar aşağı çekmeye yönelik klasik yöntemleri denediler.(faiz artırımı, piyasaya rezervden dolar satma vs)

    fakat bu çözümlerin hiçbiri radikal çözümler değildir, tüketen bir toplumun ithalat kalemi dolardır. ülkenizde üretebileceğiniz gıdasal ürünleri bile ithal eden bir devlet haline geldiyseniz ve bu ithalat için gereken doları elde edeceğiniz dişe dokunur ihracat kalemleriniz yoksa ayvayı yemişsiniz demektir.

    az çok haber takip eden ekonomi sayfaları okuyan, yandaş değil de bağımsız ekonomistlerin değerlendirmelerine göz atan biriyseniz zaten yeni yılın umutla değil bizzat sorunlarla geldiğini az çok sezmişsinizdir. bunun en temel kanıtı ise bu süreci önceden bilen derin devletin devlet bahçeli hazretleri eli ile başkanlık seçimini erkene alıp olası bir kriz sebebiyle mevcut yönetimin iktidardan düşmemesi, tam yetkilerle donatılmış yönetimini bir beş yıl daha sürdürmesini sağlamış olmaktır.

    bu yıl yaşanacak kriz geçen yıldan farkedildiği için seçimler biran evvel oldu bittiye getirilmiştir. fakat yaz mevsiminde doların ateşlemesi ile ile çan çalan ekonomi taşıma su ile biraz daha nefes aldırılmaya çalışılmıştır. bu nefes artan faizlerin biraz düşürülmesi ile durgun konut sektörünün ivmelendirilmesi, merkez bankasının piyasaya döviz satışı ve yine merkez bankasının verilerine göre ülkeye ne idüğü belirsiz para(kara para) girişi ile en azından yerel seçimlere kadar sürdürülmeye çalışılmıştır fakat bugün görülen o ki taşıma su ile değirmen bir yere kadar dönmektedir.

    maalesef devletin dolar borcu çoktur ve maalesef devletin dolar geliri yok denecek kadar azdır. asalak gibi kendi çekirdek üreticisi olan köylüyü bile korumayı, köyünde tutmayı başaramayan devlet basit gıda ürünlerini bile ithal etmeye başlamıştır. normalde dört şehirliyi besleyen bir köylünün köyündeki üretimi bırakıp şehre göç etmesi sonucu ithalatla beslenen bu beş kişi, devletin krize girmesi ve ithalat yapamaz duruma gelmesi sonucu aç kalacaktır.

    bunlar bu devletin iyi zamanlarıdır, keza son 30 yılın kırsal nüfusundaki azalmayı göz önüne aldığınızda ve geride kalan az sayıda üreten köylü nüfusun yaş ortalamasının 40 yaş üzeri olduğunu görür ve bu nüfusun ortalama 20 yıl sonra üretimden yaşlılık, hastalık, ölüm sebebiyle el çekmesi sonucu, devletin yani toplumun yarrağı hepten yiyeceğini farkedeceksiniz.

    daha ucuz diye ithalatı kolay seçenek gören, kendi üreticisini öldüren ve onu da tüketiciye dönüştüren devlet devlet değildir!

    kendi köylerini, çiftliklerini öldüren devlet devlet değildir!

    şehirlerine kırsal nüfusundan büyük göç alan, şehirlerinde gecekondulaşma ve bunun sonucu olarak güvenlik sorunu artan devlet devlet değildir!

    kendi toprağında yapabileceği hayvancılığa rağmen et ithal eden devlet, devlet değildir.

    çiftçisinin traktöründe depo boşken yatlara ötvsiz yakıt veren devlet devlet değildir!

    devleti gösterişli saraylardan, yüzlerce araçlık konvoylardan, yüzlerce binlerce korumadan ibaret sanan, yandaş ve dalkavuk basının, medyanın her önüne koyduğunu sorgulamadan yiyen halka sahip devlet devlet değildir!

    halk güçlü olursa, halk yurttaşlık bilincinde olursa devlet güçlü olur. halk hesap sormazsa, düşünmezse, kulağını tıkarsa, halk zayıf olur, zayıf halka sahip devletler de zayıf olur, sonra okyanus ötesindeki bir devletin para birimi az biraz oynadığında senin alt gelir sınıfın aç kalma, orta gelir sınıfın da yoksullaşma sürecine girer.

    kısaca bu devlet devlet değildir, vicdansız bir tüccar, üst yönetici makamları zevk ve sefa içinde yüzerken, tasarruf kısmını halka bırakan kötü huylu bir derebeyi olabilir ancak...

  • 2. varlıklı ve yetenekli türkler ülkeyi terk ediyor

    bunlar hep arap boku yememizden, atatürk varken, bilim sanat varken arap bedevilerinin çöl gibi kurumuş fikirlerine ilgi gösterenin sonu budur.

  • 3. an itibarıyla yazarların nerede olup ne yaptığı

    şu anda trabzon’da tek başıma bir otel odasındayım.

    yılbaşını bursada geçirmeyelim-hava değişimi olsun diyerek kız arkadaşımla toplam 3 günlük batum gezisi planladık. 31 aralık sabahı bursadan trabzona direkt uçuş ardından trabzondan karayolu ile gürcistan’a ulaştık. burada harika bir yılbaşı ile toplam iki gün geçirdik. burada:

    inanılmaz lezzetli yöresel yemeklerini 10-15 liraya yedik.

    inanılmaz manzaralı kulenin roof barında güzel bir rose şarap şişesine 60 liraya masadan kalktık.

    istisnasız her yaya geçidinde geçiş önceliği alabildik.

    otele gitmek için bindiğimiz taksici oteli bulamayınca fazladan iki kat yol gitti, şahsi telefonundan oteli bulabilmek için dakikalarca görüşme yaptı. bir kuruş fazla almadı.

    otel resepsiyonisti anahtarı teslim ederken kız arkadaşımla bana iyi yıllar dileklerini iletip çok yakıştığımızı da söyleyerek yüzümüzü güldürdü.

    batum meydanında herkes gibi gönlümüzce eğlendik. tek taşkınlık veya olumsuzlukla karşılaşmadık.

    3 günlük seyahatımızın ikinci gününde kendimize şunu sorduk: kendi ülkemizde batumla aynı bölgede bulunan, uzungöl vs gibi süper lokasyonlarını duyduğumuz bildiğimiz, dönüş uçağımızın da kalktığı trabzon’u neden gezmiyoruz? neden son günümüzü trabzon için ayırmayalım?

    cevabı hemen trabzonda havalimanına yakın bir otele rezervasyon yaparak verdik. bugün sabah erkenden heyecanla trabzona doğru yola çıktık. artık trabzon’dayız.

    otelimize geldik. resepsiyoniste kimliklerimizi verip rezervasyonumuz olduğunu belirttik. bize bu otelde konaklayamayacağımızı söyledi. neden diye sorduğumuzda evlilik şartını sağlamadığımızı söyledi.

    o halde iptal etmesini ve site üzerinden ödediğim paranın iadesini talep ettim. rezervasyon yaptığım siteyi aramamı istedi ve kendisinin bir şey yapamayacağını belirtti.

    sitenin müşteri hizmetlerini aradım. bana paramı iade edemeyeceklerini, otel yetkilisinin onayının olması gerektiğini söyledi. paramı iade alamadım.

    diğer otellere baktık. hepsinden red yedik. biraz daha zaman geçti.

    ayrı odalarda kalmak şartı ile bir otele check in yapabildik. piyasasına göre çok daha fazla istediler. pazarlıkla biraz aşağı çekebildik.

    gezmek için tüm hevesimiz gitti. çok acıktık. yemek yemek için yakınlardaki avm’ye gitmeye karar verdik. giderken yoldan geçen arabalardan kornalar yiyerek tacize uğradık.

    avm’de iğrenç bir fast food sodyum glutomatına 70 lira verdik.

    yemeğimiz bittikten sonra dönüş yolunda aynı şekilde tacize uğramamak için mecburen taksi çağırdık. kısa mesafe olduğundan tedirgin olduk ama taksici bir şey demedi, şaşırdık. adrese geldiğimizde 5 liralık yola 20 lira istedi.

    27 yaşında bir mühendisim. 25 yaşındaki kız arkadaşım benimle aynı şirkette ik pozisyonunda. birlikte aynı evi paylaşıyoruz.

    şu anda trabzon’da tek başıma bir otel odasındayım.

  • 4. burak yılmaz

    burak yılmaz akp'nin futboldaki izdüşümüdür,
    bu milletin anasına söven cengiz inşaattır,
    ihalelerle malı götüren limak holdingtir,
    iktidar yamyamı arda turan'dır,
    yandaş başakşehir'dir...
    paraları güpletmiş fikret orman'dır.
    en üzücü olanı ise transferi süleyman seba'nın hatırasına büyük saygısızlıktır.

  • 5. yazarların favori içki meze ikilisi

    kdv + ötv ikilisi.

  • 6. burak yılmaz'ın beşiktaş'a transferi

    şizofrenleri harekete geçiren başlık. kimse qral demiyor kardeş siz qral diyip duruyorsunuz.

  • 7. 3 ocak 2019 manchester city liverpool maçı

    bu maçı izleyerek 31 çekecek insanlar tanıyorum. maçın seksten daha zevkli olacağını düşünüyorlar.

  • 8. sabire meltem banko

    ön açıklama: bu entry ekşi sözlüğün bugünkü mahkeme karar tebliğinden sonraki 2. entrysiydi. moderatorler yemeyip içmeyip yine sildiler. şu an silinene kadar 4. entry. bu silme işlemi bu başlıkta bugün 2 kez gerçekleşti.

    tanım: ergen bir hanımefendinin mahkemecilik oyunu

    1. sulh ceza: 5
    2. sulh ceza: 7
    3. sulh ceza: 6
    4. sulh ceza: 6
    5. sulh ceza: 6
    6. sulh ceza: 4
    7. sulh ceza: 5
    8. sulh ceza: 0
    9. sulh ceza: 1

    evet, 2. sulh ceza öne geçti, ama dikkat, 3 ve 4 de peşinde...
    ama 1. ve 5. sulh cezayı da yabana atmamak gerek...

    sulh ceza hakimliklerinin neye göre seçildiği konusunda @buongiorno önemli bir bilgi verdi:
    "aslında aktif olmak değil. mahkemeye tevzi oluyor. yani atanıyor rastgele."
    teşekkürler, bu durumda 2. sulh ceza en şanslısı

    8. sulh ceza yok mu nerde bu devlet!!!

    ----------------------
    ekşi sözlükte kendisi ile bu kadar uğraşılmasının sebebinin küçük (cidden oransal olarak son derece küçük) bir parçası aşağıda yer almaktadır:
    hangi mahkemelerin hangi sayılı kararıyla hangi tarihlerde silindiği derlenmiştir.

    1) 19 haziran 2015: t.c. ankara 1. sulh ceza hakimliği'nin 18.06.2015 tarih ve 2015/2547 d.iş sayılı kararı
    2) 22 haziran 2015: ankara 1. sulh ceza hakimliği'nin 2015/2581 d.iş sayılı ve 20.06.2015 tarihli kararı
    3) 24 haziran 2015: t.c. ankara 5. sulh ceza hakimliği'nin 23.06.2015 tarih ve 2015/2525 d.iş sayılı karar
    4) 29 haziran 2015: t.c. ankara 6. sulh ceza hakimliği'nin 23.06.2015 tarih ve 2015/2553 d.iş sayılı kararı
    5) 9 temmuz 2015: ankara 4. sulh ceza hakimliği'nin 2015/2682 d.iş sayılı ve 07.07.2015 tarihli kararı
    6) 10 eylül 2015: t.c. ankara 1.sulh ceza hakimliği değişik iş no:2015/3548 ve 04/09/2015 tarihli kararı
    7) 27 nisan 2016: ankara 2. sulh ceza hakimliği'nin 2016/2423 d. iş ve 26.04.2016 tarihli kararı
    8) 15 haziran 2016: ankara 3. sulh ceza hakimliği'nin 2016/3411 d.iş sayılı kararı
    9) 1 temmuz 2016: ankara 1. sulh ceza hakimliği'nin 28/06/2016 tarihli ve 2016/3527 d. iş sayılı kararı
    --> 28 eylül 2016 ankara 1. sulh ceza hakimliği'nin 28/06/2016 tarihli ve 2016/3527 d. iş sayılı kararı(*)
    --> 14 kasım 2016 ankara 1. sulh ceza hakimliği'nin 28/06/2016 tarihli ve 2016/3527 d. iş sayılı kararı (*)
    --> 22 aralık 2016 ankara 1. sulh ceza hakimliği'nin 28/06/2016 tarihli ve 2016/3527 d. iş sayılı kararı (*)
    10) 2 şubat 2017: ankara 9. sulh ceza hakimliği'nin 2017/754 d.iş sayılı ve 01.02.2017 tarihli kararı
    11) 3 mart 2017: ankara 5. sulh ceza hakimliği'nin 2017/1333 sayılı d.iş sayılı ve 01.03.2017 tarihli kararı
    12) 16 mart 2017: ankara 7. sulh ceza hakimliği'nin 2017/1631 d. iş sayılı ve 15.03.2017 tarihli kararı
    13) 4 mayıs 2017: ankara 2. sulh ceza hakimliği’nin 2017/3118 d. iş sayılı ve 03.05.2017 tarihli kararı
    14) 23 haziran 2017: ankara 3. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 2017/5150 d.iş sayılı ve 23.06.2017 tarihli kararı
    15) 7 temmuz 2017: ankara 7. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 2017/5524 d.iş sayılı ve 06.07.2017 tarihli kararı
    16) 31 temmuz 2017: ankara 2. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 2017/5790 d.iş sayılı ve 28.07.2017 tarihli kararı
    17) 22 ağustos 2017: ankara 2. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 2017/6774 d.iş sayılı ve 21.08.2017 tarihli kararı
    18) 7 eylül 2017: ankara 6.sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 06.09.2017 tarihli ve 2017/6512 d.iş sayılı kararı
    19) 8 eylül 2017: ankara 7. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 07.09.2017 tarihli ve 2017/6560 d.iş sayılı kararı
    20) 4 ekim 2017: ankara 5. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 02.10.2017 tarih ve 2017/7135 d.iş sayılı kararı
    21) 9 ekim 2017: ankara 3. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 05.10.2017 tarih ve 2017/7635 d.iş sayılı kararı
    22) 11 ekim 2017: ankara 5. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 10.10.2017 tarih ve 2017/7363 d.iş sayılı kararı
    23) 13 ekim 2017: ankara 7. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 12.10.2017 tarih ve 2017/7743 d.iş sayılı kararı
    24) 20 ekim 2017: ankara 5. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 19.10.2017 tarih ve 2017/7585 d.iş sayılı kararı
    25) 27 ekim 2017: ankara 3. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 26.10.2017 tarih ve 2017/8444 d.iş sayılı kararı
    26) 15 kasım 2017: ankara 1. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 13.11.2017 tarih ve 2017/8217 d.iş sayılı kararı
    27) 29 kasım 2017: ankara 4. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 27.11.2017 tarih ve 2017/6949 d.iş sayılı kararı
    28) 21 aralık 2017: ankara 2. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 20.12.2017 tarih ve 2017/9824 d.iş sayılı kararı
    29) 19 ocak 2018: ankara 4. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 18.01.2018 tarih ve 2018/480 d.iş sayılı kararı
    30) 23 ocak 2018: ankara 6. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 23.01.2018 tarih ve 2018/524 d.iş sayılı kararı
    31) 14 şubat 2018: ankara 2.sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 12.02.2018 tarih ve 2018/1172 d.iş sayılı kararı
    32) 1 mart 2018: ankara 2. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 28.02.2018 tarih ve 2018/1801 d.iş sayılı kararı
    33) 14 mart 2018: ankara 3. sulh ceza hakimliği'nin meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 12.03.2018 tarih ve 2018/2108 d.iş sayılı kararı
    34) 2 nisan 2018: ankara 3. sulh ceza hakimliği'nin meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 30.03.2018 tarih ve 2018/2727 d.iş sayılı kararı
    35) 18 temmuz 2018: ankara 6. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 17.07.2018 tarih ve 2018/4936 d.iş sayılı kararı
    36) 26 temmuz 2018: ankara 4. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 25.07.2018 tarih ve 2018/5227 d.iş sayılı kararı
    37) 8 ağustos 2018: ankara 4. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 07.08.2018 tarih ve 2018/5572 d.iş sayılı kararı
    38) 25 eylül 2018: ankara 7. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 24.09.2018 tarih ve 2018/6488 d.iş sayılı kararı
    39) 26 kasım 2018: ankara 4. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko'nun talebi üzerine verdiği 23.11.2018 tarih ve 2018/8665 d.iş sayılı kararı
    40) 3 ocak 2019: ankara 5. sulh ceza hakimliği'nin sabire meltem banko’nun talebi üzerine verdiği 02.01.2019 tarih ve 2019/33 d.iş sayılı kararı

    edit: sabire meltem banko'nun sadece 1 temmuz 2016'da sildirdiği başlık sayısı 128. ekşiciler de boş durmamış öte yandan. başlık listesi için: (bkz: #71171989)

  • 9. çankaya üniversitesi'nde işlenen cinayet

    öğrenci saat 11:30'da medeni usul hukuku sınavına giriyor, ceren hoca gözetmen.
    öğrenci sınavda kopya çekiyor ve ceren hoca bunu görüyor, tutanak tutuyor.
    öğrenci yapmayın diyor, ceren hoca tutanak tutuyor.
    öğrenci uzaklaşıyor.

    16:00'da ticaret hukuku sınavı yapılıyor, ceren hoca yine gözetmen.
    sınav bitiyor, ceren hoca üst kattaki odasına çıkıyor.
    ticaret hukuku sınavından çıkan öğrenciler aralarında soruları tartışıyorlar.
    o esnada üst kattan çığlıklar ve iki el ateş sesi geliyor.
    öğrenciler üst kata koşuyorlar.
    öğlen kopya çekerken yakalanan öğrenci elinde silahla kaçmaya başlıyor.
    birkaç öğrenci silahlı öğrencinin peşinden koşmaya başlıyor.
    silahlı öğrenci havaya ateş açınca peşinden koşanlar durmak zorunda kalıyor.
    ceren hocanın odasına koşuyorlar.
    ceren hoca kan revan içinde.
    ceren hoca dövülmüş, 8 yerinden bıçaklanmış ve 2 defa vurulmuş.

    olay bütün hatlarıyla bu şekilde. sadece birkaç aydır evli olan, 1992 doğumlu genç bir araştırma görevlisinin hayatına veda etme hikayesi bu.

    öğrenci müebbet alacak, cinayet, kasıtlı adam öldürme sebebiyle falan her neyse.

    ama bir candan fazlasını aldı bugün o öğrenci.
    bu ülkede akademisyen olma hayaliyle yaşayan birçok genç kadının hayallerini aldı onlardan.
    ailelerinin, çevrelerinin "öğretmen/hoca ol, okumuş insanlarla ol" fikirlerini aldı.
    yanlışa karşı dik durma erdemini aldı belki de milyonlarca kişiden.

  • 10. içki içen insanların ahirette vereceği hesap

    buradakinden daha kabarık olmayacağı kesin. bir bira 15 tl olur mu amk

  • 11. instagram profiline meslek yazmak

    bilmemkimin karısı,bilmemkimin annesi gibi şeyler yazmasından iyidir.

  • 12. apple satışlarındaki büyük düşüş

    nedenini trajikomik bir şekilde steve jobs'tan dinleyelim. bence şirketin adını apple cables şeklinde değiştirmeliler, çünkü "biz nasıl eski ürünümüzün bir adım önüne geçeriz?" diye düşünmek yerine, "eski ürünümüzün hangi özelliklerini kaldırırsak müşteriye kablo satabiliriz?" şeklinde düşünmeye başladılar. ben 2014'e kadar tüm ürünlerimi seve seve apple'dan alırken, şimdi sadece iş dolayısıyla eski macbook'umu bulunduruyorum. günlük hayatımda windows ve android ile mutluyum, teşekkürler tim cook.

  • 13. konda hayat tarzı anketi

    kendimin nerede durduguna bakayim diye ankete girdim ve daha 1. soruda error verdim.

    "ickimi evde icerim: her zaman, cogu zaman, bazen, arada bir, hic bir zaman."

    burada alkol tuketip tuketmedigimi mi, yoksa alkolu gizlice evde ictigimi mi anlamaya calisiyorsunuz?

    "her zaman" dersem, mahalle baskisindan kacmak icin evde ictigim sonucuna mi varacaksiniz? peki "hicbir zaman" cevabini verirsem, bu cevaptan yola cikip alkol tuketmedigim sonucuna mi varacaksiniz? yoksa mahalle baskisindan korkmadigimi, ickiyi hep disarda ictigim cikarimini mi yapacaksiniz?

    koskoca konda'siniz ve su sordugunuz soruya bakin. bu ulkede neden hicbirsey duzgun yapilamiyor ya?

  • 14. herkez morel ovarlok laylon aporlö kirpit traliçe

    (bkz: mefat itti)

  • 15. sabancıların malta vatandaşlığı alması

    insana titanik'te çaresizce, filikalara binip kurtulanları izliyormuş hissi veren haber.

  • 16. serdar aziz

    fenerbahçe'ye gelirse mehmet ekici'nin revir arkadaşı olabilir.

  • 17. twitter'da türkleri aşağılayan suriyeli mülteciler

    eğlenirken ellerinde salladıkları bayraktan anlaşılacağı üzere, suriye’de yaptıkları gibi yarın birgün kellemizi de kesebilecek cihatçı barbarlardır. özellikle taksim vakasındaki güruhu değerlendirirsek hiç duyar kasılacak bir noktası yoktur. politik doğruculuk yapacağım diye ıkınmayın, açın iki satır bir şey okuyun da kafanız bassın. zira liberallik, solculuk yada humanizm gibi kavramları sahiplenmek “ay çok evsiz/yurtsuzlar annecim” deyip cihatçılara kucak açmak değil.

    zaten şu toplumun en cahil katmanlarından biri de, kendini entelektüel yada dünyadan haberdar sanan fakat popülizmin kucağında politize olmak için debelenen cahil hıyarlardır.

    edit: imla.

  • 18. doktorların hemşirelere sarkıntılık yapması

    --- spoiler ---

    ceplerinden kondom çıkarıp masaya koyup imada bulunanlar mı derseniz
    --- spoiler ---

    (bkz: cool story bro)

  • 19. titanic'in batma sebebi

    öbüşen iki yolcuyu dikizliycem derken apartman kadar buzdağını görmeyip bodoslama giren sapık kaptan.

    istek üzerine edit: dikizleyenler gözcülermiş, kaptan amcanın olayla alakası yokmuş günahını aldık helal etsin.

  • 20. müge anlı ile tatlı sert

    şu anda programa özel harekat ile baskın yapılması ve programa konuk olan ailenin tüm bireylerinin alınıp müebbet hapisle yargılanması gerekiyor.

    (bkz: savcıları göreve davet ediyorum)

    21. yüzyıl türkiye’sinde istanbul’un göbeğinde iki küçük çocuğa ( büyük ihtimalle aslında 3 çocuğa) aile içi tecavüz, ispirto içirme, cin çıkarma , enjeksiyon sokma, öldürüp gömme... tüm bunların hastane raporuyla tespit edilmesi ancak devletin çocukları bu ne oldukları belirsiz tecavüzcüler arasında bırakması.

    korkunç.

    edit: anneanne havva *damadı tuncer’den korktuğu için konuşamıyor denmiş. kadının tuncerden korktuğu falan yok kadın cinlerden korkuyor :/ bu adam bir şekilde ortalama 50-60 ıq ‘ya sahip bu ailenin bireylerini kendisinin cinci hoca olduğuna inandırmış. cinlerim istiyor diyerek ailenin 3 çocuğuna tecavüz edip bir kızlarını ve torunlarını öldürmüş. ailenin her şeyden haberleri var ancak cinlerden korktukları için konuşamıyorlar. cinler sizi görse altlarına ederler be !! reha muhtar tonlamasıyla soruyorum;

    (bkz: nerde bu devlet?)

  • 21. 3 ocak 2019 alkol zammı

    1 litre rakının vergisi 154 tl olmuştur.

    rakılı vergi için kaldıralım kadehlerimizi.

    şerefsizliğinize..

  • 22. ankara'nın efsane olmuş mekanları

    eskiden kızılay’ın göbeğinde (bkz: ssk işhanı) vardı. orada (bkz: gölge bar) vardı. aman tanrım efsane değildi de neydi orası???

  • 23. volkan demirel

    geri dönmesini hiç istemediğim “oraya gitmiyoruz beyler” lafının sahibi. çoğu renktaş bu lafın ne olduğunun nerelere gittiğinin farkında olmasa da yine de benim gibi bilenler ve düşünenler var. umarım sene sonu itibariyle bir daha kulüple hiçbir şekilde ilişiği kalmaz. kaldı ki 6-7 yıldır genellikle çok vasat. ne kaleci olarak ne de karakter olarak lazım değil kendisi.

    edit: birçok soru geldi bu söz ile alakalı. buradan açıklayayım. 2013-2014 sezonunun stattaki şampiyonluk kutlamasında takım tribünleri tek tek dolaşırken sıra okul açık tribününe geldiğinde volkan demirel takıma “oraya gitmiyoruz beyler” diyerek takımın okul açık tribününe gelmesini engellemiştir. bir konuyu daha açıklamakta fayda var. okul açık tribünü aziz yıldırım diktatörlüğüne karşı koyduğu için aziz yıldırım tarafından “paralı köpekler” olarak itham edilmiştir. yani volkanın bu sözü söylemesinin nedeni o tribünün komple aziz yıldırım karşıtı olmasıdır. oysa fenerbahçe tribününü bilen renktaşlar asıl paralı köpeklerin migros tribünündeki anadolu gfb denen oluşumun olduğunu bilirler. içerde 1-2 kaybettiğimiz sivas maçında (kuyt’ın penaltı kaçırdığı) mecburiyetten migros tribünündeydim. anadolu gfbnin olduğu yerde 15-20 yaşlarında bir genç aziz yıldırım istifa dediği için maç sonu üst tribünde tekme tokat dövülmüş ve stadın iç kısmındaki tribünlere çıkışı sağlayan bölgedeki kepenklere fırlatılmıştır. neyse ki ali koç’un seçilmesiyle bu ekip dağılmıştır.

  • 24. 3 ocak 2019 özgür demirtaş tweet'i

    sözlük adına utanmış bulunmaktayım. bu yazılanlar nedir yahuu!
    edit: bu arada özgür hocaya yazdığı cevaptan dolayı derin teşekkürlerimi sunuyorum(tabi ki yine sözlük adına) böyle guzel cevapları özledik be hocam, kavgadan kaostan yorulduk be hocam!

  • 25. eski sevgiliyle yeniden başlamak

    eski sevgilileriyle yeniden baslayan dort arkadasim var. hepsi de eski sevgilileriyle evlendi. hepsinin de cocuklari var acayip mutlular.

    dikkat ettim de hicbiri eski sozluk yazari degil ve burayi takip etmiyor.

  • 26. fatih terim

    fatih terim hayranı bir insan olarak serdar aziz gibi bir vasat yüzünden hoca gözünde bitiyorsa "hayran" ifadesinin anlamını bilmiyorsun demektir.

    çok değişik modeller mevcut sitede.

  • 27. ekşi itiraf

    22 yaşımda 4 ayımı zindan edene, buna göz yumanlara, elini uzatmayanlara ve en çok da bana yazıklar olsun.

    ne giyeceğime karar vermekle başladın.
    iyiliğim içindi, başıma bir şey gelmesinden korkardın. zaten yaptığın her şey hep iyiliğim içindi.
    kimle konuşacağıma sen karar verdin.
    sonra delirdin bir gün, kimseyle konuşma dedin.
    olur dedim.
    senin arkadaşlarınla dahi konuşmaya iznim yoktu. kimsem yoktu.
    sosyal medya hesaplarım kapandı önce, sonra telefon numaram değişti.
    yetmedi sana.
    ben de ses etmedim.
    ben hiç ses etmedim zaten. neden bilmem.
    ciddi ilişkiler böyle olur sandım. yaptıklarımı fedakarlıktan saydım.
    en ufak yanlışımda hakaretler savururdun.
    beyinsizdim, orospuydum, yolluydum. beni sevmen bir lütuftu.
    evime aniden gelirdin, talan ederdin her yeri bir şey bulmak için.
    ne arıyordun onu da bilmiyorum. ama yanlış bir şey bulmak için dua ederdin. çöplerime kadar her şeyi karıştırırdın. bir gün iki tane kirli kahve bardağı gördün diye saatlerce bağırdı hatırlıyorum. ben yine sustum.
    attığım her adımdan, aldığım her nefesten haberin olsun isterdin.
    2 dakika fazla dursam bir yerde, çabuk eve git derdin. beyinsizdim yine. ağzımın yüzümün düzgün olmasını istiyorsam bir an önce eve gitmeliydim. öyle demiştin.
    bir gün senin arkadaşınla tokalaştığım için hastanenin ortasında boynumdaki steteskopla boğmuştun beni.
    ses edersem daha da kötü olacaktı.
    ses etmedim ben yine.
    ayrılmak istedim.
    zindan ederim sana hayatı dedin, öldürürüm dedin.
    ağladım. senden hiç kurtulamayacağımı düşündüm.
    kavga ettik. bir avuç saçımı kopardın. hiç üzülmedin. hak ettin dedin.
    kendi evimde yere yatırıp boğazladın beni.
    22 yaşında, birinin gerçekten bunu yapabileceğine ilk kez şahit oldum. birinin gözünün döndüğü anı ilk kez gördüm.
    yetmedi sana yine. dağıttın her yeri. eline ne geçtiyse fırlattın. ayrılamadım. ailene her şeyi anlatırım dedin. korktum. çok korktum. ne ailem vardı ne arkadaşlarım.
    ama bunları yaparken çok güzel yalan söylerdin. annem ağladığımı anlasa telefonu alıp “x teyzeciğim hiç endişelenmenize gerek yok, ufak bir tartışma yaşadık sadece” der, yalanlarınla annemi bile kandırırdın. o dağıttığın evi hakaret ederek bana toplatırdın. ağlarken sadece babamı istedim. beni kurtarsın istedim.

    ne oldu?
    dayanamadım daha fazla. yine ağladığım bir gün, yüzümü yıkamak için yanından kalktım ve babama mesaj attım. babam ertesi sabah kapımdaydı. mesajı gördüğü gibi yola çıkmıştı.

    ”kolunu kanadını kırmışlar kızımın”

    kurtuldum senden sonunda. ve yine ses etmedim. neden ayrıldın dediler, anlaşamadık dedim. sustum.
    uzak ol benden.

  • 28. kaygısızlar vs sıdıka vs tatlı hayat vs 7 numara

    gözlerin bir demet tiyatro'yu aradığı versus zinciri. size saldıray'ı yedirmeyiz...

    (bkz: şurdan şuraya sevişmek nasip olmasın)

  • 29. tenisin türkiye'de tutmamasının nedenleri

    bunun nedenini tartışana kadar önce şunun nedenlerini tartışmak gerekir:

    (bkz: su topu'nda macaristan'a 27-1 yenilmek)

    ülkenin her tarafı deniz, doğal çalışma alanı yani fakat denizi bile olmayan ülkeden fark yedik.

  • 30. elektro gitar çalmayı öğreneceklere tavsiyeler

    klasik gitarla başla diyenler olacaktır, siklemeyin.

  • 31. üst düzey gerizekalıyım demenin alternatif yolları

  • 32. 2019 memur zam oranları

    marketteki her şey yüzde 40-50 zamlanmışken, enflasyon 2 ay 24-25 civarında seyretmişken, yüzde 10.69 (4ü zaten anlaşmadan geliyor) zammı hak gören pek sevgili devlet büyüklerimize selam olsun. onlar yatadursun biz çalışır vergi öder toparlarız ülkeyi.

    ha bu arada, umarım yatacak yer bulamazsınız.

  • 33. hemşirelere cerrahlık yolu açılsın

    öyle olmaz, direkt başhekim yapın

    bence benimki de mantıklı bir öneri, bi düşünün derim ben.

  • 34. algoritmalarınız çocuğumu kaybettiğimi anlamadı mı

    tartışılmaya değer gördüğüm enterasan bir konu . şöyle ki;

    washington post video editörü gillian brockell’ın hamileliği sırasında sosyal medyada yaptığı aramalara dayanarak gönderilen reklamların, (maalesef ) çocuğu ölü doğan gillian üzerinde büyük etkisi oluyor.. o kadar acı günlerin içinde bir de sürekli bebek reklamı görmek onu çok daha fazla yıkıyor. o da bu reklamları gönderen şirketlere bir mektup yazıyor;

    ''sevgili teknoloji şirketleri,

    hamile olduğumu bildiğinizi biliyorum. bu benim suçum, #30haftalık, #bebektekmeledi gibi instagram hashtaglerine direnemedim. salak ben… hatta bir iki kez facebook’ta hamile giysisi reklamlarına bile tıkladım. bebeğimin doğumuna az bir zaman kala yaptığım partiye gelen arkadaşlarıma yürekten ettiğim teşekkürü, arizona’dan gelen görümcemin fotoğraflarını görmüşsünüzdür. google’da hamileliğime yönelik yaptığı aramaları görebilirsiniz hatta iddaya girerim. amazon size hamile olduğumu öğrendiğim gün olan 24 ocağı bile söyleyebilir. hesabımı o gün açmıştım. peki aynı zamanda “bunlar braxton kasılmaları mı?”ve “bebek hareket etmiyor” aramalarımı görmediniz mi? benim gibi aktif bir kullanıcının 3 gün boyunca sessiz kaldığı dikkatinizi çekmedi mi ?
    “kalp kırıldı”, “ölü doğan”, “problem” gibi anahtar kelimeler ve arkadaşlarımdan gelen binlerce ağlama emojisini görmediniz mi ? bu sizin takip edebildiğiniz birşey değil mi ?
    anlayacağınız gibi sadece abd’ de yılda 26 bin çocuk ölü doğuyor, sizin dünya çapındaki kullanıcılarınız arasında ise milyonlarca…
    size hastaneden dünyadaki en boş ellerle dönünce sosyal medyanın nasıl bir yer olduğunu anlatmama izin verin. günlerinizi yatakta hıçkıra hıçkıra ağlayarak geçirirken bir sonraki ağlama krizinden önce birkaç dakikalık dikkat dağınıklığı için telefonu eline aldığında, şok edici bir şekilde her şey sanki bebeğin hayattaymış gibi.
    ve biz milyonlarca kalbi kırık insan, ‘bu reklamı görmek istemiyorum’a tıklayıp, ‘neden?’ sorusuna, korkunç gerçek olan ‘benim ile alakalı değil’ cevabını verdiğimizde sizin algoritmanızın ne karar verdiğini biliyor musunuz? sanki doğum yapmışsınız gibi mutlu bir sonuç bekliyor ve sizi en iyi emzirme sütyeni (göğüslerimde lahana yaprakları var çünkü tıp biliminin sütünüzü durdurmak için sunduğu en iyi yöntem bu), bebeği bütün gece uyutacak numaralar (onun ağlamasını duymak için her şeyi verirdim) ve bebeğinizle büyüyecek bebek arabası (benimki her zaman 1,8 kg olarak kalacak) gibi reklamlara boğuyor.
    yaşanan onca şeyden sonra bir darbe de experion’dan geliyor. onun asla sahip olamadığı hayatı boyunca kredisini takip etmek için beni teşvik eden bir spam maili: “çocuğunuzun kaydını bitirin.”
    teknoloji şirketleri, lütfen sizden rica ediyorum, eğer benim hamile olduğumu, doğum yaptığımı fark edebilecek kadar zeki iseniz bebeğimin öldüğünü fark edecek kadar da zekisinizdir. bana buna uygun reklam yapın ya da hiç yapmayın.

    saygılarla gillian''

    insani bir durumda, tamamen ''iyi günler'' üzerine kurulmuş bir algoritmanın tepki göstermesini beklemek belki doğru değil ama genç bir anne adayına aynı acıları tekrar tekrar yaşatmak da farklı ve kabul edilebilir bir durum değil..

    `@dolma` link gönderdi sağ olsun; bu.

    edit; bu da metni türkçeleştiren site asıl emek onların; dokuz8

  • 35. 10 aralık 2018 izban grevi

    belediyenin lokavt hakkını kullanmasını istediğim grevdir. torpille işe giren 15 gün eğitimle kendini uçak pilotu zanneden lise mezunu arkadaşlar %30 artışla öğretmen maaşını istemiyorlarsa gitsinler hakkettikleri ücreti alabilecekleri bir işte çalışsınlar kimse onlara dur demiyor. bu sene kimse almadı %30 u. eğer istanbul’daki makinistlerden az aldıklarını düşünüyorlarsa orda çalışabilirler benim için hiç sakıncası yok. millet bu maaşı almak için yıllarca üniversite okuyup kpss’ye giriyor atama bekliyor terör bölgesine bile, yeter ki para kazansın. bu arkadaşlar sanırım fazla gazlamışlar birbirlerini. izmir’de klimalı kabinde 50 gram hassasiyette joystick kumanda ederek 3000 lirayı beğenmeyen adam grevi bitirse de bu saatten sonra bence işten çıkarılmalı. bu sene bunu yapan adam seneye de yapar.
    bu grevi desteklemeyenlere aziz kocaoğlu aşığı damgası vurulmasını da anlamadım. hayatımda hiç chp’ye oy vermedim, izmir büyükşehir belediyesini sevmem, aziz kocaoğlu’nu başarısız buluyorum. gezide az portakal gazı yemedik, fakat bunun siyasetle alakası yok. millet açlıktan 2000 liraya sabahtan akşama paspas çekerken, kadro bulamayan öğretmenler simitçilik yaparken bu vasıfsız arkadaşların 3000 lirayı hangi hakla beğenmediğini ve ulaşımı aksattığını merak ediyorum.

  • 36. zombi saldırısından sonra olası rte açıklamaları

  • 37. suriyelilerin fatih'teki işyeri açılışı

    fatih te türklerin dükkan açması desen daha çok şaşırırdım

  • 38. 1 ocak 2019 plastik poşetlerin paralı olması

    sanıyorum sonu instagram'ın yana kaydırmalı güncellemesi gibi olacak ve "biz ne bok yedik" diyerek geri adım atacaklar. çünkü markette çok net görebildiğim üzere herkes ama herkes mutsuz. hatta daha geçtiğimiz aya kadar kasada fazla fazla poşet aldıkları için müşterilere söven ve bu yasayı dört gözle bekleyen kasiyerler bile paralı poşet yüzünden yaşadıkları ve hiç tahmin etmedikleri diyaloglar sebebiyle 2 günde bezmiş durumdalar. burada "avrupa'da böyle, çok güzel oldu. oh ne mis çevrecilik" diye el ele tutuşup kutu kutu pense oynayarak toz pembe entry'ler giren 3-5 yazarın tasvir ettiği gibi bir manzara kesinlikle yok. zaten öne sürdükleri argümanlar her yönünden o kadar zayıf ki pek itibar eden de yok. ne akp tayfası, ne de muhalif güruhtan. çünkü ortada ikiye bölünecek bir durum yok. bir kere bunun çevrecilik adına yapılmadığı, poşet paralarının büyük oranda saraya akacağı gerçeğiyle ayan beyan ortaya çıkıyor. aksi olsaydı da bir önemi olmayacaktı gerçi. şayet devlet olarak birden bire canınız çevrecilik oynamak istediyse buna marketteki poşetlerden başlamazsınız. evvela bu evsel atıklar niye bu kadar çok çıkıyor ve niye hiçbirini ayrıştıramıyoruz ve niye kendi ürettiğimiz çöpü bile değerlendiremeyip ingiltere'den yılda bilmemkaç ton çöp ithal ediyoruz sorusunu kendinize sormanız gerekir. ben evimde biriken çöpü hiçbir şekilde ayrıştırıp atacak imkan bulamıyorum. oturduğum sokak yahut yakınlarında hiçbir yerde böyle bir konteynır yok. bir ara belediye belli günler dolaşıp anonsla topluyordu, artık hiç duymuyorum ki o bile pratik değil çünkü çöpü evde biriktirmek ve belediyenin geri dönüştürülebilir çöp topladığı günleri yakalamak gerekiyor ve benden bu süreçte o çöplerle kutu kadar evimde dip dibe yaşamam bekleniyor. sikseler uğraşmam. ki uğraşmıyorum zaten. her gün hepsini karton, plastik, organik, kimyasal, cam vs. demeden karman çorman aynı poşetin içine doldurup sokağımdaki yegane çöp konteynırına sıpıtıp atıyorum. benden nefes alırken bile haraç gibi kesilen kamyon yüküyle vergi, birileri bin odalı sarayında altın klozete sıçsın diye harcanmayıp bana hizmet olarak döndürülmüş olsa sokağıma rahatlıkla her türden çöp toplayıcı yerleştirilebileceğini çok iyi bildiğimden ötürü bunu yaparken de vicdanım birazcık bile sızlamıyor, aksine o poşeti her seferinde büyük bir hınçla fırlatıyorum. bu bir.

    ikincisi "avrupa'da, amerika'da da böyle" mevzusu. avrupa'da poşetlerin kalitesiyle talep edilen ücret arasındaki makul ilişkiden yüzlerce kişi zaten bahsetmiş, yinelememe lüzum yok. tek söyleyeceğim, burada o 25 kuruş istenen poşetler daha açmaya çalışırken elinizde paralanıyor. bununla birlikte çok şükür yurt dışındaki refah seviyesinin türkiye'nin kat kat üzerinde oluşu ve bizimkinden tamamen farklı yaşam şartlarının bulunmasından da bahsetmeyi akıl eden yazarlar olmuş, çünkü bu konu doğrudan bununla ilintili. mesela bu yasayı savunan arkadaşlar, amerika'da toplumsal yaşam o şekilde dizayn edildiği için herkesin arabası olduğu ve amerikalıların market alışverişlerini çoğu zaman arabalarıyla gidip rahat rahat yaptığından, türkiye'deyse insanların eli kolu market poşetleriyle dolu biçimde mahallede tur attığından bahsetmiyor. bir amerikalı, poşete senin benim kadar ihtiyaç bile duymuyor. öte yandan "avrupa'da da böyle" deyip hiçbir zaman hayrımıza olmayan uygulamaları bize dayatan devlet söylemlerini çok duymuştuk ama ilk defa sivil insanların da aynı dile başvurduğunu görüyoruz sanırım. işin ironik kısmı, avrupa’da da böyleci arkadaşlar konuyu çok basit ve önemsiz bulup “amma ağladınız, memleketin başka derdi mi yok? şuna buna bu kadar ağlamadınız” tarzı cümleler de kuruyorlar. e ama canım hollanda’nın bilmemne köyünde tavuk ölse çok önemsiz olmasına rağmen bütün ülke haftalarca bunu konuşur mesela. bak, senin deyiminle avrupa’da da böyle!

    "değil 15 kuruş, 25 kuruş da devlete gitse destekliyorum çünkü yine de poşet kullanımını azaltacak" diyenler ağzından çıkanı hiç duymuyor. 15 veya 25 kuruşun devletin kasasına akması demek, ülkeyi boydan boya beton yığını bir çöplüğe çeviren hükümete fon sağlamak demek. sen az poşet kullansan ne olur? adam poşetlerden gelen parayla denizleri doldurmaya devam edecek. bu kadarcık ilintiyi kuramayacak kadar aptal mısın gerçekten? bir de bunu 16 küsur senelik akp hükumetinin sigara yasaklarından sonraki ikinci iyi hamlesi olarak nitelendirenler var ki hiç katılmıyorum. benim gibi sigara yasaklarını destekleyen çoğu kimse de katılmıyor zaten. kaldı ki o yasa bile bugün uygulanamıyor bu arada. hukuksuzluklar ülkesinde her şey gibi onun da boku çıktı fakat şu anda konumuz değil.

    bir başka cevabı verilemeyen soru da, marketten poşet almayıp bez poşet kullanılınca çöpleri nasıl atacağımız mevzusu. bazı yazarların çok da haksız olmayarak insanların artık poşet bile kullanmadan gelişigüzel çöp atmaya başlayacağı öngörüsünü bir kenara bırakırsak, çöplerini hâlâ insan gibi poşete doldurup atmayı planlayan geriye kalanlarımız, mecburen çöp poşeti satın almak durumunda kalacağız. dolayısıyla kıt kanaat geçinen vatandaşın gider hanesine bir unsur daha eklenmesi haricinde, poşet atık miktarında pek de bir değişiklik olmayacak. iyimser bir tahminle insanların çöp poşetine para ödeyeceği için daha tutumlu davranıp çöp çıkarmadan evvel iyice birikene kadar bekleyeceklerini düşünebilirsiniz tabii, lakin orada da yine türkiye'de toplumsal yaşamın ve sosyal şartların(yukarıda bahsettiğim, evlerin küçük ve çöp muhafaza etmeye uygun olmaması, market raflarındaki her şeyin türk halkının gelir seviyesi doğrultusunda minicik paketlerle günlük kullanım için dizayn edilmiş olması ve çabucak çöpe dönüşmesi vs.) buna müsaade etmeyeceği ve kimsenin çöpüyle uzun süre vakit geçirmek istemeyeceğine emin olabilirsiniz.

    sürekli yanında poşet taşıyamayan ve poşete de para vermek istemeyen insanların alışveriş yapmaktan imtina edeceği mevzusu da kaçınılmaz bir sonuç. bundan marketler kadar hükümetin de rahatsız olacağına şüphe yok. zaten durma noktasına gelen ekonomik canlılığın bir de böyle bir darbe alacak lüksü pek yok. bütün bu sebeplerden ötürü yasanın seçimden evvel kaybedilen oyları misliyle geri döndürmek adına kaldırılma ihtimalini çok yüksek görüyorum. çünkü en başında dediğim gibi herkes mutsuz. çevre adına yapıldığı masalını birkaç tane ekşi sözlük yazarı haricinde kimse yemedi. akp'nin kendi kitlesi zaten çevreci değil ve 16 yıldır ceplerini doğrudan ve bu kadar görünür biçimde etkileyen ikinci bir sınavla test edilmişler miydi pek emin değilim, şu an hatırıma gelmedi en azından. dolayısıyla her an bir sürprizle karşılaşabiliriz, bekleyip göreceğiz. o güne dek ormanların ve ağaçları korumaya çalışan insanların katledildiği, denizlerin bok götürdüğü, havanın pislikten zehir gibi solunduğu ülkede market poşetleriyle çevrecilik oynamaya devam. çünkü yaşasın çevre yihuuuu!

  • 39. günlük hayatta olması istenen buton

    siktir git butonu. kafanı şişireni, boş muhabbet yapanı olsun, yalan söyleyeni, arkandan iş çevireni olsun, sırf varlığıyla bile sizi rahatsız edebileni olsun, o an her kimi başından atmak istersen.

  • 40. ceren damar

    ölümlerin, hele hele cinayetlerin üzerinden üretilen beylik laflardan hoşlanmam. alayı popülisttir ancak bu, kimin konuştuğuna bağlı olarak değişmektedir.

    ceren’in katli; anti-entelektüel politikalarla palazlanmış, erkek hegemonyasıyla aklanmaya çalışılmış, bir neandertalin her şeyi kendinde hak görmesiyle nihayetlenmiştir.

    olayın bir üniversite çatısı altında vuku bulmasının okumlanması, katilin hukuk öğrencisi ve polis çocuğu olması ile birlikte değerlendirildiğinde bir devlet politikasının hayatın her alanına sızdığı, planlamadığı ancak azmettirdiği bir cinayeti gösteriyor. katil, ifadesinde “erkekliğime dil uzattı” demiş. senin erkekliğini sikeyim.

    ceren, bir arkadaşımın arkadaşı. 24 yaşında doktorasında, başarılı bir akademisyen. canı alınmasa ışık olacakmış. ışık olmasa ne olur, ben onun saygılı bir üst komşu, iyi kalpli bir yoldan geçen ya da kendi halinde bir yaşlı olacağına eminim.

    cahilliğin, şiddetin kutsanıp sakallıların katliam söylemlerini devlet memuru sıfatlarına rağmen televizyonlardan bas bas bağırdıkları, hamile kadınların sokakta gezmelerine dil uzatıldığı ya da kadın bedeni üzerinden üretilen politikaların özgürlük kisvesi altında servis edilip kitlelerce yutulduğu bu coğrafyada katli bir tesadüf değildir.

    ben de kopya çektim. “hukukçu kopye çekmes” şeklindeki immanuel kantlığınıza muhalif şekilde gayet de çektim. şimdi her biri bir üniversitede olan pırlanta gibi arkadaşlarım da çekti. yalnız bizimle bu neandertal arasındaki fark, biz kopya çekerken yakalansaydık hocayı öldürmek yerine utanırdık. aptalca bahaneler öne sürüp affımızı dilerdik. bu piç gibi önce eve gidip silahı alıp çıkışı bekleyecek kadar kör eden bir öfkenin esiri olmak hiçbir paralel evrenimizde yaşanmadı.

    bu ülkede akademisyenlerin kampüslerde cübbeleriyle polisçe yerde sürüklenmesiyle, öğretmen metin lokumcu’nun ölümüne bıyık altından gülünmesiyle, atılan barış imzacısı hocaların intiharı ya da pazarda limon satmak zorunda kalmalarına dalga geçilmesiyle yaşanan tüm olaylar arasında bir illiyet bağı var.

    okumuşu ezikleyerek yok et ve cehaleti kutsa. kolay politika. çünkü okumak, akademisyen olmak zorken hiçbir şey yapmayarak neandertal bir cahil olabilirsin. bu ülkenin toplumbilimsel politikasının sağladığı konfor burada. hiçbir şey yapmamanın ve vasıfsızlığın kutsanmasında.

    bu neandertalin 5 saat süren ve 12 bıçak darbesi ile 2 kurşunu kapsayan öfkesi üzerine düşünmek gerekir. durkheim, suçu ve suçluluğu normalleştirir ve toplumun olduğu her yerde kaçınılmaz olarak görür. ona göre suç, iyi ve kötünün sınırlarının çizilmesinde belirleyici olması bakımından işlevseldir bile. ancak işlenen bu cinayetin geri planı, katil ve maktülün durdukları pozisyon, bir devlet politikasının ve cebren ve hile ile çürütülen bir toplum yapısının pornosudur.

    bir genç kız, bir günden bir saat eksik zamanda yaşıyordu. umudunu, emeğini, göz nurunu sığdırdığı odada vücudundaki delikleri saydılar. çünkü bu ülkede; akademisyen odaları, maden ocakları, sokak araları, yurt kapıları artık hep suç mahali. iyi izleyin. twitter’da adınızın ve soyadınızın hashtag olmasına sadece bir psikopat kaldı.

  • 41. 3 ocak 2019 tüik enflasyon açıklaması

    ülkenin en büyük sorunun "yalancının sikilmemesi" olduğunu gösteren açıklama.

  • 42. raci şaşmaz'ın insanları dolandırması

    eee bize ne amk. döküntü evini 5 daireye verip milyonerlik rüyasına yatan adamı ben niye savunuyorum? işler iyi gitse parayı benimle mi paylaşacaktı ?bana mı sordu verirken.

    tanım: bizi hiç ilgilendirmeyen olaydır. hukuk ve mahkemelerin ilgilenmesi gereken bir konu dur.

  • 43. mert bakandı

    duyarcı sikik gelmiş bir de diyor ki insan boktan espri yaptı diye hayatı kaydırılır mı?
    anası bile sikilir... ne demek lan? gencecik bir asistan kopya yakaladı diye öldürülecek, sonra orospunun sıçtığı insan formunda bir bok gidip bununla dalga geçecek! sonra da hiç bir problem yaşamadan hayatına devam edecek öyle mi?

    bu karakter yoksunu boka duyar kasan kim varsa en sevdikleri psikopat birisi tarafından pisi pisine öldürülsün, sonrasında da bununla dalga geçilsin. siz de "yea hayatını mı karartıcaz yea" gevşkliğinde durun da görelim götünüzü amına kodumun empati yoksunu habeş maymunları.

    böyle bir nesil yetişiyor gerçekten. ne bok yerse yesin "yeaa bunun için hayatını mı karartıcaklar yeaa" gevşekliğinde... oğlum bu kafayla o plazanızdan çıkmayın bak. sizi 2 kere kesip dikerler haberiniz olmaz.

    edit: böyle biri gidip kendini bir yerden atsa üzüleceğimizi zannedenler var. ulan aramızda yaşayacağına toprağın altında yatsın köpek!... bir an üzülürsem vicdanımı sikeyim. dünyada üzülecek şey mi kalmadı!

    bir tane kurabiye götlü de erdoğan'a laf edebilecek insan değilsiniz demiş. benim entrylerimde erdoğan'a yazdıklarımı siz yalnız başına söylemeye cesaret edemezsiniz amq!

    katilin başlığında bu kadar entry yok diyenlerin farkında olmadığı şey hiç kimse o katil için duyar kasmıyor ama bu sikiği hala savunabilecek şuursuz pezevenkler var. dolayısıyla tepki alıyor!
    en ufak hatada hayatın kayar inşallah diye mesaj atan sikikler! hata istemsizce yapılır. bilinçsizce yapılır. bu pezevengin evladının yaptığı şey hata değil!

    en yakınınız pisi pisine geberir de birileri dalga geçer inşallah!

  • 44. berat albayrak hedeflerimizi tutturduk açıklaması

    hedefleri bilmiyorum ama halka tutturdukları kesin.

  • 45. ronaldinho'nun iflas etmesi

    dizi sitelerinde zart zurt çıkmasından belliydi...

  • 46. kitap ayracı olarak kullanılan nesneler

    (bkz: başka bir kitap)

    düzenleme:son zamanlarda kitabı ters çevirip sehpanın üzerine bırakıyorum.bu durumda sehpa oluyor.

  • 47. flash tv'nin ekonomik sebeplerle yayın durdurması

    bi halayımız vardı, onu da elimizden aldılar.

    tanım: üzücü olay.

  • 48. üşüyen köpeğin üzerine kendi şalını örten kadın

    atkısı ile on binlerce insanın da içini ısıtmıştır.

  • 49. suriyelilerin eğlenmesinden rahatsız olan tip

    suriyeliler eğleniyor diye değil, eğlenirken sığındıkların ülkenin vatandaşlarına rahatsızlık veriyor diye düşünen tiptir bu.

    sözde savaştan kaçıp gelmişsin. taksim’de bayrak açıp turistleri taciz edecek kadar özgüvenin varsa siktir git ülkeni kurtarmak için bir şeyler yap derler adama. şahsen ben derim.