Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 23 haziran 2016 antalya belek'te esnafların eylemi

    allah polisimize kuvvet versin de dağıtsın şu protestocuları biber gazıyla falan.

    (bkz: direk itfaiyeyi sikeyim)

  • 2. italya'nın uefa kuralını çiğnemesi

    şampiyonlar ligi'nde güçlü ekiplerin türk takımları karşısına yedek ağırlıklı kadroyla çıktığında akla gelmeyen kural. iki yüzlülük bunu gerektirir çünkü.

  • 3. cheesecake factory'nin türkiye'de izin alamaması

  • 4. kamil koç'un evcil hayvanlı yolcuyu atması

    11 haziran günü ankara'dan çanakkale'ye sefer yapan otobüs şoförü ve muavin tarafından gerçekleştirilen insanlık dışı olay.
    yeğenim kamil koç'un kızılay üzerinde bulunan bilet satış noktasından çanakkale'ye gitmek üzere bilet almaya gidiyor. bilet satışı esnasında görevliye kedileriyle yolculuk yapmasının herhangi bir sorun teşkil edip etmeyeceğini soruyor. görevli taşıma kabında bulundukları sürece hiçbir sorun teşkil etmeyeceğini belirtiyor ve bilet satışını gerçekleştiriyor.
    yolculuk günü önlem almak üzere biri hamile olan kedilere veteriner kontrolünde sakinleştirici ilaç da verilerek seyahate başlanıyor.
    ilerleyen vakitlerde kedilerin otobüs içinde huzursuz olması ve zaman zaman miyavlaması nedeniyle yedek şoförün uyuyamadığını öne sürerek yeğenimi ve kedileri apar topar tüm ricalarina ve hatta yerini değiştirmeyi en arkaya geçmeyi teklif etmesine ve hiçbir yolculunun şikayetçi olmamasına rağmen muavin ve şoför gecenin 1'inde normalde durmadıkları bir mola noktasında otobüsten zorla indiriyorlar.
    bu hengame içinde hamile kedi düşük yapıyor ve 4 tane bebek ölüyor.
    çocuk gecenin köründe hiçbir vesaitin olmadığı bir noktada ortada kalakalıyor.
    ne bilet parası iade ediliyor ne de mağduriyetini giderecek herhangi bir şey yapılıyor.
    kamil koç parasını aldığı yolcuyu usulüne uygun bir şekilde taşıdığı kedileriyle beraber gece yarısı otobüsten zorla indiriyor, indirebiliyor.
    türkiye'deki insan hakları, hayvan hakları, hukuk, yasa, adalet ve şirketlerin kalitesini anlatacak kelimeler bir kez daha kifayetsiz kalıyor.
    böylesi bir seyahat şirketinin yaşattığı bu vahim ve yasal da olmayan bu rezaleti tüm sosyal medyada teşhir edip adli olarak da hakkımızı arayacağız.

    ekleme1 - kedinin düşük yapmasına takılanlar hatta eğlenen arkadaşlar için bilgilendirmedir: hayvan sarsılıp sallandığı için düşük yapmış olabilir, hengame içinde strese girdiği için, verilen sakinleştirici sebebiyle, sadece rastlantı nedeniyle hatta tüm şaklabanlığınızla sizin de aklınıza geldiği üzere ''üzüntüden'' düşük yapmış olabilir. bu durum olayın ana sorunu olduğu için değil, ayrıca yaşanan üzücü bir olay olduğu için yazılmıştı.

    ekleme2- super zekalı sozlukculer icin bilgilendirme: ''usulüne uygun'' sizin için ne anlama geliyor bilemedim tabi zira hayvanlar zaten ''bagaj bölümünde taşınmaktaydı''. zekanızın ayrı, okuma yetinizin ayrı gözünden öperim. ha bir de o alerjinizin tabi...

    ekleme3- kediler bagaj bölümündeyse çocuk neden yer değiştirmek istedi diyenler için geliyor: şoför arka koltukta uyumaya çalışıyor, kediler arka koltuğun alt kısmındaki bagaj bölümünde olduğundan sesi şoförün uyumasına mani olduğu için çocuk "abi sen gel benim yerime otur ben arka koltuğa geçerim" diye teklif ediyor.

  • 5. bi geberse de hepimiz kurtulsak

    son zamanlarda işin içinden çıkamadığımda kalbimin en derinliklerinden gelen istek.

    ulan başka çare çözüm çıkar yolu gelmiyor. geberse herşey normale dönecek gibi bilmiyorum bi tek bana mı öyle geliyor da, sanki birden o kara büyü bozulacak, yargıdan eğitimden adaletten daha doğrusu milletin üzerimden kara bulutlar kalkacak gibi geliyor.

    evet evet aklınıza ilk kim geliyorsa o...

    edit şak maka az evvel şöyle bi mesaj geldi, müdür affına sığınarak paylaşıyorum;

    --- spoiler ---

    abi bu entry'i unutma öldüğü gün yemin ediyorum adresini ver 1 kasa bira ısmarlayayım :d. tek umudum bu benim de.
    --- spoiler ---

    burada hata bizde de yok değil demek geliyor içimden ama olmuyor.
    boykot deniyorsun olmuyor.

    eyleme geçelim diyorsun, ölüyorsun.

    bildiri yayınlasak ? içeri atıyorlar.

    yahu yanlış yapıyorlar, bakın hırsızlık var arsızlık var tecavüz var diyorsun, yiyor ama çalışıyor diyor adam. istikrar sürsün diyor. ulan bunu diyen herifin hayatında dolara dokunmuşluğu yok, istikrardan bahsediyor.

    olaya müdahale etsinler demiyoruz elbette, askeri darbe falan onayladığımız işler değil ama sivil olarak birşeyler yapmaya çalışıyoruz, bizim vergilerle maaşını alan herifler bizleri öldürüyor.

    bağırıp çağırıp sesimizi duyurmaya çalışsak medya çoktan gitmiş. sen 24 sayfa pkk ile görüşen biz değildik diye mala anlatır gibi broşür hazırlıyorsun, adam tek sayfaya öcalan ile kılıçdaroğlunun resmini basıp, biz pkk ile 160 defa görüştük yazıyor. milletin kolayına geliyor akılda kalıyor diye ona inanıyor, niye? e medya dediğin şey böyle bişe işte.

    bildiğim yoldan şaşmayacağım diyorsun, 96 yıl ile yargılanıyorsun, terör örgütü mensubu diyorlar, fetöcü diyorlar, ulan arkadaş bu ülkede 5 er yıl içeride yattı adamlar da, neden yattıklarını bile öğrenemeden dışarı çıktılar, "kandırıldık" lafına kandılar, bide içlerinden bir çoğu utanmadan bu lafa kandılar ...

    çocuklara tecavüz ediliyor, kimse ağzını açamıyor. savunanlar bile var.

    sapık sapık fetvaların sahipleri benim vergimden maaşlarını alıyor.

    elimden sağlık, eğitim, özgürlük, yaşam haklarım alınıyor da bağırdıkça sesimi duyurabileceğim biryer yok.

    tek seçenek hakikaten bu kalıyor arkadaş. hem aklıma geliyor ne yapayım? ne edeyim amk o kadar daraldım ki, lanet olsun diye başlık olarak açayım dedim, kapadım sözlüğü bi girdim baktım 20 tane mesaj. ulan herkes mi aynı çaresizlik içinde olur ya.
    e madem var bi yaratan, bi kere de bizim sesimizi duy be bu kadar mı zor?

  • 6. y kuşağının sık sık iş değiştirmesi

    y kuşağını, 1980-1995 yılları arasında doğan, çoğu zaman şımarıklık, kendini olduğundan büyük/önemli görme, tüketim çılgınlığı gibi yönleriyle eleştirilen ama bir yandan da kendinden önceki nesillerden daha fazla sorguladığı, daha iyi iletişim kurduğu ve eylemlerinde daha çok anlam/değer göz ettiği bilinen nesil olarak tanımlayabiliriz(m).

    y kuşağını diğerlerinden ayıran bir diğer özellikleri de sık sık iş değiştirmeleri. bununla ilgili araştırmalar, yazılar, çiziler ve hepsinden daha güvenilir olarak gözlemlerim mevcut. yalnız, sık sık iş değiştirme davranışının kuşağın biraz daha dar bir kısmında hakim olduğunu söyleyebiliriz. 1980 değil de, 1987 ve sonrası*için yapalım bu genellemeyi.

    deloitte'un araştırmasına göre, türkiye'deki y kuşağı gençlerinin %54'ü iki yıl içinde mevcut işlerinden ayrılacağını düşünüyormuş. benim gözlemlerime gelecek olursak, tanıdığım y kuşağı gençlerinin %100'ü iki yıl dolmadan ilk işlerinden, tanıdığım ve ikinci işinde çalışmış olan y kuşağı gençlerinin de %75'i iki yıl dolmadan ikinci işlerinden ayrıldı. hadi kendimi de örnek vereyim; 8 ay içinde ilk işimden ayrıldım, ikinci işimde de iki yıl boyunca kalmayı planlamıyorum.

    bir üst kuşağa bakıyorum; önceki iş yerimde müdürüm 25 senedir aynı iş yerinde çalışıyordu. ilk ve tek işi orası. koşullarından ne kadar memnun olursam olayım, 25 sene aynı iş yerinde çalıştığımı hayal bile edemiyorum ben mesela. tabi sekiz ayda da işten ayrılmak istemezdim ama 25 yılı geçtim, 7-8 yıl aynı yerde çalışmak bile bana çok uzak geliyor. ki bunu söylerken tüm koşullardan memnun olduğumu varsayarak söylüyorum.

    tabi bu sık iş değiştirmelerin bir sürü nedeni var. yine ultra güvenilir gözlemlerime göre bu nedenlerden birkaçına göz atalım:

    - erken iş değiştirme vakalarının neredeyse %70'i yöneticilerden kaynaklanıyor. ve buna sebep olan yöneticilerin de %90'ı x kuşağından. y kuşağı 'yöneticidir, yapar.' gibi bir düşünceye sahip değil. yani, (muhtemelen) önceki nesillerin sineye çektiği, hiyerarşide olduğu basamağa reva veya yöneticisinin olduğu basamağa hak gördüğü yönetici davranışlarına y kuşağı tahammül etmek istemiyor.

    - erken iş değiştirme vakalarının hemen hemen %10'u farklı bir alana geçme isteğinden kaynaklanıyor. y kuşağı ilk seferde aradığını/istediğini bulamıyor. deniyor, yanılıyor. aslında, bu yalnızca y kuşağına mahsus bir durum değil. ilk işinizde tam aradığınız işi bulmanız gerçekten büyük şans. y kuşağının ayrıldığı nokta, aradığını bulamaması değil, bulamadığını anladığında aramaya devam etmesi oluyor. önceki nesiller daha maddi kazanç odaklı değerlendirseler de, y kuşağı işinde mutlu olmak istiyor. bunun için de istediği işi yapması gerekiyor. üstelik, önceki nesillerden ayrıldığı diğer bir nokta da istediği iş konusunda daha spesifik alanlara yönelmesi. hal böyle olunca bulması da zor oluyor. y kuşağına yine yol görünüyor.

    - erken iş değiştirme vakalarının kalan %20'lik kısmını da, görünen haliyle y kuşağı memnuniyetsizliğine, (bana göre) asıl haliyle ise yıkılan hayallere bağlıyorum. öğrenci y kuşağının iş dünyasına dair fazla iyimser beklentileri var. mutlu çalışanlar, eğlenceli bir iş ortamı, şahane sonuçlar veren işler... gel gelelim, mezun y kuşağı işe girdiğinde karşısında gördüğü manzara hiç de bu olmuyor. sürekli gergin çalışma ortamı, birbiriyle yarışan (yarıştırılan) çalışma arkadaşları, neyin tribinde olduğu bir türlü anlamlandırılamayan (kadın/erkek) menapozlu yöneticiler, yapılan işlerin bir türlü sonuçlanamaması, geliştirilen fikirlerin önüne binbir engel çıkarılıp rafa kaldırılması, geliştirilen fikirlerin engeller nedeniyle rafa kaldırıldığı düşünülürken kimi çakallar tarafından çalındığının ve hayata geçirildiğinin anlaşılması... vs vs. y kuşağının iş hayatıyla ilgili tüm hayalleri suya düşüyor. o büyük, global firmaların bile aslında ne kadar aptal insanlarla dolu olduğunu, en ufak bir işi sonuçlandırmanın bile ne kadar zaman aldığını ve zor olduğunu, herkesin birbiri üzerinde üstünlük kurmaya çalıştığını, yöneticilerin egolarını ve komplekslerini gördükçe motivasyon namına bir şey kalmıyor. peki y kuşağı ne yapıyor? yine iş değiştiriyor. ama bir sonraki işinde de aynılarını gördüğünden, bu sebebin aynı kişi üzerindeki etkisi giderek azalıyor. şanslı olanlar kendi işlerini kurarken, şanssız demeyelim ama çilesi henüz dolmayanlar da tahammül yeteneklerini geliştirerek yollarına devam ediyor.

    - son olarak bir de aynı yerde uzun süre çalışmak istememenin sebebine bakalım. y kuşağına göre bir iş yerinde 5 yıldan uzun süre çalışmak kendi gelişimini yavaşlatan bir davranış. bunun yerine yeni yerlerde olmak, farklı işlerde çalışmak hem daha dinamik ve eğlenceli hem de daha geliştirici bir seçenek olarak görülüyor. beş yıl sonunda artık işinin ona katacaklarının sonuna geleceğini, rutinleşeceğini ve keyif almayacağını düşünüyor.

    böyleyken böyle. özellikle anne-babalara şımarıklık gibi görünse de, işin aslı y kuşağı daha kaliteli ve mutlu bir yaşam için yapıyor bunu. bulabiliyor mu daha kaliteli ve mutlu yaşamı getirecek bir iş yeri? çoğu zaman hayır. ama öğrenene kadar o istifayı verecek. ellemeyin, çok uzun sürmüyor zaten. y kuşağının bir özelliği de çabuk öğrenmesi.

    *deloitte'un bahsi geçen araştırması: http://www2.deloitte.com/…/millennialsurvey-tr.html

  • 7. hayvan veya ölüyle cinsel ilişki orucu bozar

    bunu öğrendiğim iyi oldu. hayvanla ya da ölüyle cinsel ilişkiye girmeyi göze aldıydım da, acaba orucum bozulur mu diye harekete geçemiyordum. artık iftarı bekleyeceğiz.

    (bkz: kolaylık dini olarak islam)

  • 8. orucun ciddi ciddi sağlıklı olduğuna inanan insan

    çok tatlı bir insan. 17 saat yaz vakti susuz ve yemeksiz kalan bir bünyenin sağlıklı olabileceğini düşünüyor. argüman ise çok sağlam : "mideyi dinlendirmek lazım".
    yani... nasıl karşı çıkılabilir ki bu kadar mantıklı bir söyleme. ay neyse akşama bir yarim kuzu, 10 tane baklava götüreyim de midemi ödüllendireyim. azcık da çalışsın, değil mi ama? hahayyyt.

  • 9. 23 haziran 2016 ingiltere brexit oylaması

    saat 10 itibarıyle devam eden oylama. manchester yakınlarında oy kullanılan bir okulda plakasız arabalar seçmenler arasında huzurluk yarattı.

  • 10. hastaya bağırdı diye linç edilen doktor

    sikerler hacım sikerler.

    diplomasını da sikerler, eğitimini de sikerler, o beyaz önlüğünü de sikerler...

    çoluğu torunu olan o yaşta adamın gururunu kim kırar, insan onuruna yakışmayacak şekilde kim davranırsa onu efil efil sikerler.

    omo koskoco top doktoro...

    siktirmeyin lan top doktorunu sığır sürüleri.

    tıp doktorunun yada başka bir makamdaki herhangi bir vatandaşın diğerlerinden üstün olması gerektiğine sizi inandıran eğitim sistemini sikerler.

    doktor, müsteşar, bakan, eşeğin siki, patron vs... bir insanın haysiyeti ile oynayan tüm orospu evlatlarını kuru kuru sikerler.

    ellerine de sağlıktır üstelik.

    sikerler demiş miydim?

    sikerler.

  • 11. beşiktaşlı futbolcuların milli takım primi iadesi

    50 karakter sınırıyla bu kadar olabildi. tam hali şu şekilde; "oğuzhan, cenk, olcay ve ismail'in milli takım primlerini hak etmediklerini düşündükleri için iade etmek istemeleri". helal olsun sahiden. başarılı oldukları anın tadını çıkarıp başarısızlıklarında şımartılmayı içlerine sindirememeleri takdire şayan. umarım iade işleri yürümez ve primlerini ihtiyaç halindeki vakıflara bağışlarlar. turnuvayı tüm takım kaybetti ama kaybettiğinizi kabul ederek belki de yalnızca siz kazandınız.

    beşiktaşlılar primleri iade ediyor

    --- spoiler ---

    çağrımıza duyarsız kalmadılar, beşiktaşlılar primleri iade ediyor

    günün olayı

    a milli takımda büyük skandala dönüşen prim kavgasında son çöz dakika gelişmesi. her kesimden yükselen ve öfkeye varan tepkilere ‘ besiktaşmedya.com ‘ olarak tercüman olduk. bütün olup bitene duyarsız kalmayan oğuzhan, olcay, ismail ve cenk dağıtılan primleri geri iade etmek için başvuruda bulundu.

    işte beşiktaş duruşu
    euro 2016 da hiç bir varlık gösteremeyip eve dönen milliler de; siyah, beyazlı oyuncuların bu davranışı her şeyi terse çevirdi. futbolcuların iade talebi, teknik ekibe, oradan da mali işler sorumlusu olan yönetici hüsnü güreli’ye iletildi. başkan yıldırım demirören’in de bilgilendirildiği konu hakkında sıcak gelişmeler yaşanıyor.
    ayrıca fenerbahçeli mehmet topal başta olmak üzere bazı futbolcuların da, beşiktaşlı bu dörtlüye destek olup benzer karar için konuştukları da sızan haberler arasında..

    80 milyon insanın hislerine tercüman olan beşiktaşlı futbolculara helal olsun diyoruz. benzer düşünceye sahip, diğer isimlerinde uygulamaya katılmasını cani gönülden diliyor ve bekliyoruz
    --- spoiler ---.

  • 12. 23 haziran 2016 metro turizm jesti

    topkeklerin içine krema diye başka bir şey koymasınlar?

  • 13. sakal traşı olan erkeklerdeki eş cinsel eğilim

    (bkz: don't feed the troll)

    sanki allahın resulünün asker arkadaşı pezevenk.

  • 14. yaz dizileri

    bunlar eskiden de vardı ama son 2 yıldır 25 iq'lu insanların iq'sunu 20'ye düşürmeye and içmiş gibi çoğaldılar sanki. şimdi vereceğim formülle siz de darıca hayvanat bahçesi'nde 42 derece sıcakta kavrulan şempanzelere ve halkımıza yönelik bir yaz dizisi yapabilirsiniz, şempanzeler için garanti vermiyorum yalnız.

    malzemeler:

    - içinde aşk kelimesi geçen bir isim. telifi bana aittir: tatlı satılık aşkın çilek tarlalarında gezer. yeterince iğrenç ve dikkat çekici oldu bence.

    - 1 tane şirket. yaz dizisi olduğu için şirket moda firması, daha spesifik olarak bikinicilik, parmak arası terlikçilik üzerine bir şirket olabilir. modern döşenmiş ofis binası olmazsa olmaz. kış dizisi olsa şirket yerine holding olacak ve gemicilik gibi ağır abi işleriyle uğraşılacaktı. ama yazın gitmez.

    - 1 tane salak kız. uzun ve ince bacakları olması şart, bir de şu güne kadar hiç sevgilisi olmamış olacak, el değmemiş yani. kızın bi vasfı, eğitimi, başarısı olmasına gerek yok, maksimum düzeyde salak, şapşal, sakar, bir o kadar atarlı olacak. ağzı hafif aralık olacak bi de, o ağız kapanmayacak.

    - 1 tane kaslı erkek. bu erkek üstte bahsettiğimiz şirketin patronu. çok sportif, sabah kendo, öğlen kick boks, akşam bale yapıyor. italya'da bikini kopçası tasarımı eğitimi almış ve abd'de master yapmış. ailesi çok zengin fakat kendisi çok mütevazı. ne kadar mütevazı olduğunu anlamamız için ateştuğla oto sanayi esnaf lokantası'nda kelle paça içerken gösterilecek sık sık.

    - isimler. isim çok önemli. erkeğin klasik bir adı ve hun imparatorunun baldızıymış gibi bir soyadı olmalı. mesela mehmet dördüncümuratoğulları.
    şirketin ismi daha janjanlı ama aynı zamanda klas olmalı, öyle özkardeşler tekstil gibi isim olmaz, mesela frapaçinatterella.
    kızın ismi modern olmalı, soyadını boşverin. kızın soyadının ne önemi var ki? koskoca dizi kızın adamın soyadını alma mücadelesini anlatmıyor mu zaten? mesela cansu yılmaz. yeterince geri planda, uygun.

    - sabahtan akşama kadar topuklu ayakkabılar ve profesyonel makyajla evde oturan ya da dışarıda koca parası ezen milf bir anne karakteri, kaslı torununu evlendirmekten başka bir şey düşünmeyen huysuz bunak bir dede/babaanne karakteri, havuzlu bir villa da şart. hizmetçi de olacak tabi ve mutlaka komik olacaklar, hizmetçilik yaparken çok eğlenecekler ;))

    - kızın ailesi fakir olacak. zengin ya da eğitimli olmamalılar. fakir dediysek tabi ki gazi mahallesi'nde değil boğaza beş dakika mesafede ahşap bir evde veya tasarımcı elinden çıkma ege evinde oturacaklar. fakirlik dediysek o kadar da değil yani, halkımız erkeğin üstünlüğünü sevse de gerçek fakirlik görmekten nefret eder. üzmeyin onları.

    - karikatürizelikten geberen efemine bir gay karakter de olmazsa olmaz. çok komik olacak ve sürekli caps yapılacak cümleler kuracak, ama özel hayatı asla, tövbe, zinhar gösterilmeyecek. çünkü halkımız gaylere sadece komik, efemine ve aseksüel ise tahammül gösterebilir. gül gül ölür komik gayin yaptığı hareketlere, ama mesela bi padişahın bisex olduğunu göstersen ooovvv.
    inanır mısınız bundan 11 - 12 sene önce bir türk dizisinde hiç de efemine ya da komik olmayan hatta sevgilisi olan bir gay karakter vardı * *, neyse ki yeni türkiye'de bu tür ahlagsızlıglara yer yog.

    - arkadaşlar önemli.
    kızın kendinden bile daha aptal, şapşal ve cırlak en az iki yakın arkadaşı (bunlar da ince bacaklı olacak tabi ki) olmalı. bunlar ve esas kız sürekli "erkek, erkek, aşk, erkek, aşk, kıyafet, aşk, taktik, aşk, erkek, aşk" konuşmalılar, bir kez bile memleketin halinden, işten ya da başka bir konudan bahsetmemeliler.
    erkeğin kankası akıllı olacak. neden? çünkü erkekler akıllıdır, iş bitiricidir, kızlarsa tüm enerjilerini bu erkekleri kapaklamaya harcarlar. ay ne tatlı di mieee.

    - rakip de önemli. esas erkeğimize talip bir kadın daha olacak, bu kadının aktif cinsel hayatı olduğu yani esas kızımız gibi masum olmadığı göze sokulacak. bu kadın sinsi bir karakter olacak çünkü bakire değilse mutlaka sinsi, acımasız ve pisliktir. sonradan bu kadına da bi aşk hikayesi uydurulacak ama esas erkekle değil tabi, çünkü onu masum kız hak ediyor!!

    - bir yerlerden fırtlayan eski sevgili. tabi ki erkeğin eski sevgilisi. unutmayın ki kızımız el değmemiş. bu eski sevgili karakteri de değişik isimli ve biraz da entel dantel bir şey olacak. sonra bu entel kız esas kızımızla yarışıp kaslıyı geri almak için tam bir sincan kezbanına dönüşecek ve max. 10 bölüm sonra siktir olup gidecek, uzatmayın.

    şu ana kadar dediklerimi bulduysanız dizinin %30'u tamam. geri kalan %70 içinse yaratmanız gereken tek şey: seksüel gerginlik.

    - esas kızla kaslı patron arasında daima bir öpüşecek gibi olma ama öpüşememe, yiyişmenin kıyısından dönme durumu olacak. daha ilk saniyeden itibaren hem de. bakın bu olmazsa diziniz batar. ilk 10 bölüm 5 dakikada bir ağız ağıza gelecekler, sonraki 50 bölüm ufaktan öpüşmeye başlayacaklar, erkek kızı sürekli duvara çarpacak, kolundan tutup çekecek, böylece ne kadar ateşli bir çift oldukları halkın gözüne sokulacak. millet bunların sevişmesini beklemekten infilak edecek duruma gelince ve esas kızın öyle kolay kız olmadığı anlaşılınca sevişecekler. onlar sevişince halkımız sevişmiş sayılacak, birer orgazm sigarası yakacaklar. sevişme sahnesi dediysem 15 yaşındaki ergenlerin wattpad'de yazdığı seks hikayeleri gibi bir sahne olacak unutmayın.

    - bolca yanlış anlaşılma, bölüm başına 12 tesadüf, 3 asansörde mahsur kalma, 2 havuza düşme, 40 dakika ağlak pop şarkısı eşliğinde hüzünlenme, yürüme ve birbirini düşünme de dizinizin olmazsa olmazları.

    erkeklerin şahaneliği ve kadınların zavallılığı üzerine kurulu yaz diziniz hazır. yeterince yeteneksiz fakat güzel & yakışıklı birilerini bulur ve dediklerimi harfiyen uygularsanız para kuyularında merdivensiz kalmamanız için bir sebep yok. unutmayın, seksüel gerilim eprimiş don lastiği gibi uzadıkça uzatılacak, şimdiden başarılar.

  • 15. tanrının büyük patlama olması

    tanrı hep bilginin sınırı oldu. dün gök gürültüsünün nedeni bugün büyük patlama...

  • 16. yaşar nuri öztürk

    sözcükleriniz unutulacak.

    kim ve kimden olduğunuz unutulacak.

    adlarınız unutulacak.

    bütün hatıralarınız yok olacak.

    1400 yıldır her jenerasyonda babasında gördüğü hareketleri ilahi bir kudretin emirleri sayan ve bütün ömrünü bu hareketleri taklit ederek yaşamaya devam eden milyonlar ve hatta milyarlar:

    siz unutulacaksınız.

    yaşar nuri gibi, turan dursun gibi, ilhan arsel gibi, bahriye üçok gibi, aziz nesin gibi, edip yüksel gibi, güya türk eğitim sisteminden silebileceğinizi sandığınız modern türk şiirinin babası tevfik fikret gibi insanlar hatırlanacaklar.

    bunların kimi inançlı kimi inançsız ama ortak bazı noktaları var: tümü rasyonaliteye, akılcılığa sonuna kadar bağlı ve rehberleri üzerinde ittifak dahi olmayan bir takım tarihi metinlerden ziyade beyinlerindeki somut nöronların somut işlemlerinin sonucu ortaya çıkan somut hakikatler. benim gibi "inanmak" fiilini kişisel sözlüğünden silmiş yerine "bilmek" ya da "bilmemek" fiillerini koymuş, geleneksel islamın azılı düşmanı olan ve hayatı boyunca geleneksel islamın saçmalıklarını insanlara anlatmayı kendine ideal edinmiş biri yaşar nuri öztürk gibi inançlı birine ya da edip yüksel gibi bir müslüman'a "dini alanda" saygı ve muhabbet duyabilir. bu bir çelişki değildir aksine en doğal, en samimi türde bir davranıştır. yaşar nuri öztürk'ün anlattığı islamın sosyal ve kamusal alana etkisine turan dursun'un ya da ilhan arsel'in bir itirazı yoktur olamaz da. ateist olsun, agnostik olsun, deist olsun , kuran müslümanı olsun ya da diğer akılcı yollardan biri olsun biz hepimiz aynı gruba dahiliz ve aslında sadece sizin karşınızdayız. bizim derdimiz sizin oruç tutarken, her ramazan ayında toplum üzerinde yarattığınız o lanet aşağılık baskı ile, orucunuza karşı beklediğiniz ezikliğinizin bir tezahürü olan o saygı ile.

    avrupa bugün papa 9. clemens yerine hristiyan teolojisini darma duman eden 'baruch spinoza''yı çok daha fazla hatırlıyorsa gelecekte türk insanı da sizin yerinize yaşar nuri öztürk'ü, edip yüksel'i, tevfik fikret'i ve turan dursun'u hatırlayacak. siz yok olacaksınız, kaybolacaksınız, kaybedeceksiniz.

    makul inanç şudur: kutsal sayılan ve gökten indiği sanılan metinlerde bir şeyler yazıyor ancak inançlı olsun inançsız olsun hepimiz aynı dünyada, aynı coğrafyada yaşıyoruz. coğrafyanın nizamını bu metinler değil kolektif akıl belirler. kolektif aklın bu metinler tarafından ele geçirilmesi durumu ile mücadele edilmelidir. ancak bu şekilde insanlar bir arada yaşayabilirler. yoksa "neden inanmıyorsun, süper oğlum inanmak" felsefesinin varacağı yer gereksiz tartışmadır, kavgadır, zulümdür.

    siz kaybedeceksiniz. avrupa'da kaybettiniz burada da kaybedeceksiniz. tarih faklı coğrafyalarda hep aynı şekilde tekerrür eder. çocuklarınız ve torunlarınız dönüşecek. korumaya çalıştığınız o metruk kule kendi dölünüzden gelenlerce yerle bir edilecek. kendi soyunuz sizi lanetle anacak. bir zaman sonra yaşar nuri gibilerin mücadale ettiği bağnazlar yığını, bataklık erbabı olarak adlandırılacaksınız. unutulacaksınız. türk islam tarihinin en önemli figürlerinden biri olan ve yaklaşık 150 yıl önce başlayıp cumhuriyetle büyük ivme kazanan türk müslümanlığında reform sürecinin mihenk taşlarından biri olan yaşar nuri öztürk muhabbetle ve gönülden hatırlanacak. sizin sözleriniz tarihin ilkel ve karanlık dönemlerindeki kuru gürültü olarak adlandırılacak.

    toprağı bol olsun.

  • 17. türkiye'de en iyi insanların ege-trakya'da olması

    uzun yıllar süren gözlemlerim sonucunda elde ettiğim sonuç. gerçekten de türkiye'de en iyi insanlar ege ve trakya bölgelerinde yaşamaktalar. burada yaşayan insanlar genel olarak daha sevecen, güler yüzlü, sosyal ve temiz ruhlu oluyorlar. illa ki her yerin iyisi kötüsü vardır, eyvallah ama orana vurduğumuzda bir tekirdağlı, bir kırklarelili, bir manisalı bence ortalama bir iç anadoluluya, doğuluya ya da karadenizli'ye göre daha iyi insandır. öyle milletin giyimine kuşamına, yediğine içtiğine karışmaz, durup durduk yere kavga etmez, en ufak olayda sopaları çıkarmaz vs.

    kısacası can'dır egeli ve trakyalı.

  • 18. fatih terim'in galatasaray'a geri dönmesi

    aynı döngü devam etsin zaten amına koyayım

  • 19. iibf okuyanların tıp okuyanları eleştirmesi

    siktir git salak. okuduğun bölümün puanının yüksekliği mi sana eleştirilemez kalkanı sağlıyor?

  • 20. kız arkadaşına oral seks yapan erkek

    açılmış olmasını bile çok ilginç bulduğum başlık. hani bu ne bileyim sevgilisinin elini tutan erkek başlığı açmak gibi bir şey. 30 küsür entry boyunca neyi tartıştığınızı anlayamadım.

    kokarını tartışıyorsanız sizi şöyle alalım da *, kız arkadaşınız bir jinekoloğa görünsün.

    "akarını" tartışıyorsanız, onu ağzımıza yüzümüze boşalmadan önce düşünecektiniz.

  • 21. ben yurdum insanını artık sevmiyorum

    bölünmenin en net hali.

    onlar bizim gözümüzde cahil, güce tapan, köylü kurnazı, hırsız, dolandırıcı,

    biz onların gözünde allahsız kitapsız dinsiz dış güçlerin hizmetkarı büyük oyunun parçası

    böyle bir toplumun beraber gelecek kurması mümkün değildir. eninde sonunda bir iç savaşla dananın kuyruğu kopar.

  • 22. eş seçiminde en önemli faktör

    kesinlikle anlaşmak şart, kafalar uyumlu olucak karşılıklı saygı olucak. öyle bu çok güzel diyip almayın çok pişman olursunuz. huzuru bir bulamassanız hayatınız biter. açık ve net.

  • 23. game of thrones

    sansa'nın köpeklerin 7 gün boyunca aç olduğunu bilemeyeceğini sözlüğün tüm aynştaynları belirtmiş.

    fakat biri de çıkıp dememiş ki aga adamlar savaşı ertesi gün yaptı, yani köpekler 8 gündür aç.

    (bkz: yavaş vurun)

  • 24. buffon'un irlanda'nin tur atlamasına sevinmesi

    lan mal mal konuşmayın, adam tebrik ediyor, karşısındaki adam roy keane, manu efsanesi. buffon için de muhtemelen önemli bir futbol adamı ve gitmiş onu tebrik ediyor. herkesi kendiniz gibi sanmayın.

    tanım: ekşisözlük yazarı sıçmığı olay.

  • 25. leyla ile mecnun'daki evin 6 milyon usd olması

    bütün dizi boyunca boşu boşuna fakir yaşamışlar çınargiller. ismail abiye gemi alırdınız amk o parayla...

  • 26. 2016 turizm krizi

    dün akşam 22:30 saatlerinde resepsiyona 2 sırp geldi ana kız. 13 yaşındaki kıza otelin karşısındaki pazardan şık bir sırt çantası almışlar. şık dediysem de; memleketim mersin'deki bit pazarında 35-40 liraya alabileceğiniz çantalardan...

    35 euro (yaklaşık 115 lira) ödemişler. bana anlattıkları kadarıyla; aldıktan sonra fiş istemişler. adam da fiş vermemiş. (vergi kaçırıyorlar) biraz sinirlenmiş fiş istediklerinde. 10 dakika sonra aldıkları çanta kızın içine sinmemiş ve geri vermek istemişler. adam da 'fiş olmadan veremem' demiş ve daha da sinirlenmiş. kızın annesi 'sen ne yapmaya çalışıyorsun, az önce senden fiş istedik, vermedin, biz senden alışveriş yapmak istemiyoruz, paramızı geri ver' demiş. adam daha da sinirlenmiş. ve anne ile kızı ittirerek yürüyün gidin gibi birşeyler söylemiş.

    resepsiyona gelip ben bu işi yasal yollardan halletmek istiyorum dedi. polis çağırabilir misiniz? dedi. buna zabıta bakar dedim. zabıtayı aradım. ulaşamadım. 155'i aradım. durumu anlattım. 10 dakika sonra polis geldi. biz bi esnafla konuşalım sonra haber göndeririz dediler. gittikten 10 dakika sonra polis otele tekrar geldi ve 'esnaf yardım edeceğini söyledi, dükkana gitsinler yardımcı olacaklarmış' dedi.

    kadın 'ben oraya yalnız gitmek istemiyorum' 'bi keresinde pamukkale'de bir turisti dövmeye çalışan satıcıları görmüştüm çok sinirlilerdi, bize yardımcı olabilecek birisi var mı' dedi.

    otelin operasyon müdürünü aradım. 'acentası yardım etsin, otelin dışındaki durumlara biz karışamayız' dedi.

    acentayı aradım. acentasından slavica adlı bir rehber geldi. anne ve kızı alıp dükkana gittiler. neyse ki; araya polisin girmesinden dolayı sayın esnafım biraz ürkmüş ancak, polis olmaya girmeseydi müthiş hoşgörümüzü ve ticaretbilirliğimizi göremeyecektik.

    esnafı az çok anlayabilirim. ödedikleri kiralar gerçekten çok yüksek. dükkan sahipleri 'turist varsa para kazanılır' mantığıyla yüksek kiralar istiyorlar. haliyle adamlar kiralarını çıkarabilmek için kime ne geçirsem düsturuyla hareket ediyorlar. ancak hiç bir zaman; türkiye'ye tatile gelmiş ve senin ülkeni 10-15 tane farklı destinasyon arasından seçmiş insanlara sırf senin gibi 10-15 tane daha esnaf var ve bi olay olduğunda hemen saldırabilirler diye böyle davranma hakkını kendinde arayamazsın. gerçi ararsın lan!

    insanın bazen gidip dubrovnik'e, ascoli'ye ya da oslo'ya gidip yaşlı teyzelerden 3-5 euro'ya el işi birşeyler alası geliyor.

    tabi ki; istikrar önemlidir. sizin ben esnaflık ahlakınızı mikeyim.

  • 27. fatih terim'in futbol bilgisi

    3,5 milyon euro'luk değildir.

  • 28. steam summer sale 2016

    hepiniz mi zenginsiniz, hepinizin mi her oyunu kaldıracak bilgisayarı var mına koyduklarım.

  • 29. susuz kalmış köpeğe avucundan su içiren kadın

    eliyle hayvancağızın susuzluğunu gideren kocaman yürekli bir kadın. bu iki farklı canlı biraz empatiyle, biraz duyarlılıkla, biraz sevgiyle, biraz vicdanla konuşmadan anlaşıyor ve sevgilerini birbirlerine hissederek gösteriyorlar...ve akabinde sevimli dost, kendisine avucundan kana kana su içiren bu iyiliksevere patisini uzatarak nasıl şükran duyduğunu gösteriyor. güzellik

    zorunlu edit: bazı yazarlar, videodaki kadın olduğumu düşündüklerini belirtmişler mesajlarında. değilim.
    dahası, amerika'da yaşayan ermeni bir arkadaşımın facebook sayfasında gördüğüm bir paylaşımdır bu. yaaa...

  • 30. fakir yemeği olarak bilinen yiyecekler

    (bkz: umut)

  • 31. 22 haziran 2016 italya'nın şike yapması

    (bkz: oyun büyük)

  • 32. türkiye'nin euro 2016'dan ramazan ayında elenmesi

    insan düşünmeden edemiyor. % 99,999'u müslüman olan bir ülkenin müminlerinin o minsk kokan niyetli ağızlarıyla yaptıkları dualara rağmen, irlanda son dakikalarda gol atıyor ve türkiye eleniyor. tur atlasaydı evliyaların bursa'yı koruması'na benzer şekilde, dualar türkiye'ye zaferler ihsan eyleyecekti. bu dualar niye işlemedi şimdi?

  • 33. 70 inç kalçaya sahip kadın

    oha göte bak abdulhamit'in aşure kazanı gibi. hey maşallah.

    tanım: göt değil, aşure kazanı. halka değil, fil.

  • 34. fuatavni

    bi allahın kulunun da link vermediği twitter hesabı
    https://twitter.com/fuatavni_f

  • 35. para bozdurayım derken hayatın kayması

    dün beyazıt'taki kitap fuarına gideyim dedim. son zamanlarda ilgimi çeken alman yazar bernhard schlink'in kitaplarını inceleyecektim. atladım arabaya gittim gitmesine de baya bi otopark aradım..yok. dönüp dönüp duruyorum ara sokaklarda. sonra 'değnekçi' diye tabir ettiğimiz iki-üç kişi bana bi yer ayarladı ve beş lira istedi. yanımda nakit olarak sadece 200 lira olduğu için çıkartıp "canım şuradan beş lira alır mısın?" falan demek istemedim. sanki nakit yokmuş gibi "dönünce vereyim" dedim. ama birazdan gideceklermiş. "tamam o zaman gelirim şimdi" deyip hemen parayı bozduracak bakkal-çakkal aramaya başladım. ne market ne bişey..hiçbir şey yok. her dükkana sora sora o kadar uzaklaştım ki arabadan..daha geri döneceğim adamlara paralarını vereceğim, sonra tekrar geri dönüp fuara gideceğim. tam umudu kesmişken, yolda şapka satan bi seyyar gördüm. şapkada anlaştık, fiyatta anlaştık ama 200 lirayı görünce çok morali bozuldu adamın. "tezgaha bak geliyorum" dedi aldı parayı gitti. 10 dk..15 dk..20 dk..adam yok. ben ayakta öyle güneşin ortasında tezgahın başında duruyorum. dedim gitti 200 lira. inanılmaz sinirlenmiştim. ne yapacağımı bilemiyordum.. hayır bırakayım her şeyi gideyim şu allah'ın belası kitap fuarına artık ama aklım arabada kalır..parayı getirmedim diye çizerler mizerler. sinirli sinirli şapkaları saymaya başladım. ben de bunun tezgahını çalarım lan o zaman dedim. bir sürü şapka var. 10 liradan cayır cayır satarım hepsini. önce bi garip geldi ama böylesine kerizlenmeyi kabullenemiyordum. insanlıktan çıkmıştım. planım şuydu; bi kağıda "10 lira" yazıp tezgahın önüne koyucam..bir tane sattığım an tüm şapkaları toplayıp arabaya gidicem..otoparkı ödeyip şapkaları bagaja koyduktan sonra da koşa koşa fuara. fakat asabım inanılmaz bozuk. gözlerime bakacak bana kalem kağıt verecek bi delikanlı arıyorum bulamıyorum.

    neyse buldum sonunda.."10 lira" yazdım. hiç ilgi çekmedi. yani bir insan bile gelip sormadı. ben hücum olacak sanmıştım. olayın ciddiyetini anlasınlar diye şok fiyat yazdım üstüne. t tam sığmadı, 'şok fiya' gibi bişey oldu. t harfi çok küçük, uzaktan kesinlikle görünmüyor. etraflarına anlamsızca iki tane yıldız yaptım. ama bunları yaparken ağlamak istiyorum. işte o an 'patron çıldırdı'nın tam olarak ne anlama geldiğini idrak ettim. böyle çıldırıyormuş demek ki o patronlar; "10 lira"ya çarpı yapıp "5 lira!!" yazdım iki ünlemli. çıldırmıştım. artık öyle bir noktadaydım ki beyazıt'a neden geldiğimi, neyin peşinde olduğumu, burada iki saattir ne yaptığımı..her şeyi ama her şeyi geçtim. artık en büyük amacım üç-beş lira kazanıp yolumu bulmaktı. kitaplar, fuarlar, yazarlar, imza günleri..hepsi sizin olsun. çok mutsuzdum. aklıma benden daha kötü durumda olanları getirmeye çalıştım. graham bell'i düşündüm mesela. tamam müthiş bir icat yapmış, telefonu bulmuş ama hiç karısıyla veya annesiyle konuşamadı çünkü ikisi de sağırdı. insan sevincini en yakınıyla paylaşamazsa hasta olur. ama açıkçası graham'ın dramı bile kesmedi beni. tamam o da kötüymüş ama ben de kötüyüm abi. ayrıca öyle büyük beklentiler peşinde de değilim ki. işten erken çıkıp biraz kitap koklamak istemişim hepsi bu. bir kız arkadaşım vardı..bir gün bi çay bahçesinde otururken bana bi edebiyat dergisinde çıkan şiirini göstermişti. o gözlerindeki parıltıyı çok parası olan insanlarda göremezsiniz. dünyanın en büyük sevinçleri en küçük beklentilerin içine hapsolmuş hep. tamam bunların, hepsinin farkındayım ve bunların peşindeyim eyvallah ama neticede mutsuzum. yürümekten, sinirden yorulmuş..kaldırıma çömmüşüm. moralim çok bozuk. ağzımdan belli belirsiz küfürle karışık hırıltılar çıkarıyorum. biraz toparlandıktan sonra 3-4 tane şapkayı kafama taktım. bu taktiği küçükken pazarda görmüştüm. bunlarla beraber iki ünlemli "5 lira!!"m da etkisini göstermeye başlamış, çömdüğüm yerden birkaç satış yapmış ve az da olsa teselli bulmuştum. artık en azından cebimde otoparkı ödeyecek beş lira vardı.

    hemen şapkaların hepsini toplayıp bi torbaya doldurdum..tam gidiyordum ki "hayırdır yeğenim?" diye bi ses. bozdurmuş 200 lirayı. tabii adamın kafasında birkaç soru var şimdi; 1- neden tüm şapkalar torbada? 2- neden bu tezgahın önünde "5 lira!!" yazıyor? "abi" dedim, "sen nerdesin ya? parayı alıp kaçtın sandım". "yok yeğenim" dedi.. kimse bozmamış..o da benim gibi yürüdükçe yürümüş, en son bi taksici bozmuş sağolsun. o kadar terliydi ki inandım. sonuç olarak, beş liradan okuttuğum şapkaların da farkını verip totalde baya gereksiz bir ödeme yaparak arabanın oraya doğru yardırdım. otoparkçılar hala oradaydı..arabama zarar vermemiş, beni beklemişlerdi. sanırım kitap fuarını dolaşıp geldiğimi düşündükleri için bi afralar bi tafralar... arkadaşım trip atması gereken biri varsa o da benim ama ağzımı açacak halim yok. meşhur beş lirayı kendilerine takdim ettikten sonra ne yapacağımı düşünmek için arabaya bindim. hayvan gibi yorulmuştum..yapış yapış olmuştum. bir karar vermem gerekiyordu. kapı açıldı, bernhard schlink arabaya bindi, kapıyı kapattı. çok kısa bi sessizlik oldu. benim bir şey dememi beklemeden; "bazen öyle bir an gelir ki, dünya nefesini tutmuş gibi olur. sanki bütün tekerlekler durur, uçaklar ve kırlangıçlar havada asılı kalır... bu anlar çoğu zaman karar verme anlarıdır. sevgili henüz vagonun basamağında durmaktadır. kapılar kapanmadan ona ‘kal’ demek mümkündür. veya vagonun kapısında dururken onun size ‘kal’ demesi mümkündür. bu iki durumda da dünya tıpkı bir insan gibi nefesini tutar" şeklinde çok karizmatik bi giriş yaptı. "bernhard abi çok teşekkür ederim” dedim.. “gerçekten çok klas adamsın ama bu öyle bir an değil abi..hatta ben sizin kitapları incelemek için gelmiştim bugün ama bak sırtıma su içinde..ölmüşüm bitmişim fuarlık hal kalmadı abi bende. lütfen ısrar etmeyin” şeklinde derdimi yakına yakına anlattım. alman bir yazar..okuru kitap fuarına gitmek istemiyor..adam onu cesaretlendiriyor ama nafile..beyazıt bir dakikalığına bile güzelleşemiyor. zaten plastik top satan bir bakkalın bile olmadığı bi yer nasıl güzelleşebilir ki? geçirdiğim onca anlamsız saati düşünüp maddi manevi kayıplarla eve yalnız ve yorgun olarak dönerken aklımda tüm bu yaşananlarla ilgili tek bir soru vardı; "whaddafakizdet?".

  • 36. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    celal sengor basligina da yazmistim, ama burayi daha cok ziyaret eden olacagi icin buraya eklemek istedim.

    celal sengor'e felsefe'ye nasil baslamaliyim seklinde soru sormustum ve kendisi saolsun bana soyle bir cevap verdi.

    "ilgilendiğiniz konularda platon'un diyaloglarından başlamanızı tavsiye etmezdim aslında. platon'u anlamak için yunan felsefesinin sokrat öncesi filozoflar denen kısmıyla antik yunan tarihini ve bilhassa peloponez savaşlarının tarihini iyi bilmek gerekir. mesela herakleitos ile parmenides'i ve pitafor'u bilmeden platon'u anlamak mümkün değildir.

    size her şeyden evvel bertrand russell'ın "a history of western philosophy" adlı çok önemli kitabını tavsiye ederim. sonra brian e. magee'nin karl popper adlı minik kitabını okuyunuz ve ondan sonra popper'in şu üç önemli eserini: 1) conjectures and refutations, 2) objective knowledge, 4) open society and ıts enemies. bunlardan sonra joseph campbell' in dört ciltlik "the masks of god"unu okuyunuz. dört cilt sizi korkutmasın. çok rahat ve kolay okunan eserlerdir. o eseri bitirdikten sonra dinlerin kökeni hakkında çok şey öğrendiğinizi göreceksiniz. arkadan gene russell'ın "why ı am not a christian" adlı kitabıyla "science and religion" adlı küçük fakat çok önemli kitabını okuyunuz. bütün bunlardan sonra karl popper'in "the logic of scientfic discovery"sini okuyunuz. tabii almanca biliyorsanız, bu eserin orijinalinin 10. baskısını tavsiye ederim: "logik der forschung". sonra albert einstein'in iki küçük popüler kitabı olan "the world as ı see ıt" (orijinali: meine weltbild: wie ich die welt sehe) ile "out of my later years" (orijinali aus meinen späteren jahren) eserlerini tavsiye ederim.

    bunların hepsini okursanız, sonunda kendinizi çok değişmiş bir insan olarak bulabilirsiniz. ondan sonra yunanlılar'a dönün. onlardan bambaşka bir haz aldığınızı göreceksiniz."

    sevgiler ve "iyi okumalar"

  • 37. kendisine illuminati denmesine sinirlenen m.ceceli

    sirf mihifizikir kimliğindin diliyi ikşisizlikti sikçi hikiriti vi iliyi miriz kalmayan şarkıcının periscope yayını.

  • 38. buca eğitim fakültesi'nde çıplak mezuniyet

    bu haberi hazırlayanlara beyinsiz yobaz derseniz inançlarından dolayı mağdur oluyorlar. o yüzden siz sevgili yazarları uyarmak istiyorum bu kamillere normal insanlarmış gibi davranın.

    bakın mesela çok enteresan, ramazanda sokakta su içerseniz bu adamlar yine mağdur oluyorlar. sizi de tedirgin ediyorlar.

    inanca saygı diye ne anlama geldiği belli olmayan bir kavram üzerinden sizin normal hayatınızı değiştirmenizi bekliyorlar. onların inancına göre davranmanızı onların inancına göre giyinmenizi bekliyorlar.

    ülkelerin dini olmaz, bireylerin olur.

    bireyin kimseye zarar vermeden yaşadığı inancı kimseyi ilgilendirmez. inanca saygı, insanların diledikleri inancı kimseye zarar vermeden yaşayabilecekleri ortamı sağlamaktır.

    bundan fazlasını beklemek zorbalıktır, barzoluktur, yobazlıktır.

    ben mesela termosifona tapıyor olabilirim ve bu kimseyi ilgilendirmez. bu inanç özgürlüğüdür. ibadetimi yapmama kimsenin engel olmaması da inanca saygıdır. termosifon tanrısına ibadetim sırasında herkesin bornoz giymesini beklemem salakçadır, saygıyla alakası yoktur.

    termosifon news diye bir gazetem olsa mesela oraya sokakta gezen insanların blurlu fotolarını koysam üzerlerine de "bakın şu bornozsuzlara!" yazsam bu habercilik midir? dindarlık mıdır? dine saygı beklemek midir?

    bir bilginin doğruluğuna inanan insanların sayısı bilginin doğruluğuna kanıt değildir.* bir dinin iddiasına on milyar kişi de inansa bir kişi de inansa gerçek karşısında bunun bir önemi yok. termosifon dinim ile dalga geçmek ne kadar saygısızlık ise diğer dinlerle dalga geçmek de o kadar saygısızlık.

    öte yandan dinlerle dalga geçmek bile inanca saygı kapsamında korunaklı bir bölge değil. çünkü inanılan şey sadece inanan için kutsal. bir bireyin budha ila şiva ile dalga geçmesi bence çok sıradan bir durum. kimsenin de yapmayın etmeyin bu bir kutsaldır demeye hakkı yok. ben dalga geçerim, gerçek tanrı şiva ise öteki tarafta savunmamı ona yaparım.

    pagan bir arkadaşıma gidip "ulan aya tapılır mı mal" derim. ister gocunur ister gocunmaz.
    adamın aya tapmasına karışmam ama bence mallıksa mal derim.

    bir din hakkında eğer bu şekilde konuşamıyorsam tek nedeni öldürülmekten duyacağım korkudur. korkuyla korunan din de sevgi şefkat dini değildir.

    diyeceklerim bu kadar.

    herkese inandıklarını kimseye zarar vermeden özgürce yaşayabilecekleri bir hayat diliyorum.

  • 39. yarbay mehmet alkan'ın ordudan ihracı

    bu başlık altında oh iyi olmuş diyen ve o yüzsüzlerin entrylerini yukarıya taşıyanlar umarım o abinin acısından beterini yaşarsınız.

    aslanlar gibi üniformasını taşımış olan askerdir. bu ve bunun gibi askerler bu askeriyeye fazladır böyle bir devlet ve böyle bir millet için, bunlar değil mi atatürk'ü bile harcayanlar ki bu yarbayimizi rahat bıraksınlar.

    ayip olaydir.

  • 40. steam

    okundu. allah kabul etsin.

  • 41. saat takan erkeklerdeki eşcinsel eğilim

    (bkz: hele bi eşcinsel yazmayı öğren sonra trolle)

    edit: moderasyon başlığı eşcinsel olarak düzeltti.
    başlığın ilk halinde eş cinsel olarak yazılmıştı.

  • 42. arda turan

    adam diyor ki; oyunumu, göbeğimi eleştirebilirsiniz ama adamlığımı asla! ulan sen adam olsan mesleğine saygın olur ve göbeğin olmaz hırbo.

  • 43. sözlükçülerin başından geçen doğaüstü olaylar

    kedilerin bazen duvara belirli bir noktaya manyak manyak dakikalarca bakmasına şahit olmuşsunuzdur herhalde. ben bu durumu kedilerin duyularının çılgın hassasiyetine verdim hep. minik bir sineğin sesi ve hareketini bile yakalayabilen psikopat canlılar ne de olsa. ancak bundan 2 yıl önce tecrübe ettiğim bir olay yüzünden hala duvara bakan bir kedi gördüğümde asabım bozuluyor.

    ankara'da abidinpaşa kurucu sokakta dedemin evinde dedem ve anneannemin vefatı sonrası teyzem yaşıyor. yalnız bir kadın ve bir kedisi var. bundan yaklaşık 2 yıl önce ankara'daki bir işim dolayısıyla kendisinde kaldım. şansıma o akşam da apartmandan bir komşu bebeği ile teyzeme laklaka gelmiş durumda. hoş geldin beş gittin sonrası misafirliğe gelen kadın bir ara "abla ya valla size gelince bizim emir dut yemiş bülbüle dönüyor ne ağlıyor ne de huysuzluk yapıyor senden hiç çıkmayalım biz hahahahia" şeklinde bir serzenişte bulundu. benim de dikkatimi çekti 1 yaşında sayılırdı heralde çocuk emekliyor filan ama bayaa biblo gibi acayip sakin, teyzemin kedisi de sakin bi canlı ve onun çevresinde dolanıyor filan... önemsemedim, göz ucuyla baktım hakkat dedim ve konudan koptum...

    neyse efendim uzatmayayım, kadın bir ara teyzeme yaptığı yeni örgülerden filan bahsetti göstercem sana filan dedi. tam getireyim ben abla da bir bak dedikten sonra, teyzem "yok getirmekle uğraşma birlikte gidip bir bakalım" dedi. yok olmaz molmaz derken bu ikisi kalktı arkadaşlar. emir veletini almadılar 2 dakikaya geleceğiz deyip.

    çocuklardan pek hazzetmeyen ben kaldım bir kedi ve çocukla yapayalnız. ben televizyona bakarken kediden çok sakin ve kısa miyav sesi gelmesiyle birlikte yerde oyuncakları ile oynayan velet ve kedi bir anda senkron bir şekilde hareket haline geçtiler. hareket hali dediysem velet emeklemeye başladı kedi de onun yanında ve bu ikisi salonun koridora açılan kapsının önüne gelip durdular. abi durdular diyorum ama ikisi de aynı anda durup aynı açı ile duvarın tavanla birleştiği yere bakmaya başladılar. bak hala asabım bozuluyor. noluyor lan diyerek yerimden kalktım ve ben de salak gibi aynı noktaya bakmaya başladım ama hiç bir şey yok... içten içe bir tırsma geldi bana hisediyorum ama bayaa durumla dalga geçiyorum... ben aldım çocuğu oyuncaklarının önüne bıraktım... bu neyse oynuyor filan... kedi tekrar geldi yanına veletin tekrar aynı sesi çıkardı ve bunlar yine senkron halde bu sefer teyzemin yatak odasına açılan kapıya hareketlendiler ve kapı girişinde durup içeride yatağın üst tarafına bakmaya başladılar.

    ben o esnada olanlara anlam vermeye çalışırken flashback etkisi nedir onu ciddi anlamda yaşadım. dedem kapı girişindeki holde kalp krizi geçirerek 1982 yılında vefat etti. anneannem de 1992'de o yatak odasında vefat etti. ben bu iki olayı ve az önce yaşadığım garip durumu birleştirip yok ya uyduruyorum ben mantık çerçevesinde düşün düşün derken, o suskun sakin velet yatak odasına bakarken bir anda gülmeye başladı. o an benim sıçtığım andır işte... çünkü anneannem son yıllarında yürüyemiyordu ve yattağından komik yüz hareketleri yaparak hep beni güldürürdü. nur içinde yatsın... tam telefonla teyzemi arayacakken teyzemle komşusu hahahihi dış kapıyı açıp içeri girdiler, onlar içeri giriş yaparken velet salonun ortasına gelmişti kedi de saçma salak yalanıyordu...

    tüm bu olaylar 5 dakika içinde oldu. ben ne teyzeme ne kadına yaşadıklarımı anlatabildim. o gece uyuyabildim mi? nah uyudum...

  • 44. recep tayyip erdoğan

    bugün erol evgin'e "haaanıııım hanıııım" edasıyla bi el belde atarlanmış;

    http://www.hurriyet.com.tr/…-olsan-ne-olur-40120946

    düşünsene sabah new york times'ı açıyorsun; "obama'dan eric clapton'a: sen sanatçı olsan ne olur virtüöz olsan ne olur" diye manşet. "bunlar kendi şerleriyle, kendi şirretlikleriyle, kendi karanlık ilişkileriyle milleti korkutmaya çalışıyorlar." falan diye karşı apartmandaki teyze edasıyla atarlanmalar..

    bu amcaya bi de reis diyorlar..

  • 45. leyla ile mecnun

  • 46. ismail köybaşı

    övün övün. winter is coming haberiniz yok. senede 1 maç süper oynayıp tüm yıl ekmeğini yiyen muhteşem sol bek.

  • 47. kafe pi rezaleti 2

    hakiki rezelat böyle olur dediğim durum. yazar arkadaş konu ile ilgili kapsamlı bir şekilde bana konuyu içeride ne döndüğünü parça parça anlatırsa sgk ve vergi dairesi için şikayet dilekçelerini kendisi için hazırlayıp analarından emdiklerini burnundan gelmesini sağlayabilirim. hadi vergi tarafı neyse de sgk tarafında hiç af olmadığından personel döngüsüne bakılarak en az 100k kesileceğine emin olabiliriz.

  • 48. enpara.com

    illa şubeden çekmek isteyen varsa başka bankadaki hesabına eft yapıp o bankanın şubesinden çekebilir

    yormayın lan enpara'yı

  • 49. çilem doğan

    eşinin fuhuş yaptırdığına dair kayıt yokmuş:(((

    bütün pezevenkler fiş keserek çalışıyor zaten! insan safını belli edecekse de zekayla yapmalı. herkes salak, savcı salak, hakim salak bir senin aklına gelmiş bu. bravo lan.

    ölmemeyi seçmiş kadındır. canına tak demiş kadındır. defalarca koruma talep edip umursanmamış kadındır. insafınız kurusun, insafınız kurusun.

  • 50. kız arkadaşıma burs arıyorum

    kimse kusura bakmasin ama hic inandirici olmayan duyurudur.
    (bkz: #60046292)

    edit: basligi acan taskisla nickli yazar once bana once aglak mesajlar atti sileyim bu entry i diye sonra da defolup gitti.
    bana ilk basta sen ahlak bekcisi misin fakirler hamile kalamaz mi diye mesaj atan arkadaslara da cevap vermeyecegim. siz basligi acan uckagitciya mesaj atin hesap bilgilerini alip para yollayin.