--- spoiler ---
jon: "abilerim ablalarım beni bir saniye dinlemenizi istiyorum. şu elimde görmüş olduğunuz dragonglass dünyanın en iyi kılıcıdır. dünyanın bütün meşhurları bununla ak gezen öldürüyor. ingiltere kralı, rahmetli başkan kenedy, taçsız kral pele, beckenbauer, kaleci maier, nadya komanaçi, biricik bardo, fenerbahçeli cemil..."
--- spoiler ---
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. game of thrones
-
2. 27 ağustos 2017 vatan şaşmaz'ın öldürülmesi
merhaba. bir üst entrydeki şiyirden daha kötü bir şiyir bu yaşıma kadar gerçekten okumadım.
-
3. vatan şaşmaz
herkes merak ediyordu ya 'gram üzülmediğinizi' başlığa girip hemen yazma gereği hissetmişsiniz nasıl nefretse ölünce de devam ediyor. ben mesela ölümüne üzülmediğim bir adam için açılan başlığa girip üzülmediğimi yazmaya bile tenezzül etmem amaç ne onu da anlamış değilim yazılan çoğu şey nasıl, neden öldüğüyle ilgiliyken birden 'ben üzülmedim' yazısı aman allahım diyorum helal olsun demek üzülmedin herkes kendini yerlere vuruyor sen dimdik ayaktasın aferin lan gel hemen madalyanı takalım. tamam biz de kendimizi paralamıyoruz üzüntüden gencecik insan kimse böyle ölmeyi hak etmez daha yaşayacakları vardı diyoruz bi burukluk oluyor içimizde ama böyle saygısızlık yapmanın ne gereği var. bir de adamdan bu kadar nefret edecek kadar ne samimiyetiniz var onu da anlamış değilim. bu başlık adamın adına açılmış başlık ileriki yıllarda merak eden açıp okuyacak bu yazdığınız saçmalıkları görecek adam ölmeden önce nefretiniz aklınıza gelseydi de nedenleriyle yazsaydınız ölünce sol framede görüp hatırladığı adama yardırmak da yeni moda oldu herhalde.
edit:düzeltme -
4. 27 ağustos 2017 gençlerbirliği fenerbahçe maçı
örümcek adam m.topalın artık acilen takımdan uzaklaştırılmasını; bitmeyen yan topları, odun gibi top kontrolü ve futbol zeka eksikliğiyle haykırdığı maç
-
5. arka koltuk diz mesafesi geniş araç
(bkz: skoda superb)
-
6. bir yaşındaki kızla evlenilebilir
1 yaşını bekleme babasına git direk eline boşalsın yere akıtmadan evlendirme dairesine git bas nikahı,artık kız mı olur erkek mi olur kısmetine.
-
7. amazon türkiye'nin kurulması
türkiye'de dolandırıcı kılıklı online alışveriş sitelerinin önünü kesecektir umarım. hani ekşi sözlük'te her gün rezalet başlığı açılan, süper hızlı kargo gönderimlerini 1 hafta ürün yok diye iptal eden dolandıcılar var ya. isim vermeyelim, başımız belaya girmesin. sırf bu şark kurnazı dolandırıclar iflas etsin diye bütün online alışveriş alışkanlıklarımı amazon türkiye'ye taşımaya hazırım.
-
8. sevişmek istenen ünlüler
-
9. filiz aker
1 yıldır conrad hilton'da yaşıyormuş. düşünün dehşet derecede paranız var, abd vatandaşısınız, vizesiz istediğiniz ülkede tatil yapabilirsiniz, bahamalar'da, cancun'da, hawaii'de cennet gibi yerlerde hayatınızı mutlulukla yaşayabilir conrad hotele 1 ayda verdiğiniz paraya meşhur malibu sahilinde villa kiralayabilirsiniz.
ama siz kendinizi beşiktaşta bir otel odasına kapatıp 1 yıl burada yaşıyorsunuz. sadece bunlar bile kadının nasıl bir ruh hastası olduğunun ispatıdır. -
10. aylarca tatil yapanlar parayı nereden buluyor
her yıl yaz aylarında iç sesimin sık sık sorduğu soru.
gayet orta halli, sıradan görünen insanlar yaz gelince o koy senin bu plaj benim dolaşıp güzel otellerde kalmaya başlıyor.
ulan ben bi ailemin yanına gittim, dışarıda birkaç kez yemek yedim diye iflas ettim siz nasıl böyle lüks yaşıyorsunuz!?
para biriktiriyorlar falan demeyin, inanmam. kış gelince de kayak merkezlerinden çıkmıyorlar; para böyle birikmez.
bahis mi oynuyorsunuz? ne yapıyorsunuz? değirmenin suyu nereden geliyor? -
11. arakan'daki vahşetin kimsenin umrunda olmaması
müslüman oldukları için denmiş ama alakası yok.
myanmarlı müslümanlar fakir olduğu içindir.
yemendeki müslümanlar da öldürülüyor, o da kimsenin umrunda değil çünkü onlar da fakir. peki katar? ooo ona asker bile yollarız çünkü onların dolarları var.
myanmar veya yemen'e asker yollayalım demiyorum, sadece gerçek dinin dolar dini olduğunu görün diye söylüyorum. -
12. 28 ağustos 2017 pkk'nın 3 işçiyi öldürmesi
ekmeğinin derdinde olan gariban işçilerin, emekçilerin, açılımı "kürdistan işçi partisi" olan bir terör örgütü tarafından katledilmesi olayı.
-
13. top geçer adam geçmez denince akla gelen futbolcu
(bkz: volkan demirel)
-
14. merkez demokrat parti
bence yeni partinin adı umut partisi olsun. hem tek parti tiranlığından çıkış için umudumuz olur hem de ortamlarda up up up diye tempo tutarız.
evet, ben ikna oldum..
meral hanıma bu mesajımı iletin lütfen. -
15. chp'lilerin şehitlikte şarap içip göbek atması
solcuları sağcı cumhurbaşkanı adayına, yani yeni bir ekmel'e ikna etmek amacıyla toplanan bir etkinlikte üç beş yurttaşın alanın dışında ik üç kadeh şarap içip eğlenmesi çok garip (!) kaçmıştır.
oysa bu etkinlikte risale-i nur sunumu yapılmış, bilumum gerici, şeriatçı 28 şubat mağduru sıfatı ile baş köşeye oturtulmuş, akp'nin dönekleri şakşaklanmış, yetmemiş atatürk'e deccal diyen şahıs saygı ile (!) anılmıştır. eh böyle bir ortamda hızını alamayan bülent tezcan içki içmek sanki suçmuşçasına yurttaşları suçlamıştır.
aferin chp böyle devam. akp içki içmeyi suç haline getirmeye çalışırken siz de kaypakça davranıp içki içenleri suçlayın.
zaten akp sözcüsü numan kurtulmuş da bu fırsatı değerlendirerek içki içen yurttaşlar hakkında yasal işlem yapılacağını söylemiş.
neyse napalım bundan sonra chp'nin seçim çadılarına karşı "şerefine kemal" diye bağırırız. -
16. ekşi itiraf
buraya özgürce itiraf yazamıyor olmam çok acı.
-
17. lazerle göz ameliyatı
yılda bir iki kere muhakkak aklıma düşen, hakkında girilen entryleri okuduğum, önce yaptırmak için gaza geldiğim sonra da gece görüşü mevzusundan dolayı vazgeçtiğim uygulamadır. ha belki gitsem doktora zaten olamazsın diyecek. 21 yıldır gözlük kullanıyorum. çevremde de yıllar önce yaptırmış olan ve tavsiye edenler de var ama işte ah o gece mevzusu...
edit: gece görüşü mevzusu ile ilgili mesajlar geliyor. yukarıdaki pek çok entryde belirtildiği için özellikle mevzuyu açmamıştım. şöyle ki söyleyenlere göre gece ışıkta dağılma, netlik sağlayamama ve çift görme gibi durumlar oluşuyormuş. normal bir durumda çok umursamam ama çalıştığım iş dolayısıyla beni hayli ilgilendiren bir durum. yine dediğim gibi çevremde yaptırmış pek çok insan gördüm, hepsi de memnun ve tavsiye ediyor. ancak gece ışıkları net görmekle ilgili sıkıntılar beni üzüyor. cidden üzüyor, öyle böyle değil. bir de göz kuruluğu meselesi var ki zaten gözüm kuru hepten kurursa kör olurum herhalde.
edit2: yoksa neymiş on yıl sonra, beş yıl sonra geri dönüyormuş. dönsün varsın. zaten on yıl sonra hipermetrop takma yaşında olacağım. belli bir yaştan sonra herkeste göz bozukluğu oluyor. yaşamayan bilemez.
o kadar çok mesaj geldi ki... çok dertli bir kitleyiz. parti kursak başkanlığa yürürüz. iddialıyım. -
18. hiçbir kız tarafından gerçekten sevilmemiş erkek
gizli bir sevenim yoksa o erkeklerden biriyim. (gizli hayranım varsa hemen söylesin) ne zenginim ve vay anasını dedirtecek yakışıklılığım var ama tipsiz de sayılmam.
lise 3. sınıfta en yakın arkadaşıma aşık olup, avcumu yaladığım günden beri karşı cinse karşı ciddi bir yaklaşımım olmadı. beğendiğim, hoşlandığım hatta sevdiğim oldu, beni beğenenler, hoşlananlar da oldu. sadece bu kadar. aşksız, sevgilisiz yaşayamayanlardan değilim. ilgi manyağı yapacak, trip çekecek biri de değilim. tanışma için ilk adımı atacak biri hiç değilim. üniversiteye başlayıp, ortamları, değişik tipleri, kültürleri, seviyeleri görünce aşk meşk işlerinden iyice soğudum.
arkadaşların seni kızla tanıştıracağız dedikleri ortamı terketmişliğim var, numarasını veren kızı aramamışlığım var, yabani davrandım hep. gezip tozmak, lay lay lom ilişkileri bana göre değil. ben de bulunmaz hint kumaşı olmadığıma göre doğal olarak kimse de beni tanımak, benimle vakit geçirmek istemiyor. #70336396
şu an hoşlandığım bir kız var, belki sevebilirdim onu. bir süre (aynı sınıfta olduğumuz için) vakit geçirdik. kıza karşı ilk başta ilgisizdim zamanla hoşlandım, şu an başkasıyla takıldığını duydum. ya hiç beğenmedi ya da baktı, ilgi yok, hareket yok, okul dışında muhabbet yok başka kapı çaldı, belki de onun kapısı çalındı bilmiyorum. şöyle bir itiraf yazdım kendisine (çok abartılı oldu ama neyse) #70458914. bunu kendisine yazsam büyük ihtimalle dalga geçerdi.
kızlar ilgi istiyor, mesaja boğulmak istiyor, kontrollü kıskançlık istiyor... bende de hiçbiri yok amk. benim neyimi sevsinler? sonumuz nasıl olacak, bekliyoruz. -
19. chp adalet kurultayında risale-i nur sohbetleri
risale-i nur denen deli saçması zırvaların değil chp etkinliklerinde, başka yerlerde okunması bile cumhuriyete, laik düzene ve en önemlisi akla ihanettir.
risale-i nur denen bu zırvalar o kadar tehlikelidir ki maruz bırakılan bünyeyi anında eblehleştirmekte üstüne yoktur. zaten kitlenin hipnotize olmuş bir vaziyette sohbeti dinlemesinden bu tehlikeyi anlayabiliyoruz.
böyle giderse chp'nin de akp'lileştirilmesi yakındır.
hipnoz olmuş kitleden diyen kimse çıkmamış ama ben haykırıyorum:
yallah arabistan'a... -
20. türkiye'de haddinden fazla olan şeyler
(bkz: densizlik)
(bkz: hadsizlik)
(bkz: görgüsüzlük)
(bkz: saygısızlık)
(bkz: torpil)
(bkz: cahillik) -
21. tinder'da yapılan çocuk tecavüzcüsü deneyi
-
22. josef de souza dias
hakkındaki teklif red filan edilmemiştir zira ortada böyle bir teklif yoktur.
3 senedir yerlerde sürünen ve gerek lokal gerekse evrensel anlamda hiçbir başarısı olmayan bir kulüpte, aman aman bir top oynamamış düz bir dos'u, bir premier lig kulübünün alınan paradan fazlasına (11 milyon euro) satın alacağına inanan cidden gerizekâlıdır ve şunlara da inanmıştır:
(bkz: mayıs'ta transferler bitecek)
(bkz: vitor ben gidene kadar takımın başında kalacak)
(bkz: ersun yanal'ı getirmeyeceğim)
(bkz: aykut kocaman bu kulüpten içeri giremez)
(bkz: üç yıl üst üste şampiyon olacağız)
(bkz: ersun'un ses kaydını sızdıranları bulacağız) (meğerse azizmiş).
(bkz: oğuz kaan'a manchester city beş milyon euro verdi)
(bkz: nani'ye 20 milyon euro verdiler satmadım)
(bkz: kasada 100 milyon euro var istersem harcarım)
(bkz: finansal fair play'i ben istedim)
(bkz: ibrahimovic'e 10 milyon euro teklif ettik)
(bkz: iki güne kadar forma sponsorunu açıklarız) (hani aq?)
(bkz: bu hafta içerisinde dört transfer yapacağız) (loldado ve giuliano geldi, kalan 2'si nerede?)
edit: gençlik, göt olmak üzereyim. inşallah olurum. lütfen yönetim son dört yılda ilk kez doğru bir şey söylemiş olsun. ama oldukça şaşırtıcı yine de. -
23. arda turan'ın oğuzhan'ı milli takıma aldırmaması
-
24. kader belliyse neden dua ediliyor
nijerya ülkesinde 6,6 milyon çocuğun 5 yaşına varmadan ölmesi, ve bu ölen çocukların 1,3 milyonunun açlık değil de aids nedeniyle ölmesi kader-i mutlak mı yoksa kader-i muallak mı inananlar onu da bir söyleyiversin.
gelecek sene aynı şekilde yine bu ölümlerin devam edeceğini ben bile görebiliyorsam bunu yaratıcı da görebilir. görebildiği halde gidişine bıraktıysa bu kader değildir, eğer bilinçli bir şekilde kader başlangıcını bu şekilde dizayn ettiyse de göreceli olarak kötüdür. -
25. the red pill
açılın lan hayatımı anlatıcam.
saçma sapan bir kış gecesi, ankara'nın varoşlarından birinde doğdum. dedem, babasıyla beraber stalin'in yaptığı işkencelerden kaçan bir tatar. gelmiş ankara'ya. ankara akdere'de, az çok geniş sayılabilecek 3+1 bir ev yaptırmış. altında küçük bir dükkan, arkasında da kayısı ağaçları var. ben doğduğumda evin kapısı yokmuş, annem hala anlatır. ankara ayazından, kapısız bir ev. çatı niyetine koyulan ince sac üzerinde farelerin gezmesi hala rüyalarıma girer der, az çok anlatabildim sanırım. ben o evde doğdum sayılır. babaannem dedemin ikinci karısı, birbirlerinden nefret ederlerdi. günaydın yerine, allah senin belanı versin diyen bir çift. benim bütün çocukluğum onların kavgalarını dinlemekle geçti. kaç gece saç baş birbirlerine girdiler hatırlamıyorum. dedem tanıdığım en çapkın adam bu arada. ilk eşinden 4, ikinci eşi olan babaannemden 5 çocuğu var, gayrı meşru 1-2 çocuğu daha çıkıyor.
babam en büyük çocuklardan biri. babaannem zamanında kendisini yazılım kursuna yazdırmış, oradan yürümeye çalışıyor. ancak bir sıkıntı var, babam da, amcam da, bir evdeki iki erkek çocuk da alkolik. her gece eve sarhoş gelir, kavga çıkarırlar, birbirlerine saldırırlar. babaannemin bir erkek kardeşi var bir de, kendisi full time psikopat. geçen gün adamın gbt'sine baktım, cv gibi yemin ederim 4 sayfa, tecavüzden, cinayete, adam kaçırmadan, kundaklamaya her şey var. tck klavuzu gibi adam. arada o geliyor, evin pencerelerini falan indiriyor.
annem babamla evlendiğinde 18-19 yaşındaymış. babam hala anlatır, annemle mi diğer kadınla mı evleneceğine dair zar atmış. annem gelmiş. ben doğmuşum. babam evlenmeden önce askerliğini bile yapmamış, alkolik bir adam. askerdeyken, benim kundakta olduğum fotoğraflarımız var.
günün birinde, dedemin diğer çocuklarından biriyle konuşuyor, antalya'da bilgisayar kursları var. babama gel öğretmen ol diyorlar, o da kabul ediyor. annemi bir şekilde ikna ediyor, topluyorlar eşyaları, antalya'nın çallı'sına gidiyorlar.
ben o sıralar gökkuşağı diye bir kreşe gidiyorum, annem kapanan ansan'da el yapımı oymalı işlemeli bir şeyler yapıp satmaya çalışıyor ki eve bir 3-5 kuruş para girsin.
ondan sonra doğu garajına taşınıyoruz. babam antalya'da durmaması gerektiğine karar veriyor. atlıyor ankara'ya gidiyor. annem ve ben yalnızız. annem sigortacı olarak bir iş buluyor. o dönemin asgari ücretini alıyor işte, bir de mentollü meltem sigarası içiyor. her gün bana 1-2 lira harçlık veriyor, ev kirasını, elektriğini, suyunu ödüyor. bazen kira yetişmiyor, ev sahibi kapıya dayanıyor. annem ev sahibine, bu gün vereceğiz, yarın ayarlayacağız, maaş 2 gün sonra diye diye ayarlıyor. bazen haciz falan da geliyor. çoğunlukla işte olduğu için, beni 2 üst katımızda oturan ayşe teyzelere bırakıyor. ayşe teyze'nin iki tane kızı var, miray ve ablası. onun adını hatırlamıyorum. ben neredeyse her gün oradayım. annem benim onlarda kalmam için ayşe'lere yalan söylüyor. adliye'de çalışıyorum diyor. ayşe teyze'nin kocası bir iş kazasında ölmüş. sizin davayı da çözeceğim diyor. ayşe teyze'ler de bana katlanıyor işte, davamıza bakacak diye.
o sırada annem biriyle tanışıyor, babam kadar uzun, sarışın, dövmeli bir adam. konuşuyorlar, görüşüyorlar, tanışıyoruz. az çok anlaşıyoruz da, bir sıkıntı yok aslında. bir gün o adam yanında sarkık yanaklı, boxter cinsi bir köpekle geliyor yaşadığımız eve. hayatımda hiç köpeğim olmamış. tasdikli sokak çocuğu olduğumdan dolayı, evde bir köpek olması benim kafayı yemem için yeterli. hayatımda en çok anlaştığım canlı o köpektir. adı da aşkım. benim yanımda anneme rahat rahat aşkım diyebilmek için aşkım adını veriyorlar köpeğe. getirmeden önce, arabanın sürücü kolduğunda otururken, sahibinden kaçmış, gelmiş yan koltuğa oturmuş. en son ne yapacağını bilemeyen üvey babam, almış eve getirmiş.
aradan bir süre geçiyor, annem babama boşanma davası açıyor, anlaşmalı boşanıyorlar. o sırada biz durumları biraz daha düzeltiyoruz. osman'ların cami yeşili boyalı evine taşınıyoruz.
bir yaz tatilinde kütahya gediz'e gönderiyorlar beni. neden olduğunu anlayamıyorum çünkü anne tarafıyla kendimi bildim bileli anlaşamam. komple bi' garip o taraflar. bir şekilde kabul ettiriyorlar, gidiyorum. meğer o sırada benim sünnet olmam gerekiyormuş. kütahya gediz'de sünnet oluyorum. düğün falan yok, doktorun odasına giriyoruz, benim çükü kestiriyoruz, ben o sırada doktora saldırdığım için elime kesiyorum, sonra sargılı pansumanlı eve geri dönüyoruz.
ve bana diyorlar ki, sünnet olduğunu babana söylememen lazım. bu çok önemli. babanın bunu bilmemesi lazım. gerekirse yalan söyle, uydur bir şeyler diyorlar. bende uyduruyorum. yıllarca uydurdum, en son bir punduna getirip ben uyurken donumu indirmiş sanırım. yanıma bir çeyrek altın verdi, git annene götür diye.
ancak burada ilginç bir durum var. tanıştığımız uzun boylu, sarışın, üvey babam, babamın bir arkadaşı, baya bir tanışıyorlar yani. burada bana düşen görev ise, annem'in yeniden evlendiğini babamdan gizlemek oluyor. açık açık söylüyorlar bunu babama söyleyemeyeceğimi. malum babam alkolik. her an bir sıkıntı çıkabilir. yaşım kaç o sırada? 9 falan sanırım. emin değilim.
ilk bisikletimi o evde üvey babam alıyor bana. daha önce bisikletim olmuş ama babam kaza yaparım diye bisikleti almış parçalamış. yanımızda aşkım da var tabii ki, en yakın arkadaşım o. onu bırakamam. elimden geldiğince, o yaşta, her türlü bakımını yapmaya çalışıyorum. gezdiriyorum. ama ev sahibimiz kendisinden tiksiniyor. biz de kirayı geciktiriyoruz arada, evden çıkmak zorunda kalıyoruz.
cumartesi pazarı diye bir yere taşınıyoruz. ben okula gidiyorum, üvey babam işe gidiyor, annem hamile kalıyor. bana kardeş gelecek. yaş kaç o sırada? 12 falan sanırım. bebek doğuyor, ev sahipleri, komşular aşkım'dan hiç hoşlanmıyor. nefret ediyorlar ondan. o yaşımda komşularla birbirimize giriyoruz. siktirsinler gitsinler, köpeğime karışmak onlara mı kalmış?
gün geliyor, annemler aşkım'ı göndermek zorunda olduğumuzu, yoksa orada kalamayacağımızı, bebeğin de geldiğini ve aşkım'ı bir çiftliğe vereceklerini, orada mutlu olacağını söylüyorlar. aşkım'ı götürüyorlar. onu ziyaret edebileceğimi anlatıyorlar. aşkım'ı sonra bir daha hiç görmüyorum. söylediklerine göre akrep sokmuş, ölmüş.
bir kaç ev daha değiştiriyoruz bu arada. üvey babamla anlaşamıyorum. annemle anlaşamıyorum, babam yeniden antalya'ya taşınmış ama onunla da pek anlaşamıyorum.
bir sırt çantam var, bir gün annemde kalıyorum, bir gün babamda kalıyor, bir gün anneme babamda kalıyorum diye sokakta sabahlıyorum, bir gün arkadaşlarımda kalıyorum.
ortaokul bitiyor, ben ankara'ya gidiyorum, halamların yanına. aramız hep iyi olmuştur, neredeyse 7 yaşımdan beri yalnız otobüs yolculuğu yaparım. annem antalya'dan beni otobüse bindirirdi, ankara'da halamlar alırdı beni. aramız çok iyi halamlarla. birisi trt'de sesci, birisi köprü falan çizenlerden teknik ressam, diğeri ise gazeteci. okuma alışkanlığı kazanmamda neredeyse tek etki bu ekibin başarısıdır.
günlerden bir gün, annem beni arıyor, tercihlerin yapılması gerektiğini, müdür yardımcısına telefonu vermesi gerektiğini söylüyor ve telefonu müdür yardımcısına veriyor. ben bir kaç tercih yapıyorum, arada bir yerde de denizcilik yazıyorum, gidiyor o tutuyor.
artık liseye geçtim, normal bir lise de değil, denizcilik lisesine.
ilk sene 4 zayıfım var. birini bütünlemelerde geçip sınıfı atlıyorum.
lisenin ikinci sınıfında, babam annemin yeniden evlendiğini, hatta benim bir kardeşim olduğunu öğreniyor. benden öğrenmiyor ama yanlış olmasın, annem bir arkadaşına bir şeyler anlatırken ağzından kaçırıyor, o olayı fark ettiriyor.
bu arada bir zamanlar okuldan çıktıktan sonra yanlarında annemi beklediğim ayşe teyzeler, anneme dava açıyorlar. yalan söylediği, ıvır zıvır bir şeyler için. annem hapishaneye giriyor yaklaşık 45 gün dolandırıcıktan içeride yatıyor.
bende o sırada, çok ilginç ve beklenmedik bir şekilde, normalde indiğim kaleiçine daha fazla inmeye başlıyorum ve kendime çok havalı bir arkadaş grubu buluyorum.
inanılmaz havalılar ama öyle böyle değil. onlarla takılmaya başlıyorum. bir gün bir evde buluşacaklarını söylüyorlar, beni de çağırıyorlar. cigara içecekmişiz. ben ilk cigaramı o zaman içiyorum. yaş 15-16 falan.
o günden sonra beni tutabilen olmuyor zaten, o günden 6 ay sonra ilk evime çıkıyorum ve yalnız yaşamaya başlıyorum.
işin içerisine bir yığın şey giriyor. ex, acid, mushrooms, otun çeşitleri, kırmızı reçeteli ilaçlar, ritalin, concerta, xanax, soğutucu, tiner, bali, alkol, taş, cocain, ketamin, tantum ve adını sayamayacağım onlarca şey daha.
sabaha kadar kaleiçinde içiyorum, sıçıyorum, çöplük'te sevişiyorum, kavga ediyorum, sonra çantamdan okul kıyafetlerimi çıkarıp, ki bembeyaz denizcilik kıyafetleri, giyip okuluma gidiyorum. kafamı sıraya koyuyorum, arkadaşlarım okul bitişinde beni uyandırıyor, ben kalkıyorum ve kaleiçine gidiyorum.
bu sırada hayatıma o kadar çok kadın girip çıkıyor ki, inanamazsınız. her yaş grubundan kadınlarla takılıyorum, içiyorum, sıçıyorum, hayatıma devam ediyorum. normal zamanlarda bembeyaz denizcilik kıyafeti ile gezdiğimi ve kadınların üniformayı sevdiğini hatırlatırım. yazları denizcilerin çalışabileceği yerlerde çalışıyorum. yatlar, tekneler, pansiyonlar, masörlük, bulaşıkcılık, her türlü işi yapıyorum. teknede ve pansiyonda çalıştığım zamanlarda işimin ekmeğini yemeğe devam ediyorum. her milletten, her yaş aralığından kadınla birlikte oluyorum.
üçüncü sınıfta sınıfta kalıyorum. geçmemin imkanı yok aslında ama bilgisayarla ilgilendiğim ve ailemin beni çok yalnız bırakmama adına okula yardım falan yaptığı için, yardım dediysem de, okulun devletin karşılamadığı tabelalarını, yer baskılarını falan yapıyorlar işte reklamcı oldukları için, okulun web sitesini işini alıyorum ve web sitesini yaparak, müdürün öğretmenlere rica etmesi ile sınıfı geçiyorum.
yaptığım şeyleri tam gaz yapmaya devam ediyorum ki, o sırada hayatımın aşkıyla karşılaşıyorum.
ben hayatımda böyle bir şey görmedim. daha önce sol partilerde bulunmuştum. il yürütme kurullarına kadar girmiştim. orada tanıdığım arkadaşlarımdan facebook gönderilerinden birinin altında biriyle tanışıyoruz.
yivli kafe'de buluşmaya karar veriyoruz. buluşuyoruz da. ben hayatımda her hangi bir canlıdan, bir varlıktan, bir olaydan bu kadar etkilenmedim. nevrim dönüyor resmen.
ilk buluşmada masadan kalkıp tuvalete giderken, "nereye bakıyorsun sen?" diye soruyor.
götüne bakıyorum diyorum.
sırf o cümle yüzünden benimde birlikte olmaya karar verdiğini söylüyor, daha sonra söylediğine göre.
daha önce, resmen tüyü bitmemiş bir piç iken, çevremin verdiği yetkiye dayanarak katıldığım bdsm munchlarına oynayarak, hatunu benimle birlikte olmaya bir şekilde ikna ediyorum. fuckbuddy takılıyoruz ama ben köpek gibi aşığım. öyle böyle değil, kendimi sikesim var yanımda olmadığı anlarda. hatun ile anlaşıyoruz, olay benim ona bdsm öğretmem. lan ben öğretirim öğretmesine de, onun canı acısa benim canım iki acıyor. anlamıyorum bana ne olduğunu, durum çok garip.
gel zaman git zaman, öyle böyle, biz sevgili oluyoruz.
ilişkimiz 2 sene sürüyor. ben bir sürü dalyaraklık yapıyorum. elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum bir şeyler ama olmuyor. o sırada evim yok benim bu arada. lise son sınıfa geçmişim hatta yememiş bir de o sırada sınıfta kalmışım falan.
(arkadaşlar kusura bakmayın ben yazarken bir yandan içiyorum, arkada neşet ertaş ve yıldız tilbe çalıyor, atlamalar olabilir. benim bu bölümde hala canım yanıyor, o yüzden çok şey yapmayın.)
yanımda sevgilim, geceliği 25-30 lira olan pansiyonlarda kala kala okula gidiyorum. ben nereye, sevgilim oraya. seviyoruz birbirimizi. resmen beni liseden mezun etti hatun. yemin ediyorum hakkını ödeyemem.
o sırada ilginç bir olay oluyor. sevgilimin hesabında 100.000 lira var, annesi biriktirmiş. bazı sıkıntılardan dolayı kızının hesabına göndermiş. ben diyorum ki, işletelim bu parayı. dolar alalım, dolar satalım, hisse senedi alalım. ne kadar kazanırsak, yarısını sen al, yarısını ben alayım. kabul ediyor. ben ekonomi araştırmaya başlıyorum. yatırım hesapları açtırıyorum. yapıyorum işte bir şeyler. en son 3.0097 lira maliyetle dolar almaya karar veriyorum. sevgilime sormadan alıyorum da. çıkacağına o kadar eminim ki. biliyoruz lan, araştırdık herhalde o kadar. gidiyor düşüyor amınakoyduğumunçocuğu. en son çıkıyor ama çıkana kadar da 6 ay geçiyor. konu hakkında deneyimsiz olan ben, resmen sıçıp kalıyorum.
ben son seneye geçerken beraber bir hayal kuruyoruz. diyoruz ki odtü'ye gireceğiz. sevgilim zaten tanıdığım en zeki kadın, sbs'lerde falan birinci olmuş, istediğim her şeyi konuşabiliyoruz, birbirimize dokunmayı seviyoruz. saatlerce muhabbet ediyoruz, saatlerce sevişiyoruz. sevgilim o sırada mimarlıkta okuyor. ben lise sondayım hala.
beraber bir hayal kuruyoruz. diyoruz ki odtü'ye gireceğiz. olm ben ne anlarım ders çalışmaktan? bana yalan söyle de, gözümü kırpmadan söylerim. bana biri dolandırılacak de, allahına kadar. bana mal lazım de, amed'ten getirteyim. bana biri dövülecek de, anında elemanları bulayım. bende ne arar ders çalışmak? hayatımda romanlardan, edebiyattan, çıkardığım fanzinlerden, dersten kaçmak için katıldığım kitap okuma yarışmalarından başka kitap görmemişim ki? bir de test çözeceğim..
bu sırada aldığımız tekneyi kendim işletmeye başlıyorum. bu sırada derken, anlayın işte o sıralarda bir yerde. tekneye çıkıyorum, 1 hafta sabah bir tur, akşam bir tur olmak üzerine 14 kadar balık turu yapıp, geri iniyorum. eski entrylerden birinde anlatmıştım bu durumu, bu kafayla çükümü bulamıyorum, siksen bulmam o entryi.
sevgilim deli gibi ders çalışıyor. öyle böyle değil. zaten girdiği sınavlardan ilk 2000-3000'e girebilen birisi, daha da fazla çalışıyor.
o sırada ben odtü'ye giremeyeceğimi fark ediyorum. olmuyor abi. yapamıyorum. ders çalışmak bana göre değil. anlıyorum yani bunu.
annemlerle falan bir sürü preje geliştirip para kazanmıştım zaten, proje geliştirmeye başlıyorum. elimden geldiğince para kazanmak için ortaya gerçekleştirebilecek projeleri koymaya çalışıyorum.
çok güzel de projeler buluyorum da işte, denk gelmiyor.
o sırada annemden ilginç bir kontatak geliyor. annem bir yandan beni okula gönderirken, bir yandan da para biriktirmiş. zaten sigortacı olan annem, bireysel emeklilik sistemine kayıt olmuş ve her gün işe yürüyerek gidip gelmesine rağmen, oraya para atmış. annem parayı bankadan aldığını söylüyor. yaklaşık 45.000 lira. çok değil ama inanılmaz para lan?
o sırada annemin memleketinde birisi ölüyor. ananemin uzaktan bir akrabası. toplam 8-9 kişiye bir yığın ev kalıyor. kadın evlenmemiş, kendi kendine yaşayan bir hanım. mirası da bizimkilere kalıyor işte. ananem gel sana bu kadından kalan evlerden birini alalım diyor. annem bana soruyor çünkü benim üniversite okumam için biriktirmiş o parayı.
ben tamam diyorum. aylarca bürokrasi ile uğraşıyoruz. her hissedardan izin alıyoruz, ıvır zıvır. ilk gayrimenkul yatırımım.
o sırada dolar hala düşük ve benim ilişkim boktan durumlarda. ben ders çalışmayı bırakmışım ama ankara'da sevgilimle yaşayabileceğim bir ev ayarlamışım. ben her her şekilde ankara'ya gidiyorum yani, zaten sikimin dikine yaşayan biriyim, hiç sıkıntı yok.
üniversite sonuçları açıklanıyor, ben zaten her şekilde gidebiliyorum.
sevgilim benimle gelemiyor.
o izmir'e gitmeyi tercih ediyor.
zaten başımıza bin türlü şey gelmiş, bana da gel demiyor. ben gel diyorum, az çok paramız var, ayarlarız diyorum. o da gelmiyor.
babamın evinde, 6 kırmızı tuborg sonrası kaldırıp götümü izmir'e yanına gidiyorum. orada ayrılıyoruz.
bir daha görüşmüyoruz.
daha anlatmadığım, antamadığım, onlarca olay, durum, kişi var. tam olarak yansıtamadım aslında, üzgünüm. bu arada ben dalgıçlık yaptım, 2 yıldız aldım. yüzücülük yaptım, akdeniz'de derece yaptım. 2 kitap okuma yarışmasında derece yaptım.
annemlerin kurduğu şirket ile kendime bir tekne aldırdım, bende destek oldum. öyle bir durum oldu ki, annemlerin ailesini geçindiren o tekne şu an.
o günden sonra ben o bahsettiğim evi satın alabildim. şimdi satmayı bekliyorum. bu durumun da ayrıca amk. satamadım ya la evi. bir insan evi olup satamadığı için parasız kalır mı lan? kalıyor. bu sırada, bütün parayı oraya yatırdığım için asgari ücret ile bir barda barmen olarak çalışıyorum.
dışarıda bir bira, eve gelirken üç bira almak üzere, neredeyse bütün paramı harcadım. cebimde 6 lira kaldı.
şimdi ben bu kadar şeyi niye anlattım biliyor musunuz?
gelelim red pill'e,
hayat herkes için aynı değil.
bazı insanlar neler yapması gerektiğini, nasıl yaşaması gerektiğini bilemiyor. bunu ailesinden görmüyor, anlayamıyor.
bu gün ben eve saçma sapan maddeler değil de, bira alarak geldiysem, bu red pill'in sayesindedir.
ben bu gün kendimi geliştirirsem, ileride daha iyi bir hayatım olacağına inanıyorsam, bu red pill'in sayesindedir.
ben bu gün, kendimi geliştirmek için, camel almak yerine 4 liraya tütün alıp, artan paraya kitap alıyorsam, bu red pill sayesindedir.
ben bu gün, c# hoşuma gitmediği için bir yandan android programcılık, bir yandan ios programlama, bir yandan unreal engine 4 ve unity 3d öğrenmeye çalışıyorsam, bu red pill sayesindedir. (unity'nin kitabına param yetmedi, unreal engine'yi de bilgisayarım kaldırmadı ama sadece zaman meselesi, hehehe)
ben bu gün, en çok istediğim bölüm olan iktisat'a lys'ye param yetmediği için giremediğimde, ne olacak 2 üniversite mezunu olurum diye menkul kıymetler ve sermaye piyasaları bölümüne girip, bir yandan da yeniden üniversiteye hazırlanıyorsam, bu red pill sayesindedir.
ben bu gün, hala projelerimi geliştirmeye devam ediyorsam, kendimi kaybetmeden ilerlemeye çalışıyorsam bu red pill sayesindedir.
ben bu gün, saatlerce çalıştıktan sonra, cebimde kalan 3 kuruş parayla seğmenlerde uzanıp gökyüzünü izleyip, bu günlerin geçeceğine kendimi ikna etmeye çalışıp, eve gelip buraya kadar yazabilecek kadar ikna edebildiysem, bu red pill sayesindedir.
ben bu gün, yarın sabahın 7'sinde kalkıp işe gitmeye kendimi ikna edebiliyorsam bu red pill sayesindedir.
son bir yıldır, hiç bir arkadaşımla doğru düzgün oturup muhabbet etmeden, herhangi bir kadınla ilgilenmeden, yoluma devam ediyorsam; bunun beni çok yorduğunu hissetmeme rağmen, bir kadının omzunda ağlamamak için kendimi zor tuttuğum halde, güçlü durup, hayatın önüme getirdiklerinin üstesinden gelmek için kendimi hazırlıyorsam eğer, bu red pill sayesindedir.
şikayet etmek kolay. mızmızlanmak kolay. önemli olan önüne çıkanların karşısında durabilmek. kendimi bildim bileli bunu yapıyorum çünkü yapmak zorunda kaldım. red pill'den sonra ise bunu bilinçli bir şekilde yapmaya başladım.
yaşım 21 bu arada. evet, oldukça gencim. pek çoğunuzdan daha gencim. liseli diyecek arkadaşlar, bir daha okusun yukarıda yazdıklarımı.
bana şimdiye kadar kimse yapmam gerekenleri, neler yaparsam neler olacağını söylemedi. kendim denedim, kendim buldum.
çok dayak yedim, hem insanlar, hem hayat tarafından. düşe düşe öğrendim aslında.
bazı yazarlar bu süreç içerisinde kadın düşmanı olmuş olabilirler.
ben değilim.
ben red pill'in kendini geliştirme ile ilgili olduğuna inanıyorum ve bunu uyguluyorum.
erkeklerin veya insanların, ürettikleri kadar değer göreceğine, görmesi gerektiğine inanıyorum.
size de aynısını tavsiye ederim. -
26. oğuzhan özyakup'un milli takıma davet edilmesi
iyiden iyiye saçmaladılar artık..
bu resmen bariz belli ki yukarıdan birinin talimatıyla gaz alınmak için yapılmış bir harekettir..
beşiktaşlı olsam gerçekten de kızacağım durumdu..
arda gelmicem dedi, ayağına gittiler, geldi..
oğuzhanı çağırmadılar , kamuoyu tepkisiyle karar değiştirdiler..
bu tff baştan kokmuş arkadaş.. -
27. içki içenlerin partiden ilişiğinin kesilmesi
anıtkabir'de benzer bir durum yaşansaydı, o insanlara küfredecek kişilerin, olay şehitlikte gerçekleşince olayı normal karşılaması.
şimdi anıtkabir ile orası bir mi demeyin. anıtkabir nasıl başımızın tacıysa, bu şehitlik de öyledir. -
28. bahis bağımlılığı
oyunun içinde kalamayıp yani kasayı sıfırlayıp tekrar yükleme yaptığınızda daha da azan kaotik ibne.
kazanırken, şans sizinleyken verdiği haz inanılmaz olsa da kötü gidişat başladığında sinirden kalbi sıkışıyo lan insanın. 100 lirayı 800 yapıp 500'ünü çekmek de çare değil. içerideki kalan 300 bankadaki 500'ün rahatlığıyla çok kolay sıfırlanır. çok basit gibi geliyor disiplinli ve sabırlı olmak ama değil. günde 100-200 lira kar etmek hiç zor değil ama daha günün ilk maçlarında bu paraları kazanınca ve günün geri kalanında yüzlerce maç varken kendini tutabilmek kolay iş değil. kazanmanın sınırı yok ama kaybetmenin sınırı elde avuçtaki bir miktar para. günde 100 lira kazanıp direkt ay hesabı yapıp oh 3 bin iyi para lan deyip arkanıza yaslanmadan ve para sayma makinesi sipariş etmeden önce irade denen despot piçi çelik gibi yapmak gerek.
sonra gece olur ve amına koduğumun güney amerika liglerinde harıl harıl gol ararken bulursunuz kendinizi. alt liglerine soktuklarım. istatistik yok bi şey yok. öyle bir maç var mı yok mu, oynanıyo mu oynanmıyo mu o bile belli değil lan. mal gibi dakikaları seyrediyoruz maçkolikte. -
29. aykut kocaman
kendisinin fenerbahçe'yi çalıştırmadığı bir zaman hangi takım hatırlamıyorum, beşiktaş'la yenildikleri bir maç oynamıştı. maçta da 3. dakikada mı ne bunun takımı gol atmıştı. maçtan sonraki röportajda yenilgiyi golü erken atmalarına bağladığında taktik zekasına hayran kalmıştım kendisinin. böyle bir analiz yeteneği, böyle bir stratejik planlama. az bulunur.
edit:
arpadam kaymakpuruzu nickli suser bulmuş paylaşmış, maç berabere bitmiş, yenilmemişler. ama demeç linkte.
http://m.goal.com/…ğımız-goller-bizi-kötü-etkiliyor -
30. yalnızken daha mutlu olan insan
içe dönük insandır. bu konu melankoliyle, vasat duygusallık muhabbetiyle geçiştiriliyor ama kişilik kuramlarında önemli bir yeri vardır.
ilk meselemiz, içe dönük insan ile içine kapanık insanın birbiriyle karıştırılması, daha doğrusu ikinci durumun az konuşan, yalnız takılan insanları anlatan tarif olarak benimsenmiş olması. içe dönük ve içe kapanık ayrı psikolojik durumlardır. hepimiz sosyal hayatla belli ölçülerde temas ediyoruz, aranızda manastıra internet bağlatan varsa orasını bilemem ama hayatımızdan belli ölçüde zaman ve enerji alan işler yaparak yaşadığımız aşikar. bunların çoğu da düzenli yani rutin şeylerdir.
ikinci meselemiz ise, içe dönüklüğün ne anlama geldiğidir. içe dönük insan durumunu anlatmak için verebileceğimiz en basit örnek, yorucu bir iş gününü geride bırakırken akşam dinlenmek için ne yapacağına karar veren insanın seçeneklerine bakmaktır. işten çıkmaya doğru arkadaşlarına mesajlar yazmaya başlayıp, hızlı bir buluşma ayarlıyorsa ve bu durumdaki davranışı genelde böyleyse, bu insan dışa dönük - extrovert kişilik bandındadır, diyebiliriz. yorulduğumuzda nasıl dinlenmeyi seçtiğimiz, kişiliğimiz konusunda bir turnusol kağıdı görevi görür. mesela aynı durumdaki içe dönük - introvert insan birileriyle buluşmak yerine kitapçıya gitmeyi ya da sahilde öylece tek başına oturmayı tercih eder. iki kişilik durumunda da asıl motivasyonun 'dinlenmek' olduğunu unutmayalım. yani, yaşamak için gereken ruhsal enerjiyi geri toplamak.
daha fazla bilgi için, enneagram ve carl gustav jung harmanlaması olan şu içerik okunabilir.
bir de meşhur örnek verip eyyorlamama nokta koyayım:
“ı’m an introvert… ı love being by myself, love being outdoors, love taking a long walk with my dogs and looking at the trees, flowers, the sky.”
sözün sahibi, audrey hepburn. -
31. 2017 turizm şahlanması
mal beyanında bulunmuş herhalde arkadaş. veri okumayı bilse böyle davranmaz eminim.
evet 2002-2014 arasında sürekli artan turizm geliri var.
turizmin şahlandığı en son yıl 2014, bak istersen türsab verilerine 34 milyar dolar ve 40 milyon turist görürsün.
peki ne oldu?
2015 de rus uçağı düşürdük
2016 da fetö darbesi
2017 de rte atarı
2015 yılından beri türk turizmi çöküşte. kayıp 20 milyar dolara ulaştı.
2017 yılının ilk 6 aylık diliminde 8.5 milyar dolar gelir varken, turist sayısı da düştü.
ingiliz, orta avrupalı ve iskandinavların yerini, rus, ukran ve faslı, cezayirli, lübnanlı, ürdünlü beş parasız kekolar aldı.
dolayısıyla kişi başına harcamalar 850 usd dan 600 dolarlara geriledi.
şimdi git çay demle gel.
şahlanan tek şey var iflas etmiş yunan ekonomisi ve iflastan dönmüş ispanyol ekonomisi.
hadi az ötede oynayın.
turizm krzinde baz yıl 2014 olarak alın. bakalım hangi yıllara geri dönmüşüz.
edit: ahahahaha korkak götlek küfür edip mesaja kapatıyor kendisini. mal oğlu mal seni.
şuraya gerçek rakamları da bırakalım.
(bkz: #69961755) -
32. vatan şaşmaz'ın cansız görüntülerinin yayınlanması
sahipsiz olunca insanın cenazesi bile malzeme demek ki.. adamcaz resmen meze oldu niteliksiz karektersiz ekran şeylerine.. yazık.
mesala şu manisa'dasiniz bütün silahlı kuvvetleri zehirleyen yemek şirketi hakkında bir tek haber yapmayanların bunları basın özgürlüğü diye servis etmesini o.ç. haricinde başka bir şeyle tanımlamak pek mümkün olmasa gerek. -
33. 50 tl'lik elektrik tüketimine 50 tl vergi almak
evime kesilmiş olan elektrik faturasını incelediğimde,
enerji bedeli: 50.61tl
dağıtım bedeli: 27.85tl
enerji fonu: 0.51tl
trt payı: 1.01tl
btv: 2.53tl
kdv: 14.85tl
ödenecek tutar: 97tl olarak gözüküyor. kardeşim tamam sen gene dağıtım bedeli, kdv al ama 50tl lik fatura kadar kesinti yapmak nedir ya.
not: sayaç akıllı sayaç değil.
fatura caps -
34. 2017 turizm krizi
durun sektörden bildiriyorum.
hiçte öyle sokakta gördüğünüz kalabalıkla tespit sıçmaya çalışmayın boşuna. merkez ofisimiz kuşadası ve şirketimizin işi yunan adaları feribot taşımacılığı. bu kısma sonra döneceğim ilk önce kuşadası cruise limanı olan bir diğer adıyla ege port limanına gelen son 5 yıllık cruise sayılarını paylaşıyorum.
2013 - 512
2014 - 423
2015 - 380
2016 - 223
2017 - 91
hiç nedenlerini sıralamayacağım zaten herşey ortada. ülke politikası vs ve son 3 yıldır gelen gemilerin hepsi romanya, bulgaristan, yunanistan vb avrupa ülkeleri vatandaşı. yani para bırakacak müşteri değil. 2013-2014 senelerinde amerikanlar, ingilizler ve italyanlar geliyordu yığınla ve hepsi paralı müşterilerdi. hem halıcı, kuyumcu vb. esnafa para bırakıyordu hem de efese, izmire transfer hizmeti alıp hem tur şirketlerine, hem transfer hizmeti sağlayan şirketlere hem de taksicilere para bırakıyordu. şimdi bunların hiç biri yok.
sizin o bodrum vb. yerler insan kaynıyor dediğiniz açıklaması da şu. geceliği 2015-2016 yıl ortalamaları 400-500 tl olan oteller şu an 200 lira fiyat çekiyor hemde fırsat sitelerinde. girin bakın tek tek link vermekle uğraşamayacağım çünkü gecenin bu saati ofisteyim çalışıyorum. ve bu fırsat sitelerine %15+kdv komisyonda ödüyorlar.
yukarıda arkadaşların yazdığı oteller her yerde full, -30 oda içerideyim tarzı örneklerin açıklaması da şu şekilde oluyor. otellerin yurtdışında expedia, hotelbeds, booking.com tarzı büyük servis sağlayıcılarla acayip düşük fiyattan kontratları var. neden derseniz bu adamlar belli bir sezon aralığında otele diyor ki bak kardeşim ben 1 mayıstan 31 eylüle kadar senin otelinden her gün 20 oda istiyorum. bana bu tarihler arası 20 odanın maliyetini hesapla. otel hesaplıyor diyor ki x tutar. bu servis sağlayıcılar otele gidiyor 1 mayıstan önce. al diyor bu x/2 paran, peşin ödüyorum. kalanı da 31 eylülden sonra. otelinde işine geliyor çünkü daha sezon açılmadan parayı peşin alıyor ve bu servis sağlayıcıların günlük bu odalara ödediği odabaşı para 50 euroyu geçmez. 50 euro dediğim oda da herşey dahil otelin en iyi odasıdır. otele kapıdan girerseniz size 400 500 tl fiyat çeker ama işin acı tarafı o servis sağlayıcılar bu bahsettiğim paralardan otellerden oda alırlar. sonra 300 - 400 tl bandında fiyat çekip otelden de daha iyi para kazanırlar. sizde oo otel dolu vs modunda takılırsınız.
şu an ülkede doğru düzgün ne amerikalı ne ingiliz ne de adam akıllı kaliteli para bırakacak avrupalı turist var. her yer arap dolu onların bırakacağı para da yerin dibine batsın diyoruz sektör olarak. adam 2 karısı 10 çocuğuyla otellere gelip diğer müşterilere rahatsızlık veriyor. rahatsızlık verme sebebi de; eş sayısı çocuk durumu değil; parayla her türlü öküzlüğü yapabileceklerini sanmaları. zengin araplar eşittir, akp kaynaklı zengin olan görmemiş cahil türkler.
yunan adalarına gelirsek sırf 26 ağustos 2017 - 4 eylül 2017 tarihleri arasında 5852 yolcu taşıyoruz. bu kadar net rakamı nasıl veriyorum; sistem önümde açık çünkü. ve bu insanlar bir kişi 2 gece konaklama, feribot biletleri ve sabah kahvaltısı dahil 109 euroya yunan adasına ulaşıyorlar. hem de 5 yıldızlı otelde konaklamasıyla. 2 gün öğlen ve akşam yemeği hatta her öğünde ouzo, bira veya şarap tüketeceğini varsayarsak yemeğe eşlik edecek düzeyde, toplam 4 öğüne vereceği para 100 euroyu geçmez hatta imkansız. beachler deseniz zaten ücretsiz, şemsiye ve şezlong parası diye birşey yok. su içseniz kimse neden başka birşey içmiyorsun diye sormaz. yani bir kişi 240 euroya yaklaşık 1000 tl ye 3 gün 2 gece yunan adasında ve 4 öğün dışarıda istediği alkolü içerek taş gibi tatili yapıp geliyor. ve artık aklı çalışan kültürlü, cahil olmayan türk müşteri soluğu direkt yunanistanda alıyor.
kıssadan hisse hayvan gibi kriz var, ve daha da beter olmalarını umuyorum türk otel sahiplerinin. bizim yunan adaları sektörü eskiden bir furya olarak görülürdü, gelir geçer denirdi. lakin o devir çoktan değişti. 35 euroya kuşadası-samos gidiş dönüş bileti alabilirken ne bok yemeğe türkiye de tatil yapsın insanlar. izmir istanbul tek yön uçuş parasına yunanistana gelip gidiyorsun hem de sefer süresi 1 saat. hı tabii uçak biletini 2 ay önceden alırsan bulursun o fiyata tahmini.
siz daha avutun kendinizi, bir arkadaşım şöyle dedi; o böyle dedi diye. cebinde pasaportu olan ya schengenle ya da kapıda vizeyle geçiyor yunanistana bakıyor keyfine. ne uğraşacak her kesimden cahil cühela eli sonradan para görmüş kültürsüz insanlarla bodrum, çeşme, kuşadası, marmariste takılmaya. size de çok sevdiğini araplarınızla mutluluklar. -
35. ekşi sözlük yakıt tüketimi veritabanı
yeni astra 1.4t 140hp turbo
100 km de 10-12 litre ortalama.
tüketim manyağı -
36. oğuzhan özyakup
tayfur teknik sebeple davet etmedik diye açıklama yapmıştı dün. sanırım takımın taktiği değişti dün akşamdan bugüne.
bok gibi bir memlekette yaşıyoruz lan.
not: atiba -
37. yatakta hangi game of thrones karakteri gibisin
2 ay önce yapıp ejderha çıktığım test
-
38. sözlük yazarlarının satın aldıkları son kitap
(bkz: sapiens)
(bkz: homo deus)
(bkz: yuval noah harari) -
39. plaja köpeğiyle gelenleri uyarmak
bence aranızda plaj uyarı timleri kurun neyi beğenmiyorsanız uyarın bu iş çözülsün. ayrıca deniz de senin yaşam alanın değil neden girip deniz canlılarını rahatsız ediyorsun o zaman.
tanım: sürekli uyarma ihtiyacı hisseden birey önerisi. -
40. samsung galaxy note 8
bir milyon kelimem olsa hiç birini alanlara bok atmak için kullanmayacağım telefon. akıllı telefonlar ortaya çıktığından beri "o paraya öküz alınır" ve "1000 liralık telefon da aynı şeyi yapıyor" cular bitmedi.
arkadaş senin o mantığına göre her ürün optimum noktada üretip bırakılmalı. yani ben hiç bir trafiğin 300 km hızla aktığını görmedim amk neden otomobillere 300 km hıza çıkacak güç veriyorlar?
yada renault cliosu olan adamın gidip masserati'si olan adama "eki eki bende bindim mi gidiyorum sende, benim yapamadığım ne yapıyorsun" dediğini görmedim.
ulan hiç bir kadın pazardan aldığım sütyende memelerimi kapatıyor senin victoria's secret'tan aldığın sütyen benim sütyenimden fazla ne yapıyor demez.
yani bu tarz 1-2 entry olsa neyse. ama sikindirik ucuz bi telefonu olan herkes neden gelip buraya benimkinden fazla ne yapıyor diye yazıyor lan çıldırıcam. kendinizi bu şekilde avutmayın. telefona 5000 tl veremiyosanız ne bileyim 800 tl lik telefonunuzla mutluysanız gocunulacak bir şey değil buraya gelip kendinizi ikna etmenize gerek yok. ki bide telefona 5000 tl veren adamın da sizin enrtryleri okuyup ibret alıp satıp 800 tl lik telefon alacağını düşünmüyorum. adam öyle bi karar verse senin telefondan 7-8 tane alabilir gerçi. -
41. marco asensio
topla inanılmaz koşuyor. göze çok hoş gelen bir koşu mekaniği var. yere basmıyormuş gibi gözüküyor resmen. koordinasyonu ve tekniği de çok iyi.
o nasıl bir sol ayaktır şerefsiz. çivi gibi çakıyor her yerden. -
42. kadınlar neye aşık olur
kadınlar kendilerine aşık olunmasına, hayran kalınmasına, tapınılmasına aşık olur.
aşık olduktan sonra da zamanla erkekte bunlar tükenince aşkları saplantıya döner. bu kez eski günlere aşıktırlar. kendilerine aşık olunan, hayran kalınan, tapınılan günlere... -
43. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı
yalnız kadınlar, buradan
-
44. as monaco
bize de bir aleyküm selam diyecekler gibi
-
45. sevgilisinin bedelli askerlik ücretini ödeyen kız
5-6 ay sonra terk edilecek kızdır.
-
46. bir erkeği çok sevmek
bir süre sonra elinde bavulunla kapı önüne koyulmak demektir.
not: erkeğim ve freelance olarak meriçlik yapıyorum. -
47. cumhuriyet halk partisi
"şehitlikte içki içtiler" gibi sığ bir iktidar sataşmasına yatakta basılan eş modeli gibi tepki vermiş partidir. içki içmeyi "ahlaksızlık" olarak değerlendirip içki içtiğini tespit ettiklerini partiden ihraç edeceğini duyurmuş.
bu hadise chp'nin asla muhalefet yapamayacağının teminatıdır.
çünkü muhalefet, sığ muhafazakar "eleştiriye" karşı kendi özgürlükçü ve demokratik vizyonundan cevap vermekle mümkün olabilirdi, aynı sığ sularda çıplak yüzmeye çalışan ergen gibi kaçmaya çalışarak değil.
chp'nin bu kararı akp karşısındaki acziyetinin refleksif yansımasından başka bir şey değildir.
örneğin muhalefet, çanakkale şehitliğine saygı ile günlerce kamp yapılan bir organizasyonda insanların alkol alması gibi bir şeyin birbirinden alakasız iki şey olduğunu anlatabilmekten geçer. ya da çanakkale şehitlerinin verdiği mücadelenin uluslararası tahakküme karşı olduğu kadar bağnazlığa ve yobazlığa karşı olduğunu hatırlatmakla yapılır. alkol almanın etrafındaki insanlar ve mekanlara rahatsızlık vermediği sürece kişilerin kendi tercihleri olduğu ve buna kimsenin karışamayacağını savunmakla yapılır.
mehmet bekaroğlu'nun açıklaması da tüy dikmek artık:
"chp kimsenin içkisine karışmadı... "kurultay alanında içki içilmeyecek" kararı aldı, bu karara uymamak disiplin suçudur, gereği yapıldı."
yayınlanan "kurallar" bildirgesinde içki içmekle ilgili herhangi bir şey yok bu arada, olay kafalardaki örümcek ağlarında.
adalet yürüyüşü, kurultay, toplumsal uzlaşma vs diye ulan acaba diye düşünmeye başlarken yine kafamıza baam diye inmiştir soğuk gerçekler. bakalım daha kaç defa akp'nin bu basit ve sığ politik oyunlarına düşecekler. milyonlarca insanın umudunun saygısına çekin şu g.tünüzü yapıştığınız koltuklardan, bırakın batacaksa gençlerin elinde batsın parti, belki atatürk'ün anısı anlam bulur da bununla övünürüz. -
48. luis neto
ön libero da oynayabiliyor olması şüphesiz aykut kocaman'ı sevindirmiştir.*
-
49. 28 ağustos 2017 adana depremi
çok hafif vurup geçmiş deprem.
merkez üssünün neresi olduğu şimdilik merak konusu.
edit: başlığı açan arkadaşı tebrik etmek lâzım. çok hassas bir mabadı varmış. kandilli'ye göre depremin büyüklüğü 3.7, merkez üssü adana karataş -
50. ozan tufan
tek eksigi ayaklarini kullanamamasiymis.
amk oyunun adi futbol zaten? foot-ball. ayak topu. sakl;je;qlwkejqw