çanakkale 1915 köprüsü ile ilgili soruları yanıtlayan binali yıldırım'ın cümlesi. "çanakkale geçilmez diyorduk; artık havadan da geçiliyor karadan da geçiliyor, her türlü geçiliyor."
kendince espri yapıyor, ama yersiz. başka birisi dese elli sene "cehape zihniyeti böyle dedi!" diye konuşurlar.
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. çanakkale her türlü geçiliyor
-
2. ekşi sözlük'ün şaka maka 30'luk teyze kaynaması
eger 30 yaşında teyze kaynıyorsa bu sözlük, bir o kadar da 30 yaşındakilere teyze diyen liseli kaynıyor demektir ki bence bu durum daha vahim.
-
3. kerimcan durmaz'ın aşık olacağı erkekte aradıkları
(bkz: saplı kezban)
-
4. müşterisini taciz eden instagram butikçisi
edit: engelli bir insana tecavüz etmek lütfen bu başlığa da bakın arkadaşlar. çok mühim bir konu, desteklerinizi bekliyor.
instagram'da alışveriş yaptığı butiğin sahibi tarafından taciz edilen kadının yazdıklarını aynen aktarıyorum:
"merhabalar. yaklaşık 3-4 hafta önce bir instagram butiğinden alışverişte bulundum. fakat bu kadar mide bulandırıcı olacağını düşünmemiştim. arkadaşa parayı havale olarak yolladım ürünlerin acele gelmesi için. hemen yollucağını söyledi. fakat acele gelmedi. acele gelmediği yetmemiş gibi ürünün fiyatını ödediğim halde 130? kapıda ödeme geldi. ürünü geri gönderdim ve hala elime ne ürün geldi ne de yolladığım parayı geri gönderdi. butiğin sahibinin ismi erkan. konuşmalarda bilerek cevaplarımı argo vs kullanarak vermedim çünkü şikayette bulunduğum zaten "yanlışlıkla" ben suçlu bulunmayım diye. instagramdaki butiklerin hepsi böyle demiyorum ama bunlardan çok var. dikkat etmenizi öneriyorum ki ben bayadır instagram butiklerinden alışveriş yapıyorum böylesine ilk defa rastladım. onun şoku içerisindeyim. ve kendisini arayım kendisine şikayette bulunacağımı söylediğimde istediğini yapabilirsin elinde delillerin yok bana bi bok olmaz diye cevap aldım. hatta siz her müşterinize böyle mi davranıyorsunuz diye sorduğumda hayır sana denk geldi canım seni istedi şeklinde cevap aldım. hayretler içerisinde suç duyurusunun seyrini izliyorum."
ekran görüntüleri kaldırıldı.
arkadaş çok sabırlıymış, haksız duruma düşmemek için onca hakarete karşılık vermemiş ama suç duyurusunu yapmış. işin daha beter yanı olay duyulmaya başlayınca butiğe mesaj yollayan başka bir arkadaşa da penisinin fotosunu atmış aynı şahıs. o da burada;
rodionun uyarısı uzerine bu linki kaldırıyorum.
tekrar ediyorum, bütün görseller, metinler vs. alıntıdır. olayın basit bir taciz olduğunu düşünmeyip, bunu yapacak cesaretteki adamın yarın bir kadını fiziksel olarak da incitebileceğini düşündüğümden paylaşıyorum.
edit: arkadaşlar olayı ben de facebook'ta gördüm ve paylaştım. linçi savunmuyorum ama keşke bu gibi adamlar caydırıcı cezalar alsa da bu kadar korkusuzca ona buna organlarının fotolarını göndermeseler. o zamana kadar başka kadınların da aynı sıkıntıları yaşamaması için mecburen yapılıyor bu tarz ifsalar. en azından benim niyetim bu.
bir yazar arkadaş paylaşmış başka bir kadını da taciz ettiğini. başka bir yazar arkadaş ta alışverişte aynı whatsapp adresini kullanan tesettür üzerine bir butik bulmuş.umarım kimsenin canını yakmadan hakettiği cezayı alır.
edit 2: huznu gozlerinin arkasinda olan kiz'ın uyarısını dikkate alarak mağdurun zor durumda kalmaması için bütün linkleri kaldırıyorum.
edit 3: #63696879 nolu entrydeki açıklamaya da göz atmakta fayda var. -
5. tek kişilik ordu gibi olan insanlar
(bkz: mustafa kemal atatürk)
-
6. türkiye vatandaşlarının sosyal medyada fişlenmesi
forbes dergisinin iddiasıdır. türkiye hükümeti abd'li bir teknoloji firmasından sosyal medyada fişleme, şifre kırma vs. için hizmet aldığı ortaya çıkmış. öyle ki söz konusu teknoloji firmasında çalışan bazı işçiler etik dışı bir işe alet olduklarını düşünerek istifa etmişler.
haber şurada: http://www.forbes.com/…llance-erdogan/#51a33d5275ce
bu haberin üzerine gidecek türkiyeli gazeteci bulunur mu, bilmiyorum. hükümet bir açıklama yapar mı ondan da emin değilim. ne yapacağımızı bilmiyorum. -
7. tayyip yok güneşli günler bizi bekliyor
denklemin içinden darbeyi çıkarsak çok da eğreti durmayan cümle.
-
8. lütfen bu hanıma haddini bildiriniz
bu sözü yüzünden ecevit'ten nefret edecek olanlar açıp anayasayı incelesinler bakalım tbmm'nin kıyafet kanunu ne gerektiriyormuş.
(bkz: sen sevme ulan)
edit: tamam kıyafet yönetmeliği, meclis iç tüzüğü, her neyse yanlış yazmışım, ad hominem yapmayın burada, konunun özüne gelin. -
9. ali koç'a karşı aziz yıldırım'a destek kampanyası
an itibariyle sonlandırdığım kampanya.
-
10. adil öksüz'ü ihbar edene 4 milyon tl verilmesi
adil öksüz'ü tanımıyorum, adil kullanım kotası olur mu? o da orspu çocuğu sonuçta.
-
11. harun kolçak türkiye'nin freddy mercury'sidir
freddy mercury'si olabilir ama asla freddie mercury'si olamayacaktır.
-
12. ya başkanlık ya pişmanlık
sürekli bi "istediğimiz olmazsa kötü şeyler olur" durumu:
(bkz: 400 vekil verin ve bu iş huzur içinde çözülsün)
(bkz: yeni türkiye için 400 milletvekilini vermek lazım)
(bkz: sistem tıkandı tek çözüm başkanlık modelidir)
(bkz: ya başkanlık ya kaos)
(bkz: millet kaosu seçti tespitim doğrulandı)
(bkz: 400 milletvekili alınsaydı bunlar olmazdı)
(bkz: başkan seçmiş olsaydık kaos yaşanmazdı)
(bkz: rte'yi başkan seçseydik bu kaos olmayacaktı)
(bkz: akp giderse beyaz toroslar gelir)
-----------
edit: ya yeter be arkadaş yeter ya.. yaklaşık on senedir her gün flaş haber, her gün operasyon, bağırma çağırma, mahkeme, gerilim, skandal demeç, korkutma, yasaklar, aksiyon.. vatandaşların gerçek gündemine sıra ne zaman gelecek? yazıklar olsun yıllardır sanal gündemlerle milletin beynini sulandıranlara... yazıklar olsun kendi gündemini belirleyemeyip önlerine konan sanal gündemin peşinden gidenlere... -
13. galatasaray
genç galatasaraylılara ithafen ;
tiner zararlıdır, tinerden uzak durun.
not: objektif galatasaraylıyım. -
14. amsterdam'da çikolata kaplı kekin 7.25 euro olması
amsterdam'ın kendine özgü kekleri varken kimsenin yüzüne bakmayacağı kektir.
-
15. belgeseli izlenmeye değer en güzel hayvan
(bkz: bal porsuğu)
--- spoiler ---
hikayenin sonunda bile ölmüyor şerefsiz
--- spoiler --- -
16. şevket altuğ
(bkz: öldü sandım ibneler)
-
17. gülben ergen'in zikirmatik kullanması
-
18. iphone 7
üç gün önce aldığım, daha dokunmaya bile kıyamazken sevdiceğimle tartıştığım bir anda öfkelenip sevgilimi duvara fırlatmama neden olan canım telefonum:((
sizlere ömür tabi benim sevgili... ama neyse ki en azından telefonuma bir şey olmadı:)) yapacak bir şey yok, yenisini bulacağım bugün. feda olsun telefonuma:)) -
19. türk melek hu'nun portekizli yu fu'yu yenmesi
turk halkinin gogsunu kabartan portekizleri uzen olay. çinlilerin ne yaptigi merak konusu.
masa tenisi tek kadinlar avrupa sampiyonlugu final maci sonucudur. -
20. sabah 9 akşam 7 çalışanların eczaneye gidememesi
sadece eczaneye degil, bu calisanlar doktora, disciye, avukata, ssk'ya, vergi dairesine, bankaya, kutuphaneye, muhtarliga, mahkemeye, osym'ye, bagli olduklari meslek kurulusuna, elektrik idaresine, sular idaresine, doğalgaz idaresine, postaneye ve su an aklima gelmeyen onlarca yere daha gidememektedirler.
-
21. bakamayacaksan doğurmayacaksın
serebral palsi *nin doğum esnasında gelişen/ gelişebilen ve o ana kadar tüm tetkikleri sağlıklı olan hemen her bebeğin başına gelebileceğini bilmeyen bir (bkz: beyinsiz) - sanal hesabın - in bok yemesi.
hem cahil hem fikre sahip.
boyalı çomar
edit: serebral palsi nedir. ne değildir. nasıl yardım edebilirsiniz. serçev -
22. 30 ekim 2016 türkiye'nin zaman diliminin değişmesi
her isimiz bilgisayarla oldugu icin it'cilere girmektedir, ucak rezervasyonlarinin corba olmasi ya da binlerce server'in ve veritabaninin kontrolu, patchlenmesi gibi boktan durumlara daha gelmedim.
yapacaginiz isin amk. -
23. iphone 7 sahiplerinin meslek ve gelir durumları
burada bir eleştiri mi var, yoksa öylesine açılmış bir başlık mı bilemiyorum ama eleştiri varsa benim de cevabım var. iphone kullanmıyorum bu arada.
insanlarda genel olarak "senin kazandığın para ne ki bu telefonu/bilgisayarı/televizyonu/x'i alıyorsun" gibi bir fikir var. neden? çünkü biz her şeye karışma hakkını kendimizde gören insanlarız.
bu insan bu cihazı aldıktan sonra ödemeleri yapmakta zorlanabilir mi? elbette. aynı işi gören başka bir cihazı, bunun belki de 1/10 fiyatına alabilir mi? tabii ki alabilir. insanımız bu cihazı almak zorunda mıdır? değildir, en azından almazsa ölmez. buna biz karar verebilir miyiz? hayır.
alır, kullanır, parçalar, borçlanır, ödemekte zorlanır ya da zorlanmaz, bu tamamen kendi problemidir. buradaki insanlarda her şeye karışmak gibi bir huy var. onu neden aldın, bunu neden yaptın, ay sen daha evlenmiyor musun, niye oraya gittin... size ne amına koyayım ya, size ne oğlum kendi hayatınıza baksanıza. bak ne güzel sakin sakin anlatıyordum dayanamadım en sonunda. herif telefonu alıp parasını sana mı ödetiyor? ister limon satar, ister holding sahibidir ya da ne bileyim işsiz veya öğrenci de olabilir. neden bu koduğumun ülkesinde herkes her sikime karışma hakkını kendinde görüyor lan? -
24. 25 ekim 2016 gültan kışanak'ın gözaltına alınması
yıllarca fethullah gülen'i memlekete davet edenler, kendisine okul arazileri tahsis edenler, türkçe olimpiyatları adı altında terör örgütü propagandası yapanlar, devletin belirli noktalarına sadece fethullahçıları atayarak tekeli altına alanlar ayan beyan ortadayken, her gün tvlerde boy gösterirlerken, haklarında küçücük bir soruşturma dahi açılamazken yapılan terör soruşturmasının bir kısmıdır.
gültan kışanak terörist ama melih gökçek kahraman! kadir topbaş vatan evladı! bülent arınç adam gibi adam! uzun ise evliya!
sizin gibi halka akp az bile. daha tatlıları sevip okşasın inşallah.
gültan kışanak'ı da günahım kadar sevmem. -
25. 25 ekim 2016 galatasaray dersimspor maçı
tribündeyim ve misafir dersim taraftarlarıyla maç izlemek gerçekten paha biçilemez. gs atıyor alkışlıyorlar, dersim atak yapıyor alkışlıyorlar. küfür vs. hiçbir durum yok.
-
26. beşiktaş
sabah başlığı açtığımda önüme çıkan ilk entry şu (#63665781):
"vodafone arena inşaatında çalışan ve yaptığı şaka sebebiyle işten atılan inşaat emekçisini kovan/kovduran kulüp.
ucuzsunuz, kalitesizsiniz."
merak ettim, gerçekten o işçiyi ve emeğini mi düşünüyor, yoksa tek gayesi beşiktaş'a çamur atmak mı diye, geçmiş entrylerine baktım.
eğer ararsanız, son entry'lerinin tamamı beşiktaş'la ilgili olan bu arkadaşın galatasaraylı olduğuna dair yazılar bulabiliyorsunuz.
hangi galatasaray hatırlatalım. rıza hoca sivasspor'un başındayken, şeref tribününden ona aklı sıra "kapıcı çocuğu" diye bağırarak hakaret etmeye çalışan bir zatı (serdar eder), 4 senedir hala sicil kurulu başkanlığında tutan bir galatasaray. emeğe ve emekçiye verdiği değeri böyle haysiyetleri üst makamlarda tutarak gösteren bir galatasaray.
ve "kapıcı" kelimesini hakaret olarak kullanan adamların koltuklarında oturmalarından tutun da, terör örgütünün takımı ele geçirmesine kadar kendi kulüplerinde yaşanan herşeyi görmezden gelip; sırf beşiktaş'a laf edebilmek için emek sömürüsü yapacak kadar alçalan galatasaray taraftarı.
bir kulüp ve taraftarı birbirine ancak bu kadar yakışır.
dipnot: söz konusu inşaat işçisi, taşeron firmanın personeli olarak inşaatta çalışmaktayken, beşiktaş aleyhine yaptığı paylaşımdan dolayı firmanın diğer şantiyelerinden birine gönderilmiştir. işsiz filan bırakılmamıştır. ama size ne ki bundan? sizin derdiniz hak - hukuk değil, beşiktaş.
dipnot 2: şu efendi beşiktaş'ı da kim bulduysa helal olsun. kudurtuyor hepsini, nasıl saldıracaklarını şaşırıyorlar. -
27. unutulmayan üşüme anları
yer: kyoto/japonya
sıcaklık: -5 derece
o zamanlar ingilizce öğretmenliği yaptığım okul evimden 17km. kendim de öğrenciyim ve benim okulumun son ders saatinin bitişiyle, öğretmenlik yaptığım okulun ilk ders saatinin başlangıcı arasında sadece 1 saat var ve eğer toplu taşımayı kullanırsam (2 vesait değiştirerek) işe yarım saat civarı geç kalıyorum. bisikletim ise yol bisikleti ve 17km'yi 1 saatte alabiliyorum. bu nedenle işe bisikletle gidip geliyorum.
yine böyle günlerden birinde, soğuk bir aralık ayında işten çıkmışım, eve bisikletle döneceğim. dışarıda müthiş bir kuru soğuk var ve esen rüzgarla etkisi defalarca kez artıyor. o kadar soğuk ki, deli gibi pedala asılmama rağmen hala zangır zangır titriyorum. bisikletle giderken yüzüme vuran rüzgarın jilet gibi yüzümü kestiğini hissedebiliyorum. yanıma da eldiven almayı unutmuşum, ellerim artık bir süreden sonra soğuğu hissetmemeye başlıyor, sadece garip bir ağrı var. aslında bir saatten az süren, benim ise ömrümden ömür götüren o işkence gibi yolun sonuna doğru karnımın acıktığını fark edip evimin yakınlarındaki bir mcdonaldsa uğruyorum. siparişimi veriyorum, kasiyer ücreti söylüyor. cebimde bozukluklar var. elimi cebime atıyorum ama ellerim kürek gibi, parmaklarımı oynatamıyorum, uyuşmuşlar. elimi geri çekeyim derken madeni paraların bir kısmı yere düşüyor. eğilip yerden almaya çalışıyorum, fakat parmaklarımı her ne kadar uğraşsam da hareket ettiremiyorum. birkaç başarısız denemeden sonra pes edip, diğer elimi kağıt para olan diğer cebime sokup, forklift gibi bir hareketle kağıt parayı çıkartıp güç bela uzatıyorum. sipariş ettiklerimi alıyorum, madeni paraları yerde öylece bırakıp çıkıyorum.
o gün kendimi eve nasıl attığımı hatırlamıyorum. öyle ki, anahtarı cebimden çıkarıp kapıyı açabilmem bile 5 dakika civarı sürüyor. kaskatı kesilen ellerim ve ayak parmaklarım sıcacık eve girince çözülüp müthiş bir şekilde zonklamaya başlıyorlar ve ayak parmak uçlarımdaki hissizlik yaklaşık 3 gün boyunca kaybolmuyor.
işte öyle bir soğuktu yediğim. -
28. yunus günçe felsefe ve edebiyat konferansı
1 saat boş duvara bakarım daha iyi.
-
29. 25 ekim 2016 antalya patlaması
sadece analar değil, evlatlar da ağlıyor artık. sebep olan herkesin allah belasını versin.
adamın biri "annem içerde, annem" diye bağırarak içeriye girmeye çalışıyor.
poliste "bekleyeceksin" diye bağırarak ite kaka uzaklaştırıyor adamı.
tamam kardeşim, o adamın içeriye girmemesi gerekiyor hepimiz biliyoruz. alma içeriye zaten. ama acısı olan birisine de nasıl davranılacağını bilin arkadaş. azıcık empati yapın be. -
30. öğrenci öğretmene not verecek
türkçe meali: artık reisçi öğrenciler ilerici fikirlere sahip öğretmenlerini daha rahat ispitleyebilecek.
-
31. the walking dead
--- spoiler s7e1 ---
rick ezildi, eğildi gibi yorum yapanlar olmuş.. aklı evveller anlamaz.. kırılan daryl'dı; rick wisdom'da üst level'a geçti.. kederi bitince daha güçlü olacak.. dizi rick'in karakter gelişimini anlatıyor zaten..
negan'ı vali ile karşılaştırıp kötülüğüne methiyeler düzenler de olmuş..
vali dengesiz, tahmin edilmesi zor ve kendini çevresindeki insanlara iyi göstererek içindeki kötülüğün çizdiği yolda ilerleyen bir karakterdi.. sinsiydi.. gruba kaybettirdikleri de bu nedenle çok fazla oldu.. yani negan'dan daha zararlıydı..
negan ise neyse o.. gösterdiğinden fazlası değil.. hatta rick'le çok benziyorlar.. çok ufak - ama hayati -birkaç noktada ayrışıyorlar sadece.. ve biz bu ayrışma noktalarının varlığı nedeniyle rick'i seviyoruz.. bu ayrışma noktalarının farkına varmadan kabadayılığı sevip güce tapan negan fanları da bolca çıkacak elbette..
rick de hiç problem yaşamadığı bir grup gelip adamlarını uykuda öldürse benzerini yapardı.. yaparken zevk almazdı ama (ilk ayrışma noktası)
rick'in kaynak sıkıntısını gidermek için ile negan'ın adamlarını öldürmesi hataydı.. rick'e uygun bir davranış değildi.. negan'a uygun bir davranış bile olmayabilir..
negan da temelde aynı sorunla benzer bir yöntemle başa çıkıyor.. insanları kendisi için çalıştırıyor ve karşılığında herbirini negan korumasına alıyor.. devletlerin yaptığı gibi sömürgecilik yapıyor..ama bunu yaparken grupların kontrolü için aralarından masum-suçlu gözetmeksizin ilk aşamada kırpma yapıyor.. rick yaptığı birkaç hata dışında bu kalıpla hareket etmez (ikinci ayrışma noktası). 'this isn't democracy anymore' lafına rağmen yönetimindeki insanların da dahiliyetini ister.. karakterindeki gelişme basamaklarından birisi de buydu..
bu sezon yeni bir dünya göreceğiz.. artık daha kalabalık insan grupları, işleyen sistemler olacak.. değişik yöntemleri olan farklı liderlerle tanışacağız.. ve temelde tanık olacağımız şey büyükler liginde rick'in evrilmesi olacak..
negan'a saygı duyacağımız anlar da olacak.. ama negan hiçbir zaman rick olmayacak.. olmayacağı için de rick onu bugün değil, yarın değil ama bir gün öldürecek.. bunun oluşunu izlemek de bize muazzam bir keyif verecek..
--- spoiler s7e1 --- -
32. pokemon go
32 yaşındayım, evimin rahatlığında pijamalarımla freelance çalışıyorum, ayda 6-7k arası gelirim var ama işte katıksız mal olduğum için akşam yürüyüşüme çıktığımda pokemon go'yu açıp oynuyorum. sevmediğiniz bir şeyi başkaları sevince bu kadar bilenmeyi bırakmanız lazım. sizin keyif alamadığınız hayat bize keyif veriyor diye sinirden kendinizi sikeceksiniz neredeyse. hem siz olmadan daha eğlenceli aq çocukları. siktirin gidin şimdi.
-
33. devlet bahçeli
şu an grup toplantısında konuşan mhp genel başkanı...
"fiili başkanlık uygulaması cumhuriyetin temeline ve esaslarına aykırıdır. fiilen başkanlık ile ülkenin yönetilmesi hukukun üstünlüğü ile çelişmektedir. fiili durumun hukuki boyut ve içerik kazanması için demokratik sürecin işletilmesi en geçerli ikinci yoldur."
dedi ve arkasından
"bizim başkanlık sistemine olumlu baktığımızı ilan edenler bu sonuca nasıl vardı?"
meali: kafam güzel, ne dediğimi bilmiyorum... -
34. dindarların iq'sunun düşük olduğu iddiası
iq düşükse para niye onlarda amk.
-
35. başak burcu erkeği
sol frame' de görünce yine kime ne yaptık acaba diye düşündürten hede.
-
36. anne
dizi olanı ile ilgili yazılanların acilen "anne dizisi" isimli bir başlığa taşınması gereken.
bir gün annesini özleyen gurbetteki bir öğrencinin, annesini kaybetmiş bir evladın, annesini hiç görmemiş bir çocuğun içini dökmek isteyerekten yazdıklarının uyarlama bir dizi yüzünden güme gitmesini istemiyorum şahsen. -
37. 26 ekim 2016 uzaylılardan mesaj gelmesi
mesaj çözülünce
"amına kodumun yerinde her başlıkta mal mal komik olmaya çalışan, çift haneli ıq sahibi yazarlar: gül gül öldük. " yazdığı ortaya çıkmıştır. -
38. ahmet hakan'ın rok'a şebek demesi
rasim ozan, aziz yıldırım'ı eleştirdiği her konuda haklıdır. ahmet hakan da, rok'u eleştirdiği her konuda haklıdır. binaleyh ekşiciler, ahmet hakan'ı eleştirdiği her konuda haklıdır.
-
39. türkiye'nin doğusundaki en yaşanılabilir şehir
(bkz: artvin)
-
40. umut sarıkaya
hayatına dair.
--- spoiler ---
benim için evden kurtulmanın tek yolu üniversite sınavıydı. bi şekilde şehir dışında bir üniversite kazanıp bu evden kurtulmayı planlıyordum. kötü bir lisenin vasat bir öğrencisi olarak üniversiteyi kazanmam ev içinde pek tahmin edilmiyordu. şimdi rahatlıkla söyleyebilirim ki; o yıllarda biraz aklım az çalışıyordu. anadolu lisesi, fen lisesi, meslek lisesi hangi lisenin sınavına girdiysem kazanamamıştım. annem her ne kadar "bizim çocukta biraz heyecan var, heyecanını bi yense aslında kafalı çocuk. bi kere yaramazlık yaptığını görmedim sürekli susuyor" diye beni akrabalara karşı savunsa da gerçekten aklım pek basmıyordu çoğu şeye. hem birçok kereler "kime çekti" tümcesini kendi aralarında konuşurken tekrarladıklarını duymuştum. bi kere de babamın "bizde de hata var. hep ekmekle besledik çocuğu. 4 nüfusa günde 10 ekmek aldık umarsızca. yiye yiye, ekmek gibi oldu kafası" diye anneme veryansın ettiğini de bizzat işittim.
işittim ama ben babama katılmıyordum. ekmekte bi sorun bulunmasının anlamsız olduğu kanısındaydım. zira yine olsa gözümü kırpmadan yine yerdim. sorun bence yönlendirilmeyle ilgiliydi. ortaokul sonrası bütün arkadaşlarımın gittiği mahallemizdeki mehmet şam ticaret lisesi'ne yollasalardı beni şimdi belki paraya yön veren, piyasalara hâkim bir evlat ile iftihar edeceklerdi; bütün ağlamalarıma rağmen beni o vasıfsız, dümdüz, devlet lisesine yollamışlardı; yanlış yönlendirme sonucu bu hale gelmiştim. kaybolan benim hayatımdı ama suçlanan da yine bendim.
eğer kazanamazsam üniversiteyi, bir defa daha denettirirler sonra bi işe verirler diye tahmin ediyordum. bu evde daha fazla durmak, bu sürekli silinen muşambada daha fazla yemek daha fazla ekmek yemek demekti bu işe giriş. beni bilen bilir aşk insanıyımdır dostlarım. sevmeden sevilmeden bi dakika duramam. öyle tahmin ediyorum ki işe girdiğimin ikinci senesinde bir kız kaçırır eve getirirdim. "nerden çıktı bu şimdi" demeyin biliyorum. az çok kendimi tanırım. aşık olunca gözü kara bi insan oluyorum. en sevmediğim özelliğim bu diyebilirim. çok tutkulu olmak; evet, kaçırırdım o kızı getirirdim eve. böyle bir şeyi yaparak da bir ömür annemle babamla ve sevgili eşimle bir ömür geçirmeyi garanti altına alırdım.
bir ömür ailemle yaşamak; düşüncesi bile korkunç geliyordu. her gün bu evde bi ızdırap gibiyken, bir ömür geçirmek, yavaş yavaş onlara benzemek. ben akşam "televizyon karşısında koltukta uyuyacak insan değilim" diyordum kendi kendime. kimse inanmazsa inanmasın ben şehir dışındaki bi üniversiteyi kazanacak, bu evden de bu mahalleden de bu şehirden de kurtulacaktım. her gece yatarken hayaller kuruyordum. ilk yıl yurtta kalırdım, sonra bi eve çıkardım. arkadaşlarım gelirdi eve. çıkıp sabaha kadar sokaklarda gezerdik; daha önce de söylediğim gibi o yıllarda aklım az çalıştığı için sadece bu iki şeyi hayal edebildim eve çıkınca; "arkadaşlarım gelir, gece sokakta gezeriz."
ama bu kadarını hayal edebilmek bile güzeldi be. bu düşünceler içerisinde benden beklenmeyecek üstün bir çalışma disipliniyle kendimi derslere verdim. sürekli test çözüyor, bu büyük maratonda diğer öğrencilerle aramdaki farkı kapatmaya çalışıyordum. onlar bir çalışıyorsa ben iki çalışmak zorundaydım. buradan kurtulmak için çalışıyordum. annem babam gibi kanepede televizyon karşısında uyumamak için, onlara benzememek için çalışıyordum. artık nasıl gaza geldiysem öyle hazırlanmışım sınava gibi bütün şehir dışı tercihlerimi geçip, çok az sayıda yazdığım istanbul içi tercihlerimden birini kazandım. hem de eve çok yakın bir üniversiteyi; üniversiteyi kazandığım gün yıkılmıştım.
kampüsü, amfisi batsın yıkılsın üniversite diye gittim okula sürekli. ulan evden kaçmak için üniversite kazandım, kazandığım üniversite liseden daha yakın eve. liseden çıkışta eve 5'te varıyorsam, kampüsten çıkışta 3'te varıyorum diyeyim siz anlayın gerisini. daha çok ekmek, daha çok televizyon karşısında uyku ile geçirdim ilk iki yılı. iki yıl sonra isyan bayrağını açıp sınıftan bi arkadaşımla eve çıktık. gece gezdik, arkadaşlar geldi. bu konuyu tekrar anlatıp hatırlayarak canımı sıkmak istemiyorum. beş parasız o izbe evde televizyon bile olmayan o evde ikimizde hem okulda hem evde birbirimize baka baka delirdik. tek göz odada göz göze gelmemeye çalışıyorduk artık. bol bol kitap dergi okuyarak, arada bir okuduğumuz kitaptan kafamızı kaldırıp birbirimize bakarak "hala orda tipiği sktiğiminin" diye içimizden geçirip tekrar okuyorduk. barlara da beraber gittiğimiz için evimize hanım eli değmiyordu hiç. çöpler içinde bir yıl boyunca kitap okuyup durduk. ev arkadaşımın kitapların kenarlarına notlar aldığını gördükten sonra evden ayrılmaya karar verdim. nietzsche'nin kitaplarındaki bazı paragrafları işaretleyip "katılmıyorum", "aptal", "güzel ama eksik" gibi notlar almıştı. aynı şeyleri sabahlara kadar başka yazarların kitaplarına da yapıyordu. hatta dostoyevski'nin bi hikâyesine müdahale edip, kenara "bence buradan itibaren şöyle devam etse daha iyi olur" diye not düşerek, hikâyeye başka bi final bulmuştu. yazarlarla kavga ediyor, tartışıyor, küfürleşiyordu. kafayı yemişti. ona benzemek istemiyordum.
bir hafta sonra çamaşır yıkatmaya gitme bahanesiyle eve geldim. bir yıl sonra eve ilk defa gelmiştim ve sanki sürekli geliyormuşum gibi karşılandım. muşamba silindi yemek yendi televizyon karşısına geçildi. yavaş yavaş göz kapakları ağırlaştı. annem babam ve ben üçümüz de ağırlaşmıştık. konuşmadan televizyona bakıyorduk. gitgide onlara benziyordum, onlara benzemekten kaçmanın imkânsızlığını kavramıştım; uykum geliyordu; tam o esnada annem "umut" dedi. "her zamanki gibi git yatağında yat" diyecekti belli ki; "uyumuyorum anne filmi izliyorum" dedim; "oğlum bak kafa kalmadı unuttuk. bugün senin doğum günündü di mi?" dedi. doğum günü bizim ailede hiçbir zaman özel bi gün olmamıştı. annem babam ve bütün akrabalarımızın doğum günü zira nüfus kâğıtlarında 1 ocak olarak kayıtlıydı. "hmm" diyip gözlerimi kapadım tekrar. "oğlum söyleseydin pasta alırdık sana. kafa kalmadı ki" diye söylendi. uyumak istiyordum "ya ne pastası anne. doğum günü ne ya" diyip azarladım, içeri gitti. "gelirken bi su getirsene anne" diye arkasından bağırdım. suyu beklerken gözlerimi kapadım bi saat kadar uymuşum.
dilim damağım kurumuştu uyandığımda. babam da yan kanepede uyukluyordu. televizyona bakarak ayılmaya çalıştım bi ara. her zaman uyandığımda ev arkadaşımı karşımda görmeye alışmıştım. babamı görünce nerdeyim lan diye anlayamamıştım eve geldiğimi. tam kalkıp mutfağa gidecekken, annem elinde yuvarlak gri kocaman bir börek tepsisiyle geldi. tam ortasında ise kocaman elektrik kesildiğinde kullandığımız beyaz bi ev mumu saplamıştı. mum üstelik ortasından eğrilmişti. patatesli kol böreğinin ortasında kocaman eğri beyaz bi mum saplanmış bana doğru geliyordu. aklım çıktı korkudan resmen. ilk doğum günü partimin hiç böyle olacağını tahmin edememiştim. yetmedi. annem içeri girer girmez babam uyukladığı yerden kalktı ve odanın ışığını kapadı. odayı böreğin ortasındaki mum aydınlatıyordu sadece. tepsiyi önüme kadar getirdiler. mumun coşkulu alevi karanlık odada yüzlerimizi aydınlatıyordu. ikisi de çok neşeliydi. "niye kaçıyorum ki lan bunlardan" diye düşündüm. sarıldık öpüştük. o gün benim hayatımın en güzel doğum günüydü, hem börek de patatesliydi.
--- spoiler ---
patatesli börek. -
41. tehlikeli erkekler
aslında müge anlı başlığında yazmıştım ama "mor sapkali kiz" ayrı başlık açmamı önerdiği için buraya da kopyaladım.
bugünkü programında 29 yaşında 6 dil bilen kendisine yüz vermediği için bir davar tarafından öldürülen bir kadının cesedine ulaşmasında yardımcı olmuş, programı sayesinde bir vatandaşın ihbarı sonucunda katili yakalanmış. katil yakalanmasaymış 2 kadını daha öldürecekmiş. link
valla çoluk çocuğu geçtim yetişkin bir kadın olarak artık iyice paranoyaya bağladım. bu program sayesinde hayatta ne kadar şanslı olduğumu, hatta gözümün açılmasına neden olduğu için de müge anlı'ya teşekkür ederim.
öncelikle bu programdan ve etrafımda şiddete uğramış, ayrıldığı için küfür hakarete uğramış kadınlardan dolayı böyle manyak adamların şıp diye analizini yapabiliyorum.
buraya kadar okuduysanız yazdığım şeyleri biraz ciddiye alarak okuyun özellikle kadın arkadaşlarıma tavsiyem budur:
1. dereceden tehlikeli adamlar:
dayak yeme, rahatsız edilme, mobbing "ya benimsin, ya kara toprağın" adamlarıdır bunlar. bu adamlar tarafından %99 ya dayak yersin, ya da öldürülürsün en iyi ihtimalle hayatında duymadığın küfürlerle, seni epey bir süre rahatsız edip psikolojini bozar. sende korkundan aklını yitirirsin. o koynunda başını koyup huzurluca uyuduğun adam bıçağı kalbine saplayan adam olur.
bu adamları nerden anlarsın?
sosyal medya hesaplarından, duruş ve tavırlarından direk belli ederler. bugün müge anlı'da bundan bahsetti. kadın yıllardır neler gördüyse bu adamlar hep abuk sabuk şeyler yazarlar dedi. "kafamdakilerin hepsini öldürdüm. katili de benim maktülü de, biz neler gördük neler geçirdik. tüm acılarıma rağmen ayaktayım. arkamdan dönen oyunlar dönme dolaplar yıkamazsınız beni." daha da baya bir saydırırım.
hiçbir yazdıkları da direk bir anlam ifade etmez. bir cümle bütünlüğü falan yoktur. etrafınız da bu tarz yazı yazan adam çoksa bile selamı bile kesin. ciddi söylüyorum. bu tarz kişiler hep hayatın sillesini yemiş,hep haksızlığa uğramış,en büyük acıları kendi çekmiş gibi davranır. halbuki hepimiz her gün bu tarz sorunlarla boğuşur ancak bu adamlar en büyük acılar çekerler.
facebookta en sert bakışlı fotoları vardır. fatihin ecdadı, şehit, asker türklük lafları ağızdan düşmez. anadolu erkeği, kıskançlığıyla övünür bir de göğsünü gere gere maçoyum ben der. favori kanalları sizin de tahmin edebileceğiniz gibi tv8'dir.
2. dereceden tehlikeli adamlar: hıh bunlar genelde üniversite mezunu olmuş, ailesinden; anaları,babaları tarafından pohpohlanan anadolu erkeğğğiidir. burada da genelde yazar ya da okurlar. anadolunun küçük yerlerinde doğup büyümüşler, üniversiteyi kazanınca gözleri açılmıştır. bunlar da kıskançlıklarıyla övünür. ikinci gün sahiplenmenin bokunu çıkartır. modernim diye kasar, kadına patlak delik diye muamele edip, arkadaş sohbetlerine meze ederler. en sinsileri de bunlardır. genelde üniversite hayatlarında iyi kötü bir kız arkadaşı olunca en ufak bir hata da kızı döverler. kendilerini savunurken ağlak bir vaziyette hata yaptım. affet diye yalvarırlar. bunu yiyen zavallı kızlarımız ise okul hayatlarını mahvederek devam ederler. kimi sinsi tipleri vardır ki atalay filiz gibi hıh bunlar yine öldürürler.
bu tipleri de anlamanın yolu?
ısrarcı oluşlarıdır. hayatı sana zehir edip, çekip gittiğinde sana öyle bir köpek olur ki değişti zannedersin.inanma! sakın inanma.iki gün sonra aynı dayağı yiyeceksin. iki güzel lafa kanmayın arkadaşlarım. ben hep, benden önce kim bilir kaç kıza söylemiştir. hee de geç derim.
bu tarz insanları da hayatından çıkarmanın en iyi yolu tepkisiz olmaktır. duvar olmak yani. sosyal medyadan engellemek, msj, telefon hiçbir şeye cevap vermeden hayata devam etmek. en güzel yıldırma politikası budur. seni kışkırtmak için neler söylerler. cevap dahi verme.
kurtulduğuna şükret.
3. dereceden tehlikeliler: bunlar genelde iş yerlerinde olur. olur da gönül ilişkin olur yürümez ayrılmaya kalkarsın arkadan edilecek laflara hazır ol. hatta kendine başka iş aramaya bir süre ortalarda görünme. ne fahişeliğin kalır, ne onla bunla yatmadığının... hep bir penisiyle seni bastırmaya, erkekliğini senin üstünden gösterir. bunun eğitimlisi, eğitimsizi yoktur.
bizim ülkemizin erkekleri leştir. statü, eğitim, kimlik bakmadan böyledir. en son cem yılmaz olayında bile böyle... eski sevgilisi demet şener'den tutta ebru şallı'ya kadar ergen gibi ben "çakar geçerim" gibi leş söylemleri oldu. cem sakin ol. hayatta tek cinsel hayatı olan kişi sen değilsin. tek sen üremiyorsun. para,eğitim, statü her şey var ama kişilik hala leş.
şimdi burada başlarlar mesaj bombardımanına... ben öyle değilim diye,banane öyle değilsen düzgünsen düzgün insansındır. bunu ispat etmene gerek yok. hayatına devam et geç.
neden böyle bu tespitler, genellemeler yaptım diyecekseniz. bir kadın olarak bu ülkeden mutsuzum ve korkuyorum. her gün 2 kadın sevgili, koca, platonik aşık tarafından öldürülüyor. her gün gazetede okuduğumuz kadınların yerinde ben de olabilirim. üstelik 2 yıl bile yatmadan bir takım elbiseyle çıkıp hayatına devam eden kötülüğünü devam ettirip ailemi,beni mahveden insanlar,seninde benimde kardeşimin de arkadaşımın da başına gelir.
bunları okuyun ki en azından azıcık bilinçli olun en azından etrafınızda bir arkadaşınızı bilinçlendirin. bu ülkede üniversite mezunu olmuş kadınlar bile zırcahil. kimse ilişki yaşamayı bilmiyor. dizilerde ki yaşanan şeyleri gerçek aşk diye yutturuyorlar bize. şehirli kadın da dayak yiyip öldürülüyor, köylüsü de...
son bir edit: lütfen kıskançlığı güzel bir şey sanmayın. "kıskanan erkek seviyordur" olayını hayatınızdan çıkartın. kıskançlık uğruna dayak yiyip, beni kıskanıyor diye devam ediyorsunuz hayatınıza yapmayın. kedini köpeğini de seviyorsun hayvan yanlış bir şey yaptığında, burnunu kırıyo musun? dövüyo musun? işte karşındaki hanzo sana bunu yapıyor lütfen biraz mantık lütfen. -
42. ismail saymaz
tuzaga dusecek olsa ne istediler de vermedik diyenler gibi birilerine 20 sene boyunca "hocaefendi" cekerdi.
yillarca devleti sulandiranlar kalkmis bunun gibi birini sulandirmakla sucluyor. nasil olsa hafizalar 15 dakikalik. -
43. ismail saymaz'ın bylock haberine soruşturma
sebebi ismail saymaz'ın kendi ifadelerinde verilmiş olan soruşturmadır.
'' suçumuz,devletin bulup sorgulaması gereken kişiyi bulup, görüşmektir. savcılığa fetö-bylock ilişkisine dair en ciddi kanıtı sunmamızdır. burada asıl amaç adil öksüz gibi bylock'un sahibi davit kaynes'in üstelik darbeden 20 gün sonra ülkeden çıkması gerçeğini örtmektir ''
gördüğünüz gibi kendisi gerçek bir gazetecilik yaparak birilerini, daha doğrusu bazı senaryo uydurmuş çevreleri rahatsız etmektedir.ismail saymaz saklanmak istenilen, üstü örtülmek istenilen gerçeklerin üzerine gitmektedir ve bu durumda bazı çevreleri ciddi şekilde rahatsız etmektedir.
acaba neden ? -
44. trabzon ve rize cehaleti
cehalet kısmı da belki doğrudur bilemem ama nezaketsizlik olayına tamamen katılıyorum.
bundan yaklaşık 10 sene kadar önce trabzon'a ilk gidişimde yaşadığım olaylar silsilesi beni dumura uğratmıştır. şöyle ki;
gece geç saatte, şirket aracıyla akçaabat'a vardım. daha önce oraya giden arkadaşlarım öğretmen evinde kalabileceğimi söylediler. gitmeden önce aradım yer ayırttım.
gece vardığımda ise sokaklarda in cin çift kale trabzon derbisi yapmaktaydı.
telefonumun şarjı da bittiğinden sokaklarda yer yön tarif edecek insan arıyordum.
derken bir dayıya rastladım, sinsi sinsi yanına yaklaştım, yaklaşmaz olaydım. işte olayların seyri;
-dayım iyi akşamlar, öğretmen evine gideceğim nerede acaba???
+haa öretmen evu, ben de oraya gidiyom. (bu arada hiç sormadan arabanın kapısını açtı ve bindi.)
bindikten sonra;
+haa buraya benu da bırakırsun??
-ayıp ettin dayı
+ayup mu ettim sensun ula ayıp. ( işte olayların başlangıcı da burada patlak verdi) dayı arabadan indi kapıyı çarpıp çıktı.
lan sokakta başka insan evladı yok. aman dayım yaman dayım sen beni yanlış anlaıdm bizim oralarda ayıp ettin demek, tabii ki anlamında kullanılır gel etme, kurda kuşa yem etme beni diyerek, zorla tekrar arabaya bindirdim.
öğretmen evine varana kadar yolu sadece "sola ulaa sola" "haa sağa dön" "ben kalayum burda, ha düz cit bulamazsan da sen bilursun" diyerek tarif etti.
kısacası gecenin bir yarısı dayı tribi yedim. sonra olayı çernobil'e falan bağladım..
öğretmen evine vardığımda ise bir önceki tribin 2 katını "la bu saatte gelinur mu biz ne zaman uyuyacağuz" diyerek yedim.
sanki gezmekten geliyom amına koyim. sen kalk izmir'den trabzon'a gel gecenin kör kuyusunda 2 dayının tribini çek.
neyse olaylar biter sandım meğer daha yeni başlıyormuş. sabah sigara almak için bakkala girdim.
-abi günaydın
+aleykumselam
-selamun aleykum abi
+günaydın!!!????
kafayı yiyecem amnk. bu dayımızda beni başka bir yerden yakaladı. kendimde bir anormallik hissetmeye başladım. neyse dedim.
-abi bi winston box alabilir miyim?
+kutu
-haa evet kutu
+niye baks diysin o zaman
-ağız alışkanlığı abi
+ecnebu misun???
-yok abi izmirliyim
+olsun izmirlu da insandur..
sabah sabah adam beni ezdi geçti yıktı. o an cem yılmaz'ın ne kadar haklı olduğunu düşündüm ama komik miydi tabii ki hayır.
bitti sanıyorsunuz değil mi? tabii ki bitmedi.
+haa pi bak bakayım bu araba senundur
-evet abi benim
+kaça satıysun
-abi şirket arabası o satamam ki
+ula benum demedun mu
-abi benim derken şirkete ait araba, ben elemanım çalışanıyım satma yetkim yok
+ne diye benum diyon o zaman. çek arabanu tükkanın önüne pırakmuşun zaten. çek bi daha buraya bırakma
-abi sigara almak için bakkala girdim
+ben senun nerden abin oluyom, çek dedim sağa
mır mır söylenerek arabaya bindim ve bastım gittim. geceden sabaha başıma gelen bunca şey tesadüf olamazdı, aklımdan çernobil dışında, tüm bunlaırn kamera şakası olabileceği geldi. sonuçta trabzonluları komik insanlar olarak tanıyorduk.
peki bitti demedin mi lan diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
tabii ki bitmedi,
öğlen saati sadece salata yemek istediğimi söylediğim lokantada servis açılmadı, "sadece salata satmıyoruz" gibi ütopik bir ticari zeka ile karşılaştım.
kırmızı ışıktan geçen ve az daha kaza yapacağımız dolmuşçunun " ula yeşil de niye geçiysun, her yeşil de geçilmez, baktun ben geliyom niye durmuyon" isimli baş yapıtıyla karşılaştım.
sonraki günler biraz daha alıştım.
sanırım trabzon dediğiniz yer koskoca bir fight club ve dövüş kulübünün ilk kuralı, bu kulüpten kimseye bahsetmemektir.
bence başka mantıklı bir açıklaması olamaz... -
45. ali koç
beyaz eşya almayarak koç holdingi batırmayı düşünen sözlük yazarları olduğunu göstermiştir bize.
yapma, etme aman diyim!! bu holding buralara kolay gelmedi lütfen al o beyaz eşyayı gözünün yağını yiyim!! -
46. otomobillere otomatik vites vergisi gelmesi
(bkz: eşşeğin aklına karpuz kabuğu düşürmek)
edit: (bkz: başlığın başa kalması) -
47. konut satışlarının geçen yıla göre %17.8 artması
şuradaki rakamlardan hareketle türkiye'de konut satışının artışı tespiti yapan arkadaşlara gerçekten acıyorum. size salakları inandırmak için söylenen kısmi rakamları değil tüik rakamlarındaki durumu söyleyeyim. türkiye'de kredili konut satış adetlerini yazayım, bilmeyenler öğrensin. maalesef sadece 2013 ve sonrası dönem var elimizde, çünkü tüik rakamları orada başlıyor.
2013: 460.112 adet
2014: 389.689 adet
2015: 434.388 adet
2016: 303.381 adet (ilk 9 ay)
ay bazında rakamlara bakılınca ortalama her senenin ilk 9 ayında o sene satılan konutların %75.81'i satılmış, son 3 ayda, ise %24.19'u.
bu mantıkla kabaca buradan sonraki satışlarla birlikte bu seneyi 400.168 adet civarında konut satışıyla kapatacağız demektir. belki 410 bin olabilir, daha fazla değil. 2015 satışına ulaşmak imkansız. 2013'e hiç ulaşamayacağız. 2016 senesi olarak dibi çekmekte kriz ve seçimler senesi 2014 ile yarışıyoruz. hala burada geçen senenin bilmemne ayına göre konut satışı arttı başlığı açılıyor. yalancılar istatistik söyler lafının en rezil uyarlamalarından biri.
şimdi türkiye'nin nüfusu mu azalıyor, hayır artıyor. köyden kente göç azaldı mı, hayır. o zaman konut satışlarının azalması değil düzenli artması beklenebilir. ama olmuyor.
hiç bir şirket parası sıfırlanınca krize girmez. parası sıfırlanmadan önce, eldeki nakitlerle işi çevirememeye başladığında girer. inşaat sektörünün krize girmesi için konut satışlarının sıfırlanması gerekmiyor. inşaat iyi sektör diye bu sektöre giren binlerce müteahhit var, bunlar onbinlerce, yüzbinlerce dairelik ruhsat alıyorlar, bu evleri inşa ediyorlar. yarısını değil hepsini sattıklarında kar edecekmiş gibi hesap yapıyorlar ve bir inşaat 1-1.5 sene sürüyor. adamlar bugün satılamayan, satışı düşen bu konutları yapma kararını en az 2 sene önce aldı yani, arsayı satın aldı, para yatırdı, ruhsat çıkardı, inşaatı yaptı vs. şimdi bu konutların tümünü satmak zorunda. %30'unu 1-2 sene bekletebilecek durumu yok. ama bekletiyor, çünkü görüyoruz ki 2013'ten beri satışlar aynı düzeyi yakalayamıyor ve muhtemelen o dönemden beri, sorunların kısa süreceği düşüncesiyle inşaatlar başladı, yapıldı. ama satışlar o noktalara geri dönmedi, bir türlü dönmüyor. bu konutlar elde kalmakta ve birikmekte.
şimdi firmalar o zaman naapıyor, yeni projelere başlamak zorunda. başlayacak ki bari başka siteler yapsın, bu site çok satılmadıysa oralardan satılsın. nakite ihtiyacı var sonuçta. o zaman bu elinde kalan, nakite döndüremediği daireleri, satacağı zamana dek bankalara ipotek verip o şekilde kredi alarak devam etmeye çalışıyor. bu ne demek. faiz ödemesi demek. halbuki daireyi satabilse, kendi nakit parasını kullanacak. ama satamıyor, mecburen alıcı gelinceye kadar bankaya ipotek edip oradan faizle kredi çekip yeni projesine öyle başlamak zorunda kalıyor.
şu an bu aşamadayız. firmalar bu durumda. konut satışlarının düşmesi, o firmaların hemen batması anlamına gelmiyor, ama borçlarını çevirmekte artık zorlanacakları anlamına geliyor. ama buradan sonra değil, bu süreç 2013-2014 gibi başladı ve o dönemden beridir bu iş böyle. yakında bazı bankalar o borçları artık öteleyemez hale gelmiş bazı inşaat şirketlerinin gırtlağına çökecekler. şu anda da çökerler, ama bu bir kriz habercisi olacağı için siyasi sebeplerle cesaret edemiyorlar. ama bir süre sonra artık kendileri de tehlikeye girecek ve çökmeye başlayacaklar. o zaman o inşaat şirketleri siyasi iradeden yardım isteyecek ve hemen o borç kamu bankalarına transfer edilecek. özel banka parasını alacak, krediyi de kamu bankası devralacak. bu süreci görenler de bu işin sonu kötü diyecek. başka bazı dallamalar çıkıp şu zamandan beri kriz diyorsun, bi çıkmadı kriz eki eki diyecek. sonra bu kamu bankaları ciddi görev zararları açıklamaya başlayacaklar. bunlara ek sermaye konulması gerekecek. bunları takip edenler bu işin sonu kötü diyecek, başka bazı dallamalar, şu zamandan beri kriz tellallığı yapıyorsunuz, bi çıkaramadınız kriz diyecek.
bunlar böyle gidecek ve sonunda bir gün kriz çıktığında, "e, kriz ondan çıkmadı ki, dış güçler çıkardı" diyecekler. -
48. kunta kinte
45 yaşında
70k lık banka
malt viski siparişi vermiş
4k'sı batakta
gel gel gel kartele gel -
49. ibb'nin chp'li belediyelere hizmet götürmemesi
istanbul büyükşehir belediyesi başkanı kadir topbaş, 2014 yılının şubat ayında, büyükçekmece-beylikdüzü-esenyurt-avcılar-bakırköy hattında yapılacak olan metronun 2017 yılında hizmete gireceği müjdesini vermişti. topbaş, hattın projelendirilmesinin bittiğini, ihalenin de en kısa zamanda yapılacağını ve 2017 yılında metro hattının hizmete açılacağını söylüyordu. haberi şurada.
istanbul büyükşehir belediyesi'nin güncel projelerinin içerisinde, 2016-2019 yılları arasında yapılması planlanan metro hatlarından biri olarak, bu hat da gösteriliyordu.
gel gör ki 30 mart 2014 yerel seçimlerinde, söz konusu metro hattının geçmesi planlanan her üç belediye de (beylikdüzü, avcılar, bakırköy) chp'nin eline geçince, topbaş'ın bizzat kendi ifadesine göre "projesi biten ve ihaleye çıkmak üzere olan" metro hattı "nedense" birdenbire 2019 yılı sonrası, meçhul bir tarihe ertelendi ve aslında daha sonrası için planlanmış olan, akp'li belediyelere yönelik projeler öne çekildi. burada.
o meçhul tarihin, söz konusu belediyelerin akp'ye geçeceği tarih olduğunu anlamamak için sanırım aptal olmak lazım.
netice itibariyle, verdiğimiz oyun çilesini bir şekilde çekmeye/çektirilmeye devam edeceğiz.
kimimiz hapishanede, kimimiz metrobüste işte... -
50. fiat egea bagaj açma butonunun tehlike yaratması
alıntıdır...
----
sevgili fıat ailesi.. egea model amiral geminizin ! orta konsoluna bagajı aç butonu koymuşsunuz.. çok akıllıca !!.. ancak seyir halinde iken bu tuşu deaktif etmeyi unutmuşsunuz !!
dün kullandığımız şirket aracımızın bagaj kapağı, tuşa yanlışlıkla dokunduğumuz için seyir halindeyken sonuna kadar açıldı...araç 2015 model ama güven 1980..
----