yerinde olay.
adam allah demiş ötesini koyvermiş işte bunda anormal ne var, reisinden bakkalına herkes aynı şeyi yapıyo.
edit: debelik olmuş bu, benim mevzuyla alakalı musiki işinin şeyini paylaşayım: https://soundcloud.com/…i/cop-adam-hilminin-sarkisi
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. rekor kıran dini kitap yazarının eşini aldatması
-
2. hepiniz fakirsiniz bana ahkam kesmeyin
türkiye'de kuvvetli sol eksikliğinin sonucu cümlelerden biri.
hani o "kardeş kardeşi üldürüyürdü" diye öttüğünüz 70'lerde, herhangi bir yurt müdürü üniversite öğrencilerine böyle atarlı seslenseydi, taşşaklarını zarfa koyup anasına postalardı solcu öğrenciler.
sonuç itibariyle, orospu çocuğu kenan evren. -
3. anıtkabir'e halı saha yapılması
hala yarayı kaşıtmak peşinde olan soysuzlar var.
sıkıyorsa orda top oynansın. hadi bakalım hodri meydan amk.
anlatmaktan bıktık, yav kardeşim orası tc kurucusunun ebedi istirahatgahı, bu ne saygısızlık bu ne nefret bu nedir yani.
ulan kullandığınız dilden tut sahip olduğunuz bütün özgürlükleri ayağınıza getiren bir lidere bu şerefsizlik yapılır mı? -
4. barcelona tarihinin en iyi oyuncusu
(bkz: messi yazmayayım da çok bildiğimi düşünsünler)
adam 95 doğumlu maradona yazıyor. ulan 95'de maradona kokain çekiyordu lan. -
5. berat albayrak
hacklendi diye hepimizin hacklenmiş sayıldığı damat.
-
6. atatürk'ün önünde kağıt olmadan konuşamaması
--- alıntı ---
bok böceği:
kısmen ya da tamamen dışkıyla beslenen böceklerin ortak adıdır.
bu türlerin büyük çoğunluğu, kın kanatlılar (coleoptera) takımında sınıflanan scarabaeidae familyasının alt familyalarında scarabaeinae ve aphodiinae'nin üyesidir. özellikle scarabaeinae alt familyasının tek başına içerdiği 5.000'den fazla türün büyük çoğunluğu tamamen dışkıyla beslenir ve bu yüzden de bu alt familya için zaman zaman "asıl bok böcekleri" terimi de kullanılır. ancak, kın kanatlıların diğer bir familyası olan geotrupidae de dışkıyla beslenen ve "toprak kazan bok böcekleri" olarak anılan türler içermektedir.
--- alıntı --- -
7. yüzde 5 peşinle daire veriyoruz daha ne yapalım
vucut dili ve ses tonu bir esnaftan cok kabadayivari.
daha cok "niye almiyonuz sayin aq larim" der gibi. -
8. 9 ekim 2016 hakkari saldırısı
bir it sürüsü 30 yıldır kahpece öldürüyor, şaka değil 30 yıl lan. bunca yıldır nice hükümetler geldi geçti, hiçbiri mi beceremedi lan şu işi bitirmeyi. günümüzden örnek verelim. darbe girişimi sonrası darbeyi yapanlara karşı hiç düşünmeden nasıl önlem almaya çalışıyorlarsa, 30 yıldır her gün askerlerimizi öldüren bu it sürüsüne aynı kararlılıkla niye cevap verilmiyor lan. biri bunun sebebini çıkıp açıklasın da biz de bilelim aq.
edit: son bilgi, 10'u asker toplam 18 şehit, 27 yaralı. sizin ben şerefinize sokayım kahpe çocukları. -
9. 9 ekim 2016 izlanda türkiye maçı
-
10. 9 ekim 2016 github'ın engellenmesi
ust akil istemiyor bizim gelismemizi, onlar engelliyor, open source'a savas ilan ettiler. bir gece ansizin 82 github, 83 stackoverflow..
-
11. türk dizi tarihinin en iyi tiplemesi
(bkz: burhan altıntop)
-
12. 10 ekim 2016 kendimi öldürecek olmam
"yaşamak için her şeyi denedim" demek için her zaman erken. başlığı da bu yüzden; dikkat çekmek, gerçekten yardımınıza ihtiyacım olduğunu belirtmek için bu haliyle açtım.
niyetimin ciddi olduğunu söylememe gerek var mı bilmiyorum ancak "millet yemeye ekmek bulamıyor, ailen çok üzülür, intihar büyük kaçış ya" vb. zeka seviyeniz ve empati kabiliyetinizi ortaya çıkaran cümlelerinizi kendinize saklayın ve lütfen gerçekten bir "ses" olmak isteyenlere başlığı bırakın.
alkolik bir babam var. hatırladığım ilk andan 5 dakika öncesine kadar her zaman psikolojik, gücünün yetebildiği yıllara kadar (bazen) fiziksel şiddete maruz kaldım.
9 yaşımdayken annem kolon kanserine yakalandı, 14 yıldır 4 kez metastaz etti ve neredeyse ölmek üzere.
biri üniversite diğeri lise öğrencisi olan 2 erkek kardeşim var ve beşimizin de psikolojisinin ileri derece bozuk olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
herkesin birbirine küfür ettiği, yüksek sesle konuştuğu, öfke kontrolünün olmadığı, birbirine milyonlarca kez hakaretler etmiş ve sayısı belki binlere varan saçma sapan bir sürü kötü anı biriktirmiş berbat bir aileyiz.
çocukluğumda babamın ettiği küfürleri duymamak için evden çıkıp kar yağarken sokakta yattığım, yatakta avcumun içini kanatacak kadar çok yumruğumu, eski sevgilimin sempatik bulduğu mine zedelenmesine yol açacak kadar dişimi sıktığım, anneme vurmasın diye kafasına rakı şişesiyle vurduğum babam yüzünden elimdeki sinirleri kestiğim doğrudur.
annesi kemoterapi aldığı için kusarken babası rakı içip her şeye küfreden 11-12 yaşında bir çocuk düşünebiliyor musunuz? fazla düşünmeyin, yüzlerce kez tekrarlandı, ben buradayım.
13 yaşındayken, 11 yaşında babamı öldürsem ceza almayacağımı öğrendiğim (duyduğum) için bin pişman olmuş çocukluğumdan selamlar getirdim.
mesela o çocukluk yıllarında, çok eskiden fil gibi hafızam vardı. insanların giydiği tshirtden tutun taktıkları bilekliklere kadar hiçbir şeyi unutmazdım.
bir güne, bir söze kadar.
sokakta taso oynadığımız yıllarda mahalleden bir çocuğun tasosunu köktüm. o kuşakta, ya da bizim buralarda değerli tasoları kaybeceğine bacağını kaybetsen yeğdi.
yaşça büyüktü ve hile yaptığımı iddia etti. dövmekle tehdit etti, kavga ettik ve tasomu alıp eve döndüm. hemen arkasından onlara varan sayıda insanın ağzından şu iğrenç iftirayı duydum; ben ona götümü vermişim.
evet evet, yanlış duymadınız! tasosunu almışım o da beni sikmiş.
yıllarca sokağa çıkarken yüzüme bakıp gülmelerinden mi, bazen salakça esprisini yapmalarından mı, belli bir zaman sonra benim bile "acaba harbiden böyle bir şey oldu mu" diye kuşkulanmamdan mı bahsedeyim bilmiyorum.
bunu o kadar çok unutmaya çalıştım, çocuk aklımla kendi kendime "bunu hiç bilmemeyi" o kadar çok istedim ki unutkan oldum. hala da öyleyim.
((tam bunu yazarken yemek masasının üzerinde (altına gazete sermiş) ayakkabılarını silen kardeşime babam "bu kadar eğitilmiş, bu kadar öğretilmişsiniz işte geçmişinizi sikeyim" dedi. bunu dediği çocuk 14 yaşında, söyleyen de o çocuğu yetiştiren ebeveyni))
günler aylar yıllar geçti, tek bir şey dahi iyiye gitmedi. günde 2 paket sigara içen, borç batağında, her sabah intihar düşüncesiyle kalkan, sabah ders çalışmak istediğinde ev halkının kahvaltı beklediği, bütün evi toplayıp üç makine çamaşırı yıkayıp asmasına rağmen yatak çarşaflarını sermedi diye annesinin "hiçbir şeyle ilgilenmiyor" dediği umutsuz, öfkeli, iğrenç birine dönüştüm.
siktir edin olay örgüsünü, kronolojiyi falan; içimden geleni aklıma düşünce yazayım?
çocukluğumdan beri pazarlara gidiyorum. babam orman mühendisliği gibi o dönemde çok parlak bir mesleği olmasına rağmen alkol ve muhtemelen siyasi nedenle işportacılığa, hemen arkasından pazarlara başlamış.
kendi deyimiyle o dönemde sikmediği am, karı kaldırmadığı pavyon kalmamış ancak kredi borçları yüzünden satmak zorunda kaldığı yerlerinin sorumlusu olarak 13-14 yaşındaki beni ve ailenin geri kalanını gözüne kestirmişti. çok yiyormuşuz :)
arkadaşlarım piyano kursuna giderken 0 derece havada demirleri iç içe geçiriyor, üstüne üstlük sabah yolda giderken arabada uyuduğum için küfür yiyordum.
bugün ilkokul arkadaşlarım hong kong, madrid, los angeles gibi dünya başkentlerinde kültür turlarına çıkarken benim kültürün köpüğünü tadabilmek için sakin bir yerde sakin bir kafayla oturup ilgimi çeken konularda okuma yapmam bile pek mümkün olmuyor.
hayattan, yaşamaktan zerre bir şey anlamıyorum. sadece satın aldığımda (su, kahve vb. şeylerden bahsediyorum) var olduğumu hatırladığım o kadar aptal bir döngünün içerisindeyim ki bu eziyetin son bulmasını istiyorum.
bu evden çıkmak, üniversitemi iyi bir ortalamayla bitirmek, borçlarımı ödemek ve bu insanların yüzünü görmek istemiyorum. ya da hepsinden daha kolayı artık yaşamak istemiyorum.
sayfalarca yazabilirim. günlerce sürebilir bu böyle ama şu durumda sizden bir şeyler söylemenizi beklerken dahi fazla zamanınızı almak istemiyorum.
ölmek istemiyorum ama her gün alternatifimin olmadığına daha çok inanıyorum. bana yardım edin lan, ben size ederdim.
edit: mesajlarınıza yetişebilmem mümkün değil ancak çoğunlukta ölmek üzere olan birini durdurma refleksi görünüyor. yaşamak için her şeyi yapmaya varım çünkü ben yaşamın kendisine hayranım. yani ölmüyorum. bu entryi gerçekten söyleyeceklerinize "muhtaç" olduğum için girdim, başlığı da dikkat çekmek için kullandığımı belirttim. ayrıca; harika insanlarsınız.
belki yarın sabah eş dost arkadaş okuyup "amk özentisi, bak bak intihar edecekmiş" gibi saçma sapan yorumlarda bulunabilir ancak bunu gerçekten düşünen biri olarak sizinle paylaşmaktan başka bir seçeneğim yoktu. belki buraya hiç yazmasam bu gece bunu yapacaktım, belki yazmama rağmen bu gece değil de yarın yapacağım, belki (ve umarım) hiç bir zaman yapmayacağım ama yaşamı sevmek dışında güzel günlerin geleceğine dair (veya onları yaratmak için yeterli gücü kendimde bulacağıma) inancın kalmadı. güç veriyorsunuz, sağ olun. -
13. milli takım'ın yeni teknik direktörü
şimdikini bilmem de bir sonraki fatih terim olacaktır.
-
14. anderson talisca
başakşehir'e attığı frikik golünü sağ ayakla atmış olsaydı sıradan bir gol diyebilirdik ama oradan sol ayakla gol atmak herkesin harcı değil. bu tip golleri ancak sergen, alex, hagi, olcay şahan gibi oyuncular atar.
-
15. arda turan
ünlü bir futbolcu olmasa eğer, haftasonları ottoman nargile cafe'de takılan, ''sıkıntı yok karşim, adamsın, hallederiz o işi. olmadı ya merveyle, bana ne abi yoluma bakarım'' diye gezen, muhtemelen facebook profiline takım elbiseyle çekilmiş, çatık kaşlı halinin fotografını koyup, '' acılardan öğrendik senden öğrenecek değiliz'' diye açıklama yazacak, ''osmanlı torunuyum,ecdad, 1453, '' diye gönderiler atacak, ''dririliş ertugrul'' hayranı olacak, 27 'sinde evlenip, haftasonu karısıyla yaptığı selfie'leri yine sosyal medyada paylaşıp '' allah bozmasın, çok güzelsiniz'' yorumlarına ''sağol karşim, darısı senin basına '' yazacaktı.
ünlü futbolcu oldu. forması istenen adam oldu. ünlü kadınlarla yatıp kalktı. çevresi değişti, zengin kankaları oldu. iyi arabalara biniyor, pahalı saatler takıyor. sonunda da ''değişmedim'' diye prim yapıyor ama, o aslında dünyayı feth etti. aynada kendine bakıp ''sensin oğlum'' diyor. ''başarı diye bişey varsa o sensin. bayrampaşa'dan çıktın ama bak şimdi nerdesin, helal lan sana, helal oğlum. '' diye gazlıyor kendini.
barış manço'dan gelsin:
''sapa kulba kapağa itibar etme dostum
içi boş tencerenin bu sofrada yeri yok
para pula ihtişama aldanıp kanma dostum
içi boş insanların bu dünyada yeri yok'' -
16. fas'ta camiyi gezen turistlerin bıçaklanması
arap/berberi coğrafyasında sıradan bir gün. bizim de o seviyelere inmemize az kaldı.
arkadaş bizi kim bulaştırdı bu belaya ya ? ne güzel kendi inançlarımızla, kendi kültürümüzle biz bize kavrulup gidiyorduk. -
17. küçük şehirlerde zaman nasıl geçiyor
sahibindene girin 2. el arabalara bakın. ben öyle yapardım
-
18. bahriye üçok
şeriatçılar tarafından katledilişinin 26. yıl dönümüydü 3 gün önce. kendime her sene ölüm yıl dönümünde bir şeyler yazacağım diye söz vermiştim. bu sene 6 ekim'de vakit bulamadım 9 ekime kısmet oldu. geçen yıl yazdığım yazı burada: (bkz: #55326279)
belki de cumhuriyetimizin tüm kazanımlarını yitirdiğimiz gün bahriye üçok'un öldürüldüğü 6 ekim 1990 tarihidir.
1990 yılı türkiye cumhuriyeti'nin tarihindeki en büyük kırılma noktasını oluşturur.
31 ocak 1990- muammer aksoy evinin girişinde silahla öldürüldü.
öldürüldüğü gün gazeteleri arayan bozuk türkçeli biri gazetelere şu mesajı iletir:
“tesettür konusunda islam’a karşı takındığı tavır nedeniyle müslümanlar tarafından cezalandırıldı. olay, islami hareket adına üstleniliyor. 7.65 baretta ile cezalandırılmıştır.”
7 mart 1990- çetin emeç arabasının içindeyken silahla öldürüldü.
çetin emeç türkiye'deki irtica ve tarikatlar hakkında sert yazılar yazıyordu. islamcılığa karşı cephe almıştı.
4 eylül 1990- turan dursun - evinden işine giderken silahla öldürüldü.
turan dursun bütün türk düşünce tarihinin mihenk taşlarından biridir. yüzyıllar boyunca ismi hatırlanacaktır, referans alınacaktır, önünde saygıyla eğilinecektir. türkiye'de ateizmin yayılmasında birinci kaynak onun kitaplarıdır. yüz binler ve hatta dolaylı olarak milyonlar onun kitapları, onun kitaplarına atıfta bulunan yazılar ve onun fikirleri sayesinde ilkel arap kültürünü terk edip özgür olabilmiş, dinsizlikle müşerref olabilmişlerdir. onun cinayetini de diğerlerinde olduğu gibi yine islamcılar üstlendiler.
6 ekim 1990- bahriye üçok - evine posta ile gönderilen bir paketin içine yerleştirilen bombanın patlaması sonucu öldürüldü.
bahriye üçok ankara üniversitesi ilahiyat fakültesinin ilk kadın öğretim üyesidir. sekülerizme, pozitivizme ve rasyonaliteye gönül vermiş inançlı bir müslümandır. türkiye cumhuriyetinin bütün aydınlığını, kadın hali ile sakallı mollaların karşısına dikilen ve her birini fikirleri ile susturan o nur yüzünde görürsünüz bahriye hanımın. eğer türkiye cumhuriyeti islamda reform hareketini devlet eliyle başlatabilseydi muhakkak bahriye üçok'un bu işin tepesindeki kişilerden biri olması gerekirdi.
bugünkü islamcı muktedirin iktidarının en büyük gerekçelerinden biri medyanın bu dört cinayet sonrası korkup sinmesidir. siz televizyona çıkıp da islamı eleştirebilen bir tek kişi görebildiniz mi hiç son 15-20 yılda? en ufak bir eleştiri getiren kim olursa olsun anında öldürüyorlar. türban hakkında hukuksal bir karar veren hakimleri danıştay binasının orta yerinde katlediyorlar. oysa müslümanların yaşadığı ülkelerde aydınlanma sadece islamın tenkiti ile mümkündür. çünkü aydınlanma kültürde değişim ile mümkündür. japonya kültürü ile yüzleşip onu değiştirebildiği için bugün japonya olmuştur. geleneksel islam, gerici islam kültürünün tek bir noktasına bile dokundurmaz. bu yüzden o dokundurmağı kültürü var eden tarihi metinlere odaklanmak yani islam eleştirisi yaparak kitlelere yaşadıkları kültürün özünü oluşturan antik metinlerin saçma yönlerini göstermek her hümanistin, her demokratın, her cumhuriyetçinin, her vatanperverin en öncelikli görevidir. yukarıda ismini saydıklarım da bu niyetle islam/islamcılık eleştirisi yaptıkları için islamcı çevrelerce katledilmişlerdir.
nüfusunun yarıdan fazlasını bilime ve düşünceye değer vermeyen, gelişmeye ve aydınlanmaya destek olmayı bırakın karşı olan ve hatta aydınlanma ile "cihat" adı altında mücadele eden insanların oluşturduğu, böyle bir kültürün içine doğmuş ve doğduğu kültürü sorgulamadan canhıraş savunan türkiye cumhuriyeti halkı kendi sanayi odasının tespitlerine göre her yıl :
*432 ton demir satıp 1 ton ilaç alıyor
*2612 tır çimento satıp 1 tır bilgisayar alıyor
*25 tır mermer satıp 1 adet tomografi cihazı alıyor
*582 tır un satıp 1 tır ilaç alıyor
*2088 tır krom satıp 1 tır aşı alıyor
*670 tır demir satıp 1 tır cep telefonu alıyor.
*3,4 ton domates satıp 7 kg domates tohumu alıyor.
*25 ton anorganik kimyasal satıp 1 kg antidepresan alıyor.
*toplam ihracatta yüksek teknolojinin payı %3.
bunlar ne demek biliyor musunuz? bu halk sömürgedir. sömürülmektedir. madenlerini, tarım ürünlerini, derelerini ve göllerini, denizini ve toprağını, varını yoğunu asla icat edemeyeceği, üretemeyeceği, geliştiremeyeceği son ürünlere değişiyor demektir. isveç'de günlük mesai süresi 6 saate inmişken bu ülkede konfeksiyonlarda günlük 10 saat haftada 6 gün çalışmalı iş bulanlar kendini şanslı saymaktadırlar. ve bunların tümü yine halkın çoğunun yaşadığı islami kültür gelişmeye, terakkiye ve aydınlanmaya engel teşkil ettiği için böyledir. dincilik bu yüzden gericiliktir ve dincilikle mücadele edenler bu yüzden mücadele etmektedirler.
1895 yılında kablo ve tel olmadan evinden bahçesine mesaj göndermenin yolunu bulan, telsiz radyoyu icat eden italyan mucit guglielmo marconi henüz dünyanın değişimine nasıl etki edeceğinin farkında bile değildi. 1910 yılında newy york'da radyo aracılığı ile ilk müzik/opera yayını yapıldı. avustralya ve birleşik krallık arasındaki ilk radyo iletişimi 1918 yılında kurulabildi. ardından televizyon ve internet geldi dünyaya. bu üç kile iletişim aracı işte modernitenin en büyük silahlarıdır. modernite yerel kültürleri yağmalar, yok eder, ezer geçer. çünkü modernite insanın o doyumsuz egosuna hitap eder. bu kitle iletişim araçları bir yerlerde yaşanan o lüks hayatları geri kalan ilkel kalmış çoğunluğa gösterir. ilkel kalmış çoğunluğun içinde düşünme kabiliyeti olanlar ilkelliğin kökenini sargulamaya başlarlar bu yüzden. belli sorular şunlardır: dışarıda birileri sürekli gelişiyor ve değişiyorken tıpkı atalarımızın yaşadığı gibi, onlara sadık şekilde ilkel hayatlar yaşayarak mı yoksa tıpkı diğerleri gibi değişerek ve gelişerek mi bu ahir ömrü tamamlamalıyız? eğer onlar gibi değişir ve gelişirsek atalarımıza ihanet mi etmiş oluruz? kimliğimizi inkar mı etmiş oluruz? kendi kimliğimizden tiksinmiş mi oluruz?
eğer bu sorulara doğru cevapları verirseniz sömüren, yanlış cevapları verirseniz sömürülen olursunuz. bunun ortası yoktur. küresel kapitalist düzende nötr durum yoktur. sizin kazandığınız her bir dolar diğer bir ülke halkının kaybettiğidir. reddetseniz de düzen budur. türk halkının bugün sömürülen konumunda oluşunun temelde sebebi bu sorulara yanlış cevapları vermiş olmalarıdır.
işte esas gürültü bu noktada başlar. islamcılar için "atalarımızın yaşadığı hayat tarzı" vazgeçilemeyecek bir şeydir. çünkü nas/ayet/hadis ile sabittir bu. onlara göre atalarımızdan vazgeçmek aynı zamanda naslardan vazgeçmek anlamına gelmektedir. bu yüzden gelenekçiliğe sarılıp ilerlemenin ve aydınlanmanın yolu olan o modern kültüre düşman olurlar. ve hatta gelişmenin, aydınlanmanın, ilerlemenin biricik yolunun modern kültür olduğu gerçeğini reddederler, inkar ederler. oysa gelişme ve aydınlanma modern kültüre tabi olmaya mahkumdur.
modern kültür; betonarmenin, elektriğin, atık su ve temiz su isale hatlarının, makinelerin ve fabrikaların, ulaşım araçlarının, trenlerin ve tramvayların, kitle iletişim araçlarının, radyo televizyon ve internetin icat olduğu dolayısıyla kalabalık şehirlerin kurulabildiği, içinde istihdamın, sanatın ve eğlencenin barınabildiği insanların sağlıklı bir şekilde yaşayabildiği bir dünyada bu kalabalık şehirlerde yaşayan farklı gelenekleri, inançları, dogmaları, nasları ve adetleri olan insanların birbirilerine tahammül göstermeye mahkum olmaları sonucu sahte ve yapmacık bir şekilde oluşmuş yeni nesillerin bu sahteliği ve yapmacıklığı doktrinleştirmeleri ile esas samimi içeriğine kavuşmuş birlikte yaşamanın yazılı olan ve olmayan tüm kurallarını içeren düzendir. modern kültür'ü var eden temel kavramlar: sekülerizm, rasyonalite, pozitivizm, modern hukuk, evrensel değerler ve aydınlanma idealizmidir. modern kültür sanayi inkılabı ile başlar ve günümüze kadar gelir, bundan sonra da epeyce bir süre daha devam edecektir. post-modern kültür diye bir şey yoktur. post-modern fikirler rasyonaliteye uyum sağlayamayanların, rasyonel olamayan dolayısıyla aklı başında olamayanların uydurmalarıdır.
ve gelişme modern kültüre mahkumdur, çünkü:
1- gelişme ve aydınlanmayı bizzat yaratan şey modern kültürün kendisidir.
gelişme ve aydınlanma bağdat'ta, basra'da, kufe'de, mekke'de ve medine'de değil viyana'da, paris'de, londra'da, roma'da, berlin'de ve newyork'da icat olmuştur. gelişmenin ve aydınlanmanın temelde motivasyonu elbette modern kültür değildir. aydınlanma çağı kapitalist, dinsel ve siyasal motivasyonlarla başlamıştır. öncelikle aydınlanma çağının tanımını yapmak gerekiyor burada sanırım. aydınlanma çağı insanoğlunun tarihinde bir dönüm noktasına tekabül eden 17-19. yüzyıllar arasını kapsar. bu dönemin öncesinde insanlık çok uzun zamanlardır kaybettiği en değerli varlığını yani "aklı" geri bulmuştur. aydınlanma çağı avrupa'da dinin reforme edilmesiyle başlayan rasyonel çağın sonucudur. dinin zaptedilmesi, büyük akılların din yerine bilim ile uğraşmaları, bilim ile uğraşacak kurumlar oluşturulması, siyasette ve bürokraside din adamları yerine bu dünyaya odaklanmış adamların yer bulması avrupa'da ülkeleri değiştirmiş, ülkeler arası bir gelişme rekabeti başlatmış, bu rekabette bilimsel ve fikirsel keşiflere muazzam kaynaklar ayrılmasına neden olmuştur. işte aydınlanma çağı bu dinamiği ile en sonunda sanayi inkılabına götürmüştür avrupa'yı. sanayi inkılabı modernitenin yaşam alanını yani kalabalık şehirleri yaratmıştır. kalabalık şehirlerin oluşması elektriğin, ampulün, betonarmenin, temiz ve pis su hatlarının bulunmasını zaruri kılmış bunlar bulununca daha kalabalık şehirler oluşmuş bu sayede kitlelerin bilime, düşünceye, okula ve eğitime erişimi kolaylaşmıştır. köylerden kitleleri üniversiteye kadar eğitemezsiniz ancak büyük şehirlerde bu mümkündür. daha fazlla kişinin eğitime ulaşması bilimsel ve teknolojik gelişmeye daha büyük zıplamalar yaşatmıştır. penisilin bulunmuş, insanoğlu aya gitmiş, interneti ve cep telefonunu icat etmiştir. yani modern kültür ile aydınlanma ve gelişme birbirini sürekli besleyen iki kaynaktır. sanayi inkılabını dini saiklerle kaçıran bizim gibi toplumlar ise modern kültüre sahip olamamış, şehirlerini insan onuruna yakışır şekilde planlı kuramamış, modern kentleşmeye, şehir kültürüne, şehirlileşmenin getirdiği o modernite tahammülüne sahip olamamıştır. modern kültürü yoktan var etmeyen ama besleyen aydınlanma fikirleri ve bilimsel-teknolojik ilerleme motivasyonu ile avrupalı toplumlardan çok sonraları tanışmıştır. bu yüzden modern kültüre sahip olmayan, onu reddeden ve hatta ona düşman olan bütün doğu toplumları aydınlanmaya, gelişmeye ve teknolojiye de sahip olamamaktadır.
2- modern kültür aydınlanmaya ket vuran dogmalara varoluşu gereği karşıdır, kendi bünyesinde dogma bulundurmaz.
modern kültür toplumlardaki değişimin, dönüşümün ve tahammülün ilerlediği o sürecin kendisidir. dolayısıyla dogma kabul etmez. kendisine ait tek bir dogması da yoktur. temel referansı dogmalar değil akıldır. bazen tv'de görüyorum birileri çıkıp da "tükiye'de idare ne modernlerde olsun ne gelenekçilerde olsun, ben tarafsızım" diyerek saçmalıyorlar. sadece türkiye'de değil, dünyanın her yerinde modernlik hakim güç olmak zorundadır. çünkü modernite bütün varoluşunu rasyoneliteden alır. gelenekçilik ise doğruluğu ispatlanamaz bir takım tarihi metinlerden ve nesillerce taklit edilegelmiş lokal geleneklerden. modern kültürü en fazla besleyen felsefi duruş pozitivizmdir. pozitivizm öyle miadı dolacak bir yaklaşım değildir. biz hala daha tarihin -aklın en temel referans kabul edildiği- pozitif evresinde yaşamaktayız. pozitivizm, olguları anlamada bilimden başka hiçbir referansı yöntem olarak kabul etmemek anlamına gelir. modern toplumların modern kültürlerinde aydınlanmanın, gelişmenin ve ilerlemenin yegane yöntemi bilimsel yöntemdir. bilimsel yöntem bilimsel tezlerden en rasyonel olanı hakikat kabul etmektir. başka bir tez gelip de onu devirene kadar hakikat odur. pozitivizm, bilimsel yöntemin icrasıdır ve bugün bizim hayatımızı şekillendiren tüm sosyal ve fenni olgular pozitivizmin ürünüdür. modern olmayan toplumlar pozitivizmden dolayısıyla da bilimsel yöntemden beslenemezler. bu da onların aydınlanamaması, gelişememesi ve sömürge olarak kalması anlamına gelir.
3- modern kültüre sahip olmayan tüm toplumlar geri kalmıştır, sömürülmektedir, ilkel yaşamaktadırlar.
islam coğrafyası, orta doğu, afrika, güney asya, hindistan gibi yerler dağ gibi dogmalarla ve kutsal metinlerle çepeçevre çevrilmiş moderniteyi reddeden yerlerdir. tümü geri kalmıştır. orta doğu ve islam ülkeleri inançları gereği modern kültüre bizzat düşmandır. çünkü bu ülkeler 10. yüzyıldan kalma antik metinlerle oluşmuş ilkel bir kültürün en yüce kültür olduğuna inanırlar. bu tutum doğrudan rasyonaliteye ve pozitivizme düşmanlık anlamına gelir. sahip oldukları her türden dogma gelişme yolunda önlerine bir set çeker. mesela eğitimin dini içerikli olmasına dair dogmalar bu ülkelerin berbat eğitim sistemlerine sahip olmasına neden olur. çünkü bir çocuğa bir haftada 40 saat ders verebilirsiniz. 41 saat değil. ve siz bu 40 saatin yarısını dini dogmalara ayırırsanız geri kalan 20 saat ile modern toplumlarla rekabet edebilme şansınız yoktur. eğitim bozuk olursa aydınlanmanın olamayacağı, gerekçe göstermeden anlaşılabilecek bir argümandır. afrika ülkeleri yine din ve tarihe sonradan eklemlenmeleri, modernite ile çok sonraları tanışmaları gerekçesi ile geri kalmışlardır. güney asya ve hint ülkeleri keza öyle.
işte cumhuriyetimizin kuruluş felsefesinden gelen ve 80 yılda elde edilen bütün kazanımları toplumumuzu modern kültüre taşımak üzerineydi. aydınlanma, gelişme ve ilerleme ancak toplumun seküler, rasyonel, pozitivist, evrensel değerlere sadık, zincirsiz, dogmasız,kolektif ve sağlıklı akıllarla vicdanın dinden ve aidiyetten arınmış en saf haliyle oluşmuş hukukun üstünlüğünü kabullenmiş bir aydınlanma idealizmine sahip olması ile mümkündü. ve bunu sağlayacak yegane enstrümanlar kitle iletişim araçları, söz gelimi radyo ve televizyon gibi aletlerdi. özellikle de televizyondu. ve televizyonun türkiye'de yaygınlaşması 1980'li yıllardır. 1990'lı yıllarda ise artık her evde bir televizyon vardır. bahriye üçok gibi aydınların bu televizyonlara çıkarak aydınlanmanın önüne ket vuran dogmaları bu dogmaların asıl yazılı olduğu antik metinleri eleştirmesi ve insanlarda hakikate, dogmalarla mücadeleye, aydınlanmaya destek olmaya teşvik etmesi anlamına geliyordu. düşünebiliyor musunuz televizyonlarda 1990-2010 yılları arasında antik islam metinlerinin irdelenmesi ve orda yazılı tutarsızlıkların kitlelere duyurulması türk toplumunda nasıl büyük bir değişim yaratırdı? ancak buna müsaade etmediler. kendi naslarını tenkit edenlere cevap veremeyenler sorun olarak gördükleri bu aydın insanları tarih boyunca uyguladıkları en bilindik yöntemle susturdular: katletmek.
bir bahriye üçok gider bin tanesi gelir. bahriye üçoklar bitmeyecek. -
19. 9 ekim 2016 türkiye arjantin cs go maçı
hepinize benden ilave yarım saat aslan parçaları!
-
20. en çok satan yazarın ilkokul mezunu olduğu ülke
sen git "allah de ötesini bırak" diye kitap yaz, sonra da eşini aldat.
(bkz: insan gerçekten hayret ediyor)
dini sömürerek bu kadar ekmek yiyen bir toplum daha var olmamıştır. -
21. los angeles'tan yozgat'a kesin dönüş yapmak
artık los angeles'ta nasıl bir borç bıraktıysa...
-
22. en gereksiz 3 şehir
buraya yığınlarca şehir yazacaksınız ve kimse bitlis yazmayacak.çünkü haberiniz bile yok.çorum,yozgat bunlar pelesenk olmuş şehirler.o yüzden bitlistir kardeş.
bitlis nerde bilen varmı,en son bitlisi bir haberde bir aksiyonda duyan oldumu,tartışmasız bitlis.
kayıp şehir bitlis -
23. beyaz futbol
20 şehitin olduğu günde devlet yetkililerine istifa edecek misiniz diye soramayanların fatih terim'e soru sorulamadığını söylediği program.
sen bir bakana sorabiliyo musun benzerini genco diye sorarlar adama. -
24. fatih terim
şehitlerimiz var, moraller berbattı (1,05)
bireysel hatalar yüzünden yenildik (1,25)
ingiliz hakem penaltımızı vermedi (1,50)
şansımız bitmedi, gruptan çıkarız (2,25)
taktik falan sıçtım, istifa ediyorum (12.00) -
25. nasılsın sorusuna verilecek cevaplar
bir arkadaşım vardı.
bu arkadaş memleketin doğusundan. istanbula çalışmaya gelir, kazandığı paraları memleketinde hanımına yollar ve 2 çocuğunu yetiştirmek için büyük çaba sarfederdi.
bir gün karısının kendisini aldattığını öğreniyor. kendisine iki çocuk doğurmuş bir kadın, eşine ve çocuklarına bakabilmek adına uzaklara çalışmaya gitmiş bir adam.
töreyi reddetmiş. almış çocuklarını bir sahil kasabasında çadır kurmuş. bildiğiniz çadır. çocuklarıyla orada yaşardı. sonra barınmak için küçük de olsa bir evi oldu. çalışmayı reddetti. insanın insana kulluğunu reddettti.
ekmeğini dağdan çıkardı.
bir oğlu aldatan annesini öldürmediği için babasına düşman oldu, çekti gitti bilinmezlere.
diğeri okudu, yoktan bir hayat yarattı ve o hayata tutundu.
bir gün sohbet ediyoruz, sen bana hiç nasılsın demedin dedi...
şaşırmıştım, biraz da utanmıştım.
anlatmaya başladı.
insanlar riyakar. kendilerinden aşağı gördükleri veya acı çektiklerini düşündükleri insana nasılsın diye soruyorlar. büyük bir iki yüzlülük var bunda. oysa kendilerine eşit veya üstün gördükleri kişilere merhaba diyorlar. sen bana hep merhaba dedin, diğerleri nasılsın diye soruyorlar. ben de onların gözünün içine baka baka merhaba diyorum. demişti.
o gün bu gün ben kimseye nasılsın demiyorum.
nasılsın diye soranlara da merhaba diyorum.
benim için nasılsın sorusunun en harbi cevabı merhabadır. -
26. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
çemberin 360 derece olmasının sebebinin babil ve sümer medeniyetlerinin 60 lık sayı tabanını kullanmalarının olması.
neden 60 lık sayı tabanı peki? birçok sebebi var. bir tanesi 60 tabanında 1/3, 1/4, 3/4 vs gibi oranların tam sayı değeri vermesi. bir diğer sebep ise insan elinin yapısından kaynaklı. insan elinde baş parmak hariç her parmak 3 boğumdan oluşur. toplamda bir elde 12 boğum bulunur. her 12 sayımda diğer elden bir parmak kapatarak 5*12 = 60 a kadar saymak mümkündür. bu sayede 60 lık tabanda işlem yapmak kolaylaşır.
peki gelelim çembere. neden 360? söyle basit bir mantığı var. babilliler eşkenar üçgenleri keşfetmişlerdi. ve eşkenar üçgenleri yanyana dizdiğinizde ilk üçgen ile son üçgenin yanyana gelerek bir altıgen oluşturduğunu görürsünüz. bu altıgenin köşelerinden geçen bir çizgi çektiğinizde ise daire elde edersiniz. babilliler sayı tabaı olarak 60 ı kullandıklarından eşkenar üçgenin her bir iç açısını 60 derece olarak kabul etmişler ve tahmin edebileciğiniz gibi 6 eşkenar üçgenden 6*60= 360 derece elde edilir. -
27. türkiye asya'da mı avrupa'da mı
ipleri amerika'da;
gönlü avrupa'da;
geleceği asya'da;
kendisi ise bok çukurundadır. -
28. selamun aleyküm'e verilecek cevap
-
29. donald trump ekşi sözlük yazarı olsa alacağı nick
-
30. 4 işlem dışında matematik öğrenmenin gereksizliği
matematik öğretiminin amacı düşünmeyi öğretmek, sebep sonuç ilişkilerini kurabilen insanlar yetistirmektir. o yüzden türkiye matematik konusunda çok geridir ve beyinler az kullanılmıs,sıfırdan farksızdır.
-
31. robert de niro'nun trump videosu
şu 55 saniyelik videodaki 17 küfrün sadece birisini ima etsen ya bu ülkedeki siyasetçilere. sadece ima etsen!
"demokrasi" mitingine katılmadı diye konser yapacak şehir bulamayan sanatçılar var bu ülkede. bu seviye çok uzak bize... -
32. beyoğlu esnafının iflasın eşiğine gelmesi
6-7 eylül olaylarında gayrimüslümlerin, yağmalanan, yakılıp yıkılan dükkanlarının ahı çıkmıştır.
*osmanlı'dan gelen kozmopolit yapıyı 6-7 eylül'de yıktınız,
*kravatsız beyoğlu'na çıkmayanları, 80lerde seks filmi furyası yapıp, abazan parası için soğuttunuz,
*gençlik akın etti, güzelim tarihi granit küp taş (arnavut kaldırımı) zemini söküp ağaçları kesip, oynak kırılgan kalitesiz çin malı granit karoları döşediniz, taksime beton döktünüz, demirören avm'yi diktiniz, senelerce şantiye halinde tuttunuz. sonra kafelerin barların masalarıyla boğuştunuz, galata kulesinin dibinden insanları sopayla kovaladınız. gece otobüsleri kaldırdınız, metroyu erken kapattınız. insanları çakal taksicilerin ellerine bıraktınız.
* gezi oldu, kendi müşterinizi sopayla dövdünüz.
şimdi, alın rantınızı sizin olsun. -
33. antalyada eşcinsel olduğu için okuldan atılan genç
çok yaygın bir uygulamadır maalesef.
öyle bir bezdirirler, öyle bir suçlu hissettirirler ki belaltı vurmasınlar diye tüm derslerden 100 almaya çalışırsınız, hiç bir hemcinsinizle muhattap olmamaya çalısırsınız ve hatta yıllar sonra (universite dönemi) aşık olduğunuz adamla sevistiginiz anı
"ağlaya ağlaya sevistim" seklinde anlatırsınız arkadasınıza.
- neden ki?
- o kadar suclu hissediyordum ki kendimi escinsel oldugum icin ve o kadar aşıktım ki. -
34. ömer toprak
(bkz: ömer toprakson)
-
35. öğretmene yüksek lisans zorunluluğu getirilmesi
eğitim fakültelerini zibilyon tane çoğaltıp, öğrencileri eğitim fakültelerine yığanların yeni projesi. önceleri, işsizlik rakamlarını düşük göstermek için bütün kontenjanları sonuna kadar açtılar ve gençleri üniversitelere yığdılar, zira tüik verilerine göre üniversiteliler işsiz sayılmıyordu.
eğitim fakültesi mezunu olmayıp, öğretmenlik yapmak isteyenlere hemen hemen her üniversite 2000-3000 tl karşılığında formasyon veriyor. üniversite para kazanıyor ama kaliteli öğretmen havuzu lekeleniyor.
eğitim fakültesi mezunları için devam edecek olursak; şu anda atanmayı bekleyen 500.000 küsür öğretmen adayı var. bu adaylar atanana kadar kpss'ye her sene girmek zorunda, gy gk eğitim bilimleri öabt derken bir aday ösym'ye ortalama 200 tl gelir bırakıyor. az bir para değil. her sene de 100bin eğitim fakültesi mezunu ekleniyor bunlara. atanabilen sayısı ise yılda ortalama 30-35bin arası; ki giderek azalacak bu sayı artık.
şimdi de yüksek lisans işi çıkıyor. yakın zamanda, atandıktan sonra yüksek lisans yapmak isteyenlerin; yüksek lisans yaptığı şehre özür grubundan yer değişikliği yapması hakkını kaldıran milli eğitim bakanlığı, bu değişikliği hangi sebeple açıklayacak çok merak ediyorum.
atanmak isteyip de atanamayan öğretmenlere, "artık kural değişti, yüksek lisans yapın gelin." deyip tepkileri azaltmak istiyorlar ama geçen entrylerden birinde de söylemiştim, bu bakan ocak ayını göremez. -
36. sözlükçülerin başından geçen doğaüstü olaylar
apartmandaki iki asansörden biri 3 haftadır bozuk. servis gelmedi, parçası bulunamadı, aidat toplanamadı... muhabbetleriyle bütün apartmanı tek asansöre mahkum etti yönetici.
pazar kahvaltısı için ekmek almaya ineceğim aşağıdaki markete, dairenin kapısını açtım ki ne göreyim? tam karşıdaki asansör tamir edilmiş, çağırma düğmesinin ışığı yanıyor. ne ara yapmışlar ki dedim içimden, akşam çalışmıyordu. ev terlikleriyle parmak ucumda bir iki metre ilerleyip bastım çağırma butonuna. asansör kabini bizim kattaymış, şak diye açıldı kapı. eve yöneldim, terlikleri içeriye doğru fırlatıp spor ayakkabıların ökçelerine basarak dış koridora çıktım. şimdi birisi çağırır başka kattan, beklemeyeyim diye acele ediyorum. sanki fizan'dan gelecek asansör, derdim neyse...
dairenin kapısını kapatmak için kolu çekerken tam aradan benim yaramaz kedim benjamin çaatt diye yapıştı ayak bileğime. dur canım, yapma oğlum derken asansörün kapısı kapandı. tırnaklarını geçirdi pijamaya bırakmıyor. güç bela kucağıma alıp içeriye koydum, kapıyı kapattım üzerine. miyavvv yavvv yaaavvv... nasıl bağırıyor kapının arkasından. asansör çağırma düğmesine bir daha bastım, kapı daha yarısına kadar açılmadı ki kabin ışığını görmemle peşi sıra halatların aşağı sarkışını seyretmem bir oldu. gözümün önünde asansör kabini boşluğa düştü ve en alt kattan büyük bir gürültü geldi. birkaç saniye boşluğun önünde öylece dikili kalakaldım. dairelerin kapıları ardı ardına açıldı. ev sahipleri ne olduğunu merak eden gözlerle koridora bakıyor, koridor da bir tek ben varım. bir alt katta oturan yöneticinin sesi çalındı kulağıma, merdivenlere yöneldim bir hışımla. alt kata indim, yönetici akif bey'i gördüm koridorun sonunda, 5-6 metre uzakta. "böyle mi yaptırıyorsunuz asansörü, ölüyorduk be. adım atsam kabinle beraber düşecektim." diye bağırdım. adam ne olduğunu bile anlamadı, "biz asansörü yaptırmadık ki" diyebildi. apartman sakinlerinin de kısa bir sürede etrafımızda toplanması ve yapılan istişarelerin sonunda olay anlaşıldı. çekme halatlarının döndürdüğü makaralardan kaynaklı bir arıza sebebiyle asansörü kapatmıştı yönetici. sebebini anlayamadığımız, belki de düşmeyi tetikleyecek bir mekanizmanın harekete geçmesiyle asansör kapıları açılır vaziyete gelmişti. benim cengaver kedim benjamin paçalarıma yapışıp birkaç saniye oyalamasa, açılan o ilk kapıdan sonsuzluğa dalacaktım belki de...
benjamin editi: şu an masanın üstünde, "ben kurtardım" der gibi patileriyle klavyeye dokunma çabasında. kedilerin inanılmaz kuvvetli önsezileri olduğuna artık kesinlikle inanıyorum. -
37. media markt'a girip 4 dakikada çıkan erkek
media markt'lar teknosa gibi ufak şubelere sahip olmadığından gerçekleşmesi imkansız durum. amacın sadece pil bile almak olsa , cebinde en iyi akıllı telefon dahi olsa o telefon standını gezeceksin arkadaş! ardından tv standına yönelip curvedleri görüp " vay aq nasıl tv lan bu" deyip o an ayaküstü internete girip fiyat karşılaştıracaksın. sonra hazırladıkları mini sinemada koltuğa oturup " ooh süper lan ehe ehe" deyip 15 saniye sonra içinden " ama bu kadar büyük tv'yi koymak için odanın da baya büyük olması lazım" düşüncesiyle gerçekleri görüp 32" lcd tv fiyatlarına bakacaksın. son olarak da fırsat sepetlerinden sırf 2,99 tl diye hiç kullanmayacağın ürünü alıp oradan toz olacaksın..
4 dakika mı?
komik olma fıseyin! -
38. 10 ekim 2015 ankara barış mitinginde patlama
sanki üstünden yıllar geçmiş gibi hissettiren patlama. şu son bir senede o kadar çok şey yaşadık ki ülke olarak. yaşlanmışız, neşemiz kaybolmuş gibi millet olarak bir senedir.
-
39. aleyna tilki
başlığı altında metallica'ya tarihi eser, tek şarkıyla anasının örekesinden yeni fırlamış bebeye sanatçı diyenler var.
üstelik çok çok daha iyi müzik yapıyormuş..
yaptığı şey müzikmiş.. -
40. bim ve a101'e yakın olan bir evde oturmak
bim'e yakın olunca zaten otomatik olarak a101'e de yakın olacağın için kelime israfı içeren başlık.
heriflerin ana stratejisi zaten bim'in karşısına dükkan açmak. -
41. çirkin sevgiliden kurtulma yolları
- yaptığınız sohbete uygun olacak minvalde ara ara eski maceralarını anlat, sonunda mal mal gül mutlaka
-victoria's secret modellerini öv
-asker arkadaşınmış gibi hitap et, yok bolm de gül, ilk mesajı sabahları sen at, naber baboli de
-ara ara tayyibi falan öv, gezi'yi eleştir
-evlendikten sonra örtünse eşim fena olmaz de
-benden iyi baba kötü eş olur de
-10 liralık hesabı öderken benim bi çay vardı de kendi yediğini içtiğini bırak
-telefon melodini ankara havası yap zurnalı davullu ve kızı kalabalık bi mekana götürdüğünde birisiyle anlaş seni çaldırsın
-anlattığı sorunlarda karşı tarafa da hak ver, şimdi onu dinlemediğim için kesin bi yorum yapmam doğru olmaz falan de
not: bacım kusura bakma, böylesi emin ol daha iyi olacak -
42. türkiye'nin kalitesiz yönünü yansıtan ünlüler
gülben ergen ve demet akalın bu seviyesizlik ve çomarlıkta bayrağı ilk safta daşıyan ünlülerdir.
-
43. şenol güneş
başka kapıya.
-
44. the walking dead
sneak peek diyerek statü farkı yaratmayın . fragman diyin şu amk şeyine. sneak peek demesini biz de biliyoruz.
-
45. necla nazır'ın kara çarşafa girmesi
bu kadının , şu hale gelmesinin tek sebebi ancak ciddi bir psikiyatrik rahatsızlık olabilir. bunun da tek açıklaması var: ferdi tayfur. necla nazır'ın hayatını bitiren adam ferdi tayfur'dur.
tabii necla nazır böyle pis bir herifi kendine eş olarak, pardon kendini kuma olarak alarak hayatının hatasını yapmıştır. ama şemsiye yok bile olmuş görünüşe bakılırsa. -
46. jan olde riekerink
kendimce iyi bir fenerbahçeliyim. obradoviç, alex, mrsiç, vesely, bjelica, kim, uche, turner, comegys, okocha, eda, mirsad, rapajiç ve aydın örs kahramanlarım. aziz ve mahmut düşmanım.
galatasaray'dan hiç hoşlanmam. avrupa'da asla tutmam. uefa'yı aldığında geçici de olsa mutlu olduğumu hatırlasam da sonradan kıskanmıştık tabii. hagi bizde olsa keşke dedim, bir çok şeyi istemişimdir belki.
ama ben bu kadar ömrümde ne bir kupaya ne bir topçuya bu kadar imrenmişimdir. konu futbol ya da başka bir şey değil. zaten ne oynatıyor çok bilmiyorum, eskisi kadar ilgilenmiyorum.
ama bu adamın kişiliğine, mütevazılığına, sempatikliğine hayranım. galatasaray taraftarının ona sahip çıkmasına, onu benimsemesine keza.
var ol riekerink bey. bu ülkede futbolu ne bizim basiretsiz yöneticiler, ne egosu şişmiş imparator ve eski evladı ne de dili zehirli çakma filozof düzeltecek. onlar ancak geriye götürebilir. umut sende ve bir ihtimal senin gibilerin ülkemizde görev almasında. -
47. 9 ekim 2016 icloud'un engellenmesi
rte ve gökçek dahil belli bir konuma gelmiş veya para kazanmış herkes iphone kullandığı için bence engellemezler.
yahu vestel venüs mü kullansın bu adamlar? onu fakire iteleyecekler.
apple servisleri engellenirse facetime da çalışmaz, facetime çalışmazsa darbe başarılı olur. bu durumda icloud'u engelleyen fetocudur, net. -
48. 2 bin lira maaş ile krallar gibi yaşayan adam
1800 tl'ye krallar gibi yaşayan adam olarak yalnız değilsin dediğim adamdır.
1-ailemle yaşıyorum, aylık 400-500 lira eve veriyorum. evimiz kira bu arada.
2-kredi kartı kullanmıyorum, bankada bireysel emeklilik hesabım var ona da yeni başladım mayıs ayından beri 100 lira kesintim oluyor.
3-bir şey alacaksam birikim yapıp alırım. örneğin otomobilim yok, ama uzun zamandır hayalini kurduğum bir volkswagen t2 modeli var ki onu almadan ölmeyeceğim, almak için kredi gibi şeylerle hiç uğraşamam, birikim yapıp alacağım.
4-alkol kullanıyorum, ama sadece hafta sonları. iki gün kafamı sıfırlayıp keyfime odaklanıyorum. nadiren cozuturum alkol kullanırken. ailemle yaşadığım için ise nadiren de olsa evde alkol tüketiyorum, alkol tükettiğimi biliyorlar ama ses etmiyorlar. ben de onlara göstermeden iki biramı alıp film keyfi yapıyorum :)
5-sigara da kullanıyorum, bir paket bana 2-3 gün yetiyor. günde 5-6 adet sigara içiyorum. ama hafta sonu alkolün yanında bu oran artıyor. bazen de sarma sigara tüketiyorum, iyi kesiyor ve çok fazla içmemeni sağlıyor.
6-eskişehir kültür şehri bilen bilir, faaliyetler çoktur. tiyatroya gidiyorum ve hali hazırda ikinci üniversite olarak açıköğretim okuduğum için öğrenci bileti alıyorum, bu da gayet uygun geliyor *. ayrıca belediyenin ücretsiz kültürel etkinlikleri de oluyor, katılabilecek durumdaysam onlara da katılıyorum.
7-dışarıda çok fazla para harcamamaya dikkat ediyorum. çayımı, kahvemi evde tüketmeye dikkat ediyorum. bir bardak çay 4 lira, adam mı si... tövbe tövbe.
8-kendimi geliştirmek için ücretsiz kurslara kayıt oluyorum. bu sene mayıs ayında biten eskişehir büyükşehir belediyesi şehir tiyatroları kapsamında kurulan gençlik sahnesi oluşumunda yer aldım ve tiyatro üzerine muazzam bir eğitim aldık ekip olarak, mayıs ayında üç kez oyunumuzu sergiledik. ayrıca yarından itibaren başlayacak olan rusça kursuna başlayacağım, ücret hiç ödemedim. sadece edinmem gereken bir kitap vardı onu aldım, o da 22 lira :)
9-şans oyunları oynamıyorum, yılda 2-3 defa oynarım o da öylesine. ama yılbaşı biletimi almadan etmem o ayrı tabi.
10-üst baş alacaksam indirimli, sezon sonu ürünlerini incelerim. daha bugün 2 tane pantolonu 80 liraya aldım annemle birlikte. annem de bana kıyak geçti iki sezon sonu kot pantolonu 130 liraya aldı. indirim öncesi fiyatları 130 liraydı bir adedi.
evet, sonuç olarak kazandığım paraya göre kendimi programlıyorum ve ona göre elimi cebime atıyorum. tıpkı 2000 tl ile krallar gibi yaşayan arkadaş gibi.
statü arttıkça masrafın artar diye bir söz vardır, buna inanmıyorum.
bunu söyleyenler muhtemelen çok para kazandığını etrafına belli etmeye çalışan güruhtur ki bu çok yanlış bir davranıştır.
etrafımda çoğu insanın borcu, harcı var.
çok şükür hiç bir borcum yok.
bizim ülkemiz amerika'nın çok başarılı bir kopyası, bu para harcama olayı yıllardır ülkemiz iktidarına gelen sağ siyasetin ve yıllardan boyu gelen hükümetlerin amerikan yanlısı politika izlemelerinin eseridir.
bir üretmeyi beceremeden tüketmeye alışmışız.
biz batının sadece iyi yanlarını alacaktır, beceremedi toplumumuz.
ala ala üçün birini aldılar.
edit: pantolon aldım diye kendimi kral ilan ettim zannedenler var.
tabi kralım lan, borcum harcım yok. maaşını almasına rağmen eksilerde dolaşan insanlar var oğlum bu ülkede.
ha bir de aldığım para çok fazla değil biliyorum, yaptığım işi bursa'da gebze'de gaziantep'de, ankara'da yapsam köşeyim, ama bu şehri bırakamıyorum.
konstrüktör ressamsporluyum, mesleğimde kısa sürede epey bir donanım sahibiyim.
şimdiye kadar en fazla işsiz kaldığım süre 1 aydır.
sanayi bakımından eskişehir kısıtlı bir şehir, o yüzden ücretler o kadar da yüksek değil. neredeyse bütün mühendisler hakettiği parayı alamıyor bunun farkındayız. -
49. tolga ciğerci
ilk 11'de olmamasını olumlu karşıladığım oyuncu. bir de tolga'nın sakatlığını kaldıracak mecalim yok.
-
50. sevdiğinin ceketini giysin diye tutan kadın
elinde starbucks bardağı tutan kadınlar için ceketinizi tutan kadınları üzmeseydiniz kalırdı belki vicdansızlar.