Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. fridanin parcalanmis omurgasi

    hiç okumadan eksiye basabilirsin, çünkü muhtemelen pek sevdiğin bu yazar için kafanda kurduğun cümlelere benzer şeyler maalesef söyleyemeyeceğim ya da dur oku bak önce, incinirsin yine de sen bilirsin lavinya.

    bunu yapmaktan gerçekten çok hazzetmiyorum ama söylemem gerektiğini hissediyorum. kolpa hikayeler yazan life is drunk da dahil, sözlükte gördüğüm en overrated yazar. neden mi? iyice anlatabilmek için öncelikle, bazıları tarafından hz. muhammed'in bazıları tarafından da hz. ali'nin söylediği düşünülen "haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır" diyerek fridanın parcalanmis omurgasinin'in bugün debe'ye girmiş olan şu entry'sine atıfta bulunmam lazım:

    "bir ateist olarak en çok ali'nin sözlerini severim.
    - haksızlığa karşı susarsanız, hakkınızla birlikte şerefinizi de kaybedersiniz"

    (bkz: sözlük yazarlarının en sevdiği hadisler/#60276475)

    şimdi asıl meseleye geleyim. fridanin parcalanmis omurgasinin'i bir süre önce keşfettim, evrim ve evren (ki evrim pek değil ama evren ilgi alanımdır) ile ilgili entry'lerini gördükçe ve bu entry'lerin muhtelif zamanlarda debe'ye girdiğine şahit olunca kendisini okumaya karar verdim. entry'lerini okumaya başladıktan sonra ise içimde yahu ben bu entry'yi okumuştum sanki diye bir his oluşmaya başladı zaman içinde. biraz detaylı incelemeden sonra ise, kendisinin mükerrer zamanlarda çok benzer entry'leri benzer başlıklara yazdığını gördüm. dikkatimi çeken başka bir husus da, kendisinin evren, evrim ya da bu tür konularla ilgili başlıklar açıldıktan çok çok kısa süre içinde (o kadar kısa süre içinde yazılamayacağı aşikar olan) upuzun entry'leri, sadece bazı bakınızlarla süslenmiş bir şekilde girmiş olmasıydı. hatta birkaç zaman önce, kendisine atıfta bulunan başka bir yazarın "bu kadar kısa süre içinde böyle binlerce karakterden oluşan bir entry nasıl girilebilir" temalı bir entry'si debe'ye girmiştim yanılmıyorsam (entry'yi bulamadım ama bulan arkadaşlar bana gönderebilirlerse sevinirim). entry'lerinde denk geldiğim başka bir şey ise (aslında iki şey), entry'lerinin hemen hemen hepsi ya evrimagaci.org'dan direkt kopyala - yapıştır (bkz'lar eklenerek tabii) ya da kısa bir google araştırmasıyla bir sürü sitede tamamen aynısı bulunabilecek türden (ve link verilmeden) olması. bunun üzerine, ekşi sözlük'ün modası olan "bir ateist olarak", "müslümanlığın geri kalmış olması, "dinciler şöyle ahlaksızdır"ı ekle, tamam olsun.

    anlatmak istediklerimi örneklerle açıklayacağım. çok uzağa gitmeye gerek yok, bugün debe'ye giren entry'lerle başlayacağım:

    1. (bkz: #60281226)

    entry'de sadece "peki tanrı'yı kim yarattı" kısmı *highlight* edilmiş. neden mi? sizce neden? neyse bunu geçelim. bu başlığı dün sol frame'de gördükten sonra, tamam dedim bu başlıkta kesinlikle bu yazarın bir entry'sini okuyacağım dedim ve yanılmadığımı gördüm. neyse bunu da geçelim. entry'yi okudukça, yazım dilinden ve entry'nin uzunluğundan dolayı, bu entry'nin bu yazar tarafından değil de bir makaleden alındığı besbelli. sözlüğe makale alıntılamak yasak mı? tabii ki değil. google araştırması sonucu, kaynak şu link çıkıyor. ee, sözlükte, bu yazının bu linkten alındığında dair link nerede?

    2. (bkz: #60273488)

    bu yazı da sadece bakınızların eklendiği ve alıntı olduğu bariz bir yazı. sanki entry'nin yazarının ağzından yazılmış gibi ama ııh, değil. okuyunca ne dediğimi anlayacaksınız: "öncelikle kitapta olmayan ama benim de ekleyeceğim olay." ***buna rağmen entry'nin sonunda yine link yok.*** ufak bir google araştırması ile bulduğum linkler şöyle:

    link 1
    link 2
    link 3

    3. (bkz: #60272712)

    şu linkin aynısını yaz gitsin, nolcak ki: https://www.facebook.com/….550077463&type=3&theater

    gelelim daha eski entry'lere... (sırayla seçiyorum)

    4. (bkz: #60203046)

    entry, evrimagaci.org'dan alıntı olduğu halde yine link yok. ben sizin için buldum: http://www.evrimagaci.org/index.php/makale/148

    5. (bkz: #60085113)

    entry'nin çok büyük kısmı, evrimagaci.org'dan alıntı ama yine link yok. ben vereyim linki: http://www.evrimagaci.org/makale/37

    6. (bkz: #60044611)

    uludağ sözlük'teki bir entry'nin çok ufak farklarla aynısı ve link yine yok. linki ben vereyim: http://www.uludagsozluk.com/…-space-time-odyssey/4/ bu başlıkta rick blaine başlıklı yazarın entry'si (4. sayfada)

    7. (bkz: #59974068)

    evrimagaci.org'dan tamamen kopi-peyst yerler var ama yine link yok: http://www.evrimagaci.org/makale/117

    8. (bkz: #59817522)

    çok çok büyük kısmı buradan esinlenmiş: http://www.evrimagaci.org/index.php/makale/266 yine link yok.

    9. (bkz: #59790984)

    buradan direkt kopi - peyst. http://www.evrimagaci.org/makale/494

    --------

    sıkıldım. devamını siz getirebilirsiniz. bir kere her şeyi geçtim, sözlükte formatın olduğu zamanlarda, link vermeden alıntı yapmak benim bildiğim uçurulma sebebiydi. bunu bir kenara bırakalım şimdilik.

    genel olarak bilim, özel olarak evrim ve evrenle ilgili hemen her başlığa evrimagaci.org ve diğer ilintili sitelerden (çoğu zaman) direkt kopi-peyst yapılacaksa, bence entry girmeye de gerek yok. sözlükte özel bir yer açılsın, buraya bu sitelerdeki bütün makaleler girilsin, gerektikçe de entry'lerden buralara gerekli referanslar verilsin. benim için sıkıntı yok.

    bizim halkımız okumaz genellikle, kendisine hazır verileni kaynak fark etmeksizin alır, kabul eder, favlar, şukular ama okumaz. o uzuuun entry'lerin çoğunun okunduğunu da zannetmiyorum zaten. hem ne gerek var ki değil mi? haklısınız. gerek yok.

    şeyh uçmaz, mürit uçurur diye boşuna dememişler. akilligelisim diye bir yazar vardı, arada ciddi bir analoji var burada da. sol frame'de ilgili başlık görür görmez hemen google araştırması yap, entry'yi biraz düzenle, formatla, bakınızlandır, daya evrimagaci'ni linkli ya da linksiz, arada ateizme, anti-teizme selam çak. finito.

  • 2. anayasa komisyonundaki oscar wilde tartışması

  • 3. kilis'te suriye manzaralı satılık daire ilanı

  • 4. bakire olmayan nişanlısını öldüren anadolu çomarı

    demokrasinin neden iyi bir şey olmadığının bir kanıtı daha.

    kapımıza tasmayla bağlamamız gereken bu itlere oy hakkı veren sistemin ta amına koyayım.

  • 5. gaziantep ve kilis'i ele geçireceğiz

    ahdhasdhsahsah.

    ya olm adamlar her allahın günü şehirleri bombalıyor, kilis'in 30%'unu göçe zorlamış, tank vuruyor obüs patlatıyor, adam öldürüyor, burdaki klavye delikanlıları da gelmiş he yav he, götüne obüs girer bilmem ne diyor.

    o obüs'ün namlusu girebilse zaten şimdiye girerdi genç. uçak bile kaldıramıyorsun geçin bu boş lafları. buradan atıp tutmakla olmuyor, icraat nerde onu söyle sen.

    ciddiye alınması gereken açıklama. bizde bu basiretsizlik olduktan sonra ankara'ya kadar yürür bu medeniyetsiz maymunlar.

  • 6. bursa'da bulunan 500 milyar dolarlık mermer yatağı

    hemen 35 milyar dolara yabancılara satılmalıdır.

  • 7. işten çıkarılmak

    yaklaşık 5 dakika önce başıma gelen şey. entry'i yazmak da 10 dakikamı alsın, 15 dakika diyin siz ona.

    yaklaşık 1 aydır patron(lar)'un benle pek konuşmaktan kaçınmasından anladığım bir durumdu. "kendilerinin ricasıyla" uzaktan akraba gibi bir şey olan bizim patronun yanında, başka bir iş bulana kadar idareten çalışıyordum. beni tek kıran nokta, işten çıkarılma konuşmamın;

    -2 gün sonra maaşı alınca ayrılırsın

    - peki x bey

    diyaloğuyla sınırlı olmasıydı. kendisinin en büyük gerekçesi ise ki mantıklı da buldum, şirketin küçülmeye gitmesiydi. bu küçülme dedikoduları 1 aydır zaten ortadaydı. ki kendisi bir gün beni çağırıp, duyunca beni yerin dibine sokan şöyle bir konuşma yapmıştı bana;

    - paristexas , oğlum sen ne iş yapıyosun aşağıda? (sanki bilmiyormuşçasına ve dalga geçer bir üslupla)

    - şunu, şunu, şunu, yeri geldiğinde şunu, hatta şunu yapıyorum x bey

    beraber çalıştığım departmanda çalışan 2 kişiden şöyle bahsetti bana, o iki kişi
    a ve b olsun, a , 21 yaşında lise mezunu kolay kolay iş bulamayacak ama dünya iyisi bir kızcağız, b ise 38-39 yaşında 3 çocuk sahibi 1750 tl maaşa çalışan kirada yaşayan bir abi. bizim patron da beraber çalıştığım bu iki kişi için dedi ki;

    - paris oğlum, seni en kötü zamanında yanıma aldım, iş verdim.
    + evet abi sağolasın.
    - böyle zor zamanlarda, senin gibi düzgün bir çocuğun, ayrıca bir de akrabayız, bana gelip şöyle demeni beklerdim.
    + ? (nasıl abi dercesine baktım)
    - a denen kız kim abi!!!?? onun işini de ben yaparım aaabi!!! b abi de kim oluyo aaabi!!? çıkar gitsin bunları işten, onların işini de ben yaparım aabi!! demen lazım.
    + ?? (şok içinde izlemeye devam ediyorum.)
    -hatta oğlum sen bizim kanımızdansın (kan??) bana yeri geldiğinde şöyle demen lazım, "x abi sen beni en kötü zamanımda yanında almışsın, gerekirse 5 ay bana maaş verme aabi ben yine çalışırım!!" demen lazım. böyle bi zamanda sana bunu söylemek yakışır.
    +... (başım öne eğik)

    aynı şirkette çalışan abime (öz abim) laf gelmesin diye hiç bir şey diyemedim.

    sonra 10 saniye sessiz bir bakışmanın ardından şu final sorusu geldi;

    -şimdi söyle bana a ya da b'yi işten çıkarıcam hangisinin işini de sen yapmak istersin? (çünkü onlar bizim kanımızdan değil, akraba değiliz)

    + abi ben 1 değil 2 kişinin daha işini yapabilirim, hatta bunu yaparken de sesim çıkmaz, ama ben idareten buradayım, yarın öbür gün işten ayrılınca, onların işten çıkarılmasına sebep olmayı kendime nasıl yedirebilirim? gece nasıl uyuyacağım peki? ayrıca bunu söylerken o iki kişinin de işten çıkarıldıktan sonra durumlarını göz ardı etmemenizi beklerdim.

    - neymiş?? (sinirlendi)

    + a lise mezunu pek de tecrübesi olmayan bir kız, doğru düzgün de işini yapıyo, gayet de iyi kalpli biri, burdan çıkarıldığında kolay kolay iş bulamaz. onun çıkarılmasını istemem, b ise 3 çocuklu az bir maaşa çalışan biri, onun da mağdur edilmesini istemem. neyse uzatamayayım bence sen beni çıkar abi.

    - ... (gözleri büyüdü, diğer küçük kardeş patron (şehzade) da bi anda uykusundan uyandı.)

    - tamam kardeşim sonra konuşuruz.

    sonra dediği zaman tam da bugün oluyor, geldi çattı o "sonra". çağırdı yanına.

    en üstte belirttiğim diyalog yaşandı. kırılmadım bak gerçekten, daha doğrusu kırıldım da kırıldığım nokta işten çıkarılmak değildi. başka birilerinin işten çıkarılması kararını vermeye zorlayıp beni ahlaki bir açmaza sürüklemesiydi. o an o kadar utandım ki (sanki benim suçummuş gibi) yer yarılsa da içine girsem dedim. "sikerim senin kanını da paranı da" diyememek koydu açıkçası.

    bir de şöyle bir küçük paragraf açmak isterim o "küçülmeye giden şirket" için, patronların en küçüğü olan şehzade paşa'nın aylık ayakkabı masrafı yaklaşık, 30 bin tl'yi buluyor. nerden mi biliyorum? finans departmanında çalışıyorum ve nereye ne kadar harcandığını gayet iyi biliyorum. 2016 model en lüks alman arabalarından oluşan bir otoparka bakıyor çalıştığım ofisin camı. ve patronum kurban bayramlarında 25- 30 tane büyükbaş hayvan kestirerek bilmemnerelerde dağıttıran bir kişi. müslümanlıkta zirve yani.

    ha sanane lan milletin parasından harcamasından? evet banane, gerçekten banane yani, istediği yere harcar parasını. ama küçülmeye gidiyoruz diyerek ya da asgari ücret alan bir kızcağızı mağdur ederek ondan artacak brüt 1647 tl ile gemilerini kurtarmaya çalışıyor gibi göstererek ve işten çıkarılması gibi iğrenç bir kararı bana verdirmeye zorlayarak, zekamı küçümsemesi, gerçekten acı vericiydi.

    10 dakikadan da fazla sürdü lan yazmam, neyse biraz tuhaf hissetmeye başladım şuanda, hatta biraz rahatlama var diyebilirim, sadece, akşam anneme söyleyince üzülecek, o biraz canımı sıkıyor. ama yine de, yukarıdaki diyaloğu yaşatarak bana hala "insan" olduğumu hatırlatan patronuma (soon to be ex)
    teşekkürü bir borç bilirim.

  • 8. avcılar'da yapılan evlilik teklifi

    bu herkese ders olsun. bazi erkeklerdeki bu her boku yiyim kiz beni terketsin, nasil olsa evlenme teklif ederim hayir diyemez simarikligi nedir ya? nerden geliyor bu evlilik hayalleri kurmadigin bi insana, ayri oldugun bir kiza topluluk icinde evlenme teklif edebilme ozguveni? topluluk icinde hayir diyemez kendini mecbur hisseder diye dusunup buna mi guveniyorlar?

    evlilik tekliflerini de boyle sacma sapan hale getiren butun gormemislere de aferin. rezil olun.

  • 9. osmanlı'yı yeniden kuracağız

  • 10. yılmaz morgül erkekse cinsiyet değiştireceğim

    bir beyan. yılmaz morgül'ün cinsiyeti ya da cinsel tercihi ise hiç önemli değildir; zira, mehmetçik vakfı için ücretsiz verdiği onca konseri unutmamak gerekir. şu durumda, erkeğim diye geçinen çok kişiden daha adamdır benim gözümde.

  • 11. beğendiği her erkekle yatan kadın

    beğenmeyip, birlikte olmadığı adamlar tarafından sözlükte hakkında başlık açılan kadındır.

  • 12. 3 mayıs 2016 green card çekiliş sonuçları

    geçen bir internet sitesine 1000. girdiğim için katılmaya hak kazandığım çekiliş. bütün bilgilerimi ve bir miktar istenen parayı gönderdim inşallah bi eksiklik yoktur. bekliyorum. sende beni bekle amerigaaaa.

  • 13. survivor 2016

    yattara ben senin amina koyuyoru. sen daha dün ezgi'yi yazıyoru, ama bugün yunuz'u söylüyoru. tüh allah belanı veriyoru. inşallah en kısa zamanda siktirip gidiyoru.

  • 14. kizlarsoruyor.com'daki yakışıklılık testi

    kızların gerçekten oldukça kibar davrandığını gözlemlediğim test. bu arkadaş mazallah bu soruyu inci sözlükte sormuş olsaydı muhtemelen "kafa lens mi panpa?"ile başlayan muhteşem cevapları okumayı çok isterdim.

    hatta kesin buradaki inci yazarlarından biri fotoğrafı alıp kendinin gibi inci de başlık açarak bu testi yapacaktır çok yakında.

  • 15. 3 mayıs 2016 bayern münih atletico madrid maçı

    manuel neuer maç sonunda çıktı dedi ki "allah" dedi "kimseyi" dedi "yenilgiye sevinecek kadar düşürmesin" dedi.

  • 16. kızlar eve çıkarken bedava hamallık yapan erkek

    canım benim. üniversite yıllarının değişmez yavşağı. bitanem.

    evde çatal getirmeye üşenen adam nasıl da taşır o kolileri 5. kata kadar.

    asansöre sığmayan geniş ve ağır kitaplığı nasıl da yüklenir herkes. iyilik için yapar bunları elbet. beklentisi yok. herkes herkül olur o an.

  • 17. ev ile otel odasındaki sevişmenin farkı

    allahım hem evde hem de otelde sevişmişler şimdi de utanmadan farklarını sayıyorlar...

    yarebbim sen niye beni böyle çirkin yarattın

  • 18. %1000 zam yapılan g.saray basketbol kombine fiyatı

    açık açık yazıyorum kimse kusura bakmasın.

    dursun özbek denilen sözde başkan bozuntusunun, şerefsiz bir orospu çocuğu olduğunu gösteren bir başka kararıdır.

  • 19. göktürkler inançsız oldukları için yıkıldı

    yeni vakit gazetesinin iddiası. iddiaya göre göktürkler müslümanlığı kabul etseler yıkılmayacaklar ve osmanlı gibi 7 cihanın hakimi olabileceklerdi. kaynak olarak gösterilen kitapta gerçekten inanılması güç tarihi bir anekdot var:

    "sene 594. çin imparatorluğu her bireyi bir asker olan türk akınlarından yılmış vaziyetteydi. bu konuda ne tedbir almışlarsa boşa çıkmış imparatorluğun türklerin yönetimine geçmesine ramak kalmıştı. işte tam o günlerde çin imparatoru huan xing, veziri xin ting ve genelkurmay başkanı wang yu ile türklerden korunma yollarını tartışmaktadır:

    imparator huan xing- evet yemeğimizi yedik artık toplantıya başlayabiliriz. nasıl buldunuz yemeği bu arada?
    xin ting- güzeldi fakat köpeğin kulağı biraz daha pişseydi daha iyi olurdu bence.
    huan xing- peki ya tatlı olarak özel soslu fare götü nasıldı?
    wang yu- bakın o güzeldi işte. gercekten kertenkele bokundan yapılmış sos bir başkaydı. şefimizin eline sağlık.
    huan xing- afiyet şeker olsun. evet aşçıbaşımız asya'nın en iğrençlerinden birisi. daha iyisi zor bulunur. neyse, sadede gelecek olursak, böl parçala yut denedik olmadı. elimizde gönderecek çinli prenses de fazla kalmadı. nasıl kurtulacağız biz bu türklerden?
    xin ting- benim bir planım var ama gülersiniz diye söylemekten çekiniyorum sayın imparatorum.
    huan xing- söyleyin lütfen wang yu.
    xin ting- ben xin ting'im imparatorum. wang yu bu arkadaş.
    huan xing-yahu ne bileyim hepimiz birbirimize benziyoruz. insan karıştırıyor doğal olarak.
    xin ting- önemli değil efendim. planım kocamaaaan bir duvar örmek. yani ben diyeyim 5000 km, siz deyin 8851.8 km. baya büyük yani.
    huan xing- tel çeksek? daha ekonomik olmaz mı?
    xin ting- türkler gibi muhteşem, savaşçı bir ırktan tel yoluyla kurtulmak mümkün değildir efendim. hem bu duvarı turistik faaliyetler için de kullanabilir para da kazanabiliriz.
    huan xing- peki o halde, ting. hemen başlayalım.
    wang yu- ben yu'yum efendim, ting bu arkadaş.
    huan xing- (öfkeyle) tamam ikiniz de sktirin gidin, duvarın yapımına başlayın o halde. yalniz projeyi mısırlılarla beraber yürütün, onlar böyle saçma sapan yapılar hakkında tecrübeliler.

    ting ve yu gittikten sonra imparator huan derin düşüncelere dalmıştı. karısı, imparatoriçe bing liu, başını okşayarak sordu:

    bing liu- neyiniz var hünkarım?
    huan xing- bu sadece duvarla hallolacak bir iş değil. türkler islam'la şereflenirler diye ürkerim. henüz dinsizler ama ya müslüman olurlarsa!
    bing liu- aman siz de imparatorum, bundan kolay ne var? türkleri çinli prenseslerimiz aracılığıyla alkole alıştırır ve müslümanlardan uzak tutarız, uzak durmayanlari da buruş li'nin ölüm vuruşu teknigi ile yokederiz olur biter.
    huan xing- hay aklınla bin yaşa imparatoriçem.

    çinliler gerçekten bu planlarında muvaffak olarak, göktürkleri islamdan uzak tutmayı başardılar ve neticesinde devletlerini kurtardılar.

    milletimizin tarihi düşmanları: çinliler- prof dr süheyl eğriboz, sf 34, beştepe yayınevi, 2012"

  • 20. 21. yüzyılda kılıç kullananın kalmaması

    ankaragücü maçi için stadyuma gitmemiş yazar beyanı.

  • 21. favori butonu

    önünüze gelen her entry'de "lan ben bunu ne ara favladım?!" gerginliği yaşatan buton.

    renginin değiştiğini anlamak için bir kez fava basanlar favlasın.

    edit: aha rengi geri gitti.

    (bkz: noldi rengin soldi)

  • 22. atletico madrid

    şampiyonlar ligi yarı final ilk maçı olan, 27 nisan 2016 atletico madrid bayern münih maçı'nda atletico'nun 1-0'lık galibiyetinin ardından mionel lessi, "atletico madrid bizim takımların yapmadığı neyi yapıyor da bu kadar başarılı oluyor?" şeklinde bir pas atmıştı. yazdım ve bugün bitirebildim, başlayalım:

    ** atletico madrid ne yapıyor? bizim takımlar aynı şeyleri yapabilir mi?

    temelden gideyim; atletico madrid, 2 merkezin kanatlara göre geriye sarktığı bir 4-4-2 uyguluyor. iki adet anlayışları var:

    1) görece zayıf rakiplere kullandıkları ofansif 4-4-2.

    2) daha güçlü veya eşit güçteki rakiplere karşı kullandıkları kontracı 4-4-2.

    atletico'nun asıl parladığı anlayış ikincisi. zaten ofansif 4-4-2'yle ilgili sorunları yok değil. özellikle bu sezonun malaga'sı gibi orta sıralarda dolaşan takımlara karşı kilit açmakta zorlanabiliyorlar. anlatımım atletico'nun kontracı, büyük takımlara karşı kullandığı sisteme dair olacak. ofansif oynarken kullandıkları ortak öğelere dair de çıkarımlar yapılabilir...

    ** kadro yapısı:

    her şeyden önce, atletico madrid çok koşuyor. rakiplerine neredeyse 1 adam fazla koşuyor (3/4'e daha yakın). orta saha ve forvet oyuncusu seçiminde diego simeone için kondisyon kapasitesi ana unsurlardan biri. bu unsurun tek istisnası fernando torres. saf bir santrfor. kondisyon kapasitesi atletico'ya dönüşüyle arttıysa da, önceden torres'i anlatırken "çok koşuyor" demezdim.

    forvet ikilisinde kullanılan diğer oyuncuların tamamı, başka pozisyon orijinli. yannick carrasco ve antoine griezmann daha önce kanat oynadılar. luciano vietto ve angel correa ise 10 oynadı. bu bağlamda simeone'nin forvet tercihleri, lucien favre'yle benzerlik gösteriyor: dripling yeteneği, sürati, yaratıcılığı, taşıyıcılığı olan devşirme forvetler...

    böylece cholo, bu forvetlerle kontra yapabiliyor, kilit açabiliyor, savunma katkısı alabiliyor.

    4-4-2'nin kenarlarında kullandığı oyunculara bakalım; koke, saul niguez, oliver torres, yannick carrasco. carrasco dışındakilerin orijini kanat değil, carrasco'yu da zaten büyük maçlarda kenar olarak pek kullanmıyor. saul ve oliver torres forvet arkası idi, koke ise merkez...

    simeone, oyuncularının hücum yeteneği için savunmayı feda eden bir teknik adam değil. savunmayı asla feda etmiyor. onun istediklerini az yapacak iki oyuncuyla örnekleme yapayım;

    robin van persie, şu anda simeone'nin istediği ölçüde pres yapmaz, zaman zaman presi aksatabilir, rakibi kovalamayabilir, topu ileri hızlı taşıyamaz, savunmanızın rakip savunma arkasına sıktığı topu gidip alamaz, kondisyon kapasitesi üstün değil. dolayısıyla simeone tarafından tercih edilmez.

    volkan şen, simeone'nin istediği ölçüde pres yapmaz, zaman zaman rakibini dahi kovalamaz, bazı pozisyonlarda savunmayı arkasındaki arkadaşlarına bırakabilir, takım gömüldüğünde merkeze gelip destek olmaz, kondisyon kapasitesi üstün değil... simeone'nin takımında, öndeki hiçbir oyuncu, hiçbir anda "bu pozisyona da koşmayayım" diyemez.

    cholo'nun forvet konusundaki tercihleri anlaşılır. daha evvel kadroda yer almış mario mandzukic zaten çok çalışkan bir santrfor, topu taşımak değil de, saklamak konusunda takıma yardımcı oluyordu. topu taşıyabilse bugün halen atletico forması giyiyor olabilirdi. jackson martinez de, potansiyel kondisyon kapasitesi, üstün fiziği nedeniyle, farklı tipte bir santrfor olarak takıma katıldıysa da tutmadı. blokların bitişik olduğu oyuna alışamadı...

    kenarlarda ise enteresan bir şekilde pek kanat tercih etmiyor. sezon başında barcelona'ya giden arda turan da süratli, bilindik bir kanat gibi değildi. bugün barcelona'da merkez oynamakta... kenarlar için saf bir kanat oyuncusunun sürati, çizgi kullanımından çok; örgün, sıkışık oyunda etkili, top saklayabilen, dar alan meziyetleri yüksek, tabi ki kondisyon kapasitesi yüksek, kapanırken merkez meziyetler gösterebilecek, savunmayı aksatmayacak oyuncular arıyor simeone...

    merkezlerin enteresan bir sadeliği, süssüzlüğü var. bugünlerde merkezi gabi ile celta vigo'dan gelen augusto fernandez kapatıyor. mental dayanıklıkları, uzaktan şutları iyi olan oyuncular. gabi zaman zaman hücum varyasyonlarında kanada da deplase olabiliyor. duran topları da kullanabiliyor... bacağı kırık olan tiago da dayanıklı, zeki, uzaktan şutları iyi bir oyuncu. 3'lü dışında simeone koke'ye merkezde görev verebiliyor. matias kranevitter ise henüz yapım aşamasında. cholo'nun merkeze yaptığı en enteresan transfer. arjantinli saf bir pasör. stili pirlo'ya benziyor. ancak şu aşamada atletico'da gereken dayanıklılığı taşımıyor. zaten river plate'te oynarken savunması iyi değildi. yumuşak bir oyuncu. alex ferguson'un çaktırmadan transfer edip, unutturup, pişirip, servis ettiği oyuncular gibi parlamasını bekliyorum. zira topu istediği yere atabiliyor. diğer merkez thomas partey ganalı bir ön libero. dayanıklı ve güçlü. simeone skoru tutmak için onu oyuna alıyor...

    devre arasında guilherme siqueira'nın kiraya verilmesiyle atletico'da 3 bek kaldı: juanfran, filipe luis ve jesus gamez. hiçbiri çok süratli değil. aslar; juanfran ve filipe luis çok zeki oyuncular. birçok pozisyonun içinden fizikleriyle değil zekalarıyla çıkıyorlar. yine örgün oyuna uygun, çok iyi orta yapan, akıllı bekler. simeone'nin bek seçiminde önceliği hücum özellikleri değil. lakin bratislav ivanovic ya da cristian chivu gibi stoperden devşirme bekler de kullanmıyor. hatta juanfran kanattan devşirme...

    stoperler ise kesinlikle güçlü, hava toplarına hakim, ilk topa sert olmalı... diego godin, jose gimenez, stefan savic ve lucas hernandez.

    kalede ise 16 milyon euro'luk yetenek jan oblak var.

    ** cholo'nun catenaccio'su:

    simeone'nin sistemine "catenaccio" diyen ben değilim. sistemin modern bir catenaccio olduğu gerçekten kabul edilebilir. modern futbolun ortaya çıkardığı geçiş oyunu, gegenpressing (karşı-pres) gibi anlayışların pragmatik bir yorumunu oynuyor atletico.

    herkes koşuyor, herkes her pozisyonu muhakkak savunuyor, atletico mutlaka karşı takımdan fazla koşuyor. sistemin dayandığı bir temel unsur daha var:

    -merkezi kapat. 4'lü savunmaya gömülen 2 merkez ile, atletico merkezi asla rakibe vermiyor. rakibin topu dolaştırırken, bir oyuncuyu merkezlerle stoperler arasında topla buluşturması mümkün değil. çünkü simeone orayı birbirine yapıştırıyor. atletico savunmada; enden ve boydan çok dar bir alanda oynuyor. savunma dörtlüsü, rakibi özellikle bir kanada kanalize etmek istemediği sürece pek kaymıyor; ortada toplanıyor. orta saha 4'lüsü ise topun oynadığı bölgeye kayıyor. yani istisnai durumlar dışında, simeone'nin catenaccio'su sabit bir geri 4'lü, hareketli bir orta alan ile karşılıyor rakibi.

    **burada bir ayrıma gitmek gerek, simeone'nin catenaccio'sunun iki mantalitesi var:

    1) önde basan atleti.

    2) geri yaslanan atleti.

    ileride basan atleti'yi özellikle iç saha maçlarının devre başlarında (maç başında çok daha şiddetli), coşkunun arttığı ya da işlerin ters gittiği bölümlerde görüyoruz. bu, çok yüksek efor isteyen bir anlayış. efor düştüğü anda tehlikelere yol açıyor. bu yüzden simeone bunu belli bir dakikaya ya da skor elde edene kadar sürdürüyor.

    yalnız, taktiksel açıdan yetkin bir takım değilseniz, baskıya göğüs geremiyorsanız ya da atleti'yi koşturmuyorsanız, ileride basma süresi artıyor. stoperlerin çok geride kenarlara açıldığı, santiago bernabeu'daki son real madrid maçında, 30-35 dakika boyunca tam saha bastı örneğin. vicente calderon'daki taze şampiyonlar ligi yarı finali'nde, atleti bayern münih'e karşı 15 dakika bu presi yaptı. 11'de zaten golü bulmuşlardı. yine de aynı arzuyla presi sürdürseler muhtemelen 20'den itibaren bayern geride yaptığı varyasyonlarla topu sirkülasyona sokardı.

    hem bayern maçında, hem de yine vicente calderon'da son oynanan barcelona maçında (şampiyonlar ligi çeyrek final rövanşı) senaryo benzerdi: atleti skoru almak için yüksek şiddette presle maça başladı. skoru aldı, şiddeti düşürdü, takım yavaş yavaş blok halinde geri gitti. yani, takım 1'den 2'ye doğrudan geçmiyor. doğrudan geçiş rakiplere psikolojik bir avantaj verirdi. o süreci yaşatarak geçiş yapmak, rakibin "tamamen yaslandılar artık topu çevirir pozisyon ararız" hissine kapılmasını engelliyor.

    inceden devam edeyim: ikinci yarıların başında da atleti doğrudan yaslanmıyor. maç başındaki kadar olmasa da pres isteği var. fakat, şöyle bir ayrım var; ikinci yarılarda 1'den 2'ye geçiş daha sert. son yarım saat simeone'nin otobüsü kalenin önüne geliyor.

    önde basan atleti'nin de, yaslanan atleti'nin de yaptıklarını anlatacağım. ona geçmeden periyodik (genelleme içeren) bir özet yapayım:

    - 0-20 arası; önde basan atleti (skor alınmadıysa baskı olabildiğince devam ediyor).

    - 20-45 arası (skor lehe ise); yavaş yavaş geriye yaslanan atleti.

    - 45-60 arası; maç başındaki kadar şiddetli olmasa da önde basan atleti.

    - 60-90; geri yaslanan atleti.

    ne yaptıklarına geçelim:

    ** 1) önde basan atleti.

    önde basan atletico madrid'in 2 santrforu, rakip 2 stoperin üzerinde. merkezle aralarındaki pas kanalarını kapatarak pres yapıyor. amaç; ilkin elbette stoperden topu kapmak. stoperin merkeze oynamasına izin vermemek. stopere sağlıklı oynayacak vakti vermemek. stoperi beke oynamaya ikna etmek. yani 2 santrfor, rakibi kenara kanalize ediyor. ve topu almak isteyen bek yardım için geri gidiyor. genelde, atleti kanatları, topu beke gelmeden kapmak gibi bir çaba içinde değil. zaten top stoperdeyken, beki ve potansiyel merkez opsiyonlarını kapatmakla meşguller. dolayısıyla beki arkadan takip ediyorlar. bek, topu sırtı dönük alıyor ve yüzünü atleti kalesine dönemiyor; kanattan baskı geliyor. burada rakip beki takip eden atleti kanadı, rakip merkezi ile beki arasındaki pas kanalını kapatarak geliyor; bu önemli!

    -bu durumda yüzünü dönemeyen bek ne yapıyor? pası atan stopere ya da kalecisine oynuyor. bek sıkışırsa veya topu ayağından çıkarmazsa, az evvel pası atan stopere pres yapan atleti santrforu, stoperin üzerinden; bekin stopere oynayamayacağı şekilde; yani pas kanalını kapatarak prese yardıma geliyor: kalabalık sıkıştırma.

    -peki topu alan bek, neden orta sahadaki arkadaşına pas veremiyor? çünkü yüzünü dönemiyor. arkadaşı yanına gelirse, onu gabi ya da fernandez takip ediyor olacak (zaten koke ya da saul, prese gelirken o oyuncunun kanalını kapattı). ve griezmann ya da torres, geriden, topu alan beke müsait bir yardım geldiğini görürlerse, önce o oyuncuyu kapatmaya giderler; üzerinde oldukları stoperi bırakırlar.

    -peki. bek topu stoperden aldı, baskıyı yedi ve stopere geri döndü? artık forvetlerin yanına kanatların da gelmesiyle 4'lü bir atletico perdesi oluştu. boşluk yok. tek ihtimal var: topu uzaklaştırmak. uzaklaştırılan topu yüksek ihtimalle, iyi hava hakimiyeti olan atleti stoperleri karşılayacaktır. topu köşeye / kanada doğru uzaklaştırmak? atleti bekleri kısa boylu değiller.

    -atleti aksadı, ya da siz başardınız ve önde baskı yapan hattı atlattınız?

    atletico blok olarak kendi kalesine uzaksa; arkaya sarkabilme ihtimaliniz varsa, faul yaparlar. ki, arkaya sarkamazsınız, çünkü topu doğrudan merkezden dolaşıma sokamazsınız. top kenardan dolaşıma girene kadar savunma ve önündeki merkezler geri kaçar. ama 1. bölgeyi bir şekilde geçtiniz... koruma kalkanı devreye girer. savunma + merkez 6'lısı sizi merkeze sokmaz. kenar oyuncu pas kanalı kapatarak prese gelir, onun arkasında-yanında oynayacak kimse yoksa; boşta kalan atleti oyuncusu da yardıma gider. 2 forvet + 2 kanat, merkezin dışına 4'lü bir ağ örer, sizinle birlikte kendi kalelerine doğru dönerler. bu 4'lü ağı aşıp, çekirdek 6'lıyla karşılaşırsanız, 6'lı da sizi, tıpkı az önce forvetlerin yaptığı gibi kenara / kanada oynamaya ikna etmeye çalışır. çünkü kanada oynarsanız, herkes yerine dönebilir, atleti kalabalık pres yapabilir. 6'lı çekirdek o kadar yakın ve doğru alana kapanır ki, merkezde ancak çok uzaktan bir şut şansı yakalayabilirsiniz...

    -şöyle canlandıralım:

    2. bölgede sol bekiniz topu aldı. hareketli orta saha 4'lüsü derhal o kanada doğru yaslanmaya başlar. atletico savunması doğal üçgenlerden oluşuyor; beke basan kanada forvet ve merkez yardıma gelir; topu ters kanattaki boşluğa kaldıracak aralığı / vakti dahi bulamazsınız.

    top 2. bölgeye geçtiğinde atletico forvetleri, orta sahaya dönüşür. yani, atletico merkezleri hep arkasına geçemeyeceğiniz bir hat olarak kalacak, savunma 4'lüsü sağlama yapacaktır.

    -rakip sol bek, topu önünde bulunan sol kanat oyuncusuna oynadı:

    zaten sol bekin önünde atleti'nin sağ kanadı var, top onu geçmiş olmalı. yani, topla buluşan sol kanadın, topu sol beke geri atma şansı yok; aralarında atleti'nin sağ kanat oyuncusu var. burada, kanatlardan geriye sarkık, 2 merkez devreye girer, topa yakın olan merkez (bu pozisyona göre sağ merkez / sağ iç) kenara baskıya gider. kenara kanalize taktiği bu şekilde, rakibi kenarda kalabalık sıkıştırmaya yarar.

    kenara kanalize edip, kalabalık pres yapma yöntemini neredeyse her takım kullanıyor. hiçbir takım merkezden hücum yemek istemez. atleti'nin önde baskıdan savunma setine geçişte farklı uyguladığı şey: geçişin ta kendisi. normal bir takımda, önde baskıyı atlatırsınız ve rakip forvetlerden kurtulursunuz. atleti'ye karşı kurtulamıyorsunuz. topu hiçbir anda merkeze sokamıyorsunuz çünkü. topu bekiniz alıyor, onu karşılayan kanat, az evvel stopere basan santrfor, geriden gelen merkez: hepsinin gayesi ortak; topu merkeze oynatmamak. blok, ön 4'lüsüyle çizgi halinde size basmaya geliyor, oyunu buna hazırlıyor.

    atlattığınızı düşündüğünüzde, kenarda oluyorsunuz, pas kanallarınız kapanmış oluyor ve o 4'lü hala karşınızda. bir şekilde neredeyse 3. bölgeye mi geçeceksiniz? rakip kaleye kuralacak gibi misiniz? griezmann merkeze dönüştü. geri oynayabilirsiniz, 4'lü blok pas kanallarını kapatarak tekrar üstünüze gelmeye başlayacaktır.

    atleti her bölgede, her an, rakibin golden en uzak olduğu bölgeye kanalize ediyor oyunu. ve dar alanda kaptıkları topları öne çıkarmakta yetkinler; çünkü kenarları, bekleri ve forvetleri dar alanda iş yapabiliyor; topu taşıyabiliyor. aynı şekilde kontraya da çıkabiliyorlar.

    örneğin rakip stoper baskı yedi ve topu uzaklaştırdı. topu alan atletico savunmacısı rahatsa, müsait opsiyon varsa gördüğü bir arkadaşına oynar. yoksa, aldığı topu rakip beklerinin üzerine sıkar. dani alves, jordi alba, philippe lahm, david alaba, juan bernat, dani carvajal, marcelo... fernando torres ya da griezmann'ın onların üstünden top alması çok zor değil. alamasalar da sahanın köşesi, rakibin oyuna başlaması için tehlikeli bir nokta değil.

    -önde basan atleti'yle ilgili son olarak;

    diyelim ki, rakip merkezden birini veya beklerinden birini stoperlerinin yanına / arasına deplase ediyor. orada sayıca bir üstünlük kurmaya, santrfor baskısını kırmaya çalışıyor. atletico'nun 2 forveti aralarındaki alanları kapatarak, bu oyuncuların ortalarında durarak vs. yine topun sirkülasyona girmesini engellemeye çalışır.

    ancak, siz yine de geride güvenli top dolaştırmaya başladıysanız (deplase ettiğiniz oyuncuların yardımıyla), atletico sizi orada durdurmak için çok uğraşmaz. bununla vakit kaybedip risk almazlar; blok halinde daha geriye yaslanırlar. "o zaman sen 2 stoperin + deplase ettiğin oyuncunla istediğin kadar oyna, ben diğerleriyle ilgileniyorum" derler. otomatik olarak, geri 3'lünüz pasifize olur; kendi yarı sahasında atletico'nun sayıca 10'a 7 üstünlüğü oluşur...

    ** 2) geri yaslanan atleti.

    tekrarlayayım: maç içinde atletico birdenbire geriye yaslanmıyor. 1 saatlik bir psikolojik savaş veriyorsunuz. ve bu savaşı atlatıp, artık topu 3. bölgeye sokmaya çalışan, boşluk arayan takımlar aceleci davranıyor. 6'lı çekirdek çakılıyor. forvetler geri geliyor, orta alan 4'lüsü topu oynadığınız kenara göre hareket ediyor. yine kenara kanalize edip, bu sefer bek-merkez-kanat ile üçlü sıkıştırma çabası var. yalnız, referans alınabilecek son barça ve bayern maçlarında ilginç bir detay var; iki takım da 58-60'tan sonra 10 dakika kadar oyun içinde top çevirme şansı buldu. üstünlükleri bariz biçimde hissedildi. ardından atletico fauller, sakatlıklar, oyuncu değişiklikleri, ufak sürtüşmelerle oyunu bölüp, 2-3 pozisyonda topu ileri taşıyor, ki barça maçının sonunda bu şekilde penaltı alındı, bayern maçında torres'in şutu direkten döndü... siz üzerine gittikçe, atletico daha geri yaslanıyor. dolayısıyla, uzaktan şut mesafenizin menzili düşebiliyor sadece...

    ** bunlar hariç?

    atletico taçları, duran topları çok iyi kullanan bir takım. geçen sene gollerinin önemli bölümünü (diğer o seviye kulüplerine nazaran) duran toplardan buluyorlardı. iyi kafa vuran 2 stoperleri, kısa olmayan bekleri, torres, griezmann gibi oyuncular rakipler için birer tehlike. yine pratik yoldan fayda sağlamak açısından her şeyi barındırıyor planları. taçlarda öyle bir alan daraltıyorlar ki topu oyuna sokmak çok zor. aynı şekilde taçları öyle bir kullanıyorlar ki arkaya seken topta durduk yere kontra yiyebiliyorsunuz. attıkları kornerlerde kafa vuramadılar mı? dönen topu alıyorlar. attığınız kornerde kafa vuramadınız mı? kontra yiyorsunuz.

    ** velhasıl;

    orhan uluca, hafta sonu bayern münih-borussia mönchengladbach maçını yorumlarken, sanırım bayern hesaplarından atletico'nun oyunuyla ilgili bir "kapı" videosu paylaşıldığını, her kapı açıldığında, arkasından bir kapı daha çıktığını anlatmıştı. videoyu aradım ama bulamadım (catenaccio göndermesi de var). blok halinde atletico 10'lusundan hiçbir zaman kurtulamıyorsunuz. her seferinde tekrar karşınıza geliyorlar. sizi her bölgenin golden en uzak bölgesine itiyorlar ve topu kaptıklarında çok hızlı çıkıp her şeyi dağıtıyorlar. bu geçişin çabukluğu, rakibin hazırlıksızlığı nedeniyle, simeone'nin geçiş oyunu ve gegenpressing'den esinlendiğini söyleyenler mevcut. öyle bir çabalamaya girişmediyse de aklın yolu bir.

    atletico, liginde barça ve real madrid'e karşı yaslanıyor. daha küçüklere saldırıyor, yakın güçtekilerle ilgili karar günün şartlarına, cholo'nun düşüncesine bağlı. sert oynayan, oyun planının içinde çok evre bulunan, çok yakın oynayan bu takımın özellikle şampiyonlar ligi'nde sonuç alması gayet anlaşılır: rakip için psikolojik çok etmen var. yaslandıkları maçlarda rakipten neredeyse 1 kişi fazla koştuklarını unutmamak gerek.

    simeone'nin, radikal anlayışıyla ligde barça ve real'i devirebilecek, diğer takımlardan ise daha kaliteli bir kadrosu var. yani kadrosunu, bu şartlarda başarılı olabilecek şekilde kuruyor. daha güçlü bir kadro kurabilse, herkese karşı topla oynamak isteyebilirdi.

    bu bakımdan, atleti ve daha düşük kalitedeki ispanyol takımlarının bir şansı da var: ligde her şeyin provasını yapabiliyorlar. avrupa'da bu sezon real madrid, atletico madrid, sevilla ve villareal'in başarısında bu faktör de var. küçüklere kilit açmaya da uğraşıyorlar, eşit güçtekilerle de oynuyorlar, daha güçlülerle de... çok farklı güç ve anlayışlarda takımlar var ispanya'da. bir büyük her şeyi yapmaya çalışıyor, biri tiki-taka yapıyor, biri müthiş bir taktiksel standartta, blok halinde, çok disiplinli, ya da ligin dibindeki rayo vallecano sizden daha çok gol atmak için sahaya çıkıyor...

    ** bizim takımlar aynı şeyleri yapabilir mi?

    hemen üstteki paragrafta bahsettim konu, ligimizdeki büyükler için bir şanssızlık. çünkü avrupa'da gördükleri kalitede takımı, sadece avrupa'da, o an görüyorlar. oyunu prova etme şansları yok. yönetimler avrupa başarılarını genellikle söyledikleri kadar önemsemediklerinden, büyüklerin oyunlarının hem avrupa hem türkiye'de geçerliliği olmuyor. çünkü gençlerbirliği'ni yendiğiniz şekilde barcelona'yı yenemezsiniz. barcelona sizden çok çok daha güçlü. büyüklerin iki tarafta geçerli olacak bir oyun oturtması zaman ister. o yapılanma bugün türkiye'deki hiçbir kulüpte yok.

    zaten en büyük sorun yine aynı: yapılanma. hiçbir yönetim iki arenada da geçerli olacak bir oyuna sabır göstermez. "biz çok güçlüyüz. neden hücum etmiyoruz?" krizi çıkagelir. bu yüzden avrupa'dan derhal elenip "ya orada öyle olmasaydı biz kazanabilirdik. neyse seneye..." şeklinde devam eder bu masal. taraftar yıldız ister. taraftar yıldızın sadece gol ve asist sayılarına bakar. oyun içinde ne yaptığına bakmaz. oyuncunun, takım oyunu kalitesine tesirine bakmaz. bu yüzden siz tüketim toplumuna bir eleştiri gibi, teknik direktörünüze istemediği "yıldızları" dayarsınız, teknik direktör de mecburen onları oynatır ya da görevi bırakır. yıldızlar o savunma setinde prese dahil olmayıp keyfine göre takıldı mı? ne önemi var? gol atıyorlar ya... çok büyük kulüplerde oynamış bir yıldız o sonuçta... bir de o yıldızlara arka çıkın ki, popülizmin dibine vurup modern futbolun gerektirdiği hiçbir şeyi yapmasınlar. nasılsa fatura hiçbir zaman onlara çıkmıyor. türkiye'deki büyük takımlar koşmayanları transfer ediyor. simeone ise her pozisyona koşan oyuncu arıyor.

    türkiye'de medipol başakşehir ve torku konyaspor da, atleti gibi teknik direktör takımları. bu iki takım da sahada modern futbolun doğrularını uyguluyor, "yıldız" diye gözyaşı döken taraftarları yok, duran topları, savunma setlerini, alan daraltmalarını ellerinden gelen özenle yapıyorlar. ve iki takımın taraftar baskısı dışında, büyüklerle oynayıp, oyunu prova etmek gibi bir şansı da var. bu yapılanmaları takdir etmek (tabi siyasi boyutu farklı, oraya girersem yazı bitmez), bu doğrularla gidiyorlarsa büyükleri geçmelerini desteklemek gerek. çünkü modern futboldan doğru çıkarımlar yapanlar onlar... "türkiye'de prova edemediğin, avrupa'da geçerli bir oyunu nasıl bulacaksın?" sualini onlar yanıtlayabilir. onların yıldızları yok, onlar koşuyor, duran toptan gol buluyor, her taç atışında topu kapıyor ve "kuş sürüsü gibi" hareket ediyor. bugün edin visca'yı sevilla izliyor. sevilla avrupa'da, türk kulüplerinin toplamından daha başarılı bir takım. şu anda la liga'nın 7. basamağında.

    not: atletico madrid santrforlarının rakip stoperlere pres yaptıkları anı iyi izleyin. rakip merkez oyuncunun üzerinden, stoperlerin üzerine giderler. pas kanalını kapatarak. pas kanalını kapatma konusundaki özen en rahat bu evrede okunabilir. rakibin pas opsiyonlarının tükendiğinden emin olmadan asla pres yapmazlar, yani asla arkalarını güvenliğe almadan, boş bir hareket yaptıklarını göremezsiniz. pres daima pas kanalları tükendiğinde başlar.

  • 23. cüneyt çakır

    cristiano ronaldodan daha fazla şampiyonlar ligi yarı finali gördü adam.

  • 24. vileda reklamında ayran içen bavyeralılar

    biraz önce televizyon izlerken vileda actifibre adlı ürünün reklamında gördüğüm gariplik.

    bu reklamın orijinalinin bu olmayacağını düşünüp araştırdım ve sonuç: elbette artık ülkemizde televizyonda içkinin görünmesi bile günah olduğundan türkiye'ye uyarlanmış.

    orijinali

    türkiye versiyonu

  • 25. yaralı askere müdahale etmeyen doktor

    devletin direkt olarak diplomasını yırtıp vatandaşlıktan çıkarması gereken kişidir.

    hatta araştırılsın muhtemelen diploması sahtedir.

    şerefi sahteymiş onu gördük de diplomadan da emin olalım.

  • 26. şişme kadının melek sanılması

    bizde gerçekten cennetten melek de düşmüş olsa patlatana kadar tecavüz ederlerdi. adamlar saygı göstermişler. cehaletleri bile masum.

  • 27. 3 mayıs 2016 trabzonspor'a verilen ceza

    o 4 maç saha kapatma trabzonspor için ödül aslında. baskıyla oynamayacaklar kendi sahalarında tam 4 maç.

    hiçbir caydırıcılığı da olmadı üstelik verilen cezanın. gerçi darp eden serbest kaldıktan sonra trabzonspor 50 sene ceza alsa ne olur?

  • 28. game of thrones

  • 29. yurtdışında yaşamak

    burada anlatılanlara bakmayın, yurtdışında yaşamak demek (hayattan beklentinize, uyum katsayınıza, ve elbette yaşadığınız ülkeye bağlı olarak) illa kendini ait hissetmemek, bir yabancı olarak var olmak demek değildir.

    anlatılan hikayeler belki de anlatıldığından da güzeldir. belki bileğinin hakkı ile, alnının teri ile gerçekten birşeyler başarmak, bunun karşılığında ülkende asla elde edemeyeceğin bir hayat standardına ulaşmak ve yine ülkende asla görmeyeceğin saygıyı görmek sandığından çok daha keyiflidir ha ne dersin?

    emin olun insan gibi yaşamak, insan muamelesi görmek anormal kolay alışılan şeyler. bir kere alışınca da kolay bırakılmıyor.

  • 30. favori butonunun yeşil olması

    favorilemediğim entryleri favoriledim sanıp üstüne basarak favorilememe sebep olmuştur. *

    edit: geri düzelmiş. sözlükte favlama rekorları kırmıştır muhtemelen.

  • 31. ekşi şeyler

    sitenin sağ tarafına yırtık dürümden sarkmış yeşillik gibi eklenen yeni reklamıyla yeteri kadar tık alınmadığının, paraya doymayıp fidan dikiyoruz bahanesiyle yüce yönetim tarafından eklenmiş ama adblock sağolsun iki tuş ile tamamen yok edilmiş zırıltı websitesi.

    edit: adblock ile eksi seyler uzantısı engelleme yöntemi:

    chrome üzerindeki ad block simgesine sağ tıklayıp seçenekler diyoruz
    karşınıza çıkan extension'un ayarlar kısmında üst kısımda özelleştir kısmı var oraya geliyoruz.

    filtrelerinizi elle düzenleyin kısmının yanındaki düzenle butonuna basıp, aşağıdaki kısma ;
    eksisozluk.com##iframe

    yazıp kaydediyoruz, tadından yenmiyor.

    opera: adblock'a sağ tık options--> add you own filters--> ilk kutucuğa eksisozluk.com##iframe --> add filter dememiz yeterli

    firefox : adblock sol tık --->süzgeç tercihleri -->isteğe bağlı süzgeçler -> eksisozluk.com##iframe -> enter

    adblock eklentisini bilmeyenler tarayıcılarının ismi + adblock diye google'dan arayıp browser'larına ekleyebilirler.

    ad block adı üstünde "reklamları" engelleyen bir programcıktır, ekşi şeyler, ekşisözlük üzerindeki bir reklam olduğuna göre gönül rahatlığıyla kaldırılabilir, ha yarın gelir iframe yerine videoların olduğu içeriğe gömmesi için ssg'ye telefon açarlar, o zaman başka yöntem buluruz problem değil.

    direten, baskıcı yönetime hayır!

  • 32. hamza'nın protezi için 25bin tl gerekiyor

    veee mutlu son..

    hamza'nın banka hesabında toplanan para 25.000 tl'yi geçmiş. muhteşemsiniz.

    işte bu da hamza'dan size teşekkür mesajı; hamza'dan sözlüğe

    ayrıca kampanyayı yürüten hala ayla hanım ve bu kampanyanın sözlükle buluşmasını sağlayan yağmur hanım da sizlere teşekkürlerini iletiyorlar.

    ekşi sözlük yine büyüklüğünü gösterdi ve hamza'nın protezi için gereken paranın fazlasıyla toplanmasına gerek yardımlarıyla gerek kampanyayı gündemde tutup sözlük dışından kişilerin de haberdar olmasını sağlayarak en büyük katkıyı sağladı. varsın bizim için ekşici piç demeye devam etsinler ben bu topluluğun bir parçası olmaktan gurur duyuyorum. devir ne devri olursa olsun aslolanın insanlık olduğunu ve hemen her konuda birbirimizi yesek de küçük bir çocuğun mutluluğu için tek ses olabileceğimizi gösterdik hep beraber. kendi adıma hepinize çok teşekkür ederim değerli sözlük halkı.

    kampanyamız gereken paranın toplanması nedeniyle sona erdi lütfen artık para göndermeyin fakat hamza dışında da yardım bekleyen kampanyalar var yardım için ayırdığınız parayı şu kampanyalara destek olmak için gönderebilirsiniz;

    (bkz: 23 nisan 2016 devrim yılmaz'a yardım kampanyası)

    (bkz: epilepsi hastası kenan ve kardeşi ela)

  • 33. 3 mayıs 2016 ışid'in kilis'e saldırması

    birazdan adana'da kalkan maket helikopterle 82 isid'li etkisiz hale getirilir olay hallolur dediğim münferit saldırı.

  • 34. 3 mayıs 2016 istanbul sabahı

  • 35. ahmet davutoğlu'nun kuracağı yeni parti

    %3'ü geçemeyeceğini düşündüğüm parti.

    ahmet davutoğlu'nu rte'den ötürü seviyorlar kendinizi kandırmayın. hani denir ya ''yaratılanı severiz yaratandan ötürü'' diye. bunlar için rte o noktada şuan. ''yaratılanı severiz rte'den ötürü'' diyor adamlar.

  • 36. mario gomez

    (bkz: renkli medyanın son kozlarını oynaması)

    gerçekten şeref yoksunusunuz . şampiyonluğumuza 2 hafta kaldı . gomez ısrarla kararını kritik maçlardan sonra bildireceğini söylerken sırf algı operasyonu yaratmak için sıfır kaynak ile %100 kesinmiş gibi haber yapıyorsunuz. sizin gazetelerinizi tüm beşiktaşlı'ların boykot etmesi gerekiyor . çünkü bu ilk değil. geçen haftaki haberlerinize bakıyoruz sanırsın beşiktaş jimnastik kulubü değil beşiktaş dövüş kulubüyüz . adamlar kavga haberinden 2 saat sonra omuz omuza resimlerini atıp sorun yok diyor . buna bile yer vermiyorsunuz . gomez son 3 hafta 3-4 tane daha atsın da rahatlayın mınakoduklarım .

    edit: bugünkü fanatik haberleri

    1) beşiktaş'da gomez depremi *
    2)tolgay arslan gitmek istedi *
    3)sosa en kötüler arasında *

    bundan sonra benden size tek kuruş yok şeref yoksunu medya sizi

  • 37. kadına seçme hakkı verip tek seçenek sunan lider

    kadına şiddet abartılıyor / rte
    kadın mı kız mı bilemem / rte
    kadın erkek eşitliğine inanmıyorum / rte
    anası tecavüze uğruyorsa anası ölsün / ankara büyükşehir belediye başkanı melih gökçek
    vajina kelimesinden utandım / başbakan yardımcısı bülent arınç
    tecavüzcü kürtaj yaptırandan daha masum / sağlık bakanı recep akdağ
    kadın iş aradığı için işsizlik yüksek / maliye bakanı mehmet şimşek

    aynen bro aynen. senin deyiminle, iyi ki kadına seçme hakkı verip tek seçenek sunmuş canım atam. yoksa işimiz bunlara kalsa evin yolunu bulamazdık.

    dipnot: cumhuriyet ve paşam kelimelerini yazarken ellerin temiz olsun.

  • 38. tübitak'ın domuz eti tespit projesi

    akp'li hayvanat bahçesi müdürünün atandığı tübitak, 350 bin lira bütçeli bir projeye başlamış. proje kapsamında geliştirilen test ile çiğ et ürünlerinde domuz eti kullanılıp kullanılmadığı 5 dakikada belirlenebilecekmiş.

    uluslararası krizlerde nato'dan patriot dilenen bir ülke adına önemli bir gelişme.

    http://www.haberdar.com/…sti-h28107.html?mnst=10335

  • 39. leicester city

    şampiyonluklarının fm karşılığı tam olarak şöyle olurdu diye tahmin ediyorum:

    "yönetim ligdeki sürpriz şampiyonluktan oldukça memnun, ancak manchester united ile 1-1 berabere kalınan maç büyük hayal kırıklığı yarattı."

  • 40. masaya güzel kız gelince sevgilisine dokunan kız

    (bkz: marking the territory).
    bir tek erkekler yapmiyor bunu neticede.
    uzerinize isemesinden iyidir diye dusunuyorum.

  • 41. nikahtan sonra düğüne kadar ayrı yaşayan çiftler

    düğün yapılmadığında el alem evli olmadığını kabul eder.el alem çok önemlidir.el alem türk toplumunun mihenk taşıdır.her ne yaparsak yapalım "acaba el alem ne der" diye düşünürüz.el alem önemlidir.el alemi üzmeyin.

  • 42. kumanda kavgası yapmış efsane nesil

    ne kadar efsane olduğu tartışılabileceği gibi aile içi trajedilere tanık olmuşluğu da vardır.

    kardeşimle aramda yaklaşık 10 yaş var. bu aradaki 10 yıl boyunca evde kumanda konusunda diktatörlüğünü kurmuş bi çocuktum ancak kardeşimin aklı televizyon izlemeye basınca hükümdarlığımın tehlikeye girmesiyle çok daha agresif hale gelmiştim. daha 2-3 yıl önce kıçında kendisinden daha büyük bezle dolaşıp patır patır altına sıçan bir yaşam formu nasıl benimle teletabileri izlemek için kavga edebilirdi aklım, hayalim almıyordu. teletabiler ne ya? bak buggs bunny izlemek istese anlarım ama teletabi ne?

    bir gün salonda çubuk krakerimi sigara içer gibi tutup sütümü yudumlarken yine pavır rencırsları izliyorken kardeşim "abieee veeer" diye kumandaya atıldı. ya afedersin de sen kim köpeksin ya? benden kumanda alamadığı için babam mutfakta haber izliyorken sen kimsin?

    o cırtlak sesiyle "abiii veeeer" giderek artıyordu. önce kumandanın pillerin çıkarıp verdim buna. ancak bu maymun zeka testini 30 saniyede geçen kardeşim büyük oyunu gördü ve tekrar üzerime saldırdı. yanımızda oturan annemin "yarım saat izlesin çocuk o sıkılır zaten" temalı tüm uzlaşı çabalarını reddediyordum. çünkü mesele kumanda olunca gerisi teferruattır.

    o son "veeeer" sesinden sonra ben ki kardeşime "sen kale direği ol şimdi direkten top döndürmece oynıcaz" deyip bam güm üstüne şut çekmenin ve birkaç ufak zararsız deney dışında fiske vurmamış yaşar usta gözümü bile kırpmadan elimin tersiyle bi tane vurdum buna. bu tokattan sonra annem tam bana "napıyon lan sen?" diye hareketlenecekken kardeşimden ortamı buz gibi eden o söz geldi:

    - orospu çocuğu!!

    annemin o yüz ifadesini hiç unutmuyorum. bi kumanda uğruna öyle bi laf söyledi ki ortamdaki 5 yaşındaki velet, kralı gelse 2 kelimeyle ortamda bulunan kendi de dahil herkese küfür edemez. küfürception resmen. ben bu küfrün karmakarışık algoritmasını çözdükten sonra anneme döndüm:

    + anneeeaa bak sana ne dedi anneaa!

    annem "gerizekalılar" diyerek sol elinin tersiyle kardeşime, sağ elinin tersiyle de bana kartal vuruşu yaptı ve kumandayı evin karanlık dehlizlerinde yok etmek üzere götürdü.

    odada kalıp halı desenlerini inceleyen pavır rencırs ve teletabi hayalleri yıkılan 2 çocuk kalmıştık. ve kardeşim yine sessizliği bozdu:

    - abi orospu çocuğu ne demek?
    + boşver abicim hadi gel sen direk ol da direkten top döndürmece oynayalım.
    - olleeey!

  • 43. diego pablo simeone

    olm siz gerçekten büyük gerizekalısınız lan. size futbol izletmeyi geç bir atp bile harcatacak herhangi bir şey yaptırmamak lazım.

    henüz tamamlanmamış olan 2015-2016 sezonunda dünyanın en başarılı iki teknik direktöründen biridir, diğeri de ingiltere şampiyonu oldu. allaşkına thomas partey kim amk.

  • 44. gerçek dini sahtesinden ayırt etme yolları

    gerçek bir din olmadığının farkına varılmasıyla üstesinden gelinebilecek durum.

  • 45. ahmet necdet sezer'in cenaze namazı kılmaması

    cenaze namazı kılınması kişiye farz değildir. sadece herhangi bir cenazenin namazı mutlaka kılınmalıdır defnedilmeden once, farz olan budur. yoksa kişiye müstehaptır. başkaları kılıyorsa onun sorumluluğu sizden de düşer. ulan troll de olsanız bari inandığınız dini öğrenin.

    herhangi bir önemi olmayan olaydır:tanım

  • 46. hello kitty'nin gaziosmanpaşa şubesi

    daha once 40 defa yerin dibine sokulmus ve irdelenmis konuyu tekrar ele almis. sozluge tasimanin manasi nedir? anlamadim.

    yazida herhangi bir parilti mevcut degil. tersine, elestirdigi insanlarin yaptigi gibi "o peynir oyle mi servis edilir" diyerek ayni guruhun bir parcasi olmus yazarin eseri.

    nedir bu anlamadim simdi. yazar olabilmek icin sozlukte pr mi kasiyorsunuz?

  • 47. yüzde 25 oy almış partiyi tanıyacaksın

    "halktan uzak beyaz türkler işte"

    "elitizmin bu kadarı"

    "halkın polisine böyle davranmaya nasıl curet eder"

    ak trollerin yazabilecegi her şeyi yazdım. şimdi de kahveye gidip ahlak naralari atacağım sonra da yolda pantolon giyen karilarin götüne baka baka eve gideceğim.

  • 48. damat berat hükümeti

    yakın zamanda kurulması çok muhtemel hükümet.

  • 49. ahsen tv spikerinin dayak yemesi

    bu tiplere "sosyal deney" denen şeyi kim öğrettiyse ağzını kırayım onun, ota boka sosyal deney diyerek saçma sapan alakasız ne idüğü belirsiz videolar çekiyor. başımıza yerli pranker çıktı iq yoksunu...

  • 50. doğum yapmak için amerika'ya gitmek

    amerikalı olmak matah mı tartışılabilir. ama kesin olan bir şey türkiye cumhuriyetine mahkum olmaktan çok daha iyi olması. zira can güvenliğin yok burada, daha ötesi var mı? mecburi hizmet kurasında tercih önceliğim can güvenliğiydi. ancak siktiğimin ülkesinde ikinci sıraya yazabileceğim güvenli bir yer yoktu. bir yandan güneydoğu şehirlerinde pkk cehennemi, öbür tarafta suriye sınırındaki savaş. bundan en ufak sorumluluğu olan herkesin - 1 oy verenler dahil- allah belasını versin. ve ek olarak akape hükümeti ve destekçileri, - çok dindar olduğunuzu iddia edersiniz ama kul hakkını çok da umursamadığınız ortada - hakkım haram zıkkım olsun.