Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 4 mayıs 2016 davutoğlu'nun istifası

    bir yazarın "köpekler istedi diye atlar ölmez" demiş.

    iyi de istifayı isteyecek olan tayyip olacağına göre... savcılar göreve.

  • 2. tayyip erdoğan'ın mumla aranacağı yıllar

    mumla aradığım yıllardır.

  • 3. 4 mayıs 2016 akp olağanüstü kongre kararı

    an itibariyle alınan karar. parti kongreye gidiyor.

    davutoğlu dönemi sona erdi.

    %49 oy alan parti 6 ay dayanmadı. alın size istikrar.

  • 4. 4 mayıs 2016 türkiye darbesi

    bunlar her şeye darbe demiyor muydu ?
    resmen seçilmiş bir başbakanın bir vesayet tarafından indirilmesine şahit oluyoruz.
    darbe sadece recep tayyip erdoğan'a yapılınca mı oluyor.

  • 5. berat albayrak'ın başbakan olması

    normalde babadan oğula olur bu işler de, oğlun durumunu biliyorsunuz.

  • 6. istanbul'da kadın kalmazdı

    nasıl ya, nasıl olur, nasıl istemez tek gecelik ilişkileri. oysa biz istanbul'un tüm kadınları olarak açmış bekliyorduk.

    gerçekten bu gece büyük hayal kırıklığı içerisinde uyuyacağım, belki de uyuyamayacağım. o yakışıklı, o görgüsünden ingiliz asilzadelerini kıskandıran hayallerimin erkeği son açıklamanla beni çok kırdın. haberin olsun.

    ayrıca parayı görünce, karşısındaki erkeği pohpohlaya pohpohlaya fluffera dönen kadınlar, o kaldırdığınız götler kadar taşın altında kalın emi?

  • 7. süper lig'in en yakışıklı futbolcusu

    allah'ınızı severseniz beşiktaşlı bi futbolcuyu seçelim mağdur olmasınlar.

  • 8. 4 mayıs 2016 ışid'in kilis'e saldırması

    istikrar sürsün mü sayın amına koyduklarım diye isyan ettiren olay.

    edit: süremedi.

  • 9. erdoğan'ın eli tbmm'de dağıtıldı

    tbmm'de poker oynanıyor sandım lan.

  • 10. fridanin parcalanmis omurgasi'nin özür dilemesi

    özrü bile copy paste amk.

    edit: aslan cegonun terollemesi, tebrikler kendisine. olmayan özür aslında.

  • 11. vizeler kalkınca avrupa'ya çalışmaya gidiyoruz

  • 12. fridanin parcalanmis omurgasi

    yaptığı intihal ortaya çıkınca bırakmış en azından. bunun hiçbir şey olmamış gibi devam edenleri de var sonuçta.

  • 13. ahmet davutoğlu

    esad'ı indirip şam'da cuma namazı kılma hayalleri kuruyordu, esad'dan önce kendi gitti.

    (bkz: ahahahahahahahahahaha)

  • 14. pelikan darbesi

  • 15. uydudan izlenen kartalın türkiye'de vurulması

    "national geographic'de 4 saat anlatılan kuşu, yaban tv'de 5 dakikada vurdular, bizim vedat milor 2 dakikada yedi." fenomen sözünü akla getirmiştir.

  • 16. türkiye'ye girse başarılı olacak fast food markası

  • 17. grup seks yapmış bir kızla evlenmek

  • 18. 4 mayıs 2016 türkiye'nin schengen'e kabul edilmesi

    avrupa'nın mülteci meselesinden kurtulmak için bulduğu geçici çözümdür. mülteci sorunu tamamen bittiğinde bir bahane bulup "şu kriterleri karşılamıyorsunuz" vs diyerek vize anlaşmasını iptal edecekler veya pratik olarak kullanılamaz hale getirecekler. biz de o güne kadar nüfusu 5-6 milyonu bulmuş suriyelilerle takılacağız.

    (bkz: bir ülkenin anası nasıl sikilir)

    adamlar zaten avrupa'ya gitmek istiyor. aç kapıyı gitsinler işte. 3 aylık turist vizesi, 2-3 milyar dolar sadaka için kabul ettikleri şeye bak ya. nefret ettirdiler şu ülkede yaşamaktan.

    edit: 3-4 sene sonra avrupa vize muafiyetini iptal edince milyonlarca suriyeliyi uçaklara doldurup avrupa'ya gönderebileceğini düşünen adamlar var. ne diyelim, halk böyle gerizekalı olunca, baştakilerden ne bekleyeceksin.

  • 19. davutoğlu sonrası akp'nin başına geçecek isim

    (bkz: ramsay bolton)

  • 20. game of thrones

    6. sezonun 3. bölümü oathbreaker'da tower of joy'u göreceğimizi ve bu mekanı çok önemli kılan teoriden, yani jon snow'un, lyanna stark - rhaegar targaryen çiftinin çocuğu olma ihtimalinden daha önceki entryimde bahsetmiştim.

    (bkz: #60193516)

    anlaşılan o ki, westeros tarihine meraklı çok varmış ortamda, bu konuyla ilgili bir çok soru ve yorum geldi. o zaman, buyrun gelin bu konuyu biraz daha açalım.

    --- spoiler ---
    kitaplar ve dizilerdeki olaylardan daha çok westeros tarihinden ve teorilerden bahsedeceğim için çok fazla spoiler var diyemem ancak teori doğru çıkarsa, o zaman spoiler olmuş olur
    --- spoiler ---

    öncelikle belirteyim ki, bütün bu anlatacaklarım, daha önceki entryde anlattığım, jon snow'un, ned stark'ın kardeşi lyanna stark ve deli kral 2. aerys'in oğlu veliaht prens rhaegar targaryen'in ilişkisinden olduğu varsayımına dayanıyor.

    bu konuyu şu soruyla genişletebiliriz.

    "evli ve 2 çocuk babası rhaegar neden lyanna ile bir ilişki istesin?"

    şimdi bu soruyu da ikiye bölelim.

    "evli ve 2 çocuk babası rhaegar neden başka bir ilişki istesin?"
    " evli ve 2 çocuk babası rhaegar neden lyanna'yı istesin?"

    buyrun birinciden başlayalım,

    rhaegar targaryen, a song of ice and fire serisinin karakterlerinden birisi değil, o yüzden onun hakkındaki bilgilerimizin çoğu başkalarının ağzından geliyor ve onu tanımış olan karakterlerin hemen hemen hepsinin rhaegar hakkındaki görüşleri, fikir birliği etmişlercesine olumlu. barristan selmy dizide de görüldüğü üzere rhaegar'ı tam bir centilmen olarak anıyor ve hizmet ettiği en iyi lord olduğunu söylüyor. jorah mormont, dany'i "sen abine benziyorsun" diyerek övüyor. hatta, ned stark'ın bile rhaegar hakkında olumsuz tek bir laf etmediğini, hatta onun robert gibi fahişelerle gün geçirecek karakterde olmadığını düşündüğünü görüyoruz. kitapta, rhaegar hakkında olumsuz görüş belirten tek bir kişinin olduğunu söylesek yanlış olmaz sanırım. bu kişi, tahmin ettiğiniz üzere, robert baratheon.

    robert'ın, lyanna ve rhaegar konusunda objektif olmasını bekleyemeyiz. çünkü, kendisi lyanna'ya çocukluğundan beri aşık ve onunla evlenmek için rickard stark'tan söz bile almış durumda. o yüzden, rhaegar'ı, sevdiği kadını çalan bir hırsız ve onu kirleten bir tecavüzcü olarak görmesi çok normal. gerçi o bile, ölüm döşeğindeyken, ned'e "savaşı ben kazandım, ama lyanna'yı o kazandı" diyerek, bir nevi rhaegar'ın lyanna'nın aşkını kazandığını itiraf ediyor.

    rhaegar targaryen, koyu mor gözleri, gümüş rengi saçları ile "beyaz atlı prens" klişesine en çok yaklaşan asoiaf karakteri. üstüne üstlük, centilmen bir ruh, halkın arasına karışıp harpını çalmayı seven mütevazi bir kişilik, kitap okumayı daha çocukluktan saplantı haline getirmiş bir entellektüel ve westeros'un en yetenekli şovalyelerinden birisi. hepsinin üstüne summerhall trajedisinde doğmuş olmasının getirdiği bir melankolik aurayı ekleyin. yemin ediyorum, benim bile veresim geldi. zaten, kendisinin başta cercei lannister olmak üzere yüzlerce hayranı var ve bu hayranlar sadece karşı cinsten de değil (jon connington'un da rhaegar'a aşık olduğu biliniyor).

    her ne kadar, tahtın varisi yakışıklı prens olsa da, rhaegar'ın ilk evliliği yaparken, kendi istediği kişiyi seçemiyor ve ailesinin gelenekleri bu noktada ağır basıyor. targaryenlerin, valyrian genleri yok olmasın diye aile içerisinde evlenme geleneğini biliyoruz. ancak, rhaegar, evlenecek yaşa geldiğinde ortada böyle bir evliliğe uygun bir targaryen yok (deanerys, rhaegar 25 yaşındayken doğuyor) bu yüzden, kral aerys, annesi bir targaryen olan kuzeni steffon baratheon'dan oğluna bir gelin bulmasını istiyor, ancak 3 oğlu olan steffon da bu konuda başarısız oluyor. valyrian köklerden gelme birisi bulunamayınca, ona en yakın olan rhoynar kökünden gelinen martell'lere gidiliyor ve rhaegar'ın, dorne prensesi elia martell ile evlenmesine karar veriliyor. rhaegar, babasının isteğini yerine getirip, bu evliliği yapıyor ve elia'dan rhaenys adında bir kızı ve aegon adında bir de oğlu oluyor. ancak, elia, ikinci çocuğu aegon'u doğuruken ölümden dönüyor ve bu tramva onun 3. çocuğu yapma yeteneğini elinden alıyor.

    rhaegar'ın kitap kurdu bir entellektüel olduğunu söylemiştim. kendisinin en çok ilgilendiği konular arasında targaryen tarihi, ejderhalar ve kendi ailesiyle ilişkilendirdiği kehanetler var. bunların en önemlisi de "prince that was promised" yani "söz verilen prens" ile ilgili. "söz verilen prens" kehanetini, daenerys'in, house of the undying'te gördüğü vizyonlardan öğreniyoruz. burada, dany, abisi rheagar'ı, oğlu aegon'un doğumu sırasında görüyor ve şu diyaloğu işitiyor.

    rhaegar: "aegon. bir kral için daha iyi bir isim düşünemiyorum."
    elia: "onun için de bir şarkı yapacak mısın?"
    rhaegar: "onun bir şarkısı zaten var. o, söz verilen prens ve onunkisi buz ve ateşin şarkısı (a song of ice and fire). "
    rhaegar: "bir tane daha olmalı. ejderhanın 3 başı olmalı."

    rhaegar, kendi oğlunun söz verilen prens olduğuna ve ejderhaları geri getireceğine inanıyor ancak kehanet ejderhanın 3 başı olmalı dediği için bu noktadan sonra rhaegar, üçüncü bir çocuğu olması gerektiğine inanıyor ve bu kehanet onda bir saplantıya dönüşüyor.

    bana göre, en başta sorduğumuz "rhaegar, neden başka bir ilişki istesin?" sorusunun cevabı da bu saplantıda yatıyor. tamam, rhaegar bir aşk adamı, bütün westeros'un hayran olduğu bir prens ve targaryen tarihinde çok eşliliğe de yer var. ancak, bana sanki bu kehanet olmasaydı, karısına sadık kalacak kadar onurlu bir adamdı gibi geliyor. şu an elimizde olan bilgiyle, bu soruya kesin bir cevap vermemiz mümkün değil ama yapılabilecek en akla yatan açıklama da bu. rhaegar'ın neden başka bir ilişki istediği sorusunu bırakıp 2. sorumuz olan onun neden lyanna stark'ı seçtiği meselesine bakalım bir de.

    "onunkisi buz ve ateşin şarkısı"

    rhaegar - lyanna ilişkisinin karşılıklı aşktan doğan bir ilişki olduğuna hemen hemen herkes inansa da, bu işin başlangıç noktası yine bu kehanete dayanıyor olabilir, spesifik olarak da "buz ve ateş" lafına. targaryenlerin, kendilerini ateşle özdeşleştirdiklerini anlatmaya gerek yok sanırım. buz, soğuk ve kış denince de ilk akla gelen aile starklar. stark hanedanı, sadece kuzeyde ve soğukta yaşadıkları için buzla özdeşleşmiyor. starkların kökenleri ilk insanlara kadar dayanıyor ve onların kanında bir takım doğaüstü güçler olduğu kesin gibi. bu konudaki teori ve spekülasyonlara girmeyeceğim ama sadece bran ve arya'nın kitapta kullandıkları warg yetenekleri bile starkların özel bir hanedan olduğunu gösteriyor zaten. rhaegar'ın çok meraklı olduğu kitaplar, muhtemelen starkların brandon the builder, night's king gibi efsanevi karakterlerle de akraba olduğunu yazıyordur. yani, rhaegar'ın, "buz ve ateş" kehanetini doğrulamak için bir stark'ın peşinden gitmesi tesadüf olmayabilir. lyanna ile ilişkisinin altında aşktan daha da öte bir plan yatıyor olabilir.

    tabi ki, rhaegar'ın böyle bir niyetinin olması, onun lyanna'ya aşık olmadığı anlamına gelmez. daha önceki entryde dediğim gibi, rhaegar, bir kadını, rızası dışında kaçırıp ırzına geçecek bir karakter değil ve kehanete olan saplantısı bile ona böyle bir şey yaptırmaya yetmez gibi duruyor. zaten, lyanna stark da, böyle bir adama pabuç bırakmaz diyebiliriz. dizide, lyanna'nın ilk göründüğünde, at üzerinde kendinden son derece emin bir karakter olarak resmedilmesi de tesadüf değil. ned, arya'yı hep lyanna'ya benzetiyor ve 17 yaşına gelmiş bir arya'nın kaçırılıp tecavüz edilebileceğini düşünebiliyor musunuz? bu tabi ki mümkün ama böyle bir olay kitapta rhaegar ve lyanna hakkında anlatılan her şeye ters düşer. zaten, bu ilişkinin karşılıklı olduğuna dair elimizde bir kaç ipucu daha var. bu ipuçlarının en önemlisi olan olaylar, daha önceki enrtyde bahsettiğim, rhaegar'ın, lyanna'yı güzellik ve aşk kraliçesi seçerek herkesi şok ettiği harrenhal turnuvası sırasında yaşanıyor.

    lyanna için turnuva, tatsız bir olayla başlar. babasının bayraktarlarından ve sonradan eddard stark'ın en yakın arkadaşlarından olacak olan howland reed, lyanna tarafından 3 iri yarı şovalye yaveri tarafından tartaklanırken bulunur. ufak tefek ve çok da iyi bir savaşçı olmayan reed'e yapılan muameleye kızan lyanna, bu yaverlere "siz benim babamın adamına nasıl vurursunuz" diyerek çıkışır ve onlara turnuva kılıcı (keskin olmayan) ile saldırır. yaverler ortamdan kaçıştıktan sonra, lyanna, reed'i çadırına götürüp yaralarını sarar ve o akşam verilecek ziyafete davet eder. ziyafette de, howland reed'i, kardeşleri brandon, eddard ve benjen stark ile tanıştırır. aynı ziyafette, rhaegar targaryen de vardır ve sahneye çıkarak harpıyla bir şarkı da çalar. lyanna, bu şarkıdan o kadar çok etkilenir ki, gözlerinden yaşlar akmaya başlar ve ağladığı için kendisiyle dalga geçen küçük kardeşi benjen'in de kafasından aşağı şarabını boşaltır.

    ziyafetin ilerleyen saatlerinde, lyanna, howland reed'e saldıran 3 yaverin hizmet ettikleri şovalyeleri tespit etmeyi başarır. haigh, blount ve frey hanedanlarından olan bu şovalyeler, aynı zamanda turnuvada da mücadele etmektedirler. ertesi gün, bu üç şovalyaye, kendisini the knight of the laughing tree olarak tanıtan bir şovalye tarafından meydan okunur. gülen bir ağacın resmedildiği kalkanıyla ortaya çıkan bu esrarengiz savaşçının kim olduğunu kimse bilmemektedir. gülen ağaç şovalyesi, 3 rakibini de yener ve onların atları ve zırhlarına el koyma hakkı kazanır. yenilen şovalyeler, kendisine at ve zırhları karşılğında ne istediğini sorduğunda da, gülen ağaç, onlara yaverlerine onurlu davranmayı öğretmelerini ve onları cezalandırmalarını ister. isteği de yerine getirilir. (bu noktada, gülen ağaç şovalyesinin lyanna olup olmadığını kesin olarak bilmediğimizi de ekleyeyim. bazı ipuçlarına dayanarak, bu ismin lyanna olması olasılığı oldukça yüksek olduğunu söyleyebiliriz. ancak 16 yaşında bir genç kızın, 3 turnuva şovalyesini yenip yenemeyeceği de tartışmaya açıktır)

    bu gizemli şovalye ve kazandığı zafer, turnuva ahalisinde bayağı bir ses getirir. öyle ki, paranoyak deli kral, bu şovalyenin kendisini öldürmek üzere yollanmış olduğundan bile şüphelenir. gülen ağaç şovalyesinin ortadan kaybolduğu ortaya çıkınca, aerys, oğlu rhaegar'ı bu esrarengiz kişiliği bulması için görevlendirir. ancak, rhaegar başarısız olur ve sadece üzerinde gülen ağaç olan kalkanı bulabilir.

    aynı turnuvayı, rhaegar kazanıp lyanna'yı taçlandırarak herkesi şok etti dedik ama eğer bu gülen ağaç şovalyesinin lyanna olduğunu varsayarsak, bu olayın pek de damdan düşer gibi olmadığı sonucuna varabiliyoruz. rhaegar, gizemli şovalyeyi bulamağını söylese de, çoğu okuyucu onun aslında lyanna'yı bulduğuna ve orada kendisine aşık olduğuna inanır. zaten "buz ve ateş" kehanetinin peşinden giden rhaegar'ın, 3 turnuva şovalyesini yere serebilecek bir savaşçının aslında soyadı stark olan dünyalar güzeli lyanna olduğunun ortaya çıkmasıyla çarpılması çok da zor olmasa gerek. aynı, 16 yaşında bir genç kız olan lyanna'nın da, beyaz atlı prens tanımına her hareketiyle uyan rhaegar'a aşık olması gibi.

    --
    anlattığım olayların çoğu kitapta bahsi geçen gerçeklere dayanıyor. ancak, rhaegar ve lyanna'nın gerçekten aşık olup olmadıkları, lyanna'nın gülen ağaç şovalyesi olup olmadığı gibi detaylar henüz kitap tarafından doğrulanmış değil. dizinin bir sonraki bölümündeki tower of joy sahnesi bu sorulara cevap verecek mi onu da bilmiyoruz. ancak, bu bölümün neden serinin hayranları için çok özel olduğu anlaşılmıştır sanırım.
    --
    bu konuyla bağlantılı irili ufaklı başka teoriler de var. hiç birisi yukarıda anlattıklarım kadar sağlam temellere dayanmadığı için detaylarına şimdilik girmiyorum ama kısaca bahsedeyim.

    *rhaegar'ın, lyanna ile gizlice evlendiğini ve jon snow'un aslında gayrimeşru olmadığına inananların sayısı az değil.
    *hatta, rhaegar'ın bunu yapmadan önce karısı elia'nın rızasını aldığı bile iddia ediliyor.
    *gizli bir rhaegar-lyanna evliliği olduğu ve hatta lyanna'nın omzuna atılan targaryen pelerinin, onun winterfell'in altındaki mezarında olabileceği ortaya atıldı.
    *farklı teoriler, lyanna'nın mezarının içerisinde rhaegar'a ait bir şey olduğunu iddia ettiler. (yüzük, harp)
    *oğlunun ilişkisinden, aerys'in haberi olduğu ve lyanna'yı aramak için saraya gelen rickard ve brandon stark'ı bu yüzden öldürttüğünü söyleyenler var.
    *lyanna'nın ikiz doğurduğunu ve bu çocuklardan birisini ned evlat edinirken, diğerini de howland reed'in evlat edindiği (meera reed) bir başka teori.
    *lyanna'nın jon'u değil, daenerys'i dünyaya getirdiğini ve jon'un ashara dayne'in çocuğu olduğu da bayağı popüler bir teori.
    *benjen stark'ın night's watch'a katılmasının sebebi, lyanna'nın ilişkisinden haberi olması ve hatta onun rhaegar ile kaçmasına yardım etmesinden duyduğu suçluluk duygusu diyenler var.

  • 21. birbakan.wordpress.com

    paragrafların ilk harflerine dikkat:

    s
    p
    u
    5
    a
    2
    b
    p
    s
    s
    b
    s
    g
    g
    p
    o
    o
    t
    h
    i
    o
    k
    g
    e
    h
    g
    v

    anlamsız gözükse de, bu harfler (ve sayılar) arasından tekrar edenleri çıkartıp, yan yana dizerek birleştiriyoruz:

    spu5a2bgothikev

    bu tarz şifreli id'lerin kullanıldığı bir yeri biliyorsunuz: youtube. bu dizgeyi bir youtube video id'si olarak girdiğimizde çok ilginç bir video karşımıza çıkıyor:

    https://www.youtube.com/watch?v=spu5a2bgothikev

    videoyu lütfen dikkatle izleyin, çok ilginç bilgiler yer almakta. allah sonumuzu hayır etsin, çok büyük savaşlar çıkacak.

  • 22. 5 mayıs 2016 davutoğlu'nun istifası

    akp'ye oy veren yaklaşık 3-4 milyon anadolu seçmeni *hala tayyip erdoğan'ı başbakan sandığı için hiçbir şeyi değiştirmeyecek durun.

  • 23. akp'ye oy verenler şimdi neler düşünüyorlar

    akapeli teyzeme, "bak hocayı da bitirdiler, berat albayrak başbakan olabilir " dediğimde,
    "doktor adam ( doktora yaptığından, doktor sanıyor adamı), genç, yakışıklı olsun valla" dedi. ben dumur.
    birkaç ay öncesinde davutoğlu akademisyen, okumuş adam diyor seviyordu, bir anda nasıl sildi ya hocayı.
    işte akp'ye oy vermek diye birşey yok sevgili arkadaşlar, sadece rte var.
    büyü mü yaptırdı, eşek eti mi yedirdi bu halka, ben anlamadım ki.

    edit: düzeltme

  • 24. o hatip türkiye

    -ben elhamdülillah diyorum.
    +ben de elhamdülillah.
    ++elhamdülillah.
    +-seni üç elhamdülillah ile uğurluyoruz.

  • 25. erdoğan'ın %50 oy almış başbakanı devirmesi

    milli iradeye büyük saygısızlıktır:) saray darbesi de denebilir :)

    halbuki erdoğan'ın miting düzenlediği 7 haziran seçimlerinde akp yüzde 40'ta kalırken, erdoğan'ın meydanlara çıkmadığı 1 kasım seçimlerinde akp yüzde 50'ye ulaşmıştı. davutoğlu akp'nin tarihindeki en yüksek oyu almıştı. sonuç olarak tayyip bey gibi milli irade ile yatıp milli irade ile kalkan birisine bu darbeyi yakıştıramadım:)

  • 26. ahmet davutoğlu'nu anlatan filme isim önerileri

  • 27. 4 mayıs 2016 dolar kuru

    an itibarıyla 2,85'i geçmiştir. mutlu musunuz geziciler ha mutlu musunuz şimdi? daha dün 2,7'li rakamlardaydı. ah bu geziciler ah.

    edit: tdk: an itibariyle değil an itibarıyla olacağımış.

  • 28. vodafone arena

    şarkıcı türkücü tribün ile başarıya ulaşmak hayal. bursaspor maçında dale cavese yaptılar maç 3-2 oldu. bu maçta dale cavese yaptılar bir baktık takım maç bitti sandı oyunu durdurdu. bu kulaklar 70. dakikada pınarbaşı duydu.

    laylay ile olmaz o işler. maçı sevemez kimse seni ile 3-0 yapamazsın. baskı ve kontrol ile yaparsın. 3-0'dan sonra ne yapsan olur zaten.

    topu kapana kadar ıslık, yuhalama. bu statta artık bazı baskı unsurları yerleşecek. şarkı türkü 75'lerden sonra belki, maçın gidişatına göre.

  • 29. acun'un bahsettiği acınacak sözlük yazarları

    ben olabilirim. benim yaşadığım hayata bak acunun hayatına bak.

  • 30. henüz istifa kararı vermedim karar aşamasındayım

    (bkz: davidoff)

  • 31. kozmetikler yüzünden kızların asıl tadını unutmak

    (bkz: serbest gezen köy kızı)

  • 32. recep tayyip erdoğan

    ülke güllük gülüstanlıkmış gibi yeni bir kriz daha çıkardı. bütün bunların hesabının sorulduğu gün hayatta olurum umarım.

  • 33. 4 mayıs 2016 şafak sezer'in kalp krizi geçirmesi

    gereksiz hümanistleri ortaya seren olay.
    arkadaşım her gün onlarca yüzlerce insan ölüyor kalp krizinden. çoğu da bu şafak sezer denilen kımıl zararlısından daha faydalı, daha birikimli, daha düzgün insanlar. her birine tek tek ağlayalım mı ne yapalım nasıl yapalım allahaşkına?
    bir de başlık altında bu oksijen israfına sanatçı diyenler olmuş ki kendisinin sanata dair yaptığı tek bir şey gösterilmesi halinde malımı mülkümü satıp yozgat'a yerleşeceğime buradan 70 milyonun önünde söz veriyorum.

  • 34. mokar hastası nihan'a yardım ediyoruz kampanyası

    sevgili sözlük, sevgili arkadaşlarım, içinde biraz olsun vicdan kalan herkes; bugün bir yakınım vesilesiyle haberimin olduğu, ailesinin ve hastanın kendisinin, kendi başlarına deneyebilecekleri bütün yolları tükettikten sonra umutsuzluğa kapıldıkları bu anlarda sosyal medya'nın gücü ve desteğiyle yeniden filizlenebilecek bir ümidi sizlerle paylaşmak istiyorum.

    evet, sizlerden bir kaç dakikanızı bana ayırmanızı ve bu drama el vermenizi, seyirci kalmamızı rica ediyor, nihan için kurulan facebook sayfasından, onu çok seven arkadaşlarının onun için yazdığı çaresizlik dolu satırları buraya olduğu gibi, noktasına dokunmadan koyuyorum:

    "nihan, 22 yaşında pırıl pırıl bir genç kız. henüz gençliğinin başında, üniversitesinin daha ilk yılında talihsiz bir biçimde yakalandığı bu amansız hastalığın pençesinde yaklaşık 4 yıldır mücadele veriyor. okulunun ilk yılında ileri seviye mokar yetmezliği sendromu (multiple mocaris nekrosiz syndrome)teşhisi koyulan talihsiz arkadaşımız, yıllardır ihtiyacı olan uygun mokarı arıyor. bizler zaman zaman kendisine yardımcı olmaya çalıştıysak da, bağışıklık sistemiyle ilgili sorunlar yüzünden hiç bir zaman tam anlamıyla iyileşmesini sağlayamadık. sonrasında ise, bu uğurda gerek üniversitedeki gerekse şehrin genelindeki yardımsever insanlardan kapısını çalmadığı kalmadı. ancak bir türlü vücut sisteminine uygun bağışı yapacak donörü bulamadı. günden güne gözümüzün önünde yitip giden arkadaşımızı kurtarmak için sizlerin mokarlarına ihtiyacımız var."

    tüm bu olumsuzluklara rağmen okuluna devam eden ve derslerinde de oldukça başarılı olan, hocaları ve arkadaşlarının göz bebeği nihan, okulunun bitmesine aylar kala, eğer gerekli mokar bulunmazsa, ömrünün kalanını büyük zorluklar içerisinde geçirmek durumunda kalacak.

    işte sevgili sözlük, bu noktada sizler, bizler devreye giriyoruz. amacımız, şayet mümkün olursa nihan'ın mağduriyetini ve mücadelesini yüksek sesle duyurmak, en azından hayırsever bir iş adamının bu çağrılara kulak vermesini sağlayarak, nihan için uygun mokarın tedarik edilmesini sağlamak.

    bu sözlüğün nice sönmüş hayatları yeniden aydınlattığını, nice hikayeleri yeni baştan yazdığını gördüm. haydi, şimdi bir hikaye de nihan için yazma zamanı!

  • 35. sinyal vermek

    genel bir yeşermene müsade ediyorum ifadesi sinyal vermek. hani kadınlar kendilerini çok açığa atmadan, erkek sabinin aklıyla oynayarak önce kendilerine aşık ederler, sonra peşlerinden koştururlar, dünya sıkıntıdan sonra "pff, evet madem" derler ya, işte o sürecin ilk adımına sinyal vermek derler bizim orda. sadece kadın mı yakar yeşil ışığı, sinyal verir? tabii ki hayır! fakat körolasıca hayvansal içgüdülerimiz kadını seçici, erkeği talep eden olarak sınıflandırmış. zaten şu içgüdümün, genetik mirasımın neyime faydası olmuş ki burada işime yarasın. benimkisi fakiri yaşatır türden bir ümit işte. hiç.

    bu meret iyi şey, hoş şey de, mimik, ses tonu, yüz ifadesi, konuşma esnasındaki vücut reveransları dahil bir çok fenomeni doğru yorumlama gerektiriyor. sabah yediğini hatırlayamayan ben gibi bir sürü adam da yanlış anlıyoruz bu yüzden. o yüzden oluyor abi hep kesişiyorduk, nasıl öyle oldu bilmiyorum'lar, oha o kız mı kesikmiş bana hiç anlamadım'lar. doğru okumak mesele yani. benim pek işim olmaz zaten de, sonraki nesillere ders niteliğinde başıma gelen bir kaç şey anlatayım istiyorum.

    bak mesela, fi tarihi. okulu yeni bitirmiş, yeni çalışmaya başlamışımdır filan. belki birkaç sene olmuştur ya da. gavur bir devlette doktora gittim. klinik öyle pis, öyle iğrenç ki anlatamam. çünkü bunlar abdest dahi bilmeyen insanlar. alınları secde de görmediğinden yüzler hep nursuzlaşmış. haceti gelen çok afedersiniz def-i hacetini koridorların yanlarında asılmış perdeleri çekip ortalık yerde yapıyor filan. hehe. yok lan yok. bildiğin hastane. bizde normalde yüzüne bakmaz ya doktor zamansızlıktan, burda bakıyorlar. bir de bizdeki beyazıd camisi cuma çıkışı atmosferi, samimiyeti yok hastanede. fark o kadar. öğle arasına yakın tek kaldım bekleyen, sanırım benden önceki randevu gelmedi. çevrede de kimse yok, sikerler diyerek çaldım kapıyı girdim muayenehaneye. orta yaşlı bir doktor hanımefendi ve akranım denilebilecek bir akça pakça bir kız var içerde. "özür dilerim, müsaitsiniz sandım" deyip çıkıyordum ki doktor durdurdu beni ve benim gibi şahane bir erkek görmediğini, ulu hakan attila'nın soyundan bir hun türkü olduğumu anladığını söyleyerek heykelleri yapılıp tapılmış yunan tanrıçalarını kıskandıracak diri göğüslerini sıvazl.. yok ya, bi saniye, o başka hikayeydi. ne demişti ya o? hah, hatırladım. müsaitim, yeğenim beni ziyarete geldi, rahatsız olmazsanız buyurun dedi. ne rahatsız olucam lan, hayret bi şey. girdim.

    yabancısın yani, belli. muhabbet oradan açılıyor direkt. nereli olduğumu filan soruyor doktor, ordan yarı muhabbet, yarı muayene takılıyoruz. yalnız her dediğime kıkırdıyor yeğen. diyorum ki genç yaşımda soldu ciğerlerim, ecdadım sikildi, kız diyor ki "hihi, aksanı çok tatlı -evet-". lan ne oluyor anlamıyorum. işte o ara telefon çaldı, doktorun acilen bir yere gidip gelmesi lazımmış. dedi 5 dakika bekleyin beni. dedim sıkıntı yok, çıkayım, isterseniz öğleden sonra geleyim, gerek yok dedi, hemen geliyorum. dedim odanızdan bari çıkayım, yok, yok, otur sen burada diyerek çıktı. odada tanımadığım bir kızla oturuyorum ki ben tanımadığım insanlarla havadan sudan konuşamam. taksiciyle, berberle konuşamıyorum düşün. taksiciyle konuşamayan insanın bir yabancıyla, hele bir kadınla konuşabilmesi zaten havsalanın alacağı şey değil. telefon melefon da yok, mal gibi tavana bakıyorum.

    -adın neydi? çok değişik bi şeydi ama anlayamadım.
    +selçuk.
    -salcuk?
    +selçuk, selçuk.
    -heceler misin?
    +çuk -çük değil, çarls'ın kısaltması çak gibi- diyelim. arkadaşlarım da söyleyemiyor.
    -ama ismin çok şirinmiş. söyleyebilmek isterdim.
    +ben 25 senedir söylüyorum, hiçbir faydasını görmedim.
    -hihi, çok komiksin.
    +yoo. -halbuki, "yani bizim de kendimize göre şakalarımız komikliklerimiz var tabii." demek lazım. ama diyemiyorsun. çünkü bazı şeyler öyledir. ..çok iyi bi açıklama yaptım bence.-

    ismin ne demek, neden bu ismi seçmişler diye bir sürü laf. bir de arada iltifatımsı bir şey söylüyor mesela, ki iltifata mesafem belli, anam yakışıklı oğlum diyor, mala bağlıyorum. saçın güzel olmuş dedi biri vaktiyle de bir kere 30 saniye filan sustum, aklıma hiçbir şey gelmedi. geleneği bozmadım, kız iltifat edince de mala bağladım. hatta bi ara vaziyet o kadar yürek parçalayıcı bir duruma geldi ki rahmetli dedemin ismiydi dedim selçuk. djhsnghdsgfs. bir de kız sürekli o şehre yeni geldiğini ve arkadaşının olmadığını, çok sıkıldığını söylüyor. o öyle dedikçe, ben de alışırsın buralar güzel yerler filan diyorum. çünkü kaymakamım siktiğimin yerinde. 3-4 kez tekrar etti bu çok sıkılıyorum tiradı ve nihayet bana saatler gibi gelen 5 dakika sona ermiş olacak ki doktor geri geldi. sırtımı filan dinleyip beni siktir etti. eve gittim, arkadaşıma anlattım olayı, oğlum ne biçim memleket lan burası, adamlar sıkıntıdan adımı çok ilginç buldular deyip.

    +selçuk?
    -efendim aga.
    +taşak mı geçiyorsun?.
    -yoo.
    +o zaman gerizekalısın?
    -yoo.
    +dskgdjsgjfs, oğlum sende sike sürülecek akıl yok lan.

    ki ben de öyle düşünürüm ama böyle çirkin çirkin suratıma bakıp gülmesi yersiz. sonra anlattı; kız beni dışarı çıkarmanı istiyorum demek istiyormuş. o kadar dediğim normal şeylere de ondan gülmüş. ben komik değilmişim, bana anam babam bile o kadar gülmezmiş. ki gülmüyorlar. halbuki ne kadar süper hikayeler anlatıyorum. yani durup durup sürekli "pfff, çok sıkıldım" büyük ihtimal sinyal.

    sonra, yine iş yerinin oralarda büyükçe bir ofis açılıyor, sahibi bizim patronun ahbabı filan diye yardımcı oluyoruz. iş de en genç mühendis ben olduğumdan bana kaldı. artık açılış yakın gidiyoruz geliyoruz. ofis ekibinin bir kısmı da geldi, onlar da oryantasyonlarını yapıyorlar. kim ne iş görecek, nerede ne var. ben de tanışıyorum tabii insanlarla. ya bir kız var, çalışan herkes yazıyor kıza. ama bildiğin herkes yazıyor. evli barklı adamlar, bu kız için yuva yıkılır filan diyorlar, düşün. ki bunu diyen adamlar da gavur ha. kızlar, yok öyle yani bilmem nere erkeği böyle, vay mozambik erkeği şöyle diye. aynı bokuz. bir gün öğlen arası oturdum bir köşeye, bi şeyler okuyorum. biri pardon dedi, baktım bu kız.

    -adın selçuk değil mi?
    +evet.
    -peki, benim adımı biliyor musun?
    +yoo.
    -cenıfır.
    +tamam.

    bana yine saatler gibi gelen 15 saniye mal bir sessizlik oldu. kız görüşürüz deyip gitti. ben de meşguliyetime döndüm. sonraları denk geldikçe selam veriyor filan cenıfır, ben de diyorum ki lan bi de gavur derler, bak nasıl terbiyeli insanlar. bir hafta kadar sonra isim muhabbetinin çok benzerini "sen benim telefon numaramı biliyor musun?" diye yaptı, ona da yoo dedim. çünkü çizgim belli olduğundan dolayı. çevremdeki insanlar oğlum kız sinyal veriyor, iş atıyor filan diyorlar ama sinyalin böyle olmaması lazım. gerçi sinyal dediğin tam nasıl olur onu da bilmiyorum ya, siktiret. ayrıca başımız bağlı. herkes akıllı olsun. gel zaman git zaman benim işim bitti. vedalaştım insanlarla.

    aradan epey zaman geçti, bizim patronu aramışlar. bir sistem sıkıntısı mı ne olmuş, bir bakabilir misiniz diye yardım istiyorlar. bizimki dedi siktir git bi bak ne olmuş. gittim aga, bu kız da orada. dedi hayırdır, dedim böyle böyle bir sıkıntı olmuş ona geldim. kız dedi ki senin geleceğini bilsem bütün bilgisayarları bozardım. aga beynimden vurulmuşa, vurgun yemişe döndüm. zaman durmuş, mekan anlamını kaybetmiş adeta. sanırsın ki koca kainatta sadece ben ve cenıfır varız, varlığımız bile birbirinden bağımsız değil, yekpare... kendime hakim olmaya yoğun bir çaba göstererek, gözlerimi yeşil gözlerinin taa derinlerine diktim ve öyle bi bok yeseydin senin hayatını sikerdim çocuk dedim. adamı dinden imandan çıkarırlar yemin ederim ya. emeğe saygıları yok insanların. benim götüm çıkmış vakitlice bitireyim işimi diye, haspam bozarım diye beni tehdit ediyor. ya sen kimsin ya?

    neyse, orası kapitalizmi hicvetmek, konumuz değil. "sen benim numaramı biliyor musun" da büyük ihtimal sinyal. ayık olmak lazım.

    göndermeden ekleme: hatun bunu okuyup götümü kesecek ama sonraki nesiller için tecrübeyi aktarmam lazım. ardımdan eğitim şehidi, adrenalin bağımlısı dersiniz. arivederci.

    hatuna not: tabii ki bi arkadaş.

    nota izahat: akşam olsa da yatsak.

    izahata hülasa: tüm hıristiyan aleminin kırismıs-ı şerifleri hayırlara vesile olsun, allah seneye de kavuştursun diyorum ben. çünkü barış ve sevgiden dolayı. evet.

    krismıs ne alaka? aralık'tan beri kenarda. sene dolmuş, mevsim değişmiş; ne gam, ne cefa. üstelik lazanya. kokladım açelya. -böyle böyle bir şiir kitabı, neden olmasın diyor insan-

    kandile selam çakma ama kırismıs, istır hepsinden haberin olsun seni lanet olası dejenere pislik. sae out! (drops mic)

    ..ya neler anlatıyordum, nerelere geldim. mikrofonu da öyle yere atar gibi oldu, kusura bakmıyorsun değil mi? ayıp oldu lan. bi saniye. (picks mic up)

    rap müziği bırakmamın da, amerikan başkanı olmamamın da nedeni bu naiflik, büyüğü küçüğü bilmek. gerçi amerikan vatandaşı da değilim, başkanlıkta muhtemelen sıkıntı oluyordur. halbuki amerikan vatandaşı olsan, mr. president mı olacaksın, büyük kolaylık. diğer taraftan başkan olsan da büyük dert, sorumluluk. milliyet sürekli haberini yapacak filan. yok türk başkandan şok hareket, yok türk başkan putin'i kırdı geçirdi. yemin ediyorum sıkıntı bastı. putin başlı başına problem. adam üniversitedeki nerde sikimsonik bir iş var peşine düşen marjinal arkadaş gibi. vay efendim kgb'de bana fare yedirdiler, vay efendim ben at sevmiyom, ayıya biniyorum, yok bir kral kobra dolması yaparım parmaklarını yersin. anladık amına koyim, çok kuuğlsun, çok değişiksin, ayılara fısıldıyon. yeter ya.

    #selçukforpresident

  • 36. türk kızının asıl sorunu

    türk kızını aşağılamak icin acilmis başlık daha. başlık şu olmalı (bkz: türk erkeğinin türk kızıyla alıp veremediği ne) cevabı da basit seks. tek derdiniz seks yapamayışınız.

    bir de daha dört duvar arasından çıkmamış adamlar gelip böyle başlıklar altında ahkam kesiyor ya ne diyeyim. gerçi onlardan daha kötüleri de var. avrupa görüp de beyni hala o dört duvar içerisinde sıkışmış olanlar.

    türk kizinin asil sorunu cevresinde bu entrydeki gibi sapiklarin olmasi.

  • 37. 4 mayıs 2016 galatasaray ob türk telekom maçı

    dursun aga nın çıkışta "maç çok uzadı" diye her seyirciden 500 er lira para istemesine neden olabilecek maç.

  • 38. 4 mayıs 2016 erdoğan davutoğlu görüşmesi

  • 39. beşiktaş

    öncelikle ve her zamanki gibi; engellenecekler listesi güncellendi.

    üç hafta kaldı ligin bitimine. şöyle bir hafızalarımızı yoklayalım istedim. ikinci yarı başlarken beşiktaş için henüz çok erken yorumları yapılıyordu. sezon ilerledikçe ve beşiktaş'ın maç eksikliğinden dolayı psikolojik baskı kavramı ortaya atıldı. eksik maçları olan beşiktaş, eğer fenerbahçe'nin 8 puan gerisine düşerse psikolojik baskı hissedeceğinden dolayı puan kaybedecekti. tabii öyle olmadı. beşiktaş "karar maçımız" parolasıyla çıktığı maçlarda ezici üstünlükler kurdu.

    haftalar ilerledi, beşiktaş puan farkını açtı. son haftalara girildikçe beşiktaş'ın baskıyı kaldıramayacağını söylediler. fark 5 puana çıkmıştı ama hiçkimse de çıkıp beşiktaş bu beyler, büyük takım. buradan şampiyonluk bırakmaz demedi. herkes beşiktaş baskıyı kaldıramaz demeye devam ediyordu. vodafone arena açılış maçı bursaspor ile oynanırken beşiktaş puan kaybedebilir dendi. akhisar deplasmanı şampiyonluk maçı ve beşiktaş bu baskıyı asla kaldıramaz dendi. bir allah kulu da çıkıp demedi ki beşiktaş bu maçta bireysel kötü performans yüzünden berabere kaldı, yoksa 0-3 gibi bir skor alırdı. işin hakkaniyeti bu olması gerekirken, baskı kaldıramıyor oldu. serdar'ın gözyaşları da işte bu stresin en büyük kanıtı olarak manşetlere taşındı. birkaç hafta önce rakibin orta saha oyuncularının saha ortasında ağlaması ise şampiyonluk isteğinin en büyük alametiydi.

    kısa günler sonra, gazetelerde her gün beşiktaşlı futbolcuların birbirleri ile kavga ettiği haberleri çıktı. öyle ki, kadro dışı bıraksak sahaya 11 kişi çıkaramazdık. bu sırada rakip kulüp de ligin dibindeki takımlara ikişer üçer atarken şampiyonluğun en büyük favorisi olarak gösteriliyordu. kayserispor maçı geldi ve kayserispor zor durumda, maça asılır ve beşiktaş'tan vodafone arena'da puan alabilir dendi. kayserispor beşiktaş'tan üç gol az yediği için beşiktaş'ın işinin imkansız olduğu falan iddia edildi. kavga edenler, antrenmanı terk edenler hep birlikte sahaya çıktı ve yine bir karar maçı oynadı. net bir mesaj gönderildi. maç bittiğinde güncellenen istatistiklerle birlikte kayseripsor'un beşiktaş'tan daha fazla gol yemiş olduğu yansıdı.

    son günlerde de galatasaray beşiktaş'a yatacak denmeye başlandı. gomez'i çoktan epl'ye gönderdiler. osmanlıspor'un ne kadar zorlu bir deplasman takımı olması ve konyaspor'un bu yıl maç kaybetmemesi ile ilgili olarak elde edilen veriler doğrultusunda ve rakibin başakşehir'den çıkabilecek güçte olması, artık puan kaybının imkansız olması nedeniyle şampiyonluğun en büyük favorisi olduğu söylendi. şampiyonluğun en büyük favorisinin taraftarı ise tribünlerinin yarısını doldurmadı. üzerindeki baskıdan dolayı top oynayamayan 10 numaralarını ıslıkladılar. her nasılsa bütün bunlar şampiyonluk alametleri olarak gösterildi. rakip geride olmasına ve son haftalarda kaybettikleri şampiyonluklar ile meşhur olmasına rağmen; beşiktaş'ın statsız ve parasız, üstelik hakemler yordamıyla kaybettirildiği puanlardan sonra kaçan şampiyonlukların nedeni baskı olarak gösterildiği için beşiktaş daha az şanslı görülmeye devam edildi.

    bir allah kulu da çıkıp beşiktaş ilk yarıda son dört haftada 12 puan topladı, şimdi neden yapamasın diye sormadı. gol kralı, asist kralı bu takımda, en çok gol atan, en fazla galibiyet alan takım bu demedi. coşkulu ve müthiş oyunu ile herkesin şampiyonluğu hak ettiğini düşündüğü takımın beşiktaş olduğu kimse tarafından söylenmedi. bunun yerine gomez gidiyor dendi.

    şimdi çıkacak beşiktaş ve tt arena'da topla oynamayı çok seven galatasaray'a topu bırakacak. quaresma, olcay*, oğuzhan ve sosa ile kontra arayacak. galatasaray kontrollü oyun için yan pas yaptıkça önde şok pres ile top kapacak ve atağa kalkacak. belki de bu ataklardan birinde top sol kanada açılacak ve quaresma'nın ortasında gomez golü atacak. selçuk yine hızlı hücum yerine istatistik uğruna yanındaki adama top çıkardığında beşiktaş topu kapacak. bir duran top olacak sosa atacak. bir korner olacak ön direkten arka direğe olcay topu kaldıracak, arkada marcelo gol atacak. bilal'den nefret eden hoca sayesinde orta sahamız rahat olacak. sneijder top kullanmak ve kaleye uzaktan isabetsiz şut çekmek sevdasından kaleyi tutturamayacak. poldi'ye yasin pas atmayacak, poldi yine çıldıracak. taraftar bu rezil oyun ve fenerbahçe'nin şampiyon olmasını istemediğinden dolayı takımı ıslıklayacak. beşiktaş rahat bir galibiyet alacak. topu poldi ile az buluşturalım yeter diyeceğim ama bu konuda galatasaraylı futbolcular bizden daha istekli olacak zaten.

    sonuç olarak beyler bu takım 33. haftaya 5 puan önde lider girecek. o çok kızdığınız en ucuzu 160 tl fiyatla çıkan biletlerin yoğunluktan dolayı satışının imkansız olduğunu göreceksiniz. neyse ki kombine sahipleri olarak önceden yerimizi ayırttık.

    15 mayıs 2015 pazar günü köyiçi şampiyonluk kutlamalarına bekleriz. biz statta olacağız.

  • 40. davutoğlu'nun istifası ülkeyi şaha kaldıracak

  • 41. türkiye'de reklamcılık sektörü

    yılların sanatçısı ilhan şeşen'e sıvıyağ okşatan sektör

  • 42. londra

    sanki londra türkiye ye bağlı şehir. bu ne amk herkes gitmiş.

    özlenen şehirmiş.

  • 43. matematik çocukları günaha davet ediyor

    tam bir günde bir cegevera başlığı yeter diyecektim ama malum. şimdilik atanamamış cegevera diyip geçiyoruz.

  • 44. 2016 ekonomik krizi

    (bkz: kriz yönetimini sikiyim)

    haftalardır düşüş trendinde olan dolar 2.79'dan 2.97'ye gelmiş, haftalardır yükseliş trendinde olan borsa 3 günde %10 düşmüş olacak ama kriz yönetimi çok iyiymiş. yemin ederim edecek küfür bulamıyorum.

  • 45. tam osmanlıyı kuracakken işten atılmak

    bugünlerde birinin başına gelmesi muhtemel olay.

  • 46. sözlükçülerin yediği tarihi dayaklar

    yıl 1978 niğde'nin bor ilçesinde lise öğrencisiyim o yıllar. yaz tatilinde kendi dükkanımıza gitmeden önce bir kırtasiyeci kasetçi abimiz vardı. onun gazeteleri motosikletiyle dağıtması için ben onun dükkanını 1-2 saat kadar beklerdim. bir gün benden yaşça büyük bir abimiz dükkana geldi tommiks, teksas, kaptan swing gibi resimli romanlardan üçer tane aldı. bende bu kitapların kim için aldığını sorduğumda " benim çocuklara " alıyorum dedi. bende "bu kitapların çocuklara bir yararı yok şiddete yönlendirir bence sen red kit almalısın hem red kit amerikan toplumuyla kapitalizmle dalga geçer eğlendiricidir " gibisinden bir sürü lüzumsuz laf ettim. adam sinirlendi " sana ne kardeşim, ne kadar bunların parası" dedi aldıklarnın parasını verdi gitti. ertesi gün gene kırtasiyeciye yardım için gittiğimde " aman gelme dün ülkü derneği başkanı dernekte milliyetçi mücadele öğrensinler diye kitap almak istemiş sen dalga geçmişsin red kit önermişsin sana çok kızmışlar aman evine git ortalarda gözükme seni dövecekler" dedi. yirmi gün kadar korku ile evde geçirdim. sonra okullar açılınca bu olayı unuttum bir gün okula giderken ensemden bir yumruk yedim. arkasından karnımdan yediğim yumrukla yere düştüm. bir anda etrafımda neredeyse 20 kişi vardı. tekme tokat öyle bir dayak yedimki gözümü bor devlet hastanesinde açtım. tedavi sırasında sigara içmeye koridoro çıktığımda doktor ve hemşireler başımdan geçeni öğrenmiş elimde sigara gördükleri için adımı red kit koymuşlardı. bu olayda fecaat olan ülkü derneklerinin milliyetçi mücadelenin nasıl olacağını öğretmek için resimli roman kullanmalarıydı.

  • 47. survivor 2016

    atakan'ı ve ibrahim'i yıllardır bilirim. facebook'ta arkadaş listemdedirler. birkaç kez internet üzerinden konuşmuşluğumuz var, ikisi de gayet efendi, saygılı arkadaşlardır.

    ibrahim de aynı mahalleden mi bilmiyorum ama atakan, gazi mahallesi çocuğudur. bildiğiniz gibi 20 yıl önce kahvehanelerin tarandığı, birkaç gün süren bir isyanın yaşandığı, terör örgütlerinin cirit attığı, suç oranının oldukça yüksek olduğu bir mahalle burası. bazen rahatsız edici gelebilen barzomsu tavırlar biraz oradan geliyor. çalıştığı salon da yine aynı bölgede, karayolları mahallesi'ndeydi. her ikisi de türkiye'nin en iyi muay thai hocalarından yılmaz çeken'in öğrencisidir. böyle bir mahallede büyüyüp de uyuşturucuya, suça karışmadan, kendini spora vererek yetiştirebilmek büyük bir başarı aslında.

    atakan'ın eski maçlarını epey izlemişliğim var. aşırı heyecanlı bir çocuktur. rakibini yere indirdiğinde bile, adam ayağa kalkana kadar yerinde bir rahat duramaz. olduğu yerde zıplar, sağa sola döner, acayip hareketler yapar, enerji patlamaları yaşar, yani biraz aşırı heyecan durumu vardır ama kendisini de daima kontrol eder, ilk başta biraz atarlanır, sonra "tamam, neyse canın sağ olsun, bir şey demiyorum" falan der, geçen gün nagihan'a yaptığı gibi.

    lakin atakan'ın survivor'da hiç hoşuma gitmeyen hareketleri ve stratejileri de olabiliyor, yani bunları sizin saçma sapan "biz atakancıyıaazz, biz semihçiyiiiazzz, semih serkay'ı haşlaaaarrr, ben anti-semihçiyiiiaamm" tartışmalarınıza dâhil olmak için yazmadım. hele kendimi "falanca-cı, filanca-cı" olarak tanımlayacak kadar hiç düşmedim, kusura bakmayın :) yahu, sizin kendinize ait bir kimliğiniz yok mu, ne demek "ben şucuyum, ben bucuyum, ben anti bilmem neciyim" falan? dizi film gibi seyredin geçin işte, ne kendinizi kaptırıyonuz? :) ben de seyrediyorum ama taraf tutmadan. mesela semih açısından olayı ele alırsam, semih birtakım kıl tiplere laf soktuğunda "vayy, filozof gibi konuştu ha, lafı çok pis oturttu bizim semih, helal olsun" deyip keyifleniyorum. ama başka bir durumda da "ahaa, yeni takımındakilerin zeka oranı daha yüksek olunca semih eski oyunlarını oynayamıyo, lafı iyi oturttular bizim çakma filozofa" diyebiliyorum. niye taraf tutayım ki? böyle her konuda size taraf tutturup zihninizde bölünme yaratıyorlar, sizi istedikleri gibi yönlendirip hem kendilerini izlettiriyorlar hem de size zarar veriyorlar. bak ben atakan'ı yıllardır tanıyıp bilmeme rağmen onu bile tutmuyorum, niye birini tutayım ki? oyuna gelmeyin, illa seyredecekseniz, zevkine seyredip geçin. taraf tutmak nedir yahu, deli misiniz?

    aranızda reklam aralarında başka kanala geçerek acun'a para kazandırmadığını zannedenler bile var, ben size ne anlatayım ki? olm, senin televizyonunda reyting ölçüm cihazı mı var? senin seyredip seyretmemenden adama ne? elektrik prizi üzerinden mi gidiyor senin izleme bilgilerin? nasıl kafalar yaşıyorsunuz siz?

    neyse, ibrahim'e gelince, eskiden çok yakın dostlardı, birlikte epey videoları falan da vardır, antrenman vs. bir keresinde de atakan kafes gibi bir ortamda dövüşüyordu. ibrahim de ona taktik veriyordu, "hadi kardeşim, bitir şu işi, aaaaşşşeeee! (muay thai'cilerin gaza gelme/getirme bağırışı)" falan diye. sonra maç devam ederken dövüşçüler arasında bir sorun olmuştu ve kamera tam olarak göstermese de atakan'ın arkadaşları, muhtemelen ibrahim başta olmak üzere, "hıyaaaaa!!" diye bir anda kafesin içine dalmışlardı ve kavga çıkmıştı. ama cep telefonuyla çekilen videoda "hıyaaaa!!"dan sonrası yoktu. ama benim tahminim, ilk girenin ibrahim olduğu yönünde. bu kadar yakındılar yani. videosunu bulursam eklerim.

    bu arada, izlerken ve anlatırken vahim hatalar yaptığınızı da görüyorum ama şu başlığa bir şey yazmak istemediğim için müdahale etmiyorum. mesela hepinizin yaptığı bir hata var, atakan'ın mehmet'e atarlandığı olayda mehmet'in atakan'a "sana n'oluyo?" dediğini zannediyorsunuz ama öyle değil. hatta panorama'da nihal'di galiba, yine mehmet'ten bahsederken "gerçi o da sonunda atakan'a 'sana n'oluyo' diyecek duruma geldi ama..." falan demişti, onlar da öyle sanıyor ama değil. o videoyu açarsanız, yunus'un, yattara'yla tartışırken mehmet'in araya girmesinden dolayı mehmet'e alçak sesle "sana n'oluyo?" dediğini duyacaksınız. alçak sesle olduğu için pek anlaşılmıyor. mehmet de yunus'a cevaben "sana n'oluyo?" diyor orada. atakan'a demiyor. ama belki atakan bile kendisine dediğini zannetmiş olabilir çünkü o sözden sonra coşmuştu :)

    altyazılarda da çok yanlışlar oluyor. mesela en son konseyde semih atakan'a "bana bir şey demiştin, neydi o" dediğinde atakan biraz anlaşılmaz bir şeyler söylüyor ve altyazıda "niyetin ne senin kardeşim?" yazıyor. halbuki dikkatle dinlerseniz "iyi dinleseydin kardeşim" dediğini göreceksiniz. bunun gibi pek çok hata olmuştu. hadi yabancı dilde söylenen bazı şeyler oluyor, onlar anlaşılabilir de bari türkçe cümleleri iyi anlayıp öyle yazın.

    neyse, eminim çoğunuz kim bu adamlar diye youtube'dan araştırma yapmıştır ama yine çoğunuzun görmediğinden emin olduğum bir video var. beş sene kadar önce bir televizyon programı, yılmaz hoca'nın karayolları mahallesi'ndeki salonuna giderek içlerinde atakan ve ibrahim'in de bulunduğu sporcularla röportaj yapmıştı. ibrahim'i sakalsız tanımanız zor. videoda siyah, kolsuz tişört giyen.

    ilginç olan ise, programın sunucusu. çok şaşıracaksınız. "ş" ile:

    https://www.facebook.com/…314621371/?type=2&theater

    edit: hakan hatipoğlu da hiç vakit kaybetmiyor ha, bir-iki saat içinde yayınlamış bizim videoyu :)

  • 48. türkiye'nin geleceğinin bahçeli'ye bağlı olması

    uzun yıllardır siyaset takip ederim, türkiye siyasetiyle ilgili en iyi öğrendiğim kurallardan biri de şudur:

    herhangi bir dönemde, herhangi bir konuda işimiz bahçeli ya da baykal'a kaldıysa başımız belada demektir.

  • 49. gerekirse suriye'ye tek başımıza gireriz

    (bkz: nadanı terk etmedin yaranı arzularsın)

    ayrıca;

    (bkz: yaramı girersin)

  • 50. ekşi sözlük 2016 yaz partisi