Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. 22 ekim 2019 galatasaray real madrid maçı

    ilk 10 dakikasındaki net gol pozisyonlarını hatırlarsak; galatasaray'da falcao tarzı bitirici bir forvet olsa maç 3-1 ya da 2-1 bitebilirdi... ama maalesef galatasaray'da falcao gibi bitirici bir forvet olmadığı için 0-1 bitti...

    devre arasında falcao tipinde bir futbolcu transfer edilmeli... kadroda o tipte bir oyuncu yok çünkü...

  • 2. n11'den ürün yerine beddua gelmesi rezaleti

    tanım: 'n11'den aldığım ürünün gelmemesi üzerine yazdığım olumsuz yorum sonrası, satıcı tarafından edilen kamyon dolusu bedduanın neden olduğu rezalettir.

    olay kısaca şöyle gelişti; n11'de 'ensonu' isimli bir firmadan kamp feneri alarak siparişi verdim. aradan geçen bir haftaya rağmen ürünü teslim alamadım ve hem satıcıyla hem de ptt kargo ile iletişime geçmeye çalıştım. ancak 1 hafta boyunca hiçbir şekilde kimseye ulaşamadım, satıcıdan yanıt alamadım. n11 de ürünü teslim almamama rağmen otomatik olarak ürünün satışını onaylayıp, parasını çekti. eh bende doğal olarak ürün altına olumsuz bir yorum yazdım. esasında rezalet kısmı da bundan sonra başladı. satıcı firma bana yorumdan önce hiçbir şekilde yanıt vermezken, yorumun ardından beddua dolu mesajlar atmaya başladı.

    bu yaptığım yorum

    bu ise bana atılan ilk mesaj

    olaylar gelişiyor

    ve ahirete bağlandığımız o an

    elbette bu mesajlar üzerine n11 ile de iletişme geçtim ama hiçbir şekilde yardımcı olmadılar. ürün hala elime ulaşmış da değil. en azından satıcının bana mesaj atmasını engellemelerini istedim, onu da yapmadılar. başka bir birimlerinin arayacağını söylediler ama elbette, alışıldık üzere, arayan soran hala yok.

    edit: imla

    edit2: n11, firmaya ilişkin gerekeni yaptığını beyan etti.

  • 3. fatih terim

    maç sonu ısrarla diyor ki; kaçırdıklarımızı atsaydık...

    iyi de hacıbaba, peki real madrid kaçırdıklarını atsaydı?

  • 4. toplu taşımada bebeğini emziren anne

    bebeğini emziren anne memesinden tahrik olmak nasıl bir zihniyet? ne yapsın kadın, aç mı bıraksın bebeği? bebek ağlasın, sonra gel minibüste bebek gürültüsü diye başlık aç. insafınız yok yemin ederim.

    edit: edepten bahsedip "sikik abazanlar " tabirini kullanmasından belli zaten kafa karışıklığı, bir de kadınım diye eklemiş.

    edit 2: gelen bazı mesajlara topluca cevap vereyim, kadının araca bindiğinde köşedeki yolcudan müsaade istemesi zaten utandığını belli eder bir davranış. ayrıca üzerini örtüp örtmediğini de bilmiyoruz, "iğrenç bir görüntü" diye mesaj atanların neyle beslendiğini merak ediyorum. bir insanın bahsettiği konuda haklı olduğunu anlamak için diğer yazdıklarına da bakmak lazım. "am, göt" diye entry girip terbiye vermeye kalkınca komik oluyor.

    şunu şöyle bırakayım, kaçmak yok.

  • 5. 22 ekim 2019 metrobüs sapığı

    birisi tipinden belli demiş, başka biri twitterda şivesi yüzünden suçlu bulmuş, bazıları yaşlı oldu için hüküm giydirmiş.
    iddia gerçek olabilir mi? kesinlikle.
    gerçek olursa şaşırır mıyım? hayır.
    tekrar yazıyorum şu an için sadece bir “iddia”. olayın yaşanıp yaşanmamasından bağımsız olarak bizim burada hüküm vermemiz tamamen yanlış.
    çok değil daha birkaç hafta önce (bkz: öz yeğenine tecavüz ederken yakalanan amca) diye birisini sokak ortasında linç etmişlerdi. sonra iftira olduğu iddia edildi. ama adam sokakta zaten öldüresiye dövüldü, twitterda ekşide sayfalarca linç edildi. olayın iftira olduğu haberi ise yapılan linçlerin binde biri kadar bile ilgi çekmedi. artık bu noktadan sonra adam suçsuz da olsa hayatı karardı.
    yapmayın sevgili romalılar. twitter’da iki takipçi kazanacağım, ekşi’de ilgili başlıkta beğenilenlerin tepesinde olacağım, diye insanların hayatı ile ilgili zar atmayın.
    bak biliyorum, herhangi bir yargıda bulunmadığım halde seri eksileneceğim, daha önce de defalarca kez başıma geldi çünkü. ama yazmassam da vallahi vicdanım rahat etmiyor.

  • 6. futbolculara ağır vergi geliyor

    akp'yi destekleyeceğim bir konu olacağı aklıma gelmezdi.

    desteklediğim vergi artışıdır, şu topçulardan dibine kadar vergi alın amk. bu adamlar ne sikim yapıyor ki yıllardır esnaftan, küçük işletmelerden, maaşlı çalışanlardan az vergi ödüyor?

  • 7. cumhurbaşkanı maaşına 7 bin lira zam yapılması

    yüzde 10 zam az bile, enflasyon yüzde 20. reis feragat etmiş kendi maaşından.

  • 8. türkiye'de skinny kız bulmanın imkansız olması

    (bkz: içeriye girdiğimde skinny sıvazlıyordu)

    tanım: bir fantastik dert.

  • 9. bir mercedes üretmemizin önündeki engel

    bir mercedes dediğin aracın yüzlerce kilometre kablolaması var. bu araçların binlerce patent kaydı kuydu var üstelik. bir otomobil üretmek için metalürji, elektrik elektronik, otomasyon, içten yanmalı motorlar, pompa sistemleri, soğutma sistemleri, çip programlama, aerodinamik, petrokimya ve daha sayamayacağımız kadar uzmanlık alanının bir araya gelmesi gerekiyor. o yüzden üniversitelerin yaptığı dandik otomobillerle sınırlı kalıyoruz. bir modelin bir motorunun üretimi için 5 sene, kendisi için 7-8 sene gerekiyor. konsept araçların hayata geçişini düşünün. prototipi ürettin 3 sene. seri üretimi çözünen en az 5-6 sene. her bir civatanın tek tek özenle milimetrik hassasiyet ile çizilmesi, cnc'de üretilmesi, üretim hattının da tasarlanması vs gerekiyor. elle otomobil mi üretilir sanıyorsunuz? bentley üretiyor bakın kaç para.

    bir bilgisayar su soğutma sistemi üstünde çalışıyordum, planladığım şekilde ürettirmek istedim, elimde proje, çizim, maliyet hesapları her şey mevcut. pompanın waterblockta olmasının patentini almış asetek adlı bir şirket. yapamadım. ya parasını verip alacaksın pompayı waterblock ile beraber ya da satamazsın ab ülkeleri ve abd içinde yasak. bir otomobilde bunun gibi binlerce şirketin patentli sistemi mevcut. ya gidip alacaksınız ya da başka şekilde üretip patent alacaksınız. yoksa satamazsınız.

    bunlar detay bile değil milyonlarca detay var.

    ee peki mercedes veya vw veya toyota bunlar nasıl aşıyor bu sorunları? bu markaların yüz yıllık geçmişi var. bu markaların sayısız ortaklığı, patent hakkı, arge'si, geçmiş çalışmalardan elinde bulunan şablonları mevcut. ben otomotiv veya makine mühendisi değilim çok alakasız bir mühendislik alanından mezun oldum. biraz düşünseniz zaten neden olamayacağını, olsa bile rantabl olmayacağını ve türkiye dışında kimsenin satamayacağını anlarsınız.

    bir tabancanın bile maksimum 8 farklı parçası var. düzgün bir tane üretmemiz yıllar aldı. bunun bile belçikalar'dan almanyalar'dan bir sürü patent izni satın alındı da üretilebildi. tasarımı çakma olmasına rağmen üretim hatalarını görseniz küfür edersiniz.

    araba kaportasını geçelim yüksek kalite alüminyum cnc bilgisayar kasası, soğutucu vb üretsin türkiye gene büyük iştir. başarıdır. bir sürü insana istihdam sağlar ülkeye döviz sokar.

  • 10. z kuşağındaki aptallıkta ısrar motivasyonu

    uzun zamandır gözlemlediğim ve artık son zamanlarda da birçok kez karşıma çıkması vesilesi ile sebebini merak ettiğim motivasyondur. son jenerasyon olarak bildiğimiz delikanlılar ve sevgili hanım efendiler için cahilliğin müthiş bir kalkanı oluşmuş durumda. sonu gelmez bir kendilerini koruma ve eleştiri kabul etmeme motivasyonuna sahipler. bir önceki jenerasyon, yani 80'ler 90'ların başları çocukluğuna sahip kişilerde default olarak bulunan utanma, ders çıkarma, hızlı kavrama ve uyum sağlama gibi kavramların hiçbirinden haberleri bile yok. tabi bunlar olmayınca da normal davranış ile aptallık arasındaki farkı anlamlandıramıyorlar. ısrarla tüm davranışlarının kabul görmesini bekliyorlar. 3-6 yaş arasında, bastırılamayan, susturulamayan, normalleştirilemeyen küçük çocukların, 20 yaşındaki hali gibi. 'bunu yaptım, çünkü yapabiliyorum' temel güdülenmeleri bu. ebevenyleri tamamen dijitalden paralize olmuş ve bu çocuklar ile hiç gerçek bir sohbet başarılamamış, konuşulmamış, anlatılmamış ya da kimse bunlara gerçek hayat ile ilgili bir ders (öğreti) vermemiş anlaşılan. 'askere gitse çok dayak yiyecek' bir nesilden bahsediyoruz aslında burada.

    benim en çok kanıma dokunan kısım ise, uyarılmaları durumunda geliştirdikleri 'aptal olabilirim, nolmuş' durumu. korkunç. daha ne denir bilmiyorum, çok korkunç. bir insanın hata yapmış olmak konusundaki davranışı bu olabilir mi lan? bir insan değil, bir nesilden bahsediyoruz. 'evet, salağım ben, sana ne' diyor. çıldırmamak elde değil. hiçbir şekilde iletişime geçemiyorsunuz ve aptal olarak yaşamaya devam etmek istiyor. bir önceki nesle üşengeç diyorduk; ancak eylemsel bir üşengeçlik durumu söz konusuydu. bu arkadaşlarda zihni bir üşengeçlik durumu gerçekleşmiş durumda. bu çocuklar düşünmeye, yapıcı çözümler bulmaya, sorun çözme yeteneğini geliştirmeye üşeniyor. seninle savaşıyor, kesinlikle öğrenmek, yani 'biliyor olmak', daha önce başarı ile sonuçlanmış bir deneyimden pay almak gibi bir kaygısı yok. ilgili iletişim sırasında yorumlama ve anlamlandırma yetisini kullanamıyor, bunun yerine sana saldırmayı tek iletişim seçeneği olarak görüyor. seninle kurduğu iletişimi de en nihayetinde 'aptal olmak çok normal' diyerek sonlandırıyor ve sen orda kalıyorsun.

    ne diyim, sizin yetiştireceğiniz nesli steril bir ordamda tedavi etmek lazım bu böyle olmayacak.

    edit:

    üzülerek de olsa belirtmek isterim ki bir edit yapma ihtiyacı hissettim. aldığım mesajlar ve başlık altına girilen konusunu ettiğim kuşaktan kişilerin entryleri dolayısıyla aslında örneklem kendi kendini doğrulamış oldu. bu noktada kimse bana alınmasın, çünkü biraz geri çekilip tekrar değerlendirmeniz gerekiyor sevgili gençler. ayrıca yazdıklarımı tekrar okudum ve yukarıda yazanlarda kırıcı bir tavır olduğunu düşünmüyorum. bahsini ettiğim durumu pür-ü pak şekilde açıklamışım. kimseye 'aptal' demiyorum, dikkatinizi çekerim 'aptallıkta ısrar' diyorum ki bunu da özellikle üzerine düşünerek yazdım.

    özetiyle şu konuyu, ufak bir şekilde işin içine diğer kuşakları da katarak, bir de yapıcı olmaya çalışarak örneklendireyim. kuşakları birbiri ile karşılaştırmaktan mevcut durumu fark etmek güçleşebiliyor gençler için çünkü. ondan önce de şunu belirteyim. konunun kendisinden sonra gelen nesle bok atmak girdabına sıkışıp kalması sinir bozucu. bu sığ bir düşünce. bu kısır ve konu üzerinde değerlendirme yapma şansımızı ortadan kaldıran bir düşünce. bundan vazgeçelim. burada bahsi geçen şey, 'mal gibi bir nesil yetişti ya' diyerek son nesle yüklenmek gibi bir hayıflanma değil. kesinlikle değil. kronikleşmiş bir düşünme biçimi değişimi sorunu.

    gelelim şu nesilleri birbirleri ile karşılaştırma, bok atma, aptallıkta ısrar mevzusuna. burada, genç hanımlar, delikanlı beyler 'siz çok mu akıllıydınız, bu hale geldik' gibi, yine şaşırtmayan ve örneği doğrulayan bir yaklaşım sergiliyorlar. eyvallah. anlatalım aradaki farkı basit bir şekilde. her çocuktan aptal olması beklenir. her çocuk da nitekim aptaldır da. bir yerlerde eğilip bükülmeye, yontulmaya ihtiyacı vardır. bu tabir biraz kaba gelebilir ama durum en nihayetinde budur. çünkü bu çocuğun salınacağı doğanın, hiç de aptallara göre bir yer olmadığını bilen ebeveynler onları çevresine uyumlu ve dayanıklı bireyler olması için yetiştirirler.

    gelelim x ve y durumuna. biz çocukluğumuzda ebeveynlerimizin çocukluğundan daha özgürdük, evet eyvallah. siz de bizden daha özgür yetiştiniz, buna da eyvallah. ancak, 'oğlum yapma dur' ya da 'kızım etme dur' lafının ikincisinde veya üçüncüsünde, o hareketin aptalca bir hareket ya da o sözün orda söylenmemesi gereken bir söz olduğunun ayırdına varıp, 'ha demek ki şartlar böyleyken bu davranışı gerçekleştirmemeliyim' analizini yapıp, hafızaya atar hayatımızı şekillendirdiğimizin, büyüdüğümüzün farkına vararak devam ederdik. bu bilgilerin kayda geçip, yorumlanıp, gerçek hayata uyarlanmaya başlaması da takribi 12-14 yaş arasında yavaş yavaş başlardı. bizim ana babalarımızda bu olgunlaşma süreci pek tabii ki daha erken yaşlarda oldu. ancak iki nesilde de bir fren mekanizması vardı. dış dünyaya karşı bir uyarı mekanizması, öğretici rolü vardı. z'de bu hiç olmadı. olmadığı için de dış uyarılara 'aptalsam sana ne' gibi altı boş, şımarık çocuk zırvaları ile cevap verilebiliyor. hadi diyelim az biraz bilinçli ebeveyn vardı, o zaman ya sizin kulağınız başka yerdeydi ya da yaşıtlarınızla birlikte çevresel bir sürüklenme ile bu halini aldı. al işte şimdi söylüyoruz, artık büyüdünüz, diyoruz. çıkarın kağıtları yazılı yapacağız diyoruz, hocam biz o konuyu işlemedik diyorsunuz. durum böyle olunca da sınıfta kalıyorsunuz. durum bu.

  • 11. 23 ekim 2019 yardım çığlığım

    ablasını kıskanıp, kıskandığı kişiye fetöcü yaftasını yapıştıran bir suserin çığlığı.
    hangi parti mensuplarının ortak özelliği idi bu?
    o değil de ablana çaktılar mı onu merak ediyorum ben.
    acaba tek çığlık atan sen misin?

    (bkz: akp'lilerin biraz şey olması)

  • 12. gerdek gecesi için instagram'dan dua isteyen gelin

    kıyamadığım bir kardeşimdir. sen, ben, o; hangimiz dua istemedik ki.

    canım kardeşim, balon kadar büyük taşaklar götüne çarpa çarpa orgazm olursun inşallah.
    rabbim erken boşalmaktan, vajinismusdan, sik kırığından ve am fortlamasından korusun. allah seni orgazm taklidi yapmaya mecbur bırakmasın. güzel kardeşim, bahtın da seksin de açık olsun.
    kurban olduğum, inşallah damat çok yüklenmez de amın götün patlamaz.

  • 13. yeşil göz

    samimi insanların göz rengidir. ulan dünyanın %2'sinde bulunan en nadir görülen gözlere sahibiz, kaçımızı tanıdın da samimiyetsiz diyorsun?

  • 14. irem sak'la akşam yemeği vs 10 bin tl

    (bkz: memeleri dahil mi)

  • 15. insan vücudu mükemmel değil

    doğru tesbittir. en basit örneği ile bir canlının götü patlıyorsa (basur), o canlı mükemmel yaratılmamıştır.

  • 16. atari televizyonu bozar

    bak adaptör çok ısınmış elim yandı değince kapat çabuk baban kahveden gelmeden.

    not:atari 2600spor.

  • 17. kriz yok kimse iş beğenmiyor

    işsizliğin hesaplanmasında dahi "iş arayanlar" varken, iş beğenmemeyi anormal göstermek nedir?

    fizik mühendisine finans,
    makine mühendisine mühendislikten ziyade ofis işleri,
    finansçıya call center falan teklif ederseniz elemanlar kabul etmez elbette.

    bu da basbayağı işsizliktir, çünkü planlamayı/yönlendirmeyi yapacak devlet bu işi becerememiştir. bu beceriksizliği de ona işsizlik olarak dönmüştür. ecnebi tabiriyle (bkz: fair enough)

    o zaman bunları niye bu bölümlerde okuttunuz diye sorarlar adama.
    (not: bu iş serbest piyasa falan değil, devlet istediği şeyi yapar; istediği bölümleri teşvik eder, pazarlar vs.)

    öyleyse bu insanlar niye istedikleri bölümü okudular ki?
    tecrübe farklı alanda şekillendikten sonra zamanı geri de alamıyorsun. hayatın şekilleniyor. tabiatıyla kişi elbette işini ve geleceğini seçecek, her bulduğuna atlamayacak (maddi imkansızlıklar hariç).

    oldu olacak mao gibi kültürel devrim yapaydınız, herkese "aha sen burada çalışcan yoksa silivri soğuktur" deseydiniz :)

    lafa bak ya. bu da bakan işte.

  • 18. enver paşa yaşasaydı soyadı ne olurdu

    (bkz: enver passat) almanya aşkını en iyi böyle izah ederdi.

  • 19. 23 ekim 2019 elon musk'ın ilk tweeti

    tarihe tanıklık ettiğimiz tweet'tir.

    neden?
    eğer starlink projesi gerçekleşirse site engellemesiydi, erişim kısıtlamasıydı vs gibi engellemeler biraz zor yapılacak artık.

    (bkz: starlink)

    ayhan tarakçı şurada bu projeyi anlatmış.. bakın bu videoyu iyi izleyin. bize geleceğimizi şekillendirecek teknolojiyi anlatıyor.

    https://youtu.be/s34wuwf1yly

    yeniliklerin önünde durulamaz.. durmak istenebilir ama o yenilikler, karşısında durmak isteyenleri önüne katar götürür.. tarih bize bunu gösterdi..

    edit: mesaj atan arkadaşlar oldu..

    starlink projesi kısaca şöyle.. uzayda uydular olacak.. herhangi bir ülkenin kontrol etmediği uydular. evinize kuracağınız bir uydu anteni ile bir ücret karşılığında 10 gbit (bakınız megabit değil, gigabit) hız ile sansürsüz internet erişimi olacak..

    edit 2: yasaklarlar demişler.. bence biraz zor.. bunun için uydu antenlerinin yasaklanması lazım.. bunu da yasaklayamayacaklarina göre...

  • 20. oyun oynamayıp oynayanın videosunu izleyen nesil

    benim bu. tam bahsettiğiniz nesil içinde değilim ama. yaş 33. bizim oyunu oynamayı tecrübe etmek yerine izlemeyi tercih etmemiz youtube'un ortaya çıkışından çok önceye dayanıyor. 2000'li yılların başında kuzenim ve arkadaşımla odalarımızda half-life oynarken birbirimizi izleyerek başlayan "oyun oynayanı izlemek" aksiyonu senelerce devam etmişti. carmageddon'undan tut max payne'e kadar onlarca oyunu bu şekilde birlikte bitirdik. oyun oynayanı izlemek, içeriğinde sağlam bir hikaye olan oyunu izlerken etkileşimli bir film izliyormuş hissi yaratırdı. şuraya git, şunu yap, şuradan geliyor düşman şeklinde etkileşirdik.

    seneler sonra youtube'da bu şekilde oyun oynanış videolarını keşfettiğimde benim için kişisel eğlence sözlüğümde yeni bir madde ortaya çıkmıştı. zaman içinde onlarca farklı yayıncı takip ettim, bıraktım, hala izlemeye devam ettiklerim var. bunun bir hikaye izleme sebebinin yanında oyunların fiyatları, yayıncıların sohbetleri, yayıncıların yancılarıyla sohbetleri, oyunlardaki gerginlikleri oynarken direkt yaşayarak gerilmeme etkisi vs. yatabiliyor. mesela the last of us'ı alıp oynamadan önce 2 kere falan yayıncılardan izledim. zira o an satın alıp oynayabilmem için gereksiz pahalıydı. indirime girdi, satın aldım, sonra bir de kendim bitirdim. mesela korku gerilim türündeki oyunları oynayarak direkt olarak gerilip tecrübe etmeyi çok tercih etmiyorum. o bölüm geçme gerginliğini yayıncıya ihale ediyorum rahat rahat izliyorum oyunun hikayesini. pro gamer izlemek istiyor insan arada açıyorum cs:go turnuvarlarından videoları izliyorum adamlar takır takır oynuyorlar oyunu, rekabet hadsafhada, neden başarısız olduğum bir oyunu oynamak için kendimi kasayım ki? yeterince deneyip başarısız oldum zaten. böyle birkaç oyun daha var. izlerken o kadar keyif alıyor ki insan daha sonra o hikayeyi bir de kendisi yaşamak istiyor.

    şu anda takip ettiğim 4-5 yayıncı var sanırım düzenli olarak. en eskisi pintipanda. kendi kendine çektiği videolar bir kenara, mesela tayfasıyla çektiği sea of thieves, don't starve together vs. gibi seriler belki tek çektiklerinden bile daha güzel. onun dışında aslında oyun oynanış videosu çekmeyip geyik videosu çeken game grumps kanalını takip ediyorum. ingilizce bilenler için aşırı leziz. son dönemde ise super mario maker videolarına sardım. 2 senedir falan düzenli olarak grand poo bear ve ryukahr adlı yayıncıları izliyorum. her akşam en az 1 saatlik içerik çıkıyor karşıma. 1-2 saatlik içerikle televizyonda saçma sapan şeyler izlemek yerine bunları izliyorum, o gün hoşuma gitmeyen tarzda oyunlar varsa eski videolarını açıyorum zira yüzlerce binlerce saat izlenmemiş içerikleri var toplamda hepsinin.

    alıştığımız geleneksel ev içi eğlence anlayışı son 4-5 senedir kökten değişti. artık youtube var, netflix var, spotify var, ps4 var, nintendo switch var. televizyona, onun stabil, tahmin edilebilir, sıkıcı içeriğine ihtiyacımız yok. o an ne hissediyorsak onu yapabiliyoruz. oyun videosu izlemek de buna dahil. buna mana verememek de bana çok saçma geliyor. ben geçmişten gelen alışkanlıklarımı buna kanalize ettim. yeni neslin de oyunu tecrübe etmek yerine buna yönelmesi çok da saçma değil. tek fark onlar seneler önce karanlık bir odada kuzeninin arkasından onun oynadığı bir oyunu izlemediler. çok da mühim değil yapıp yapmamaları da.

  • 21. kına gecesinde damadının boğazını kesen kayınpeder

    lan avrupa'da amerika'da millet game of thrones izleyip "o çağlarda neler varmış" diyor, biz o çağlarda yaşıyoruz.

    red wedding'i kendi kafasına göre canlandıran bir ruh hastası kayınpeder.

  • 22. ekşi itiraf

    boşanacağım ama ona bunu anlatmaya ve sonra ailelerle uğraşmaya, eşe dosta açıklamaya çok üşeniyorum.

  • 23. kebapçıya gidip tavuk şiş söyleyen enterasan kitle

    başka bir şey söylenemeyecekse eğer niye başlığı açtın diye sormazlar mı?

    tanım: tavuk seven adamdır.

    edit: imla.

  • 24. fanta'yı kim içiyor sorunsalı

    fanta'ya sarı kola diyenler.

  • 25. 23 ekim 2019 ultraslan'ın belhanda açıklaması

    üçlü çekmek ve bizim için bilmem neye koy tezahüratı dışında bir işe yaramayan taraftar grubu beyanıdır.

  • 26. 35 fransızın thy marsilya uçağından indirilmesi

    sonuna kadar okudum fakat fransızlara mi gömdün bize mi gömdün hiçbir şey anlamadım.

    tanım: vandal fransızların hak ettiğini bulması.

  • 27. bittiğinde oha dedirten filmler

    kesinlikle 1972 yapımı sleuth’dur. türkçeye kanlı şaka olarak çevrilen film, aslında bir tiyatro eseridir ve tek mekan filmidir.

    başrollerinde (zaten iki kişler)*
    michael caine genç erkek,
    laurence olivier yaşlı ve zengin erkek olarak yeralmaktadır.

    konu inanılmaz şekilde zekice işlenmiş ve kurgulanmıştır.

    yıllar sonra aynı (benzer tema demek daha doğru) senaryo olarak kurgulanan 2007 yapımı sleuth ise, ölümcül oyun olarak çevrilmiştir.

    burada ise ince bir espiri olarak; bu sefer yaşlı erkek karakter michael caine genç erkek karakter olarak jude law yeralmaktadır.

    yalnız ikinci versiyon senaryo olarak biraz fazla deformasyona uğradığından, ilk orijinal film kadar etkili ve sürükleyici değildir.

    imdb puanlamaları da bu görüşü destekler.

  • 28. 23 ekim ayağımı kaybetme riskimin olması

    son edit editi:
    https://eksiup.com/p/g6276663wjy2
    https://eksiup.com/p/t42766658bkr
    bu bir sistem eleştirisidir. en çok da bu gibi insanlara; " eğer sakat kalırsan daha çabuk atanırsın" diyen insanlara(!) gelen bir eleştridir.

    son edit: bir ekşi yazarı arkadaşımız önerisi ile özel bir hastaneye gittim. doktor cam kesiği olduğu için röntgen ve mr istedi. neyseki içinde cam yokmuş. sonuç olarak enfeksiyon olduğu düsünüldü ve iki farkli antibiyotik verildi.

    şimdi sorun burada başlıyor; olay benim canımın tatlıliğı değil devlet hastanelerinin rezilliği. çünkü ben olası bir ciddi durumda tedavi olamayacağımı anlamış oldum.
    neler mi olabilirdi? gerçekten aşil tendomum zarar gormüş olabilirdi, damarımda sorun olmuş olabilirdi, içinde cam kalmış olabilirdi! şimdilik enfeksiyon.
    soruyorum size; devletin tanıdiğı bu hakkı kullanamamak çok üzücü değil mi?
    tedavi olamamak?
    çünku ben olamadım. diyorlar ki polikliniğe gitmemişsin ama okuduğunuzu anlamıyorsunuz.
    ben asil tendonun ne olduğunu bile bilmiyordum. gazi mustafa kemal paşa hastanesindeki doktor o zarar görmuşe benziyor diyene kadar. ve beni acile yönlendiren de oydu.
    diğer tarafta ise acilde pansuman bile yapmaktan aciz hemşireler ve acaba dikişim kapanmış mı? sorusuna bile alamadığım bir cevap var.

    param yoktu arkadaşlar özele gidememiştim. ve yine durumun ciddi olabilecegini acilde normal 2 günde bir yaptırdığım pansumanımı yaptırırken söylediler. yani ben günlerce beklemedim. sadece bilmiyordum!
    aileme haber vermedim telaşlanmasınlar diye. daha yeni konusma fırsatım oldu.
    ya benim anne babam olmasaydı?
    ya benim param olmasaydı?
    ya bu entry de gercekten ihmal yüzünden kaybettiğim bir ayak olsaydı, daha mı mutlu olacaktınız?
    özelime o kadar mesaj geldi ki kimilerinde gözlerim yaşardı, kimilerinde gercekten ne kadar iyi insanlar var dedim.
    devlet hastanelerinde herkesin benzer bir anısı olmuş nerdeyse.
    çok üzüldüm arkadaşlar, çaresiz hissettim. orada o insanların hepsinin çare arayan bakışlarında, bekleyislerinde gördüm çaresizliği.
    hepiniz aylık 30 bin kazanıyorsunuz ama biz kazanmıyoruz. ve kısmi olarak yasam hakkımız elimizden alınıyor. belki bu doktorların, hemşirelerin suçu değil.
    peki ama devlet nerede?
    bu yeni bir sorun mu? tabi ki hayır.
    allah parası olmayıp buralara düşenlere yardım etsin gercekten de çaresizliği ve korkuyu iliklerime kadar hissettim.
    " özele gideceksin devlette bakmazlar sana" bence bu hepimizin ettiği cümle bir utanç kaynağı.
    son olarak; herkese çok ama çok teşekkur ediyorum. eksideki o aile sıcaklığıni hissettirdiğiniz için minnettarım.

    merabalar öncelikle ben 21 yaşında ingilizce bölüm okuyan gencecik bir kızım.
    10 gün önce ayağıma geçirdiğim kaza sonucu cam girdi. birisi tehlikeli bir bölgeden olmak üzere bir çok kesi var ayağımda.
    ilk mudehale konya selçuk universitesi tıp fakultesi hastanesinde oldu. ve rezillikler burada başladı diyebilirim;
    ayağımın topuk kısmına yakın kesi ( topuk yukarısındaki çıkıntılı kemik ile topuk arasında) biraz derindi ve çok acıyordu. fakat ben bunu doktorlara anlatamadım. daha doğrusu buradaki doktor adaylarına. ilk önce ağlaya ağlaya ambulanstan indirildiğimde acilde bulunan hekim bana; kocaman kızsın ne bu ağlamak diyerek bağırdı.
    olayın şoku ile kendimden geçmiştim malesef.
    dikiş masasına bir tane öğrenci kardeşimiz yatırdi beni. öndeki dikişimi bitirdiğinde yanındaki diğer arkadaşına sen dikersin dedi eldivenlerini çıkartıyordu. arkamdaki kesik ise tamamen açık. diğer kız da pek istekli değil dikmeye. dedim ki sen başladın sen bitir lütfen. saolsun kirmadı beni.
    merak ediyorum öğlen iki gibi neyin yorgunluğu. tamam yorgunsundur anlarım ama birazıni dikip, birazını dikmemek nedir? bunu da anladım tamam. hiçbirşey gözüme batmıyor çünkü ölürüm heralde diye düşünüyorum.
    daha sonrasında eve yollandım fakat ağrılarım geçmedi. öyle ki ara ara dikiş yerlerimde kramp gibi acılar saplanıyor, geceleri ağrıdan uyuyamıyordum.
    ayağımın üst kısmındaki dikişte hic bir sorun yoktu, fakat alt bilek kismındaki pansumanlarda dokununca bile beni öldürüyordu. 2 günde bir, her pansumana gittiğimde. bakın burası çok acıyor, ağrıyor, bazen şişiyor dedim. kimse umursamadı. normal denildi.
    her gittiğimde farkli yapıldi pansumanım, birinde sargı sarıldı, birinde bant yapıştırıldı. beni doktor görebilir mi dediğimde ise ben doktorum zaten deyip gülündü yüzüme.
    ben buradan bir şey çıkmayacağını anlayınca ve ordaki acildeki bir doktorun suratıma bakmadan sinirde ezik olabilir demesi üzerine ertesi gün apar topar ankaraya gittim.
    daha iyi ilgilenirler ümidi ile. ( konyayi tam bilmiyorum fakat ankarada 1 yıl yaşamıştım.)
    gittiğim hastane gazi mustafa kemal paşa idi. sakin olduğu ile ilgili yorumlar okuyunca oraya gitmeye karar verdim.
    uzun uğraşlar sonucu hastaneye gittiğimde doktorun rengi değişti tabiri caizse. 10 gündür üzerine basmayı bırak ara ara ağrıdıgıni soyledim.
    doktor gördüğünde ayağim davul gibi olmuştu.
    üzerindeki damarlar morarmış yer yer. hissizlik baslamıştı. evet bu beni en çok korkutan şey oldu.
    hissedemiyordum ayağımın serçe parmak kısmını.
    boncuk boncuk terliyordu ayağım.
    dikiş yerlerim sancıdan beni öldürüyordu.
    ordaki doktor bana bunun aşil tendom kesisi olabileceğini söyledi ya da oradaki damarda bir hasar var dedi. ben buna bir şey yapamam gazi universitesi hastanesi aciline gidin deyip yolladı.
    tabi ben ağlama krizi geçiriyorum ayağımı kaybedeceğimi duşünerek.
    buraya geldik. acile aldılar bizi.
    ordaki hemşire bizi alamayacağını çok yoğun olduğunu söyledi.
    dedim ki ayağım böyle böyle. diğer doktor beni buraya yönlendirdi.
    bana dediği şey sen bana bağırıyor musun. ( o an acım olduğu için haliyle yuksek tonda ama aynen bu şekilde hiç bir saygısızlık olmadan söyledim.)
    dedim ki benim ayağım bu sekilde. neden size bağırıyım ben ayağimı düşünüyorum.
    kadin bizi almadı sıraya.
    bir otele gittik artık iyiden iyiye ayağımdaki uyuşma yayılıyordu.
    daha sonra çile çeke çeke konyaya döndüm. bunu yatağımdan yazıyorum.
    https://eksiup.com/p/f8274935y9hb
    https://eksiup.com/p/er275714dc9v
    https://eksiup.com/p/dn275870hisa
    https://eksiup.com/p/ht2758712ben
    ayağim bu haldeyken beni geri çevirdiler. bir tani koymadilar. 10 gündur acildekilere diretmene ragmen pansuman yapıp yolladılar.
    ben bu ayağımı kaybedersem sorumlusu kimdir?
    biz it miyiz hayvan mıyız da devlet hastanelerine gittiğimizde bize hayvandan aşağı davranılıyor.
    her şey para mı?
    sağlık bu bir insan hayatı! bir insan ömrü.
    öğretmen olup öğrencilerime yapacağim egitimleri, etkinlikleri, süprizleri düşunürken
    bir baskası yuzünden hayallerimden olmam reva mıdır?
    işini cok guzel yapan hekimler var ve tabi ki de olmaya devam edecek.
    her mesleğin insanlığa bir katkısı olduğunu düşünüyorum. fakat doktorluk ve öğretmenliğin ayrıca kutsal olduğunu düşünüyorum.
    bu entryim tamamen yasadığım çaresizliği ve ayağımı kaybetme ihtimalimin korkusu ile yazılmıştır.
    (başlık dikkat çekme amaçlıdır)
    edit: arkadaslar ben bunu ağlayarak yazdim. şuan evde dinlendiriyorum ayağimı. birinci fotograf normal şişligi ikinci fotograf artik en son hali ayağimin.
    yarın ozel bir hastaneye gideceğim. iyi dileklerini ileten yazarlara çok teşekkür ederim. aslinda devlet hastanelerin durumunu yazmak istedim ve de aramızda bir doktor varsa bir tavsiye verir belki diye duşündüm ki yardımcı olmaya çalışan doktorlarımiz oldu çok sagolsunlar.
    bu entryi bir hayatım nasıl karardı entryisi olmaz umarim. yarın yeniden paylaşacağim durumunu.
    çok özür dilerim yazım hatalarım için.

    ikinci edit: cevap veremediğim yazar olduysa kusura bakmasın, onu sevgi ile kucaklıyorum. goz yaşlarımı gülümseme ile birleştirdiğiniz için tesekkür ediyorum.
    tırnak kırılmasına benzeten yazarlar için dikişlerimin de resmini koyacagım. asil tendom kesisini bir araştırsınlar onlara önerim.
    hergün merve boluğur, seyma subası başlıkları açılıyor burada. sizin de paranız olmasın da bu hallere "düşmeyin". hayır çünkü cok zor.
    bugün avuç içlerime kadar morardı ellerim, değneklerimi tutmaktan.
    bilmiyordum. okula gidemiyorum 10 gündür ve arkadaşlarım mesaj atıyor. ailem çok farklı bir şehirde yanlarına gidemiyorum, tuvalete bile yardım olmadan gidemiyorum, ayağımın belli bir kısmıni hissedemiyorum ve buna rağmen doktorlar tanı bile koymadan eve dönmek zorunda kalıyorum. çok korktum. gerçekten ayağımi dahi kaybedebileceğimi düşündüm. başıma daha önce böyle bir şey gelmemişti. aslında bunu da siz kötu kalpli yazarlara değil diğer burayı okuyan arkadaşlar için yazıyorum.
    eğer paranız yoksa, devlet hastanelerinde bu gibi durumlara düşebiliyorsunuz malesef.
    yazar arkadaşlar saolsunlar ayağimı kaybetme gibi bir durumum yokmuş fakat uzun bir tedavi sureci beni bekliyor olacak anlaşılan...
    yarın gidip göreceğim.

  • 29. italya denince akla gelenler

    ırkçılık.

    azıcık futbol takip ediyorsanız italya'da zenci oyunculara yapılan ırkçılıktan muhakkak haberiniz olmuştur. ligde zenci oyuncuların hemen hepsi rakip takım taraftarlarınca buna maruz bırakılıyor. bu olayın iyice tahammül edilemez hale geldiği iki durum var.

    birincisi geçen sene juventus-cagliari maçında juventus'un 18 yaşındaki futbolcusu moise kean maç boyu rakip takım taraftarlarından ırkçılık görüyor. maçta golünü atan kean taraftarlara ibret olsun diye önlerinde seviniyor ve bundan sonra ırkçılar iyice çıldırıyor.

    taraftar zaten ırkçı neyse de, juventus'un kaptanı leonardo bonucci maçtan sonra takım arkadaşını savunup destek olmak yerine çıkıp taraftar ve moise kean %50-%50 suçlu, kean o şekilde sevinmemeliydi diyor.

    ikinciyse, moise kean italyan. evet, yanlış okumadınız, taraftarların yaratık görmüş gibi saldırdığı, ağza alınmayacak hakaretler ettiği 18 yaşındaki genç oyuncu onların ülkesi için ter döküyor ve gelecekteki en büyük potansiyellerinden biri. beni daha da şok edeniyse moise kean'in tarih boyunca italya milli takım forması giymiş ikinci zenci oyuncu olduğuydu. birincisiyse mario balotelli. bir ingiltere'de, fransa'da veya hollanda'da oynayan göçmenleri, azınlık oyuncularını düşünün, bir de dönün italya'ya bakın, inanılır gibi değil gerçekten.

    velhasıl, günlük konuşmada yapılan bir muhabbet vardır "ingiltere bizim en az 200 yıl ilerimizde ya" şeklinde. işte, ingiltere aslında italya'nın da en az 100 yıl ilerisinde. ama kimsenin aklına bile gelmez, italya hep avrupa'nın en büyük ülkelerinden biri olarak anılır. roma imparatorluğu ve rönesans'ın doğduğu toprakların 2020'ye yaklaştığımız şu günlerde hala ırkçılıkla uğraşıyor olması gerçekten içler acısı.

  • 30. insanlar ikiye ayrılır

    gördüğümüzde iyi hissettiklerimiz, görmediğimizde iyi hissettiklerimiz.

  • 31. galatasaray'ın cl'de gol atamayan tek takım olması

    galatasaraylıyım, 3 maçtır gol bile atamamışız. bunu dile getirince beşiktaş'a 8 gol yediğini fenerin de 0 çektiğini hatırlatıyoruz.

    iyi bok yiyoruz. birbirimizi rakip olarak başarısızlığımızdan vura vura, taşşak geçe geçe dünyaya rezil rüsva olduk. feneri cimbomu beşiktaş'ı hepsi aynı bok. yeter be.

  • 32. kendini tek kelime ile ifade etmek

    loser.

  • 33. istanbul'da merkezi bölgelerdeki en kötü avm

    profilo avm uzak ara fark atar

  • 34. masterchef türkiye

    güzideye bakınca aklıma, siyasal islam sayesinde zengin olmuş, land rover süren, başak şehirde oturan, kocası yada babası müteahhit olan bir kadın geliyor.

  • 35. asgari ücretin 3 bin tl olması

    amk 500ml suyu kesin 5 liraya alırız.

  • 36. kıbrıs'ta çekilen gizemli fotoğraf

    bunların tipi de hep böyle ulan bir tip de orijinal olsun ne bileyim devasa süngere ya da paşabahçe vazosuna filan benzesin saydam olsun, nedense hep insanın yandan yemisi

  • 37. xiaomi'nin telaffuzu

    şaomi,

    bitti.

  • 38. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    şu arkadaş değildir mesela. evli çocuklu olduğu veya partner arayışım olduğu için değil, (birkaç kişi de tıpkı benim gibi) gereksiz uzayan seks konusu, ısrarcı sorular ve fotoğraf ısrarı üzerine konuşmayı kesti.

    her neyse müsait oldukça yazabilirim. yeni ameliyat oldum burnumdan beynime tamponum var bazen geç yazabiliyorum. dermansız dert yoktur. ağrı kesici alayım

  • 39. senden ayrılmak istiyorum'a verilebilecek cevaplar

    geçen yıl söylenmişti. nasıl istersen demiştim. epey sinirlenmişti. amk hem ayrılmak istiyosun hem caz yapıyosun. hem ayranım dökülmesin hem tatsız olaylar olmasın.

  • 40. galatasaray'ın son 27 avrupa maçı

    şöyle bir tablodur:

    16.09.14 galatasaray 1-1 anderlecht
    01.10.14 arsenal 4-1 galatasaray
    22.10.14 galatasaray 0-4 dortmund
    04.11.14 dortmund 4-1 galatasaray
    26.11.14 anderlecht 2-0 galatasaray
    09.12.14 galatasaray 1-4 arsenal
    15.09.15 galatasaray 0-2 atletico madrid
    30.09.15 astana 2-2 galatasaray
    21.10.15 galatasaray 2-1 benfica
    03.11.15 benfica 2-1 galatasaray
    25.11.15 atletico madrid 2-0 galatasaray
    08.12.15 galatasaray 1-1 astana
    18.02.16 galatasaray 1-1 lazio
    25.02.16 lazio 3-1 galatasaray
    13.07.17 östersunds 2-0 galatasaray
    20.07.17 galatasaray 1-1 östersunds
    18.09.18 galatasaray 3-0 lokomotiv moskow
    03.10.18 porto 1-0 galatasaray
    24.10.18 galatasaray 0-0 schalke
    06.11.18 schalke 2-0 galatasaray
    28.11.18 lokomotiv moskow 2-0 galatasaray
    11.12.18 galatasaray 2-3 porto
    14.02.19 galatasaray 1-2 benfica
    21.02.19 benfica 0-0 galatasaray
    18.09.19 club brugge 0-0 galatasaray
    01.10.19 galatasaray 0-1 paris sg
    22.10.19 galatasaray 0-1 real madrid

    toplamda 27 maç. 2 galibiyet, 8 beraberlik, 17 mağlubiyet. atılan gol 20, yenilen gol 47.

    içerde 14 maç. 2 galibiyet, 5 beraberlik, 7 mağlubiyet. atılan gol 13, yenilen gol 22.

    dışarda 13 maç. 0 galibiyet, 3 beraberlik, 10 mağlubiyet. atılan gol 7, yenilen gol 25.

    deplasmanda son 6 maçta gol dahi atamamış. son gol 2016 şubat ayında.

    ayrıca son 10 avrupa maçının 8'inde sıfır golü var. toplamda 3 gol atılmış 10 maçta.

  • 41. 26 yaşında üniversite okuyan öküz

    20 yasinda girdigim fakulteden 26 yasinda mezun oldum.

    öküz sensin, tıbbiye de sana girsin.

    teşekkürler.**

  • 42. yazarların mizah anlayışını şekillendiren eserler

    (bkz: the hitchhiker's guide to the galaxy)

  • 43. tayyip erdoğan'ı herkesin fırçalaması

    ben de çalıştığım şirkette yönetici pozisyonundayım. mallarını tedarik ettiğimiz büyük firmalarla görüştüğümde kendimi yönetici gibi değil eleman gibi hissediyorum. bir sikmedikleri kalıyor. bana bu durumu hatırlattı bu olay da.

  • 44. sen günaydın dedin ya sabah güneşi odama girdi

    neyse ki götüne girmemiş.

    samimi bulmadığım iltifat.

    +günaydın sherlock! kalkmalısın artık güneş odana girdi!
    -ne yapmamı istiyorsun fotosentez mi?

  • 45. erkek yazarlardan kadın yazarlara sorular

    dekolte lütfen.

  • 46. ihraç edilen polisin askerde şehit olması

    cevaplanması gereken 4 soru:

    1-bu adam fetöcü ise ve emniyetten ihraç etti isen neden hapiste değil?
    2-terörist dediğin adamı niye sokağa salıyorsun?
    3-bu adam terörist ise neden eline silah verip, ordunun içine sokuyorsun?
    4-yok bu adam terörist değil ise güvenip eline silah veriyorsan; bu adamı niye emniyetten ihraç ediyorsun?

  • 47. mülteci youtuber kız

    kızın vasıtasıyla yapılan duygu sömürüsüdür.
    kızın kendi kanalı mı var? başlık yanıltıcıdır; "youtube kanalına konu olan mülteci kız" olmalıydı.
    mülteci tv diye bir youtube kanalı kızın yaşadığı dramı kendi amaçları için kullanmış. bolu belediyesi'nin mültecilere yardımları kesmesi üzerine suç duyurusu videosu kanalda göze çarpıyor. dertleri belliki maddi ve politik istismar.
    vicdanınız varsa eğer, o yaşta kuma olarak satılan mülteci kızları, merdiven altı işyerlerinde köle gibi sömürülen çocukları konu yapın; mültecileri pazarlık kozu yapanları eleştirin.
    ama yok, o zaman gerçek yüzünüz ortaya çıkar!

  • 48. jean michael seri

    geçen sene izlediğim bir fulham maçında dikkatimi çekmişti. sahada ne yapmaması gerekiyorsa yapıyor, takımın anasını sikiyordu. sonra galatasaray'a geldi ve millet göklere çıkardı. ben de "lan bu herifin futbolla pek ilgisi yok gibi ya herhalde milletin bir bildiği vardır, bir maç öyle denk gelmiştir," dedim.

    sonuç: milletin bir bok bildiği yokmuş.

  • 49. kerimcan'a aylık 80 bin tl kazandıran beceri

    geri zekalı sosyal medya köpekleri

  • 50. sahibinden.com'daki altın varaklı villa

    tam daire kanalının artık öğürtü getiren "zengin koca/aile + yargıcı home + mudo concept + ikea + paris'ten milano'dan değil herkesin gidemeyeceği ülkelerden alınmış 1 obje + marangoza yaptırılmış ahşap 1 eşya + paşa dedemler de çok zengindi hatırası eşya + kaktüs + büyük saksı bitkileri + makrome + soft renkler" formülüne sövmeye gidiyordum ki bunu gördüm asdfhdjk. daire en azından migrenimi tetiklemiyor.

    eski iş yerinde servisten bir arkadaşım vardı, kız antepliydi, hiç durumu olmamasına rağmen evlenirken o zamanın (8 sene önce) parasıyla sırf bardak takımlarına 2500 tl vermişti. kız anteplilerden kaçmak için karadenizliyle evleniyordu, yine de akrabalarım yemeğe geldiklerinde tabakların bardakların altını çevirip markasına bakarlar arkamdan demediklerini bırakmazlar diyerek bir sürü pahalı ve varaklı şey almıştı. fast and furious gibi, pahalı ve varaklı. kızın kuzeni de aynı zamanlarda evlenmişti, klozet kapağını komple swarovski taşlarla kaplatması sülalesinde büyük bir onur ve sevinç yaratmıştı. bu anteplilik belasına o kadar çok varak borcuna girdiler ki özel taşlı bir avizeye ampul alamamışlardı. wuthering heights gibi evde mumla dolaştılar bir süre, sonra boşandılar. sanırım kızın akrabalarını oldukça tatmin edecek bir ev.