sakın o kadınla evlenme !!!

belçika'da dil okulunda denk geldiğim suriyeli bir abimiz 4 dil biliyor, web developer, kendi şirketi var, istanbul esenyurt'ta bile 200 kişilik döner salonu işletmişliği var. diyor ki "valla ben sevmiyor suriyeli, ben suriyeli ama suriyeli ile çalışmıyor sevmiyor kötüler abey". adam pırlanta gibi, belçika kapısını açmış gel demiş. sen böyle adamı gönderiyosun ama elin orrrospu çocuğu vasıfsız piçleri dolduruyosun. yav şu adam bile her şeyin farkında, koskoca hükümet, binlerce danışman, hukukçu, o boku şu boku bir adam kadar olup düşünemiyor, çözüm üretemiyor. ulan belçika'da bile mülteci kampları var, izinsiz giremiyosun çıkamıyorsun yabancı getiremiyorsun, aksamları geç kalırsan üst üste, problemli diyip kamptan atıyorlar, 6 ay uyumluluk süreci ve dil eğitimi veriyorlar zorunlu, toplantıya çağırıyorlar seni eğer adapte olduysan devlet sana eğitim ve profesyonelliğine(türkçede altın bilezik) göre iş bulup yolluyor.

biz ne yapıyoruz? saldım çayıra mevlam kayıra. tecavüzde ederler, adamda keserler. sen önce devlet olacaksın, işini doğru yapacaksın. suriyeli din kardeşinde senin vatandaşın orospu çocuğumu ulan?! kim verecek bu kızın hesabını şimdi?

boş yapma küçük enişte! 2016'da tayyip seni başbakanlıktan kovduğunda yaptığın açıklamada ne diyordun? "varlığımla benliğimle padişahımız, haşmetlimiz tayyip erdoğan'ın kulu kölesiyim".

o zamanlar "seçimde iyi kötü ben seçildim, sen beni görevden alıp milli iradeye darbe yapamazsın!" diyebildin mi? şimdi baktın ekrem başkan geliyor, tayyip güç yitiriyor hemen deliğinden çıktın değil mi? hadi canım oradan!

"35 yaş üstündeyim."

entryleri şöyle bir okuyayım dedim, eleman yazmış, babamdan dinlediğim hakkinen - schumacher çekişmesinden sonra kendimi çok şanslı hissettim...
babamdan dinlediğim hakkinen - schumacher...
babamdan dinlediğim...
babamdan...
ölecez lan yakında demek ki...

"size ne yhaaaa" yazan meriçler bir siktirin gidin de başlıkta adamakıllı tartışalım.
evet çok açık giyinmenin amacı karşıcinsi tahrik etmekten başka birşey değildir.hava sıcakmış yok böyle rahat oluyormuş geçin bunları.göz önünde bulunmak kadın erkek farketmeksizin çoğu insanın keyif aldığı bir durumdur.kadınların da amacı karşıcinsi tahrik edip hemcinsi kıskandırmaktır.evet.

tünemek

örneğin, camın önüne tüneyip haftasonu akşama kadar çay içmek.

tek kelime denmiş ama maşallah millet gılgamış destanını yazmış.

malum kişinin adı

küfür edip edip geri siliyorum, olmayan şerefinizi onurunuzu sikeyim. daha ne olması lazım lan, işin ucunun illa sizin yakınlarınıza mı dokunması lazım ? alın evinizde besleyin ya da arabistan'a gidin. yallah.

edit: sözlüğe kadar girmiş bunlar, adam ben gitmem sen avrupa'ya git diyor ve bu adam suriyeli.

ülker peki diyerek ortaya bir de gözyaşı bırakıyorum...

teröristbaşı öcalan'ın mektubunu okutmak ve kardeşinin trt kürdi'de söyleyişi yapması şehitlerimizin kemiklerini sızlatmadı, bu mu sızlattı?

sizi gidi orospu çocukları sizi

teşekkürler editi: bu lafı üstüne alınıp, tam gediğine oturtmamı sağlayanlara minnet duyarım. bu tür insanlar, öcalan'ın mektubu okutulduğu sıralar bununla alâkalı bir entry girmemiş, üstüne düşmemiştir en azından bu olay kadar. öcalan'ın terörist kardeşinin (bkz: 84 askerimizi şehit eden pkk lideri) hani hatırlatmakta fayda var. enteresandır ki bu kadar vatan- allahsever insanlar ve türevleri bu konuyla ilgili de bir şey yazmamıştır.

allah, kitap diyerek bunun içinden çıkamazsınız. benim okuduğum kitapta ve dinde şehitlerimiz size tek tek hesap soracak.

tekrarlıyorum.

sizi gidi orospu çocukları sizi.

son derece normal olan durumdur.

yıllar sonra adam akıllı biri çıkmış, onu da lgbt desteği vermedi diye boklayalım aynen. sike sürülecek akıl yok.

gelmiş yine 'ama'sını siktiğim, dedirten başlık koyucunun zoruna giden beyanlardır.

sen de insan değilsin ama ekşi'de yazar olmuşsun. gıkımız çıkıyor mu?

eşcinseller dindarları kabulleniyorlar mı ki?

ahmet hamdi tanpınar - saatleri ayarlama enstitüsü

baba can, they can't.

buyrun adı değil ama sloganı benden.

(bkz: ein aus)

avrupalı yazılımcılar sistemi önce açıklar sonra günceller. amerikalılar ise önce günceller sonra açıklar. bizimkiler de işte güncelleyip ne olduğunu bizim çözmemizi bekler.

ne yaptım biliyor musun
daha çok sarkı söyledim
sigaraya yeniden basladım
alışveris yaptım gereksiz
ne yaptım biliyor musun
bol bol seyahat ettim
hatta yalnızlık çektim
pisman oldum, kimseye söylemedim
yani sustum genelde
bazen de gülümsedim nazikçe
dinlemediğim belli olmasın diye
bitti buraya kadarmıs dedim
unuttum bile dedim
avuttum kendimi sözde
ama yine de akıyor gözyaslarım
ıslatıyor yastığımı
seni özlediğim gecelerde
.
.
bak yine depresyona girdim.

partili cumhurbaşkanı önünde cübbe ilikleyen, yargı bağımsızlığı ve saygınlığına gölge düşüren omurgasız hakimlerin görüntüsü kadar rahatsız edici olmayan fotoğraf.

kapilmamiş olmasi zordur. anca kapilmış, birakilmiş olabilir.
edit: birakmaktan kasit, terk edilmek değil burda. daha aci olani.
edit2: ölüm...

kelebek olmamasıyla sevindirmiştir.

hayvanlarin ve hayvanseverlerin cumhurbaskani hala ahmet necdet sezer dedirten videodur.

ablacığım bana derdini anlatıyor sevgilisi ile ilgili. sen erkeksin anlarsın neden böyle davranıyor bu diyor.sen sevgiline bu konuda ilerde nasıl yaklaşırdın diyor.ulan diyemiyorum ki ablama"abla ben de anlamıyorum bu işlerden,anlasam şu ana kadar sevgilim olurdu" diye.tecrübesiz aklımızla ablama fikir vermeye çalışıyorum burda.ablam da beni pür dikkat dinliyor.kıyamam abam sana ben!en sonunda sevgilisi olacak öküzün kafasını kırmaya gideceğim bu gidişle...

yoksa, mit’i kapatsınlar zaten.

(bkz: nasıl aids oldum)

araplara üzülmedim de, kazakların bu tutumuna şaşırdım, zira yüz yılı aşkın süredir analarını bacılarını ruslar sikmekte. demek ki kimin siktiğiyle alakalı hassasiyetleri var.

bir arkadaşımın ricasıyla bu başlığı açıyorum.
sol frame'de bu kadar saçma, gereksiz ve belaltı konular varken bunun gibi önemli ve hayati bir konunun üstte kalmasını çok ama çok isterim.

bu yüzden en azından başlığın üstte durması için destek verin.

hilal ve tuğçe kaya, antalya'da yaşayan iki kız kardeş.
anneleri akciğer kanseri. tedavi için gereken ilaç sgk tarafından karşılanmıyor.
gerekli başvuruları yapmışlar ama ne zaman cevap geleceği belirsiz.
her 20 günde 1 doz kullanılması gereken bir ilaç var ve 1 dozu yaklaşık 14 bin lira.
belki seslerini buradan duyurabilirler diye onlara yardımcı olmak için bu başlığı açtım. kendilerine ait mesajı aşağıya aynen ekliyorum.

ayrıca tuğçe kaya'nın instagram hesabında her gün paylaştığı ve iletişim numaraları ile banka hesap numaralarının olduğu hikayenin ekran görüntüsünü de şöyle bırakayım:
https://eksiup.com/p/zw44166sgvpd

--- spoiler ---

annemize 2019 mart ayında kanser teşhisi koyuldu. akciğer grafisinde görülen şüpheli bir kitle nedeniyle pet ct çekildi ve ardından akciğer biyopsisi olması gerektiği söylendi, doktorumuz tümörün kalbe yakın olması sebebiyle biyopsinin çok riskli olduğunu ve açık cerrahiyle genel anestezi altında riskleri en aza indirerek operasyonu gerçekleştireceklerini söyledi. her kanser türünün kendi içerisinde alt türleri var bizim alt türümüz nedeniyle ameliyat edilemiyor. biyopsi sonucumuz çıktı ve ertesi gün hızlı bir şekilde kemoterapi tedavisi başladı. düşe kalka oldukça zor geçen ve hala devam eden kemoterapi sürecinde hastalığımızın kemoterapi ile yalnızca kısa bir süre kontrol altına alındığını ama asla tam bir tedavi olmadığını öğrendik. tedavi seçeneğimiz immünoterapi ilaçlarıydı, tıpkı kemoterapi gibi damar yoluyla verilen ilaçlar. önce bir test yapıldı hangi ilacı kullanmamız gerektiğine karar vermek için daha sonra sgk nın ödeme kapsamına girmediği için doktorların yaptığı sağlık bakanlığı yazışması gerçekleşti ve mevcut durumda tek tedavi seçenegimizin bu ilaç ( atezolizumab-tecentriq) olduğu yazan bir kağıt imzaladık. ilacın fiyatını öğrendiğimizde çok çaresiz kaldık,öğrendiğimiz tarihten beri gidebileceğimiz bütün resmi kurumlara gittik, başvurumuzu yaptık fakat bir sonuç elde edemedik, kurumlar dernekler şahıslar vs her şeyi denedik. bütün bu süreçler devam ederken nötropeni (kemoterapinin en güçlü yan etkilerinden biri) olduk, hastanede yattık, annemin bağışıklığı düştüğü için kritik bir süreç geçirdik. son durumumuz ilacı kullanmaya başlamak için kısıtlı zamanımız var ve maddi olarak ciddi bir meblaya ihtiyacımız var. çaresiz kalarak sizlerden maddi destek istiyoruz, resmi kurumlarda da belirttiğimiz gibi niyetimiz elimize maddi bir mebla geçmesi değil yalnızca ilacı temin edebilmek. lütfen sesimizi duyun, biz iki kız kardeş sadece annemizin tedavi olabilmesini istiyoruz

--- spoiler ---

hiçbir şey olmasa bile bir gün kesinlikle bir şeyler olacak.

kadıköy var kadıköy var, hangi kadıköy? fikirtepe'nin cok guzel ara sokaklari var mesela, gelin gezelim cok seversiniz oralar da kadiköy.

biz burada böğürür gibi boğazdan konuşmaya çalışan çöl bedevilerini çekiyoruz, milletin rahatsız olduğu şeye bak anasını satayım.

açıkçası liseden sonra (2006-2007 falan)marmariste calısmisligim var.
o zamanlar suan oldugu kadar kaliteli turk gelmiyordu, toprak agasi tipler vs gurbetciler geliyordu ve tam anlatilan gibi igrenc davraniyorlardi. suan bence gayet terbiyeli,duzgun turkler tatil yapiyor ve hayvan ruslarin sabahtan sarhos olup calisan kadinlara ve diger musterilere tacizlerine sahit olanlar, kibirli alman ve ingilizleri gorenler bu insanlari tercih eder.
esas ayrimi yapilmasi gereken mevzu sudur ki, gurbetçiler o zamanlar gorgusuz davranirdi, simdi de oyle davraniyorlar. bunlar yuzunden türkler kotu gorunuyor olabilir ama eger o yillarda gelen turkleri gorseydin, suan gelen naif turisti gorur gormez derin bir oh cekerdin.

havucun önce kenar kısımlarını ince ince ısırıp sonra da kalan o tatlı ve ince kısmını yemek.

kredi kartı geçerli olmayan devamlı gittiğim 2 lokanta var, gitmem diyemem ama bu devirde kredi kartının geçerli olmaması müşteriye saygısızlık gibi geliyor bana.
dün bu işletmelerin birine giden arkadaşım 400 tl. hesap için kredi kartı uzatmış geçerli değil demişler, yemek ısmarladığı kişilerden para alıp hesabı ödemek durumunda kalmış.
muhtemelen işletmeler her gün defalarca bu durumla karşılaşıyorlardır, müşterisine saygısı olan işletmeci en azından müşterilerini bu durumda bırakmamak adına kredi kartı kullandırmalı diye düşünüyorum.

askerlik yapanlar bilir, ki bütün devlet kurumlarında da böyledir kurumdaki devlet malı birinin zinmetindedir.
askerlikte de bütün silah teçhizat araç gereç genelde bölük astsubayına zimmetlidir. bir senet karşılığında ilgili askere veya kullanıcıya teslim edilir ve senet karşılığı geri alınır.

sene 2011-2012 civarı yer hakkari.
o dönemler doğuda jandarma karakollarında karakoldaki silah teçhizat araç gereç zimmeti karakol komutanlarındaydı. normalde bölük komutanı yerine bölük astsubayında olan zimmet karakollarda karakol komutanına verilmişti ki bu karakol komutanı için bir angaryaydı. o kadar sorumluluk içerisinde bir de yeni atandığı karakolda bir önceki komutandan zimmet devri yapılırdı ve bu 3-4 gün sürerdi. tek tek bütün silahların destek silahlarının mühimmatların seri numarası kontrol vs çok uzun sürerdi.
her neyse karakolun birinde böyle bir devir teslimde bir adet bkc (pks veya pkms)ağır makineli tüfek yerel tabirle biksi veya bikeysi silahı kayıptı. hani tabanca falan neyse de koskoca ağır makineli tüfek kayıp. mühimmat kayıp olur, termal dürbünün kablosuz veya başka bir şey kaybolur tolere edilir de mevzu bahis bkc olunca işin rengi değişir. yeni gelen zimmeti alamaz eskisi karakoldan gidemez ve iş mahkemede biter. tabi bahsettiğimiz yer doğu olunca alternatif ve çözümler asla bitmez.
hemen kulağı kesik koruculara haber verilir ve bir adet aynı seri numaradan aynı silahın bulunması istenir. 2-3 gün içerisinde kuzey ıraktan aynı tip aynı model aynı seri numaradan silah yaptırılır getirilir sorun çözülür rahat bir nefes alınır.
başta bahsettiğimiz zimmetin karakol komutanlarında olmasının getirdiği yükü ankara’dan birileri farketmiş olacak ki bir emir gelir karakollara; karakol zimmeti karakol komutanından sonra gelen en kıdemli astsubaya devredilecektir.
tabi bu tekrardan silah araç gerecin sayımı ve zimmetin devri anlamına geliyor. tekrardan silahlar sayılıyor fakat o da ne? aynı seri numarasından 2 adet bkc ağır makinalı tüfek var. kaybolan silah meğer kaybolmamış.
bu durum ilkinden daha vahim daha sıkıntılı. silahın kaybolmasını izah edersin belki mahkemede ama fazla olmasını nasıl izah edeceksin.
hemen aynı kulağı kesik korucu çağrılır kuzay ıraktan getirilen silah alınır, en yakın demir doğramacıya götürülür...

abd gibi 48 saat süre verin serbest bıraktılar bıraktılar bırakmazlarsa girin darmadağın edin orayı.

edit: arkadaşlar olayın arka planında doğu akdeniz petrolleri var diye düşünüyorum. olayı bilmeyenler https://youtu.be/xmg3oa7ccj0 bu videoyu izleyebilir.

edit 2: türkiye - libya arasındaki gelişmeleri anlatan tweet serisini inceleyebilirsiniz https://twitter.com/…283/status/1141009556425912320 @kaybolanorumcek adlı çaylak arkadaşımız gönderdi.

uzun ya da kısa olan hayatında gurur duyabileceği başka bir materyal bulamayınca ırkının ipine sarılmıştır.
insan insan olmasıyla gurur duyabilir nihayet, ne kadar insan olduğu, olabildiği ve kalabildiğiyle..
bunca yaşadığımız dünyada insan kalabiliyorsak bu bir maharet gerisi teferruat bile değil..

(bkz: avrasya tüneli)
(bkz: yavuz sultan selim köprüsü)
(bkz: osmangazi köprüsü)
(bkz: kuzey marmara otoyolu)

vergilerimle hayvan gibi para ödüyorum ama aracım olmadığı için hiç kullanmadım henüz, resmen orada süs gibi duruyorlar benim için.

cümlenin devamı: ama ben sana layık değilim
ama ben ilişki istemiyorum
ama ben geçmişte çok kırıldım
ama seni sadece arkadaş olarak görüyorum...

diye başlar. o yüzden uzak kalın

tabandan gelen bir davranış tutumu bu, bileti koridor yanı olup, cam kenarına kurulan bir takım insanların davranış şekli.

herkesin derdi belli veritabanı

sözlükte başlığı açıldı mı bilmiyorum, aradım bulamadım. açıldıysa bile gündem olmadığı için yeniden açmam gerekiyor.

2018 aralık ayında evinin önünde tartıştığı suriyeliler tarafından boğazından ağır yaralanan necati bağcı hayatını kaybetmişti. onu öldüren grubun yargılanmasına bugün başlanmış.

duruşmaya izleyici olarak katılan avukat tuğba abacı 10 avukatın suriyelileri savunduğunu, karşı tarafta ise bir (1) avukatın olduğunu söyledi. (onu da valilik görevlendirmiş)

saldırıyı yapan grubun yarısının tahliye edildiğini söylüyor avukat hanım.

bu olayı gündeme getirmeye çalışan tek kişi sanırım ümit özdağ attığı tweet

avukatın attığı tweet

haber kaynağı

(bkz: berk'e scirocco alıyoruz)

olum mal mısınız?

https://www.youtube.com/watch?v=qf6rek0qubk

(bkz: entry nick uyumsuzluğu)

kaynak ustalığı.

iyi gelir ve eğitimsizliklerinin kombiniyle genellikle burunları havada olur, iş beğenmez, ortam beğenmez, mühendis beğenmez, 3 ayda bir fabrika değiştirirler.

hanginizdi o hatun? iki çift lafım var kendisine.

sene 2016. nickini hatırlamadığım(unutmak için çok çaba sarf etmedim) bi hatun bana yürüdü. ama nasıl yürümek, koşuyor resmen. yalan yok, ekşi sözlük çerçevesinde alışık olduğum durumdu o sıralar. profilinde twitter hesabı da var. fotoğraflarına baktım, manken gibi. fit vücut, güzel yüz. bebek gibi. dedim tamam, bu bana bakmaz en iyisi yüz vermeyeyim. ama işler öyle olmadı. şeytan tüylü karı, alttan girdi üstten çıktı numaramı aldı. ee sonra ne twitter ne instagram'da fotoğrafım yok, whatsapp profilinde de fotoğrafım olmayınca dedi ki böyle olmaz fotoğraf atacaksın. haydaa, atmıyorum yahu izdivaç mı eyliyoruz sanki. hem ben çirkinim. hayır çirkin değilsin ve fotoğraf atacaksın dedi. hobaa. iki demagoji, iki ahlak yasası, bi freud, biraz da heidegger deyince yine ikna etti. buralarda çakal diye takılıyoruz ama özellikle karşı cinsten bi insan enseme vurup ağzımdaki lokmayı rahatça alıyor maalesef. attım fotoğraf. yedi dakika cevap yazmadı. sonra sen ahlaksızsın, kibirlisin, aklınca beni yemliyorsun bilmem ne. dedim noluyo aq naptım.
hanımefendi attığım fotoğrafın bana ait olduğuna inanmamış. acaba çirkin biri olsam yine de konuşmaya devam eder miymiş diye onu dememişim iddiasına göre. bu iddiayı da üç kişilik whatsapp kız grubunda yaptığı istişare ile aklınca teyit ediyor. gruba konuşmalarımızı ve fotoğrafımı atmış. gelen cevaba bak "adam imlaya
dikkat ediyor, fotoğraftaki o olamaz"
dedim tamam, sherlock holmes gibisiniz, sizi tebrik ederim. ben değilim, özür dilerim. sonra liseden bi arkadaş vardı, üniversitede barajı geçemeyince manken olmuştu lavuk. cast ajansı falan koşturuyordu, onun fotoğrafını yolladım. heh şöyle yaa şimdi oldu işte dediler.

o barajı geçemeyip senelerce cast ajanslarında koşuşturan arkadaşın ben olduğuma, sırf imlaya dikkat ediyorum diye inandılar. ya da inanmak istediler, bilemiyorum.

neyse. bi saat sonra tüm mecralarda engelledim, sonra da onun hakkında her şeyi unuttum, bu anı ve yüzü hariç. eğer o hanımlar hala buradaysa kendilerine sesleniyorum. yüzü çirkin olan bendim. :((

herkesin afrikalı kabilelere dönüştüğü düğünler bunların başında gelir.
hiç kendi yakınınızda ait olmayan bir düğünde bulundunuz mu?
her şey çok garip gelmiyor mu?
hem kız tarafının hem erkek tarafının hem telaş hem de maddi sıkıntılar yüzünden mutlu olmayıp, mutluymuş gibi davranmaları.
sonra oyun havası adı altında çalınan kulak patlatan müzikler ve sadece uzaktan izlesen bile burnuna gelen kumaşa sarılı teyze teri kokusu.
saçlarını kuaföre bir sürü para verip bisiklet amortisörüne benzetmeye çalışan genç kızlarımız.
damat denen arkadaşın postunu yüzen çeşitli esnaf kan emiciler.
etrafta mutsuz mutsuz dolaşan çok az maaş ile çalışan üniversite öğrencisi garsonlar.
sinema televizyon bölümü okuyan bir stüdyodan günlük işe gelen mutsuz fotoğrafçı öğrenciler.
davulcu romanların insan darlaması.
terleri popolarından akan mutfakçı emekçi teyzeler.
konu komşunun sürekli açık aradığı bir ortam.
dedikodusunu daha düğünde başlatanlar.
alkole düşüp sapkınlık çıkaran akrabalar.
en önemlisi de sırf orada bulunmak zorunda hisseden davetliler.

bu sadece düğün kısmında en minimum gözle görülür şeyler. binaenaleyh bunun daha çeşitleri vardır.

tanım: insanların yapmak zorunda hissettikleri fakat sürekli çevresindeki insanlarla bunun gereksiz olduğunu tartıştığı geleneklerdir.

gazipasa-anamur arasini gormus bir soforun baska bir yerle burayi bir tutacagini sanmam. gormeyene anlatmak mumkun degil. nasil boyle olabiliyor amk diye sasira sasira gidiyorsunuz. tehlikelidir de.

bir keresinde tanıdık bir trafik polisi abimiz bana " neredeyse her hafta yollarda ölmüş gencecik insanlar, yok olmuş aileler görüyorum. sen sen ol trafikte kimseyle inatlaşma, yol isteyene ver geçsin gitsin " demişti.

o günden beri hiç gocunmam, buyur geç canım der yolumu veririm.