Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. maymunların lanetlenmiş yahudiler olması

    "madem maymunlar yahudilerden türedi, bugünkü yahudiler neden maymun olmuyor?" diyerek çürüttüğüm teori.

  • 2. suriyelileri görmezden gelmeyin kamu spotu

    suriyelileri hiçbir planlama yapmadan tam bir şark kafasıyla ülkeye doldurup çoğunun dilenci olmasına sebep olan akplilerin bu duruma müthiş çözümü; vatandaş görmezden gelmesin, versin paralarını. hah afferim size. *

  • 3. 2016 turizm krizi

  • 4. isviçre'nin vatandaşlarına 7 bin tl maaş vermesi

    çalışmayı zorunluluktan çıkarıp yaratıcılığı teşvik etme hamlesidir. evet 2500 fr. isviçre'de asgari yaşam için gerekli miktardır ama yasanın önemi de burada zaten, "çalış ya da çalışma biz senin asgari ihtiyaçlarını karşılıyoruz" diyor devlet. yani daha fazla kazanmak senin elinde, çalışırsan daha fazla kazanırsın, çalışmazsan da açlıktan ölmezsin. ne ala memleket. biz neleri tartışıyoruz, adamlar hangi kafada.

  • 5. biden'in erdoğan has seen the lord açıklaması

    hayır, yanlış çeviri !!11

    burada biden'ın demek istediği şu:

    " erdoğan ile gereğinden fazla vakit geçirdik fakat sonra gördüm ki erdoğan tanrıyı görmüş ve onunla konuşmuş birisi dolayısıyla ona saygı duyup geri çekildik. "

    adam peygamber lan! erdoğan peygamber!!

    lord demiş lord! lord tanrı!

    allah'ın ingilizce özürlüleri. koskoca abd başkan yardımcısı bile erdoğan'ın halifeliğini kabul etmiş! siz hala laiklik falan!

    edit: şaka bir yana, bu işin erdoğan ile de çok ilgisi yok. türkiye cumhuriyeti cumhurbaşkanlığı makamını, şu dereceye düşürenler utansın. bazı yazar arkadaşlar " has seen the lord " derken biden'ın herhangi bir aşağılama amacı gütmediğini, bunun yalnızca " isteklerimizi kabul etti " anlamı taşıdığını ifade etmiş.

    aslında doğru. kimse durduk yere bir ülkenin cumhurbaşkanını aşağılayıp, ilişkilerini zor duruma sokmaz. dolayısıyla söylemek istediği " isteklerimizi kabul etti " dir. ama bu yine de bir saygı duymama olayını gösteriyor. zira, eğer cumhurbaşkanına ve cumhurbaşkanlığı makamına saygı duyuyor olsaydı, sözlerini çok dikkatli seçer ve yanlış anlaşılmaya mahal verebilecek hiçbir kelime kullanmamaya özen gösterirdi.

    gerekli özeni göstermemiş olması dahi " en fazla yanlış anlar, çok da sikimde " havasını yansıtıyor.

    ben de isterim saygı duyulsun ülkemize, herkes sözünü dikkatli seçsin. ama biz bile erdoğan'ın aşırı saçmalamalarına dayanamıyorken ve cumhurbaşkanlığı makamını ciddiye alamıyorken, elin amerikalısından ciddiye almasını beklemek ne kadar mantıklı ?

    peki bunun suçlusu biz miyiz? bence hayır. bunun suçlusu, cumhurbaşkanlığı makamını ciddiye almayan cumhurbaşkanının kendisidir. siz, baş yöneticisi olduğunuz ülkeyi, yaşadığınız mahalle muhtarlığı zannedip " mevzuatı bir kenara atın gitsin, ülkenin kurucusu ayyaştır " vb söylemlerde bulunursanız kusura bakmayın ama kimse sizi ciddiye almayacaktır.

    yazık. ülkeyi düşürdükleri hale üzülüyorum.

  • 6. dövme yaptırılası sözler

    fukaranın sikişi zalım olur

  • 7. boğaziçi öğrencisi jülide yazıcı'nın tutuklanması

    soruşturma süreci gizli yürütülür.
    ceza muhakemesi hukuku imza toplanarak görülmez.
    fikir hürriyeti terörizmi korumaz.
    kadınları savunmak terörist olmaya kılıf değildir.
    üniversite okumak suçsuzluk karinesi değildir.
    akademisyenler, öğrenciler tutuklanmaz; vatandaşlar tutuklanır.

    sayayım mı daha?

    sizlerin her şeyden önce ciddi zeka sorunlarınız var. sınav güvenliği şaibeli olan bir bölgeden üniversite kazanmanız bir tarafa bunu her şeye defi olarak sürülebilecek bir şey sanmanız bile aslında ne kadar geri kafalı insanlar olduğunuzun kanıtı.

    bir teröristin yeri kampüs değildir. ülkenin geleceği olan eğitim kurumları bu niteliksiz yığınlarla doldurulmaz. üniversiteler terörist rehabilite merkezleri değildir. hakkıyla bir yerlere gelmeye çalışan bütün insanları güneydoğu'daki sınav güvenliğini sorgulamaya davet ediyorum.

  • 8. sedat peker'in can dündar'ı idamla tehdit etmesi

    sedat peker'in can dündar'a eğer cumhurbaşkanı olursa onu idam edeceğini söyleyerek tehdit etmesi.

    ve daha neler neler...

    link

    "ibretlik" mektubunda cezaevindeki gazeteciler için "siz yatın kalkın, diktatör dediğiniz sayın recep tayyip erdoğan'a dua edin" diyor.

    yeni türkiye'de mafya, gazetecileri tehdit ediyor. iyi uykular türkiye.

  • 9. russell westbrook ile maklube keyfi

    arkasından da allah bilir çoraptan top yapıp oynamışlardır. gelme russell abi bu oyunlara :)

  • 10. cenab-ı hak tayyip bey'e vazife verdi

    (bkz: has seen the lord)

  • 11. mario gomez

    buyuk futbolcu. bu adamin buca'da olmasi bile garip bir olayken, dun oyundan cikarken geri dondu bucasporlu adil'i kendisini iyi savundugu icin tebrik etti ve cikti. kendimi adil'in yerine koyuyorum, faal en golcu 3 oyuncudan biri seni iyi savundugun icin tebrik ediyor milyonlarin onunde, cok buyuk gurur duyardim.

    hicbir kompleks yok, rakibinin hakkini teslim etmek var, yarismaci ruhu ozumsemek var, dibine kadar sportmenlik var. iste bunun icin buyuk, iste bunun icin besiktasa cok yakisiyor.

    "en golcu 3 oyuncudan biri" sozunu anlamayan arkadaslar icin budut: avrupa'da son 10 yılda messi ve ronaldo'nun ardından dakika başına gol oranı en yüksek 3. oyuncu

  • 12. o ses türkiye

    emre'nin 6 yaşındaki küçücük kardeşi bilim adamı olacağım diyor, üstüne ebru gündeş o ses türkiye çocuk yarışmasına katılsın diyor..

    coğrafyasındaki aziz sancar gibi bir bilim adamına özenen çocukların önünü kesin, geleceklerini boşaltın, boş pil gibi yaşasınlar!

    hay ben sizin çapsız beyninize sokayım..

  • 13. sağlık bakanlığı'nın efsane bilişim uzmanı ilanı

    okurken kör olduğum ilan. ben hepsini yapıyorum da gözümden ateş çıkartamıyorum lütfücüğüm o nasıl oluyo?

  • 14. 1 şubat 2016 hüseyin çelik'in kovulması

    "yiyecek kimse kalmayınca birbirlerini yemeye başladılar."

    - nikola tesla

  • 15. herkesin övdüğü ama kimsenin yapmadığı şeyler

    (bkz: türkiye'den siktir olup gitmek)

  • 16. 1 şubat 2016 sur'da 5 şehit

    allah devletlü cumbaba'mıza ve ailesine, özellikle de akıl küpü çocuklarına zeval vermesin, yoksa 5 şehit, 10 şehit bunlar önemli değil. nasılsa güvenlik güçlerimiz akşama kadar 30 terörist öldürüp misliyle karşılık verecektir. hele de bordo bereliler telsizleri kapattılar mı vay haline teröristlerin.

    (bkz: şehit haberlerinin sıradanlaşması)

  • 17. mehmet görmez'in change.org'da kampanya başlatması

    --- spoiler ---

    ...önce bu kampanyayı başlatan diyanet işleri, altlarındaki benzinli motorinli araçları hybrid veya tüplülerle değiştirsin.
    camilerin hava ve rüzgar akımlarını projelerde zorunlu hale getirsin ki klima kullanımını minimuma indirsin. detayları mimar sinan'dan öğrenebilirler.
    yayınladıkları ilmihaller vb kılavuzlar için harcadıkları bütçeyi ve paralelinde kesilen ağaçların miktarını düşürsün.
    kılavuzları elektronik ortamda yayınlasın.
    diyanet memurları, ofis kapıları açıkken klima çalıştırmamaya ve klimaları akıllı/otomatik modda kullanacağına söz versin.
    camilerde led aydınlatma kullansın.
    --- spoiler ---

  • 18. vitor pereira

    sözlüğün en azılı beşiktaş trollerinden biri tarafından gömülmeye çalışılan teknik direktör. zaten vitor'u ilk zamanlarında taraftarlar da eleştiriyordu. çünkü ne oynadığı belli değildi. öncelikle ofansif bir kadro yaratmaya çalıştı lakin elindeki malzeme buna çok uygun olmadığı için taş gibi bir defansif takım yarattı. shaktar diyor ya cahil. ulan ne shaktar'ı? takım o zaman zibilyon tane transferle sezona başlamıştı. ne ofans ne defans yapabilecek durumda değildi zaten. yılların shaktar'ını çat diye yenmek kolay mı?

    beşiktaş transfer yaptıkça yapıyor. bu adama bir ofansif ortasaha ve bir de forvet verilseydi kesin şampiyon olurduk. şu anda şampiyonluk ortada. ama 2 forvetle elinden geleni yapmaya çalışıyor. taraftar onu sahiplendi. zaten sezon ortasında şampiyonluk yarışındayken adamı iyice aşağıya çekecek kadar mal değiliz korkmayın. sezon sonunda başarısız olursa vedalaşılır ama şu aşamada arkasında olacağız elbette.

    yine konya'da süründüğü iddia edilen aykut kocaman kupada çeyrek gördü. ligde ise 5. sırada. ünlü filozof şenol bursa ile 6. bitirmişti. bu şekilde beşiktaş'ın başına geçebiliyorsa demek ki aykut hoca geçen seneki bursa'ya göre 2 kat kötü kadrosuyla sürünmüyor aksine harikalar yaratıyor demektir. bursa zamanında hakem desteği arkasında olmayan şenol'lu bursa 3-5 yiyerek çok maç kaybetti. burada ise büyük takım olmanın verdiği avantaj sayesinde özellikle ilk yarının son döneminde çoğu maçı top oynamadan kazandı. rezilleri oynayan bursa'yı da son dakikada filan yendi. ki o maçta bursa dünyaları kaçırmıştı. çok eleştirdiğiniz vitor'lu fener takımı deplasmanda beşiktaş'tan daha iyi oynadı ama hakemi aşamadı maalesef. sanki beşiktaş harikalar yaratıyor da fenerbahçe çok kötü oynuyor! bu algı yönetiminden vazgeçin. herkes kendi işine baksın.

  • 19. diyarbakır'daki sırp keskin nişancılar

    sırp hükümetinin resmi açıklaması ile birlikte bu haberin doğru olduğu kesinlik kazanmıştır. kesinlikle sırbistan'a iade edilmeden cezalarının türkiye'de verilmesi gerekmektedir.

  • 20. josep guardiola

    yine paralı bir takıma (bkz: manchester city) gitmiş hayırlı olsun da yeter be guardiola.

    bu adamla pes oynamak istesek gider o yılın en güçlü takımını alır hızı da +2 yapar oyun zevkinin içine eder yener sizi.
    yaşasın tam bağımsız adı sanı duyulmamış dandik takımlarla oynayan uslu çocuklar

  • 21. yaran odtü'lü fıkrası

    fikranin sahibi de sabahattin zaim universitesinden herhalde. siktir git yat amina kodugumun.

  • 22. mandalinanın dilim dilim olması

    (bkz: götün 2 dilim olmasi)

  • 23. türkiye'de sevgili bulmanın zor olması

    2015 yılı aylardan haziran ya da mayıs. her şey hayatımı sorgulamam ile başlamıştı. bütün olumsuzlukların sebebini nedense "sap" olmama bağlamıştım. hayatımı düzene sokmamın çıkışını elleri ve gözleri güzel bir kadına endeksledim. ancak bu kadını bulabilmek benim gibi biri için oldukça güçtü. neticede 32 yıllık saptım; ne bir ortamım vardı ne de geri dönebileceğim eski sevgililerim. çaresizce telefonuma sarıldım. listeme şöyle bir baktım ki rehberim ülkede seferberlik ilan edilse silah altına alınacaklar listesi gibiydi. önce rehberimdeki evli erkekleri aradım, baldızları falan varsa bana ayarlasınlar diye. hem de ne güzel bacanak muhabbeti yaparız diye düşündüm. bacanak muhabbetlerini ve bacanak sözcüğünü çok severim. ancak aramalarım sonuçsuz kalmıştı. dost dediğim düğünlerinde çeyrek altınımı gözümü kırpmadan taktığım bu insanların ya baldızları yoktu ya da benimle bacanak olmak istemiyorlardı. sonra annemi aradım. "ana bana köyümüzden kız bul" diye yalvardım ancak anam önce "oğlum sen ana sözcüğünü kullanmazdın. iyi misin? bizim köyümüz de yok ki evladım" diyerek telefonumu suratıma kapattı. çaresizce tv8'de survivor izleyip planlar yapmaya başladım. aklıma çok çapkın ve yakışıklı bir arkadaşım geldi. bu lavuğun yancısı olabilirsem belki ben de kız düşürebilirim diyerek telefona atladım ve nerde olduğunu sordum; "kanki tint cafe'de oturuyorum yanımda kızlar var atla gel" dedi. koşa koşa tint'te gittim. hakikaten de yanında kızlar vardı. hemen masaya çöktüm ve direkt konuya girdim. yanındaki kızlar bana bakmayacağı için onlara yükselmek aklımın ucundan geçmedi. oğuzhan önce durdu sonra beni bir süzdü ve "abi ankara'da kızlarla tanışmak istiyorsan pasaja git" dedi. lafını bitirmeden koşa koşa yanından ayrıldım ve tunalı hilmi caddesindeki pasajları gezmeye başladım.

    günlerce tunalı hilmi'deki pasajları gezdim ama ortada kız falan yoktu. ertuğ pasajı, aynalı çarşı bütün abuk sabuk pasajları mecnun gibi dolaştım. takı toka satanların mesken tuttuğu bir pasajda sinir krizi geçirdim ve telefona sarıldım ve oğuzhan'ı aradım. "lan yavşak nerde bu pasaj çabuk söyle" diyerek oğuzhan'a giriştim. oğuzhan yakışıklılığın verdiği özgüven ile bana gülerek "kızılay'da oğlum" dedi. hemen suratına telefonu kapattım ve koşa koşa kızılay'a gittim. gama iş merkezi dahil onlarca pasaj gezdim ancak yine sonuç alamadım. en son izmir caddesinde bir pasaja girdim. kpss hazırlık soruları satan bir dükkanın önünde cehennem gibi kız kaynıyordu. haa doğru pasaj sanırım burası diyerek pasajda beklemeye başladım.

    fotokopi dükkanının yanında ganyan bayi vardı. kızlara bakarken birden dikkatim ganyan bayiye kaydı ve bu sefer at yarışlarını izlemeye başladım. boldpilot isimli efsanevi atın ölümünden çok etkilenmiştim. onun gibisi acaba var mıdır diyerek tüm yarışları izledim. en son kendimi o kadar kaptırmışım ki kuponum olmamasına rağmen "hadi oğlum bahtıaçık hadi koçum" diye bağırıyordum. sonra duvarda "lütfen bağırmayın çünkü atlar sizi duyamaz!!111" yazısını gördüm ve irkildim. bağırmadan sessiz sessiz yarışı izlerken "ya hani öldü ya büyük yazar bence onu sorarlar kpss'de" cümlesi dikkatimi çekti. yarıştan gözümü ayırmadan ve cümlenin sahibine bakmadan "yaşar kemal" dedim. tiz bir kız sesi "teşekkür ederim. at yarışıyla ilgilenen biri olarak genel kültürünüz baya iyiymiş" dedi. bu iğneleyici cümlenin sahibine iki kelam edeyim diyerek kafamı çevirdim ve o da ne masmavi gözleri olan minyon bir kız gördüm. resmen hayatımın aşkını pasajda bulmuştum. içimden "ulan oğuzhan sen ne yavşak adamsın işini biliyorsun" dedikten sonra kıza at yarışıyla ilgilenmediğimi hatta hayatımda hiç oynamadığımı ama izlemenin güzel olduğunu söyledim. kız beni deli sanıp güldükten sonra arkadaşıyla vedalaştı ve yanıma geldi. "sen hangisini tutuyorsun" diye sordu. aslında bahtıaçık'ı tutmama rağmen kıza kendimden tiksinerek "gözlerinin rengindeki yeleği giymiş atı tutuyorum" dedim. kız gülümsedi elini uzattı ve "ben gökçe" dedi. ben de gülümseyerek "sinire gerek yok" dedim. biraz sohbet ettikten sonra kızılay'da yürüdük. gökçe'ye otobüs durağına kadar eşlik ettim ve tüm cesaretimi toplayıp bakışlarını insanlardan kaçıran utangaç bir eşşek gibi telefon numarasını istedim. gökçe baya bir naz yaptıktan sonra tam otobüsü geldiğinde telefon numarasını hızlıca verdi ve otobüsüne bindi. gökçe otobüse biner binmez oğuzhan'ı aradım. "abi haklıymışsın pasajda kızı buldum" dedim. oğzuhan gayet kendinden emin bir şekilde "herhalde oğlum biz biliyoruz da söylüyoruz. cumartesi gecesi mi buldun ben de ordaydım lan" dedi. oğuzhan ile işim bittiği için nefretimi kusma vaktinin geldiğini düşünerek "lan mal cumartesi gece hangi pasaj açık olur" dedim. oğuzhan telefonda gülme krizine girmişti bir türlü konuşamıyordu. sonunda "oğlum sen ne pasajından bahsediyorsun?" diye sordu. "ne pasajı olacak abi bildiğin pasajlar işte" dedim. oğuzhan kahkahalar atarak "benim pasaj dediğim yer kızılay'da mekan lan ördek" dedi.

  • 24. 1+1 evde oturan kızın asıl amacı

    durun !!
    ben de kızım !!
    efenm bu muhim bilgiyi verdikten sonra geleyim amacima;
    kendim bizzat 19.5 sene boyunca 3+1 evde yasadim. bu yaz bosandiktan sonra bir sure daha ailemle kaldim ki, kalmaya devam da edebilirdim. ama 44 yasinda, ailesinden 20 senede baska bir hayat gelistirmis, iki neredeyse yetismis cocugu olan, ve evlilik hayati dahil olmak uzere, oldukca baski altinda yasamis bir kadindim.
    ha evi tutup onume geleni eve atayim diye vallahi hic dusunmedim. ha dusunedebilirdim sizi enterese etmez.
    kizim benimle yasamak istiyordu ama benim onun yasadigi standartlarin disinda bir aile hayatim vardi. bana gelis gidislerinde cok olmasa da ufak tefek sikintilar oluyordu. vs vs.
    ev tutma fikri ufak ufak geldiydi. ama aldigim kus kadar nafaka, halihazirda calismiyor olusum. hicbir birikimim olmamasi neticesinde 1+1 ev aramaya basladim. nafakayi en iyi sekilde kullanabilmek icinse tuzla civarindaki 1+1, 1+0'lara da baktim. ama yok. yani var ama iviri ziviri filan zor yani.
    ha niye calismiyosun diyorsaniz da o
    - ne is olsa yaparim.
    biraz bos bir geyikmis. yok oyle bir sey. zaten is de yok.
    neyse oyle boyle derken, 1+1 evimi butun nafakami kiraya verecek sekilde tuttum.
    belki de hayatta basardigim, tek basima basardigim ilk seydi ^^
    muhim benim icin o yuzden. kizim artik daha cok kalabiliyor bende. bunca sene sonra, kapisini kendim acip, minnetsizce kanepesine oturabildigim bir evim var.
    bu evin en buyuk ve en onemli ozelligi;
    benim. olmasi...
    hayat bazen basit amaclar tasir gencler. inanin butun dunya bacaklariniz arasinda degil. butun dunya belki, gece kapinizi kilitleyip, kafanizi yastiga huzurla koyabilmektir...
    tavsiye ederim...

  • 25. 18. yüzyıl ekşi sözlük başlıkları

    (bkz: beymen'deki 5890 akçelik kaftan)

  • 26. bursa doğanbey toki yıkılsın kampanyası

    an itibarıyla sözlükte başlattığım kampanya. biliyorum malum zihniyetin umrunda bile olmayacak ama olsun, en azından karınca misali, tarafımız belli olsun.

    şu rezillik nedir ya. yemin ediyorum görünce midem bulanıyor, kanım çekiliyor. bu ne iğrençlik, bu ne zevksizlik, bu ne talan. bursa'nın sinesinde hançer resmen.

    allah cezanızı versin;

    http://i.imgur.com/0aeuzd4.jpg
    http://i.imgur.com/2vzrq92.jpg
    http://c1211.hizliresim.com/13/n/g3d86.jpg
    http://c1211.hizliresim.com/13/n/g3d7b.jpg
    http://www.bprbulten.com/…ontent/uploads/resim1.jpg
    http://www.ihsanboluk.com.tr/…l-dönüşüm-projesi.jpg
    https://dushanesi.files.wordpress.com/…06/1toki.jpg
    http://www.neceflimasrapa.com/…i_1568c24d99c768.jpg
    http://media.dunyabulteni.net/…2015/09/15/bursa.jpg
    http://www.emlakrotasi.com/…um-projesi-metinici.jpg
    http://www.mimdap.org/wp-content/uploads/7288.jpg
    http://www.mimdap.org/wp-content/uploads/3424.jpg
    http://wowturkey.com/…m_yildiz_yesil_cami_turbe.jpg

    bu da malum toki hakkında sözlükte yazılanlar;

    (bkz: bursa doğanbey kentsel dönüşüm projesi)

  • 27. 1 şubat 2016 bülent arınç açıklaması

    adam bir açılsa neler dökülecek ama feci şekilde tıkanmış durumda.

    gösterip de vermeme konusunda master degree durumunda.

    g.te g.t demek isteyip de g.tü yememek gibi bir durum olsa gerek.

  • 28. kürt

    (bkz: #55481628)

    şu entrye öyle çok mesaj geldi ki, gerçekten bezdim. gelen mesajlarda da daha işin daha a b c'sinde takılıp kalıyoruz. "samimi değilsin, pkk de çocuk öldürdü onu niye yazmıyorsun, başka azınlıklar da var onlar niye ayaklanmıyor." en son da şey geldi, "size "kürt" dendiği için dağa çıkıyorsunuz, çerkes'e de çerkes deniyor ama dağa çıkmıyor."

    gerçekten meseleyi acayip özümsemiş ve şahane idrak etmiş olduğunuz için karşıma geçip hesap sorma hakkınız var. yani sizce adamların derdi gücü kendilerine "kürt" denmesi olabilir mi? mesele benim kendime kürt diyememem, yıllarca dilimi konuşamamam, kürtçe bir şarkı okuyacağım dediğim için sürgünde ölmem olamaz değil mi? evimde otururken açılan ateş yüzünden kardeşimin öldürülmesi, askeri araca koyulup götürülen babamın ölüsüne bile ulaşamamam falan olamaz derdim. derdim, başıma bütün bunlar geldiği halde, size sistematik şekilde yüklenmiş algıyla, kürt olmanın içini sizin zihninizde nasıl doldurduğunuz da olamaz. derdim olsa olsa kaçak elektrik kullanmak gibi şeyler olur değil mi?

    ya gerçekten çok özür dilerim ama elinizin altında bin tane enstrüman var, okumak için pek çok kaynak var. rica ederim yani, ortalama bir akıl şunu düşünebilir bence, akıl sağlığı yerinde herhangi bir insan "ben kürtüm ve bana kürt diyorlar. o halde şu silahı alayım da gidip dağda biraz çatışayım" demez. yani diğer azınlıkların eline silah alıp örgütlenmemesi argümanı o kadar çiğ ki, şu kadar yazı yazacağınıza gerçekten açıp iki satır farklı kaynak taraması yapsanız başka şeyler konuşuyor oluruz.

    hiçbirimiz eşsiz kar tanesi değiliz kardeşim, hepimiz insanız, insan dediğin varlık canını yeterince tehdit eden her durum karşısında savunmaya geçer. doğası budur. insan yaşamak için savaşır. kimse bana kürt dediler diye kalkıp dağda canı pahasına savaşın bir tarafı olmaz. açın 5 nolu diyarbakır cezaevi belgeselini izleyin, roboski belgeselini izleyin, açın ahmet kaya'nın kendi ağzından savunmasını izleyin. izleyin ki, devlet birinin adına "terörist" dediği zaman herkesin nasıl üçüncü sınıf holigana dönüştüğünü görün.

    size bir şey anlatmak için illa "anana bacına yapsalar" örneği mi vermemiz gerekiyor? yarın sabah uyansan ve burası kürdistan olsa... diye başlayan kürtlerin başına gelmiş şeyleri anlatıp biricik canının tehlikeyi düşmesi ihtimalini idrak ettimemiz mi gerekiyor? yoksa kendiliğinden "ya madem bu konuda kesecek ahkamım var dur hele üç tane bi şey okuyup, izleyip öyle konuşayım" demek çok mu zor?

    önce hele bir kürt meselesini doğru idrak edelim ondan sonra, "pkk savaşı neden şehirlere taşıdı" diye pkk suçlayalım. amacı neydi, bu amaç kime hizmet ediyordu konuşup daha iyi idrak edelim. ama siz diyorsanız ki, "ben ana akım medyanın yazdığından, çizdiğinden zerre şüphe duymuyorum, şimdiye bu teroristler irşad olsaydı bu ülke gülistan olurdu"; lütfen gerçekten yüreğim tükendi, bırakın birbirimize temas etmeyelim. neye inanıyorsanız onun aşkına bana mesaj atıp had bildirmek zorunda değilsiniz, zira sizin istediğiniz şekilde bir had sınırı bende yok.

    arkadaşlar hoşunuza gitmeyecek biliyorum ama ben samimi olmak zorunda değilim. sizin samimiyet ihtiyacınızı tatmin etmek zorunda değilim. ben lafa başlamadan evvel sizin "hdp doğuda silah zoruyla oy topladı" diye nereye dayandığı belli olmayan paranoyanızla uğraşmak zorunda değilim. ben "devlet burada katliam yapmış, yapıyor" demek için "ama pkk de teröristtir. önce o terörist başının icabına bakılsın, sonra ölen kürtleri konuşalım" demek zorunda değilim. değilim yani. birini lanetlemek için önce sizin daha hassas olduğunuz noktaya parmak basmam gerekmiyor.

    ya nusaybin izlenimlerinde izliyorum, kadın tandır başında ekmek pişiriyor. sizin var ya, şivesini, görüntüsünü her şeyini aşağıladığınız kadın; "bizim çok çocuğumuz var. birisi ölürse geriye 14 tane kalır. türklerin bir tane çocuğu var, onu kaybetmesinler. bize ellerini uzatsınlar, biz sadece barış istiyoruz. biz gerillanın da, polisin de, askerin de, sivilin de ölmesini istemiyoruz. erdoğan bizim hepimizi kıyma makinesine koyup katletse de o kıymalar yine birleşip kürt olacaklar. biz kürtlüğümüzden vazgeçmeyiz." diyor. dünyayı, kimlik sorununu senden benden on gömlek daha iyi idrak etmiş, evinde delik deşik olmadık duvarı kalmamış, cenazesini bile gömememiş kadın söylüyor bunu. sen de kolunu kavuşturup bunu izleyip diyosun ki, "yaaaani haklı olabileceği şeyler var ama gerilla dedi sonuçta, terörist başına terörist başı demediği için haksız bence. neden türklerin bir tane çocuğu ölecekmiş ki? bunlar terörist olmasa ölmez." gerçekten istediğiniz ne ya, bütün cizre halkı, cenazeleriyle uzaydan görülecek şekilde "terörist başı" mı yazsınlar, o zaman mı öldürülmemeleri gerektiğine ikna olacaksınız? ne istiyorsunuz? sizin devletiniz düşman icat etmeden yönetebilme kabiliyetine sahip değil kardeşim. yarın işine gelirse sen terörist olursun, bunu idrak etmek için illa başına gelmesi mi gerekiyor?

    aynı ortamda bulunduğum, bir tarafından bir şekilde hayatımın temas ettiği insanlar, "kaşlarını bölemeyenler mi bu ülkeyi bölecek zaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa" diye paylaşımda bulunacak, ben bunun zekasını sorgulamayacağım ama ben kürt ölüyor derken, "asker de ölüyor" diye şerh düşme mecburiyetini yerine getirmediğim için samimiyetsiz olacağım. yani lütfen, rica edicem artık.

    zorundalık dersi mi istiyorsunuz? ağzınızı açmadan önce bu ülkenin caz dinlemeye giden aydın insanlarının aynur doğan'a yaptığı ayıbın hesabını vereceksiniz. yok öyle sadece pkk adam öldürüyor demek. önce bana ahmet kaya'yı protesto etmek için onuncu yıl marşı söyleyenlerden bugüne neden hiç ilerleme kaydetmediğinizin açıklamasını yapacaksınız sonra sizi belki dinlerim.

    https://youtu.be/8zadc1rp-ie?t=1m48s

    sizin iki gram arlanmanız olsa şu utanç size yüz yıl yeter be.

  • 29. morali bozuk kadına söylenmemesi gerekenler

    kardeş ne dersen de o fırçayı yersin. ha sana sus demiyorum. çünkü susunca da "nedn konuşmuyorsun" diye fırça yersin. her halukarda o fırça yenicek.

  • 30. kedi

    şurada bahsettiğim kediye yuva aradım ya hani, insanlar dalga geçip durdular ahahah şu tipsiz kediye utanmadan yuva arıyor dediler, parmakla gösterip alay ettiler. kalbim çok kırılmıştı, biraz ağlar gibi oldum ama ağlamadım. güçlendim! bu kötü kalplilikler beni gümgüçlü yaptı. pes etmedim, yemedim, uyumadım, dizi izlemedim, kediye yuva arayıp durdum.
    yuvayı da buldum! eee noldu şimdi? hepiniz de aşırı mort oldunuz. böyle mosmorlu mort.
    kedi artık yeni yuvasında. emeği geçen herkese teşekkür ederim.

    ne kadar da mutlu olduğunu görüyorsunuz arkadaşlar.
    yuva olarak bula bula kendimizi buldum ama hiç yoktan iyidir! bence bizim eve çok yakıştı. köpeklerle, minderlerle ve halıyla uyumu göz kamaştıracak cinsten. zaten kediyi alma nedenim sadece bu. renk uyumu var. sarı olsa almazdım çok çirkin dururdu, evin rengine uymuyor şekerim. ay gerçi köpek sarıymış:/ kırmızı olsa almazdım o zaman.

    ayrıca çok asil ve tatlı bir kedi. şunun masumluğuna, şekerliğine bir bakın. size derler tipsiz! duydum vallahi, ne biçim kedi dediniz:( kendisi çok karakterli, seçici, prensipleri olan bir kedidir. evde sekiz çeşit mama olduğu halde yemez, köfte yaparsın onu da yemez. neden? keyfinin kahyası mısınız!!! hangi hakla soruyorsunuz pardon da? sizi ispiklerim kedime ve üç numaralı bakışını atarsa kaçacak yer ararsınız ona göre. şu anda okuyamaz, kalorifere monte yatağında yatıyor. bunun dışında yatağın altında turuncu köpek minderi, küçük odada pofuduk battaniyesi, koltuklar, yatağım, köpeklerin minderleri gibi mekanları var. klinikten eve geleli 2 gün oldu ama lider ruhlu bir kişilik olduğu için her yeri ele geçirdi. sağ olsun bazen bize de yer açıyor.

    aa bakın bir, kediye klorhekzidin toz bulmam lazım. şöyle bir şey. türkiye'de yok. bu yaralarına çok iyi geliyor ancak elimde azıcık var. bulana kediyi bir kere sevdireceğim. bu fırsat kaçmaz baylar bayanlar. bir klorhekzidin toz verene 5 dakikalık coni yamalı çorap larunda teodora kedi sevmesi hediye. sevdireceğim derken konuşup ikna ederim diye umuyorum. koskoca kediye emrivaki yapacak halim yok. herkes haddini bilmelidir şu hayatta.

    neyse tatlım, çorap uyandı. gidip bakayım bir isteği arzusu var mıymış. yatağını şöyle ellerimle pofuduk yapayım. ay masaj saati de geçmiş, azar işitmesem bari.

  • 31. kısmetse olur

    bakıyorum herkes annesiyle teyzesiyle izliyor.ben açtım annem böyle salak salak şeyleri nasıl izliyosun dedi

  • 32. hız yapan polisi çeviren abd'li kadın şoför

    link

    diyalog şu şekilde gelişiyor:

    --- spoiler ---

    kadın: sizi çevirip konuşmak istememin sebebi (ingilizcede polisler birisini çevirdiği zaman "the reason why i pulled you over" diyerek lafa girerler onu taklit ediyor) sizi miller drive'dan gördüğümden beri hız yapıyorsunuz. 140 kilometre hızı zorluyordunuz. bunu anlayabiliyorum çünkü tam arkanızda 50km hızla gidiyordum. rampayı geçtikten sonra sizi yakalayabilmek için 130 km hıza çıkmak zorunda kaldım. buna rağmen halen size yetişmekte zorlanıyordum, yetişemedim de. bu kadar hızlı gitmenize sebep olacak aciliyet nedir?

    polis: ne kadar hızlı gittiğimin farkında değildim. ( bu söylediği şey de yine polis tarafından birisi çevrildiği vakit hız yaptığının farkında mı diye sorulmakta. örnek: "sir, do you know how fast you were going?" şeklinde.)
    söyleyebileceğim tek şey şu anda işe gidiyorum. hız yaptığımı düşünmüyorum. fikrinizi söylemekte tabii ki özgürsünüz. aracınızı yanıma çektiğiniz için ben de bu sebeple aracımı sağa çektim. çok acil bir durumunuz olduğunu düşündüm. her şey yolunda mı?

    kadın: hayır, o yüzden değil her şey yolunda.

    polis: hız yaptığımdan dolayı mı?

    kadın: evet, o yüzden.

    polis: o halde hız yaptığım için özür diliyorum. elimden geldiğince yavaş gitmeye çalışacağım.

    kadın: istediğim tek şey hepimizin topluma örnek olabilmesi.

    polis: katılıyorum.

    kadın: toplumun liderleri her daim örnek alınır.

    polis: kesinlikle öyle.

    kadın: etrafta çoluk çocukları görüyoruz. ben de erkek arkadaşımın oğlu ile birlikte yaşıyorum. geçen gün çocukların yanından polisin bir geçişi vardı, görmeniz gerekiyordu. gerçekten üzücü bir durum.

    polis: haklısınız. kendinize iyi bakın, dikkatli sürün.
    --- spoiler ---

    izleyince insan gerçekten şöyle oturup bir hayatını sorguluyor. ben nasıl bir yerde yaşıyorum diye. şunu bir de türk polisine yapsam acaba ne olur diye? ben söyleyeyim ne olacağını. hem dayak yersiniz, hem nezarethaneye atılırsınız, hiç olmadık yere siciliniz boşu boşuna kirlenir. bunların hiçbiri olmasa bile çirkin bir ağız dalaşına girmek durumunda kalırsınız bu da tüm gününüzü rezil etmeye yeter.

    ayrıca (bkz: türkiye'den siktir olup gitmek)

  • 33. italya'daki domateslerin daha lezzetli olması

    bir suredir italya'dayim, inanilmaz bariz bir koku ve tat farki olmasa bu basligi inanin acmazdim.
    hani biz tarim ulkesiydik? hani en verimli topraklar, gunesimiz, havamiz, koylumuz?

    kucuk bir domatesi kesince butun odanin koktugunu en son cocukken yasadigimi hatirliyorum turkiye'de. kirmizi rengini unutmusum gormeye gormeye.

    turkiye'de tarim kalitesinin ne kadar dustugunu su kiyasi yapmadan anlamak imkansiz.

  • 34. ayağı kokan hademe

    (bkz: kim yazar yaptı lan bunu)

  • 35. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    tanrı’yı ve dini sorgulayan ateizm altyapılı 21 film

    “aaaa zeitgeist listede yok mu?” der gibi bakan gözlerinizi görür gibiyiz. hayır, yok. niye olsun ki? zaten herkes biliyor. biz elimizden geldiğince hiç bilinmeyen ya da az bilinen filmleri ve belgeselleri sıraladık burada. listedeki filmleri edinmeye çalışırken ya da izlemek için malum ortamlara başvururken unutmayın ki, listedeki çoğu filmde bir “ıron man” ekşını yok, hatta birkaçında ekşın yok. yani zaman zaman öldürücü derecede sıkıcı hale gelebilen yapımlar var arada. ama felsefeye meraklıysanız, tanrı, din, ölüm, yaşam gibi kavramları sorgulamak vazgeçilmezinizse, filmlerin tamamı göz açıp kapayıncaya kadar bitecek cinsten. neyse, çok uzatmayalım ve iyi seyirler…

    isa gerçekte kim: the man from earth (dünyalı)

    bu listede ilk sırada olmayı dünyalı’dan daha çok hak eden başka bir film yok. sıfır aksiyon, sıfır seks, sıfır entrika, sıfır güzel kadın, sıfır yakışıklı erkek. bir oda, taşınma hazırlığındaki 14 bin yaşında bir adam ve onun neden taşındığına anlam veremeyen dostları… ortaya çıkan film, kadrosunun sadeliğiyle ters orantılı. film doğrudan hıristiyanlık tarihiyle ilgili. 14 bin yaşındaki abimizin kim olduğunu öğrenince ağzınız açık kalacak. “bittiğinde oha dedirten filmler” sıralamasında ilk 5’e rahat oynar.

    kıtalararası mektup arkadaşlığı: mary and max

    8 yaşındaki avustralyalı mary ile 44 yaşındaki amerikalı max’in kıtalar arası yazışmalarını konu ediniyor bu stop-motion film. her iki karakter de sorunludur. mary aile ilgisinden yoksun, arkadaşsız bir çocuktur. max ise obez, takıntılı ve yalnızdır. mary’nin bir mektubuyla başlar arkadaşlıkları ve bir süre sonra iki tarafta birbirleriyle ilgili her şeyi biliyorlardır artık. filmin dini imanı sorgulatan kısmı ise max’in ateist olması. max, mary’ye yazdığı mektuplarda bu yönünden de söz ediyor. bir örnekle bitirelim: “yahudi olarak doğdum ve tanrı’ya inandım fakat tanrının yalnızca hayal gücünden ibaret olduğunu ispatlayan kitaplar okudum. insanlar tanrı’ya inanmaktan hoşlanırlar çünkü soruların cevapları karmaşıktır.”

    baştan sona darwin: creation

    darwinizm (darwin bu tanıma kızabilir), tanrıtanımazlık olarak adlandırılamaz. ama (kocaman bir “ama”) darwin’in var oluşa ilişkin ortaya koyduğu bu teoriden sonra, benzer sorulara cevap arayanlar için tanrı açıklamasına alternatif olan muazzam bir cevaplar silsilesi birbirini izledi. tanrı’ya inanmayan, fakat “yaşam”a dair cevaplarda da yeterli bilimsel açıklama bulamayanlara uçsuz bucaksız bir kaynak oldu bu teori. bu film darwin’in hayatına daha da yaklaşmamızı sağlıyor. ama unutmayın, bu bir film, belgesel değil. filmde daha çok darwin’in özel hayatını bulacaksınız.

    herkesin doğru söylediği bir dünya: the ınvention of lying (yalanın icadı)

    herkesin açık seçik doğruları söylediği bir dünya nasıl bir yer olurdu, hiç düşündünüz mü? şimdiye kadar düşünmediyseniz şu dakikadan sonra da düşünmeyin zaten. gerek yok, çünkü bu film sizi o dünyaya götürüyor. herkesin doğruyu söylediği bir dünyada yaşayan mark günün birinde yalan söylemeyi keşfediyor. filmi konumuzla alakalı yapan tarafı ise, mark’ın yalan söylemeyi keşfettikten sonra yalanları abartması, bir din kurması ve peygamber gibi görülmeye başlanması.halktan kişilerin tanrı’yla ilgili sordukları sorulara mark’ın verdiği cevaplar için bile izlenir bu film.

    tarihin en etkileyici kadınının hikayesi: agora

    alejandro amenabar şaheseri bu film, isa’dan sonra 400’lü yılları ve o dönemin dünyalar güzeli matematikçisi, astronomu ve filozofu hypetia’yı anlatıyor. filmde din ve tanrı ekseninde göreceğiniz şey ise, dinin barbarlık ve zorbalıkla iç içe geçmiş hali. tarihsel gerçeklere dayanan agora, ayrım yapmaksınız (bu film özelinde paganizm ve hıristiyanlık) sağlam bir eleştiri getiriyor dine. ve tabii bir de yine dindarlar (bir dönem hıristiyanlar, bir dönem müslümanlar) tarafından yakılan yıkılan iskenderiye kütüphanesi’ni görüyoruz. kütüphanenin uğradığı yıkıma şahit olmak, filmdeki pek çok şeyden çok daha üzücü aslında.

    dindar ve saçma: religulous (ilahi komedi)

    adı “religious” (dindar) ve “ridiculous” (saçma) sözcüklerinin birleşiminden oluşan bu film bill maher dehasının ve hazırcevaplığının bir ürünü. film değil aslında, belgesel desek daha doğru olur. maher bu belgesel boyunca farklı lokasyonlarda farklı bir sürü insanla tanrı ve din üzerine sohbet ediyor. o kadar güzel sorular, cevaplar ve sohbetler var ki, izleyen kişinin keyif almaması imkansız. her şey bir yana, belgesel, maher’ın sorduğu ultra mantıklı sorular ve verdiği cevaplardan dolayı çok komik. bu yapımın, şuradan ulaşabileceğiniz bir de web sitesi var.

    yasaları “çiğneyen” bir öğretmenin yaşadıkları: ınherit the wind (maymun davası)

    gerçek bir olaya dayanan ve çekildiği dönemi de düşünürsek cesaretini takdir etmemiz gereken bir filmle karşı karşıyayız. filmin dayandığı ve maymun davası (ya da scopes davası) olarak bilinen olay, 1925 yılında amerika’da yaşanmış. john scopes adlı bir lise öğretmeni derslerinde darwin’in evrim kuramını anlatınca yasaları çiğnediği gerekçesiyle mahkemeye verilmiş. film de bu olayı konu edinmiş ve avukatların tartışması üzerinden bir anlamda darwin’le tanrı’yı tartıştırmış. yönetmeni de nuremberg duruşması’dan tanıdığımız stanley kramer.

    bir monty python şaheseri: life of brian (brian’ın yaşamı)

    komedi konusunda kelimenin tam anlamıyla bir efsane olan monty python ekibinin tüm mitlerle dalga geçtiği başyapıtı. filmle ilgili bilinmesi gereken detaylardan birisi, katolik kilisesinin bu filmi “blasphemy” (dini değerlere söven) olarak görmesi ve buna dair resmi açıklama yapması. film, ms 33 yılında geçiyor ve isa’yla aynı gün doğan brian adında bir köylü çocuğun öyküsünü anlatıyor. life of brian, üzerinden yıllar geçmesine rağmen komikliğini hiç kaybetmedi. sizi kahkahalara boğacak bir yapım bu.

    yeni başlayanlar için beyin yıkama: jesus camp (isa kampı)

    isa kampı, evanjelist amerikalıların çocuklarını gönderdikleri din kampını ve o çocukların aldıkları eğitimi anlatan bir belgesel. yayınlandığı dönemde abd’de büyük bir tartışma yaratan dehşete düşüren cinsten bir yapım.

    iftiraya uğrayan bir eş: the stoning of soraya m. (soraya’yı taşlamak)

    bu film üzerine yazacak çok bir şeyimiz yok,ama en azından konusuna kısaca değinelim. bir gazeteci olan freidoune arabası bozulunca bir köyde vakit geçirmek zorunda kalır ve zahra ile tanışır. zahra, öyküsünü anlatmasını isteyen ve taşlanarak öldürülen (recm) yeğeni soraya’ya verdiği sözü yerine getirmek için gazetecinin peşini bırakmaz. filmi izlediğinizde akıl dışılığın, beyni kullanmamanın, yani kısaca bağnazlığın, insanların hayatını yok etmesine şahit olacaksınız. öfkeleneceksiniz, sinirden küplere bineceksiniz ve muhtemelen ağlayacaksınız.

    ötenazi hakkını savunan bir doktor: you don’t know jack

    tv’de yayınlanması için çekilen filmler genellikle kaliteli olmaz, ama “genellikle”. işte bu film, “tv için çekilen filmler hiçbir zaman kaliteli olmaz” demememizin sebeplerinden birisi. karışık mı oldu? neyse, çok durmayın üstünde. film, 90’lı yıllarda ölümcül derecede hasta olan kişilere intihar etmeleri (ötenazi) için yardımcı olan dr. jack kevorkian’ı ve bu uğurda verdiği hukuk mücadelesini anlatıyor. filmde tabii ki sağlam bir ölüm, yaşam ve tanrı sorgulaması da var. al pacino’nun oynaması ise filmin en güzel yanı belki de.

    dış dünyadan uzak geçen 35 yıl: bad boy bubby (yaramaz çocuk bubby)

    bu film, bünyesi gerçekten sağlam olanlara tavsiye edebileceğimiz bir film. film, annesi tarafından yıllarca evde kapalı tutulan, dış dünyayla temasta bulunmasına izin verilmeyen bubby’yi ve dünyayla tanışmasını anlatıyor. filmin özellikle ilk yarım saati zihninizi allak bullak edecek cinsten, çünkü ensest ilişkiden tutun şiddete kadar bir sürü şeyle yüz göz oluyorsunuz. izlemeye başlamadan önce iyi düşünün ki sonra küfürlerinizden biz de nasiplenmeyelim.

    listenin tek stand-up’ı: letting go of god

    bu yapım bir belgesel değil, aksi gibi bir film de değil. bu tek kişilik bir gösteri. julia sweeney adlı oyuncu bu gösteride ateizme geçişini esprili ve duygusal bir şekilde anlatmış burada.

    ortaçağın vazgeçilmez hastalığı: black death (kara ölüm)

    ortaçağ denince akla gelen yegane olaylardan biri de, ortalığı kırıp geçiren veba salgınıdır. bu film de o dönemi anlatan bir film. filmi bu listeye dahil eden yanıysa, din ve tanrı adına yapılan birçok saçmalığın anlatılması. konusu da kısaca şöyle: köyler veba salgınından kırılırken bir köyde hastalık namına hiçbir şey görülmez ve bundan dolayı da kilisenin o iğrenç gözleri bu köye çevrilir. kilise bu konuyu araştırmak üzere köye bir ekip yollar, tabii bu sırada “cadı” söylentileri de dilden dile dolaşmaya başlamıştır.

    sıradışı bir uzaylı: paul

    bu film için “çok çok iyi, mutlaka izleyin” diyemeyiz. zaten izleyenlerin görüşleri de çok farklı. kimisi “süper” diyor, kimisi “klişelerle dolu .oktan bir film” diyor. ama filmdeki uzaylı karakter paul’un evrimle ilgili söylediklerini duymak için bile izlenebilir diye düşünüyoruz. ha bu arada paul, gemisi dünyaya düşen ve evine geri dönmeye çalışan uzaylı kahramanımız oluyor. “alla allaaa, biz niye görmedik bu filmi vizyondayken?” diye sormayın kendinize, çünkü vizyona girmedi.

    tanrı var mı: the seventh seal (yedinci mühür)

    ortaçağ’da geçen bu bergman filminin bir tarafında, savaştan bıkmış bir şövalye, diğer tarafında da köyleri dolaşıp gösteri düzenleyen küçük bir akrobat grubu var. şövalye tanrı adına savaşır, fakat vebanın ve insanoğlunun yol açtığı tahribatı görünce tanrı’dan şüphe etmeye başlar. bir süre sonra şövalyenin bir ziyaretçisi olur: ölüm. ama şövalye boyun eğmez ve ölüm’ü satranç oyununa davet eder. kaybederse, ölüm’ün canını almasına itirazı olmayacaktır. diğer tarafta da akrobat “iyimser” bir aile, yolculukları sırasında yobaz dincilerle karşılaşır. aile, yobazların tanrı’nın emirleri gereği kırbaçlama törenleri düzenlemelerine ve “dinsizleri” yakmalarına tanık olur. film baştan sona tanrı’yı, yaşamı ve ölümü sorgular. bir rahibin çocuğu olan bergman’ın geçmişinin etkilerini doğrudan görebileceğiniz ağır ve varoluşçu bir filmdir. filmin, 1957’de cannes’da jüri özel ödülü aldığını da hatırlatalım.

    kırıp geçiren bir komedi: dogma

    1999 yapımı bu güzide filmimiz, cennetten kovulan iki meleğin dünyaya gelmesini ve burada azrail’le işbirliği yaparak tekrar cennete gitmeye çalışmalarını konu ediniyor. tahmin edeceğiniz üzere filmde hıristiyanlık öğretilerine bir sürü eleştiri var. gerek kadrosuyla, gerek komedi potansiyeliyle adından söz ettiren bu film maalesef türkiye’de gösterime girmedi.

    tek mekanda geçen bir tartışma: the sunset limited (günbatımı sınırı)

    tek mekan filmlerinden birisi olan sunset limited, iki karakterin dünya görüşleri üzerinden yola çıkan bir tartışma aynı zamanda. dindar olan siyah’la (samuel jackson) ateist bir profesörün beyaz’ın (tommy l. jones) siyah’ın dairesinde konuşmalarını, tartışmalarını içeriyor sunset limited. oyuncuları ve öyküyü göz önünde bulundurunca çok sağlam bir olduğunu belirtmekte bir beis görmüyoruz. sonu gelmeyen cümlelere hazırlayın ama kendinizi…

    bir woody allen güzellemesi: whatever works (kim kiminle nerede)

    woody allen’a aşina olan izleyiciyi hiç şaşırtmayacak bir film kim kiminle nerede. ultra mantıklı, açıksözlü ve iğneleyici bir adam olan boris’in yaşadıkları ve çevresinde olan biteni anlatıyor. her konuda söyleyeceği bir şeyler olan boris’in tanrı ve din konusunda da edeceği iki çift söz var. müthiş eğlenceli bir film ve adına yakışır bir finali var.

    bu tartışma nereye gider: the ledge (hayatının seçimi)

    shana’nın radikal bir hıristiyan olan eşi ile aşık olduğu ateist iş arkadaşı arasındaki savaşı anlatıyor the ledge. shana iş yerinde birlikte çalıştığı gavin’e aşık olur ve shana’nın eşi joe bu ilişkiyi öğrenir. burada sözünü ettiğimiz savaş sadece düşünsel bir savaş değil. ikilinin birbirine fiziksel olarak zarar verebileceği bir savaş aynı zamanda. yönetmen matthew chapman, oyuncular liv tyler, charlie hunham ve patrick wilson.

    carl sagan farkıyla bir bilim kurgu: contact (mesaj)

    bu filmimiz de, forrest gump’tan dolayı çok çok iyi bildiğimiz robert zemeckis’in imzasını taşıyor. ama daha da güzeli carl sagan imzasını da taşıyor, zira sagan’ın kitabından yola çıkılarak çekilmiş contact. filmi, carl sagan faktörü haricinde konumuzla ilgili kılan yönü ise, filmde “tanrı var mı?” sorusunun da çok net bir şekilde sorulması ve buna cevap aranması. çok başarılı bir bilim kurgu filmi mesaj.

    daha fazlası için
    http://www.baharkilic.org/…belgeseller-listesi.aspx
    http://listelist.com/ateizm-filmler/

  • 36. victoria's secret mankenlerinin çok abartılması

  • 37. cizre ile sur'un bir türlü pkk'dan temizlenememesi

    askerlikte ilk öğretilen şeydir:
    "duyduklarının hiçbirisine, gördüklerinin yarısına inanma"

  • 38. aziz kiraz

    şimdi diyeceksiniz ki ulan seninde girmediğin kulis yok, tanımadığın adam yok evet yok.

    ama aziz hakkında yazacaklarım tamamen kişiseldir. tesadüfen kurumsal olarak kullandığımız çiçekçinin çocuğudur. babası evet bir dönem zengindi ama battı. şimdi ise orta üst bir gelir seviyesinde ve "o eski halinden eser yok". ismi de sinan kiraz. çocuklarının eğitimi için hiç bir masraftan kaçınmayan karadenizli bir aile babası, eşi bu işlere ilk girdikleri yıllarda da bakımlı bir bayandı.

    şimdi çocuğun ne gayliği kaldı, ne zenginliği, ne ukalalığı. her şey hakkında fikri olan hiç bilgisi olmayan bir grup lubunya yine geçmiş kenarlarından salya damlayan klavyelerinin başına ve döktürmüş.

    şahsi kanaatime gelince, ben sahneye ve showa inanırım, erkan oğur'un ya da cengiz özkanın sesi güzelde ne oluyor, sabahat akkiraz2ın yorumuna yaklaşabilen bir insan evladı var mı? müzikalite olarak kardeş türkülerdeki zenginliği verebilen başka bir grup var mı ? zamanında 10 tl'ye bilet satılıp konserin boş olduğunu bilirim. vs...

    yani iş sahneyi doldurmak, kitleleri çoşturmak nerede ? türkiye'de ! ayrıca yarışmada olum adam? kraliyet akademisine gitse ingiliz köpeği diyecektiniz, böyle oldu yine tonla laf ettiniz.

    konuşmayın demiyorum hobi olarak gene konuşun ama ayarınız olsun, biraz düşünüp konuşun, ağız ishali olmuşsunuz haberiniz yok.

  • 39. 1 şubat 2016 küçükçekmece kahve baskını

    akp hükümeti (allahı var) aylarca büyük bir çaba göstererek doğuyu, suriye'ye çevirdi; ama yetmiyo bunlar anlaşılan. istanbul'da kürtlerin (ki baya ateşli kürtlerin) en yoğun yaşadığı yerlere baskınlar yapılmaya başlandı. bi süredir küçük armutlu üzerinden alevilere oynuyolardı, baktılar ki alevileri provoke etmek zor; hazır ısıtmışken kürtlere girelim dediler heralde.

    amaçları adana, mersin, izmir ve istanbul'daki kürt mahallerini de barikatlarla hendeklerle doldurmak değilse ben de en adi orospuçocuğuyum.

  • 40. çilesi statüsünden fazla olan meslekler

    vay arkadas ne cekilmez cileniz varmis, gotunuz yerse hemen istifanizi verip sizi böyle alalim o zaman:

    (bkz: madencilik)

    gelen mesajlar üzerine edit:
    gencler başlık acik, anlatilan net, o yüzden;
    (bkz: first world problems)
    (bkz: derdini sikeyim)

  • 41. jandarma teğmen recep erdoğan

    01 şubat 2016 tarihinde diyarbakır sur ilçesindeki çatışmalarda bölücü terör örgütü pkk tarafından şehit edilen urfa'dan diyarbakır'a görevlendirilen jandarma özel harekatçı teğmen.

    devremizin beşinci şehidi. diyarbakır'ın bizden aldığı üçüncü devremiz. henüz bir hafta önce silopi'den gelmiş, geldiğinin ertesi günü karşılaşmıştık. bu adamın, bu teğmenin sözde hayata 3-0 önde başlayan bu teğmenin yanında sivil kıyafetleri bile yoktu. aylardır oradan oraya gönderip duruyorlarmış, buradan da bir yere gidecekleri kesinmiş ve yola çıkarken sivil elbiselerini alamamış. o yüzden evime davet ettiğimde gelemedi benim arkadaşım.

    benden son isteği de samsung s4 mini bataryasıydı.
    istediğini dün aldım ama ona ulaştıramadan şehit edildi benim devrem.
    çok güleryüzlü adamdı recep. ne zaman evleneceksin bilader diye sormuştum, abi bu şekilde çalışan adamı hangi kız ne yapsın allahını seversen urfa dönüşünde ancak evlenirim demişti. bir sene sonra da tayin yazacaktı.

    bölük komutanı istifa edip gittiğinde bölük komutanlığı da kardeşimin omuzlarına kalmıştı, şimdi bölüğünün başında da kimse kalmadı.

    ben recep'i harp okulu birinci sınıftan beri tanırdım. hep gülerdi, mutlu adamdı, bizi harp okulunda komutanlarımız haksız yere zorlarken bizim için üzülürdü, bizimle beraber o da küfrederdi. kalıplı falandı ama şaşırtıcı derecede çok iyi spor yapardı. gümüşhaneliydi, gümüşhaneyi de çok severdi devrem benim.

    her şehitle beraber yaşadığım hüzün, çöküntü artırıyor farkediyorum ki, hastanede on tane teğmen, gerektiğinde en önde çatışan, bir bölüğü, takımı, timi emir komuta eden on tane teğmen ağlamamak için çok zor tuttuk kendimizi. çünkü ağlayamazsın, teğmenin duruşunu bozamazsın, teğmensen güçlü olmak, dirayetli olmak, kendini her daim tutabilmek zorundasın. ağlasak ardından recep demez mi ulan yakıştı mı şimdi on adam milletin içinde ağlaşıyorsunuz diye.

    hastane çıkışında da devrelerimizden iki kişi akşam sur'a gitmek için hazırlık yapmaya ayrıldı, iki kişi silvan'a gitti, bir kişi de bugün nöbetçiydi, nöbeti almaya, askerlerinin başına gitti.

    ne söylesem hiç bilemiyorum sanırım devremizin şehitleri gelmeye devam edecek. hepimizin canı yanıyor, yanmaya da devam edecek.
    ruhun şad olsun kardeşim. gözün arkada kalmasın. emre'ye, ibrahim'e, hubeyb'e, altuğ'a selamlar.

  • 42. kutsal kitaplar bugün inseydi

    adil kullanım kotası yetmediği için ülkece dinsiz olurduk.*

  • 43. fikret orman

    hakkında iğrenç iddialar dolaştıran paralı köpekler görüyorum. bu paralı köpeklerin havlaması kadar normal bir şey yok tabii. lakin atladıkları nokta, 35 yıllık karısını boşayıp 25 yaşındaki çıtır ile evlenen bir başkana sahip olmaları.

    amk evlatları, bir şey bulamadınız buralara düştünüz değil mi? ananızı avradınızı sikeceğiz, az daha bekleyin hele.

  • 44. jem paul karacan

    bonservis bedeli 50000 euro ise koca sözlükte 1000'er euro verecek 50 kişi bulunur herhalde. toplayalım parayı, alalım bonservisini, bir daha futbol mutbol oynamasın.

  • 45. bülent arınç

    az şey söyleyip, çok şey gizleyerek ben bu pisliklerin dışındayım imajı vermeye çalışan eski politikacı.

  • 46. bir kezban'a mektup

    umurda olunmadığı iddia edilen birisi için yazılmış; 6 paragraf, 326 kelime, 2250 harf ve 2583 vuruş içeren mektuptur...

  • 47. beşiktaş

    sözlüğü takip etmeyip rakip takımı takip eden gerizekalıların yine üşüştüğü takım. tinere alerjin varsa bu başlıkta ne geziyorsun sonuçta biz tinerciyiz, siktir git adliye koridorunda gez, sizin yeriniz orası.

  • 48. süper lig'de olması gereken takımlar

    kesinlikle (bkz: altınordu)

    bu kulüp tamamen türkiye'nin futbol anlayışını değiştirebilecek tek kulüp.

  • 49. sur toledo gibi olacak

    davutoğlu'nun müthiş vaadi.

    osmanlı başkenti bursa'yı şu hale getirmeyi başarmış, cumhuriyet başkentini gökçek hanedanına emanet eden zihniyet söylüyor bunu.

    haftaya gülerek başlayalım ^^

  • 50. rte'nin bülent arınç'tan o zat diye bahsetmesi

    (bkz: o zat türkiye)