Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. incir ve üzüme prezervatif konulmayacak

    amk cahilleri, prezervatif koruyucu demek. ingilizceniz mi yok hıyarlar? ancak dalga, alay. ağır hırbosunuz. tebrikler.

  • 2. kangalın iyi bir dövüş köpeği olmaması

    dövüş köpeği yoktur, orospu çocuğu vardır.

  • 3. ahmet necdet sezer

    bugün 75 yaşına girmiş gönlümün efendisi. tc'nin tipik bir orta doğu ülkesine dönüşmesini ve otokrasiye geçişi hiç değilse 4,5 yıl ertelediği için kendisine minnettarım.
    ilk aşkım, son cumhurbaşkanım nice sağlıklı, mutlu yıllara. **

  • 4. 13 eylül 2016 benfica beşiktaş maçı

    apartmanda alt kattaki takımdaşım maçı digitürk'ten izliyordu, bense türksat'tan. adamın yayınının 2-3 saniye geriden geldiğini kaçan gollerdeki bağırışlardan anlıyorum. talisca sıkınca yumruğumu ısırdım adamın gol sevinci piç olmasın diye.*

  • 5. ankara kızlarının izmir kızlarından güzel olması

    onlar anitkabire ziyarete giden izmirlilerdir.

  • 6. prezervatifin 43 lira olması

    sözlük olarak uzun zamandır almıyoruz sanırım. yoksa elbet çıkardı önceden bu tarz başlıklar. beyler hani hepimiz badboyduk ? hani kazanova bizdik ?

  • 7. apple'ın siyah iphone7'yi kılıfla kullanın demesi

    dedem tv kumandasını posetleyip sarınca anadolu çomarı oluyor apple kullanıcısı kılıf kullanınca tiki oluyor, elit okuyor, kovalak oluyor aq.

  • 8. eczanelerin kapatılması

    eczacenelerde nitelikli ve vasifli insanlarin calistigini sananlar var.

    (bkz: eczaci kalfasi)

  • 9. tolga zengin

    dün sabah uyandığımda gidip oğlumu uyandırdım. oğlum dedim bu mübarek bayram gününde istediğin bir şey var mı?

    baba artık kalemizde tolga olmasın dedi.

  • 10. misvak dergisinin atatürk capsi

    zamanı gelince dana gibi asılacakların gelecekten günümüze ışınlanmış ironik çalışmasıdır.

  • 11. ecem uzgör

    sanırım bunu seçen jüride metin şentürk, ray charles ve aşık veysel gibi ünlü isimler de vardı.

  • 12. kız istemede türk kahvesini erkekler yapsın

    tek taşı kadın alıyorsa benim makul karşıladığım tekliftir. tek taşı kadın alsın her gün kahve yaparım ben sıkıntı yok.

  • 13. türbanlılara yapılan büyük saygısızlık

    ak partililer mağdur olmuştur.

  • 14. adını hatırlamayan mülteci kız

    ahirette cezasını çekecekmiş de! zalimler için yaşasın cehennemmiş!

    işte tam bu sebepten dinler var zaten!

    yani sen o zalimlere karşı ayaklanma. onlar cezasını cehennemde çekecek zaten sen beddua et yeter. vicdanını rahatlat öfkeni at yeter. sakın öyle ayaklanma işlerine girme sorgusuz sualsiz sana yapılan zulme biat et allah onları cıss yapacak öbür dünyada.

    yersen!

  • 15. ben fenerli değilim

    babasının veya anasının zeka seviyesini gösteren video. birileri de 'şu bünyede bile iritasyon bık bık' konuşuyor. çocuk da yetiştirmemiş belli. sen eğer çocuğa kötü bir şey yaptığında ceza olarak bu lafı edersen elbette o onu kötü olarak anlayacaktır. ne bilsin çocuk, ne olduğunu. ona öğretilene göre fenerbahçeli olmak ceza, galatasaraylı olmak ödül. biri iyi, biri kötü.
    peki yetiştiren ne? embesil.

  • 16. anderson talisca

    eski takımına mükemmel bir gol atarak ağlatmıştır.

    bu beşiktaş'a gelen bi hırslanıyor böyle bi gaza gelme durumu oluyor.

    beşiktaş'a yakışan budur.

    ben gururlandım. sende gururlan

    not:gs

  • 17. 4 ayda akıcı ispanyolca öğrenmek

    (bkz: bunun bizim umurumuzda olmaması)

  • 18. harry potter filmlerinin yeniden çekilmesi

    " şuana kadar kitaplarını okuyup da filmlerinden herhangi birini beğenen birisiyle karşılaşmamış olmakla birlikte" kısmıyla yaran açıklama.

    harry potter filmlerini güzel yapan o dönemde kitapla ve filmle büyüyen bir neslin yetişmesinde gizlidir.

    bahsedilen kitle hayal gücü geliştikçe filmlerin de geliştiğini, yaşı ilerledikçe filmin de daha ciddi bir hal aldığını gördü ve onunla birlikte büyüdü.

    değil bir, bin defa da çekilse ilk seri kadar efsane olamayacak bu sebeple. bırakın eksiğiyle fazlasıyla bu seri böyle kalsın.

  • 19. terörist başı ifadesini doğru bulmuyoruz

    bencede orospu çocuğu başı daha yakışıyor.

  • 20. duşko toşiç

    hor gorulen, yok yere yerin dibine sokulan adam bugun maçin yildiziydi.

    süslü transferler aboubakar ve adriano sahadan silindi

    tapilan şovmen quaresma 2-0 a getiriyordu maçi nerdeyse laubaliliginden.

    demek ki neymis?? süs püs hikayeymiş.

    adam olanlar oynar bu sahada.

  • 21. selçuk inan

    medya tarafından inanılmaz kollanan oyuncu. epi topu devre arası oyundan çıktı tüm ailesi katledilmiş gübi davranılıyor. bütün basın sneijder'i hocayı yönetmi yemeye çalışıyor alt tarafı adam devre arasında oyundan çıktı diye. mobbing uygulanıyo yazan var yahu, sanki taciz edilmiş. en son yasin'e böyle uyuz olmuştum menejeri sürekli maaşıyla ilgili haber çıkartıyor diye şimdi selçuk iki etti.

  • 22. nepal

    nepal'de dağ başından ilk izlenimlerim, hayalkırıklıklarım ve tabii ki leoparlar...

    (orjinalini dün bloga yazdım yorgun argın. demin de medium'a koydum. ikisi de resimli ve reklamsız)

    ***

    son 4 gündür durmadan yollardaydım. gerçi genel olarak hep yollardayım ama bu son günler biraz ağırdı. 96 saatin 70'i otobüste, kalanı da yol kenarındaki tuvaletlerde geçmiştir. yol dediysem, asfalt hak getire; her yer delik deşik olduğundan roller coaster gibi inip çıkarak gittik. o yüzden pazar için planladığım gibi otobüste birşeyler yazamadım (ama "bvvvvv illoolll reeewwee" gibi planlamadığım şeyler yazdım bolca, bir ara postmodern şiir kitabı olarak çıkaracağım).

    cilalı bir yazı için gereken enerjiyi beklemeden, son günleri aklıma geldiği gibi yazayım yatağa yıkılmadan önce. (şu aralar lüks standardım: bir, yatak var mı? iki, yılanlar genelde evin dışında mı takılıyorlar?)

    ***

    geçen gün katmandudaydım. bazen gideceğim yerler hakkında bilerek önceden hiç araştırma yapmıyorum, googledan fotoğraflara dahi bakmıyorum ki sürpriz olsun. katmandu'nun çocukluğumdan beri kafamdaki imajı alplerdeki köylere yakındı nedense: havadar, her yerden himalayalar gözüküyor, mistik, rahat...

    o güzel hayaller, şehre varır varmaz beni bırakıp gittiler. sıcak, nemli, aşırı kalabalık, alt alta üst üste, gürültülü, tozlu bir yer. bangladeşe gitmedim ama orayı da böyle hayal ediyorum, dandik bir hint şehri gibi (dandik hint şehri = aşırı dandik türk şehri + 3000 ekstra inek ve 25 milyon ekstra insan).

    katmandu'da turizm trekking üstüne olduğundan, iki dükkandan birinin adı everest. everest trekking, everest restaurant filan neyse de, everest home decor, everest supermarket, everest motor... yahu size ne oluyor?

    everestten sonraki en popüler isim olan annapurnayla ilgili garip bir şey geldi başıma: daha yeni gelmişim, konuştuğum ilk yerli "annapurna bilmemne tours" yazan bir kart verdi, ben de standart cevabımı verdim ("ben zaten her şeyi ayarladım, parasını da 5 sene öncesinden yatırdım evimi ipotekleyip, beş kuruşum kalmadı") ve eleman beni biraz süzüp gitti. iki dakka geçmedi, başka bir nepalliyi sürükleyip önüme attı. "herhalde kurban olarak bunu seçtiler, adetleri böyle, ayıp olmasın diye yiyecez artık napalım" diye adama çatalı batırmak üzereydim ki bana aynen "abi sana çok güzel bir kıyak yapıcam" dedi. aynen diyorum çünkü bunu türkçe dedi. ben o şaşkınlıkla bir haftalık turun kaça olacağını sorunca adam resmen fatality yaptı: "aaabi senin hatırın için 80 bine olur, o da zararına yani".

    dünyanın öteki ucunda, turan taktiğinden sonra türklerin en bilinen taktiği olan kapalıçarşı manevrasıyla karşı karşıya kalmıştım. zaten eleman aksaray'da öğrenmiş türkçe'yi. bizim de kültür emperyalizmimiz böyle oluyor demek ki. almadım tabii turunu, 80 bin demek 800 dolar demek, nepal'de o paraya 10 tane öküz alırsın (ben almadım ama düşünüyorum)

    ***

    katmandu'nun backpacker mahallesi, bir yandan diğer tüm backpacker ortamları gibi bir klişe: uyduruk yoga yerleri, rastalı olmayanı kapıdan almayan barlar, birbirinin aynısı 500 tane hediyelik eşya dükkanı. ama sadece bir sokak ötesi başka bir dünya oluveriyor. köy yolu gibi yollarda pat pat giden motorlar, at arabalarını sollayıp daracık sokağa girmeye çalışan bir kamyon, onun yolunu tıkayan toplanmamış çöp yığınını koruyan köpekler, önüne keçi bağlanmış berber dükkanında muhabbet eden yaşlılar, iki adımda bir cep telefonu dükkanı.

    cep telefonu dükkanlarının toplam işyerine oranı, bir yerine gelişmemişliğinin en kestirme ölçütlerinden biri olsa gerek. ayranı yok içmeye, iphonela gider sıçmaya hesabı (gerçi artık helaya gitmeye de gerek yok, onun da app'i vardır)

    bu sokaklarda dolanırken aylar önce java'nın bromo yanardağında tanıştığım çifte rastladım (oraları ayrıca yazacağım). onların ısrarı sayesinde herkes gibi manzara noktasına değil de, 5 dakkada bir gürleyen yanardağın ağzına tırmanıp gündoğumunu tek başımıza izlemiştik, o yüzden kafamda not almıştım: "yıldız tarihi 2016.44a, kral tipler, ilerde görürsen çay ısmarla".

    ısmarladım. onlar da bana bir hikaye ısmarladılar: kız, avusturya’da düzgün bir işte çalışıyormuş, bir fabrikada müdür. fabrikanın deposunda hamallık yapan bu çam yarmasına aşık oluyor, beraber işlerini bırakıp sonu belli olmayan bir seyahata çıkıyorlar. paraları az, gelecekleri belirsiz ama sürekli kakara kikiri. kızın ailesi önce çok bozulmuş ama çocuğu sevince bunlar da katılmışlar seyahatin bir kısmına. nepal’de 3 ay boyunca yürüyecekler dağ tepe.

    yürüyecek yer bol ne de olsa. nepal everest’ten ibaret değil. 2 günlük rotalar da var, 2 aylık rotalar da. çoğu yer için rehbere gerek yok, kamp eşyası taşımaya da. yol üstündeki çay evlerinde kala kala gidiyorsun.

    ***

    çay bitince tesadüfler katlanıyor, meğer onların kaldıkları hostelde kalacakmışız. hostelin sahibi bunlarla bir haftadır haşır neşir olduğundan, bize özel muamele olarak kendi pişirdiği yemeği veriyor. o kadar acı ki, ne olduğu bile belli değil. acı kavramının vücuda gelmiş hali olabilir yediğimiz yemek. ayıp olmasın diye oscarlık bir performans sergileyip, tat hücrelerimin soyunu kırıyorum.

    herkes yorgun olduğundan vedalaşıp odalara çekildik. odanın geceliği 7 dolar ama 70 dolarlık sıcak su kullanmışızdır hatunla. önümüzdeki 1–2 ay boyunca sıcak su olmayacak, zevkini çıkarmalı. ama tam çıkmıyor. yan odadaki hintli grubun gürültüleri suyun huzurunu bastırıyor. hindistan anayasasına göre bir odada altıdan az hintlinin kalması yasak, o yüzden aksiyon bol. hepsi erkek olan grup, bir noktada koridora çıkıp dansetmeye başlıyorlar. saatlerce. benim 5 türk erkekle şu hareketi yapmam için ya kafamın acayip kıyak olması ya da doktordan “yarın öleceksin, koy götüne rahvan gitsin” raporu almış olmam gerek.

    bu tip durumlarda kendi kendine köpürmek veya kavga çıkarmak yerine donla çıkıp insanların ortasında dikilmek en etkili taktik. nedense o ana kadar insanları rahatsız ettiklerini umursamayanlar, bu manzara karşısında kendileriyle yüzleşmek zorunda kalıyorlar. donumla o hintlileri daha iyi birer insana dönüştürdüğüme inanıyorum.

    ***

    ertesi sabah 6'da otobüs durağındayız. yol kenarına sıralanmış 20-25 tane otobüs. hepsi aynı saatte kalkıyorlar, karavan gibi. ve bir deve kervanı kadar da yavaşlar. yemyeşil vadilerin arasından tıngır mıngır kıvrılıyoruz ama manzaranın arkaplanı bulutlar yüzünden gözükmüyor. yağmur mevsiminde manzara yakalamak zor iş.

    200 km'lik yolumuz, 5 mola ve 8 saat sonra bitiyor. sonra bir dolmuş. çantaları içeri koyup bir koltuk daha kaplamak ayıp olacağından tepeye atıyoruz, ip mip olmadan. her virajda arkaya bakıyorum, bu sefer düştü mü diye. 1 ay önce bir otobüstün bagaj kapısı kendi kendine açılmış, benim çanta düşmüştü. yoldan geçenler görüp almışlar. otobüsün yolunu kesen arabaya küfrederken, arka koltuktan benim çantamın çıkmasının yarattığı dumur hala taze. adamlara teşekkür bile edememiştim şaşkınlıktan.

    sonra otostop. bizi alan adam yol boyunca susmuyor, dilini anlamadığımızı umursamadan. bir noktada hmmm hmmm demeyi de bırakıyorum. yol kötüleşiyor, adamın arabasına acıyıp iniyoruz, kalanını yürümek için. anladı mı bilmiyorum, belki de muhabbetinden sıkıldığımızı sandı.

    ***

    bir saatlik bir yürüyüş ve taşıdığım 20 kiloya ettiğim yüzlerce küfür sonrası, nihayet kalacağımız çiftliğe vardık. ev sahibi dünyanın en sakin insanı olabilir. o kadar sakinki, yanına gelince dünyanın ikinci en sakin insanı oluyorsun. iki sene öncesine kadar üniversitede muhasebe dersleri veriyormuş. üniversiteden aldığı ayda 100 dolar, beslemesi gereken ağız sayısı da 8 olunca (sadece 2 çocuk var, kalanı akrabalar), babadan kalma çiftliğine dönmüş.

    iş çok, her güne saat 3'te başlıyor. bir saat meditasyon, sonra bufaloların sütünü sağmak, vs. bizim gibi tipleri ağırlamak epey yardımcı oluyor. hem biraz iş yapıyoruz, hem de yemek için günde 3 dolar veriyoruz. bu şekilde 4 gönüllüden aldığı para, eski üniversite maaşından katbekat fazla. bizim için de kazançlı: gidip katmandu’daki aksaray esnafından “otantik nepal köy tecrübesi” satın alacak halimiz yok.

    ***

    bufaloların üst katındaki fare boku dolu odaya çantaları koyar koymaz, ot kesmeye koyulduk. burası tropikal olduğu için, otlar da, içinde yaşayan hayvanlar da biraz büyük. sülükler, yılanlar, dev kertenkeleler, rengarenk böcekler ve leopar. leopar? meğer önceki gün komşunun köpeğini yemiş. diğer gönüllü çift, geceleri sürekli havlayan o köpekten illallah demişler ve sonunda köpeğin ölmesi için yarı-şakasına dua etmişler. ertesi sabah uyandıklarında hayvan sizlere ömür. ya bunlar vudu büyücüsü ya da köpeği harcayıp suçu leopara attılar.

    ortamda leopar var ama, orası kesin. geçen sene bir bebeği öldürünce askerleri çağırmışlar. bence leoparlar bunlara pusu kurup silahlarını çaldılar. marksist-feminist-çevreci bir gerilla hareketi oluşturmuş olabilirler.

    her halükarda, daha düne kadar sivrisinekten dengue fever kapmaktan ibaret olan hayati endişemiz bir anda the revenant seviyesine çıktı, kendi boğazımı dikişlemeyi öğrenmem lazım.

    ***

    bu orman-tarlada 600-700 tane kahve bitkisi var. aralarında muz, mango, papaya ağaçları, kayısı, domates ve türlü türlü baharatlar serpiştirilmiş. muz ağacı dışında hepsi aynı gözüküyor bana. bu çiçek böcek konularında mal geldim mal gideceğim resmen.

    bir yandan star talk dinliyorum, neil degrasse tyson ve nasa'dan bir bilimkadını, komedyenlerle beraber plutonun gezegen olup olmamasını tartışıyorlar. bu ormanda nesiller boyunca ot kesmiş, tohum ekmiş insanlar içinde, şu konuları dinleyerek iş yapan ilk kişi olabilirim. bir çiftçiyle nasa'yı buluşturan bu inanılmaz "erişim demokratikleşmesinin" hakkını çoğumuz vermiyoruz.

    yağmur başlayınca eve döndük. bizle beraber çalışan köylü kadın benim kestiğimin 3 katı ot kesmiş. dalgasını geçmek için tiyatral bir hareketle önümüze yığdı hepsini. "ben de senden hızlı kod yazarım" dedim içimden ama tatmin etmedi. zaten yazamam da artık, o önceki bir hayattaydı.

    bu sırada bufalolar şarıl şarıl işiyor diye mi bilmem, ziyarete gelmiş komşunun küçük çocuğu da ortalık yere işemeye başladı. köpekler zaten her yere işemişler. işte tam hayalimdeki sidikfest.

    o iştahla terasta bizi bekleyen pilav dağına, don kişot misali elimdeki mızrak-kaşıkla daldım. ve don kişot’un aksine galip geldim. şimdi bebekler gibi uyuyacağım.

  • 23. ekşi sözlük adiliğini sürdürüyor

    (bkz: olk dofo okotlo oyno fokordo olmomo soğlomoştor)

    demesem olmazdı. bari yalarken konuşmayın. bitirin öyle konuşun.

    sözlük yazarlarını fişleyip hedef gösteren ak-it'in yanına kar kalacaktır bu hakaretler. bu adi habercilik örneği.

  • 24. ios 10

    "ay resmen pil dayanmiyor"
    "ıphone'umu kullanilmaz hale getirdi"
    "steve jobs mezarinda ters dondu"
    "apple bitti"
    "resmen yeni telefon almak icin zorluyorlar aaaaabi"
    "ıyice androide benzemis"
    "ıphone 4'um bunu yukledikten sonra acilmiyor cok mutsuzum"

    evet dagilabilirsiniz

    bonus: "4s sahipleri kesinlikle yuklemesin, cok pismanim :((("

  • 25. seçilmişler de görevden bal gibi alınır

    öyle ise önce, en büyük seçilmişten işe başlanmalıdır. terör örgütü fetö'ye yardım ve yataklık yapan da, terör örgütü pkk terör örgütü değildir diyen de, seçilmişler de görevden alınabilir diyen de hakkında 4000 kovuşturmaya erteleme verilen de kendisidir.

    insanlar ne kadar ahlaksız oldular. hiç yüzleri de kızarmıyor.

  • 26. ntv'nin tolga zengin tweeti

    --- amme hizmeti ---

    beşiktaş'ın 11'i belli oldu (kalede tolga var)
    --- amme hizmeti ---

  • 27. otomobili stop ettirdi diye kardeşini öldürmek

    iğrenç bir vaka. adana esprisi yapacak gücü bulamıyorum kendimde. ne kadar yozlaşmış bir toplum bu anlamak güç.

  • 28. beşiktaş

    abdestinizi tazeleyin, maç duamız hazır !!!

    bismillahirrahmanirrahim

    eeeyyy geceyi karanlık, gündüzü aydınlık, atiba'yı siyah, beck'i sarışın, tolga'yi kazma yaratan yüce rabbimiz;

    sana hamdü senalar, yüce peygamberlere ehlibeytine salat ve selam olsun.

    ya rab, bizlere kereminle lütfet ki, galibiyet 3 puanı yanında bu benfica denilen takımı sahadan silip harika bir oyun oynamamızı niyaz eyle.. bayramımızı bayram et.

    rabbim bizi hazreti muhammed'in hatırına yarattın, onun hatırına şu maçı kazanmamıza inayet et. bize maç sonrası "umutlandırıp utandırmayın" dedirtme..

    aşmeti tâ arşa varan, ey kerîm ve lütufkâr rabbim, aboubakar kuluna güç ver, kurban bayramının bereketi üzerine bizi galibiyet ile taçlandır.

    mülkün sahibi ve hâkimi rabbim, sen kartallarımın rüzgârına rüzgâr kat, taraftar kardeşlerime güç ver, dualarını kabul eyle, dünyanın heryerinden yüreği kartal aşkı ile atan beşiktaş'lı kullarına galibiyet sevincini yaşamayı niyaz eyle..

    ey kerîm ve lütufkâr rabbim, sen bizi son dakika gollerinden, çıkarken kaptırılan toplardan, yenen basit gollerden, hakemin yanlı yönetiminden, gereksiz kırmızı kartlardan ve kaleci tolga'nın saçma hareketlerinden koru. şutlarımızı direkten döndürme, haksız şekilde lehimize verilen kararlardan da koru..

    ahkemü'l-hâkîmîn; ite, köpeğe, yanlı basına, fenerbahçe ve galatasaray taraftarına, ekranlardaki spor programlarının manipülatif yorumcularına, kara taşa ,kor ateşe, yıldıza, aya, güneşe, dağa, taşa, şampiyon kartal yazmayı nasip eyle !!!!

    (amin.)

    allah yar ve yardımcımız olsun. haydi göreyim kartallarım!

    vurduğumuz gol yediğimiz offside olsun...

  • 29. bireysel silahlanmanın gerekliliği

    arkadaşım iki dakika oku şurayı. devamını okuyayıma basmaya erinme.

    tombstone diye bi film vardı hatırlar mısınız?
    film wyatt earp ve kardeşlerinin kovboylar çetesine karşı verdiği tarihi mücadeleyi konu alıyor. en meşhur vahşi batı hikayelerinden biridir.

    şimdi ortam neresi? vahşi batı. problem ne? silahlı orospu çocukları ve iyi çalışmayan bir adalet sistemi. yani türkiyeden takdir edersiniz ki daha iyi bir durum yok. ne yapıyor wyatt earp? şehir içinde şerif ve kolluk kuvvetleri hariç silahı yasaklıyor ve bunu ölümüne uyguluyor. böylece çözülüyor mesele.

    şimdi bir soru. siz kendinizi bir alışveriş merkezine girdiğinizde herkesin silahsız olduğunu bildiğinizde mi daha rahat hissedersiniz, herkesin silahlı olduğunu bildiğinizde mi? silahlanmayı istemekle güvenlik hissinin yayılmasını isteyeceğinize, güvensizlik hissinin yayılmasını istediğinizin farkında mısınız? bunun daha da güvensizliği artıracağını, güven illüzyonunun iyice yerle bir olacağını farkedebiliyor musunuz? devletten istekte bulunurken, çalışan adalet sistemi isteyeceğinize sen boşver ben çekerim emaneti sikerim adaleti demenizin ne kadar saçma olduğunu anlatmaya çalışıyorum.

    devlete güveniyorsanız ve ondan istekte bulunuyorsanız yapmanız gereken "adaleti sağla!" demektir. devlet bu iskeleti sağlayamıyorsa zaten devletliği tartışılır. biz de zaten onu tartışıyoruz diyorsanız kardeşim ruhsata ne ihtiyacın var? ama beni hapse atar, köpekleri salmışları taşları bağlamışlar diyorsanız e devlet madem o kadar kötü sen her türlü göt altına gidebilirsin. anarşi ortamında yaşadığını hissediyorsun olay ne ki?

    siz daha polis şiddetinden korkarken üzerinde üniforması olmayan, devlet tarafından yasayı uygulamakla görevlendirilmemiş insanların elinde çok güçlü bir şiddet potansiyeli olmasını nasıl normal karşılıyorsunuz? ya da cebinizdeki silahın sizi bu denli koruyabileceğini mi sanıyorsunuz? hayır sadece düşünmekle de kalmayın başka ülkelerdeki örneklere bakın silah taşımak ne kadar işe yaramış. ne kadar sıkıntı çıkarmış.

    oyun teorisi ve mutually assured destruction ile gelecek arkadaşlar var. bu işler öyle işlemiyor. sen organize değilsin. sen bir bireysin. devletten seni düzgünce korumasını istemeyi de bırakmışsın. güvensizlik ortamını da yaratmışsın. senin etin ne budun ne ki silah ihtimalini bir güven sağlayıcı olarak görüyorsun?

    şimdi size bir soru daha, sizce amerika mı daha iyi bir örnektir avrupa mı? emperyalizmi ile, yobazlığı ile, silahseverliği ile, köylülüğü ile, benden sonrası tufancılığı ile amerika olmayı bu kadar mı istiyoruz yani gerçekten bu mu hayalini kurabildiğimiz şey? eldeki malzeme bu diyorsanız, eldeki malzeme de bu olur. insan neye inanırsa, gerçeği de o olur.

    olay benim gördüğüm kadarıyla net. silah olsa olsa endişeyi artırır. bizde endişe yeteri kadar var. bizim ihtiyacımız ve eksiğimiz güven. gü-ven. g ü v e n. çalışan stk lar. çalışan adalet sistemi. devletinden doğru şeyleri isteyen, sorumluluk sahibi bir halk. birbirleriyle kavga etmeyen kardeşler. potansiyel bir kavgada endişe hissettiren, cezayı doğru ve kesin bir şekilde veren devlet. güvenin teşkil edildiği bir ortamda bireysel silahlanmayı yine konuşuruz.

    okuduysanız teşekkürler. okumadıysanız bunu yazan tosun ama okumadın işte kader.

  • 30. ecem uzgör'ün sağ ayak başparmağı

    kadın için tek değerin güzel olmak olduğu bir toplumda kutsalına hakaret edilmiş pozları takınan ortadoğulu kadın.
    biri bana çirkin adamsın dese mesela göbeğime şıp şıp vurup biliyorum amk derim. ama kadında işler öyle yürümüyor kadın güzel olmayınca yaşam hakkı yok gibi görülüyor zira buralarda.
    fakat "sağ ayak baş parmağımı öptürmeyeceğim adamlar" gibi zincirleme kezbanlık tamlaması kurabilen bir kadın kusura bakmasın dünya güzeli bile olsa beş para etmezdir.

  • 31. hiç gerçek dna görüntüsü olmaması

    saçmalıktır. bazı garip imlalı arkadaşlar pseudo-bilmişlik sendromunda sanırım. elektron mikroskobu diye bir şey vardır ve basitçe ışık kaynağı için foton yerine elektronun kullanıldığı bir mikroskoptur; elektronun ışık kaynağı olarak kullanılmasının en verimsiz yanı yapıya zarar vermesidir, dna'nın "kompleks" olması değil. ki "cisim" 3 boyutlu olunca kompleks olmuyor(hatta bir tür simetriye sahip olması olayı kolaylaştırıyor), zaten sem 3 boyutlu veri verir, vermese bile herhangi bir em tekniği de farklı yönlerden alınan veriyle kolaylıkla 3 boyuta çevrilebilir, çevrilmiştir.

    mikroskobun alt tipleri olduğu gibi elektron mikroskobunun da vardır ve stm ile tem'den ibaret değildir. sırf alt tiplere ayrılıyor diye elektron mikroskobunun var olmadığını iddia etmek armut ile elma olduğu için meyve diye bir şeyin var olmadığını iddia etmek gibi bir şeydir. tem diye bir şey de yok o zaman, tem'in nsem ve cryo-em diye ayrımları da var sonuçta. zira stm ve tem gibi teknikler kendi içerisinde homojen değildir, bir teknikler bütünüdür.

    ayrıca, tem molekülün "gölgesini" değil, yüzeyini gösterir; sırf bu yüzden dna'nın olmadığı ihtimalini ortaya atmayı mantıklı görmek bir armut işidir. bu görüntüleri aynı şekilde "anlamlı" görmemek de bir armut işidir. olay elini sürmek falan kadar basit değil iyi niyetli kardeşim, bu tarz bir gözlem dna'nın morfolojisinden fonksiyonuna kadar bir sürü veri verir insanın eline. elektron ışını etkileşime giriyor oluyor bitiyor diye bir şey yok, molekül auger elektronlarından tut çeşitli elektromanyetik spektrumlardan ışınlar da yayar. saçma sapan konuşmayın. çevredeki objelerin de fotonunu görüyoruz diye gerçek değiller o vakit. tövbe tövbe. hücre mikroskopisinin çekirdeğine "yok" diyorsunuz arkadaş.

    kimse kimseyi ezmiyor, adama link veriyoruz. üste çıkacağım diye saçmalıyorsunuz..

    not: konunun uzman değilim, bildiğim bu, yanlışım olabilir, ama buradaki saçmalıkları görmek için uzman olmaya gerek yok diye düşünüyorum. agresif tavırlara sokayım bir kere..

  • 32. kız arkadaşın bakire olmadığını öğrenmek

    hemen sorgularım kendimi:

    -------------1.değerlendirme--------
    ben bakir miyim ? -evet
    neden bakirim ? -kendimi eşime sakladığım için.
    kız arkadaşımın bakire olması istemek hakkım mı ? - o zaman evet.

    sonuç: terkedebilirsin. karakterinde bir sorun yok.

    -------------2.değerlendirme------------

    ben bakir miyim ? -hayır
    daha önce zevk için biri ile yattım mı ? -evet
    kız arkadaşımın yatmış olmasına karşı mıyım ? -hayır o da yatmış olabilir.

    sonuç: âdilsin

    ------------3.değerlendirme-----------

    ben bakir miyim ? - hayır
    bakire eş mi istiyorum ? evet

    sonuç: orospu çocuğusun

    evet olay bu kadar.

  • 33. liverpool'a 8 0 yenilmemiz fetönün işiydi

    olm babel götüyle bile gol atmış daha ne fetösü

  • 34. türkiye abd'nin 53.eyaleti değildir

  • 35. şenol güneş

    içkisi yok, sigarası yok, kumarı yok. tek kötü alışkanlığı var, o da tolga zengin.

  • 36. burcu güneş'in yıllarca kasıp tek hit çıkaramaması

    güldürmüş doğru tespittir. bir de (bkz: nükhet duru'nun hiçbir şey yapmadan ünlü kalması) durumu vardır ki bununla yarışır. yani bakarsanız kadının hiç güzel şarkısı yok, hatta fi tarihinde söylediği bir kaç şarkıdan başka şarkısı yok ama kendisini herkes tanır, her daim ünlüdür.

    burcu güneş'e dönersek, radyolarda delicesine tekrar tekrar çalınıyor şarkıları ama sevilmiyor işte. ilginç hakikaten. sevenleri vardır tabii de, yeterli değil.

  • 37. 13 eylül 2016 suriye'nin israil uçağı düşürmesi

    birkaç gündür suriye hedeflerini vuran israil uçaklarına verilen cevap. hatta iki gün önce bildiğin el kaidelilerin suriye ordusuna karşı sınırdaki operasyonuna uçaklarıyla destek verip suriye ordusunu çekilmeye zorlamıştı. tabi yine israil barışsever, suriye saldırgan olarak lanse edilecek yavşak küresel medyada, zaten israil'in saldırıları kaç gündür yanlışlıkla düşen bir kaç roket için yaptığı yazılıp çiziliyor buna da inanan bir ton saf var. israil açık açık el kaidenin suriye kolu nusraya destek oluyor esad a karşı, ama kimsenin gerçekleri yazmaya götü yemiyor maalesef.

  • 38. galatasaray

    medyanın iğrenç bir şekilde saldırdığı kulüp. selçuk-sneijder, yerliler-riekerink çatışması uydurmuşlar götlerinden yazıp duruyorlar. bu haberleri de hangi egoist orospu çocuğunun yaptırdığını hepimiz gayet iyi biliyoruz. istemiyoruz ulan seni ahlaksız oç. riekerink bey'i yedirmeyiz.

  • 39. jartiyer

    klipsini açmak için videosunı izlemişliğim vardır. açana kadar kan ter içinde kaldım o ayrı konu, ha hiç uğraşamam diyorsanız direkt parçalayın.

  • 40. wesley sneijder

    sezon başından beri yasin'in 2 golü var,

    sneijder'in 20 resmi maçtır golü yok

    yasin > sneijder

    <3 yasin <3

  • 41. ricardo quaresma

    hücum oyuncuları bazen etkisiz kalabilir normaldir ama hem etkisiz ol, hem takım arkadaşlarına bağırıp çağırıp saygısız hareketlerle morallerini boz, hem de ortasahadan savunmaya kadar top taşıyıp rakibe asist yap; ama yaptığı hareketler bunun değil bunun götünü fezaya diken taraftarın suçudur, deveye diken insana siken yaranır misali, ilk maçında yalamaya devam eder yalakaları.

  • 42. çapkın bir kadın olmak

    böyle bir şeyin en azından türkiye'de pratikte pek mümkün olmadığını düşünmüyorum.

    çapkınlık, günde 10 farklı kişiden mesaj alıp/ilgi görüp, içinden en iyisini/iyilerini seçmek değil; kendin birilerinin peşinden koşmak, yaratıcı olmaktır... toplum tarafından "fırsatın ta kendisi, buldun mu kaçırma abi" olarak algılanmak değil, kendine fırsat yaratmaktır...türkiye koşullarında ise ortalama tipte bir kadının kendisi fırsat olarak görülür ve "kaçırılmaz"...

    10 farklı seçenek içinden kendisine en uygun gördüğünü seçip tıklayan bir hepsiburada veya ebay kullanıcısı nasıl "girişimci" değil sadece "tüketici"yse, peşindeki tonla erkek arasından kolayca en iyilerini seçebilen bir kadın da bana göre çapkın değildir... o sadece "erkek tüketicisi"dir...

    ha mesela görece çirkin bir kadınsındır ve buna rağmen yakışıklı italyanları etrafında cirit attırabilecek zekaya sahipsindir, o zaman sana çapkın diyebilirim... ama yattığı yerden her gün kolayca gökhan, berkcan ve hakan arasından seçim yapabilen burcu'ya çapkın diyemem...

  • 43. atatürk'ün giyim tarzı

    ülkedeki ve dünyadaki tüm kokmuş, değersiz, süfli şeylerden bunaldığımda çareyi fotoğraflarına bakmakta buluyorum.

    atatürk'ü kırışık ceketi, kolasız gömleği, buruşmuş mendiliyle, süklüm püklüm bir halde hatırlıyor musunuz? çorabı bile düzgün dursun diye çorap jartiyeri kullanacak kadar tertipli, özenli bir insanmış.

    modern türk ordusunın kıyafetlerini coco chanel'e tasarlatacak bir vizyon. 1930'larda chanel bugün kadınların bir ojesine sahip olduğunda sevinçten çıldırdığı fetiş objesi değil. bu genç terzideki ışığı görebilmiş.

    kendi giysilerini tasarlar ve terzisine diktirirmiş. en kaliteli kumaşlar, hep koyu ve iktidarı simgeleyen renk seçimi, lacivert gibi kişiliksiz tonlardan kaçınması, aksesuar detayını asla es geçmemesi. çeşit çeşit şapkalar, mendiller, bastonlar, eldivenler...

    kilo almaya meyilli vücuduna ve orta boylu olmasına rağmen her fotoğrafta nasıl böyle endamlı ve gösterişli, yanındakileri şeffaflaştıracak denli iyi görünüyordu bu adam? çünkü hem zevkliydi hem de vücuduna uygun giyinmeyi biliyordu.

    üstelik zamansız giyiniyordu. bugün şöyle sarışın gençten bir delikanlıya giydirin atatürk'ün serbest zamanlarında giydiği smart casual kılıklarını, sırıtmaz. ayakkabılarını koyun bugün nişantaşı'nda şık bir butiğin vitrinine, 1930'lardan kalma olduğu anlaşılmaz. hep zamansız ve oturaklı model seçimleri.

    böyle şık, tertipli, her daim jilet gibi giyinen bir atası olan gençliğe kıçı sünmüş kotlarla süpür süpür dolaşmak yakışmıyor.

  • 44. askere evlenme talimatı vermek

    evlensinler de devletin akıl almaz politikaları yüzünden savaşa sürülüp eşleri dul çocukları babasız kalsın.

    insan utanır böyle tavsiye vermeye.

  • 45. dindar biri için hayatta kalmanın anlamı

    "bir doktor, dindar bir kadına sadece birkaç aylık ömrünün kaldığını söylediğinde, bu kadın neden seyşeller'de bir tatil kazanmış gibi heyecanla gülümsemez? "sabırsızlıkla bekliyorum!" demez? dindar insanlar ölümle karşılaştıklarında neden böyle davranmazlar? bunun sebebi inanırmış numarası yaptıkları safsatalara içtenlikle inanmamaları olabilir mi?"

    richard dawkins

  • 46. insanın en hastalıklı duygusu

    gecmise olan takintisidir. hatta cogu mutsuzlugun kaynagi da budur adeta bir pranga lakin gecmisten siyrilabilmek pek de kolay bir is degil.

  • 47. mehmet demirkol

    gercekten "sneijder galatasaray'da olmasa riekerink istanbul'a gezmeye bile gelemez." dediyse, bu adamin hic bir sozunun ciddiye alinmamasi gerek artik.

    riekerink galatasaray'in a takimina nasil geldi? gokten zembille mi indi?

    riekerink, ajax ve porto gibi alt yapisi ve oyuncu pazarlamasi dunya standartlarinda olan iki takimda alt yapidan sorumlu kisi olarak calisti. ve galatasaray'in basina da alt yapi sorumlusu olarak geldi.

    dursun ozbek hamzaoglu'nu keyfi yettigi icin kovup, yerine de teknik direktorlugu 7 sezon once fiilen birakmis denizli'yi getirmisti. sonra denizli de daha fazla kendini rezil etmemek icin istifa edince, takimda pro-lisansi olan kimse kalmadi.

    yani, riekerink, galatasaray'da pro-lisansi olan tek adamdi. mecburen maclara idareten cikti. bu idareten ciktigi maclarin biri de turkiye kupasiydi ve galatasaray in avrupa cezasini 2 yildan 1 yila indirmesinde pay sahibi oldu o kupanin alinmasiyla.

    galatasaray yazin yana done teknik direktor aradi. favre'ler, lucescu'lar falan havada uctu. kimse gelmedi. gelmek istemedi. takim avrupa'da yok, buyuk isimlerin alinabilecegi butce yok... hatta teknik direktorun kendi maasi icin bile kisitli bir butce var. galatasaray bu adamla konustu, senelik 900 bin euro'ya anlasildi.

    bu olaylarin tumu son 6 ayda oldu.

    ya mehmet efendi'nin beyni yandi, son 6 ayi hatirlamiyor. ya da milletin geri zekali oldugunu dusunup, bunlari hatirlamayacagini dusunuyor.

  • 48. para karşılığı yapılan iş için teşekkür etmek

    yav hadi bahşiş vermemeyi kolon kolon paragraflarla anlattınız, teşekkürü de mi çok görüyonuz amk. bi sonraki level için (bkz: para karşılığı yapılan iş için gülümsemek)
    sokakta bi karış suratla gezen saygısız, barzo, çomar tipler sözlüğe toplanmış.
    edit: kaçmış.

  • 49. iron maiden'ın kalitesiz bir rock grubu olması

    bruce yanımda şuan, deliler gibi ağlıyor, kendini yerlere atıyor. sakinleştiremedim, steve ve dave'i aradım gelip alsınlar diye.

  • 50. sözlükçülerin instagram sayfaları

    (bkz: #62911650) arkadaşın girdiği sıralı tam liste entry'sinde dikkatimi çeken iki şey oldu.

    birincisi 240 bin takipçili, tek kelime türkçe yazmayan kendisini british vegan olarak tanımlayan muhtemelen sözlükle uzaktan yakından alakası olmayan biri.

    ikincisi giydiği her kıyafetle 468964863 ayrı fotoğraf çeken ve ''aradığın şey kaliteyse bir gün elbet karşılaşırız'' diyen the supreme kezban.