2 dakika önce sınıf başkanını boğdurup yerine geçmiş pozu vermiştir
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. rte'nin ilkokul fotoğrafı
-
2. ak partinin oyu %43-44 ve artıyor
(bkz: açmayın havuz medyası)
-
3. aspendos antik tiyatrosu'na mutfak mermeri döşemek
camii dışında hiçbir esere saygı duymayanların eseridir.. depremlere, sellere dayanır ama cehalete dayanamaz bilim ve sanat..
-
4. bilal erdoğan'ın boğaziçi'ni kazanması
ilk kez dile getirilen bir iddia değildir. arada sırada temcit pilavı gibi bu iddia dile getirilir.
"benim oğlum boğaziçi üniversitesi'ni kazanıyordu. katsayı engeliyle oraya giremedi. doğru dürüst bir yere de girme şansı olmadı. durumumuz vardı yurt dışına yolladık.”
bir aralar, "paraları nerden buldun da çocukları yurtdışında okutuyorsun"a cevap olarak, "bizim çocuklar zeki, bursla gittiler" denen hadise burada "durumumuz vardı"ya dönmüş gerçi, neyse..
bahsedilen katsayı problemi 99 yılıyla birlikte uygulanmaya başlanmıştır. oysa bilal 80 doğumludur, buna göre 1998'te üniversite sınavına girmiştir. herhangi bir katsayı engeliyle öyle sınav kaybettirecek ölçüde karşılaşmamıştır ama amerika'da okumuştur.
büyük oğlan burak da 1997'de üniversite'ye girmiştir, o dönem yeni yeni pörtleyen ve öss'yi geçebilen herkesi alan istanbul bilgi üniversitesi öğrencisidir. üstüne üstlük boğaziçi'ne girecekken katsayı yüzünden giremeyen kişinin, bilgi'ye gelene kadar, gene iyi kötü istanbul'daki kalburüstü diğer üniversitelere rahat rahat girebilmesi gerekmektedir. ve lakin, anca bilgi'de okuyabilen burakl erdoğan, aynı sene sevim tanürek'e otomobiliyle çarpıp ölümüne sebep olunca, apar topar ingiltere'ye okumaya gitmiştir.
yanisi öyle boğaziçi'ne girecektik de katsayıdan giremedik gibi birşey yoktur. din kardeşlerimize duyurulur.
edit: burak ile bilal bayağı bir karışmış, toparladım. transportationengineer uyardı. -
5. 28 eylül 2015 nasa'nın basın toplantısı
espri sıçmaya çalışan gerizekalılar yüzünden ne hakkında olduğunu burası yerine internet araştırmasıyla öğrendiğim basın toplantısı; ekşinin bu hale gelmesinde emeği olan herkesin allah belasını versin.
-
6. abdi ibrahim personelinin nezih barut videosu
haziran basinda sacma toplantilardan birinde (ki sonradan bu toplantinin aslinda amacinin cooook buyuk bir lansman oldugu ortaya cikti) ne icin bu sirkette calistigimizi soran ceo ve patrona gerekli cevabi vermistim tum calisanlar adina :) biz de soruyoruz kendimize her sabah , her aksam gunun icinde kim bilir kac kere ' burada ne isimiz var diye'.. boyle basladim yaklasik 5 dakika konustum ozet olarak, insanlarin bu sirkette calismaktan mutsuz olduklarini bunu yapilan baglilik anketlerinden de gorebileceklerini , mudurler tarafindan yapilan baskinin hat safhada oldugunu soyledim. madem hayati guzellestirmek istiyorsunuz(bunu iddia ediyorlardi, calismamizin sebebi hayati guzellestirmekmis) once buyrun burada calisanlarin hayatini guzellestirin, soyledikleri hedefleri gerceklestirirken(bilmem kac kat buyume) bu insanlar icin ne planladiklarini, artacak olan baskiyi nasil engelleyeceklerini sordum.. ve daha bir cok sey... sonra tum fabrika alkisladi :) video kendilerinde mevcut:)) onu da yayinlasinlar.. tabiii cilgina donen ceo ve patron ve videoda gordugunuz kucuk, buyuk yalakalar, kacacak delik aradi :))) hemen bir toplanti yapti en yaslilari ... ben biatlarini aciklamak icin tum mudurlerin yalakaliklarini ozelde sergileyeceklerini duymustum (ki bunu kesin yapmislardir) ama bu kadarina ohaaa diyorum. anlayin bu videoyu cekerken bile insanlari kiliktan kiliga girmek zorunda biraktiklarini.. ha gerci cogu dunden razi zaten. hepsini bir bir tanimaktan utanc duyuyorum. veda mailimde de yazmistim 'bakın bu ülkenin en büyük sorunu eğitimsizlik, cahillik değil, okumuş beyaz yakalıların bana değmeyen yılan bin yaşasıncı halidir. en büyük suçlu da, oy veren cahil insan, ya da doğunun eğitimsiz ve ezilmiş halkı değil, bunca haksızlığa, sömürüye, adaletsizliğe, hırsızlığa sesini çıkarmayan batılı, üniversite okumuş, eğitimli beyaz yakalılardır. ben böyle görüyorum.'
tabi sonrasinda yasadigim mobingi anlatmiyorum bile ..
(hesabin sahibi degilim)
veda mailimi de paylasmak isterim..
sevgili canlar :)
arkadaşlarım,
benim için ayrılma vakti geldi, ..buçuk yıl bitti burada, çok bile olmuş. teşekkür edecek kimse yok :) iyilik timsali diyebileceğim, benzetildiğim ve benzetildiğimden onur duyabileceğim kimse yok:) kimseye de var olun, devriniz daim olsun diyemiyorum :)
ama tahmin edersiniz ki, başka diyeceklerim var. :)
ilk ve son cümlem aynı olacak, kimsenin kölesi olmayın, kimsenin kölesi olmak için bu kadar hevesli olmayın.
nasıl mı? bu çark devri daim ediyor, kapitalizm böyledir biri zorunlu bırakır, örneğin, borçlandırır, diğer alternatiflerin hepsini kapatır, diğeri ise sizi sömürür. ikisi de bunu göstere göstere yapar aslında. bunu kurbağa örneği ile yapar, sizi su dolu bir kazana koyar, bir yandan yemeğinizi verir, bir yandan ocağın altını açar, yavaş yavaş ısınırsınız, kaynarsınız sonunda da ölürsünüzj ama biz bu durumdan olabildiğince zevk almaya bakarız. 10 yılda ödeyecek de olsak, kendimizi en zora sokacak, en köşeye sıkıştıracak evi satın alırız, asla arabasız şuradan şuraya gitmez ilk fırsatta bir araba kredisine gireriz. zaten evlilik, düğün dernek, baby shower, düğün gibi organize edilen bebek doğum günleri, içlerine girmek için can attığımız o fotoğraf çerçeveleri, kurabiyeler, kartonlar, etiketler… (bu listeyi sonsuza götürebilirim!) tüketimde dünyanın 1 numarası, üretimde sondan 1. siyiz. ama devam, daha kötü olabiliriz! başkaları daha basit nasıl yaşayabilirim diye düşünürken, biz daha şatafatlı nasıl yaşarızın derdindeyiz, her şeyden elimizde en az 3-5 tane olsun isteriz. ve en lüksü için kendimizi parçalarız. şark kültürü, görmemişlik, olmamışlık, hamlıktır bu.
at gibi sınavlara koşturulduk, anamız babamız bizi ne zor şartlarda okuttu, geldik mühendislik yapacağız diye, ne görelim safi ego tatmini. iş yapamıyoruz insanların egolarını tatmin etmekten, korkutulmaktan, sindirilmekten. bu ülkenin bilimi ve geliştirme çalışmaları yok ki üniversite mezununa, kimyagerine, kimya mühendisine ihtiyacı olsun, tek ihtiyacı maraba, emirerij ama o kadar zeki akıllı insanları var ki, ve o kadar da çok üniversitesi. herkes okuyor.. ama okuyan herkes iş bulacak değil ya, bulsa da gerçekten okuduğu işi yapacak değil ya. bu kadar çok mezun varken de seni istediği gibi sömürebiliyor. beğenmezsen git, yerine sırada bekleyen binlerce kişi var diyor, haklı, var. açılan bir tane fabrika yokken bunca senedir, alternatifin de yok, başka bir iş yapamıyorsun, devlete girmeyi bile düşünemiyorsun. ama saha ekibine bu sömürü bir yere kadar yapılabiliyor, insanlar doktor ya da eczacı, alternatifi var. bizim yok. ama madem bu ülkede alternatifimiz yok, başka şeyler araştırmak gerek. çalışmaya gelince herkes köpek gibi çalışıyor, ama kendi hayatınızda bir değişiklik yapın madem mutsuzsunuz bir çıkış yolu arayın deyince, kimsenin kolunu kıpırdatacak hali yok. 30 sene daha işkenceye razı herkes. hiçbir durum daha kötü olamaz bu durumdan. bu bir reaksiyon, sabah servisle alınıyoruz, akşam posamız eve geri bırakılıyor. zamanla kişiliğimiz de eriyip gidiyor içinde bu döngünün. hastalanıyoruz, mutsuzlaşıyoruz. kim üniversitede attığı gibi dolu dolu 32 dişi görünerek kahkaha atıyor hala?
bakın bu ülkenin en büyük sorunu eğitimsizlik, cahillik değil, okumuş beyaz yakalıların bana değmeyen yılan bin yaşasıncı halidir. en büyük suçlu da, oy veren cahil insan, ya da doğunun eğitimsiz ve ezilmiş halkı değil, bunca haksızlığa, sömürüye, adaletsizliğe, hırsızlığa sesini çıkarmayan batılı, üniversite okumuş, eğitimli beyaz yakalılardır. ben böyle görüyorum. yanınızdaki haksızlığa sesiniz çıkmıyor.. haksızlık en iyi bildiğimiz kelime. insanlar haksız yere öldürülüyor, yakılıyor, vuruluyor. ekmek almaya giderken öldürülen 11 yaşındaki berkin’in, dövülerek öldürülen ali ismail’in ve daha nicelerinin ülkesi burası. tabi ki bu haksızlıkların yanında bizim iş hayatında yaşadıklarımız hafif. ancak alt metinde yatan şey aynı, çoğunluk böyle istiyor, böyle düşünüyor sen de buna uyacak, sesini çıkarmayacaksın, itiraz etmeyeceksin, düzenimizi bozmayacaksın, uyuyanı uyandırmayacaksın. karşı çıkın!
korkmayın! konuşun, itiraz edin, hakkınızı arayın, fikirlerinizi söyleyin, bulunduğunuz yeri eleştirerek güzelleştirebilirsiniz, şükrederek değil. ben konuştum da başıma bir şeyler geldi diye korkmayın, başıma hiçbir şey gelmedi, yani dayanamayacağım, karşılığını veremeyeceğim bir şey gelmedi j. bugün aynı şey olsun daha yüksek sesle konuşurum. unutmayın kimse sizden akıllı değil, haklarınızı bilin! size kendisini akıllı sananlar, hangi avukata yazdırdın bu dilekçeyi diye aşağılayıcı bir şekilde sorsa da, gülünj
önemli olan adaleti, dürüstlüğü, ahlakı ve erdemlerimizi terk etmemek. onları tehdit edildiğiniz, korkutulduğunuz ya da daha çok para kazanmak istediğiniz için satmayın. satanlara özenmeyin j ananız, babanız size kiminle konuşup konuşamayacağınızı söyleyemezken, kimlerin sözünü dinlediğinize dikkat edin! kim onlar! neden korkuyorsunuz! az kişi var direnen, korkmayan siz de azlardan olun, diğerleri sizi gördüğünde kendisinden utansın, ama arkanızdan kaç tane kaldı ki, bunlar da bir avuç nesli tükenmiş geyik desin. bir avuç kalmış olanlar acıyor diğerlerine!
kendinizi sadece siz kurtarabilirsiniz. olumlama ya da secret değil:d cesaret ve azmetmek işi bu. gözü karartmak;) “en kötü limon satarım pazarda ama bu hayatı yaşamam, kendime bunları yaptırtmam” deme işi..
öpüyorum hepinizi, hepiniz çok daha iyilerini hakkediyorsunuz, ‘dışarısı çok kötü, burası cennet’ yalanına inanmayın.
sıkıntılarınızı ve kurtuluşunuzu yazın :)
destek veren arkadaşlarıma çok teşekkür ederim.
gönülden sevgilerimle..
gün gelir, zorbalar kalmaz gider! merak etmeyin :)
oa -
7. evladım boğaziçi'ne katsayı yüzünden gidemedi
bilal'in üniversiteye gidememe sebebi başörtüsü değil miydi? en azından benim aklımda öyle kalmış.
-
8. fc barcelona ve espanyol'un fransa ligine geçmesi
barcelona tamam da espanyol isim olarak sanki bir ispanyol takımını çağrıştırıyor. ajandır diye almayabilirler
-
9. deniz çoban
bu ülkede herkes hesap sorar, kimse hesap vermez. özür zayıflık belirtisidir. özür dilemeyip inad eden insanları dünya lideri diye sırtında taşır yığınlar.
ama bu hakem, hakemlik adına çıtayı acayip yükseltti. . artık hakemlik bu ülkede bazıları için çok zor olacak.
herkese ders olması umuduyla. -
10. beşiktaş
dün akşam fenerbahçeyi 3-2 yendiğimiz maçtan sonra pederimi aradım. telefonda kutlaşalım diye. sonunda şeytanın bacağını kırdık bıbıcığım dedim. ne bacak kırması, hamuğa goyduk bıraktık dedi kısık sesiyle. mario dedim. gomez dedi. siyah dedim. beyaz dedi. nartallo dedim. mrklea dedi. kısa süren bir seansla kemoterapi uyguladık birbirimize. sonra kapattık telefonları. oturduğum yerde 3-5 saniye sessiz bir şekilde dururken mutfaktan hanım bağırdı ;
- yalnız iyi koyduk haa. -
11. sadece ankara'da olabilecek şeyler
bebe kelimesinin "article" ile söylenmesidir. (bkz: la bebe)
-
12. mezarlıktan kadın cesedi çıkartıp tecavüz etmek
sik sok haber sitelerinin iki tık fazla almak için köylerde ne kadar eşşek tecavüzü, samanlık fantazisi tarzı haber varsa bulup ortaya çıkardığını, bazen götlerinden salladığını bize bir kere daha gösteren mevzu. siteye bak. bilgi ve eğlence portalıymış. kaynak editörün yeğeninin götü heralde.
-
13. volkswagen fiyatlarının %50 düşmesi
(bkz: donanımhaber ölücüleri)
-
14. 192 saat sıçamamak
hollywood'da 192 hours adıyla filmi cekilebilecek bir yaşam mücadelesi olayı.
-
15. sahibinden'de kiralık göte girmelik bina kolonu
kolon değil roma döneminden kalma bir sütundur. tarihi eser olduğu için dokunulmamıştır.
-
16. sekiz yıllık kesintisiz eğitim garabetini yaşadık
imam hatip öğrencilerinin, zorla sopayla götürülen cuma namazından kaçıp bira içtiğini bilmeyen birisinin açıklaması.
not: ortaokul ihl mezunu bir yazar.
tarih öğretmenime bakıp 31 de çekmiştim, (kara çarşaflıydı) -
17. bir erkek ile kadın arasında yaşanacak en güzel an
sarılmak, sarılırken koklamak. derin derin içine çekmek kokusunu. ne müthiştir.
not: erkeğim, ibneliğin lüzumu yok. -
18. gss prim borcu
bu nasıl bir vatan borcu bu ödeye ödeye bitmiyor! aksine çoğalarak büyüyor, para pul yetmiyor kapatmaya... insanların hayat enerjisiyle besleniyor, hatta o da yetmiyor bizzat hayat alıyor lan bu devlet tahsilat için! neyin bekası bu arkadaş? karşılığında ne alıyoruz, neyi yaşatıcaz diye her şeyimizi veriyoruz bu kadar?
oysa ben, 2013 yazına kadar (bkz: gezi parkı direnişi) bembeyaz yakalarımla sistemle oldukça uyumlu, vergisini ödeyen, hayvan gibi tüketen, kredi çeken, tok kapı sesli araba alan, faiz ödeyen, kenara üç kuruş para atamadan benzin, alkol-sigara, restoran, elektronik vs. harcamalarımla devleti ve bilimum haysiyetsiz güç odaklarını zengin eden bir vatandaştım kendi halimde. bordromu incelediğimde korkunç bir miktarda parama el koyuyordu devlet benim emeğim üzerinden. bu durum bana da koyuyordu tabii ama olsun diyordum. emekli olunca çok maaş verirler... üstüne bir de dolaylı vergileri ekleyince, benim alışveriş sepetimde de çoğunlukla en hayvani vergilerin bulunduğu ürünler olduğu için cebime girmesi gereken paranın %60-70'i hooop devlete transfer oluyordu. elde kalanı da istanbul plaza hayatı saçmalığında ve bankaların kıskacında heba olup gidiyordu.
sonra isyan ettim. şehriniz de, avmleriniz de, bes planlarınız, emeklilikleriniz, sigortalarınız da yerin dibine batsın diyip istifa ettim ve ciddi ciddi gittim bir güney köyüne yerleştim. ufak bir arazi aldım ve kendim ekip biçip, hatta elektriğimi kendim üretip, gereksiz tüketmeden, atık yaratmadan 'sürdürülebilir' yaşamaya adım attım.
sonra bir gün bir baktım ki karşımda yıllardır semiren kol gibi gss prim borcu! 4000 lira ne ulan allah belanızı versin!! üstelik taa 2012'de ben baya baya ülkenin en büyük bankalarından birinde bordrolu çalışıp maaşın yarısını devlete bırakırken borç işlemeye başlamış. askerlikte vatan borcumu insanlık onuruna aykırı binbir türlü rezilliğe katlanarak öderken devam etmiş, ardından işkur'dan işsizlik maaşı alırken bile büyümüş, serpilmiş... o kadar mal bir yapı ki, ben borcu her halükarda geçireyim, vatandaş itiraz eder de haklı çıkarsa nasıl olsa sileriz mentalitesi. hem silah altına alıyor, özgürlüğümden men ediyor, sonra lutfedip ben bunu işinden ettim o kadar diyerek 10 ay maaş bağlıyor, sağlık hizmeti alabileceğimi söylüyor. ama aynı süreçte de zaten asla gitmediğim devlet hastanelerinden yararlanmam gerektiğini düşündüğü için borç üstüne borç yazıyor. ulan ben zaten daha iki işi bir arada yapamayan bu kolpa devlet organizasyonunun 35 yıl sonra yer yarılsa bana asla emekli maaşı ödeyemeyeceğini bildiğim için çıktım zaten bu saçma sistemden!
neden 'gerizekalı gibi' prim ödememeyi seçtiğimi biraz detaylı açıklamak istiyorum. belki okuyan da hak verir. boş bir hayalin peşinden koşan milyonlardan bir kişide bari bir soru işareti oluşur ben napıyorum diye...
***
istifa ettiğimde yaşım 28'di ve en erken 35 yıl sonra emekli aylığı almaya hak kazanacaktım 63 yaşımda. yani sistem 2050 yılına kadar tüm vaktimi, sağlığımı, duygularımı ve yeteneklerimi 'iş hayatı' kisvesi altında alıp, buna karşılık fırsat maliyeti olarak içinde yaşlılığımı geçireceğim iyisinden bir ev, araba ve bir emeklilik planı verip, ardından artık senden bi cacık olmaz git köşede yaşamaya çalış diye dışarı atacaktı. hadi buna katlandım diyelim. hep sistemin emrinde, devletinin bekası için çalışan cici bir çocuk oldum ve emekli olacağım.
peki ben veteran bir türkiye cumhuriyeti vatandaşı olarak 2050'de nasıl bir ülkede emekli olmayı planlıyordum? (tüik & tüsiad verileri kullanıyorum)
- toplam nüfus 100 milyona dayanmış (savaş ve iklim mültecileri nedeniyle çok daha fazla olması kuvvetle muhtemel ama neyse).
- 65 yaş üzeri nüfusun oranı %20'yi aşmış. ortalama yaş 40. (bildiğin yaşlı bir ülke olacağız ve bu tarihten sonra da çok daha hızlı yaşlanacağız. yani çok daha fazla sayıda insan (20 milyon yaşlı+dul+yetim) çalışmadan devletten sosyal transfer bekleyecek)
- çalışma çağındaki (15-65) nüfus %65. (ab'ye göre çok iyi oran, ancak nüfusun çoğunluğu niteliksiz eğitim sonucu niteliksiz iş gücü)
- beklenen yaşam süresi 78 yıl. (devlet daha çok kişiye, daha uzun süre emekli maaşı ödeyip sağlık hizmeti vermek zorunda. 13 yıl emekliliğin keyfini sürebileceğim. heyoo!)
- işgücüne katılım %50 (ab'yle kıyaslayınca çok düşük. kadınlarımız evlerinde börek yapmakla meşgul hala.)
- işsizlik %20+ (kendi öngörüm. bugünkü çağdışı eğitim zihniyetinin, post-endüstriyel devrimi yakalayamamanın, post-kapitalist ekonomi modelini öngöremenin ve devlet teşkilatını verimli kullanamamanın olağan sonucu. teknolojik gelişimle birlikte üretim ve hizmet faktörlerinin değişmesi niteliksiz işgücüne ihtiyacı tamamiyle ortadan kaldıracak. ayrıca %5 altındaki her büyüme rakamı artan işsizlik demektir. global ve yerel ölçekteki mevcut verilerin ışığında geleceğe bakınca, sadece türkiye için değil, tüm g20 için önümüzdeki onyıllarda bu rakamlarda ve üzerinde gsyh büyümesi beklemek ise en irrasyonel davranış olur.)
- istihdamda tarımın payı %10'dan aşağıya düşmüş. tüm istihdam hizmet ve sanayi üzerinde yoğunlaşmış. (bugün 5 milyon çiftçimiz var. yani istihdam edilen nüfusun %20'si, toplam nüfusun %7'si. köyden kente göç, çiftçinin sefaleti, verimli tarım alanlarının hunharca yok edilişi uzunca bir süre şu an olduğu gibi devam edecek. 2050'de ülkede yaşayan 100 milyon insan içinde topraktan gıda üretecek 3 milyon kişi bulursanız öpün başınıza koyun. yani nüfusun en az %97'si kıt kaynaklarla sayılı insanın üretiminden beslenmek zorunda)
- büyük istanbul depremi gerçekleşmiş. onbinlerce, hatta belki yüzbinlerce ölü var, milyonlarca kişi evsiz ve işsiz kalmış. istanbul kısmen terkedilmiş harap bir şehir kimliğine bürünmüş. milyonlarca depremzedenin hayatta kalabilmek için tek şansı devletin sağlayacağı sosyal transferler sonucu sağlayacağı yardımlar. (konuyla ilgili ibretlik çalışma için: (bkz: #44885300))
yani sonuç olarak torunumuzu kucağımıza alıp, aksi bir yaşlı olarak gençlere hayatı zindan etmeye niyetlendiğimiz zaman diliminde ortaya çıkan tabloda, ülkedeki her on kişiden ikisi yaşlı, ikisi çocuk, altısı çalışabilir yetişkin fakat bu yetişkinlerin 3'ü prensip olarak işgücüne hiç katılmıyor. katılan diğer 3 kişiden birine de iş sağlayamıyoruz. yani tüm yük geriye kalan 2 kişi üzerinde. onlar çalışacak ve kalan 8 kişiyi besleyecek. üstelik dünya tarihinin gördüğü en korkunç deprem felaketine maruz kalmış, global rekabetçiliği çok az, eğitimi kalitesiz, doğal kaynakları yetersiz, doğası tahrip edilmiş, halkı mutsuz ve birbirine güvensiz bir ülkede!
bu durumun sürdürülebilirliği mümkün mü? kesinlikle hayır!
peki ülkeyi geçelim, daha büyük ölçekte düşünelim. 2050'de nasıl bir dünyada emekli olmayı planlıyoruz?
- nüfus 10 milyara dayanmış.
- 2015'te gezegen rekorlarının kırılmasıyla kendini tamamen hissettiren küresel ısınma deniz seviyesini 4 metre yükseltmiş. hollanda, bangladeş, miami ve irili ufaklı pek çok ülke sular altında kalmış.
- doğal afetler ve iklim değişikliği nedeniyle tarım alanlarının çoğu yok olmuş. aşırı ilaçlama ve monokültür tarım faaliyetleri yüzünden toprak verimliliği aşırı şekilde düşmüş. türkiye'de olduğu gibi dünyada da çiftçi nüfusu çok azalmış. bir kaç büyük şirketin gdo'lu hibrit tohumlarıyla yaptığı topraksız tarım uygulamalarına bel bağlamışız. devam eden bir gıda krizinin içinde yaşıyoruz!
- sular altında kalan ada ve kıyı ülkelerinin yüz milyonlarca vatandaşı mülteci olarak gelişmiş ülkelere hücum etmiş.
- gıda, su ve enerji krizleri bir sürü ülkeyi birbirine düşürmüş. merkezi otorite boşluğu yeni terörist oluşumlar ortaya çıkarmış. savaşlar yeni mülteciler yaratmış. globalizm süreci tersine dönmüş, sınır ve gümrük anlaşmaları kalkmış. katı kontroller, korumacı politikalar devreye girmiş.
- hiper androposen çağıyla birlikte fosil yakıtlar tükenmeye yüz tutmuş. alışılan uygarlık ve refah seviyesini sürdürmeye yetecek enerji üretimi imkansız hale gelmiş. kapitalizmin büyük global krizleriyle birlikte artık sistem yerini daha devletçi bir post-kapitalizm anlayışına bırakmış. endüstriler için 'kirleten öder' mentalitesi, iklim değişikliğinin inkar edilemez boyutlara erişmesinden itibaren çok daha katı önlemlerle değiştirilmiş ve uygarlıkla doğanın çelişkisi 'doğa' lehine işlemek zorunda kalınca şirketlerin üretim maliyetleri yükselmiş. yüksek teknoloji yüksek işsizlik getirmiş. üretim faktörlerindeki geçiş süreci yüzmilyonlarca işsiz yaratmış. her ülkede sosyal patlama riski mevcut.
- doğa feedback loop'a girmiş. artık insan etkisi sıfırlansa bile küresel ısınma, gıda, su ve enerji krizi durdurulamıyor. tahribatın bir yıllık marjinal etkisi, geçmişin 15 yılına bedel bir hal almış. atmosferi yeniden dengeye sokmak için yüzlerce milyar dolar kaynak ayrılıyor. yüzleşmekten korktuğumuz son, beklenenden erken kendini hissettirmeye başlamış.
***
peki bunların hepsi meczup bir pesimistin kıyamet senaryosu mu? maalesef değiller. mevcut sistem bir anda mucizevi şekilde değişip, kar maksimizasyonunu, büyümeyi, sürekli tüketmeyi düstur edinen anlayış yok olmayacağına göre şu anki gidişata göre bilim insanlarının oldukça nesnel verilere dayanan öngörüleri bunlar. fazlası yok, eksiği var.
o zaman sorumuzu tekrar soralım. ben her ay devlete gelirimin %60-70'lik kısmını, 35 yıl sonra mümkün olması mucizelere bağlı bir emeklilik hayali için aktaracağım. üstelik bu hayal uğruna beni sağlığımdan, yeteneklerimden, hayallerimden, sevdiklerimden edecek bir iş için monitör ardında ömür geçireceğim. saçlarımı döküp, gözlerimi bozacağım. sinir ve stresten belki kanser olacağım. bana almam emredilen ürünleri tüketip, pozisyonumun gerektirdiği arabaları kullanacağım. mortgage çekip daha büyük evlere yerleşmenin hayalini kuracağım. olmadı bir yazlık, bir de çiftlik evi alacağım. sonuçta iyi kazanan, sonu en tepeye kadar çıkabilecek bir kariyer yarışındayım. gelgelelim hepsinin ardından sümüklü mendil gibi işe yaramaz bir yaşlı olarak, elimde hayatta kalmama yardım edecek hiçbir yeteneğim olmadan, fiziksel yetilerininin çoğunu kaybetmiş muhtaç biri olarak cehennemin ortasına atılacağım! üstelik tek güvencem varlığını sürdürmesi mümkün olmayan finansal sistemde dijital bir veri olarak var olan bir birikimim ve devletin boktan hastanelerinin bana sağlayacağı hizmet olacak!
çok afedersiniz ama, yani çok üzülerek söylüyorum: ben öyle hayatı çok net sikerim arkadaş!
şimdi en aşağılık mafyadan daha aşağı bu devlet bana gelmiş diyor ki:
''o işler öyle kolay değil. öyle yok ben düzen karşıtıyım, yok ben off-grid yaşamcıyım falan ben anlamam! her ay haracını aksatmadan ödeyeceksin! üstelik en üst limitten ödeyeceksin çünkü senin bir de utanmadan yan gelirin varmış. gel hele yamacıma şöyle! bak burda ne varmış? taa dedenin on yıllar önce çalışırken gelir vergisi kesilmiş maaşıyla aldığı, ardından babana geçerken veraset ve intikal vergisinin ödendiği, aynı verginin baban ölüp senin üzerine geçerken tekrar yinelendiği, alındığı tarihten itibaren emlak vergisinin aksatılmadan ödendiği, elde edilen kira gelirinin de beyan edilip üzerinden vergi alındığı, yetmiyormuş gibi yerel belediyenin de üzerinden çevre vergisi, asfalt parası, aydınlatma katılım payı aldığı aldığı bir konut görünüyor sistemde! aa bi de annenle mi yaşıyorsun? onun da emekli maaşı var! valla iyiymişin haa keranecii seniii. paraya para demiyondur sen! yazıyorum en üst limitten gss prim borcunu. hadi bakiym şimdi offgrid mi yaşıycan ne sikim yapıcaksan yap....
yahu aklıma zor mukayyet oluyorum bu ülkede. ulan napiym ben? zorla mülteci olup türkiye'den siktirolup gideyim mi? borcu ödemeyeyim de ufacık bir iş yapmaya kalktığımda ömür boyu üstümde hacizle, tedbirle, blokeyle mi yaşayayım. tek zevkim ara sıra şu ülkeden siktirolup gitmekken havaalanında rehin mi alınayım borç var diye? lanet olsun devletinize! ya hakkaten helak olalım artık ülkece çok bile yaşadık bu bok çukurunda. böyle her şey sikinin ucuyla insanla dalga geçer gibi olacaksa hiç olmasın daha iyi! üçüncü dünya ülkesi vatandaşıyız, onun bile tadını çıkaramıyoruz şurda.
bakıyorum, suriyeli mültecilerin bile onca zorluğun içinde hayalleri var. ona koşuyorlar hepsi ölümü bile göze alıp. dans edeceğim, şarkı söyleyeceğim, bisiklete bineceğim, bilim insanı olacağım, insan gibi yaşayacağım diyor çocuklar. izlerken gözlerim doluyor harbiden. onlara değil, kendi çaresizliğimize, arada kalmışlığımıza üzülüyorum. ne kadar lafını etsek de bardağın dolup taştığı, tüm gemileri yakacak noktaya gelemiyoruz çünkü sik ucuyla da olsa birşeyler hala yürüyormuş gibi. ama insanca yaşamaktan da fersah fersah uzağız ve daha da uzaklaşıyoruz! bizim koşabilecek, kaçabilecek bir yerimiz de yok. kuracak hayal bırakmadı şerefsiz evlatları anca oturup hayatımız bok yoluna gitmesin diye önlem almaya çalışıyoruz kendimizce.
ha bi de ayrıca ben bu kadim coğrafyayı, bu iklim kuşağını, bu damak kültürünü terk etmek istemiyorum ulan. burada doğdum, buna alıştım, burada yaşamak istiyorum çok mu bunu istemek?? olması gerekeni istemek lüks oldu resmen! çomar-egemen kültürden azıcık farklı düşünüp, farklı hayat yaşamak istiyorsan sıçtın.
kafamdaki fikirlerin bir kısmını, ya da sadece oy verdiğim partinin ismini uluorta bir yerde beyan etsem 2 saate kalmaz linç edilirim. hem de egenin güzide bir sahil kentinde olur bu... üstelik anayasaya uygun maddelerle yapılır linç. çoğunluğun kabul ettiği dini değerleri aşağılamak diye suç var lan! devlet büyüğüne hakaret diye suç var ve bu suçları işleyen insanlar şanslıysa tutuklanıyor, değilse dövülerek öldürülüyor. niye ben gidiyorum, ben dayak yiyorum, ben tutuklanıyorum, ben ölüyorum da bu çomar sürüsü kalıyor ulan bu ülkede?
usandım. yeminle usandım! şu dünya üstünde bir toprak parçası verin bari benim gibi köksüzlere! kendi yiyeceğimizi yetiştirelim, kendi bilimimizi yapalım, doğayla dost yaşayalım, ırk-din-mezhep-renk kavramlarını yok edelim, sanatla anlaşalım, toplanıp kendi içimizde tüm devletlere ve dinlere ağız dolusu rahat rahat sövelim. insanlara tembellik hakkı tanıyalım. aşık olalım. başkan lazımsa elon musk reis'i koyalım tepeye. küçücük bir yer verin yeter siktir olup gidelim lan. öldürülmeden, içeriye atılmadan, sakat bırakılmadan gidelim. gss prim borcu tebligatını da kıvırıp gönderelim götünüze sokun diye. olmaz mı? oluversin hadi be...
bi rahat verin gözünüzü seveyim. bi huzur verin! -
19. dünyada tek başına kalınca yapılacaklar
31.
-
20. tatil sonrası ilk iş gününe geç gelen çalışan
tasmalı patron köpeklerine dert olur.
-
21. mars'ta sıvı halde su bulunması
insanlığın devamı için süper bi gelişmedir.
dünyadan 90-100 tane türk annesi gönderin de şöyle güzelce bi yıkayıp temizlesinler gezegeni, ondan sonra temiz temiz taşınalım. bin yıldır boş gezegen bok götürüyodur ortalığı. -
22. mars'ta su bulunmasının bana ne faydası var
-
23. 30 eylül 2015 aziz yıldırım açıklaması
20 yıldır susmayan adamın susmamaya devam etmesi.
git artık. git. -
24. 27 eylül 2015 beşiktaş fenerbahçe maçı
hakem hatası nedir? nasıl olur? bunu beşiktaşlılara anlatmaya çalışan fenevbahçelilerin ve bazı gassaraylıların doluştuğu, 2015 - 2016 sezonu 6. hafta mücadelesi...
gelin bi bakalım neymiş hakem hatası
2014 - 2015 sezonu hakem hataları;
--- alıntı ---
1. beşiktaş
33 maçın 27 tanesinde toplam 53 hakem hatası notumuz var. bunların 19’u lehte 34’ü aleyhte.
53 hata içinde:
– 25 penaltı hatasının 7’si lehte, 18’i aleyhte,
– 21 kart hatasının 7’si lehte, 14’ü aleyhte,
– 7 gol hatasının 5’i lehte, 2’si aleyhte,
gerçekleşti.
2. galatasaray
33 maçın 21 tanesinde toplam 32 hakem hatası not almışız. bunların 18’i lehte, 14’ü aleyhte.
32 hata içinde:
– 15 penaltı hatasının 6’sı lehte, 9’u aleyhte,
– 11 kart hatasının 9’u lehte, 2’si aleyhte,
– 6 gol hatasının 3’ü lehte, 3’ü aleyhte,
gerçekleşti.
3. fenerbahçe
33 maçın 19 tanesinde toplam 34 hakem hatası not almışız. bunların 22’si lehte, 12’si aleyhte.
34 hata içinde:
– 19 penaltı hatasının 10’u lehte, 9’u aleyhte,
– 8 kart hatasının 5’i lehte, 3’ü aleyhte,
– 6 gol hatasının tamamı lehte,
gerçekleşti.
buna göre:
1. hakem hatalarının toplamından en fazla yararlanan takım fb olurken onu gs izledi. beşiktaş ise geleneksel olarak hakem hatalarının net kaybedeni oldu.
2. penaltı hataları: penaltı kararları sezon boyunca gündemi çok işgal etti. bu konuda fb penaltı kararlarındaki hatalardan daha fazla yararlanan taraf oldu. gs bu hatalardan daha az oranda zarar görürken, beşiktaş, aleyhine penaltı hataları ile uzak ara önde yer aldı. gs ve fb’nin 9 penaltısı verilmezken, beşiktaş’ın 17 penaltısı verilmedi. lehte ise beşiktaş’a hatalı penaltı verilmezken gs’ye 1, fb’ye ise 6 yanlış penaltı verildi.
fb’nin özellikle ilk yarıda lehine verilen hatalı penaltılarla (g.antep, g.birliği, sivas, kayseri erciyes) ligden kopmadığı gözlenirken, beşiktaş’ın ligin ilk yarısında verilmeyen 9 penaltısı nedeniyle arayı açarak yarışta lehine puan kredisi sağlaması mümkün olmadı.
penaltı hatası istatistikleri:
bjk
toplam penaltı hatası: 25
lehte yanlış penaltı (lehte): 0
rakibin penaltısının verilmemesi (lehte): 7
penaltı verilmemesi (aleyhte): 17
rakibe yanlış penaltı verilmesi (aleyhte): 1
gs
toplam penaltı hatası: 15
lehte yanlış penaltı (lehte): 1
rakibin penaltısının verilmemesi (lehte): 5
penaltı verilmemesi (aleyhte): 9
rakibe yanlış penaltı verilmesi (aleyhte): 0
fb
toplam penaltı hatası: 19
lehte yanlış penaltı (lehte): 6
rakibin penaltısının verilmemesi (lehte): 4
penaltı verilmemesi (aleyhte): 9
rakibe yanlış penaltı verilmesi (aleyhte): 0
3. kart hataları: kart hatalarında gs ve fb rolleri değişti. gs, kart hatalarından en çok yararlanan taraf olurken, fb nispeten daha az yararlanan taraf oldu. beşiktaş ise kart hatalarının net mağduru idi. gs’nin oyuncusu atılması gerekirken atılmadığı kart hatası sayısı 8… bunlardan 6 adedi (bursa, miy, beşiktaş, bursa, g.antep, konya) yazının girişindeki demecinde şampiyon olmalarının istenmediğini (!) iddia eden melo’ya ait!
kart hatalarında bir diğer çarpıcı nokta, gs ve fb’ye hatalı kırmızı kart verilmezken, beşiktaş’ın 4 defa hatalı kırmızı kart görmüş olması. ayrıca, gs’nin rakipleri 2, fb’nin rakipleri 3 defa görmeleri gereken kırmızı kartı görmemişken, bu sayı beşiktaş için 10 oldu.
kart hatası istatistikleri
bjk
toplam kart hatası: 21
kırmızı kart verilmemesi (lehte): 6
rakibe yanlış kırmızı kart (lehte): 1
yanlış kırmızı kart verilmesi (aleyhte): 4
rakibe kırmızı kart verilmemesi (aleyhte): 10
gs
toplam kart hatası: 11
kırmızı kart verilmemesi (lehte): 8
rakibe yanlış kırmızı kart (lehte): 1
yanlış kırmızı kart verilmesi (aleyhte): 0
rakibe kırmızı kart verilmemesi (aleyhte): 2
fb
toplam kart hatası: 8
kırmızı kart verilmemesi (lehte): 4
rakibe yanlış kırmızı kart (lehte): 1
yanlış kırmızı kart verilmesi (aleyhte): 0
rakibe kırmızı kart verilmemesi (aleyhte): 3
4. gol hataları: gol hatalarından açık ara en fazla yararlanan takım fb oldu. fb maçlarında yapılan 7 gol hatasının tamamı lehte idi. beşiktaş maçlarında yapılan 7 gol hatasının 5’i lehte 2’si aleyhte olurken, gs maçlarında yapılan 6 gol hatasının 3’ü lehte 3’ü aleyhte oldu.
gol hatası istatistikleri
bjk
toplam gol hatası: 7
yanlış gol verilmesi (lehte): 3
rakibin golünün verilmemesi (lehte): 2
gol verilmemesi (aleyhte): 0
rakibe yanlış gol verilmesi (aleyhte): 2
gs
toplam gol hatası: 6
yanlış gol verilmesi (lehte): 3
rakibin golünün verilmemesi (lehte): 0
gol verilmemesi (aleyhte): 0
rakibe yanlış gol verilmesi (aleyhte): 3
fb
toplam gol hatası: 7
yanlış gol verilmesi (lehte): 5
rakibin golünün verilmemesi (lehte): 2
gol verilmemesi (aleyhte): 0
rakibe yanlış gol verilmesi (aleyhte): 0
--- alıntı ---
şimdi bu istatistikler ışığında buradan siktir olup gidin ve başka bir yerde ağlayın lütfen... -
25. ertuğrul sağlam
türk futbol dünyasının en sağlam, en efendi, en düzgün, en sağlam adamı.
bursaspor taraftarına hayatları boyunca gördükleri ve görebilecekleri en büyük başarıyı, tek şampiyonluğu getiren adam, o taraftarın içindeki şerefsizler yüzünden az önce kazandıkları maçtan 15 dakika sonra istifa edebilir.
sizin gibi taraftardan bir yol olmaz. allah belanızı versin.
(bkz: adam gibi adam ertuğrul sağlam) -
26. abdurrahman dilipak
akit okurlarını hepten cahil sanan akit yazarı.
bugünden inciler:
a.
"rumeli hisarının içinde fetih mescidi vardı, bir zalim o mescidi yıkıp, onun üzerine bir sahne, çevresine oturacak yerler yapıp, mescid mahallinde konser verdiriyorlardı. tarihi bir eser yok edilerek, adeta birileri dinle, tarihle dalga geçiyordu. aslında bu caminin yerine bu konser salonunu kim yaptı diye sormak gerekmez mi?"
1. bir kere fatih döneminde yapılan caminin adını bilmiyor. "fetih camii" değil, "ebu'l-feth camii" ya da daha sonraki yaygın adıyla "hisariçi camii"dir onun adı.
2. "bir zalim" o camiyi yıkmamıştır. o camiyle ilgili tarihi belgeler 15 ve 16. yüzyıl kayıtlarında vardır. cami 18. yüzyılda yıkılmış ve bir tek minaresi kalmıştır. (abdurrahman bey: 1700'lerde yıkıldı yani.)
3. caminin çevresine oturulacak yerler yapılmamıştır. oturulacak yerler, yıkılan iç mahalledeki evlerin yerine yapılmıştır. o evleri kim yıktırmıştır diye sorarsanız: celal bayar. üçüncü cumhurbaşkanı 1953'te (fethin 500. yılında) "kaleiçi mahallesi'nin tamamını kamulaştırıp yıktırmış ve orayı müze yaptırmıştı. (arşivlerde teftiş fotoğrafları vardır.) boş kalan yere de ertuğrul muhsin anfitiyatro yaptırmıştı.
b.
"hürriyet’in cağaloğlu’ndaki eski binasının karşısındaki boş alana cami yapıldığında da “her yere cami yapıyorlar” diye kıyameti kopartmışlardı.. oysa orada da tarihi bir cami vardı ve chp o camiyi de yok etmişti. suriçi istanbul’daki tarihi camilerin yarıdan fazlası aynı şekilde imha edilmişti."
1. hürriyet'in karşısında cami filan yoktur. yıkılmamıştır. yenisi de yapılmamıştır. herhalde cağaloğlu meydanı'ndaki camiyi kastediyor. (sırf pislik atmak için camiyi bir miktar yürütmüş ve hürriyet'in karşısına getirmiş.
2. suriçi istanbul'daki camilerin imha edilmesine gelince... chp ne kadarını imha etti bilmem. ama adnan menderes ve sonraki sağ iktidarların yıktığı camilerin eksiksize yakın bir listesini içeren bir kitap var. adı da "cami kıyımı". yazarı kim diye soran olursa söyleyeyim. dilipak'ın aynı gazetede köşe arkadaşı: mehmet şevket eygi. (dilipak önce arkadaşının kitabını okusun.)
c.
"hatırlar mısınız, kıbrıs harekatı ayten alpman’ın “bir başkadır benim memleketim” şarkısının trt radyosunda çalınması ile başlamıştı.. ecevit, “ayşe tatile çıkabilir” diye bir mesaj göndermişti londra’dan ankara’ya.."
1. harekâta "başladığında" tv'lerde ayten alpman değil hasan mutlucan çalıyordu... (darbelerde de o çalar.) harekât sürerken sonradan devreye ayten alpman girmiştir.
2. ecevit londra'da değil ankara'daydı. londra'da olan dışişleri bakanı turan güneş idi.
3. varyant farkı ama gene de doğrusunu söyleyelim: "ayşe tatile çıksın"
.
vallahi akit okurlarının çoğu dilipak'tan daha bilgilidir. -
27. özgür kürdistan'ı kurma sürecindeyiz
-
28. yaran inci sözlük entry'leri
başlık:bu görüntü hic gitmiyor gözümün önünden
entry: http://c11.incisozluk.com.tr/…000/2/77422_obb2d.jpg
ülkeyi sikmiş de parayı sehpanin üstüne atıyor gibi. allah belanizi versin.
adamdaki tespit yeteneğini kes. bravo. -
29. volkswagen'in tok kapı sesinde hile yapması
yakında kokusu çıkacak olan olay. müşteriler showroom'da araçların kapısını kapattıklarında bir düğme tetikleniyor ve tok_kapi_sesi.wav sesi hoparlörden veriliyormuş. türkiye'deki satışlarına emisyon hilesinden daha fazla zarar verecektir.
-
30. burcu çetinkaya
kendisi gayet iyi şartlarda hayat sigortası yaptırmıştır. darısı tuğçe kazaz'ın başına.
ayrıca kocasında gerçekten hiç de aşiret reisi tipi yokmuş, haksızlık ediyoruz.
ben şahsen kendisini sokakta görsem "bu adam olsa olsa norveçli bir akademisyendir" derdim. -
31. iphone 6s
iphone 6s = 16 gb 3.099 tl, 64 gb 3.499 tl, 128 gb 3.899 tl
iphone 6splus = 16 gb 3.499 tl, 64 gb 3.899 tl, 128 gb 4.299 tl
yani apple demiş ki “16 gb yetmiyor mu, ver 400 ü bu iş huzur içinde çözülsün" -
32. p harfini kodlamak
şahsım için her daim pırasa olandır.
-
33. mars'ta tuzlu su bulunmasına ne dediler
"neymiş, tuzlu su bulmuşlar. yahu bizim ecdadımız şekerli su bulurdu. önemli olan tuz değil, şeker şekeer!"
rte -
34. sigaraya 50 kuruş sgk zammı yapılması
şu enformasyon çağında bu zamları yapan sgk genel müdürünün adını bile bilmiyoruz; ama on yıllar önce genel müdürlük yapmış kemal kılıçdaroğlu'nu sgk'yı batırmakla suçlayabiliyoruz!
şu durumda beyni olanlar için ibretler yok mudur? akape seçmeni! sana söylüyorum! -
35. ege üniversitesi girişindeki turnike
süper fikir. her öğrenciye birer tane de passolig iteliceksin. gelsin paralar.
-
36. çocukken astronot olmak isteyen kız
kızım değilmiş. yaş yedi.
-baba uzaya gitmeye ne gerek var ki? dünya zaten uzayda. biz de aslında uzaylıyız zaten.
+hö? evet. -
37. evlilik düşünmeyen kadının hayattaki amacı
ben bunlardan bir tanesiyle tanistim, benden de 10 yas buyuktu, yillardir ciddi bir beraberligi olmasaydi beraber bile olurdum. ama siki tasagi keyfi her seyi yerindeyken, cillop gibi hayatini geride birakip, dunya'nin oteki ucundaki bir felakat sonrasi 1 yilligina tum isini gucunu birakti, oradaki cocuklara ve yerel halka yardim etmeye gitti.
simdi boyle bir kadin mi istersiniz hayatinizda yoksa, evinde tek bir kitap bile olmayan, "yeni gelin evleri" facebook sayfasi icin guzel fotograf cekme derdindeki varos kadinlar icin mi? buradaki varosluk karakteri nitelemek icin, yoksa sikmisim parasini pulunu cok afedersin.
anlamadan etmeden konusulmamasi gereken amac.
bir cok les orta sinif kezbaninin les orta sinif hayallerinden daha erdemli amaclari olan kadinlarin amacidir. -
38. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
her gün 30-45 dakika kadar körlük yaşıyoruz. bu da neredeyse hayatımızın %2'lik kısmına denk geliyor.
saccade: ing. gözün kısa ve hızlı hareketi.
saccadic masking: gözün kısa ve hızlı hareketi esnasında bulanık olan görüntüler yerine, beynin milisaniyeler önceki stabil görüntüyü göstermesi durumu.
bir aynaya gidip gözlerinizden birine bakın. sonra kafanızı sabit tutup öteki gözünüze bakın. bunu yaparken gözünüzün hareket ettiğini göremeyeceksiniz. yani kendi gözünü hareket ederken göremiyorsun. ama hareket ediyor. işte orada beyin diyor ki, kardeşim senin bana verdiğin görüntü bulanık, dandik; ben sana ultra hd görüntü göstereceğim. hakkaten de gösteriyor. yani gözün gördüğü görüntüyü görmezden geliyor.
bu saccade olayı 20-100 milisaniye arası gerçekleştiğinden hiçbir şey anlamıyoruz. mesela arabada seyahat ederken yanımızdan hızla geçen arabanın gözün algıladığı kısımdaki hallerini görüyoruz. beynin oluşturduğu düzgün görüntüleri görüyoruz yani.
dilim döndüğünce özet geçtim. olayı incelemek isteyenler için linkler:
wikipedia
link2
link3
video1
video2 -
39. pegasus airlines
cins çalışanlara sahip havayolu şirketi. dün akşamki adnan menderes - ercan seferine kilo fazlamız olarak geldik. zaten kilo fazlamız olduğunu ve bunun için fazladan ücret ödeyeceğimizi biliyorduk. kontuarda tam sıra bize gelmişken arkadan bir tanıdık seslendi ve kendisinin yükü olmadığını, istersek beraber işlem yapabileceğimizi söyledi. biz de tamam dedik. pegasus görevlisi hemen atıldı: "öyle yapamıyoruz malesef". neden dedim. güvenlik mıy mıy mıy ötmeye başladı. dedim sanane allasen adam komşum ibrahim abi tanıdığı geçtim adamla aynı mahallede oturuyoruz. kendisi görmeden böyle yapmamız gerektiğini söyledi. sayısız kez uçak yolculuğu yaptım, ilk kez böyle bir şey duydum. yani kadın resmen diyor ki, ben sizi kıstırdım, bir güzel geçireceğim kaçışınız yok. neyse biz konu uzamasın dedik, ödeyelim dedik zaten hazırlıklı geldik, o sırada yan bankoda işlem yapan başka bir yolcu aynı konudan dolayı bizimle ilgilenen pegasus görevlisine çemkirdi. pegasus görevlisi bayan ise adamı fırçalayarak fikrini söylememesini (!) emretti resmen. ben de sanane sen işine bak burası monarşi değil özgür bir ülke, her isteyen fikrini söylemekte özgürdür dedim. sonra döndüm arkada sıra bekleyen diğer yolculara pegasus'un kıbrıs seferlerininde de artık bagaj hakkının 15 kilo olduğunu, fazla bagajı olanın fazla para ödememesi için arkada az bagajı olanlarla anlaşmasını tavsiye ettim. bunun üzerine pegaus görevlisi tehditkar bir şekilde benim güvenlik ihlali yaptığımı ve isterse beni polise şikayet ederek uçmama engel olabileceğini söyledi. ben de git söyle de göreyim bakayım nasıl uçurtmayacaksın beni dedim. kalktı polise gitti. size görüntüyü biraz betimleyim:
pegasus görevlisi kadın ağlayarak polisle konuşuyor, polis ise eli çenesinde karşısındaki ekrana bakarak cevap veriyor. 15dk falan pozisyon bu. sonra kadın geri geldi, belli çok ağlamış garibim "polis bu seferlik sizi affetti, uçabilirmişsiniz" dedi. ne tarafa güleceğimi şaşırdım bildiğiniz sesli kahkaha attım. neyse işlem yaptı, gidebilirsiniz dedi. ben de akreditasyon kartının okunmadığını ve ismini öğrenmek istediğimi söyledi. neden dedi. ben de yarın fazla işim yok, biraz senin ekmeğinle oynamak istiyorum dedim ve adını aldım.
şimdi son cümleyi söylediğim için beni eleştirenler olabilir. ben her zaman ekmeğini hakkıyla kazanan gerçek emekçileri takdir ederim ve denk geldiğimde de müşterisiysem elimden geldiğince destek olmaya çalışırım. ancak söz konusu görevli gibi müşterinin fikir beyan etmesine dahi engel olmaya çalışan bir tip ise, gerçekten umursamam. işsiz kalmış, parasız kalmış banane. herkes işini düzgün yapmakla ve müşteriyle düzgün konuşmakla mükelleftir. işin ucunda hakaret, şiddet yoksa karşındaki kişiye böyle konuşmaya hakkın yoktur.
işin özeti sevgilir arkadaşlar, benim görüşüm pegasus ile uçmamaya özen gösterin. mutsuz çalışan, mutsuz müşteri portföyü oluşturmayı başardılar. tek mutlu olan patronlar. eskiden kıbrıs uçuşlarında bagaj hakkı 20 kilo idi, şimdi 15'e düşürmüşler. iç hat tarifesi yapmışlar. tamam da iç hat tarifesi diyorsun ama ben kıbrıs'tan türkiye'nin herhangi bir havalimanına geldiğimde dış hatlardan giriş yapıyorum. kıbrıs'a dönerken de dış hatlar terminalinden muhaceret polisine mühür vurdurarak ayrılıyorum.
ama bize müstehaktır. kıbrıs türk hava yolları gibi bir değerimize sahip çıkamadık. türkiyeli firmaların batırmak için oluşturduğu karteli yenemedik. başka bir ülkenin abuk subuk havayolu şirketlerine muhtaç olduk. kendimize ait değerleri son 30 yıldır elimizden bir bir alan anavatanımıza(!) yine karşı duramadık. haşa o bizi kurtardı o yüzden istediği gibi sikebilir. yıllarca kıbrıs türk'ünün 1980lerden başlayarak yitirdiği ve yerini türkiyeli muadillerinin aldığı değerleri gibi en son kthy de battı ve biz böyle pegasus, atlas gibi şirketlere muhtaç olduk. -
40. 28 eylül 2015 istanbul trafiği
herkes okula başlamış da kimse mezun olamamış gibi bi' trafik.
-
41. koskoca uzaydan sadece nasa'nın sorumlu olması
adaletsizligin daniskasidir. belki bi kraterin ustunde allah yaziyordu da hristiyanlik iptal olmasin diye gizlediler? nerden bilicez?
-
42. mario gomez
27 eylül 2015 beşiktaş fenerbahçe maçında attığı iki golle beşiktaşı galibiyete taşıyarak takımının uzun yıllardır yaşadığı "derbi galibiyeti alamama" kompleksinden kurtarmış winner karakterli alman golcüdür.
özellikle attığı ikinci golde bruno alves'in gibi fizikli bir stoperin markajından kurtularak gökhan törenin pası atacağı yere yaptığı koşu ve vuruş için doğru pozisyon alışı ve gol olacak yere oldukça darbeli yaptığı kafa vuruşu tam bir "fox in the box" olduğunu gösterdi bana.bütün bu üstdüzey meziyetlerinin yanında oyundan alınırken takımı ateşlemek için yaptığı hareketlerle ne kadar beşiktaşa yakışan bir futbolcu olduğunu , maç sonu söylediği gayet mantıklı sözler ile büyük bir futbolcu olduğu kadar kaliteli bir karakter olduğunu da kanıtladı.
beğenirsiniz beğenmezsiniz ama fikret orman'ın özellikle son iki sezonda futbolcu transfer ederken "karakter olarak ta beşiktaşa yakışmalı" kriteri beşiktaşa çok değerli futbolcular kazandırdı. jose sosa,andreas beck,rhodolfo ve en son mario gomez transferlerine bu açıdan da bakınca ne kadar doğru karakterlerin beşiktaşa transfer edildiğini görebiliyoruz.
mario gomezi beşiktaşa kazandırmak için emek veren herkese ne kadar teşekkür etsek az. -
43. mehmet barlas
bunama alametleri göstermeye başlamıştır.
bugünkü yazısından:
"sait hopsait modeli
artık bizim demokratik siyaset modelimizi öğrenmiş olmamız gerekiyor... bu modelin rol modeli aziz nesin'in 'sait hopsait'idir... diyelim ki sizin istemediğiniz bir parti iktidar ve sizin çevrenizden çok farklı bir çevreden gelen bir siyasetçi de başbakan oldu... ona yüklenmeye başlarsınız.
ağzından çıkan her cümleyi yerden yere vurur, icraatını ya görmezden gelir ya da karalarsınız. "
aziz nesin'den örnek veriyor ama... kastettiği "zübük" romanının karakteri. sürekli parti değiştiren odur.)
"gol kralı sait hopsait" romanının karakteri ise bir futbol yergisidir.
(hopsait lafının ofsayt'tan geldiğini bile fark edememiş.) -
44. türk kızı vücudu
bir kez daha görüyorum ki biz kadınlar sizi yetiştirirken bir yerde hata yapmışız, oğlan çocuğudur diye fazlaca şımartmışız.
23 sayfa var, tek tek okudum dayanamayarak. adettendir, söze girmeden önce söyleyeyim minyon kelimesinin hakkını vererek minyonum, boyum 1.60 kilom 46, ne minyonlar var taş gibi olan ben onlardan değilim.
eleştirmek herkesin hakkı, elbette yanlış görülen bir nokta eleştirilir, türk kadının spora düşkün olmaması böyle bir nokta olabilir, buna bir lafım yok. ancak günde en az bir saat 'hızlı tempoda' yürüyen, mümkün olan her vakitte yüzen bir türk kadını olarak bu beyanda bulunan beylere hangi sporla meşgul olduklarını sormaktan geri duramam, spor yapıp efendi gibi bakın bu tıbbi bir soruna vesile olacak spor yapın diyen beyleri tenzih ediyorum.
vay efendim göbekliymiş, tüyü varmış, memeleri küçük kalçası büyükmüş. sana ne kardeşim? dünyada kaç tane millet var, yer senin gök senin istediğin kadını bulana kadar dolan o vakit, tutuyor muyuz? verir mi verir mi acaba diye diye yürüdüğün kadınların çoğunun türk kadını olduğunu bir hatırla. burada kalkıp 1.70 boyunda bakımsız türk erkeğinin laf ettiği kadın beyanına da katılacak değilim, bu eleştiriyi yapan adam 1.85 boyunda dalyan gibi herif olunca bir şey değişmiyor. sorun kafa yapısı ki sikeyim o kafanızı, ömrümde böyle riyakarlık görmedim.
şunu da söylemeden edemeyeceğim, görüyorum ki evlendikten sonra salan kadındır diyen antropolog kardeşlerim var imiş, o zaman ne yapacaksın gerizekalı, evlenip bütün işi karına yıkmayacaksın ki senin kendine dikkat ettiğin o değerli zamana o da sahip olabilsin. sen ama ben eve para getiriyorum diyerek akşamları su verir misin diye mutfağa doğru bağırdığın, elini sıcak sudan soğuğuna sokmayıp kadın dediğin hem çalışır hem eviyle uğraşır dediğin için o kadın kendini salıyor, öküz. senin karında eve para getiriyor, yetmiyor birde seninle ilgileniyor yetmiyor birde senin gibi su katılmamış hayvana çocuk doğurup ona bakıyor.
akıllı uslu entry giren beyleri tenzih ederek söylüyorum; isterseniz 1.70 olun isterseniz 1.85, ister çirkin olun ister yakışıklılıktan sınır dışı edilin yine de hiçbir insan hakkında hayvanlaşma hakkına sahip değilsiniz.
sizi biraz daha şaşırtayım, eminim hiç düşünmediniz ama bebekler sevişerek yapılır ve yumurtayı dölleyen spermler erkeğe aittir.
türk kadını gökten zembille inmez, sizin genlerinizin yarısına sahiptir.
şimdi siktirin gidin. -
45. 28 eylül 2015 facebook'un çökmesi
şahsım önemli bir mesaj yollarken gerçekleşmiş olaydır, evren bana karşı olan nefretini facebook üzerinden kusmuştur.
an itibari ile: service unavailable
edit: anonymous'un uzun zamandır bahsettiği bir hack operasyonu olabilirmiş.
edit2: #facebookunderattack tagi altında sosyal medyada servis edilmiştir, foşik anonlar ana makinaya fiber kablo aracılığı ile molotof atmaktadır.
edit3: sadece türkiye'de oluşan bir durum değil, sarajevo'dan bildiyorum, budapestede de kesildiği söyleniyor, birazdan elimizde mum ile komşu ülkere sizde de facebook gitti mi diye sormaya çıkacağız
edit4:https://www.reddit.com/…ments/3mqgm8/facebook_down/ -
46. at gibi çalışıp akşam eşini şık karşılayan kadın
hadi kabul edin hepiniz içten içe hayat arkadaşı değil geyşa istiyorsunuz
-
47. fiat egea
26 eylül 2015 günü gecesi, metalik kırmızı renginde 34 nx xxxx plakalı bir numunesi kumla'da ön caddedeydi.
- bu otomobili görüyor musun?
- evet
-götüne girsin ageaageaagea -
48. ilk buluşmaya çiçekle gelen erkek
"beyefendi" olarak anılacak olan adamdır.
kimi "ah yatakta çok iyiii", kimi "yatı var biliyo musuuun", "biraz çapkın ama beni hiç aldatmadı" cümleleriyle tasvir edilirken işte bu adamın en belirgin özelliği bu olarak kalacaktır.
dünyanın en beyefendi adamlarından biriydim. öyle düşünceliydim ki konu komşu, kız arkadaşlarımın aileleri, yakın arkadaşlarımın anneleri gıpta ederek bakarlardı bana.
sonra noldu? "yangında ilk domaltılacaklar" listesinin en başında buldum hep kendimi. gelen kol gibi, giden kol gibi. yaranamadım yani kimseye.
şimdi nasıl?
"yatakta onun gibisini görmedim", "altındayken dayak yemeye bayılıyorum", "mesajlarıma canı isterse cevap veriyor", "dengesiz ama iyi domaltıyor". -
49. digiturk
-
50. ay cehape resmen alevilerin partisi oldu
chp'li olduğunu iddia edip kemal kılıçdaroğlu'nu eleştiren son sürüm göt kılı ifadesidir. herhang bir etnik kimlik veya inanç politikası gütmeyen chp nasıl alevi partisi olmuştur, anlamak mümkün değil.
ben kendimi bildim bileli aleviler ya chp'ye yada dsp'ye oy veriyor, 10 sene önce alevi partisi olmayan chp şimdi mi alevi partisi oldu be vicdansızlar?