Değerli ziyaretçilerimiz,

Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.

Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.

Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.

Sozlock Ekibi

Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. türk'ün gücünü göreceksiniz

    http://www.imgim.com/6850inciz8916612.jpg

    bunlar da zavallı barış çiçeklerinin oyuncakları ;

    http://www.imgim.com/2156incil1066173.jpg

    bunlar zaten her şantiyenin olmazsa olmazı ;

    http://www.imgim.com/1801incil8097838.jpg

    bu da o silahların birgün önce kullanıldığı yer ;

    http://www.imgim.com/4885incif9152122.jpg

    https://sendvid.com/btdb1tgs

    göremeyenler için; duman çıkan yerde bomba atılmıyor, roketatar ateşleniyor, hedef emniyet binası.

    bu da şehrin genel görüntüsü;

    https://sendvid.com/5g5g0mgo

    edit : videolar

  • 2. 8 ağustos 2015 galatasaray bursaspor maçı

    kale yanında duran şişe suyun hepsini içen sabri'nin muslera'yı susuz bıraktığı maç. muslera yedek kulubesine kadar koşup bir şişe su aldı.

    ulan sabri bir sike yaramadığın gibi yararlı adamın da randımanını düşürüyorsun.

  • 3. alman kanalını troll'leyen adam

    insan gerçekten gurur duyuyor.
    nasıl ayar vermiş kardeşim, içimin yağları eridi.
    (bkz: yaa hans kardeş çok rahat konuşuyordun)
    tebrik ederim

    edit: video bu başlıkla yüklendiği için net arama sonuçları örtüşsün diye başlık böyle açılmıştır.
    yoksa sahiden tarihi ayardır.

  • 4. evliyken başka bir erkekten hamile kalan kadın

    düşünsene amk karın 26 yaşında 5 yıllık evlisin ve 3 yaşında oğlun var ve şimdi bunu okuyorsun

    (bkz: hadi hayırlı işler)

  • 5. türbanlı olduğum için sokakta aşağılanmam

    başlığı görür görmez "hah yine mağdur edebiyatı yapacaklar " diyip dalga geçmeye başlayacaklar bi zahmet okumasın. anlayacaklarını sanmıyorum zaten.

    oturdugum semtte başı kapalı pek insan göremezsiniz. kazara görüldüğünde de pek hoş bakılmaz kendisine. ben de onların duygusunu hissetmek için normalde başı açık birisi olmama karşın tamamen kendi çapımda sosyal bir deney yapmak adına bugün hayatımda ilk defa türban takıp çıktım sokağa.

    ve ne oldu biliyor musunuz ?

    20 senedir oturduğum yerde en yakın komşularımın bile belli etmemeye çalışsalar bile aşağılayıcı bakışlarını gördüm üzerinde. sormadılar sebebini ama içten içe "değişmiş" diye bakan gözlerini gördüm. güldüm sadece. ne değişmesi, ben aynı bendim.

    çıktım , 15 senedir alışveriş yaptığım markete gittim. necati abi bana " yahu ne oldu da taktın bunu, yakışıyor mu hiç sana, ailen bir şey demiyor mu bu haline " diye sordu görür görmez. bakar mısınız ? benim hür irademle verdiğim karar onun için nasıl da hatalı. nasıl da yanlış. tek doğru kendisinin bildiği çünkü.

    daha fazlasina gerek yok sanırım diyerek eve döndüm. emekli babamla karşılaştım. en yakınım ya bu insan düşünün. o bile görür görmez " bu ne lan, oyun mu oynuyon, sakalından da mı utanmıyon şerefsiz " dedi.

    bu çağda bu düşünce. yazık, gerçekten yazık.

  • 6. sözlük erkeklerinin mesajlarına cevap vermemek

    (bkz: şeker kız kezby)

  • 7. fotoğraf çektirmeyi sevmeyen insanlar

    benimdir. poz veremiyorum elimi kolumu nereye koysam bilemiyorum.
    ömrümce çektiğim fotoğraf sayısı elliyi geçmez onlar da eş dost ısrarı, çocukken de böyleydim yalnız.
    selfie çekmek bana ütopik geliyor, bir de o dudak büzmeli pozlar falan korkunç.
    bir yere gidip oturunca tabağını falan çeken insan olursa yanımda onun adına utanıyorum. gez, ye , iç de nedir bu paylaşma merakı sanırım hiç bir zaman çözemeyeceğim.

  • 8. boğaziçi üniversitesi kız yurdunda jiletli saldırı

    aman ali rıza bey tadımız kaçmasın şeklinde yönetilen, her taciz ve saldırı olayı yönetim tarafından geçiştirilip hiçbir önlem alınmayan boğaziçi üniversitesi'nde bir psikopatın kız yurduna jiletle girip öğrencileri tehdit etmesi ve bir öğrenciyi elinden yaralaması olayı. her türlü probleme gözünü kapatıp, peyzaja para harcayan okul yönetimi biri tecavüze uğrayıp öldürülmeden önlem almaya niyetli değil.

    bu gönderiye de boğaziçi üniversitesi öğrenci sayfalarından birinde denk geldim. bire bir kopyalıyorum. okuyup durumun vahametini görebilirsiniz.

    "arkadaşlar bugün sabah altı civarında güney kız yurduna elinde jilet olan bir adam girdi. bu adam yangın merdivenin açıklığından girdi. içeride oda oda gezdi ve içeride yalnız yatan bir arkadaşımızın elini kesti, kız boğuştuğunda ona susmazsan seni öldürürüm dedi. kovaladılar ama yakalayamadılar. gecenin daha öncesinde bu adamın içinde bulunduğu grubu petekte ve manzarada gördüler. aynı gruptaki insanlar yine bazı arkadaşlarımızı sözlü taciz ettiler. bugün okula giren bu adamlar kız yurdunu ve o açıklığı biliyorlardı. bunlar her gün içeri aldığımız insanlar. bu okulda güvenlik kimlik sorduğunda güvenliğe çıkışan, bu bizim özgürlüğümüzdür herkes girebilir diyen arkadaşlarıma sesleniyorum. her gün birimiz mi kesilmeliyiz bu okulda güvenlik artırılması için. bu adam kız yurduna giriyor okulun herhangi bir alanına açık alanına bile değil. lütfen artık güvenlik sıklaştırılmasına daha fazla itiraz edilmesin ve okul nasıl bir düzenleme getirecekse makul bir şekilde onaylayalım."

    saldırganın güvenlik kamerasından alınmış bir fotoğrafı verilmiş.

    https://goo.gl/eu5geb

    edit: güvenlikle özgürlük arasında bir denge olmalı. ben de kaçaksaray gibi 2 milyon tane güvenlik görevlisiyle korunmasını istemem. keşke bu tip olaylar hiç yaşanmasa da okuldaki kapıları bile kaldırsak. ancak burası türkiye, her gün birileri öldürülüyor ve artık haber değeri bile taşımıyor. bu yüzden yurt binalarının daha güvenli hale getirilmesi kimseye zarar vermez.

    edit 2: bu entry'de bir tecavüz girişimi olduğundan da bahsedilmiş. #53865803

  • 9. sümeyye erdoğan'a suikast iddiasının yalan çıkması

    tayyip erdoğan'ın emrinde muhaliflere saldıran havuz medyasının ne kadar aşağılık olduğunu bir kez daha gösteren haber. sabah, star, akşam, yeni şafak gibi şeyleri okuyup hala inanan gerizekalılara ise bir şey demiyorum. onlar zaten allah'ından bulmuş.

    normal bir ülke olsa bu gazeteci görünümlü iktidar soytarıları hapse girer, gün yüzü göremez. bu kadar basit mi lan insanlara iftira atmak?

    --- spoiler ---

    gazeteci emre uslu ile chp milletvekilleri umut oran ve akif hamzaçebi arasında geçtiği iddia edilen sümeyye erdoğan’a suikast konuşmalarının da yer aldığı, bir dizi twitter yazışmasının sahte olduğu ortaya çıktı. savcılık, iddiaları yayımlayan iki gazete hakkında “yayın yoluyla zincirleme hakaret ve iftira” suçlamasıyla toplam 5 ayrı dava açtı.

    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/29758752.asp

    --- spoiler ---

    edit: (bkz: kızıma suikast belgeleri elimizde takipçisiyim)

  • 10. amerika'da bulunup türkiye'de bulunmayan şeyler

    damarli zenci yarragi...

    saka bir yana, burada bir suru cesitli markalar sayilmis. 1980'lerin basinda boyle bir liste yapmaya kalksak yuzlerce, belki binlerce markalik bir listemiz olurdu, 1990'larda daha kucuk bir listemiz olurdu ve bugun daha da kucuk bir listemiz var. aslinda burada mesele markalar degil. markalar gelir gider. bu is adamlarin turkiye pazarina acilmasina bakar. amerika'da gercekten bulunup turkiye'de bulunmayan bir seyden bahsetmek gerekirse "buyuk sehirde yasamadan kariyer yapma luksu" derim. bunun ne anlama geldigini entry'nin geri kalaninda aciklamaya calisacagim.

    simdi sozluk bunyesinde "bütün kariyeri bir kenara bırakıp köye yerleşmek" diye bir baslik var cunku turkiye'de gercekten kariyer yapmak isteyen bir insan icin istanbul ve ankara (biraz da izmir) disinda pek bir secenek yok. doguda da gaziantep sehrinde bazi kurumsal sirketlerin is yaptigi soyleniyor ama gaziantep de epeyce buyuk bir sehir ve burada yapilabilecekler de kisitli. simdi ulkenin en onemli kaynaklari birkac buyuk sehirde toplandiysa kariyer yapmak isteyen insanlar da o birkac sehirde toplaniyor ve o sehirler kalabaliktan yasanmaz bir hal aliyor.

    sabah 8'den aksam 5'e kadar suren bir is icin sabah 5'te kalkip hazirlaniliyor, sabah ise giderken ve aksam eve donerken ortalama 3 saat yolda geciyor, insanlar buyuk sehirlerin pahaliligindan adam gibi ev bulamiyor ve sehirler beton yigini haline geldigi icin cocuklarin oynayabilecegi bos alan bile yok ve cocuklar butun gun evde tikilip kaliyor. kisaca buyuk sehirler cogu insan icin yasanmaz hale gelmis durumda ve kariyerler olmasa cogu insan istanbul basta olmak uzere buyuk sehirleri coktan terk etmisti.

    abd bu konuda biraz daha sansli cunku ekonomi belli basli birkac sehre bagimli degil. her ne kadar kariyer yapmak isteyenler genelde new york, los angeles, san francisco, chicago gibi sehirlere gitse de insanlar kariyer yapmak ve yukselmek icin buralara gitmek zorunda degiller (avrupa'dan bir ornek vereyim, finlandiya'da nokia'nin bir cok arastirma & gelistirme fasilitesi bulunmaktadir ve bunlarin bazilari ufak kasabalarda, bazilari koylerdedir. boylece buyuk sehirde yasamak istemeyen ama nokia'da calisarak kariyer yapmak isteyenlere de sans taninmistir).

    simdi abd'nin en buyuk sirketlerinden ornekler vereyim. yillik 500 milyar dolara yaklasan cirosuyla dunya'nin en buyuk sirketlerinden biri olan wal-mart'in ana binasi arkansas eyaletindeki bentonville kasabasinda. bu kasabanin nufusu 40 bin ve wal-mart'in binlerce beyaz yakali calisani burada calisiyor. bu calisanlarin ortalama yillik maasi 100 bin dolar civarinda ve cogu kisi kazandigi parayla krallar gibi yasiyor. kasaba soyle bir sey.

    costco ulkedeki bir baska buyuk magaza zinciri ve sirketin yillik cirosu 120 milyar dolar civari. sirketin ana ofisi washington eyaletinin issaquah kasabasinda. kasabada 30 bin kisi yasiyor ve etrafi ormanlarla ve dogal parklarla dolu olan kasaba twilight filmlerinin cekildigi yere cok yakin. herkesin huzur icinde yasadigi ve suc oranlarinin da trafigin de yok denecek kadar az oldugu sehrin halki zaman zaman seattle'a giderek buyuk sehir ozlemini giderebiliyor.

    dow chemical dunya'nin ikinci en buyuk kimyasal urun firmasi. sirketin urun yelpazesinde petrol urunlerinden boyaya kadar her turlu urun mevcut ve sirketin ana ussu michigan eyaletinin midland kasabasinda. zamaninda bu sirketle ortak projelerde calismistim ve sirketin bulundugu yer etrafi gol ve ormanlarla kapli olan oldukca hos bir bolge. sirketin ortalama muhendis maaslari yillik 120 bin dolar civariyken nufusu 40 bin civari olan kasabada 200 bin dolarin altina arka bahcesinde at kosturabileceginiz ciftlik evleri bile almak mumkun (ki bunu yapan birini taniyorum; eski hocalarimdan biri).

    sari dozer veya sari kepce deyince dunya'da akla ilk gelen sirket olan ve 130 bin calisani ile yillik 50 milyar dolar ciroya sahip olan caterpillar da ana ussu buyuk sehirlerde bulunmayan sirketlerden biri. sirketin ana ussu peoria sehri. aslinda buraya "kasaba" denemez cunku nufusu 100-150 bin civarinda ama sirketin calisanlari genelde sehrin 10-15 km disindaki east peoria, morton, dunlap ve washington gibi ufak kasaba ve koylerde yasiyor. peoria chicago'ya araba ve trenle 2 saat mesafede oldugu icin burada yasayanlar haftasonlari alisveris ve gezmek icin chicago'ya gidiyor ama hafta boyunca ufak bir sehirde yasayip sakin ve huzurlu bir yasanti suruyor.

    caterpillar'in eski dusmani ve rakibi olan ve yesil traktorlerle bilinen john deere'in ana binasi da peoria'ya 2 saat mesafedeki moline kasabasinda yer aliyor ("eski dusmani" dememin sebebi eskiden tarim alaninda da makinalari ve epeyce pazar payi olan caterpillar'in 2002'den beri tarim makinalari uretmemesi ve john deere'i bu alanda yalniz birakmasidir). ilginctir ki illinois eyaletini kesen 2 buyuk nehir olan illinois ve mississippi nehirlerinden birinin hemen dibinde cat digerinin hemen dibinde deere var. yani sirketlerin rekabeti ayni zamanda iki nehrin rekabetine benziyor. john deere sirketinde calisanlarin bazilari her ne kadar beyaz yakali olsa da ciftlik yasantisi suruyor ve haftasonlari ata binmek, tarlaya misir ekmek gibi aktivitelerle ilgileniyor. boylece koy yasantisi yasamak icin kariyeri bir kenara birakmanin gerekmedigi de ortaya cikiyor.

    nike sirketinin ana binasi oregon'un beaverton kasabasinda. 93 bin nufusa sahip olan kasaba eyaletin en buyuk sehri olan portland'in disarisinda kaliyor ve etrafinda doga sporlariyla ilgilenenler icin bir daglarla, nehirlerle ve ormanlarla kapli bir alan sunuyor. bu kasabanin biraz yakininda yer alan hillsboro kasabasinda da intel sirketinin arastirma gelistirme fasilitesi bulunuyor ve burada kendi alaninda dunya'nin en iyisi olan cok sayida muhendis ve bilim adami calisiyor.

    abd'nin en buyuk havayolu sirketi american airlines'in ana binasi dallas'a bir saat mesafedeki fort worth kasabasinda. her ne kadar burasi 700 binlik nufusuyla "kucuk kasaba" sayilamasa da cogu buyuk sehrin gurultu ve sorunlarinda uzak bir yer olarak dikkat cekiyor.

    bunun disinda ford, boeing, microsoft, general motors gibi bir cok sirket her ne kadar ana binalari buyuk sehirlerde olsa da bir cok kucuk sehir ve kasabada arastirma gelistirme tesisi isletiyor ve buyuk sehirde calismak istemeyen calisanlarina buralarda calisma imkani sagliyor. bunlar sirf benim bildiklerim (birkac sene once bu konuyu bizzat arastirdigim icin biliyorum). bilmedigim de onlarca, hatta yuzlerce ornek oldugundan eminim.

    simdi de kendi koylu yasantimdan ornek vereyim. pazartesiden cumaya sabah 8'den aksam 4'e kadar calisiyorum. ogle tatilleri haric haftada 35-36 saat civari calismis oluyorum. sabah 8'de baslayan ise gitmek icin 7:20 gibi kalkiyorum, 10-15 dakikada hizlica bir dus ve hazirlanma evresinden geciyorum ve cabucak atistirdiktan sonra 7:45'te evden cikiyorum. sonra su araba reklamlarindaki yollara benzeyen agaclarla kapli yoldan sifir trafikle geciyorum (istanbul'da yasayanlar resimlere bakmasin: resim 1, resim 2, resim 3), arada karsima cikan tek trafik ordek, tavsan, sincap, kugu gibi hayvanlardan olusan ceteler ama onlari sollamak zor olmuyor. bir de interstellar filmindeki gibi misir tarlalarindan geciyorum (resimdeki makinanin markasi john deere). aksam 4'te isten cikinca yine ayni guzargahi takip ederek 15 dakika icinde evde oluyorum. sonra kiz arkadasim o gun evdeyse onu evden aliyorum ve aksam 8:30'da gunes batana kadar bombos yollarda dag bayir geziyoruz ve acikinca bir yerde durup yemek yeyip eve donuyoruz.

    bu arada bir not ekleyeyim, yukarda resmini verdigim yollara dikkat edin, adamlar ormanin icinden gecen yol yapmislar ama sadece yolun gececegi kadar kesim yapilmis. yani istanbul'daki yol insaatlarinda olan gibi bir agac katliami mevcut degil.

    "kariyer de yaparim koyluluk de yaparim" diyenlerdenim. kucuk yerde yasamanin bir suru avantaji var. ornegin havaalanlarinda hic sira beklemiyorsunuz. buyuk sehirlerde ucustan 2 saat once havaalaninda olmaniz gerekirken kucuk yerlerde ucak kalkmadan yarim saat sonra gelseniz yetiyor. hayat sartlari da oldukca ucuz ve kazandigin para cebinde kaliyor. canim buyuk sehir cekerse de yasadigim yere bir araba mesafesinde haftasonundan haftasonuna gidebilecegim buyuk sehirler mevcut. zaten acikcasi canim pek buyuk sehir cekmiyor. ormanlarin, agaclarin, tarlalarin arasinda bisiklet/araba surmek daha eglenceli geliyor.

    hani klasik bir klise vardir "amerika'ya gittim bir tane amerikali gormedim, her taraf cinli ve hindistanliyla doluydu" derler. iste kucuk kasaba ve koylerde yasayinca etrafiniz amerikalilarla dolu oluyor ve amerikalilarin nasil yasadigi hakkinda daha iyi fikir sahibi oluyorsunuz. ayrica kucuk sehirlerde insanlar cok daha sicakkanlilar ve cok daha icten davraniyorlar. bir gun supermarkette arabaniz yiyecekle doluyken yaninizdan gecen rastgele bir adam "ooo aksama ziyafet var galiba, keske beni de davet etseniz" diye takilabiliyor. yine komsunuz kisin sabahin 7'sinde hava eksi 30 dereceyken sizin evinizin onundeki karlari temizleyip "kendi evimin onunu temizliyordum hazir kalkmisken seninkini de temizleyeyim dedim" diyebiliyor.

    baslikta abd'de olup turkiye'de olmayan seyler diyor. bunlardan biri de kucuk kasabalarda ve koylerde bile alisveris magazalari olmasi. 15 bin kisinin yasadigi ufak bir kasabada bile en azindan gunde 24 saat acik bir wal-mart, 18 saat acik bir kroger ve en az 2-3 magaza oluyor. yasadiginiz yer ne kadar kucuk olursa olsun arabayla yarim saat mesafenizde en az 6-7 magaza oluyor (bunun tek istisnasi wyoming, alaska gibi kuc ucmaz, kervan gecmez yerler). gerci bazen markete gidecekken 1-2 km otedeki markete degil de ozellikle 15-20 km uzaktakine gidiyoruz. boylece daha cok gezmis oluyoruz ve daha cok agac gormus oluyoruz.

    yani kisaca burada sayilan yuzlerce marka bugun yok yarin var olan markalar. adamlar yarin turkiye marketine acilirlar ve 1980'lerden beri oldugu gibi abd'de olup turkiye'de olmayan marka bir anda turkiye'nin her yerinde satilmaya baslar. uzun vadede abd'de olup turkiye'de olmayan seyler arasinda en fazla dikkatimi ceken sey kucuk sehir, kasaba ve koylerde yasayip sanki buyuk sehirde yasiyormuscasina kariyer yapabilme sansiydi, ben de bu entry'i bu konuda yazdim. aslinda bu abd'ye ozgu bir sey degil cunku yukarda verdigim finlandiya orneginden anlayacaginiz gibi bir cok avrupa ulkesinde de bu imkan mevcut.

    turkiye'de de dogasi cok guzel olan, yesillik ve ormanlarla kapli yerler, kucuk sehir, kasaba ve koyler var ama sorun buralarda kariyer yapma imkani olmamasi. bu da insanlari "kariyer" veya "huzur" arasinda secim yapma zorunda birakiyor.

    bunun disinda aklima gelen baska ornekler kopek oteli ve kopek parki ama kopek parki turkiye'de son birkac yilda yayginlasmaya baslamis. ha bir de "ucuza araba kiralayip ucuz benzinle binlerce km yol alma" geyigi var ama eminim onceki entrylerde bunun bahsi gecmistir cunku bu zaten herkesin bahsettigi bir geyik. markalar deyince aklima ilk gelen marka monster enerji icecegi.

    ne diyordum? hah zenci yarragi...

    edit (debe editi sanilmasin, normal edit): imgur linkleri turkiye'de calismiyormus. bu yuzden hizliresim ile degistirdim. imgur'u bu baslikta listelenen seyler arasina ekleyin.

    edit 2 (bu da normal edit): o degil de biri bu entry'nin ilk kelimelerini okuyup gerisini okumadan gecse entry'nin uzunluguna bakip "adam zenci yarragi hakkinda yazmis da yazmis, bu ne sevdaymis arkadas" diye dusunecek.

    edit 3 (normal editlere devam): son bir sey daha ekleyeyim: su yukarda bahsettigim koy ve ufak kasabalar, resmini paylastigim agaclik yerler ve tarlalar filan var ya, istisnasiz tamaminda internet hizi 4g. test edildi, onaylandi.

    edit 4 (yine normal edit, debe editi yok): ozelden bir suru mesaj geldi ve ekleme yapma ihtiyaci duydum. bu bahsettigim sey sadece ozel sektorde yapilan kariyerler icin gecerli degil, aynisi akademik kariyerler icin de gecerli. ulkenin onde gelen bir cok universitesi bu tur koy ve kasabalarda yer aliyor.

    edit 5 ("o degil de" editi): ve yilin eyaleti odulunu michigan aliyor. alkislar michigan'a (bkz: michigan/@diesel1907).

    ayrica alakali olarak bir de bu var: (bkz: #53713266)

  • 11. asker eğlencesinde enteresan gerginlik

    "kızla şaka sikişle, erkekle şaka dövüşle biter" sözünü haklı çıkaran hadise.

  • 12. özel harekat amirinin kürtleri tehdit etmesi

    (bkz: kürt lütfen)

  • 13. 8 ağustos 2015 bjk dp maçı

    beşiktaş'ın : tolga - beck - rhodolfo - ersan - tosic - atiba - oğuzhan - gökhan - sosa - quaresma - gomez

    demokrat parti'nin : fuat köprülü - refik koraltan - ahmet tevfik ileri - namık gedik - ethem menderes - muammer çavuşoğlu - esat budakoğlu - fatin rüştü zorlu - hasan polatkan - celal bayar - adnan menderes

    11'leri ile mücadele ettiği kritik karşılaşma.

  • 14. iyi doktorların cildiye uzmanlığını tercih etmesi

    sınava girenin kazandığı denilen bölüme, 15bin doktorun aylarca çalışarak girdiği bir sınavda taş çatlasa 1500. girebiliyor.

    tus öyle devlet kadrolarına, kpsslere benzemiyor canlar, tüm uzmanlık dalları toplamında 400-500 kadro olursa öpüp başımıza koyuyor ve türkiyenin en inek popülasyonuyla birlikte sınava giriyoruz.

    tus'a yönelik özel olarak en az 1 ay sıkı çalışmadan, okul birincisi olsa barajı geçemez hiçbir tıbbiyeli. çünkü hekimlik sorulmuyor, ayrıntı bilgi soruluyor. istediğin bölümü kazanabilmen için de hayatının en az 6-7 ayını tamamen vermen ve 10-15 bin tl arası da dersaneye bayılman gerekiyor.

    tus puanına göre iyi doktor kötü doktor ayrımı yapmamamız gerektiğini öğrendiysek; konu doktorluk değil bilim adamlığı ile ilgili hale geliyor. okumayı en çok sevenler ve başarabilenler, ilgileri olan ve çok başarılı olabilecekleri alanı değil, rahat ve parası iyi branşı seçmek zorunda kalıyor. çünkü saçma politikalar neticesinde temel bilimler para kazanmıyor, cerrahi bilimler davalarla ve hayati tehlikelerle boğuşuyor, dahili branşlar ise hasta ve iş yoğunluğundan başını kaldıramıyor.

    doktor bulamayacaksınız derken ne dediğimizi sanıyordunuz kuzum? kritik alanlarda, kritik anlarda doktor bulamayacaksınız. çünkü kimse elini taşın altına koymacak kendinden vazgeçip.

    dövdüğünüz doktorlar, öldürdüğünüz sağlık çalışanları, saygınlığını yok ettiğiniz bu meslek, gözünüzü boyadıkları bu sağlık sistemi en çok halka zarar verecek, en başından bağırdığımız gibi.

    fakat siz hiç dinlemediniz.
    kendi düşen ağlamaz umarım.

  • 15. tsk tarafından esir alınan vatandaşlar

  • 16. uygulamalı oral seks dersi veren porno yıldızları

    (bkz: sesk)
    (bkz: ne dediğin anlaşılmıyor çıkar ağzındakini)

    edit:başlık düzeltildi

  • 17. hava harekatlarında 390 pkk'lının öldürülmesi

    şimdi kürtçü faşikler dolmadan belirteyim, boş dağa taşa değil, sıçtığınız tuvaletin deliğinin koordinatları hesaplandı.

    artarak devamı dileğiyle. her vurduğunuz gol olsun.

  • 18. maarri

    bir kez daha açalım o zaman.

    hukuk diye bir şey vardır, devlet kendisini hukukla tanımlar, varoluşunu hukukla anlamlandırır ve meşrulaştırır, bütün devlet görevlileri de yetkilerini hukuktan alır. polisin görevi yakaladıklarını yere yatırıp aşağılamak, türkün gücünü göstermek değildir, diyalog kurmak da değildir, yargıya teslim etmektir. yakalananların suçlu olup olmadıklarına, suçlu iseler uygulanacak yaptırıma yargı karar verir, polisin böyle bir yetkisi yoktur. nitekim başbakanlıktan açıklama gelmiş, yani devlet de bu aleni rezilliği savunmamış, soruşturma açıldığı duyurulmuş. muhtemelen uyduruk bir soruşturma akabinde terfi alır bu özel harekatçı, kariyeri güzel ilerler, geçmişten gelen tecrübelerimiz bu yönde.

    yakalanan 52 kişiden 46'sı serbest bırakılmış, yani polisin yargısız ve yetkisiz hükmü ve aşağılamasını savunmak yerine, devlet nedir, hukuk nedir, niye vardır, ne işe yarar diye biraz tefekkür edin. insan olun, alçak olmayın.

    ayrıca, artık kürtlerin varlığını kabullenmişseniz, ki nitekim bu polis de kabullenmiş, karşısındakileri türk olarak görmüyor ki türkün gücünü göstermekten bahsediyor, öyleyse 90 yıllık bir yalanın varlığını da, yani türk derken bu ülkede yaşayan bütün vatandaşların kastedildiği yalanının varlığını da kabul etmeli, bu saçmalığın değişmesi gerektiğini, bunun apaçık tahakkümden başka bir şey olmadığını, on yıllardır on binlerce insanın hayatının kaybetmesinin müsebbibinin bu tahakküm olduğunu idrak etmelisiniz. bunun gibi görüntüler savaşı körüklemekten başka bir sonuca yol açmaz, artık aklınızı başınıza almanız lazım.

    insanlarla konuşurmuş gibi yazdım, şaşırmış olabilirsiniz o yüzden, ama şaşırmayın, siz de insansınız aslında, ama insanlıktan istifa etmeye çalışıyorsunuz. öyle yapmayın. insanlık iyidir, insan olun.

  • 19. galatasaray

    "türkiye kupasını ve süper kupa finallerini fener ile oynasaydı ne olurdu merak ediyorum açıkcası." diyenler olmuş.

    http://i.hizliresim.com/ngmv0l.jpg

    merakını gidereyim kardeş. şöyle olurdu:

    türkiye kupası: https://www.youtube.com/watch?v=plqgezaskky

    süper kupa: https://youtu.be/zs6pb4ciuok?t=3m49s

    bonus:

    hatta bir de şampiyonluk maçını kadıköy'de oynasa ne olurdu:

    https://youtu.be/c2tyfwn4yhg?t=20m48s

    (bkz: yaa şikeci kardeş çok rahat konuşuyordun) *

  • 20. öğrenildiğinde ufku yarıya indiren şeyler

    açılmış ufuk itinayla geri katlanır:

    "bir kum tanesinde tüm yıldızlardan daha fazla atom vardır":

    bir kum tanesindeki atom sayısı: 10^19-10^20 arası
    kainattaki tahmini yıldız sayısı: 10^29

    yani kainatta bir kum tanesindeki atomların milyar katı yıldız var. ne bilgi görseniz atlıyonuz ya. gerçek ufuk bu deyıl.

  • 21. 40 yaşında adamın sık sık mağaraya gitmesi

    eve yakın mağara olsa benim de yapacağım şeydir. serin serin ohyş.

  • 22. müşteri memnuniyetinin sıfır olduğu şirketler

    1. yurtiçi kargo müşterilerini evde bulamaması
    2. ttnet dandik altyapısı ile yetersiz hizmet vermesi
    3. avea kendini müşterilerden zeki sanıp her türlü çakallığı yapması
    4. teknosa sattığı ürünün arkasında durmaması
    5. digiturk bilet alıp sahada 10tl ye izleyebileceğiniz maçı 30tl ye izlettirmek istemesi
    6. aras kargo çuval gibi kargo taşıyıp kırıp dökmesi
    7. kvk aldığınız hiçbir ürünü garanti kapsamına sokmaması

    gibi 3. dünya ülkesine yakışan şekilde hizmet veren karaktersiz firmalardır

  • 23. kierkegaardgil itikadi postulattaki künhsüzlük

    kerkegaardgil itikadi postulattaki künhsüzlük,
    bu kafayla kurulamaz koalisyon.

  • 24. sürekli genişleyen bir evrende yaşamak

    hepsini okudum, özet: zaten kur'an'da yazıyordu bunlar.

    madem kur'an'da yazıyordu, neden sen keşfetmedin de bruno, galileo, newton, einstein, hubble, higgs keşfetti? yan gelip yatiyorsunuz; ondan sonra bilim adamlari keşif yapınca: e zaten kuran da yaziyor bunlar!!11!

    çocukluğum dinci ortamlarda geçti, bilim adına, fizik adına, uzay ve astronomi adına tek bir şey öğrenemedim. ne zaman ki batılı kaynakları okumaya, belgeselleri seyretmeye başladım, o zaman bilim ve astronomi alanında hiçbir şey bilmediğimi anladım.

  • 25. pkk derhal elini tetikten çekmeli

    bu açıklama tabii ki samimi değildir. nereden mi biliyorum? çünkü ben yanımda samimiyet ölçer ile geziyorum. aleti habere tutuyorum, samimi mi değil mi anlıyorum. böyle de akıllıyım.

  • 26. 30 milyon euro para harcayıp şl'ye gidememek

    25 milyon euro'sunu ezeli rakibinin cebine atmaktır. tam anlamıyla bir insanın götüyle güleceği hadise.

    maça çıkmadan önce rvp var, nani var, kjaer var, diego var, pereira var; shakhtar bitti, shakhtar sıçtı, kadrosu dağıldı, oyuncuları yeni, başka statta oynuyor, iç savaş var, lucescu tırstı analarını sikecez, kondomla gidiyoruz, kesin geçtik turu, kurada manchester çıksın deyip 3 yiyip saksıya fesleğen gibi oturunca ama takım yeni, ama hakem, ama 11 yıllık düzenleri var :// diye ağlamaları da en komiği. en eğlencelisi. hassiktirin hadi amına koyduklarım.

  • 27. sabri sarıoğlu

    maç esnasında muslera'nın suyunu içtiği için 10 dk sonra bir korner atışında spiker muslera'nın yedek kulübesinde su takviyesi yaptığını söyledi ve şaşırdı. ama ben şaşırmadım çünkü gördüm nando'nun suyunu içtiğini. oynamadığı yetmiyormuş gibi bir de oynayıp terleyenin suyunu içiyor faydasız.

  • 28. chp'li sarıbal'dan gss iptal edilsin çağrısı

    popülist çağrıymış. lan biz sağlık tamamen bedava mı olsun dedik. milleti zorla sigortalı yapıp borçlandırma sona ersin istiyoruz. ben çalışıyorum çok şükür pek borcum da yok ama arkadaşlarımdan ailemden deli gibi borçlanmış olanlar var. adam hastaneye gitmediği halde zorla para ödemek zorunda. niye lan niye? 1 sayfa tespit kasıp akp'yi haklı çıkarmaya çalışacağına bunu eleştirsene.

  • 29. hesap ödenirken lavaboya giden erkek

    "başarılı işi gücü olan sık sık yurt dışına çıkan bayana ayıp eden erkektir.

    (bkz: troll'ün gönlü olsun diye entry girmek)

  • 30. ne yaptı lan size bu devlet

    her mümin müslüman türk evladının günde beş vakit kendisine sorması gereken bir soru. hakikaten, ne yaptı lan bu devlet? barınma sorunumu mu çözdü, beslenme ihtiyacımı mı karşıladı, eğitim ve sağlık hizmetlerinden herkesle eşit şekilde ve kaliteli biçimde yararlanmamı mı sağladı?

    şöyle bir şey yazmışım zamanında;

    (bkz: bu ülkenin ekmeğini yiyip suyunu içen insan/@cassey jones)

    ilk entry'de paylaşılan videoyu izledim. yerde yatanlar kimdir, ne için oraya getirilmişlerdir, bir suçları var mıdır, varsa nedir, bilmiyorum. tanımadığım insanları savunacak değilim. tanıdığım insanlar üzerinden gideyim. o insanları yere yatıran, ters kelepçe takan, bağıran, aşağılayan insanları tanıyorum. gerçi siz de gezi'den tanıyorsunuz bu ters kelepçe takan zihniyeti: hatırlayalım

    başlamışken, benzer görüntülerin yer aldığı haberlere de bakalım: http://bianet.org/…ceyle-bekletilen-ogrenci-anlatti

    uzar gider bunlar...

    devlet, tam da bu demek işte. hiçbir şey yapmasan bile gözlatı demek, ters kelepçe demek, işkence demek, asit kuyusu demek, fail-i meçhul demek...

    ne yaptı bize bu devlet? ne yapmadı ki...

  • 31. ağrı dağı'nda gerçekleşen pkk'nın gövde gösterisi

    1908-1914 yılları arasında istanbul'da eğitim almış kürt gençlerinin/münevverlerinin çıkardığı bir dergi var: roji kurd

    o dönem van gölünün üstüne ermeniler batı ermenistan, kürtler de serhat kürdistanı diyorlardı. iki grup da imparatorluğun çözüldüğünün farkındaydı ve van gölünün üzerindeki bölgeyi nasıl paylaşabileceklerini düşünüyorlardı. anlaşamıyorlardı. ittihat ve terakki iki grup arasında gerginliğin farkındaydı. roji kurd dergisinde çıkan yazılar doğuda ermenilerin kürtlerden kültürel anlamda ne kadar önde olduklarını anlatıyordu sürekli. ve imparatorluktaki tam bir çözlüme anında ermenilerin kürtleri yok edebileceği korkusu vardı hepsinde.

    balkan savaşları sonucu ittihat ve terakkiyi "batı gitti, doğu da gidecek" korkusu sardı. ve bir gün ermeniler ile kürtler arasında bir tercih yapmaları gerekeceğinin farkında idiler. birinci dünya savaşı başladıktan sonra zaten doğuda ruslarla savaşan ittihatçılar, ermeniler ruslara akın akın asker olmaya başlayınca almanların da etkisi ile tercihlerini kürtlerden yana kullandılar. ermenileri harcadılar.

    yani bugünkü kürt hareketinin agresifliğinin ne darbelerle ne de kemalizmle alakası var. en az 100 yıldır süregiden bir uluslaşma hareketi içindeler. ve selahattin demirtaş başta olmak üzere demokratik hakların verilmesi halinde durulacağız diyenlerin tümü insanları keriz yerine koymaktan başka bir şey yapmıyorlar. demokratik hak falan değil talep edilen, demokratik özerklik de taleplerini karşılamıyor. ortada enseden ayak paramağına kadar bir uluslaşma meselesi var. ve bu meselenin çözümü imkansız. ağrı'da türk köyleri de var. kimse ağrıyı apocu harekete vermeyecek. (bkz: #53842334)

  • 32. 8 ağustos 2015 galatasaray'ın yine kupa alması

    haber degeri tasimamaktadir.

  • 33. 8 ağustos 2015 tuğçe kazaz'ın çok önemli uyarısı

    ulan amk sizden de hiçbir şey kaçmıyor ha, hiç oyun, plan yaptırmıyorsunuz. gezi zamanı ismail türüt bozmuştu oyunumuzu, şimdi de tuğçe kazaz. bakalım gizleyecez bir şekilde.

    bu arada süper uyarı gerçekten...

  • 34. 50 kuruşuluk su ile bilim adamı olmak

    küçük bedirhan'ın: -hayır beyfendi, 10 yıl + 50 kuruş ile cevap verdiği rivayet edilen olay.

  • 35. demirtaş asker ailesine başsağlığına gitti

    hep eleştirdiğim bir konuda beni utandırmıştır.
    tebrikler, yapıcı adımların başlangıcı olması dileğiyle...
    (bkz: yiğidi öldür hakkını yeme)

  • 36. zombi salgınında belediyenin alacağı önlemler

    muhtemelen okullar tatil edilecek ve öğretmenler yine yatıyor diye başlıklar açılacak,halkımız zombilerden daha rahat kaçsın diye toplu taşıma ücretsiz olacaktır...bazı belediyeler kasaplarla anlaşma yapıp zombiler bir süre sakinleşsin diye ücretsiz beyin de dağıtabilir...belediye başkanı akpliyse yakaladığı bir zombiye chp rozeti takıp bunlar hep ce ha pe zihniyeti diye basın açıklaması da yapabilir...

  • 37. beşiktaş

    euro arttı, dolar arttı.

    2.30'lardan 3.10'lara gelen euro, 1.80'lerden 2.90'lara gelen dolar.

    bunlardan bahseden var mı? yok.

    borcun ne kadarı euro, ne kadarı dolar, ne kadarı tl, bunları masaya yatıran var mı? yok.

    üstüne stad yapıldı, bu değirmene su nereden geldi merak eden var mı? yok.

    financial fair-play diye bi nane türedi. demirören döneminde bu uygulama hayatta olsaydı demirören kulübü bu kadar borca sokabilir miydi? yok.

    yönetim financial fair-play ile de mücadele etti, bunlardan bahseden var mı? yok.

    ama borçlar arttı borçlar arttı. borçlar arttı, çünkü arması gerekiyordu da arttı.

    ne yaptı bu adamlar? nobre kalibresindeki adamlara yıllık 3.5 milyon euro'dan sözleşme mi imzalattı?

    ismail gibi açık seçik kazmalara 7.8 milyon dolar bonservis mi ödedi?

    kasada para kalmayınca kulübe eft yapıp borç mu yazdırdı?

    ne yaptı da hata etti, ne yaptı da borç arttı?

    eleştiriyorsunuz bari mantıklı eleştirin. eleştirmek için elinizde bir şeyler olsun.

  • 38. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    dostlarım, romalılar, sevgili yurttaşlarım.. yani ufkunuzu iki katına çıkarır mı orasını bilemem ama yine de bi entellektüel birikim olur, var mi milyoner olmak isteyen yarışmaları gibi şeylerde çıkar paranın gözünü çıkarırsınız falan.. ben kendim için bi yerlere not almışım şunları sizle de paylaşiyim istedim.

    bildiğimiz birçok filmin ikonik sahneleri senaryo dışında gelişen doğaçlama sahneler.. insan gerçekten hayret ediyor hepbirlikte bakalım:

    1 - raiders of the lost ark (1981) – yönetmen: steven spielberg
    dr. indiana jones (harrison ford)’un siyahlı adamla kılıçlı kırbaçlı falan çatışma yapması gerekiyor, fakat bu sahnenin çekiminden önce harrison ford ağır bir gıda zehirlenmesi geçiriyo ve yazılı senaryodaki sahneyi çekecek enerjisi olmadığından sahne bizim izlediğimiz tek kurşunla vurma haline değiştiriliyor. şurdan buyrun tık tık.

    2 - the godfather (1972) – yönetmen: francis ford coppola
    vito corleone (marlon brando)’nun meşhuuur kedi sevme sahnesi scriptte yok. bir söylenti kedinin sette dolanıp kendiliğinden marlon brando’nun kucağına hopladığı ve o şekilde sahnenin çekilmesine karar verildiği, bir diğeri de kedinin sette dolandığı ve marlon brando’nun alıp sahneye dahil ettiği yönünde. her türlü kedi sonradan işin içine gönüllü oyuncu olarak katılmış. işte kendini zorla meşhur etmeye çalışan kedi tık tık.

    ayrıca castellano’nun “take the cannoli” sözü doğaçlama. normalde sadece “leave the gun” demesi gerekiyor şurda tık tık.

    3 - the fugitive (1993) yönetmen: andrew davis
    richard kimble (harrison ford) yanlışlıkla karısını öldürmekle suçlanan bir doktor, ve lanet olası federal samuel gerard (tommy lee jones), kanalizasyondan kimble’ı yakalamak için atladığında silahını düşürüyor ve karşılaşıyorlar. kimble gerrard’ı vurmak yerine “i didn’t kill my wife” diyor ve gerrard “i don’t care” diyerek cevap veriyor. bu kısımlar senaryoda yok. tam olarak şu sahne tık tık.

    4 - the dark knight (2008) yönetmen: christopher nolan
    bu filmde iki tane sahne var doğaçlama ikisi de heath ledger’a ait.
    biri jim gordon (gary oldman)’ın jokeri yakaladıktan sonra rütbesinin yükselttiğinin açıklandığı ve arkadaşlarının kutlamak için alkışlamaları üzerine, joker (heath ledger)'ın da alkışlamaya başladığı sahne. joker’in alkışlama sahnesi senaryoda yok. şurdan tık tık.

    diğeri de joker’in hastane patlatma sahnesi. normalde patlama başladığıda caddede yürümesi ve okul servisine binmesi gerekirken, ledger bir ara durup anlamsızca hareketler yapıyor. yerim. tam olarak şurada, 26. saniye civarları..

    5 - robocop (1987) yönetmen: paul verhoeven
    clarence boddicker (kurtwood smith)’ın karakoldaki kağıt üstüne kan tükürüp “just give me my fuckin’ phone call!” dediği sahne smith ve verhoeven'ın kendi aralarında kararlaştırıp çekim sırasında oynadıkları süpriz bir sahne ama yönetmen burayı sevip olduğu gibi yayınlamış. şurdan tık tık.

    6 - pretty woman (1990) yönetmen: garry marshall
    edward lewis (richard gere)’ın vivian ward (julia roberts)’a pırlanta kolyeyi gösterdiği sahnede vivan’ın kolyeye dokunduğu anda edward kutuyu kapatıp vivian'ın parmaklarını sıkıştırıyor. burası richard gere doğaçlaması ve senaryoda yok. bu hareketi beklemeyen julia roberts’ın kahkahası çok içten olduğu için yönetmen kesmeyip bu sahneyi olduğu gibi kullanmak istemiş. işte o kocaman ağızlı kahkaha

    7 - caddyshack (1980) yönetmen: harold ramis
    carl spackler (bill murray)’ın kendi kendine cinderella story’i anlattığı sahne tamamen doğaçlama. şurdan tık tık.

    8 - good will hunting (1997) yönetmen: gus van sant
    will hunting (matt damon)’in terapi sahnesinde, terapisti sean maguire (robin williams)’ın karısıyla ilgili anlattığı hikaye doğaçlama. matt damon’ın gülmesi de doğal tepkisi. şurdan tık tıkınız.

    9 - tootsie (1982) yönetmen: sydney pollack
    jeff slater (bill murray)’ın parti boyunca olan konuşması doğaçlama. şu sahne.

    10 - the usual suspects (1995) yönetmen: bryan singer
    christopher mcquarrie sadece “give me the keys, you fucking cocksucker!” cümlesini senaryoya koymuş. fakat fred fenster (benicio del toro)’ın “in english please?” demesi ve del toro’nun tepkileri senaryoda yazılı değil. şurda tık tık.

    11 - the warriors (1979) yönetmen: walter hill
    “warriors, come out to play!” repliği senaryoda yok, doğaçlama gelişmiş bir sahne. ahaha manyak şurda tık tık.

    12 - dr. strangelove (1964) yönetmen: stanley kubrick
    nükleer bilimci dr. merkwürdigliebe (peter sellers) tüm film boyunca tekerlekli sandalyede ama film sonunda bir iki adım atıp “mein führer! i can walk!” diyor. bu replik senaryoda yok. tam olarak şurası!

    13 - saving private ryan (1998) yönetmen: steven spielberg
    captain miller (tom hanks) ve private ryan (matt damon)’ın savaş molası esnasındaki sohbetlerinde ryan’ın ailesiyle ilgili anlattığı tüm hikaye spontane. şurası.

    14 - jaws (1975) yönetmen: steven spielberg
    police brody (roy scheider)’nın köpekbalığının ne kadar öldürücü olduğunu anladığı ve ayağa kalkıp orca captain quint (robert shaw)’a “you’re going to need a bigger boat.” repliği senaryo harici. şurası tık tık.

    15 - star wars episode v* (1980) yönetmen: ırvin kershner
    han solo (harrison ford)’nun princess leia (carrie fisher) ile olan, leia’nın “ı love you” repliği karşısında “i love you too” demesi lazım senaryo gereği ama, ford bunun yerine “i know” demeyi tercih etmiş. özgüveni şurdan izleyebiliriz tık tık.

    16 - reservoir dogs (1992) yönetmen: quentin tarantino
    mr. blonde (michael madsen)’ın nash (kirk baltz)’ın kulağını kestiği ve işkence ettiği sahne baştan sona doğaçlama. en güzel kısmı da elinde kesik kulağı tutup "hey, what's going on? you hear that?" dediği sahne bence ahah! filmin en sevdiğim yeri, canım ruh hastası blonde'u izlemek için tık tık.

    17 - annie hall (1977) yönetmen: woody allen
    alvy singer (woody allen)’in meşhur hapşurması senaryoda yok. dünyanın en meşhur hapşurma sahnesi doğaçlama gelişmiş. hapşu şurda.

    18 - the shining (1980) yönetmen: stanley kubrick
    jack torrance (jack nicholson)’ın kapı arasından "here's johnny!" demesi de doğaçlama sahnelerden. bu filmi nası bi film allahım izlemeden şu sahneyi bulurken bile gerdi beni iki dakikada. alın siz de gerilin tık tık

    19 - blade runner (1982) yönetmen: ridley scott
    rick deckard (harrison ford) “all those moments will be lost in time…” diyor ve doğaçlama olarak roy batty (rutger hauer) tarafından “…like tears in the rain” geliyor. şurdaki video 35. saniye civarları tık tık.

    20 - midnight cowboy (1969) yönetmen: john schlesinger
    ratso (dustin hoffman) new york’ta caddeyi geçerken caddenin çekim için trafiğe kapalı olduğu tabelasını görmeyen bir taksici caddeye giriyor, çarpmak üzereyken son anda duruyor. o esnadaki “i am walking here” bağırışı ve tüm hareketler rol değil gerçekte olanlar. tık tık!

    21 - a clockwork orange (1971) yönetmen: stanley kubrick
    kubrick o meşhur tecavüz sahnesi için birçok kere çekim yapıyor ama hiçbirini beğenmiyor. en sonunda malcolm mcdowell’e canı ne isterse onu yaparak doğaçlama yapmasın söylüyor. mcdowell “singing in the rain”ı söylüyor ve dans ediyor kubrick bu sefer tatmin oluyor. işte şuralar

    22 - taxi driver (1976) yönetmen: martin scorsese
    paul schrader’ın yazdığı senaryoda sadece travis aynada kendi kendine konuşur yazıyor ve travis bickle (robert de niro) o meşhur “you talking to me?” repliğinin de geçtiği konuşmayı tamamiyle doğaçlama olarak sergiliyor. işte o bağa mı didin sahnesi tık tık.

    23 - the silence of the lambs (1991) yönetmen: jonathan demme
    dr. hannibal lecter (anthony hopkins)’ın fbı ajanı clarice starling (jodie foster)’a ciğer yediğini anlatırkenki “hsssss” sahnesi senaryoda yok. aslında bu sahne provalar sırasında hopkins’in foster’a yaptığı şakadan kalma fakat yönetmen bunu filmde tutup sahnenin etkileyiciliğinin artacağına inanıyor ve filmde kullanıyor. o nası şakaysa. şaka şurada tık tık.

    24 - full metal jacket (1987) yönetmen: stanley kubrick
    r. lee ermy'nin açılış sahnesindeki tüm diyaloğu ve hareketleri tamamiyle doğaçlama. işte here sir yes sir! (en sevdiğim yeri de you are all equally worthless haha)

    25 - goodfellas (1990) yönetmen: martin scorsese
    bu filmde birden çok doğaçlama sahne var fakat en meşhuru “funny guy” sahnesi. joe pesci’nin tüm konuşması ve ray liotta’nın tepkileri hep doğaçlama. şurası işte

    26 - fight club (1999) yönetmen: david fincher
    brad pitt’in "you hit me in the ear!" demesi senaryoda yok, çünkü edward norton’un zaten brad pitt’e vurması da senaryoda yok.. sahne çekilmeden evvel fincher norton’u kenara çekip pitt’e vurmasını söylüyor ve brad pitt’in tepkileri o nedenle çok içten ve doğal. aynı şekilde yediği yumruktan sonra attığı yumruk da tamamiyle doğaçlama, az kalsın yönetmen kavga çıkarıcakmış. şakacı fincher. burda.

    27 - django unchained (2012) yönetmen: quentin tarantino
    leonardo dicaprio'nun elinde parçalanan cam, elinin kesilmesi ve kanaması, o esnada çektiği acı hep aslında set kazası sonucu oluşuyor ama film çekilmeye devam ediliyor ve orjinalinde yer alıyor. hatta cary washington’un suratından sildiği kan da gerçek kan! şurda tık tık.

    28 - american beauty (1999) yönetmen: sam mendes
    akşam yemeği sahnesinde kevin spacey’nin duvara fırlattığı tabak da spontane gelişmiş. normalde sadece elinden bırakması gerekiyor. canım underwood ya yerim.şurda tık tık.

    29 - philadelphia story (1940) yönetmen: george cukor
    james stewart’ın hıçkırık sahneleri de istemsiz doğaçlama. adamcağızın gerçekten hıçkırığı tutmuş. hıçkırık 1.20 civarı tık tık.

    30 – when harry met sally (1989) yönetmen: rob reiner
    normalde o meşhur fake orgasm sahnesinde senaryo gereği sadece konuyu konuşmaları gerekiyor, ama meg ryan bu sahnede fake orgasm taklidi yapmak istediğini söylüyor yönetmene ve son dakikada bu halini alıyor. şurda meşhur restaurant sahnesi tık tık.

    bonus – aladdin (1992) yönetmenler: ron clements, john musker
    bunu da yazmadan geçemedim çünkü genie için filmi belki 100 kere izledim. her seferinde ayrı mest oluyorum.. film boyunca robin williams genie’yi seslendirirken o kadar fazla doğaçlama seslendirme yapmış ki, film bittiğinde ellerinde fazladan 16 saatlik materyal varmış. keşke hepsini yayınlasalar, ama en azından şöyle bir haber var, bi robbie williams olmasa da güzel bişeyler olur umarım..

    editimla

    başka edit: va va via bir mantıksızlıkla ilgili uyardı, reservoir dogs'da benim söylediğim şekil şayet plansız çekildiyse kulak da gerçekten kesildi gibi anlaşıyor.. benim okuduğum kaynakta sahnenin spontane olduğu şeklindeydi, o kısmı sanırım kulak kesilecek, ama işkencenin şekli ve orada yapılan diğer danslar, kulağa konuşmalar falan spontane olacak şekilde.

  • 39. ekşi sözlük yazarı denince akla gelenler

    1.90 boyunda zeki, yakışıklı, aylık en az 10bin tl maaşı olup devamlı türkiyeden kurtulmaktan bahseden mühendisler.

  • 40. start-stop sistemi

    klimayı hava üflemeye çevirir ve aküyü gereğinden fazla tükettiği an motoru tekrar çalıştırır. aküyü bitirmez.

    ayrıca stop durumunda yokuşta freni bırakınca marş basana kadar araç geriye daha hızlı ve kolay kaçabilir ona da dikkat etmek lazım.

    not: beşiktaş

    edit: "araç ne auto-hold'u niye yok" diye soranlar oldu. auto-hold var ama kapalı. motor sürekli çalışırken auto-hold'un kapalı olması sıkıntı olmuyor normalde.

  • 41. true detective

    şu dizinin 2. sezonundan aldığım hazzı bir almanlıktan, bir de lagavulinden alıyorum ancak. yavaş yavaş, hemen yutmadan, ağzımda dolandıra dolandıra...(pornoya fazla yaklaştığı için harcanan genç bir metafor daha, bu kıyım ne zaman bitecek!)

    üstelik, teknik olarak ilk sezonundan daha kötü olmasına rağmen... mesela diyaloglar genel olarak zayıf, tüm karakterler aşırı hasarlı ve bunu komikliğe kaçacak kadar aşırı maçolukla örtmeye çalışıyorlar (kadın karakter bile tüm kadınlığından sıyrılmış), çok fazla karakter olmasına rağmen -belki de öyle olduğu için- aralarındaki dinamik de sürükleyici değil.

    (bu son nokta hakkında: gençler ilk sezondaki rustynin kahvehane filozofluğunda yeni bir tyler durden görmenin heyecanında olsunlar, rusty'nin asıl değeri woody harrelson'un karakteriyle oluşturduğu zıtlıktı, ahlakçı ve "normal" harrelson'ın görece ahlaksızlığının rusty ile kıyasıydı, ve tabii ki klasik olarak en sonunda dostluğa yolculukları. 2. sezonda ise tek ilginç dinamik, dedektif velcoro ile gangster semyon'un her at patlamaya hazır, asimetrik ilişkisi. velcoro bunu ruhunu şeytana satmak olarak görmeye çalışıyor ama semyon'un da dediği gibi daha onlar tanışmadan velcoro ruhunu satmıştı. milletin daha meraklı olduğu velcoro-ani bezzerides ilişkisi ise, dizinin en yanlız iki karakterinin birbirine kavuşmalarını istediğimiz için önemli gibi geliyor ama ilki kadar derinliği yok)

    öyleyse neden bu sezonu daha bile çok seviyorum? çünkü tam bir noir olmuş.

    ruhu şu sahneyle özetlenebilir. sahnenin vermek istediği hissiyatı, basbayağı şarkı sözü olarak yazacak kadar kor gözüne parmağım bir yönetmenlik var, ama bunun yarattığı sürreal atmosfer benim için sinema sanatının varolma nedeni. gece, melankoli, gizem, iyi-kötü kalıbına sığmayacak kadar karışık ve hasarlı ruhlar...

    iyi polisiye noir'larda olay örgüsü karışıktır, (anti)kahraman bir sürü çıkmaza sürüklenir, ve en nihayetinde hikaye ikinci plandadır. bu hikaye önemsiz demek değil, motor o sonuçta. bir açılıp bir kapanan sır perdeleri olacak ki, arasından gözüken ruhların kendi şeytanlarıyla ve sistemin yel değirmenleriyle mücadelelerini -çoğunlukla da mağlubiyetlerini- görebilelim.

    ama ne yazık ki bir çok insan olay örgüsünü fazla önemsediği için pek zevk alamıyor, sanki bu bir makina tasarımıymış gibi şemalarla her şeyin açıklanmasını bekliyorlar (bu arada bu sezonun hikayesi o kadar da karışık değil, ingilizce altyazıyla izleyin). ve daha kötüsü de, tüm bu çabanın ödülü olarak katilin kimliği görülüyor. bu benim için o kadar önemsiz ki anlatamam. anlatırım aslında: katil scream'deki maskeli eleman çıksa bile sana puanım 9 kanka.

    bunu ikinci sezon finalinin hemen öncesinde yazıyorum üstelik. hani heyecan dorukta, herşey çözülmek üzere filan fişmekan.

    bu sezonun en zevk aldığım sahnesi uzun plan çatışma sahnesi değil, şuydu: son bölümde (7.) velcoro ile ani bezzerides ufak bir masada oturuyorlar. diğer ana karakterlerin araya montajlanmış paralel hikayelerindeki aciliyete zıt olarak her şey ağır. ağır ağır yanıyor soba ve kırmızısı ani'nin yüzündeki karanlığı zar zor aydınlatıyor. ağır ağır çalıyor arkaplandaki rüya müziği. neredeyse hiç konuşmuyorlar ama o anda birbirlerini herkesten daha yakın tanıyorlar, kimse önünde olmadıkları kadar çıplaklar.

    sinema bu haliyle, yani bu kusurlarıyla, tamam ve kusursuz bir sanat. "katil kim" merakı sadece onun sihrini azaltıyor.

  • 42. wesley sneijder

    bugün yaptığı hareketin kralını 2 yıl önce selçuk, geçen yıl da burak yaptı. sneijder uzatılan eli geri çevirmedi elini sıktı hocanın. selçuk galatasaray formasını çıkarıp giderken, burak hocanın elini iterken sesi çıkmayanlar sneijder'e laf ediyor. formayı çıkardı lan adam gözümüzün önünde siktir olup gitmedi hala takım kaptanı bu saaten sonra kimin yaptığına laf edeceğiz.

  • 43. ilk buluşmada 50 liralık hesap ödeten kız

    tam yeri geldi, kaçırmak olmaz.

    ben hep 50 liralık hesap ödediğim için güzel bir birlikteliğe yelken açacağım kızdır.

  • 44. işe yarar android uygulamaları

    yazdığım entry üzerine, devamını kısa süre içinde getireceğimi söylediysem de anca kendimi toparlayabildim. geberecez bu sıcaklardan, bir de üzerine yaz mevsiminde bir atanamamış olarak iş aramanın stresi bindi. affedin başlıyorum;

    listemin bu başında;
    google translate var. muhteşem bir özellik gelmiş diye ekliyorum bunu. yeni eklenmiş daha taptaze. programdaki kamera ikonunu tıklayıp gösterdiğiniz kelimeleri türkçe'ye, ingilizce'ye urduca'ya bile çeviriyor. anlam bütünlüğü konusunda yine ana sınıfı seviyesinde ama kelimeleri çevirdikten sonra yerlerini düzelterek düzgün bir şey elde edebiliyorsunuz. evde çılgın attım gördüğümde. her şeyi çeviriyor. kalemin üstündeki yazıyı, bilgisayar ekranındaki irili ufaklı kelimeleri çevirdim. düzgün el yazısını da tanıyor ki ben bu konuda biraz zorlandım. insan gibi yazarsanız çeviriyor ama. dilinden hiçbir şey anlaşılmayan rusya, ukranya, yunanistan tatilcileri için ideal, üstelik beleş.

    3 liralık wifi file transferi ekledim diye, veri transferi konusunda bu programın onda biri etmeyen airdroidi on yedi bin kişi mesajla önerdi bana. bana ya bana! bihterinize! airdroidi ben 2000 yılında ericsson a1018 ile kullanıyordum. mavra yapmayın bana.

    şaka bir yana, bu sefer önereceğim paralı programların alternatif linklerini de ekleyeceğim. kapitalizm karşıtları bu linklerden indirebilirler. buyrun;

    mountain goat mountain çok ince bir zekanın ürünü, şirin mi şirin bir oyun bu. amacımız keçiyi dağa çıkarmak. oyunu yazan, bir keçinin engel tanımaz özgürlüğünü dikkate alarak dağı öyle bir yapmış ki bitmiyor. keçi çıkıyor dağ bitmiyor. dağ da dağmış ha, bana mısın demiyor bu gidişe. grafikler kaliteli, keçimiz çok şeker. müzikler şahane, dil keçice.

    alarmy; alarm diye atladı hemen genç zihinler ama değil işte... düpedüz orrospu çocuğu, puştluk şerefsizlik programı bu. sabah 7'ye kurup foto çekiyorsunuz, uyanıp aynı yerin fotoğrafını çekmeden susmuyor. hem sesi yükseltiyor; cihazın sesinden yüksek bir ses çıkıyor, hem uyanmazsan durmadan saatlerce devam ediyor, hem de deli dana gibi titriyor. daha iki saat önce girdim yatağa pezevenk! tamam sakinim. farkında olmadan tüm günleri seçme gafletinde bulunmazsanız görülmemiş bir şevk ile işini yapan denediğim sayısız alarm içindeki en adi programdır. daha başka bi dolu da özelliği var ama kendi küfürlerinizi geliştirin diye yazmıyorum. dili türkçe. huyu bozuk.
    günahı yedi liracık güzel abim;
    mülkiyet hırsızlıktır!! kapitalizmin sömürge düzenine karşı proletaryanın asil... diye boşa çeneyi yormadan, anarşi için barış için kardeşlik için ahan da beleş link;

    facetune; çılgın bir selfi düzenleme uygulaması. harika bir şey. her gün görüşmediğiniz manita adaylarının sivilcelerinizden ve iğrenç gülüşünüzden haberdar olmamasını kolaylıkla sağlamaya yarayan bu programla artık manyak gibi her yerde selfi çekebilecek, boş hayatınıza anlam kattığınızı düşüneceksiniz. dil ingilizce, şekiller evrensel, öğrenim kolay.
    bu yasal link, hediyesi on lira.
    bu da illegal olanı;
    lisans hatası alanlar için alternatif illegal link;

    alışveriş listesi aklınızdaki alışveris listesi kavramını silin önce, hepimizin başına gelen bir şeyden bahsedeceğim; size de hiç şu oluyor mu, günün herhangi bir anında, "ya markete gittiğimde unutmayayım da pil -veya kalem, tuz, baharat, diş macunu, camsil, oda parfümü vs- alayım." deyip, önemli önemsiz ihtiyaç duyduğunuz şeylerin alışverişe çıktığınızda aklınıza bile gelmediği? eğer ki oluyorsa, gün içerisinde düşündüğünüz şeyleri iki saniyede programa not edip alışveriş listenizi de üzerinden düzenleyerek, eve döndüğünüzde, "ya semender bak pil almayı unutmuşum bi koşu alıp gelsene benim kollarım koptu." deyip ilişkinizi tehlikeye atmazsınız yok yere. sanki benim kollarım demir döküm amk. ben de taşıdım!

    ccleaner piyasadaki temizlik ve bakım programlarının çoğunun aksine; sadece temizlik ve bakım yapıyor. senin konumunda, rehberinde, internetinde gözü yok. aslında sadece clean master pezevengini silip telefonu ziyadesiyle rahatlatabilirsiniz ama bu programı da yoğun kullanımda 2 - 3 günde bir, diğer türlü hafta bir kere çalıştırıp bakım yapmanız, gözenekleri açarak cildini sıkılaştıracak ve cihazınıza ipeksi bir görünüm kazandırarak on yaş genç göstertecektir. cc yedi gün testini hemen uygulayın. dil türkçe. hamam tası gümüşten.

    yt3 music; youtube üzerindeki videoları mp3 olarak kaydedebileceğiniz bu programı, doğru düzgün işini yaptığından google play kaldırdı kendi listesinden. sitedeki her videoyu ek program yüklemeden isterseniz mp3, isterseniz yüksek veya düşük kalite video olarak kolaylıkla, hata ve sorun çıkarmayıp konser kaydından cover'ına, akustiğinden albümüne telif hakkına ve kul hakkına takılmadan indirme imkanı sunan bu programı bulana kadar anam ağladı. günlerce aradım lan günlerce!! ecnebi forumlardan sordum, olmadık yerlerde dolaştım, karanlık adamlarla buluştum. buldum ama. sonunda buldum, yalnız vardığım noktada ben artık bu yola çıkan o masum çocuk değildim. çok değiştim. işte bir simya gibi bu linki paylaşıyorum sizinle. utanmadan, sıkılmadan indirin. kusursuz sadelikte bir dizayna sahip ve ayıptır söylemesi türkçe. sözlükteki anadili türkçe olan azınlık için düşünülmüş. güzel olmuş.

    son olarak; monument valley'i hala oynamamış olan varsa allah onun gani gani belasını versin. ateist bir kardeşimiz ise eşşekler siksin. hiç bir şey anlatmayacağım oyun hakkında. çok ağır şeyler söyleyecem ama söylemiyorum çünkü doğru örnek olmaya çalışıyorum.
    o yüzden linkleri veriyorum hemen indirin. terbiyesizlik yapmayın.
    9 liralık play linki;
    kilitler açık, beleş link;

  • 45. deney yaparken anneannenin gazabına uğrayan çocuk

    bedirhan bey merhabalar,

    ben yaptığınız deneyi izledim ve size bu satırları yazma gereği duydum. öncelikle bilime duyduğunuz ilgi için sizi tebrik ediyorum. bilmek sizin de farkında olduğunuz üzere çok heyecan verici bir macera. bu yolculuğunuzda sonsuz başarılar diliyorum.

    eğer kabul ederseniz tecrübeli bir deney avcısı olarak size ufak önerilerde bulunmak isterim. birincisi deneylerin bize ne anlattığını da öğrenmeye ve öğretmeye çalışmak. mesela sizin yaptığınız balon ve su deneyinde balon neden patlamıyor bunu da izleyenlerle paylaşsanız daha iyi olmaz mı. siz eminim bunu biliyorsunuzdur ancak ben bilmeyenle için paylaşmak istiyorum.

    su ısı kapasitesi yüksek sevimli bir moleküldür. normal şartlarda balonu patlatacak olan ısı balonun içindeki suyun ısıyı hapsedip buharlaşmak için kullanması nedeniyle balonun yapısına zarar vermez. biraz daha detay vermek gerekirse şunları da ekleyebiliriz;

    suyun önemli özelliklerinden biri ısının su üzerine olan etkisi ile ilgilidir. örneğin su, doğal maddeler arasında en yüksek ısı kapasitesine sahip moleküllerden biridir. ısı kapasitesi, herhangi bir cismi soğutmak için çıkartılacak ısının miktarının ölçümüdür. suya uygulanan ısı, su moleküllerinin kinetik enerjisini (hareketini) arttırmadan önce ısının önemli bir miktarı ilk önce su molekülleri arasındaki zayıf hidrojen bağlarını kırmak için kullanılır. bu yüksek ısı kapasitesinden dolayı su iklim koşullarının dengelenmesinde de en önemli unsurdur.

    diğer sıvılarla karşılaştırıldığında su ısıtıldığı zaman daha yavaş buharlaşma eğilimi gösterir. bu, yüksek buharlaşma ısısı olarak bilinir. bunun nedeni suyun kaynamadan önce ısının önemli bir kısmını moleküller arasındaki hidrojen bağlarının koparılmasında kullanılmasındandır. benzer olarak donması için geçmesi gereken süre de uzundur. bunun anlamı suyun buz haline dönüşmesi için büyük miktarda ısı salması gerektiğidir.

    sizin deneyinizde mumun ısısı balona zarar vermeden önce su tarafından emilerek kullanıldığından balon patlamadan kalabilmektedir. su doğada bulunan sıvılar arasında ısı tutma kapasitesi en yüksek maddedir. ısı iletim kapasitesi ise cıvadan sonra ikinci sıradadır. (bildiğiniz gibi çok zehirli olduğu için cıva ile deney yapmamalıyız bedirhan bey.)

    öte yandan su ve ısı konusu konuşulurken değinmeden geçemeyeceğimiz bir diğer konu da yoğunluk konusudur. dünyamızda bilinen diğer tüm maddelerin aksine suyun yoğunluğunun en yüksek olduğu derece +4 santigrat derecedir. bu da buzun suyun üzerinde yüzmesine ve su canlılarının kışın dondurucu soğuklarda bile hayatta kalabilmesine olanak sağlamaktadır. daha basitçe söylemek gerekirse buz, sıvı sudan hafiftir.

    suyun sahip olduğu diğer heyecan verici özellikleri de merak ederseniz sizinle paylaşmak isterim. çünkü aralarından bazıları gerçekten tam deney yapmalık. mesela yüzey gerilimi. bunu sonra konuşalım.

    size önermek istediğim bir diğer konu da deneyleri yaparken mutlaka koruyucu gözlük ve eldiven kullanmanız bedirhan beyciğim. biliyorum bunları takmak sıkıcı ama bilmelisiniz ki sizin gibi bilim insanları laboratuvarlarda hep bu şekilde çalışıyorlar. bu hem koruyucu, hem de çok karizmatik. bu tarz koruyucu ekipmanları kolaylıkla internetten edinebilirsiniz. bir site de önereyim göreceksiniz ki çok güzeller. eğer bana ulaşırsanız size seçtiğiniz bir tanesini hediye etmekten onur duyarım. mail adresim limonkimyonzorro@gmail.com (bir de deneyimizde ateş varsa o aşamayı kesinlikle bir yetişkin gözetiminde yapmalıyız. elimizi yahut evimizi yakmak istemeyiz.)

    son olarak yaptığınız deneyleri nasıl seçtiğinizi ve hangi bilimsel siteleri takip ettiğinizi merak ediyorum açıkçası. ben de bir sürü site takip ediyorum ve eğer sizinkileri benimle paylaşırsanız çok sevineceğim.

    benim takip ettiğim siteler şunlar;

    www.evrimagaci.org
    www.yalansavar.org
    www.kozmikanafor.com

    daha önce denk gelmediyseniz sizin de buraları okuyup yeni deney konuları bulacağınıza eminim.

    yaptığınız deney için tekrar tebrik ediyorum ve başarılarınızın devamını diliyorum. görüşmek üzere.

  • 46. devletin hiçbir kurumunu tanımayacağız

    tanımadığın devletin meclisinde ananın amını mı arıyorsun? az biraz şerefin varsa maaş aldığın o meclisten istifa eder dağa çıkarsın.
    yediği kaba sıçmak bu şerefsiz kahpe evlatlarının milli kültürü haline gelmiş.

    tanım: kürt ırkçısı faşist bir piçin yaptığı açıklama.

  • 47. 60 yıldır hamile olan 91 yaşındaki kadın

    içindeki çocuğu hiç kaybetmemiştir:)

  • 48. kavga öncesi şşşşşşşlemesi

    önce o elin bi indirilmemesiyle devam eder.

  • 49. yara bantlarının ırkçı olması

    bir ara amerika'da bazı postmodernist sosyologların ciddi ciddi savunduğu şeydi.
    (bkz: postmodernistleri niçin öldürmeliyiz/#47139261)
    (bkz: modernite düşmanlığı adlı sapkınlık/#47113776)

    mantigi da su...yara bantlari estetik olarak daha hos dursun diye genelde acik renkli olur. bu beyazlara bir ayricalik getirirken (bkz: white privilege), siyahlara yonelik bir ayrimciliga sebep olur.

    ki isin soyle tasak bir durumu da var..normalde zenci vatandaslarin bu durum cok da sikinde degil. gecmiste "siyah yara bandi" isine girenler takir takir iflas etmis (bkz: ebon-aide)

  • 50. yaran diyaloglar

    oğlum 7 yaşında, berbere gittik ikimizde traş olacağız. ufaklık traşını oldu sıra bana geldi. berber çocukluk arkadaşı olunca muhabbet sohbet derken zaman bayağı geçti, oğlumun oflayıp puflamalarını duyuyorum bi yandan. işimiz bitti vedalastık çıkarken aşağıdaki diyalog gerçekleşti.

    +baba bence gitmeyelim tekrar girelim içeri
    -noldu lan çok mu sevdin berberi?
    +ne sevcem be seni beklerken tekrar uzadı saçlarım, annem kızar şimdi niye traş olmadın sen diye.
    -eşşoolu..