insanlığın başına ne geldiyse zaten bu kader, kısmet, şükür inançları yüzünden gelmiştir. binlerce yıldır toplumu yönetenlerin istediği de bu, nolursa olsun sesini çıkarma, kısmet de, buna şükür de ve sus. bunlardan kurtulup sesini çıkaran bir toplum olduğu gün herşey daha güzel olacak.
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. inşallah babam imanlı bir şekilde ölmüştür
-
2. 15 mart 2016 metrobüsteki kızıl saçlı kız
(bkz: siktir git lan burdan)
-
3. 1937'de kameraya alınan zaman yolcusu
lan baz istasyonu da zamanda yolculuk yapmış. vay anasını.
-
4. 15 mart 2016 berlin patlaması
merkel'in ferhat göçer konseri planlarını iptal ettirmiştir.
-
5. kızılay'ın sex hayatı olanlardan kan almaması
para karşılığı ilişkiyi ''sex hayatı'' diye tanımladığın için olabilir mi acaba?
-
6. psv taraftarlarının mültecilere bozuk para atması
madrid'de psv taraftarları ilginç bir eğlenme yöntemi bulmuşlar kendilerine. mültecilere bozuk para atarak zavallıca gülüyorlar: mültecilere bozuk para atarak eğleniyorlar.
bu dünya işte böyle bir dünya. birtakım devletler, kendi halklarının refahı için, kilometrelerce ötedeki insanların huzurunu bozarak, onları yerinden yurdundan ederler, o insanlar da bu refahtan yararlanmak için yola koyulurlar, kimisi sahte can yelekleriyle denizlerde boğulur, kimisi polis tarafından coplanır, kimisinin ayağına çelme takılır bir haber uğruna. birtakım holigan da işte böyle bozuk para atarak acziyet içerisinde güler.
ve sonra bir de bunların bir huyu daha vardır. birtakım ülkeleri gelişmekte olan ve gelişmemiş olarak ayırırlar, üçüncü dünya ülkesi statüsü verirler, demokrasiden övgüyle bahsederler ve oralara demokrasi götürürler. ne de olsa onlar çokça "gelişmiş"tir. bundan sizin de yararlanmanızı isterler. bu gelişmekte olan ülkelerdeki insanlar da bunlara özenir ve onlar gibi olmaya çalışır, onların propagandasını yapanlara da sıkça rastlanır.
bu dünya işte böyle bir dünya.
edit: mülteci sanılan insanların aslında roman olduğuna dair mesajlar aldım, entry'ler gördüm. kıyafetlerinden müslüman oldukları anlaşılıyor. suriyeli mülteci olma olasılıkları yüksek. entry'e eklediğim linkteki başlığa ithafen bu başlıkla açtım konuyu. burada tartışılması gereken konu bu değil. mülteci olabilir veya olmayabilirler. buradaki asıl mesele "insanın insana yaptığı"dır. tarih boyunca insanın insana yaptığını, başka hiçbir varlık bir diğerine yapmadı. -
7. erdoğan'ı devirmek istiyoruz
gerçekte söylenen: sayın erdoğana başkanlık yolunda başarılar dilerim.
-
8. türkiye'de dinsizliğin artma sebepleri
başlığı ateizm olarak açmama sebebim, ateizmin yaratıcıyı da yok saymasıdır. çoğu kişi ateist olmak yerine kendi kafasında bir tanrı kurgulayıp tanrı böyle bir şey olabilir diyebiliyor.
eskisi gibi kuran'ı alıp yüksek bir yere kaldıran nesil yerine içinde ne yazıyormuş şunun diye merak eden neslin gelmesidir.
`kendi adıma islamiyetten neden koptuğumu anlatayım;`
5 sene önce üniversiteye başlamıştım ve o yıldan beri gerçeklik, tanrı, islamiyet, dinler, inanç konularına kafa yormaya başladım. gerçekten arayıştaydım. tek başıma 1 saatlik yola aldırmadan sultanahmet'e gidip namaz da kıldım, ramazanda oruç da tuttum, mum ışığında kuran da okudum, bir akrabam ile birlikte zikire de gittim. hissetmek istiyordum, varlığından emin olmak istiyordum. bu yaptıklarımın hiçbirisi sıkıntı kadar keyif, gerçekliğe ulaşmış olduğunu düşünmenin hazzını vermedi bana. islamcılarla din konuşurken her şey mantık değil, kalbinin sesini dinle diyorlar ya heh kalbimin sesini dinlediğimde bu din bütün arayışlarıma rağmen beni içine çekemedi.
bir tek katılmamama rağmen zikirden hoşlandım onun da sebebinin islamiyetle ilgili olmadığını biliyorum. stadyumda kalabalıkların tek bir ağızdan tezahürat etmesi bile aynı coşkuyu uyandırıyor. çoğu kişi öyle mi bilmiyorum ama ayin sahneleri, kalabalıkların çıkardığı ortak sesler her zaman büyülemiştir beni. yüzüklerin efendisi'ndeki orman elfleri ormanda ağıt okurken de inanılmaz etkilenmiştim, eminim bir pagan ayinine katılsam o da aynı şekilde etkileyecek. yani inanma konusunda mantığımı tamamen devre dışı bırakmış değilim.
bir de işin mantık boyutu var tabi. sadece hissedemedim diye inanmamazlık etmek tuhaf olur. gerçi sıralama gibi değil bu, aynı anda mantıklı cevap ararken bir taraftan da hissetmeye çalışıyordum.
neden inanmıyorum? diye bir başlık atmam gerekirse şöyle özetleyebilirim;
benim için en kritik olay, semavi dinlerde tanrıya inanmanın en önemli şey olarak kabul edilmesi. bunu aylarca düşündüm belki de bana çok saçma geldi. bir tanrıya inanmak ve onun birliğini kabul etmek neden hayattaki en önemli olay? bu konuyu dindar birine sorunca veya internetteki dinlerle ilgili tartışma programlarını izleyince genelde cevap "şu doğadaki düzene bak, bunlar bir yaratıcısız olmuş olabilir mi?" minvalinde açıklamalar oluyor.
bana göre olabilir de olmayabilir de bilmiyorum. bilmiyoruz. şöyle kafamızı camdan uzatıp ağaçlara kuşlara baktığımızda, gece vakti ayı ve yıldızları izlerken içimizi huşu kaplaması tanrının varlığını kanıtlamaz. o hayranlık, bütün bunlar nasıl oldu sorusunun cevabında ilk akla gelen kendimiz gibi ama bizden daha kudretli biri oluyor. evet bu kadar muhteşemlik varsa bunları yapan bir tanrı olmalı. bilmediğimiz şeyleri adlandırma isteği tarih boyunca olmuş ve olmaya da devam ediyor.
demek istediğim bu muhteşem denen düzeni gerçekten de tanrı yaratmış olabilir. ama olmayabilir de. insanların 70-80 senelik hayatındaki en kritik şey bir varsayımı kabul etmesi veya etmemesi fikri bana mantıklı gelmiyor. tanrının varlığına ve birliğine inanmak tanrı için neden bu kadar önemli olsun ki?
hesap günündeki öncelik sıralaması şu şekilde olsaydı anlam verirdim;
+önce insanlar ve doğa ile uyum içinde, onlara zarar vermeden yaşayacaksın.
+erdemli bir hayat sürmek için elinden geleni yapacaksın.
+araştıracaksın, sorgulayacaksın, okuyacaksın.
+sonra tanrıyı bulacaksın
sıralama detaylandırılabilir elbette ama şu kilit noktaların 3 aşağı 5 yukarı bu şekilde olması sanki daha akla yatkın gibi. tasavvuf ile budizmi araştırdığımda tanrının varlığına inanmaya başladım. ama bu benim için üst perde. yani tanrıya ulaşmak, onun varlığını idrak etmek sanki nirvanaya ulaşmak gibi, gerçekliği görmek gibi her insanın başaramayacağı, az kişinin ulaşabileceği bir boyut gibi.
islamiyeti çok araştırmama deşmeme rağmen, ayetler açık ve net. `eğer tanrıya inanmıyorsan sonsuza kadar cehennemdesin.` öncelik sırasının tanrının varlığına inanmak olması beni dinden asıl koparan sebep oldu. erdemli bir hayat sürdürüp bütün insanlığa faydalı olsan da tanrıya inanan ama sabah akşam eşek siken, ufacık çocuklara tecavüz eden, hırsızlık yapan adam kadar değerin yok tanrı katında. daha doğrusu islamiyetin allah'ı katında. bu malesef açık ve net. inanmıyorsan sonsuz cehennem, inanıyorsan bir kurtuluş var.
ama çoğu din aliminin insanlara söylemediği, hatta din ile haşır neşir akrabalarımın bile haberinin olmadığı bir ayet var. "hristiyanlar, yahudiler veya tanrının varlığını ve birliğini kabul eden diğer inançtaki insanlar erdemli bir hayat sürdürürseniz sizin için de mükafat vardır." minvalinde. hristiyanlar da mı cehenneme girecek gibi sorular çok oluyor, merak edenler için yazayım dedim. hangi surenin hangi ayeti olduğunu hatırlamıyorum.
özetle tanrıya inanmanın, tanrı katında en önemli olay olarak görülmesi benim için inanmamak için ilk sebep.
ikinci sebep, ilk sebeple de bağlantısını kurarak düşündüğüm özgür irade ve kader konuları. insan iradesinin bir seçim yapacak kadar özgür olduğunu düşünmüyorum. bu konu hakkında çok fazla makale veya kitap okumadım ama aylarca düşündüm bu mevzuyu. yapılan deneyleri gördükçe manipülasyona ve çağrışıma ne kadar açık olduğumuzu ve kolayca etkilendiğimizi gördüm. yetiştiğimiz coğrafyanın bile özelliklerini üstümüzde taşıyorken, insanın çok özgür bir iradesi varmış gibi muhatap alınması bana saçma geliyor.
ayrıca kader ve özgür irade ile ilgili de tatmin edici ayetler olmaması, hatta hiç olmaması da mantıklı gelmiyor. peygamberin evine izinsiz girmeyin gibi evrensel hiçbir değeri olmayan ayetleri görünce, böylesine önemli konular hakkında nasıl bilgi olmaz diye soruyorum.
edit: dışarı çıktığım için yarım kalan entrymi devam ettiriyorum. bu bölüme kadar okuyup tekrar okumak isteyenler buradan devam edebilir.
peygamberle ilgili çok da lüzumu olmadığını düşündüğüm ayetler olması. mesela ahzab suresi 53. ayet. içeriği peygamberinizin evine izinsiz girmeyin, o size söylemeye çekiniyor ama ben allah'ım ben çekinmem minvalinde bir ayet. bana ilk okuduğum zaman, peygamber dini kendi çıkarları için güzelce kullanmış. kendi söylemekten çekindiği bir şeyi allah'ın ağzıyla söylüyor gibi hissetmiştim. buna verilecek cevabı şimdiden biliyorum, "o zamanki bedeviler lambur lumbur peygamberin evine giriyordu, peygamber de çekiniyordu gelmeyin demeye" tarzında cevaplar gelecek biliyorum. dediğiniz doğru olabilir de. ben kafama takılan şeyleri söylüyorum sadece.
başka bir sebep kuran'ın sadece o coğrafyayı ilgilendiriyormuş gibi bir havası ve üslubu da var. zuhruf suresi 3. ayet mesela. "biz onu anlayasınız diye arapça indirdik." deniyor. ben anlamıyorum. dünyanın geri kalanı da anlamıyor, sadece araplar anlıyor. biz araştırmaya, anlamaya kalktığımızda ise, işte türkçe'nin yetersizliği, sen onu boşver şu meale bak, şu hocanın çevirisine bak minvalinde yönlendirmelerle karşılaşıyoruz. elbette sadece bir ayet üzerinden gitmiyorum. kuran genel yapı itibariyle de sadece o coğrafyaya has bir yapıda olduğunu başka şeylerle de gösteriyor. mesela kuzeylilerin nasıl oruç tutacağı konusu. tamam adam müslüman oldu diyelim, norveçt'te oruç tutacak. yılın bazı zamanlarında 23 saat gündüz oluyor 1 saat güneş batıyor. bu adamlar 23 saat mi oruç tutacak? veya güneş batmayan yerler var ölüm orucuna mı girecek bu insanlar? ben açtım kuzeyliler hangi saatlerde oruç tutar diye baktım. mekke saatine göre ayarlanmış onların iftar saatleri. niye mekke yahu? sen kimsin de böyle bir şeye karar veriyorsun? nasıl böyle bir haddi kendinde buluyorsun? allah belki onları cezalandırıyor ölüm orucuna tabi tutuyor sen kimsin de onların iftar saatlerini kafana göre ayarlıyorsun? başka yorumlar da olabilir tabi ama kuran'ı muhammed yazmıştır savını güçlendiriyor bu olay.
kuran'da doğanın güzelliklerinden bahsederken, hurma ağaçlarından, şelalerden, yıldızlardan, aydan, güneşten bahsedilir genelde. kuzey ışıkları veya başka coğrafyaya özgü bir doğa olayından bahsedildiğini de görmedim.
cennet, cehennem tasvirleri bile araplar'ın zevkine hitap edecek şekilde dizayn edilmiş gibi hissediyorum. araplar'ın sıcaktan bıkmış olduğundan dolayı cennette şelale gibi ırmak gibi serinliği çağrıştıran mekanlar vaad ediliyor. mesela bir oda var girince içiniz ısınacak demiyor kuzeyliler'i düşünerek. tam tersine kuzeyliler'in de valhalla'sı var. onlara da o cennette şömine başında ısınacakları vaad edilmiş. onların cehennemleri buzdan, arapların cehennemi ateşten. sürekli ateş ile korkutuluyor. ateşten şerbetler içeceğiz, ateşli kırbaçla sırtımızı kamçılayacaklar vs. her coğrafyanın kendine özgü bir dini olsa buna itiraz etmem. araplar sıcaktan bıktığı için tekrar ateşe atılması elbette onlara cezayı çağrıştıracaktır. ama evrensel olduğu iddiasında bulunan bir dinde, soğuk yerlerde yaşayanlar sizi de buz gibi bir odada tutacağız tarzında ayetler olabilirdi diye düşünüyorum. derinlemesine bakmadım bu konuya, eğer var ise bu yazdıklarımı silerim.
benim için çok önemli başka bir konu da peygamberin evlatlığı zeyd'in eşi ile evlenmesi de benim midemi bulandırmıştı ilk gördüğümde. inanmak istediğim bir peygambere yakıştıramamıştım bu davranışı. söylentilerde 2 uç taraf var. bir uç, "muhammed'in zeyd'in karısını uygunsuz bir biçimde görüp onu beğendiği, uzun zaman bunu kendine sakladığı. ve daha sonra gidip bizzat zeyd'den karısını istediği söyleniyor. zeyd'de karısının yüzüne bile bakamadan peygamber seni benden istiyor diyor ağlayarak ve zeyd'in eşi ile peygamber evleniyor. diğer söylenti ise zeyd'in karısı zeyd'den kötü muamele görüyor ve sanırım sürekli dayak yiyor. peygambere gelip ne olur beni karınız olarak alın diye yalvarıyor ve peygamber de inen ayetle birlikte evleniyor zeyd'in karısıyla. ayeti de yazayım buraya. ahzab suresi 37. ayet "ve allah’ın, onu ni’metlendirdiği ve senin de kendisini ni’metlendirdiğin kişiye: “zevceni (kendine) tut (boşama) ve allah’a karşı takva sahibi ol.” demiştin. allah’ın açıklayacağı şeyi nefsinde saklıyordun. ve insanlardan korkuyordun (çekiniyordun). allah, (kendisinden) korkman (çekinmen) için daha çok hak sahibidir. sonra zeyd, ondan alâkasını kesince onu, seninle evlendirdik ki, evlâtlıklarının kendileriyle ilişkilerini kestikleri (boşadıkları) kadınların evlenmelerinde, mü’minlerin üzerinde bir zorluk olmasın diye. (böylece) allah’ın emri yerine getirilmiş oldu."
söylentilerin ötesinde bu ayetten çıkarabileceğimiz kesin doğrular var. senin nefsinde saklı tuttuğun şeyi biz sana helal kıldık demesi, peygamberin zeyd'in karısını zaten beğendiğini gösteriyor. ayetten anladığım peygamberin zaten evlenmeye niyeti varmış ama insanlara bunu açıklamaktan çekiniyormuş. allah helal kılınca zeyd'in karısı zeynep ile peygamber evleniyor.
bildiğim kadarıyla peygamber zeyd'in karısı ile evlenmeden önce cahiliye dönemi diye bahsedilen iğrençliklerle tasvir edilen o dönemde bile evlatlığın eşi ile evlenmek yasakmış. bu olaydan sonra bunun da yolu açılıyormuş. ki ayetten de anlaşılıyor, insanlara bu olayın serbestliğini tanıması açısından ayet geliyor zaten. olan bir uygulama olsa ayet de gelmezdi.
yani inanan arkadaşlarım lütfen kusuruma bakmasın. kimsenin kutsal gördüğü bir şey hakkında kötü konuşmak istemem ama güzel bir laf vardı. anormal olaylara verilen anormal tepkiler normaldir diye. bu olay takdir edersiniz ki hepimizin anormal karşılayabileceği bir olay ve bunu dile getirmek de sanki benim iftira attığım, kötü bir sözle itham ettiğim gibi bir algıya sebep olacak. ben içime sinmeyen durumları yazıyorum sadece.
dikkatli konuşmaya çalışıyorum ama bozuk ahlakı tamamlamaya geldi denilen peygamberin bu tarz bir işe kalkışması gerçekten kötü hissettiriyor. inansak da inanmasak da bir nevi çocukluk kahramanımız. muhammed'ül emin, bütün iyi sıfatlara layık insan. böyle böyle beynimizin bütün kıvrımlarında kendisinin ne kadar muhteşem bir insan olduğu bilgileri vardı. bu tarz olayları düşünüyorum çevremden biri yapsa muhtemelen dışlanırdı. sıradan bir insana bile yakıştıramadığımız bir davranışı peygamberin sergilediğini görünce insan soğuyor dinden. ha kalkıp biri diyecek ki " o kadının ihtiyacı vardı, peygambere yalvardı. peygamber de onu aldı." nefsinde saklı tutma mevzusunu devre dışı bırakıp peygamberi savunmak için yapılacak en iyi açıklama bu olur. ben de şimdiden diyorum ki daha iyi bir yol bulunamaz mıydı? o dönemde bekar, evlenmek isteyen genç veya boşanmış başka bir erkek yok muydu? şart mıydı peygamberin evlenmesi. bazen uyduruk şeyhler ile ilgili iğrenç hikayeler duyulur. mesela gider müritlerinden birine senin karınla ilişkiye gireceğim. bakalım nefsini ezebilmiş misin? gibi enteresan kılıflar uyduran şeyhler aklıma geldi kimse kusura bakmasın.
peygamberin cariyelerinin olduğunu gösteren ayetler de beynimden aşağı kaynar sular dökülmesine sebep olmuştu. ahzab suresi 50. ayete bir göz atalım.
“mehirlerini verdiğin eşlerini; allah’ın sana ganimet olarak nasip ettiği cariyeleri; seninle birlikte göç eden amca, hala, dayı, teyze kızlarını; seninle evlenmek istiyorlarsa, salt sana özgü bu durum olarak, hepsini helâl kıldık. onlar mehirlerini peygamber’e bağışlayabilirler. bu konuda güçlük çekmeyesin diye onların da üzerlerine neyi farz kıldığımızı bildirdik; allah bağışlayandır, acıyandır.”
(ekleme bölümü) peygamberin bu kadar kadın düşkünü olması, benim onun hakkındaki bütün üstün insan görüşlerimi yıktı. bir buddha'nın hayatını okumuşum izlenimi vermiyor. inanca göre tanrı nedir? muhammed kimdir? sorularının üzerinde duralım biraz. tanrı, bütün bu dünyadaki bildiklerimizin, hayal ettiklerimizin ötesinde bir gerçekliktir. o öyle bir gerçekliktir ki, eğer idrakımız tam açık olsaydı bu dünyadaki bütün çabalarımız bize boş gelirdi. gerçeklik dediğimiz şey çok farklı bir kavram. bu dünyada zevk aldığımız her şeyin aslında birer aldatmaca olduğunu düşünün. şuna benzetiyorum ben, bilgisayar oyunun içindeki karakterler bir şeyi şiddetle isterken onlara acıyor musunuz? hayır. neden? çünkü hisleri gerçek değil. sadece tepki veriyor robot gibi. buddha'nın, mevlana'nın laflarını dikkatle okuyun, buradaki isteklerin boş olduğunu özellikle vurgularlar. mevlana "ölmeden önce ölün" derken bunu kasteder. isteklerinizin, şahsi amaçlarınızın, kariyer planlarınızın boş olduğunu idrak edin. ölüm yalnızca ölüm değildir. o sizin arzularınızın ve sizi gerçeklikten alıkoyan bedeninizin ölmesidir. ölüm sizin değil, nefsin ölümüdür yani. biz bedenden ibaret değiliz. bizi ölümsüz yapan bir ruh vardır, ve bu ruh tanrının bir parçasıdır. insan olmaya çalışmak, gerçekliğe ulaşmaya çalışmaktır. tanrıyla aşk ile bütünleşmektir.
şimdi şu sözler hangi dilde yazılırsa yazılsın insanın içini ürpertiyor. yok orada öyle denmek istendi, o öyleydi de böyleydi de gibi bir durum yok. kimse bir şeyleri açıklama ihtiyacı hissetmiyor. herkes neyi algılıyorsa onu anlıyor, ama herkes mesajı alıyor. ve böyle mevlana, buddha gibi insanlar sanki daha gerçekliğe kavuşmuş da bir şeyler aktarıyormuş gibi hissettiriyor.
muhammed kimdir demiştik. muhammed bu lafları eden insanların da ötesinde gerçekliğe kavuşmuş bir insan olması gerekiyor. allah katında özel bir yeri olan bir insan. dolayısıyla bu arzularını tamamen bastırmış, nefsini öldürmüş bir insan olmalı. ama bakıyorsun, sanki afedersiniz seks manyağı, güç aşığı bir insan izlenimi uyandırıyor.
ya bu kadar karı neden ya? tamam biz de erkeğiz, halinden anlıyoruz ama senin bizden farkın yoksa bu dine nasıl inanalım?
ayrıca düşünsenize buddha'nın mevlana'nın yanına gidebilseniz şimdi ne sorular sorarsınız. var oluşla ilgili, insanın yapısıyla ilgili, gerçeklikle ilgili tonlarca soru sorulur. inanca göre muhammed bu insanlardan daha ilimli, daha çok cevaba nail olmuş bir insan. kuran'da yazıyor mu bilmiyorum ama mirac'a yükselmiş yani tanrıyla konuşmuş bir insan. her şeyin üzerinde yani. böyle bir insana soracak ne kadar çok soru olurdu. ama o dönemde peygamberin yanına gitseydiniz, cebinizde para olmadan ona soru soramazdınız. ne alaka mı? sizi şuraya alalım; mücadele suresi 12.ayet
" ey iman edenler! peygamber ile gizli bir şey konuşacağınız zaman bu konuşmanızdan önce bir sadaka veriniz. bu sizin için daha hayırlı ve daha temizdir. şayet bir şey bulamazsanız, bilin ki allah bağışlayandır, esirgeyendir."
peygamberle konuşmak için birilerine para vermemiz gerekiyormuş. peygambere mi artık başka yoksullara mı onu bilmiyorum, önemli de değil. böyle bir şey olabilir mi ya? daha sonra bu ayet allah tarafından iptal ediliyor.
peygamberin karıları veya eşleri veya hanımları veya cariyeleri mevzusuna dönelim.
yanlış hatırlamıyorsam peygamber hicretteyken yolda bir ayet geliyor. kuzenlerle evlenmek serbest hale geliyor. ayrıca kendini muhammed'e bağışlamak isteyen kadınlarla muhammed o anda evlenip ilişkiye girebiliyor ve daha sonra 51. ayette belirtildiği üzere peygamber istediği kadını günahı olmaksızın bırakabiliyor, istediğini tekrar alabiliyor. ama sadece peygambere özgü bir durum bu. yanlış yorumlamadıysam ve daha da kibarlaştırmadan peygamber sadece seks yapmak için o anda evlenip daha sonra günahı olmadan o karıları boşayabiliyor.
bu ayetler üzerine peygamberin eşi ayşe'nin de şöyle dediği söyleniyor "görüyorum ki,” demiş, “senin allah’ın yalnız senin şeyinin keyfi için koşturuyor.” (kaynak: buhari, tefsir/7; tecrid, hadis/1721; müslim, rıda/49,50-hadis/1464; ıbni mace, nikah/57-hadis/200; ahmet ıbn-i hanbel, 6/134, 158, 261) sahi hadis yazdığı varsayılan buhari, müslim gibi isimler aktarmış bunu.
peygamberin eşleri veya eşinin de tepkisini çekmiş bu durumlar anlayacağınız.
her şeyi geçtim ayette beni doğrular nitelikte "sana ganimet olarak verdiğimiz cariyeler" gibi bir ifade var. onlar sohbet arkadaşıydı seks yapmak için cariye değildi diye mesaj atmayın bana lütfen. bununla ilgili ayet varsa elbette yollayın ama onun bunun peygamberi aklamaya çalışan yorumlarıyla ilgilenmiyorum.
cariyelik demek kölelik demek. peygambere ganimet olarak cariye geliyorsa da bu işte bir sıkıntı var. zamanının çok ötesinde bir davranış olarak köleliği kaldırmaya çalıştı muhammed deniyor. bununla ilgili ayetler de var, köle bırakmaya teşvik ediyor insanları. ama kendi seks kölesi var. bu iş tutarsız. köleliğin kaldırılması girişimi dinler açısından önemli bir olaydır. çünkü köle edinen insan kendini efendi, yani bir nevi tanrı olarak görür. dinlerin mantığına göre senin kölen olamaz çünkü sen allah'ın kulusun. senin efendin allah. senin kölen olursa sen onun efendisi, allah'ı olursun. yani bu iman açısından bir paradokstur ve yasaklanması gayet normaldir. ama peygamberin cariyesi olması enteresan.
kadınların ikinci sınıf vatandaş olmaları da beni dinden soğutan başka bir sebep. bir erkeğin 4 kadın alabilmesi aşağılayıcı bir durum. bunu "hafız" bir yakınıma sorduğumda savaş durumunda nüfus azalmasın diye öyle bir uygulama geldi dedi. ama savaş olmasa da bir erkek 4 kadın alabilir dimi dediğimde evet dedi. yani bu eğreti ve kıvırmaya yönelik bir cevap. bazı sebepler olabilir, mesela kadın çocuk doğuramıyordur başka kadınla evlenin dersin anlarım. ama o durumun tam tersinde de kadına aynı hakların tanınması gerekir. kadın eğer erkeğin kısır olması durumunda başka erkekle evlenebilir gibi.
bu durumun ötesinde de kadınlar ikinci sınıf islama göre. şimdiki arap toplumundan da görebiliriz. yanlış bilmiyorsam kadınların ehliyet alması yeni yasallaştı. yahu şimdi islamı yanlış yaşıyorlar, kadınla erkek islamda eşittir demeyin lütfen. kadınlarınıza iyi davranın ayetleri de tatmin edici değil. hayvanlara iyi davranın diye de ayet vardır muhakkak bu bir eşitlik vurgusu değil. radikal ayetler olur, kadınlara da söz hakkı tanıyın, kadınlarla erkekler eşittir, siz ne iseniz onlar da odur. haklarınız eşittir gibi kadınların da "bak kuran'da bu yazıyor, sen beni ikinci sınıf göremezsin" demesine yol açacak kararlı ayetler olursa anlarım ama yok.
islamiyetten önce türkler'de kadınlar ikinci sınıf değildi. bildiğiniz gibi kadınlar yönetimde bile söz sahibiydi. sanırım diğer uzak doğu toplumlarında da kadını mal gibi gören bekaret, sen benim helalimsin gibi kadını eşya gören bir bakış yok. cengiz han'ın hayatının anlatıldığı mongol filminde aktarılanlar doğru ise, cengiz han esir olarak başkalarının eline düştüğü zaman, karısı da başka biriyle birlikte oluyor ve ondan hamile kalıyor. cengiz han gelip karısını bulduğu zaman o çocuğu da kendi çocuğu olarak yetiştiriyor ve kadına hesap sormuyor. kadınları insandan başka bir forma sokma olayı sadece orta doğuya mahsus sanıyorum. o zamanlar avrupa'da işler nasıl bilmiyorum. derinlemesine araştırma yapmadım yanlışım varsa düzeltin lütfen, sadece gözlem yapıyorum ama vikings dizisinde de bunu gözlemledim. kadın gayet savaşçı, söz hakkı olan biri. hatta adam karısını başka bir adama teklif ediyordu. diziden çıkarım mı yapılır? elbette tamamen sağlıklı çıkarımlar yapılmaz ama az da olsa fikir sahibi olunuyor. mesela türk dizilerinde böyle bir şey göremezsiniz, çünkü bizde bu iş normal değildir. yapılıyorsa da kapalı kapılar ardında yapılıyordur.
bunu hoş gördüğüm, normal bulduğum sonucuna ulaşılmasın ve konudan sapılmasın sadece kadının diğer toplumlardaki yerini incelemeye çalışıyorum. tartıştığım şey kadının güçlü olduğu toplumlar var. onlara dinini anlatırken bu kuralı nasıl kabul ettireceksin? islamiyetle şereflenmemiş? toplumlar bile kadınları birey olarak görürken ahlakı tamamlamaya gelen muhammed'in dininde kadınlar 2. sınıf vatandaş. tartışmaya çalıştığım şey buydu özetlemiş oldum.
bazı ayetlerde tutarsızlık olması da dinden kopmam için bir sebep. kuran'da bir harfte bile hata gösteribilir misin diyen insanlara karşı bunu söylemiş bulunayım.
nahl suresi 101. ayet ve yunus suresi 64. ayet. ayetleri lütfen kendiniz kontrol edin yazının uzamaması için eklemeyeyim direkt kendi yorumlamama geçeyim.
nahl suresi 101. ayette bahsedilen özetle şu. bir ayet inmiş ve bu ayet başka bir ayet ile çelişiyormuş. bunu görenler peygambere sen kendin uyduruyorsun bu ayetleri demişler, ve allah da ben neyi indireceğimi neyi kaldıracağımı bilirim demiş. yunus suresi 64. ayette ise allah'ın sözlerinde asla değişiklik yoktur deniyor.
bu başka bir durum için söylenmiş olsa bile nahl suresinde ayetlerin birbirini tutmadığı gayet açık. hatta islamda da bildiğim kadarıyla 2 farklı ayet var ise sonradan indirilmiş olan kabul ediliyor. buna da yanılmıyorsam nesh deniyor. bu iş de bana pek mantıklı gelmiyor. allah neden karar değiştirme ihtiyacı hissediyor ki? o zamandan, mekandan kısacası insanın etkileşim içinde olduğu her türlü kavramdan muaf değil mi? o bize vahiy ile doğruları indirir, biz de yapılması gereken doğru ne ise onu yaparız. mesela ilk başlarda ramazan ayında seks yapmak yasak iken, allah sizin zayıflığınızı bildi de serbest bıraktı gibi bir açıklama ile serbest bırakılıyor. bu durum müslümanların peygambere rahatsızlıklarını dile getirmesinden sonra oluyor yanlış bilmiyorsam. bu enteresan bir olay.
bu duruma benzer başka bir ayet daha var. enfal suresi 65. ayet
"ey peygamber! inananları cihada teşvik et. eğer sizden sabrecek 20 kişi olursa iki yüz kişiye karşı galip gelirler." deniyor.
bir ayet sonra ise "şimdi allah sizin yükünüzü hafifletti. sizde bir zayıflık olduğunu bildi. şimdi sizden sabredecek 100 kişiden 200 kişiye karşı galip gelirler."
özetle ilk başta allah diyor ki "siz müslümanlar 20 kişi 200 kişiye karşı galip gelir." daha sonra, "siz zayıfmışsınız, 100 kişi 200 kişiye galip gelir." diyor.
buradaki karar değiştirme tanrı sıfatına yakıştıramadığımız bir şekilde gerçekleştiriyor. kimse kusura bakmasın ben bu ayeti okurken, direkt muhammed'in kendi yanındaki adamları gaza getirmek için uydurduğunu düşünüyorum. tanrı'nın bu durumu önceden kestirememesi bir kere tanrı kavramına ters bir durum. bu kadar insancıl ve hata yapabilen bir tanrı'nın olması mümkün mü? bence değil. fazla yönlendirdim ama yine de yorum sizin.
bir de tanrı'nın anlık öfkelerini ve hayal kırıklıklarını belli eden ayetler var.
okuduğumda aklıma kendi hayal kırıklıklarımı ve akabinde oluşan sinir boşalmasını hissettim.
müdessir suresi 18. ayet'ten 31'e kadar
o düşündü, ölçtü biçti
kahrolası nasıl da ölçtü biçti!
hay kahrolası! nasıl nasıl da ölçtü biçti!
sonra baktı
derken suratını astı, kaşlarını çattı...
sonra da sırtını döndü, kibirinden kabardı arkasına bakmadan çekip gitti.
bu büyücülerden nakledilen büyüden ibarettir dedi.
bu beşer sözünden başka bir şey değildir.
(beşer desin bakalım) ben de onu sekar'a atacağım. (sanırım cehennem ile ilgili bir şey sekar)
sekar nedir bilir misin?
nereden bileceksin
o içine atılanı yer, bitirir yine de bırakmaz eski haline çevirip bu işi tekrar eder.
sürekli olarak derileri kavurur.
üzerinde on dokuz görevli vardır.
biz cehennem görevlilirini sadece melaikelerden kıldık.
vs. yani özetle ve yanlış hatırlamıyorsam, peygamber kendi amcasına islamı tanıtmak için gidiyor. amcası da tatmin olmuyor ve bu bir insan sözüdür diyor. ve daha sonra allah bu şekilde kızgınlığını belli ediyor. "nasıl da ölçtü biçti kahrolası" gibi laflar bana tanrının değil de peygamberin o anda kendini aşağılanmış hissetmesinden dolayı agresifleşmesini çağrıştırdı. o tavırlar ve hareketler ağırına gitmiş belli ki ve böyle bir ayet gelmiş veya yazmış. ne derseniz artık.
yazıyı daha fazla uzatmamak için fazla ekleme yapmak istemiyorum. okuması zor oluyor bu kadar uzun entryleri. inanan arkadaşları kırmamaya, gücendirmemeye çalıştım. siz de lütfen sinirlenmeyin. bunlar sadece neden inanmıyorum başlıklı bir entry idi. elbette belki sadece benim yanılgılarımdan oluşuyor olabilir. kimseye bir şeyi empoze etmeye çalıştığım yok. özellikle "yanlış bilmiyorsam" gibi kalıplarla okuyanların da dediklerimi kontrol etmesi amacıyla eklemeler yaptım. kimseyi inancından etmek istemem, herkes ulaşacağı sonuca kendi ulaşır. benimle bu konuda tartışmak, konuşmak isteyenlerle özellikle konuşmak isterim. bu sohbetlerden keyif alıyorum ben, görüşünüz ne olursa olsun yazmaktan çekinmeyin. hatta yüz yüze görüşmek isteyenler olursa onlarla da oturup bu konuları konuşmak, karşılıklı medenice tartışmak isterim.
başlıkta bir arkadaş evrim konusuna girmiş, evrim islam ile çelişmez vs. demiş. o konuya girmedim bile. bilimsel gelişmelerin hiçbirinden bahsetmedim çünkü her zaman o öyleydi de böyleydi de gibi açıklamalar geliyor. tartışma programlarını çok izlediğim için evrim ile ilgili gelebilecek en iyi cevapların türlerini bile biliyorum. açıkçası fazla bilgimin olmadığı konularda tartışmak istemiyorum. ama izlediğim programların, okuduğum yazıların özetini de kafam biraz yerine gelince bu konulara aşina olmayanlar için özet geçmeye çalışırım.
bir önemli edit yapayım; gelen tepkiler üzerine bunu yazmak zorundayım. ben bu yazıyı yazarken kimseyi etkilemek, kimsenin görüşlerini değiştirmek istemiyorum. herkesin dinlere, tanrıya inanması ve inanmaması için kendince sebepleri var. ben burada yıllardır kafamın içinde dönüp dolaşan düşünceleri yazıya aktarma isteğiyle bir yazı yazdım. başka bir amacım yok.
eksik veya hatalı gördüğünüz yerleri lütfen belirtin, düzelteyim. okuduğunuz için teşekkür ederim.
bu arada edip yüksel'i yakından takip ediyorum. kendisi de böyle tartışmaları sever. her ne kadar o müslüman ben iki arada bir derede bir inanca sahip olsam da kendisini seviyorum ve eğer o da isterse onunla konuşmak isterim. buraları okuyorsa da duyurayım kendisine :) -
9. evin içi görünüyor diye üst geçidi yıktırmak
olması gerekendir. zira, kişilerin "özel hayatın gizliliği" gibi anayasal bir hakkı vardır. "ya kamu yararı?" diyecek olanlara da şunu diyeceğim, belediye evin dibine üstgeçit yapıyorsa basiretsiz davranmıştır. kamu yararını daha uygun bir yerde de gerçekleştirebilecekken, tutup da evin dibinde kamu yararını gerçekleştirmeye çalışması hukuka aykırıdır.
-
10. yılmaz özdil in 15 mart 2016 tarihli yazısı
istihbarat nedir ne değildir, dış politika, liyakat, bugün yaşananların sebepleri neler gibi konulara değindiği bugünkü yazısıdır.
--- alıntıdır ---
kızılay
istihbarattan anlamaz bunlar.
*
çünkü... zaten kendileri, mit’in “takip edilecek organizasyon listesi”ndeydiler. neredeyse hemen hepsi tarikat mensubu ve irticacı teşkilat mensubu oldukları için “iç tehdit” kapsamındaydılar. mit bunların faaliyetleri hakkında rapor tutuyor, bunların devlete sızmasını engellemek için önlem alıyordu. dolayısıyla... bunların arasından hiçbiri devletin istihbarat teşkilatında işe giremedi, hiçbiri mit’te görev alamadı. daima mit’in dışında kaldılar. sıradan vatandaşın mit’e dair bilgisi neyse, bunların bilgisi de o kadardı. bu nedenle... hobaraaa diye iktidara geldiklerinde, mit’in bünyesinde kendi elemanları yoktu. devletin memuruyla çalışmak yerine, devletin memurunu yok saydılar, tecrübeyi-liyakatı küçümsediler, kendi elemanlarını paraşütle indirdiler. o güne kadar mit’te çaycılık bile yapmamış birini, mit’in en tepesine koydular. devletin istihbarat teşkilatını, üsküdar belediyesi zabıta müdürlüğü sandılar. kendilerini çok akıllı ve pratik zekalı zannettikleri için, ne olcak canım hallederiz dediler. netice? oslo’dan silah yüklü tırlara, yakalanmadıkları operasyon yok. reyhanlı, suruç, musul, sultanahmet, ankara patlamaları, yakaladıkları operasyon yok!
*
diplomasiden anlamaz bunlar.
*
çünkü... milli güvenlik kurulu’nun “kırmızı kitap” tabir edilen milli güvenlik siyaset belgesi’ne göre “iç tehdit unsuru”ydular. içerde tehdit sayılanın, dışarda devleti temsil etmesi mümkün mü? elbette mümkün değil. bu nedenle, dışişleri kadrolarına giremediler, kabul edilmediler. konsolos olamadılar, büyükelçi olamadılar. hariciyenin haricinde kaldılar. tek tük istisnalar olsa da, katip seviyesini aşamadılar. bu nedenle... hobaraaa diye iktidara geldiklerinde, diplomasinin d’sinden bile haberleri yoktu. dış politikanın hassas dengelerini, örtülü ilişkilerini, imkanlarını, mecburiyetlerini, sıradan vatandaş ne kadar biliyorsa, bunlar da anca o kadar biliyordu. tecrübeli diplomatlarımızla çalışmak yerine, yok saydılar, küçümsediler, monşer filan diye alay ettiler, alay ettirdiler. o güne kadar dışişlerinde kapıcılık bile yapmamış birini, hariçten gazel okuyan malezyalı ahmet kiziroğlu’nu, milletvekili bile olmadan hariciyenin en tepesine koydular. devletin dışişleri teşkilatını, eyüp belediyesinin park ve bahçeler müdürlüğü sandılar, ne olacak canım dikeriz sularız iki ayda büyür zannettiler. netice? komşularla sıfır sorun dediler, sıfır komşu kaldı. abd’den rusya’ya israil’den mısır’a dünyada papaz olmadığımız ülke kalmadı. suriye topraklarını amerikan, ingiliz, alman, fransız, hollanda uçakları vuruyor, suriyelileri komple bize kakaladılar.
*
askerlikten anlamaz bunlar.
*
çünkü... çoğunluğu asker nefretiyle büyütüldü. merdivenaltı tarikat yuvalarında aldıkları hurafe eğitimle, harp okullarını kazanamadılar. tesadüfen kazananlar da, irticai faaliyet nedeniyle ordudan atıldı. asteğmen rütbesini aşamadılar, general olamadılar, amiral olamadılar. neredeyse subay arkadaşları bile yoktu. bu nedenle... hobaraaa diye iktidara geldiklerinde, askerliğini onbaşı olarak yapan sıradan bir vatandaş türk silahlı kuvvetleri’ni ne kadar biliyorsa, bunlar da o kadar biliyordu. ne akıl verenleri vardı, ne akıl verenleri dinlediler. donanmaya şehir hatları vapuru, hava kuvvetlerine metrobüs, kara kuvvetlerine yıkılması gereken gecekondu muamelesi yaptılar. dükkan mühürler gibi orduyu mühürlediler, tsk’yı asrın iftirasıyla hapse tıktılar, kendi kendilerini başkomutan, mareşal ilan ettiler. netice? dünyanın en güçlü 10 ordusundan biri sayılan tsk, felç oldu. suriye’ye burnunu bile uzatamıyor, komşu coğrafyalardaki etkisi sıfıra indi. açılım ayağıyla iç güvenlikten el çektirildi, kışlasına hapsedildi. adeta iğdiş edildi. trajik bir kıyas vereyim: kıbrıs barış harekatı 25 gün sürdü, sur mahallesini 103 günde geri alabildik!
*
polislikten anlamaz bunlar.
*
çünkü... anlasalardı, türkiye’nin en büyük şehri istanbul’a, polis olmayan birini emniyet müdürü yapmazlardı. anlasalardı, türkiye’nin başkenti ankara’yı beş aydır emniyet müdürsüz bırakmazlardı. anlasalardı, akp hükümeti döneminde 75 bin cemaatçiyi polis teşkilatına almazlardı. anlasalardı, 17/25 aralık’tan sonra 120 bin polisin görev yerini değiştirmezlerdi. anlasalardı, polis akademisinde pkk açılımı açmazlardı. anlasalardı, sur’u cizre’yi silopi’yi hiç bilmeyen, bölgeyi tanımayan polisleri “geçici görev”le oralara gönderip, şehit sayısının artmasına sebep olmazlardı.
*
türkiye’nin çok ağır bedel ödeyerek yüzleştiği dört çıplak gerçektir bu.
*
türkiye cumhuriyeti maalesef...
devleti bilmeyen, tanımayan, anlamayan kadrolara emanet edildi.
*
günlük güneşlikken idare ediyorlardı.
hava bozunca, foyaları meydana çıktı.
*
çok bildiklerini, herkesten iyi bildiklerini sanıyorlardı.
halbuki, ne yapacaklarını bile bilmiyorlar.
*
33 senedir gazeteciyim, hayatın kıymetini bilecek kadar ölüm gördüm, hatırlamak istemediğim boyutlarda dehşete, vahşete tanıklık ettim ama... ülkemi hiç bu kadar zavallı durumda görmedim!
--- alıntıdır ---
yazının linki -
11. bu ermeniler ne yaptı lan size
aleks (@forzalex) isimli twitter kullanıcısının haykırışıdır.
--- spoiler ---
bu ermeniler ne yaptı lan size? vergi diyip paramızı aldınız, sürüyoruz diyip soyumuzu kırdınız, kimliğimizi fişlediniz evimizi fişlediniz
aydınlarımızı ya sokak ortasında vurdunuz, ya da kaçırdınız, askerdeki arkadaşımızı yanlışlıkla(!) 20 kurşun ile vurdunuz.
her fırsatta anamıza bacımıza sövdünüz. ticaret yapabilmek için isim değiştirmek zorunda bıraktınız. hagop hayri oldu alen alper.
etmeniyim diyene kötü bakıp küfür edip ölümle tehdit ettiniz. kiraya evinizi bile vermediniz. ben evimde gavur barındırmam dediniz.
ne yaptık lan biz size? her duvarda vs olan imzayı bile biz ürettik. marşınızın güftesini besteledik. imparatorlukta en sadık millettik.
zaten kalmışız şunun şurasında 100-200 bin kişi. daha ne istiyorsunuz be amına kodumun çocukları? yeter ulan bir huzur verin rahat bırakın!
en masumunuz bile şakasına olsa bile gel seni müslüman yapalım dedi. o şakalar hiç komik değil. yüzünüze gülüp içten ağlıyoruz. bilin.
bir kızı sevdik ona bile izin vermediniz. her yeni tanıştığım insanda senin ismin neden aleks sorusunu cevaplarken kafanda milyon soru..
ermeniyim diyince "ama iyi birisisin sen" cevabı ne kadar ağır biliyor musunuz? veya karşındakini tartıp yalan söylemek zorunda olmak?
her zaman tekrarlıyorum umarım hiç biriniz azınlık olduğunuz bir yerde yaşamak zorunda kalmazsınız. ki burası bizim ülkemiz toprağımız.
biz 1000'lerce senedir buradayız gelmişsiniz bana sıktır git bu topraklardan diyorsunuz. siz kimsiniz lan? bu hakkı size kim veriyor?
bu topraklara bu medeniyete ne katmışsınız? bir tane hilesiz hurdasız sosyal, kültürel, ticari başarınız var mı? siz kimsiniz lan?
bu topraklardan ermeniler rumlar geçmeseydi var olmasaydı o muhteşem dediğiniz hiç bir yer olmazdı. gerçek tarihinizi öğrenin de gelin.
bir gün gelip de cinnet geçirip birisini öldürünce de insan yerine konuyor o faşist orospu çocukları. sen de vatan haini.
bu vatana millete acaba hanginiz herhangi bir ermeni'den fazla katkı yaptı? çıksın birisi ben şunu yaptım desin. yok!
ülkenin en zenginleri bile köyünden kaçarken altınlarını gömen ermenilerin kasa kasa altınlarını çalarak zengin olmuş. emanete hıyanet etmiş
ülkenin başkentinde bombalar patlıyor hala ermeni tohumlarını temizleyeceğiz diyor. daha ne yapacaksınız lan? sürdün öldürdün tecavüz ettin
ulan 55 yaşında bizim evde ermeni olduğunu öğrenip bunu kızlarıma nasıl anlatacağım diye ağlayan adam gördüm. abi siktir et söyleme dedik.
bu adamı ailesi sürgünde kaçarken komşusuna emanet etmiş. çocuğu türk ve müslüman olarak büyütmüşler ve gerçeği söylememişler bile.
55'inden sonra gerçek anne ve babasının mezarını aramak zorunda kalıp anıt mezara gitmek zorunda kalmış. hayatı altüst oldu.
bu arada ne oldu diyenleriniz var. bir şey olmadı. genel hayatımız bu bizim. arada çok üst üste geliyor dayanamıyoruz. konuşmak istiyoruz.
hayatında doğru düzgün bir kişiye tokat bile atmamış insanım ben. yakınen tanıyanlar iyi bilir. ben bile cinnet geçirtecek noktaya geldim.
bir insan hiç tanımadığı birisinden nasıl nefret eder ya? neden? hiç mi çevrenizde sağduyu sahibi bir büyüğünüz yok sizin?
bunu söyleyen de acayip laik dünya görüşü yüksek birisi. nasıl bir eğitim çemberinden geçerek beyni yıkanmış siz düşünün.
sistematik olarak hepinize daha ilkokuldan ermeni = düşman diye öğretiliyor. sebebi de yok. tamamen aşağılık kompleksi.
zaten devlet stratejisi olarak sermayeyi çalmış direnenleri kaçırmışsın kalanları hep tehdit ediyor öldürüyorsun. daha ne uğraşırsın?
gerçekten bir kişi de çıksın desin ki şunu yaptın bunu yaptın o yüzden sen benim düşmanımsın. yok abi ben kimsenin düşmanı değilim
tek amacım ve isteğim mutlu, sağlıklı ve huzurlu bir hayat yaşamak. başka bir şey değil. sizin elinize bakmayayım yeter.
elinize düştüğüm an başıma gelecekleri biliyorum çünkü. yüzüme bugün gülen yarın ilk arkamdan vuran olacak.
yarın bir kargaşa iç savaş çıksa bugün benden kahve isteyen komşum beni ilk ele verecek veya öldürüp malıma mülküme el koyacak insan olacak.
abartı geliyor değil mi anlattıklarım? paranoyakça geliyor? değil canım değil. yaşanmışlık ve dedelerimizden gelen tecrübeler bunlar.
tribünden sevdiğim bir adim vardır senelerdir görmem bana küçükken bir öğütte bulunmuş ve deplasmana gelmemi yasaklamıştı. neden mi?
orada bile olay olursa bir yönetici emniyet müdürü gelir bunların hepsini çıkartır ama seni bırakır bu ermeni der çeker gider demişti.
bunu söyleyen adam beşiktaş tribünlerinde sabahlama zamanlarında çarpışan ermeni'lerden birisi. kim olduğunu bilenler anlamıştır.
öte yandan iyi ki de beşiktaşlıyım dediğim bir konu vardır. tribünde 2 kere bu konudan tepki yedim ikisinde de karşı taraf linç edildi.
burada bu işler olmaz diye. diğer tribünlerde benim kadar dibine kadar takılan her arkadaşım en az bir kere dayak yemiştir ama..
neyse yarın kalkıp işe gideceğim ve ermeni olduğumu bilmeyip ismimi lakap sanan birisi ile toplantı yapacağım. herkese iyi geceler.
başkent'te bomba patlıyor gönül verdiğim takımın eski futbolcusu ismini bağırdığım herif beni ve soyumu kurutmaktan bahsediyor. lanet olsun!
--- spoiler ---
edit: dm kutusunda onlarca güzel ve küfür dolu mesajla karşılaştım. gel sarılalım kardeşim diye mesaj atan herkese çok teşekkür ederim.
birbirimizden nefret etmeye gerek yok. bu entry'i yazarken tek amacım insanlarda biraz farkındalık yaratmaktı.
unutmayın hepimiz insan'ız. sadece iyi insanlar ve kötü insanlar var. imagine
edit 2: bu soruya küfürlerle cevap verip ırkçılık yapmaya devam eden insanlar varmış. üzülerek okuyorum. ben bir insanı kırdığımda o gece uyuyamam mesela. sen nasıl hemen nefret dolu entry'ler döşüyorsun buraya. sen nasıl yapabiliyorsun bunu sayın ırkçı. nasıl küfür edebiliyorsun hiç tanımadığın bir insana. adam sana "beni dışlıyorsun ben sana ne yaptım" diyor, sen gelip "evet oruspu çocuğu beğenmiyorsan siktir git" diyorsun.
defalarca sorulan bir şey olduğu için merak edenlere not: hayır kardeşim ermeni değilim. bu zaten önemli değil. insanım. insan. -
12. kadını gecede 4 kez boşaltabilen erkek
adam hayatında bi kadınla sevişip gelip burda afra yapıyo dedirten başlık. öyle kadınlar vardır ki, değil gecede 4 kez, ömrünüz boyunca sevişseniz bi kere boşaltamazsınız. neymiş sevişmeyi bilene 2'yi garanti edermiş, 3'ü zorlarmış, 2,5 üstü bankoymuş da karşılıklı gol olabilirmiş. la bi siktirin gidin afedersiniz. konuşturuyosunuz.
ha beline kuvvet yiğidim benim. beton siklim, dökme taşaklım. -
13. cnn'in türkiye'yi dünya haritasından silmesi
gerçekten adamlar silgi ile haritadan silmiş lan. öyle ideolojik olarak değil bildiğin adamlar haritayı açıp silgi ile türkiye'yi silmiş.
-
14. 15 mart 2016 boğaziçi köprüsü polis kontrolü
yalnız o arabanın bir terör eylemiyle alakası yoksa ve sürücüsü bir mallık yapıp polise haber vermeden bozuldu diye bırakıp gittiyse cumhuriyet tarihinin en çok küfür yiyen insanı olacak. pardon, ikincisi.
-
15. ilham aliyev'in erdoğan'ı ardarda kucaklaması
(bkz: kardeşim esad)
aman dikkat etsin de başına bir şey gelmesin. -
16. havaalanına bagaj olarak çuval getiren çomar
ya burda "medeniyet çuvalla bavulla olmaz" diye halkçılık kasanlar var ya... üstüne para verseler havaalanında çuvalla görülmek istemezler. neyin eleştirildiğini biliyorlar, eleştirilen şey gibi olmamaktan dolayı mutlular da, ama göstermelik halkçılık yapmış olmak için kendileri bile asla olmak istemeyecekleri birini eleştireni eleştiriyorlar.
medeniyet çuvalla kılık kıyafetle gelmiyor madem, niye bunları diyenleri şalvarla görmüyoruz hiç? -
17. oğlumun katili kana doymayan bir vampir
ankara'daki bombalı saldırıda çocuğunu kaybeden annenin isyanı. ak troller tarafından neredeyse vatan haini ilan ediliyor. kadın isim falan vermiyor ki? kimi kastettiğini nereden çıkarttınız? link
bu arada aklıma gelmişken şu sözler bir kenarda dursun;
(bkz: terör örgütü ile görüşen şerefsiz ve namussuzdur) - 2010
(bkz: pkk ile görüşecek kadar şerefsiz değiliz) - 2010
(bkz: pkk ile görüşen hükümet değil devlet) - 2011
(bkz: biz imralı olsun oslo olsun bu adımları attık) - 2011
(bkz: imralı ve oslo'ya ben gönderdim) - 2012
(bkz: imralı ile görüşüyoruz) - 2012
(bkz: öcalan’ın mesajları bizim de düşüncemiz) - 2014
(bkz: öcalan ile direkt diyaloğumuz var) - 2014
(bkz: ankara saldırısı sonrası oylarımız yükseliyor) - 2015
(bkz: metropollere bombaları yığdınız görüyoruz hepsini) -
18. 15 mart 2016 trabzonspor beşiktaş maçı
her ne olursa olsun fenerli kardeşlerimizin bülent yıldırım'ı akşam havaalanında karşılamaları gerekir. o elinden geleni yaptı, takımını gururla temsil etti. yine de bazen olmayınca olmuyor işte.
-
19. mario gomez
kaç haftadır formsuzlugu net ama bu maçta quaresma keser o kafa ile atar maçta 0-1 biter,ahada yazdım buraya.
-
20. 15 mart 2016 hüseyin çelik'in açıklamaları
bir an, ama sadece bir an, düşünelim; bu hüseyin'e ve bülent'e erdoğan selpak muamelesi yapıp kenera atmasaydı ve partide üst düzey mevkiler vermeye devam etseydi hüseyin ya da bülent bu muhalif (!) tripleri yapar mıydı? en acısı da bu adamların parti kurup akapeyi devireceğine filan cidden inanan, yani umudu hüseyin çelik, bülent arınç falan olan tiplerin gerçekten var olmaları
-
21. 15 mart 2016 üç akademisyenin tutuklanması
adam oradan hedef gösteriyor "öyle bırakmam onu" diyor; can dündar tutuklanıyor. dün akademisyenleri, üniversite hocalarını hedef gösterdi; "ya benden yanasın ya da teröristsin" dedi, bu gece 3 tane akademisyen tutuklandı.
hadi bir taraf ülkeyi babasının çiftliği sanıyor da, buna biat eden hakim - savcı hiç mi utanmıyor ? nasıl bir emir komuta zinciri var sizin aranızda ? emir kulu musunuz, hukukçu mu ?
barış demek teröre hizmet ediyormuş, terör örgütü propagandasıymış. ifade özgürlüğü falan hak getire, hepimiz akp'nin iç savaş konseptinin arkasında hizaya girmek zorundayız.
nazi almanyası ettiniz lan ülkeyi; arkanızda milyonlarca ümmetçi - milliyetçi sığır var ya nasıl olsa. -
22. düzgün vücutlu türk kızı hiç yok
hiçbir kızın vücudunu görmediğim için yorum yapamayacağım konu.
-
23. 16 mart 2016 şükela modunun değişmesi
sonunda istekler dinlenmiş ve şükela modu bugün ve tümü olarak iki seçenekte sunulmuş. güzel.
-
24. trabzonspor beşiktaş maçındaki kirli oyun
başlığı açan muhtemelen büyük resmi gören ilkokul mezunu akp seçmeni.
tanım: paranoid şizofreni belirtisi başlık. -
25. 15 mart 2016 mirgün cabas'ın pkk tweeti
çözüm sürecinde abdullah öcalan ve pkk şakşakçılığı yapan selman maltaş'ın dikkat çektiği tweet.
-
26. kızına sigara içiren anne
medeni bir ülkede çocuğunu bir daha ancak rüyasında görürdü. *
-
27. insanı evinden soğutan şeyler
insanı yaşadığı evden soğutan, eve dönüş yolunda mehter takımı gibi 2 geri 1 ileri yürümesini sağlayan sebeplerdir.
evinize gelen yatılı misafir bunlardan bir tanesi olabilir mesela.
çat kapı kahve içmeye gelirsin anlarım.
çat kapı yemeğe gelirsin onu da anladık, ye gözümüz yok.
yau insan 1 aylığına çat kapı yatılı misafirliğe gelir mi? ulan otele gitmeden önce bile arayıp biz geliyoruz diye bilgi geçiyorsun hayvanat bahçesi!!! -
28. evrenin dışında ne var
kesin komagene çiğ köfte bayisi vardır.
-
29. dükkanını 2.30'da kapatıp 5.30'da açan bakkal
ne zaman uyuduğu belli olmayan biyonik bakkaldır.
20 seneden beri gözlemlerim.
bir fiil, 365 gün bu şekilde çalışır.
arasıra, bazı bazı, oturdğu yerde uyukladığını gördüysemde, biri içeri girer girmez doğrulur.
ulan ben kafayı yicem, beni uykususuz bıraktı. sabah kalkıyorum bunun için bakıyorum. orada akşam uzatıyorum kafamı, bazı zaman 3'leri buluyor kapatması.
bir insan günde 2.5 saat uykuyla 20 seneden beri yaşar mı?
enyştayn mı bu amk.?
2 tane çocuğu var bide. ne ara o çocukları yaptı anlamış değilim.
edit; bir fiil değil bilfiilimiş.. -
30. akp'lilerin erdoğan'dan vazgeçme eşiği
en son birileri karılarını sunacak derecede bağlıydı...
bu aşamadaki bir bağlılık ve fedakarlık(!) için eşik aramanın mantığı yok. -
31. atiba hutchinson
köpek ile karşılaştırılan futbolcu. ayıptır.
-
32. recep tayyip erdoğan
"ölün istiyorum artık. yalnız bir kere yetmez, bin kere ölün!
bir kere pozantı’da tecavüze uğrayıp ölün.
bir kere tecavüzcünüzle evlendirilip intihar edip ölün.
bir kere sahte delillerle hapse atılın, kahrınızdan hasta olup ölün.
bir kere hakların için hükümeti protesto ederken hükümet tarafından başından silahla vurulup ölün.
bir kere mehmetçik olun, kapitalistlerin uydurma savaşları için ölün.
bir kere koca şehrin göbeğinde, otoyolda sele kapılıp ölün.
bir kere kafanıza gaz kapsülü atılsın, öyle ölün.
bir kere kullanma tarihi geçmiş gazı 5 cm’den yüzünüze ağzınıza sıksınlar, kanser olun ölün.
bir kere gecenin karanlığında, sokak ortasında “vurma ölüyorum” diye bağırırken dövülerek ölün.
bir kere soğuktan donup ölün. bir kere dere yatağına yapılan ruhsatlı evin çöküntüsünde ölün.
bir kere grizu patlasın “güzel ölün”. bir kere karbonmonoksit zehirlesin, kafanız iyi ölün.
arkanızdan “kader, bu işin fıtratında var, ekmek almaya gitmiyordu teröristti, biliyorsunuz alevi, kısa etek giymeseydi, altı üstü bir kaç kelle” demeyeceğime yemin ederim. betonun altında ölmeden hemen önce çekilen son fotoğrafınızı çerçeveletip bana hediye ettiklerinde, yanında sırıtarak poz vermeyeceğime yemin ederim. 3 dakika iş bırakma eylemi yapıp dalga geçmeyeceğime yemin ederim. ananızı yuhalatmayacağıma, yakınlarınızı azarlamayacağıma ve yerde tekmelemeyeceğime, yemin ederim.
sözüm söz! siz yeter ki ölün…” -
33. ygs 2016'da 10 tane hatalı soru olması
sınava girmiş ve soruda ne anlatıldığını anlamadığım için boş bırakmış biri olarak, zaten paragraf sorularında türkç'nin amına koyuyorsunuz en azından matematik sorularını düzgün türkçe ile açıklayın da ne sorduğunuzu anlayalım dediğim durum.
sınavın üzerinden kaç gün geçti hala banu'nun neden 23 tane satması gerektiğini anlamadım. -
34. türkiye'den siktir olup gitmek
kompleksli, narsist, diktator ruhlu bi manyakti babam. universiteyi kazanip evden ayrilana kadar yogun bir fiziksel ve psikolojik siddet gordum ondan.
kendimi bildim bileli anne ve baba dayagi yemistim.
annem bi cesit stockholm sendromu yasiyordu sanirim. o son derece aydin, kitapkurdu, koca bir evi ve ailemizi maasiyla gecindirmek icin didinen idealist matematik ogretmeni, mevzu kocadan dayak yemek oldu mu pisip kalirdi...
kizardi ederdi ama, adam evi terkettikten 1-2 ay sonra kivranmaya baslardi bi sebepten. adam da parasi bitince donerdi zaten kurkcu dukkanina. bedavadan yeme icme, kalma, sicak yatak, eziyet edecek 2 yaratik bulmus. donmeyip naapsin.
her neyse, kimi konularda o kadar baskici bir herifti ki, nefes alamadigimi hissederdim o evdeyken.
"gecenin saat 6sinda sokakta ne isin var serefsiz" konulu dayak yedigimi hatirlarim mesela ondan.
kopegimi dolastiriyodum sadece ustelik. yaz gunuydu ve hava en erken 8.30 da kararmaya baslardi.
ama mesele bu degildi. mesele o an beni dovmeye ihtiyaci olmasiydi sadece.
her gun dayak yedim diyemem. belki gun asiri, belki bikac gunde bir. ama psikolojik siddet, hakaretler ve kufurler hep vardi...
ıyi kotu bi yolda yurudum sonra. duse kalka ogrendim, hala ogreniyorum hayati. bu hic bitmeyecek...
simdi ailem var. cok sevgili, cok guzel, huzurlu ve mutlu bir aile. ruh esim diyebilecegim bi adamla evliyim. dunyanin en tatli kizinin annesiyim kendimce...
ama bazen, ozellikle bu icinde bulundugumuz donem gibi donemlerde nefes alamiyorum sanki...
bir an. bi geri donus.
babam sol eliyle tuttuğu boynumdan beni duvara yapistirmis. ayaklarim yerden kesilecek sanki..
sag eli havada. kisa kut parmaklarini avcuna sikmis ve yumruk yapmis elini.
yuzume indirilmek uzere yumruk yapilmis bi el... alnindaki damar sismis. ofkeyle bagiran yuzune karsilik, o yumruk hic titremeden duruyor havada.
pis, sari dislerinin arasindan tukurukler sacarak ve gozlerini kisarak tehdit ediyor beni.
kalbim titriyor. yeninden cikacak gibi zorluyor gogus kafesimi.. beynim uyusuyor sanki. bitsin bitsin bitsin istiyorum. ama bitmeyecegini de biliyorum.
bu bilme hali kalbimi gene eziyor. kurtulusum yok benim.
oturdugumuz semtte bi cocuk esirgeme kurumu var. annem anlatmisti bunun ne anlama geldigini sordugumda.
bazen evden tek basima cikip oraya gittigimi hayal ediyorum. mudurun odasina giderim. ailem yok benim derim. alirlar beni.
kocaman yemyesil bir bahcesi var. agaclar, cimenler, cicekler.
hic dovulmeyen, hakaret ve tehdit edilmeyen cocuklar yasiyor orada degil mi? ah bi gidebilsem..
ama gidemem ki. beni bulurlarsa cok doverler. hem annem dover, hem babam. belki oldururler bile.
cok zaman polis amcalara siginmaktan da ayni sebeple vazgecmisimdir...
...
ben bu ulkede yaşayamıyorum artik. gercekten.
nefes alamiyorum.
o ofke icinde titrerek bagiran sarkik suratin agzindan sacilan her pislik, beni alip kisisel gecmisimin coktan kapanmis, karanlik, dar sokaklarina birakiyor sanki.
ustelik artik tek de degilim.. uzum salkimi gibiyiz hepimiz...
sur'da cizre'de katledilen her masumda ölüyorum ben.
ankara'nin gobeginde paramparca ediliyor savunmasiz, cocuk bedenim...
14 yasimda, elimde ekmekle can cekisiyorum kaldirimda.
hapsediliyorum yazdiklarimdan oturu...
bir yol kenarinda yatiyor tecavuze ugramis bedenim paramparca...
kisisel cehennemimden kurtulmak icin bekledim ilk 17 yilinda omrumun.
sandim ki bitti. bitmemis. gene yasayamadim. ruhumdaki yaralarla ugrastim bu kez yillar boyu.
sonrasinda tam hallettik her seyi, tam duzluk.. guzel bir yuva, aile,
harika bir es, dünya guzeli bir cocuk... derken..
ruhum gene cendereye sikisti.
nefes alamiyorum ben bu cografyada artik ya. tane tane ölüyorum her gun, ve biliyorum bu bitmeyecek.
bitmeyecegini bilmek oturuyor gogus kafesime. nefes alamiyorum yine-yillar sonra yine.
gitmek istiyorum ben. hayalimde hep elimde bavulla evden cikis anim vardi ilk gencligimde.. olsem de donmeyecegimi bilerek...
simdi de bavullarimla havalimaninda hayal ediyorum kendimi. o ucaga bi binsem.. arkama bi yaslansam..
oyle olmustu universite icin evden bavulla ciktigimda. bindigim taksi evin onunden hareket ederken, kafami cevirip son bi defa bakmistim o eve.. ve donup bi sigara yakmis, hickira hickira aglamistim. 17 yasindaydim.
simdi de o ucaga binip, arkama yaslanip icimde kaskati kesilmis ofkemin, gozlerimden irin gibi fiskiracagi ani bekliyorum...
geride kalanlar icin cok uzgunum. annem icin uzgunum. her sey icin uzgunum.
ama ben boyle yasayamiyorum.
ben nefes alamiyorum.
annemin tercihine boyun egmek zorunda degilim. bunu istemiyorum.
ben annem degilim.
boyle hayat olmaz.
gidiyorum ben -
35. bir ölü diriltme hakkı verseler diriltilecek kişi
(bkz: mustafa kemal atatürk) demiş miydik?
bir daha atatürk.
"kemalist tü kaka" diyen yavşaklara inat atatürk. sanki başka adam var ülkeyi kurtaracak. ibnelere bak ya. kemalistmiş. iyi alıştınız ha ota boka kemalist demeye. çok değil 2005-2006 yılına kadar bu ülkedeki çoğu normal insan sizin şu an "kemalist" diye bok attığınız insanlar gibi ata'sına bağlıydı. o zamanlar kemalist ve atatürkçü lafları dolaşmazdı ortalarda. çünkü normali buydu. sonradan böyle böyle anormalleştirmeye başladınız bu sevgiyi. amına koyduklarım. "kemalist" ve "atatürkçü" isimlerini bulanın sülalesine kafam girsin zaten. kemalist ve atatürkçü değiliz biz. sadece atamızın çocuğuyuz. başka isimlere sığdırmakla yormayın şu beyninizi.
edit: entry'ye bakınca erkek halimle "bayan değil kadın!" diye bağırıyormuşum gibi geldi. ne hale gelmiş entry size sövecem diye. ibneler ya. -
36. etinden korkanın kemiğini s.keyim
olum işte önyargıyı yenmemiz lazım. bana bu çocuğu yolda göstersen kurumsal bir firmada developer pozisyonunda çalışan ciks bir çocuk derdim.
edit: harf hatası. -
37. fenerbahçe
şampiyonluk yarisinda bir sene galatasaray'la, bir sene trabzonspor'la, bir sene besiktas' la cekisen takimdir. sampiyonluk yarisinin bir kanadi hep fenerbahce'dir, diger kanadi surekli degisir. o sene sampiyonluk yarisinda kiminle cekisiyorsa, o takim taraftari gelir, surekli bu basliga aglar. taraftari buna alisiktir. bu sene besiktas' la cekisiyor. besiktas taraftari uzun yillardir sampiyonluk yarisinda bu derece iddiali olmadigi icin, biraz heyecanlilar, daha bir hirsla saldiriyorlar bu basliga diger yillardaki rakiplerden. bizim icin bu senenin farki sadece bu, o kadar.
-
38. beşiktaş
dün akşam %100 penaltısı verilmedi ve rakibinin geri pasında rakibinin kalecisi topu eline almasına rağmen serbest vuruş kazanamadı. bunları görmeyen hakem olamaz. böyle birşey yok.
yukarıdaki cümleler rıdvan dilmen'e ait, bana değil.
sözüm buradaki paralı köpeklere;
tarihinizin en önemli futbolcularından olan rıdvan dilmen, ntvspor'da program yapmaya başladığı günden bu yana beşiktaş maçları sonrası bu tür cümleler kurmaktan yoruldu. geçen sene de bunları defalarca söyledi, ondan önceki sene de söyledi, diğer geçmiş senelerde de hep bunları dile getirdi.
yine tarihinizin en önemli başkanlarından olan aziz yıldırım, şike süreci ile ilgili ''bu ülkeye şikeyi galatasaray getirdi, beşiktaş'ın elinden kaç şampiyonluk çalındı ona baksınlar'' cümlesini kurdu. beşiktaş'ın hakkının yendiğini savundu.
ben bir beşiktaş taraftarı olarak hiçbir zaman galatasaray veya fenerbahçe'nin hakkının yendiğini bir beşiktaşlı eski futbolcudan duymadım. bir beşiktaşlı başkandan duymadım. bir beşiktaşlı spor yazarından duymadım. bir beşiktaşlı bakkaldan duymadım.
beşiktaş bu yüzden ''türkiye'nin en büyük spor kulübü''dür gençler. yarıştığı rakiplerinin bile itiraflarda bulunup, hakkının yendiğini söyleyebildiği bir büyük kulüptür. beşiktaş sizin gözünüzde bile bu ülkenin yaşar ustasıdır.
şimdi o beş para etmeyen yıldızlarınızı teker teker götünüze sokabilirsiniz.
hemen. -
39. zamanda yolculuk varsa niye gelecekten gelmiyorlar
geliyorlar da karşılaşma anılarınızı silip dönüyorlar.
dejavu niye oluyor sanıyorsunuz?
not: yatırım tavsiyesi değildir.
edit: şaka maka bunca seneden sonra soru başlığa cevap entry girmişiz iyi mi. neyse artık moderasyon filan yok eskisi gibi bari.* -
40. 15 mart 2016 ankara bomba ihbarları
tabii ki asılsız olanlar vardır, laf olsun diye arayan ruh hastaları bile vardır. sinirimizi bozmak için yapılan ihbarlar da vardır.
ama bence hepsine itibar edin. ihbar olmayan yerlerle ilgili tahmin yürütüp onlara da itibar edin.
son 1 saat içinde çayyolu, bilkent, ostim istikamatinde helikopterler karınca gibi gökyüzünü kapladıysa her türlü uyarıya itibar edip her türlü tedbiri almak zorundayız.
evet ankaralılar olarak kafayı yedik ve itibar etmeyin yea bişi yoktur tepkileri de bayağı canımızı sıkıyor.
griydik, memurduk şimdi korkak ve paranoyak olduk. -
41. bombalı saldırıdan kaçınmanın yolları
bir adet yurtdışı bileti, bir adet yabancı ülke vatandaşlığı, bir adet çalışma izni.
-
42. necip uysal
15 mart 2016 trabzonspor beşiktaş maçı'nda gözler mario gomez'de olabilir, gayet de normaldir.
lakin bugün necip uysal öyle temiz oynadı, öyle güzel müdahalelerde bulundu ki neden çalıştığı her teknik direktörün adını ilk 18'e yazdığını anlattı.
çok büyük hatalar yaptı, kendinden beklenen gelişimi-performansı bir türlü gösteremedi ama ne zaman ki takımda biri sakatlansa "necip'i şuraya koyar, onu buraya çeker hallederiz" dedik içimizden. verilen görevi elinden geldiğince yapmaya çalıştı, ne surat astığını, ne huzursuzluk çıkardığını gördük.
ben "necip uysal iyi bir insan, bu yüzden takımda kalmalıdır" demiyorum, "necip uysal beşiktaş'ın mevcut şartlarda halen ihtiyaç duyduğu bir hamle oyuncusudur ve kendini mümkün olduğunca geliştirmelidir" diyorum.
bugün için kendisine teşekkür ediyoruz. -
43. kürt olmaktan utanıyorum
bizde türk olmaktan utanıyoruz çoğu zaman takma kafana. bu topraklarda biz kardeşiz, aksini söyleyen bok yiyen.
-
44. hayata dair gülümseten detaylar
dün facebook'ta hic tanimadigim birinden gelen bir mesajla mutlu oldum. hatta uzunca zamandir boyle mutlu oldugumu hatirlamiyorum.
(önsöz: everest benim adim. evet, gercekten adim everest)
hic dokunmadan aktariyorum diyalogu:
x bey:
merhaba,
sizi rahatsız etmemin sebebi, bir ay sonra doğacak oğlumuza eşimle beraber "everest" ismini vermeyi düşünmemiz. ben eşimle beraber bir buçuk yıl önce amerika'ya yerleştim ve en az 10 yıl daha burada yaşamayı planlıyoruz. sonrasında ise türkiyeye geri dönmek planlarımız dahilinde. dolayısıyla oğlumuzun hem türkiye'de hem de amerika'da kullanacağı bir isminin olmasını istiyoruz. amerika'daki arkadaşlarımızın tamamına yakını ismi çok beğendi. türkiye'de de genelde olumlu tepkiler almakla beraber olumsuz bulanlar da oluyor.
sizden ricam, türkiye'de ve hamburg'daki çocukluk yıllarınızda ve şimdi isminizle ilgili aldığınız tepkileri paylaşabilir misiniz?
rahatsızlık verdiğim için özür diliyorum ancak çok beğendiğimiz ve evrensel olduğunu düşündüğümüz bu ismin kimsede olmayışı, diğer insanların bu ismi nasıl karşıladığını öğrenmenin en doğru yolu size bu mesajı atmaktı.
ben:
merhaba.
pek cok ulke gezdim. nereye giderse gitsin, dunyanin her yerinde "everest mi? hani su dag olan? ciddi misin ya? hadi canim sen de. goster kimligini" gibi tepkiler alacaktir. once bu konuda bi anlasalim.
lakin bu tepki asla olumsuz bir hava estirmesin. cunku bir muddet icinde "abi super yaa" gibi bir durum olusuyor. hatta bazen sirf adinin uyandirdigi merak sayesinde "ya everest'le tanistirsana beni" diyen kizlar olacak etrafindaki kisilere. cok ekmegini yiyecek adinin:)
girdigi ortamlarda hep akilda en kalici kisi olacak. mesela birileri o'ndan bahsederken asla "hangi everest?" diye bir sey yasamayacak haha.
(... birkac baska ikna paragrafi ve muhabbet)
eger sizi ikna edebilirsem, oglunuzun isim babasi olacagim icin ayrica mutluluk duyacagim:) artik yalniz degilim bu dunyada. harika!"
x bey:
bu ismi yıllardır taşıyan biri olarak sizin düşünceleriniz benim için çok önemliydi. her ne kadar az da olsa olumsuz eleştiriler duymuş olsak da, sizin söyledikleriniz oğlumuza harika bir isim bulduğumuzu kafamızda pekiştirdi. tekrar teşekkür ederim.
ben:
verdiginiz karar gayet yerinde hic endiseniz olmasin. ayrica benim hic adaşım yok. hic olmadi yani bugune kadar. birakin denk gelmeyi, duymadim bile. acayip heyecanliyim su an.
x bey:
bugun itibariyle isim kesinleşti:) ve bunda sizin katkınız çok büyük.
çok memnun oldum umarım birgün bir araya gelip uzun uzun sohbet etme imkanımız olur. küçük everest doğunca size fotoğrafını atarım:)
ben:
ben de cok memnun oldum. everest'le tanismayi da dort gozle bekliyor olacagim:)
-----------
boyle iste. sonra eklestik, biraz muhabbet ettik. bunun benim icin guzel bir ani oldugunu ve hatira olarak sozlukte yer almasi gerekigini dusundum. kendisinden yayimlamak icin izin istedim. bu mutlu iki insanin fotografini koymak istedim, o ricami bile kirmadi.
bkz:
http://i.hizliresim.com/57lvxd.jpg
cok tatlisiniz! hep mutlu olun.
ilk adaşımla tanisacagim gun icin sabirsizlaniyorum.
gelecek zamanın peşin editi: everest dogduktan sonra o'nun da fotografini koyacagim buaraya. -
45. hidayet türkoğlu'nun c.başkanı başdanışmanı olması
artık birilerine alley-oop yapıp memleketin amına smaç bastırır dediğim olay.
edit: göt korkusu -
46. birleşik türk devleti
(bkz: turan)
ütopya değildir. (bkz: utopya)
turkî milletlerin aynı bayrak altında birleşmesi şart değildir. avrupa birliği gibi ekonomik ve siyasi nedenlerle bir araya gelmiş bağımsız ülkelerden oluşan bir ortaklık da olabilir. böyle bir yapının oluşması için henüz bu ülkeler hazır değildir. hemen hepsi antidemokratik diktatör bozmalarının elinde bulunmaktadır. fakat bu gelecekte olmayacak anlamına gelmez.
birleşik türk devleti bir hayaldir. fakat bir türkî devletler topluluğu daha gerçekçi veya daha az hayalcidir. -
47. chp'nin 3 günlük ulusal yas teklifi
reddedilmesi doğaldır.
zira 37 vatandaşımızın ölümü, ulusal yas ilan edilmesine sebebiyet veren suudi kralın ölümü kadar önemli değildir. -
48. akp'li olmayayım diye terörist olmak
-
49. oktay decko dogan
acilen adına twitter hesabı açılıp hesaptan rte ye kufredilmesi gerekir. bence o zaman bulurlar.
-
50. hollanda'da yapılan ankara patlaması sosyal deneyi
gerzek bir deney. yarısında çıktım. çünkü sorduğu herkes bisiklet, motorsiklet üstünde. ac bir stant. derdini güzelce anlat. sorunu sor. gelen cevapları degerlendir. gerekirsr sonra ağla. milletin peşinden koşarak deney mi olur. aynı şekilde fransa desen yine cevaplar aynı olurdu.