Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. ankara'da çinli sanılan kadına linç girişimi

    bu gidişle, çinçin semtinin yağmalanması yakındır.

  • 2. yunan ordusundan türkiye'ye bir mesaj

    mal değneğinin biri okumaktan aciz.
    "long lıve turkıe . ottomans comıng soon ın balkans. greeting from kosova. bravo turkıe selam "
    sığır her yerde sığır, adam kosova'dan selamlar demiş. bu dingil oturmuş, türk çomarı demiş. adam, her yerde, türk nefretini kusacak. bu kusan kişi de kürtçü çomar...
    bu kürtçü çomar da türklerden ne kadar korkuyorsa gidip yunan ordusunu savunacak neredeyse...

  • 3. beşiktaş'ın boynu bükük gariban gibi kalması

    ben aksine cok karda oldugumuzu dusunuyorum. asil siz uzulun lan.

    biz oyuncu satip, para kazanarak yine 3. olucaz. para verseydik yine 3. olacaktik.

    bence biz kardayiz panpalar.

  • 4. eskişehir'de köpeğe saldıran psikopat kedi

    insanı hayretler içerisine sokan psikopat kedidir.

    sahibi köpeği zor kurtarmış. o da yetmemiş kediyi savunan esnafla tartışan köpeğin sahibi az kalsın katil oluyormuş.

    kedi ağır ruh hastası.
    adam ayrı ruh hastası.
    herkes ayrı ruh hastası.

  • 5. giuliano terraneo

    (bkz: #52414195)

    ilerleyen günlerde konuşuruz demiştim. bence konuşma vakti geldi. çünkü öyle yorumlar okuyorum ki, gözlerimi amonyakla silmeme ramak kaldı.

    şimdi malum, rvp transferinden sonra bir takım rakip arkadaşlar, hiç utanmadan uzun uzun ve oldukça kompleksli bir şekilde aslında terraneo'nun yaptığı transferlerde bir numara olmadığını, fenerbahçelilerin abarttığını belirtmiş. insanların duygusal dönemleri olabilir eyvallah. ama ben mantık adamıyım. matematiği de severim. ve sizleri ufak bir geçmiş yolculuğuna çıkarmak istiyorum. kullanacağım tüm veriler transfermarkt'dan.

    sene 2011-2012 ödenen bonservisler :

    sow : 10 m euro (bundan sonrakilerde m yazıcam sadece. anlayın. para birimim euro.)

    emenike : 9 m (10 a satıldı)

    serdar kesimal : 4.75 m (wow)

    bienvenue : 4 m (wow)

    sezer : 2.75 m

    kiralıkları da sayarsan harcanan bonservis 31,8 m.

    sene 2012-2013 ödenen bonservisler :

    meireles : 10 m

    krasic : 7 m (zalımsın aykut)

    topal : 4,5 m (olumlu anlamda wow)

    hasan ali : 3,75 m

    webo : 3 m

    yobo : 2,5m

    salih : 1,55 m

    kuyt : 1 m (olumlu anlamda wow)

    kiralıkları da sayarsan harcanan bonservis 33,9 m.

    sene 2013-2014 ödenen bonservisler :

    emenike : 13 m (kahır girsin)

    alper : 7,25 (wow)

    alves : 5,5

    kadlec : 4,5 (wow)

    kiralıkları da sayarsan harcanan bonservis 30,25 m.

    geçen seneyi saymıyorum. sadece diego geldi malum. bonservise para harcanmadı.

    sene 2015-2016 ödenen bonservisler :

    josef : 8 m

    kjaer : 7,65 m

    nani : 6 m

    fernandao : 3,4 m

    şener : 1,63 m

    robin var persie : resmi bir şey yok, 7 olduğu konuşuluyor.

    van persie'nin bonservisi de eklerseniz 30,18 m euro ediyor.

    olası bir orta saha transferine de 6-7 verilse 37 diyelim. fark ettiniz mi, son 4-5 yılda harcanan paradan çok daha fazla değil. senelik ücret diyeceksiniz. gidenlerin senelik ücretlerini düşün. gelecek olası sponsor ve stad ismi haklarını düşünün. kombineleri, formaları düşünün. öyle para saçmak, gömü bulmak değilmiş değil mi olay?

    gelelim terraneo'ya.

    yukarıdaki verilerden anlayacağınız üzere, kendisine yaklaşık fenerbahçe standartları kadar bütçe verilmiş. van persie + nani bonservisine geçen sene 4 gol atmış emenike alınmış arkadaşlar.

    her şeyi geçtim. şu an kadroya şöyle bir bakalım mı?

    kale : fabiano / volkan

    sağ bek : gökhan / şener

    stoper : kjaer / alves / ba / kadlec

    sol bek : caner / hasan ali

    ön libero : topal / josef

    sol açık : sow / stoch / alper

    sağ açık : nani / krasic yazmaya utandığımdan alper ve sow'un bu mevkide oynayabileceğini söyleyeceğim.

    orta saha göbek : meireles / diego / x transfer

    forvet : van persie / fernandao

    ki dikkat ettiyseniz, bu adamların bir çoğu farklı mevkilerde oynayabilecek insanlar. ve yine dikkat ettiyseniz hala kadroda bulunan topuz,krasic,kesimal,holmen gibi adamları katmadım bile.

    yani her şey planlı gelişti arkadaşlar. giden adamlara tek tek bakmayacağım zira uzattığımı hissediyorum biraz. ancak genel olarak yaşlı ve problemli oyuncular.

    gelen oyuncuların yaş ortalaması rvp dahil 27, boy ortalaması 1.89. her mevkinin alternatifi var.

    her şey planlı. gelen isimler büyük. öyle sokağa para atma muhabbeti değil bu.

    büyük adamsın don terraneo!

  • 6. sevgiliye söylenebilecek en ağır söz

    askerdeyken bir arkadaşımın sevgilisine söylediği söz, yaklaşık olarak şöyle bir şey:

    "sen orada yazlıkta tatil keyfi yaparken, ben güneşin alnında yaprak topluyorum; sen geceleri kulüplerde arkadaşlarınla fink atarken ben nöbet tutuyorum; sen istediğin yemeği yerken ben karavana yemek yiyorum; sen istediğin zaman yıkanırken ben sıranın bizim bölüğe gelmesini bekliyorum; sen istediğini giyerken biz terli kıyafetleri her gün giyiyoruz,

    ve tüm bunların üstüne 'seninle ilgilenmiyorum, seni her zaman arayamıyorum' diye benden ayrılmak istiyorsun öyle mi?

    senin cibiliyetini sikeyim. siktir git."

    ben de sikeyim lan, ben de.

  • 7. sabahları metroda 2 poğaça yiyen plaza çalışanı

    hayatın sadece kendi çevresinde döndüğünü sanan, poğaça yiyen birini aşağılamaya çalışan müslüman ve oruçlu yazar beyanı
    (bkz: az edep yahu)

  • 8. robin van persie

    kurada manchester çıkar diye takımı aldık beyler.

  • 9. ramazan ayında edepsizce giyinen türk kadını

    ramazan ayında neden herkes çizilen davranış sınırları içinde olmalıdır bunu anlayamıyorum.

    saygı denilen şey dini ritüellere eşlik etmek değildir. sadece dinini yaşamak, ibadetini yapmak isteyeni engellememektir. şimdi şort giyen hanım kızımız gelip sana "oruç tutma" demiyorsa derdin ne?

    ben gerçekten bu bencil kafayı anlamıyorum, anlayamıyorum. inanmayan, farklı inanışta olan binlerce insan senin ibadet ayına eşlik edecek, kapalı giyinecek, sokakta yemeyecek ve içmeyecek, gece gezen davulcuya katlanacak. peki ya sen karşılığında ne yapacaksın? hiçbir şey. çünkü saygı sadece size duyulmalı, diğerleri saygıyı hak etmiyor değil mi?

    çok güzel. aynen böyle devam.

    tanım: kendini farklı göstermeye çalışmayan kadındır, amacı saygısızlık değildir.

    edit: arkadaş yazdığı ilk entryi silmiş. gücendik sana naif anarsist.

  • 10. ankara ulus'ta otoparkçı dehşeti

    https://twitter.com/…otos/status/619116872483667972 şu fotoğraflar nedir lan! değnekçi halka kurşun yağdırıyor polis daha yakasından tutma derdinde, vursana lan bacağından. polis akademisinde size sadece demokratik hakkını kullanıp eylem yapanları vurmayı mı öğretiyorlar?

  • 11. özgecan'ın babasının devlet sanatçısı olması

    başlığı gören de adam rock sanatçısı da çıkıp hard rock hallelujah söyledi ya da stand up filan yaptı sanacak. ya hu adam türk musikisi korosunda, ramazan dolayısıyla ilahi okumuş.

    bırakın kim acısı ile nasıl başa çıkıyorsa o şekilde çıksın. size ne!

  • 12. bursa'ya 2 milyon tl'lik genel ev

    (bkz: timsah arena)

  • 13. türk kızlarının ne kadar ilgi odağındasınız testi

    arabanız var mı?

    a- evet
    b- hayır

    zengin misiniz?

    a- evet
    b- hayır

    a'lar çoğunluktaysa ilgi odağındasınız
    b'ler çoğunluktaysa eşli batak atak la pm at.

  • 14. hiç gözlüklü kürt olmaması

    ilginç bi durum.

    kürtlerin gözleri niye hiç bozulmuyo lan? ben hiç gözlüklü kürt görmedim.

  • 15. 3 yaşındaki çocuğa trafik cezası

    polis memuru shawn currie, bir feribot iskelesinin park yasağı bulunan bölümüne motosikletini bırakan declan’a ceza kesti. neyse ki küçük declan’ı üzen ceza babasının tertiplediği bir şakadan ibaretti.

    okumayı öğrenirsek, muz cumhuriyeti olmaktan kurtulabiliriz belki

  • 16. öğle tatilinin ilk saniyesinde işe ara veren tip

    öğle tatiline geç çıkınca veya akşam mesaisine kalınca ekstra ücret ödemeyen patron ve yalakalarının ağzına sakız olan tiptir.

  • 17. futbolda sağ ve sol bekin çok gereksiz olması

    futbol izlemeyi cihan haspolatlı ve orhan ak döneminde bıraksaydım ben de aynen böyle düşünürdüm.

  • 18. ekşi sözlük'teki herkesi dövebileceğim gerçeği

    kaprağımın başını döversin.

    sultanbeyli, 13, 149 boy, 38 kilo, 13 senedir hayattayım çizik boya değişen en ufak sıkıntı yok. ;))

    liseliyim.

  • 19. 1 milyon fenerbahçe forması alıyoruz kampanyası

    ben taşeron işçiyim ama yüreğim büyük.

    bi anahtarlık da benden beyler.

  • 20. arda kural

    şizofreni teşhisi konulmuş bir adam için "kimya teknisyeniymiş gitsin çalışsın" diyen cahil ötesi sözlük yazarlarının olduğunu ortaya çıkarmış eski oyuncu.

  • 21. fenerbahçe'nin içinde bulunduğu ekonomik kriz

    anasını sikeyim krizinin ya, 3 günlük dünya kimin ne zaman öleceği belli değil. ben emenike'yi, kuyt'ı izlerken ölmek istemiyorum arkadaş, biraz yüzümüz gülsün lan.

  • 22. hostes adaylarından dışkı testi istenmesi

    yemek servis eden her emekçiden portör muayenesi kapasamında gayta testi istenir. burası ister esnaf lokantası olsun, ister uçağın perdeli kabini. şimdi tabi o bakımlı frençli parmaklardan insanın gözünde canlanmıyor taş gibi hostesin g.tünde barsaanda parazit olabileceği hissi. ya da başka bir sağlık problemi. ama gerçekler öyle deyil sevgili şirinler.

  • 23. ankara'da lgbti aktiviste tecavüz dehşeti

    trans aktivist ve kırmızı şemsiye derneği üyesi kemal ördek, ankara’daki evinde tecavüze uğradı, gasp edildi.

    bianet‘ten çiçek tahaoğlu’nun haberine göre, olay pazar günü yaşandı. karakolda ördek’e “evini biliyoruz artık, nasılsa serbest kalırız, sen düşün artık” diye tehdit eden saldırganlar serbest bırakıldı.

    kemal ördek’in yaşadığı gasp ve tecavüzün ardından karakolda da psikolojik şiddet ve baskı gördü. kırmızı şemsiye cinsel sağlık ve insan hakları derneği hesabından bir açıklama yapan ördek, yaşadıklarını anlattı:

    kemal ördek, trans – seks işçisi – hak savunucusu

    “ne zor bu yazıyı yazmak, vücudum ve ruhum ağrıyorken…

    sadece bağırmak istiyorum, insanlar beni duysun, sonra da bir köşeye çekileyim, kopayım şu dünyadan.

    kaç defa ağlar ki bir insan bu yaşananlardan sonra? kaç defa titrer, yaşananları düşünürken?

    uzun yıllardan bu yana lgbti’ler ve seks işçilerinin maruz kaldıkları hak ihlallerini gündeme taşımanın derdiyle hak savunuculuğu yapıyorum. bu yaşananları bilmediğimden değil yani, biliyorum ayrımcılığın, şiddetin ne demek olduğunu.

    bugüne dek iki defa darp edildim, hastaneye kaldırıldım. iki defa tecavüze uğradım. tecavüzün ne demek olduğunu, erkekliğin nasıl bir tahakküm ile üzerime çöktüğünü, yalnız başına çaresizliğin ortasında hissetmenin ne derece acı bir gerçeklik olduğunu çok iyi biliyorum.

    evime gelen iki erkek… telefonumu çalan üç erkek… evin dışında bekleyen bir erkek daha. bana tecavüz eden bir erkek… telefonuma ek olarak nakit paramı almak isteyen üç erkek… beni ölümle tehdit eden üç erkek… boğazıma sarılan bir erkek… “seni sikeceğim, paranı alacağım, gelip yine sikeceğim!” diye inleyen bir erkek… kapıma dayanan, para vermezsem “olacakları düşünmemi” söyleyen üç erkek… tehdit, tecavüz, ölüm ile eşleşen 3 erkek…

    bu ikiyüzlü erkekliğin ortasında, bir seks işçisi, bir lgbti… bir hak savunucusu…

    size anlatacaklarım, basit bir hırsızlık olayı değil. salt bir tecavüz vakası da değil. anlatacaklarım, cinayetle bitmesi muhtemel bir olaylar zinciri ve sonrasındaki umursamazlığın, görmezden gelmenin ve yalnız başına bir seks işçisi ve lgbti’nin kuşatılmışlığının hikayesi.

    “seni sikeceğiz, paranı alacağız, yine sikeceğiz…”

    iki kişi, telefonumu çaldı. biri bana tecavüz etti. bu esnada, akrabaları olduğunu öğrendiğim bir başkası ile telefonda görüştüler ve evimin adresini verdiler. üçüncüsü evimin önüne geldiğinde kapıyı açmamak için direndim, bana hakaret eden ve evimin içinde olan iki kişiyi bir şekilde ikna ettim. bu defa, telefonuma ek olarak benden para talep ettiklerini söylediler. beni öldürmekle tehdit ettiler, üzerimde nakit para olmadığını anlayınca, atm’den para çekmem için evden çıkardılar. üçüncü şahıs onlara katıldı, atm yolunda beni tehdit ettiler, bütün paramı istediklerini söylediler. bir tanesi, koluma girdi, beni “sikeceğini” söyledi. parayı çektikten sonra üçü tekrar eve geleceklerini ve beni “sikeceklerini”, direnirsem “sonumun kötü olacağını” söylediler.

    yolda ilerlerken, ileride yolun köşesinde bir polis devriye aracının durduğunu gördüm. beni tehdit ile atm’ye doğru götüren kişiler de polisi görünce tedirgin oldular. başka bir sokaktan gideceğimizi, başka bir yerden atm bulacağımızı söylediler. alttan alarak, kendilerini şikayet etmeyeceğimi, parayı vereceğimi ifade ettim. nasıl oldu bilmiyorum, ama aralarında söz sahibi olan kişi, inandı bana. atm’ye gitmek için devriye aracının olduğu köşenin yakınından geçmek gerekiyordu. tam polislerin yakınından geçerken bağırarak polislere doğru koştum ve beni alıkoyduklarını, paramı gasp etmek istediklerini, telefonumu çaldıklarını söyledim.

    “biz erkek adamız memur bey, siz bizim halimizden anlarsınız, bu ibnenin lafına inanmayın…”

    ben derdimi anlatmaya çalışırken polise, polis beni susturdu. “sen sus, sormadan konuşma!” bu esnada, failler şunları söylerken polis onları gayet sakin bir şekilde dinliyordu: “biz erkek adamız memur bey, siz bizim halimizden anlarsınız, bu ibnenin lafına inanmayın…”, “memur bey, bu bizi evine davet etti, bilirsiniz bunları…”

    iki polisten biri, kabaca üst araması yaptı, nasıl olduysa faillerin üzerinde bana ait cep telefonunu bulamadı. polislere iyice aramalarını, telefonun onlarda olduğunu söylediğimde, aramayı yapan polis, üzerlerini aradığını, telefonu bulamadığını, telefonumu çalıp çalmadıklarından emin olup olmadığımı sordu birkaç defa. üst aramasında faillerden birinin üzerinden çakı çıktı; bu nedir diye sorulduğunda, “önemsiz bir şey memur bey,” dendi, konu kapandı. faillerden biri, “yalan söylüyor memur bey, inanmayın ona,” diye tekrarlarken, polislerden biri bizi arabaya bindirmeye başladı. önde iki polis, arkada üç fail, “kafes”te yani devriye polis araçlarının en arka demirli bölümünde bana yer ayrıldı. suçluları tuttukları yere, beni layık gördüler. “midem bulanıyor, kusacağım memur bey, niye buraya biniyorum, iyi değilim” diye dert yanarken, “ya senle mi uğraşacağız, bin işte, başımıza çıkan derde bak ya…” diye söylendi.

    “hele bir suç duyurusunda bulun, seni öldürürüz…”

    faillerle aramızda ince bir demirlik, arkada sıkışmış bir şekilde oturmaya çalışan ben ve polisler ile failler arasında geçen koyu muhabbet… “nerelisiniz memur bey?”, “bize bir şey olmaz değil mi polis abi, sonuçta ailemiz var bizim?”, “bu ibne için bizi harcamayın, biz birbirimizi anlıyoruz sizinle, değil mi abicim?”

    bu sohbet devam ederken, faillerden biri arkaya dönerek bana, “seni sike sike öldüreceğim, hele bir suç duyurusunda bulun, kafanı koparırım, seni öldürürüz,” diye tehditler savuruyordu. “memur bey, bunlar beni tehdit ediyor, görmüyor musunuz? “diye bağırdığımda, “ya bir kesin sesinizi, uğraştırmayın bizi” derken bir polis, diğeri de “korkmayın siz de, o böyle diyorsa siz de suç duyurusunda bulunursunuz iftira atıyor bize diye” diyordu faillere…

    “dernek başkanıyım, yaptığınız suç, bana bir şey yapmalarını engellemelisiniz”

    esat polis merkezi’ne vardığımızda, polislerden birine, faillerin bana araç içerisinde defalarca tehditler savurduğunu, buna tanık olduklarını, aynı şeyi yapmaları halinde bunu engellemeleri gerektiğini söyledim. ilk defa böyle bir şeyle karşılaşmadığımı, bir stk’nın başkanı olduğumu, bu gibi suçlarda atılması gereken adımların ne olduğunu bildiğimi ifade ederek, faillere yönelik toleranslı tutumlarının suç teşkil ettiğini söyledim. 10 dakika öncesine dek bana karşı son derece ters davranan iki polis memuru, bir anda lgbti/seks işçisi dostu olduğunu ifade etmeye başladı: “benim bir sürü travesti tanıdığım var, sizi biliyorum. ben cins ayrımı yapmam, merak etme…” şaşırdım, kaldım.

    “seni hoplatırız, sen kimsin lan ibne!”

    karakola varmış olmamıza rağmen, saldırganların tehditleri devam etti. polislerin gözünün önünde bana tehditler savuruldu, hakaret edildi defalarca. “bu işten vazgeç, vazgeçmezsen olacakları biliyorsun…”, “evini biliyoruz artık, nasılsa serbest kalırız, sen düşün artık…”

    polislere defalarca buna engel olmalarını, kendimi güvende hissetmediğimi, faillerle yan yana nasıl tutulduğumu anlamadığımı, bana bir şey olursa sorumlusunun kendileri olacağını ifade ettim. bir şey değişmedi, aradaki bir metrelik mesafenin korunması dışında. birkaç saat tehditlerin ortasında işlemlerin halledilmesini bekledim.

    “telefonunu bulursak, suç duyurusundan vazgeçer misin?”

    bir yandan tehditler devam ederken, diğer yandan faillerden biri sürekli yanıma gelerek, telefonumu bulacaklarını, suç duyurusundan vazgeçmemi istedi. o kişiyle aramda geçen bütün konuşma, birçok polis memurunun önünde gerçekleşti. fail telefonun kendilerinde olduğunu itiraf ediyor, kendisiyle karakol dışına gelmemi, telefonu vereceğini ama suç duyurusunda bulunmaktan vazgeçmemi salık veriyordu. bizi dinleyen polislere, tanık olduklarını kayda geçmelerini, telefonun faillerde olduğunun ortaya çıktığını belirttim. ne yazık ki, bütün söylediklerim havada kaldı.

    bu muhabbet devam ederken, polislerden biri, faillerden biri ile karakol dışına çıktı, 5 dakika kadar konuştu. bir tür pazarlık gerçekleştirildi. sonra içeri girdiler, aynı polis beni dışarı çağırdı. karakolun önünde, bizi karakola getirdikleri aracın yanına götürdü ve konuşmaya başladı: “telefonunu bulursak, suç duyurusundan vazgeçer misin?” önce telefonu görmek istediğimi ifade ettim. polis telefonumu cebinden çıkardı; sım kartım telefondan çıkarılmıştı. ikisini o esnada teslim aldım. meğerse, failler polis aracına alındıklarında telefonu aracın içine atmışlar. bunu bana polis söyledi. suç duyurusunda bulunacağımı ifade ettim.

    “şu lut kavmi de bir türlü bitmedi!”

    avukatımı aradım, o gelene dek de karakolun bahçesindeki bir bankta oturmaya başladım. o esnada bir polis aracı karakola geldi ve içindeki polisler önümden geçtiler. bir tanesi, olayı öğrendikten sonra, “şu lut kavmi de bir türlü bitmedi ya,” diye söylenerek içeri girdi. sinirden titremeye başladım; adaletin peşinde karakola geldim, önyargı, nefret ve taraflılığın göbeğine düştüm. bir yandan failler, bahçeye çıktı ve laf atmaya başladılar, tehditler gırla gitti.

    “gezi’de hükümet’e karşı ayaklandı bunlar…”

    avukatım geldikten sonra, karakol bahçesindeki bankta oturup konuşmaya başladık. bu esnada, sahur vakti olduğundan, bahçedeki çardakta polisler sahurlarını yapmaya başladı… ne başlama… hakkımda konuşan, kahkaha atan, “basit bir gasp olayını ne hale getirdi” diyenler… polislerden biri yüksek sesle, “bunlar gezi’de hükümet’e karşı ayaklandılar” dedi diğerlerine. kulaklarıma inanamadım. sinirden titremeye ve ağlamaya başladım.

    “sen tecavüze uğramadın ki…”

    failler sağlık kontrolünden geçirilmek üzere hastaneye götürüldüğünde, karakolda ifademizi alacak olan polis memuru, ben ve avukatımın yanına gelerek, bana ne yaşadığımı sordu. avukatım müdahale ederek, müvekkilinin şiddet mağduru olduğunu, sürekli travmatize edilmemesi gerektiğini, kendisine açıklama yapılmayacağını ifade etti. polis sinirlenerek, “size sormadım avukat hanım,” diye çıkıştı. o anda yüksek sesli bir tartışma yaşandı. yetmezmiş gibi, aynı polis bana, “sen tecavüze uğramadın ki, nerden çıkarıyorsun bunu…” diye çıkıştı. polis, üstelik ifademi alacak olan polis, bana tecavüze uğrayıp uğramadığımı anlatıyordu.

    “ya sen ne biçim avukatsın, işi zorlaştırma!”

    bir ara darp ve tecavüz ile ilgili sağlık raporunu almaya hastaneye gittikten sonra, karakola yeniden geldik. ben tecavüze uğramış, üzerinden 6 saat geçmişti. hala ifademiz alınmamıştı. bu kadar badire atlattıktan sonra bir de karakolda ifade işlemlerinin halledilmesi için saatlerce bekledik. üstelik karakola o esnada yapılmayı bekleyen hiçbir işlem yokken… karakola geldiğimizden beri bir tek ben, avukatım ve failler vardık karakolda. hangi iradeli veya sabırlı insan, tecavüz, tehditler, hırsızlık ve psikolojik şiddet mağduru olup bu kadar bekleyebilirdi ki? hangi insanın bu kadar bekletilmesi makuldür ki? bunun nesi doğru, nesi anlaşılır? sanki suç duyurusunda bulunmayalım da gidelim der gibiydiler…

    ifade odasındaki bir polis memuru odadan çıktı ve polisin tutanağını bize imzalatmaya geldi. tutanağı okuduğumda, polislerin yaşananları tek taraflı bir yerden okuduğunu ve kayda geçtiğini gördüm. tutanağın büyük kısmı, faillerin anlatımlarından oluşuyordu. imzadan imtina ettiğimi ifade ettim. polisler sinirlendi ve bana bağırmaya başladılar. avukatım devreye girip müvekkilinin imza atmak mecburiyetinde olmadığını ifade ettiğinde ise, çevremizde aniden 5 – 6 polis birikti ve bize çıkışmaya başladılar. bu esnada, bir polis memuru son derece yüksek bir sesle avukatıma, “ya sen ne biçim avukatsın, işi zorlaştırma!” diyerek bağırdı. bu psikolojik işkence 5 dakikaya yakın devam etti. imza atmadım, polislerin kendi el yazıları ile imzadan imtina ettiğimi yazmalarını istedim; o şekilde de oldu.

    “bu kadar uzun ifade yazılmaz, uzatmayın…”

    olay sonrası karakola getirildikten 7 saat geçtikten sonra ifade odasına alındık. ifademi vermeye başladım. ifademi veriyordum vermesine ama ifadeyi alan ve bana birkaç saat önce “sen tecavüze uğramadın ki…” diye çıkışan polis memuru sürekli müdahale ediyordu. ifadenin ortalarına doğru, “yalnız bu kadar uzun ifade yazılmaz, uzatmayın. ben anlayış gösteriyorum da müsamaha gösteriyorum. kısaca anlatın,” diye beni “uyardı” (!) avukatım müdahale edip ifademi istediğim gibi verebileceğimi, bütün detayların önemli olduğunu belirttiğinde, avukatıma sinirlenip sesini yükselterek bir sürü işle uğraştığını ve bu işlerin böyle yapılmadığını söyledi. ifademi bile istediğim gibi veremediğim bir adalet arayışının ortasına düşmüştüm…

    “serbestsiniz…”

    ifademi imzaladım, koruma ve uzaklaştırma kararının çıkarılması için başvuruda bulundum. bu satırları yazdığım gün, yani olaydan bir gün sonra, faillerin savcılık tarafından mahkemeye bile sevk edilmeden serbest bırakıldığını öğrendim. yani, beni gasp etmeye çalışan, tecavüz eden, ölümle tehdit eden 3 kişi ankara’da elini kolunu sallayarak dolaşıyor. bu kadar mağduriyeti yaşayan ben ise saklanmak zorundayım. evime gidemiyorum olay yaşandığından bu yana. failler beni kendi cep numaralarından arıyorlar hala… açmıyorum, ama korkuyorum.

    bütün samimi mesajlara teşekkürler…

    telefonlarıma bakmıyorum, evinde kaldığım arkadaşım, yakın bir – iki arkadaşım ve avukatlarım dışında kimsenin aramasına cevap vermiyorum; konuşmaya hazır değilim. tanımadığım numaraları da güvenlik gerekçesiyle açmıyorum, haber için görüşmek isteyenlerin önce sms atması iyi olur.
    psikolojik olarak çökmüş durumdayım. biliyorum, çok fazla kişi bana ulaşmaya çalıştı, iyi niyetlerini başkaları üzerinden ilettiler. hepinize çok teşekkür ediyorum. yanımda olduğunuzu hissetmek bana güç veriyor.

    peki şimdi nasılım?

    nasılım?.. iyi değilim. arada kaybolmuş durumdayım. dinlenebilmiş de değilim. niyetliyim dinlenmeye ama dinlenemiyorum. yolda yürürken gördüğüm kişilerden ürküyorum, arkama dönüp dönüp bakıyorum, arkadaşımın evindeyim ve evin çevresi dışında bir yere gidemiyorum, sürekli gittiğim mekanlara gidemiyorum, sosyal medya hesaplarımı temizliyorum…

    korkuyorum kısacası. kabus görüyorum, uyanıyorum, yine kabus görüyorum. sıkışmış durumdayım. her muhabbet yaşadıklarımı hatırlatıyor. bir yandan yalnız kalmak ve her şeyden uzaklaşmak istiyorum, bir yandan da yalnız kalınca ortaya çıkan korkularımdan kurtulmak istiyorum.

    soruşturma süreci ile sevgili avukatlarım ilgileniyor. tabii ben de sürecin dışında kalamıyorum. uzaklaşmam gerekiyor her meseleden ama uzaklaşamıyorum. alışmışım mağdurların işlerine koşmaya ama mağdur ben olunca yapamıyorum, ne psikolojim uygun ne de fiziksel gücüm var…

    failler serbest, ne yapacağım? savcının tavrı nasıl, istediğimiz adımlar atılacak mı? mahkeme süreci ne olacak? neden hiçbir şey hızlı işlemiyor? neden kimse cinsel saldırı meselesine karşı hassas değil? göçebe hayatı mı yaşayacağım ömür boyunca? şehir mi değiştirmem gerekiyor? neden yasal merciiler benim içimde olduğum sıkıştırılmışlığın hallolması için çaba harcamıyor? tecavüzü ispatlamanın derdine düşmek ne derece doğru ve sağlıklı? beynime tecavüz demek değil mi bu?

    dernek ofisine gidemiyorum, işlerimi yapamıyorum, süreci yeterince takip edemiyorum, ettiğim durumlarda da yeniden travmatize oluyorum. her gün bin defa olayı yeniden yaşıyorum.

    iyi değilim…

    kısa ama önemli bir son not…

    “öldürülmem mi gerekiyor, iyi niyetli iki kelam etmeniz için?”

    “neden evine bu kadar kişiyi almış?”, “amacı neydi ki?”, “kolay yoldan köşeyi dönemiyorsun işte…”, “isteyerek mi çağırmış evine, kim bilir ne oldu da bu yaşandı…” şeklinde yorumlarını duyduğum kişiler, lgbti’ler, seks işçileri, aktivistler oldu. bu kadar kötü tecrübeden sonra hala bu soruları sorabiliyorsanız, hala bu olayların ardında “hata yaptığım” sonucuna varmaya çalışıyorsanız, kısa bir geçmiş olsun diyemiyorsanız, çevremde olmanıza ihtiyaç duymuyorum.
    biz bile birbirimize iyi gelemiyorsak, beraber mücadele etmemizin manası kalmamış demektir. bilin ki beni mağduru olduğum şiddetin failleri ve polisler kadar siz de yordunuz.”

    kemal ördek, trans – seks işçisi – hak savunucusu

  • 24. vestel alma aldırma

    toplam çalışan sayısı 5451 olan şirket nasıl sadece manisa'da 100.000 kişiye ekmek sağlar lan, nasıl bir götten sallamadır bu, kaynak direkt bir tarafların, aç vestel yatırımcı raporlarına bak kaç kişi çalışıyormuş ülke çapında gör. manisanın nüfusu zaten 350.000, biraz akıl, biraz izan lan.

    fason montaj yapan fabrikanın boykot edilmesi ülkeye zarar falan vermez. her şeyi ithal et, burada birleştir, 2 liraya mal ettiğini 10 liraya satabilmek için kanun çıkart tüm halk elektronik ürünleri pahalı almak zorunda kalsın, sırf bunların satışı artsın diye tüm ülkeye sokuyorlar da ülkeye zarar gelmiyor, bana sokmanı istemiyorum diyince mi ülkeye zarar geliyor?

    halk olarak kendini sikmeye çalışanları dışlamaya dışlamaya bu hale geldin zaten. sınırının ötesinde 2 lira olan şeyi ülkende 10 liraya alıyorsun lan, sonra da sana her adımda 8 lira sokan adamı savunuyorsun, onu da yalanlarla yapıyorsun.

    edit: boykot sebebinin malın kalitesiz olması zanneden okuması sorunlu arkadaşlar için özet geçeyim, boykotun sebebi vestel mallarının kötü olması değil, bundan sonra alacağın her elektronik ürünü daha pahalıya almana sebep olmalarıdır. elektronik hangi ürünü alırsan al, artık vestel yüzünden daha fazla para ödeyeceksin.

    vestel kendi arge'si ile sıfırdan ürün üretip satan bir firma olsaydı böyle bir gözetim getirebilirdi, ancak vestel montajcı bir firma olarak bu gözetimi sadece kendi kar marjını arttırmak için getirdi. yani 2 liraya mal ettiği ürünü 7 liraya satmak vestel'i kesmediği için, o ürünü 10 liraya satabilmek için, tüm ülke artık elektronik ürünlere daha fazla para ödemeden sahip olamayacak.

    ülke çapında 5000 personeli olan şirket 350.000 nüfuslu, toplam sanayide çalışan personel sayısı 27.000 olan yerde 100.000 kişiye ekmek falan sağlayamaz, biraz aklınızı kullanın ya. tüm sanayi personeli vestel ve yan ürünleri için çalışıyor olabilir mi, sadece maden sanayisinde çalışan 1000 kişi var, daha bir sürü benzer sanayi işletmeleri var, o mantıkla ben dünya çapında 400-500 milyon kişiye falan ekmek sağlıyorum.

  • 25. intihar notuna yazılacak tek cümle

    -görüşürüz amına koduklarım

  • 26. hacamat dergisinin koalisyon kapağı

    cacıkla ilgili tek zerzevatın elinde kepçe var.
    enteresan bir gönderme, derin bir mizah..

  • 27. maarri

    kendi başlığımda yazılanlara hiç cevap vermeyeyim diyorum ama bazılarınız o kadar orijinal saçmalıyor ki, gerçekten ayağa kalkıp alkışlayasım geliyor.

    aranızda ciddi derecede paranoid şizofrenler var, "beni takip ediyor, benim yazdıklarıma cevap veriyor hep" gibisinden bir kafaya girenler var ciddi ciddi, korkuyorum. oğlum başlığıma yazdığınız ve okumak zorunda kaldığım fecaatleri okuyana kadar hafakanlar basıyor, bir de sizi mi takip edeceğim, o kadar mazoşist bir manyağa benziyor muyum hakkaten? bir de herzl filan demiş, onun kasası rothschild demiş, allahım sana geliyorum.

    "semboller cok kisa surede cok uzun şeyleri kısaca anlatirlar. bu siyonist abiler delicesine sembolizm kullanirlar. bu bir nevi büyüdür. hazır sembolizm demişken eksisozluk sembolü nedir. "ek$isözlük" bu nedir? $=?
    gönderdiğim videoda da kuklacinin yuzuk parmaginda da olan bu $ ssg, kanzuk falan yani iste konusturmayin beni."

    seni konuşturanın allah belasını versin zaten, ben konuşturuyorsam benim belamı versin önce.

    ulus devlet dediğin şey 200 yıllık bir geçmişe sahip, doğrudan kapitalist modernitenin ürünü, kapitalizmle mutualist bir ilişki içinde karşılıklı birbirini besleyen ve geliştiren yapılar. tamamen emperyalik batının ürünü, sen de emperyalik batıdan öğrendin, bütün teorik altyapısını, hukukunu batıdan ithal ettin. 200 yıldır ulus devleti ve milliyetçiliği tartışan, eleştiren milyonlarca insan var, bütün sosyalizm literatürü, liberalizm literatürü bunların tartışmasıyla dolu, ulus devleti de milliyetçiliği de itin götüne sokan milyon tane düşünür var, sosyalisti var anarşisti var liberali var, haspam kalkmış toynbee diyor, siyonizm diyor, herzl diyor rotshild diyor. rockefeller dememişsin bak onu unutmuşsun, heil illüminati, novus ordo seclorum. marx "işçinin vatanı yoktur" diyor, marx da milliyetçilik düşmanı enternasyonalist, dolayısıyla siyonist bir illüminatici elbette. sikkofield diye bir gerizekalı var komplo teorileriyle kafayı kıran, "illüminati, batı, siyonizm vs. dinimizi milletimizi elimizden almaya çalışıyor öyleyse dinimize milletimize daha sıkı sarılmalıyız" diye saçmalayıp ezeli muhafazakar refleksleri, en kadim ideolojileri ve devlet fetişini yeniden üretmekten başka bir boka varamayan, sözlükte de ufak şubeleri var baranba vs. gibi, onları mı okuyorsunuz ne yapıyorsunuz?

    oğlum hepinize söylüyorum, sizlerin tükettiği oksijende kurdun kuşun hakkı var, büyük vebal altındasınız yemin ediyorum. bu dünyada bir yer işgal ediyorsunuz, bu dünyanın kaynaklarını tüketiyorsunuz, ve şu kafayla aldığınız her nefesle kurdun kuşun börtü böceğin hakkına giriyorsunuz. sizin tükettiğiniz oksijen sizin yerinize bir camış tarafından tüketilebilirdi ve dünyaya çok daha faydası dokunurdu o camışın. ha derseniz ki hepimize yetecek kadar oksijen yok mu, niye benimkine göz dikiyorsun, eyvallah, hepimize yetecek kadar var, ama bu hızla israf etmeye devam edersek sonumuz hayra alamet değil.

    geçelim, bir başkasından da "abd, avrupa güzellemesi yapıyor, bir de sosyalist geçiniyor" gibi bir saldırı gelmiş, bunun üzerine birkaç kelam edeyim. zaten yazdığım her on entryden belki sekizi, diğer iki entryde ne anlatmaya çalıştığım üzerine oluyor, ne demek istediğimi, ne demek istemediğimi açmaya çalışmakla uğraşıyorum hep. bir başkası da gelmiş "osmanlı'yı övüyor vay terbiyesiz onca alevi katliamını yapan osmanlı'yı nasıl översin" diye saldırıyor. benim hayatım sizin gibi davarlara laf anlatmaya çalışmakla mı geçecek oğlum? "gayrimüslimlerle birlikte yaşama kültürü açısından osmanlı'nın bile gerisindeyiz" diyorum, gayrimüslimlere karşı tutumdan bahsediyorum sadece, ve "bile" diyorum bak "bile". ne anlama geldiğini bilmiyor musunuz "bile" kelimesinin? yani kötü niyetli olsanız, oradaki "bile" kelimesini bilerek gözardı edip sırf saldırmak için saldırıyor olsanız yine en azından karşımda bir zeka belirtisi gördüğüm için mutlu olacağım, ama hayır, kötü niyetli filan değilsiniz, bildiğin düz davarsınız. sorun da bu zaten, gayet iyi niyetli, samimi davarlarla uğraşmak en kötüsü.

    gelelim mevzuya. antiemperyalizm, bu ülkedeki en muktedir ideoloji olan milliyetçiliğin her renginin ortak paydası olan bir meşruiyet kılıfından öte bir işlev taşımıyor artık maalesef, salt bir yabancı düşmanlığına ve düpedüz ırkçılığa maske takmaktan ve batının ahlaksızlığı/iki yüzlülüğü üzerinden kendi iktidarını, kendi ahlaksızlığını olumlamaktan başka bir şeye hizmet etmiyor. ulusalcısı da, ülkücüsü de, akp'lisi de emperyalizmden bahsediyor; batıya, abd'ye, avrupa'ya küfrediyor. biri "büyük ortadoğu projesinin taşeronu akp" diyor, diğeri "kahrolası batı medeniyetinin, batının ahlaksızlığının taşeronu cehape zihniyeti, monşerler, faiz lobisi cart curt" diye saçmalıyor. hepsi de yahudi, ermeni vs. düşmanlığında birleşiyor, ortak bir canavar karşısında düşman kardeşler olarak birbirlerini yiyip duruyorlar. hepsi de baştan sona yalandır, hepsi de amerikanın kulu olmakta yarışırlar, hepsi de on yıllardır iktidarlarını amerika üzerinden elde etmişlerdir. ulusalcı güruh amerika'dan icazet almadan üst rütbelere gelmenin imkansız olduğu bir ordunun, abd'nin emriyle darbeler yapan ve bütün ülkeyi on yıllarca vesayet altında tutan 60 yıllık nato ordusunun postalını yalamakla hayatını geçirmiş, ülkücü güruh zaten tamamen sola karşı amerikan'ın bekçi köpekliğini yapması için üretilmiş, bütün varoluş zemini bundan ibaret, akp de yine abd ziyaretiyle yola çılan, kemalist hegemonyaya karşı sırtını avrupa birliğine yaslayan ve ab'ye doğru yürüyerek, yani yine batının müttefikliğiyle kendi iktidarını tesis eden, biti kanlanınca yine batı düşmanlığına, muhafazakar reflekslere rücu eden, ama faiz lobisinden bahsedip esip gürledikten iki gün sonra koç fabrikasının açılışına katılan bir "sağlam irade" abidesi.

    kapitalizmle hiçbir derdi olmadan sürekli emperyalizmden bahseden, birbirini batının kulu köpeği taşeronu olmakla suçlayan bu saçmalıklar yığınının ortasında artık antiemperyalizmden bahsetmek, bütün bu saçmalıkların yeniden üretimine katkı sağlamaktan başka bir şey değil maalesef.

    ve abd'nin, avrupa'nın, ifade özgürlüğünü ve insan haklarını kendi iktidarını tahkim etmek için nasıl bir araç olarak kullandığını idrak edebilmek, ifade özgürlüğüne veya topyekun insan haklarına karşı "kahrolsun faşiklerin emperyonik şeysi" kafasına girmeden yapılması gereken bir şey. kapitalizmi yenmek için, her şeyden önce rasyonel olmak zorundasınız. rasyonel olmak için de, her şeyden önce, irrasyonelliğin en büyük kaynağı olan milliyetçi ve ulus devlet sınırlarına hapsolmuş reflekslerden arınmak zorundasınız. bu arınmayı yaşamadan sosyalist filan olmayın, olamıyorsunuz zaten, her şeyden önce milliyetçilik, devletçilik belasından kurtulmanız lazım. aksi halde gidip en iyi ihtimalle tkp'li, en kötü ihtimalle perinçekçi filan oluyorsunuz. aynı şekilde, bu beladan arınmadan gidip liberal realist filan olmaya kalkan davarlar da en iyi ihtimalle turgut özal/tansu çiller karışımı bir şey oluyor, yani gayet feci bir şey oluyor. bir yandan serbest piyasacı, bir yandan gayet devletçi reflekslerle sabah akşam kürt hareketine saldıran iğrenç bir sağcı oluyor, başka da bir bok olmuyor.

    kısacası bu ülkede hemen hemen herkes önce milliyetçi oluyor, ondan sonra gidip başka bir şeyler oluyor, ve milliyetçi kalıntılardan arınmadığı sürece ne olursa olsun bir boka benzemiyor, ne doğru düzgün sosyalist oluyor, ne doğru düzgün liberal oluyor, ne doğru düzgün müslüman oluyor. o yüzden diyorum, bir şey olmayı bırakın, her şeyden önce milliyetçilikten, içine doğduğunuz devletin ideolojik reflekslerinden arının. aksi takdirde, müslüman olup şaman geleneklerini koruyan, pagan adetlerini muhafaza eden ucube bir şey oluyorsunuz, sosyalist de olsanız liberal de olsanız aynı saçmalıklarla dünyayı okumaya devam ediyorsunuz.

    dediğim gibi, kapitalizmi yenmek için her şeyden önce rasyonel olmak gerekiyor, rasyonel davranmak gerekiyor. aksi takdirde yenemezsiniz, yendiğinizi zannedersiniz, devrim de yapsanız yeni bir tahakküm rejimi yaratmaktan başka bir yere varamazsınız. geçtiğimiz yüzyıl boyunca bunu denedik ve çoğunlukla yeni tahakküm rejimleri yarattık, demek ki böyle olmuyor, demek ki başka bir şeyler yapmamız gerekiyor, yeni bir şeyler denememiz gerekiyor. devrimci olmak için her şeyden önce kendi içimizde devrimci olmak gerekiyor, kendimize karşı, kendi tarihimize karşı muhafazakar olmaktan kurtulmamız gerekiyor. batının ideolojik tahakkümüne, reel sosyalizm deneylerini şeytanlaştırmaya yönelik ezeli çabasına karşı tavır alırken; reel sosyalizm deneylerini öpüp başımıza koyup, sarıp sarmalayarak muhafaza etmek gibi bir saçmalığa da teyakkuzla yaklaşmak gerekiyor, bu deneylerden ders çıkarmak gerekiyor, hatasıyla sevabıyla onları anlamaya çalışarak kendimize yeni bir yol çizmemiz gerekiyor.

    gerisine ifade özgürlüğü başlığından devam edecem, ama son olarak şunu belirteyim. hdp ve birleşik haziran hareketi üzerinden bir şeyler yazmayı düşünüyordum bir ara, yazamadım. sol en çok enerjisini kendi içinde didişerek harcıyor, birbirimizi "kemalist sol" ya da "liberal sol" diye suçlamakla yıllarımızı geçiriyoruz, her kesimin de haklı olduğu yönleri var ve haksızlık yaptığı yönleri var, ama artık bu kısır tartışmaları aşmaya yönelik bir çaba içine de girmemiz gerekiyor ve enerjimizi doğru düzgün harcamamız gerekiyor. birbirimizden başka uğraşmamız gereken milyon tane şey var, birbirimizden önce düşmanlaştırmamız gereken milyon tane şey var, zaten şurada toplasan üç beş kişiyiz, artık aklımızı başımıza toplamamız gerekiyor.

  • 28. amım cayır cayır yanıyor diyen kız

    sizinle aynı cinsiyette olduğumdan utandım. sizinle aynı sözlükte yazar olmaktan utandım. nasıl iğrenç yaratıklarsınız siz? nasıl pis ruhlarınız var böyle. adam mısınız lan siz? insan mısınız? ya ben sizin yaşadığınız bir dünyada nefes almak istemiyorum. şurada yazdıklarınızı aileniz görse ne olur acaba? doğru ya sizin kızaracak bir yüzünüz bile kalmamış. allah sizi kahretsin. size bu kadar kelam harcadığıma bile değmez ya... neyse.

  • 29. ekşi sözlüğün resmen bitmiş olması

    özellikle son haftalarda sözlüğün ''kutsal bilgi kaynağı'' tanımlamasıyla uzaktan yakından hiçbir ilişkisi kalmamış, öğreticilikten ve bilgilendirmeden ziyade, kendini bilmez kişilerin çöplüğü haline gelmiş, elini kolunu sallayanın yazar olduğu sıradan bir forum haline gelmiştir.

    burada ciddi ciddi yazılar yazmak, gündemi yorumlamak, ilişkilerde fikir alışverişinde bulunmak, saygı ve hoşgörü içerisinde tartışmak, beyin fırtınası yapmak için geliyorsunuz ama açılan başlıklara baktıktan sonra ''bu kadar olamaz'' diyip, 2-2,5 yıl boşuna mı bekledim ben?? diye kendinize soru yöneltiyorsunuz. yazmak istiyorsunuz bir şeyler ama yazacak başlık bulamıyorsunuz.

    öyle her yoldan geçeni yazar yaparsanız buranın hiçbir imajı kalmaz. önceden saygı duyuluyordu ama şuan inci sözlük'ten hiçbir farkı kalmamış gözüküyor. küfürler, hakaretler, argolar havada uçuşuyor resmen.

    çok değil bundan 6-7 yıl öncesine kadar türkiye siyasetinde bile etkin bir konuma sahipti, ünlü dediğimiz kişiler burada kendileri için neler yazılmış, neler söylenmiş merak edip baktıklarını söylüyorlardı.

    peki şuan durumlar ne alemde?

    genel olarak baktığın zaman bildiğin formatından, ilkelerinden, kalitesinden, imajından uzaklaşmış; verimsiz yazar alımlarıyla da kendine harakiri yapmış bir sözlük görüyorum artık. başlıklara bakınca direkt çıkasım geliyor .

    birkaç tane derleme yaptım örnek olsun diye;

    (bkz: amim cayir cayir yaniyor diyen kiz)

    (bkz: cok acil sevisecek bi erkek istiyorum cok acele)

    (bkz: döl yutarken dölün boğaza takılması)

    (bkz: yunan erkeklerini dusunup masturbasyon yapmak)

    (bkz: götün abartılmış bir balon olması)

    (bkz: karısını baldızı ve kayınçosuyla aldatan erkek)

    (bkz: kocasını kaynı ve görümcesiyle aldatan kadın)

    (bkz: vajina daraltma)

    (bkz: anal seks yaparken dinlenebilecek şarkılar)

    (bkz: vajinadan çıkan penisin anüse saplanması)

    (bkz: burun boku yiyen güzel kız)

    (bkz: türkiye pilot ülke biseksüel yapılıyoruz)

    (bkz: am suyuna ekmek banmak)

    (bkz: penisin vajinadan daha estetik olması)

    (bkz: iğrenç başlık açarken götten bok yalamak)

    (bkz: canım aramışsın 31 çekiyordum cevap veremedim)

    (bkz: sik beni diye mesaj atan güzel sözlük kızı)

    (bkz: ırzıma geç ve yarın yokmuş gibi dölünü içime akıt)

    (bkz: yolda yururken aniden rahmin daralmasi)

    (bkz: masturbasyon yaparken kimsenin dusunmedigi oglan)

    (bkz: kadini burnuyla 5 kez bosaltabilen erkek)

    (bkz: cem özer'in titreyerek boşalması)

    (bkz: escort erkek numaralari)

    (bkz: amima koy askim)

    (bkz: banyodan yeni cikmis kadin)

    (bkz: sikisten yeni cikmis kiz yuruyusu)

    (bkz: ilk bulusmada bokunu parmagi ile cikaran kiz)

    (bkz: sozlugun pezevengi)

    (bkz: ogrenci evine sahip bakire olan universiteli kiz)

    (bkz: izmir gecelik escort numaralari)

    (bkz: gotten sikisirken yarraktan dol gelmesi)

    (bkz: sevgilinin donunu parcalamak)

    (bkz: adet suyuna domates corbasi)

    (bkz: kulak kiri ile sumugu karistirip yemek)

    (bkz: sicakta terleyen sevgilinin koltukaltini yalamak)

    (bkz: apis arasi mantarli 84 kiloluk turk kizi)

    (bkz: kızlık zarını diktiren kadın)

    (bkz: kadınların sert seks sevmesi)

    (bkz: vajinal orgazm)

    (bkz: gotu tiraslayin beyler brad pitt turkiyeye geliyor)

    bunlar sadece ''birkaç'' tanesi daha da fazlası mevcut ve halen de böyle başlıklar sol debe de yerini almış durumda. insanların cinsellikle ve şiddetle nasıl kafayı sıyırdığını da gözler önüne sermekte.

    tabi bu durumdan hoşnutsanız diyecek bir lafım yok ama eğer benim gibi de rahatsızsanız sanırım mod olan kişilerin tekrardan gözden geçirilmesi gerekiyor.

    edit : bazı beyin yoksunu kişiler anlama, kavrama, sorgulama bakımında tam özürlü oldukları için başlığın ne demek istediğini de fındık beyinleriyle çözememişler tabi ki. ''bitmiş'' lafından böyle saçma sapan şeyleri çıkartıp, bir de burada havlamaları bir kez daha ne kadar haklı olduğumuzu göstermiştir. ''bitmiş'' kelimesinin ''amacından uzaklaşmış, formata aykırı, geçerliliğini yitirmiş'' anlamlarını çıkaramayacak kadar beyin diyaresine yakalanmış insanlar hala var işte yapacak bir şey yok, böylelerini de olduğu gibi kabul etmek lazım.

    edit2: bu tür konuşmaların ve başlıkların yasaklanması, cezalandırılması gibi bir talepte bulunmadık, sadece birden bire artması, sözlüğün ergenlerle dolu olması, sürekli olarak troll başlıkların açılması, entry kalitesinin düşmesi, iyi-kötü ayrımı yapılmadan herkesin yazar olması vb nedenlerle bunu yazdım; illa ki bu tür başlıklar açılacaksa da bunların yeri ekşi sözlük gibi belirli bir aşama kaydetmiş, bir imaj edinmiş yer olmamalıdır diye düşünüyorum.

  • 30. aselsan'dan gelen fantastik iş ilanı

    -intihar süslü ölüme engeli olmayan

    maddesi eklenmesi gereken ilan.

  • 31. ramazan davulcusuna bahşiş vermeyen tip

    eğer emekçilik tutanı tutmayını; olanı olmayanı ile gece 2'de tüm mahallenin kafasını sikmekse, ben öyle emeği sikerim deyip vermem.

    yok bu zaten emekçilik değilse, yine vermem.

    yıl 2015 davul mu kaldı lan? üstüne para vereyim bir de? çok güzel siktiniz kafamı, buyurun.

    neyse ağır konuşmayalım, davulcular odası ile başım derde girmesin.

  • 32. yunanistan türkiye'ye katılsın

  • 33. ramires santos do nascimento

    başlarım size de transfer sezonunuza da ama artık ya.

    beşiktaşım mı talip oldu, kap'a mı bildirdik lan yoksa diye adamın başlığına geliyoruz ama gene fenerbahçe gene fenerbahçe. lan daha bugün rvp'yi aldınız adam rpg gibi patlayacak belki içimizde, nani filan da var oğlum durun la biraz.

    çok ayıp ediyorsunuz çok nerede kaldı dostluk?

    psikolojik olarak milletin amına koydunuz, alın lan herkesi alın ama stadımız bitsin biz de vuracağız o kırbacı.

    tanım: yaşanmayacak, hafızamda yer etmeyecek bir sezonda fenerbahçe'ye transferi gündemde olan futbolcu.

  • 34. entry girildiğinde mesaj gönderen başlık

    sözlükte son zamanların en muhteşem trollemesi. adam sizi maymun etti ya la...

  • 35. beşiktaş

    orospu çocuklarının daha sezon başlamadan üzerine oynamaya başladığı takımım.

    bize forvet değil lobi lazım.

    ne kadar beşiktaş düşmanı varsa anasını sikiyim.

  • 36. 9 temmuz 2015 samsung buzdolabı rezaleti

    bu orospu çocuğu uyanıklara verilecek ceza şudur. gidip 5 tl'ye garanti belgesinin kayıp olduğu ilanını verin gazeteye. daha sonra elinizdeki ilanla birlikte servise başvurun ama yazılı olarak. red cevabı geldiğinde tüketici hakem heyetine başvurup buzdolabının yapılmasını ve haklarınızı saklı tutarak buzdolabını kullanamadığınız süre boyunca zararınızı isteyin. hakem heyetinden olumlu cevap gelecek ancak zarar konusunda karar vermeyecekler.

    gidip daha sonra buzdolabını yaptırın servise, yaptırdığınız güne kadar bir hesap yapın aynı buzdolabını kiralasaydınız ne kadar ödeyecektiniz bunu bulun. bu miktarı samsung'a bildirip ücret isteyin. vermeyecekler, onun üzerine gidip tüketici hakem heyetine başvurun. heyet de reddedecek, o aşamada mahkemeye başvurun ve faizle birlikte bütün paranızı alın. eğer mahkeme aşamasında hiçbir avukat ücreti karşılığında yardımcı olmazsa beni arıyorsunuz hemen.

    sonuç olarak uğraşmak isteyen insanlar oldukça bir daha yapamayacakları rezalettir. ve evet garanti belgesi (fatura değil, o sınırlı olarak bir boka yarar ama kandırırlar fatura yeter diye sizi) saklanmalıdır ancak kaybedildiyse sike sike yenisini vermek zorundalar size. aynısı fatura için de geçerli.

    ha bir de fatura varsa ve 2 yıl geçmemişse ürünü aldığınız yer de sike sike yaptırmak zorunda o buzdolabını.

  • 37. endüstri mühendisliği

    birçok farklı alana yönelebilme esnekliği ve çok iyi iş imkanları sağlayan bir bölümdür. ama tarihteki en eski mühendislik falan degildir.

    (bkz: piramit)
    (bkz: mö2500)
    (bkz: inşaat mühendisliği)

  • 38. karşılıksız aşkı en iyi anlatan şarkı

    (bkz: nikah masası)

    böyle bir psikopatlık yok.

  • 39. ramazanda içki içenleri görünce keyiflenmek

    seviyorum bu insanları, gördükçe keyifleniyorum. modern, yobaz olmayan bir şehirde yaşadığımı görüyor, erzurum, yozgat vb. gibi şehirlerin de kendilerini aşamasını can-ı yürekten diliyorum.

    sonuçta her koyun kendi bacağından asılır. içki içenlere afiyet olsun, oruç tutanların da allah kabul etsin.

  • 40. 9 temmuz 2015 devlet bahçeli açıklaması

    lan madem istikrar vardı, siz niye meclise giriyorsunuz, insanlar size niye oy veriyor ki? dinli partinizle beraber hayırlı işler.

  • 41. cüneyt tanman

    "para yok"cular,

    gideceği hiç bir yer bulunmayan "sözleşmeni uzatırız ama üste para vereceksin" desen bile neredeyse razı gelecek, galatasarayın evladı(!) olduğu için parayı ikinci plana atan sarbi'ye neden senede 6 trilyon kazandıracak bir sözleşme imzalattığını,

    kariyerinin son döneminde akhisar gibi bir kasaba takımından, galatasaray gibi ülkenin en büyük takımına atlama şansını akhisar'da kazandığının yarısına dahi kabul edecek bir adamla neden bunca paraya ve uzun bir süre için sözleşme imzalandığını,

    bariz bir şekilde sağ bek, kanat, forvet, kaleci ihtiyacımız varken kadro şişkinliği yaşadığımız orta sahamıza neden ingiltere ikinci liginin 19. takımında geçen yıl 9 maç oynayabilmiş kronik sakat birini daha getirdiğimizi,

    madem para yok, fiyat performans olarak takıma en büyük yük olan hamit, selçuk, umut gibi adamlarla neden kulübün yollarını ayırarak harcamaları azaltmayı düşünmediğini,

    izah ederseniz çok mutlu olacağım.

    not: cüneyt tanman'ı 89'da şampiyon kulüpler kupası yarı finalinde steau bükreş'e karşı canlı izlemiş bir taraftarım çok şükür.

    edit: bak bi uyanık izah etmeye çalışmış. teşekkür ederim. ama şimdi tamam arkadaş savunun, ölümüne savunu da adamı savunucaz diye icraatlerine kulp bulurken biraz mantık çerçevesinde davranın. iki oyuncu oynattığın mevkiye 6 tane oyuncu sayıp bana "başka oynayacak adam yok ki" diye saçma bi argümanla jem karacan transferini savunmayın. 16 tane adam olmayacak orada heralde. hele hele "melo'ya yedek olabilecek" oyuncu diye hiç savunmayın be abi. az biraz aldığınız adamı araştırın. ulan bilal bile özellikleri bakımından jem'den daha mantıklı bir alternatif olur melo'ya. inşallah sizdeki kadar bir bilgiyle yapmıyorlar bu transferleri yoksa durum sandığımızdan da vahim.

  • 42. pide kuyruğunda mini şort ile bekleyen kadın

    (bkz: ekşi sözlük troll veritabanı)
    noldu abdestin mi bozuldu ? nikahın mı düştü noldu aq ?

  • 43. kokoş evler kokoş gelinler

    yeni gelin evleri facebook sayfalarına rahmet okutacak bir oluşum.

    https://www.facebook.com/…-gelinler/432656193567128

    türkiye'de feminist olmak, mimar olmak, tasarımcı olmak, sanatçı olmak gerçekten çok zor. bence türkiye'de en olunası şey banka veznedarlığı.

    o da'yı ayrı yazmayan var oluşuna tüküreyim senin canım, sanırım dan bilzerian ile evlisin, bu çeşit üst düzey bir kıroluğu onun instagram'ında görmüştüm en son. sizin adınıza sevindim, umarım üremezsiniz, sevgiler.

    nasıl kızlar :) diye sormuş bir de, y...k gibi aynı. sevgiler.

    bu tasarım yeteneğiyle karim rashid'e portfolyo göndermelisin, herhalde evi kerhane olarak işletiyorsun. sevgiler.

    "çok fazla evim şahane izlemenin insanların ince zevkleri üzerindeki tersine evrim etkisi" konusunda ibretlik bir çalışma olmuş, yalnız o yapılan evler şahane filan değil, randevu evi gibi. thug life.

  • 44. vücut geliştirme

    fazla abartmadan bu işi neden yapıyorum:
    - böyle tshirt gömlek üzerime şıp diye oturuyor. estetik.
    - duruşum, nefes alışım farkediyor. estetik + sağlık.
    - bişeyleri daha kolay kaldırabiliyorum. çok az işe yarama durumu da söz konusu.
    - spor yaptığım için yemek yerken vicdan azabı çekmiyorum. bam güm yiyorum. yanıyor zaten.
    - kız arkadaşım kolumu sıkıyor, ısırıyor. eğleniyor. onun mutlu olmasını seviyorum.
    - erkek çevresi saygı duyuyor, bu konularda size birşeyler soruyor. güzel birşey.

    e niye yapmayım lan ben bunu. yapmayan da yapmasın çok da sikimde.

  • 45. galatasaray'ın hala fenerbahçeden kaliteli olması

    ciddi bi yorum getirmek gerekirse de. madem kalite diyoruz..

    verilen puanlari hadi sineye cekelim. gelelim yedeklere.

    gokhan in yedegi sener. sabrinin yedegi??
    caner in h.ali?
    rvp'nin fernandao
    sow'un stoch
    topal'ın meireles
    defansta kadlec, ba
    daha kenarda alper var. hani gotunuzu yirtipta alamadiginiz.

  • 46. anlayasınız diye onu arapça olarak indirdik

    --- spoiler ---
    (bkz: ateistlerin dinle ilgilenmesi)
    arkadaşım gidin kitap falan okuyun neden vakit harcıyorsunuz inanmadığınız şeylere?
    --- spoiler ---

    müslümanlar arasında oldukça yaygın bir düşüncedir bu. sürekli merak ederler "ateistler neden sürekli dinle ilgileniyorlar?"

    öncelikle islamı tenkit eden herkes ateist değil. islamı tenkit edenler imanı zayıflamış ve kendini ikna edebilecek bir takım gerekçeler arayan müslümanlar olabileceği gibi, ateist, deist, agnostik, ignostik, hıristiyan, yahudi, şaman, tengriist ya da diğer binlerce tanrıdan birine inanan başka biri de olabilir.

    dolayısıyla türkiye özelinde birilerinin sürekli islamla ilgileniyor, islamı araşatırıyor ve bulduğu tezlerle islamı tenkit ediyor oluşunun sebeplerini merak ediyorsanız eğer; şahsım adına islamla ilgileniyor oluşumun gerekçelerini şöylece bir özet geçeyim.

    ben islamı tenkit ediyorum çünkü:

    1- islam, türkiye'de yaşayan her bireyin her vücut hücresini etkiliyor. mesela çok basit bir örnek vereyim, birinin yaşadığı apartman dairesinin hemen dibine bir cami yapılıyor ve balkonun karşısından medeniyetin ona sağladığı hoperlörler yardımı ile avazı çıktığı kadar bağıran bir hoca efendinin ezanına maruz bırakılıyor. evini satıp minarelere daha uzak bir ev almak isteyen kişiye bunu da yaptırmıyor sistem çünkü balkonunun tam karşısı minare olduğu için evinin değeri düşüyor. camiinin yapımına karşı çıktığı zaman da din düşmanı damgası yiyerek toplumdan soyutlanıyor. durduk yere düşmanlar edinmiş oluyor.

    2- islamı insanlara bir dava gibi sunan siyasetçiler yüzünden demokrasi uygulanamıyor. bazı insanlar bir siyasinin sadece namaz kılıyor oluşuna bile oy verebiliyor ve bu insanlara bu alışkanlığı edindiren ideoloji islamın ta kendisi. yani üniversite diploması bile tartışmalı olan ve hayatında muhtemelen ne felsefeye ne de objektif tarihe, demokrasinin gelişimine, hukuk tarihine, hukukun bizzat kendisine dair hiç bir bilgisi olmayan bir imam hatip mezunu tarafından yönetilmek zorunda kalıyorum. mağdurum.

    3- cemaatler, devleti ve diyanet işleri başkanlığını, devletin resmi din ideolojisini, resmi din eğitimini ele geçirmeye ve kendi mikro-ideolojilerini hakim ideoloji yapmaya uğraşıyorlar, kendi inandıkları 15. yüzyıldaki, 10. yüzyıldaki insan üretimi islam kaynaklarını bu resmi ideolojinin temel kaynaklarından yapmaya çabalıyorlar. bu uğurda devlet içinde kadrolar oluşturuyor, torpil ve adam kayırma denen yöntemleri fetvalarla meşru hale getirebiliyorlar; çünkü kurana göre bile islam zafer kazancaksa sonunda, bu uğurda yapılan her türlü namussuzluk mübahtır.

    4- tüm bunlar yaşanırken "bunların hiçbiri gerçek islam değil" diyen bir takım kişilerin islamı aklama çabası, bunların insan hatası olduğu iddiası oysa kuranın gerçekten kusursuz bir kitap olduğu tezi midemi bulandırıyor. çünkü hem mağdurum hem de mağduriyetimin kendime göre gerekçelerini dile getirince bu tip mesnetsiz bahanlerle tartışma ortamı geçiştirilmeye çalışılıyor ve yapılan açıklamalar da mağduriyetimi devam ettirmekten ve hatta katlanarak arttırkmaktan başka bir şeye yaramıyor. gerçek islamın ne olup olmadığı umrumda değil, ben toplum genelinde uygulanışına bakarım. ibadetini yapan, imanı kuvvetli müslümanların nerdeyse tümü hırsız bir paritye sırf bir "dava" güdüyor diye oy veriyormu veriyor? ben islamın beni etkileyen sonuçlarına bakarım.

    5- islam, ülkede modern bir eğitim sistemi kurulmasına izin vermiyor, 1 milyon imam hatip öğrencisi var ve bunlar matematik dersi yerine fıkıh, coğrafya yerine de arap tarihi dersi alan çocuklar, yani hiçbir vasıfları yok ve ben mecbur muyum üretime ve hizmet sektörüne hiçbir katkısı olmayacak bunca vasıfsız insanı kendi vergilerimden beslemeye? islam bu izni bugün vermediği gibi, geçmiş dönemlerde modern olmayan eğitim sistemlerinin dahi kurulmasına izin vermemişti, kız çocuklarının okumasını defakto olarak yasaklayan islam ülkedeki kadın nüfusunun yani nüfusun yarısının üretimden uzak kalmasına sebep olmuştur. eğitimin ve bilimin kadrini kıymetini bilmeyen kadınlar tarafından da eğitim ve bilimin kadrini kıymetini bilmeyen çocuklar yetiştirilmiştir. dolayısıyla bugün bir cahiller ordusu içinde yaşamaya mahkum bırakıldım, ayrıca bu cahiller ordusu tarafından yönetildim ve hala yönetiliyorum. bana bunca zulmü yaptıktan sonra bir de tüm bu mağduriyetin kendime göre gerekçelerinin bunlar olduğunu söyleme hakkıma da mı tecavüz edeceksiniz?

    yani ben mesela tarihi bir antik kenti gezerken 2000 yıllık eserlerin üzerinde "kalp", "seni seviyorum hatice" falan yazılı olduğunu görünce "acaba bu ülke neden bu halde" diye merak ediyorum ve okumaya düşünmeye başlıyorum ve sonuçta bu insanların bu kadar cahil ve ilkel kalmış olmalarının sebebinin 100 yıllık bir zaman diliminin ötesinde bir şey olduğunu görüyorum. sonra diğer müslüman ülkeleri düşünüyorum ki bir kaçında yaşamışlığım vardır. türkiye'nin bunların içinde en iyisi olduğunu görüp islam ülkelerinin içinde bulunduğu zilletin sebebini merak etmeye başlıyorum. bu da beni en son kuranın sahihliğini inceleme noktasına getiriyor.

    hadi ben tüm bunları yapıp düşünüyorum da, sen neler düşündün yeğen? hiç ömründe bir şeyler düşündün mü?

  • 47. hamza hamzaoğlu

    en son yaptığı açıklama ile, "keşke daha çok paramız olsaydı da kendi oyuncularımıza daha fazla para verip, onları daha çok mutlu etseydik onları." diyen teknik direktör.

    hep siz mutlu olun amk. daha çok mutlu olun. o kadar mutsuz insan varken ülkede, dunya'da, sen çık, seven için en zevkli aktivitelerden biri olan futbol oynama karşılığında milyonlarca lira para ver adamlara. sonra da aldıkları paralarla aslında tam mutlu olmadıklarını ima et. herifteki kedere bak. para olsa da daha çok versek. şu anda verilen para tam mutlu edemiyor çünkü. daha çok vermek lazım.

    sabri'ye verilen yıllık 6.000.000 lira para sabri'yi çok mutlu etmez mesela bence. daha da mutlu olsun. karısı neden 2015 model spor arabaya binsin ki? 2016 modeli çıkmış. ona binsin. karısı daha mutlu olursa sabri musmutlu olur. hiç üzülmesin, hep gülsün yüzü. amin.

    forvet almayın. burak yedek kalır birkaç dakika belki. trip atar sonra mutsuz olur. mutsuz olunca gol olamaz. maaşına zam yapmak falan gerekir sonra mutlu olsun diye. hem kim var ki başka yerli forvet burak'tan başka? pardon yabancı sınırı yoktu değil mi bu sezon? olsun adam kaç senedir galatasaray'da. evladı sayılır artık camianın. maaşına zam şart.

    sonra selçuk var. üzgündü geçen sene bir dönem. pek iyi oynayamadı. çok gittiler üstüne. afedersiniz küfür falan ediyorlardı tribünlerden. üzüldü çocuk. lan kimse de çıkıp demedi ki "bu adamın maaşına da zam yapalım, belki ondan üzgündür." diye.

    adama bak lan. "keşke borcumuz olmasaydı da daha çok para verseydik." diyor. ben sizin mutluluk anlayışınıza, dünya görüşünüze, çakralarınıza sokayım.

  • 48. galatasaray

    eleştirilmesinin fenerbahçe ile ilgisi olmayan kulüptür.

    bu kadar ağır eleştirilerin altında fenerbahçe'nin yaptığı transferler değil, kulübün inanılmaz derecede amatörce yönetilmesidir.

    senin başkanın dursun özbek;
    şampiyon takımı devralıp;
    -" başarımı kupalarla değil, gayrimenkulle ölçeceğim" deme cesaretini gösteren!
    - aydın yılmaz gibi bir adamla sözleşme yenilemeyi düşünüp, taraftar tepkisinden dolayı vazgeçen,
    - şampiyon takıma transfer bütçesi yaratamayan,
    - hala elle tutulur sponsor bulamayan
    - felipe melo, wesley sneijder, fernando muslera gibi bayrak oyuncuları sıradan oyuncularla karşılaştırıp, onları yönetemeyen
    - teknik direktör ve sportif direktörü ile tamamen zıt ve alakasız basın açıklamaları yapan (bu koordine olmadan, tamamen rastgele çalışılıyor demek) bir adamsa;

    senin futbol şubenin sorumlusu cüneyt tanman;
    - "maxi pereira'nın sabri'den çok daha iyi oyuncu olduğunu düşünmüyorum" gibi bir açıklama yapabilen,
    - daha 3 ay önce manchester united tarafından istenen, seni şampiyon yapmış wesley sneijder hakkındaki takım planlaması "sneijder'in 1 yıl daha kontratı var, menajerinden talep de olmadı, belki 1-2 yıl daha uzatırız" olan,
    - galatasaray'ın "evladı" olduğu için sabri'ye yılda 7 trilyon kazandıracak kontrata izin veren,
    - sürekli yetersiz bütçeden dem vurup, ingiltere ikinci liginde dahi 10 maç yapamamış kronik sakat jem karacan'ı takıma getiren,
    - tonla para alan ve hiçbir katkı veremeyen hamit, umut, sabri, gibi onlarca oyuncusu bulunan bu takımda bu oyuncuları göndererek ekonomik olarak kulübü rahatlatamayan bir adamsa,

    senin teknik direktörün hamza hamzaoğlu;
    - yıllardır problem olan bir bölgeye "sabri'yi transfer edeceğiz" diyorsa
    - "kimse bizden şampiyonluk beklemesin, ama iyi oyun oynatacağız" gibi hedefsiz ve vizyonsuz düşünüyorsa,
    - daha 1 sene önce didier drogba'nın oynadığı mevkii için "sercan'ı deneyeceyim" diyor, taraftar baskısıyla lukas podolski'nin transferine onay veriyorsa,
    - orta sahada 15 tane futbolcu var rerörerö diye ağlayıp, 10 maç yapamamış jem karacan'ı takıma istiyorsa,
    - 24 yaşındaki lionel carole'u genç yetenek olarak adlandırabiliyorsa,
    - takımın tüm eksiklerini bilmesine rağmen galatasaray gibi bir kulübü "allah ne verdiyse" mantığıyla çalıştıran bir adamsa,

    senin başkanın da, futbol şube sorumlun da, teknik direktörün de vizyonsuzdur, başarılı olması mümkün değildir.

    galatasaray taraftarı bu takıma dünya yıldızları istemedi. sadece gerekli olan mevkilere kaliteli futbolcular istedi. karşılığında fransa 2. liginden 24 yaşında bir genç yetenek, en kalabalık mevkiye geçen sezon 9 maç çıkarabilmiş ve türk kontenjanında oynayabilecek!! bir orta saha, sözleşmesi bitti diye sevindiğimiz adamlarla yapılan dolgun sözleşmeler, lukas podolski(çok şükür buna da), eldeki oyuncuları her an kaçırma potansiyeline sahip bir zihniyet geldi.

    paran yoksa altyapıdan adamla oynarsın aslanlar gibi. altyapıdan çocuklarla oynarken bile "galatasaray'ın hedefi her zaman şampiyonluktur" dersin. transfer için paran yoksa gidip trilyonları sabri gibi adamlara saçmazsın. takımda yıllardır para alıp yatan oyuncuları gönderirsin. onu da yapamıyorsan gidip fransa ikinci liginden 24-25 yaşında sol bek almazsın. 3m euro maliyeti olan sakat futbolcu getirmezsin.

    ha son olarak şunu da söyleyeyim, yılda bu takımdan 7 trilyon alan, taraftara her fırsatta laf sokan, teknik direktörüne saygısızlık yapan, giderim diyerek rest çeken adam galatasaray'ın evladı değildir.

  • 49. enes kanter

    10 sene önce ülkerspor yıldız takımındayken efes pilsende yedek olan benim ağzımı yüzümü sikmiş insan yarması.

    13 yaşında bana hayatımda yaşayamacağım zevkler yaşatmıştı. çaresizlik neydi, insan neden çaresiz olurdu bunları bana öğretmişti.

    (bkz: ünlü biriyle ilişki yaşamış sözlük yazarları)

  • 50. fenerbahçe

    emenike'den kurtulun iyi forvet alın derken van persie'yi kastetmemiştim lan.