ulan cedi; senin emeğine, hevesine, oyununa, hırsına sağlık! hep başarılı ol, hep mutlu ol çocuk, hep milli takımda ol.
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. 7 eylül 2017 türkiye letonya maçı
-
2. sabire meltem banko
periskopta osurarak uyuyan avukat.
-
3. odtü köpekleri
bir odtülü olarak söylüyorum medeniyetini siktiğimin salakları hayatlarında hiçbir medeni ülkeye gitmemiş olduklarından gelmişler burdan hayvan hakları masturbasyonu yapıyorlar.
ama hepsine sorsan park güel i görmek isterler, vondel park da mantar yedim kafası çok güzeldi, stanfordda mastera gideceğim.
ulan amsalak dünyanın hiçbir başıboş olmayan ülkesinde böyle odtü gibi insanların yaşam alanlarında sürü köpekler dolaşamaz. millete aman senin oğluşun diye nefret söyleminde bulunanların götünü sikerler amına kodugumun haftada bir yıkanan paraziti.
bunları söylediğin de seni hayvan düşmanı ilan ederler. ha siktir lan ordan! yalnız ve sefil hayatında küçük bir çocuğun canını dahi düşünmeyen senden daha çok hayvanseverim.
bilmeyenlere bir not bu köpekler yıl içinde en az 50-100 arası vakaya karışırlar. 5-10 tanesinde ısırma mevcut. bu salaklara sorsan onların yaşam alanından izinsiz geçiyormuşuz. -
4. zafer çağlayan'ın amerika tarafından yargılanması
gece geç saate gördüğümden linki çok üstün körü okudum ama peçeteden belge düzenleyen bu adamı demir parmaklıklar arkasında görürsem bir küçük içerek kutlayacağım yargılama.
büyüğü başka birine saklıyorum. -
5. geceleri uyutmayan şeyler
babanın kanser hastası olduğunu öğrenmek, canını çıkarıp verebileceğin kadar çok sevdiğin ama zor zamanda kaybedilen sevgili üç aydır gece uykularından ziyade sabah uykusunu kaybettirdi. gece yarısı ya da sabah uyanıp geri uyuyamamak da çok zor, gözlerini faltaşı gibi açıp bakıyorsun öylece.
-
6. cem yılmaz'ın iyice götü göbeği salması
lan adam 45 yaşında. maddi bi sıkıntısı yok. çocuğu da yaptı. sen çok kilo almışın yok sana vermiyorum deme gibi bi lüksü yok kadınların. e napsın bu adam amına koyim? ye, iç, yan gel yat abicim keyfine bak. ha sağlıkla ilgili olarak tabi iyi şeyler değil bunlar ama demek ki daha alarm veren bişey yok. alarmı alınca düşünür mutlaka.
-
7. aleyna tilki
"behzat uygur'u tanımak gibi bir zorunluluğu yoktur." yazanlar var. elbette yoktur. mesela birisiyle sohbet ederken behzat uygur'dan laf açılsa ve aleyna da "o kim?" diye sorsa kimse yadırgayamaz çünkü kızın yaşı küçük ve bilmemesi doğal.
ama gidip de google'dan araştırmak varken twitter'dan "behzat uygur kim? beni aydınlatın" yazmak hiç iyi niyetli bir davranış değil. -
8. sözlükçüleri ağlatan sinema sahneleri
aslında tek bir sahnesinde değil, nedense filmin ortalarından itibaren aralıksız ağladım gravity'de. o boşluktaki yalnızlık hissi, çaresizlik, geçmişinden gelen ağır yüke rağmen hayatta kalmaya çabalama falan derken ben bittim. bir yerinde sandra bullock yenilgiyi kabullenip "evet herkes bir gün ölecek ama ben bugün öleceğim" diyor, bak aklıma geldi yine içim daraldı.
bir de herhalde herkesin izlerken ağladığı the broken circle breakdown var. zaten filmin başında anlıyorsunuz neyin geleceğini ve kendinizi hazırlıyorsunuz. ben aslında yalnız izlememe rağmen baya iyi idare ettim başlarda.
--- spoiler ---
ama o kuzgunun cama çarpıp öldüğü bir sahne var ya hani ve sonrasında da pencere pervazına konan yavru kuzgun...
--- spoiler ---
bir ara nefes almayı unuttum, o derece.
edit: aklıma geldi de aslında bu başlığa yazanların çoğu mazoşist manyak. kimin yarası daha büyük diye göstermek gibi bişey. yazılan sahnelerden kimin ne konuda hassasiyeti var şak diye yakalanıyor. iyi ki birbirimizi tanımıyoruz manyaklar, yoksa bu bilgilerle birbirimizin elinde maymuna dönerdik. -
9. dünyanın düz olmasına hiç ihtimal vermeyen insan
flat earthcüleri görünce aklima hep birkac soru takiliyor.
birincisi, nicin bütün dünya devletleri ve bilimsel kurumlar bir olup böyle bir yalan tezgahlasin? dünya birbirini yerken böylesi büyük bir yalanda nasil anlasabiliyor, nasil hemfikir olabiliyorlar. hadi nasa yalan söylüyor, rusya niye cikip amerika yalan söylüyor demiyor. bunun kuzey koresi var, cin'i var. bunlar nasil hep birbirlerini yerlerken bu konuda hic anlasmazlik yasamiyorlar da, bunu koz olarak bile kullanmiyorlar, aralarindan biri digerlerinin yalanini ortaya cikarmak icin gercegi aciklamiyor.
bu kadar büyük bir yalan tezgahlamanin sebebi nedir? buna verdikleri yanit uydu gönderecegiz diye vergi kaciriyorlar oluyor amerikali flat earthcülerin. ee uydu firlatmayan ülkeler? onlar dünyanin seklini bilmiyorlar mi mesela? bir de dünya düz olsa yine ayni vergileri talep edemeyecekler mi? bugün hatta tesadüf joe rogan'in bir podcast'ini dinledim, orada kafayi siyirmis bir eleman sunu dedi aynen, dünya top oldugu icin oturdugumuz yerde oturalim, köle gibi calisalim diye bu yalani söylüyorlar. abi dünya düz olsa daha mantikli olmaz mi bu argüman? dünya düz, kenarindan düsersiniz, oturun kipirdamayin demezler miydi o zaman?
simdi ben uydu navigasyon dersi gördüm, orada bütün hesaplamalari biz dünyanin yuvarlak oldugu varsayimina göre yapiyoruz. ee uydu oldugunu biliyoruz simdi, navigasyon var, televizyon yayini var vs. simdi ben yarin bu alanda calismaya baslayacak olsam, bana gelip evet simdi ögrendigin her seyi unut, bu nondisclosure agreement'i imzala, dünya düzdür mü diyecekler? eger bu isler böyle oluyorsa, nicin tek bir mühendis, tek bir bilim adami bile sizdirmadi simdiye kadar bu bilgiyi. ulan insanin ici icini yer, ölürken falan aciklar insan en azindan.
isin fizigini falan geciyorum, onlarin yanlis olduguna dair her türlü bahane buluyorlar cünkü. ama bu sorularin cevaplari hic tutarli olmuyor sevgili flat earthcüler. -
10. meltem banko başlıklarının kabak tadı vermesi
aktrollükle ilgisi olmayan durum. aktrollerin hepsine kafam girsin. sorunun akp ise kadının akpliğini eleştirirsin. ama senin yaptığın 3 yaşındaki çocuk gibi osurdu zaaa diye sürekli yazıp bir insana psikolojik tacizde bulunmak. bunu yapan insanın chpliliğininde aydınlığının da nazarımda değeri yoktur.
-
11. buda heykeline saldıran çomar
antalya lara'ya hatun düşürmek için gidip de beceremeyince heykele saran çok hücreli!
-
12. insanı yoran şeyler
gürültü. gürültünün beni ne kadar yorduğunu kısa süre önce anladım. baya işlek bir cadde üzerinde oturuyorum, ofisim de büyükdere caddesi'nde. gün içinde maruz kaldığım gürültüler: 2017 yılında arabada son ses sibel can - padişah çalarak geçen insanlar, demet akalın'ın "bu gece kulüpte, yine bir ucuzum, bir avamım, keyfim yerinde" gibi şarkı sözleri olan son albümünü tüm şehre dinletmeyi amme hizmeti bellemiş kekolar, gece 02:00 sularında dünyada kendilerinden başka kimseyi zerre kadar ilgilendirmeyen ve üremeyle sonlanmamasını umduğum ilişkileri için telefonda bağır çağır kavga eden homo sapiens idaltular, trafik 2 saniye dursa chili biberine oturmuş gibi zıplayıp kornaya abananlar, evde gık dese "eehh yeter git tabletten oyun oyna" diye bağıracağı çocuğu toplu taşımada tuzla'dan silivri'ye kadar "annaaağğğ bu naaaa" sorsa bi dur sus demeyip uzun cevaplarla ne kadar da instamom olduğunu kafamıza kazıyan örnek analar, şantiye gürültüsü, insan gürültüsü. gürültüden ve insanların "iğrenç gürültümü seninle paylaşmak istiyorum" ısrarından o kadar nefret ettim ki, 3-4 gün önce adeta cennetten bir parça olan akvaryum koyu'nu bağcılar meydan'a çevirip kıvrımsız beyinlerini coşturan türkçe pop müziği kulağımıza sokulan bir bıçak gibi çevirmeye başlayan bir maymun topluluğu yüzünden 1 saat bile kalmadan kalkıp gittik. duyunca şeytan çarpmış gibi oldum dürrükler.
canımm demek tatilde milano'ya gittin ve sokak müzisyenlerini mükemmeldi, senin adına çok sevindim, bense babamın dedesinden kalma 1500 rakımdaki dağ evine gidip kulaklarıma tıpa takarak cenin pozisyonu almak istiyorum. beynimi gece babaanne dişi gibi suya bıraksam su sabaha katrana döner. -
13. 6. sınıf türkçe kitabındaki karikatür skandalı
bence hiç sakıncası yok. düşünsene bir de karikatür çölde geçseydi ?
-
14. kızmak ile kırılmak arasındaki farklar
gerçekten değer verdiğiniz insanlara kırılırsınız. bu hayal kırıklığıdır. etkisi uzun sürer hata bazen hiç geçmez.
zerre sikinizde olmayanlar bile sizi çileden çıkarabilir. bu düz öfkedir. geçicidir. -
15. arakan'daki vahşetin kimsenin umrunda olmaması
yapılan aşırı dezenformasyon umurumda değildir sadece yoksa maaşımdan 50-100 lira kesip göndersinler çocuklara derman olacaksa helal olsun. ama sorun yaygara kopararak,dezenformasyon yaparak çözülmüyor. diplomasiyle ve kararlılıkla çözülür.
biz biliyoruz halep yanıyor...,mısır ağlıyor... deyişlerinizi. işiniz bitince ortada ne halep kaldı ne mısır. kendi halkınızı gaza getirerek dünya siyasetinde aktif olamazsınız. kapıları açıp masrafları karşılamakla olmaz bu işler asıl mesele akan kanı durdurup yaralara merhem olmaktır.
arakan'dakiler müslüman değilde başka bir dinden olmuş olsaydı ne kadar umursardınız bir düşünün bakayım.
ruanda iç savaşı için hiç bir kampanya hatırlamıyorum mesela.
edit:ne alakasıvarcılara gelsin. haberin yalancısıyım ama ingiltere bizden daha önce bm'ye arakan için başvuru yapmış. an itibarıyla bm'ye başvuru yapmamıza daha 12 gün var.
https://twitter.com/…tus/904731244663111680/photo/1
edit2: eved eved büyük resim. -
16. türk erkeğine araba aldıran en büyük motivasyon
araba aldıran motivasyon falan yoktur. otomobil zaten lüks değil ihtiyaçtır.
1000 kişi başına düşen otomobil sayısı olarak bir kaç örneğe bakarsak:
amerika: 797
italya: 679
fransa : 578
almanya: 572
polonya: 537
birleşik krallık: 519
çek cumhuriyeti: 485
türkiye : 253
ihtiyaç olan bir şeyden 70%- 200% arası değişen oranlarda vergi almak soygunculuktan başka bir şey değildir. -
17. 7 eylül 2017 süleymancılar yurdunda taciz skandalı
taciz edilen çocuklarının ailelerinin sus payını alıp taciz edenlerden şikayetçi olmayacağı skandal.
yeni türkiye'de böyle. fakir çocuğu bul. taciz/tecavüz et/yurt yangınında öldür/ya da başka şekilde zarar ver. bedelini öde, aile sussun ve herkes mutlu!! -
18. 7 eylül 2017 taksimetre ücretlerine %15 zamlanması
bir terör eylemi falan olduğunda oradan uzaklaşmak isteyenleri 115 avro'dan götürecekler demek ki artık..
-
19. forrest gump'daki kaşar jenny
-
20. harry potter'da oynayan gözlüklü çocuk
-
21. meltem banko'yu anlatacak filme isim önerisi
nasılsa silinecek ama yine yazalım, hep yazalım.
sabire meltem banko ihtisasını ekşi sözlük ortamında hakkında açılan ve yaratıcılığın sınırlarını zorlayan başlıkları sildirmek üzerine yapmıştır.
aynı zamanda detayları silindikçe 9 nisan 2017 koru hastanesi rezaleti başlığında tekrar tekrar aktarılan, aşağıya da aktarılan vaka'ya konu olan hastanenin avukatıdır.
""""
bir yakın arkadaşımın başına gelen rezalet gibi rezalet olayı kendi anlatımıyla paylaşıyorum. bunu paylaşmamdaki amaç haksız olanın güçlü olup insanların acısını suistimal edip sorumluluktan kaçınması ve ilgili hastanenin hala hiçbir şey yokmuş gibi davranıp iş yapıyor olmasıdır.
edit : bebeğin ikinci mr sonucu . https://i.hizliresim.com/ldn4rl.jpg
edit 2: bebeğin yoğun bakımdaki fotoğrafı. 40. günün sonunda hortuma bağlanarak (emme ve yutkunma olmadığından) eve çıkarıldı. https://i.hizliresim.com/gblg2v.jpg
edit 3: bebeğin ilk mr sonucu https://i.hizliresim.com/brn9jy.jpg
edit 4: epiduraller doğum paketine dahil değil ve tanesi 750 lira. aile , 2. epiduralin izin alınmadan yapılmasında bunun çok önemli bir etken olduğunu düşünüyor.
edit 5: başlığa kendi hekim görüşlerini yazan doktorun açıklamalarını okudum ve bir kaç flu noktayı aydınlatmak istedim. hasta rahat odaya çıkarılıyor ama bu rahatlama meselesi bir oyalamaya dönüşüyor. aileden öğrendiğim kadarıyla, sözleşmeye göre kontrolleri yapan doktor doğumda hazır bulunmak zorunda. ara ara gelen doktor ise kaydı olmayan, muhtemelen başka hastaneden gelen bir doktor. yani siz kime emanet olduğunuzu bilmiyorsunuz. asıl doktor bir şekilde ortada yok ama yerine bıraktığı doktor da çok geç geliyor. bu süre zarfında sürekli "yan odada" diye aile kandırılıyor. 2. epidural bu noktada oyalama görevini üstleniyor. geç gelen doktor ise durumun ciddiyetini geç kavrıyor. işler daha sonra çığrından çıkıyor. sezaryen kararı alma, asansör bekleme, sedye, sezaryen vs. derken 45 - 50 dakikalık bir zaman kaybı daha yaşanıyor. daha sonrası ise hastanenin durumu örtbas etme çabaları...
--- spoiler ---
eşimin hamile olduğunu öğrendikten sonra bebeğimiz için en güvenilir hastaneyi aramaya başladık. ankara’da doğum alanında uzmanlaşmış bir hastane olarak bilinen koru hastanesi’ni olumlu tavsiyeler üzerine seçme kararı aldık. avantajlı olduğu gerekçesiyle doğum paketini almamız hastane tarafından önerildi. 9 ay boyunca tüm kontroller doğumu yaptıracak olan doktor tarafından yapıldı. kontrollerde bebekle ilgili herhangi bir sağlık sorununa rastlanmadı. bebeğin gelişimi olması gerektiği gibiydi. 9 nisan 2017 pazar günü saat 9:30’da eşimin suyunun gelmesi üzerine hastaneye doğru yola çıktık ve saat 10:00 civarında hastaneye girişimiz yapıldı.
9 ay boyunca tüm kontrolleri yapan ve doğumu yaptıracak olan doktorumuz şehir dışında olduğu için bizi hastanede sonradan kayıt dışı çalıştığını öğrendiğimiz başka bir doktor karşıladı. bunun üzerine kendi doktorumuzu aradık ve bize doğumu yaptırması için o hastanede çalışan başka bir doktoru yönlendireceğini söyledi. eşimi doğumhane yerine hasta yatış katına çıkarıp bir odaya aldılar. saat 11 -12 arası eşimin sancıları sıklaşmaya başladı. doğumun artık yaklaştığını düşünmeye başlamıştık ki, ebe odaya girerek “sen bu kadar sancıyla doğum yapamazsın, sana epidural yapmamız gerek” diyerek dayatmada bulundu. (bu arada ebe de hamileydi) eşim doktorumu arayın diyerek itiraz etti fakat ebe “doktor bey’le telefonda görüştüğünü ve epidural yapılması gerektiği konusunda anlaşmaya vardıklarını” söyleyerek eşimi ikna etti. epidural yapıldıktan sonra eşimin sancıları kesildi ve üstüne bir uyuşukluk çöktü. tüm bunlar olurken kayıt dışı çalışan doktor ara ara eşimi muayene etti fakat kimse eşimin başında durup süreci takip etmedi. eşim saat 1 gibi doğumhaneye alındı. biz artık doktorumuzun yönlendirdiği diğer doktor gelecek ve doğum başlayacak diye düşünürken doktor gelmedi. ısrarla doktorun neden gelmediğini sorduğumuzda ise ebe, “anne henüz doğuma hazır değil doktor yan oda da bekliyor” diyerek bizi yanılttı. saat 14.45’de ebe eşimin belinden açılan damar yolundan 2. doz epidurali sorgusuz sualsiz tekrar verdi. saat 15.00’da doğumu yaptıracak olan doktor acele ve panikle doğumhaneye girdi. eşimi muayene ettikten sonra bebeğin kakasını yaptığını fark etti. bunun üzerine rahimdeki kakalı suyu tamamen boşalttı. sezaryen kararı alması gerekirken doğumu hızlandırmam gerekiyor diyerek eşimin ayağa kalkmasını ve yürümesini istedi. bu arada ebeyi 2. epidurali yaptığı için azarladı ve kendisi doğumhaneden çıktı. bir süre sonra tekrar doğumhaneye geldi ve eşime biraz daha yürümesi gerektiğini söyleyip tekrar doğumhaneden çıktı.
tüm bunlar olurken eşimin başında kimse durmadı, bebeğin kalp atımlarını gösteren nst cihazını kimse takip etmedi. doktor tekrar doğumhaneye geldi ve eşimi normal doğum yapmaya zorladı fakat eşimin tüm çabalarına rağmen bebek doğamadı çünkü epidurallerin etkisiyle sancı ve kasılmalar azalmıştı ve doktor rahimdeki bütün suyu boşaltmıştı. bebeğin kalp atımları düşmeye başladı ve doktor bu böyle olmayacak sezaryene almamız gerekiyor dedi. doğumhane ve ameliyathane aynı katta olmadığından ve doğumhanede hazır sedye bulunmadığından sedyenin gelmesi beklendi. yaklaşık 10 dk. sonra sedye geldi. sedyenin boyu bile o anda uygun değildi ve sedye boyu ayarlamakla uğraştılar. nihayet eşim ameliyathaneye alındı ve doktor operasyonun 10 dk. süreceğini söyledi. saat 17:00 civarında başlayan operasyon, yaklaşık 25-30 dk. sonra son buldu ve bir hemşire ile bir doktor kucaklarında bebeğimiz ile çıktılar. bebeğin rengi mosmordu ve hemşire elinde pompa ile ciğerlerine hava basıyordu. apar topar yenidoğan yoğun bakımına alındı. bebek ölü doğmuş ve yenidoğan yoğun bakımda 15 dk. canlandırma işlemi yapılmış. tabi biz bunları çok sonra öğrendik.
doğumdan sonra bize her şeyin normal olduğunu, bebeğin ufak bir solunum sıkıntısı olduğunu ve 10 gün kadar yoğun bakımda kalacağını söylediler. bu süreç boyunca hastane bizi bilgilendirmekten sürekli kaçındı. ben araştırdıkça ve çalışanları sıkıştırdıkça öğrendim ki bebeğimiz oksijensiz kalmış, beyninde hasar oluşmuştu. fakat derecesini öğrenmemiz için yine hastaneyi zorlayarak mr çektirilmesini istedik. 5. gün de mr çekildi ve çok odaklı 3. evre ağır “hipoksik iskemik ensefalopati” olduğunu öğrendik. yani bebeğimiz ölebilir, yaşaması halinde ağır sakat kalacak. solunumundan görmesine, duymasından hareket kabiliyetine kadar her şeyi etkilenmiş durumda.
bizi bu süreçte bebeğimizin durumu yaralamışken, hastane yönetiminin hatayı kabul etmemesi, verilen epidurallerin kayıtlardan silinmesi, belgelerin değiştirilmesi, kayıt dışı çalışan doktorun ortadan kaybettirilmesi ve hasta dosyasının 40 günün sonunda yarım yamalak verilmesi gibi olaylarla çok hırpalandık. bu süreçte hastane bizden bir özür dahi dilemedi. çocuğun durumun genetik olduğunu söyleyerek bizi savuşturmaya çalıştılar fakat hiçbir genetik testte olumsuz bir bulguya rastlanmadı. hiçbir şekilde sorumluluğu kabul etmeyen başhekime, kayıt dışı doktoru sorduğumuzda “ben hastanedeki her doktoru tanımak zorunda mıyım, belki bir doktorun arkadaşıdır” şeklinde saçma bir cevap aldık. kabus gibi geçen bu 40 günün her anı ayrı bir skandaldı. daha buraya sığmayacak bir çok saçma olay yaşadık. bir özel hastanenin ne kadar iğrençleşeceğini bu süreç bize gösterdi.
--- spoiler ---
""" -
22. erkeklerin iç çamaşırı cahilliğindeki istikrarı
ev kadınları temizlikçi gelmeden önce, mahçup düşmemek için evi temizler, demokratikleşme reformlarını kendimiz için değil ab istediği için yaparız ve vücut hijyenine ancak karşı cinsten biriyle yakınlaşacağımız zaman dikkat eder, kalan zamanlarda ormanı bekçi değil sevgi korur esprileri yaparız utanmadan. toplum olarak kendimiz için değil başkaları için yaşarız. istisnasız her konuda "ne derler?" diye düşünür ve ona göre hareket ederiz.
çamaşır konusunda neden titiz olsun ki erkekler? kadınlara göre daha pratik düşündüğümüzü söyler ve bununla övünürüz, pisliğe zekayla bahane bulmaya çalışırız.
enemy of the state filminde, will smith eşine iç çamaşırı hediye ediyordu ve sonra kanun kaçağı durumuna düşüyordu. gizlice ve habersiz olarak eve döndüğünde, eşi ona dünyalar kadar kızgın olmasına rağmen o iç çamaşırını giymişti. onunla karşılaşacağından haberi yoktu, ama yine de giymişti çünkü kimse görmese bile bundan zevk alıyordu. özsaygı böyle bir şey, yıllarca kimseyle sevişemeyecek olsa da her gün iç çamaşırını değiştirmek ya da hoşuna giden şeyler giymek. yalnız olduğu halde evde jartiyer çorabını giyip gezinen bir kadına veya favori boxerını giyen adama nemfoman demeden önce, kendine saygısı olduğunu düşünürüm hep. zaten neden öyle diyeyim ki, deli miyim ben? -
23. ekşi itiraf
aynaya bakiyorum.
bir endulus sehrinde denk geldigimiz festivalde insanlari flamenko yaparken izlemisiz. ustune bir de acik havada, cadir clublarin onunde gonlumuzde dans etmisiz, durup opusmusuz. sevgilim bir saticidan aldigi kirmizi gulu kulagimin ardina koyarken oyle guzel, oyle kocaman gulumsemis, "cok guzelsin" demis kizararak. gulup bir daha opmusum, daha da kizarmis.
aynaya bakiyorum.
terden fonum bozulmus, maskara yanagima bulasmis. kisik gozlerimdeki surmeler guldukce goz altlarima dagilmis rakun gibi. rujum silinmis, dudaklarimin cevresine bulasmis opusurken. yuzum saatlerce dans etmekten al al olmus. ayaklarim su toplamis hep. gul hala kulagimin arkasinda. gozlerimin icinde binlerce yildiz cakiyor sanki.
aynaya bakiyorum, kendimi hic bu kadar mutlu gormemisim. -
24. melih mahmutoğlu
akıyor bugün. daha ilk çeyrek bitimine henüz 2:35 varken 11 sayı 3 ribaund 2 top çalma ve 1 asiste ulaşan adam. obra kenarda pis pis gülümsüyor.
tiki tik mıç yıpsık yinirim bin milihi. -
25. sedat peker'in fethullah güleni domaltmak istemesi
homoseksüel olmadığını kanıtlamak için yapılmış top 10 harekete girer.
-
26. bunu bilen liseli değildir
12 renkli tükenmez kalem.
https://mcdn01.gittigidiyor.net/…5276922_tn30_0.jpg -
27. 2007'nin 20 lirası vs 2017'nin 50 lirası
enflasyonun %10-11 bandında olduğunu ve yıllardır bu seviyede kaldığını iddia edenlerin izah edemeyecekleri kıyaslama.
2007 yılının 20 lirası, 2017 yılının 50 lirasından daha değerlidir.
gıda maddelerinden tutun, akaryakıt fiyatlarına ve hatta tekel ürünlerine kadar dilediğiniz kategoride kıyaslama yapabilirsiniz. -
28. pembe reis sedat peker'e düello daveti
serkan engin tarafından alenen yapılmış, bizzat pembe reisin twitter'daki son açıklamasının altına linki eklenmiş davettir.
pembe reis sedat peker’e düello daveti
hoka hey! (bugün ölmek için güzel bir gün)
siyu şefi çılgın at
öncelikle, fetöcülerin de “muhterem hocalarının” da analarını eşekler kovalasın. bunu baştan kenara koyduk sedat peker.
gıyabında “iktidar maşası, sübyancının kankası, botokslu pembe reis” dedim, şimdi direkt sana hitaben de aynısını diyorum.
dündar kılıç gibi bir “gerçek kabadayı” ile senin adını –kıyaslama babında da olsa- aynı cümle içinde andım, bu nedenle rahmetli dündar abi’den gıyaben özür dilerim.
(halkçı, demokrat, emekçiden, yoksuldan, mazlumdan yana, ilhan selçuk, deniz gezmiş, aziz nesin ve yılmaz güney'in dostu, "gerçek kabadayı" rahmetli dündar kılıç abimizi de saygıyla analım burada)
adım sanım gerçek; serkan engin, aha da bu resmi kimlik bilgilerim, doğma büyüme izmitliyim, aslen lazistanlıyım, enternasyonalist sosyalist bir şair-yazarım. (dağdan inme, dağıstan’dan dönme değil, 4500 yıllık lazona’nın hakiki çocuğu, harbi rizeli bir laz’ım)
şimdi, o “kahpelik, şerefsizlik, karaktersizlik” laflarını sana yedirmek için seni alenen teke tek, çıplak elle, yumruk yumruğa dövüş düellosuna davet ediyorum.
itlerinin ardına sığınmadan dövüşebilecek kadar yüreğin varsa, bütün televizyon kanallarının kameraları önünde yumruk yumruğa dövüşelim.
izmit’teyim, varsa yüreğin gününü-saatini de sen belirle, önceden basına duyurusunu yapalım ve gel buraya, izmit demokrasi meydanı’nda teke tek dövüşelim de memleket harbi düello görsün.
basının önünde dövüşürsek, hem marizlenince “iftira bunlar” deyip kıvıramazsın hem de ‘teke tek dövüş’ diye sözleşip akabinde evinde saklanarak it sürünü üstüme salamazsın.
biraz şerefin varsa, bu aleni düello davetimi “duymazdan gelmiş” görünüp el altından izmit’te it sürünü üstüme salmak yerine, tv kameraları önünde karşıma çıkar teke tek benimle dövüşürsün.
korkma, benden irisin de hem, ben anca 75-76 kiloyum, ama bakalım kimin yüreği daha ağır çekiyor.
“bu dünyada adam gibi yaşamasını bilenlerin vakti zamanı geldiğinde yakıştığı gibi ölmeyi de bilmeleri gerekir”vs. dediğine göre, seni düelloya davet eden kişiyle teke tek dövüşecek kadar cesaretin, şerefin, namusun olmalı.
ben ölümü çoktan kabullenmiş ve inandığı doğrular uğruna her an ölmeye hazır biriyim. dövüş sonunda ola ki ölürsem, ne mutlu bana ki şerefimle, cesaretimle, dimdik ayakta ölürüm.
madem sen de icabında “yakıştığı gibi ölmeye” hazırsın, o zaman ya herru ya merru pembe reis!
izmit’e gel, izmit demokrasi meydanı’nda teke tek dövüşelim ki “oluk oluk kanlarını akıtacağız” dediğin o onurlu akademisyenlerin intikamını alayım.
o akademisyenler naif, beyefendi/hanımefendi insanlardır, bu şerefsiz, hadsiz, edepsiz laflarına karşılık dava açtılar sadece, ama ben onlara benzemem, kenar mahalle çocuğuyum, işçi kooperatif sitesinde büyüdüm izmit’te çenesuyu mahallesi’nde. işçi sınıfının içinde doğmuş işçi oğlu işçiyim. (“sınıf" nedir biliyor musun lan sen faşist kurtçuk?) bir lastik fabrikasında, 3 vardiya çalışma sisteminde, yeri geldiğinde defalarca kez 16 saat çift vardiya çalışmış adamım, yani pera barlarında devrimcilik oynayan küçük burjuva piçlerinden değil, işçi sınıfının içinden bir sosyalist şairim.
sen hiç hayatında “helal” para kazandın mı lan pembe reis? hiç fabrikada, tarlada, ofiste alnının teriyle, kol veya kafa emeğinle çalıştın mı hiç? yoksa bütün ömrün haraç yemekle mi geçti?
evet pembe reis, gelelim tekrar düelloya: silahsız geleceğim, dilersen benden dayak yedikten sonra beni itlerine vurdurabilirsin, yakışır sana zaten böyle bir ibnelik.
seni marizlediğimde, haraç ve kumar manosu bölgelerinin üstüne şahsen ben çökmeyeceğim, yıllardır seni itin götüne sokup sokup çıkartan çakıcı’ya bırakacağım.
(çakıcı demişken, alaattin çakıcı'nın senin hakkında söylediği sözlerin bir kısmını da burada analım, hem bilmeyenler de öğrensin bu vesileyle)
gerçi çakıcı mert adamdır, bileğinin hakkıyla elde etmediği şeye tenezzül etmez, lakin çakıcı kabul etmezse, senin bölgelerini aralarında bölüşmeye hevesli olanlar zaten hemen ortaya çıkacaktır.
“şeyh uçmaz, müritleri uçurur” derler ya, aynı durum senin gibi, itleri tarafından şişirilmiş balon kabadayılar için de geçerlidir.
ben de bu balonu patlatacağım artık.
malum, memleket “değneksiz köy” olunca, biri de çıkıp seni böyle “yeke yek” dövüşe davet etmeyince, kendini “don corleone” sandın yıllarca.
bakalım teke tek dövüşebilecek kadar adam mısın, o kadar şeref, haysiyet, namus, cesaret var mı sende?
velhasıl pembe reis, dediğim gibi, tv kanallarının kameraları önünde, benimle teke tek dövüşmezsen en adi şerefsizsin, kamu alem bunu da böyle bilsin.
serkan engin
7 eylül 2017
kaynak: pembe reis sedat peker'e düello daveti -
29. evinde şort giyen kadını şikayet etmek
evde şortla geziyorsan perdeleri kapatmak zorundasın gibi saçma sapan yorumlar görüyorum, millet iyice delirmiş insanların hayatına burnu sokmaktan.
bak arkadaşım ev bir insanın mahremiyet bölgesidir isterse çıplak gezer isterse kara çarşafla hiç kimse karşı apartmandan dikizleyip evde şortla geziyor bu diye şikayet edemez. neredeyse saat başı balkona çıkıp sigara içen adamım bir kere bile karşı apartmanın pencerelerinden birine gözümü dikip dur bakalım n'apıyorlar içerde, nasıl geziyorlar diye bakmadım.
hem insanların mahremiyet alanını dikizleyip hem de haklıymışsın şikayetçi olamazsın, nokta. -
30. cedric carrasso
yedek kaleci için yaşı gayet uygundur.
yedek kaleci yaşlı olur, tecrübeli olur. zaten çok yetenekli genç kalecin varsa bu kaleci oynamadan gelişemez ki. muslera sakat ya da cezalı olursa kendisi kaleye geçecek. ki muslera kart görebilen bi kaleci. sezonun önemli maçlarından birisine denk gelse, frikikten aşırtma yiyen eray'ı kalede görmek istemem.
maliyeti de çok uygun. eray'a güveneceğime ona güvenirim. -
31. enstrümanı ile özdeşleşmiş müzisyenler
-
32. diego da silva costa
fenerbahçe ile anlaşma yapan futbolcu.
diego, beni bir daha aramayın demiş, fenerbahçe de tamam demiş.
kesin olmayan bilgi ama yaymakta fayda var. -
33. kitap yerleştirme sanatı
-
34. türkiye'nin en yaşanılır şehirleri
bi espriler bi şakalar, gül gül ölürsün.
izmir değilmiş! bak bak bak! lan zaten izmir değildir. otogarı sidik kokuyor, sokaklarını bok götürüyor.
sanki millet de ölüyordu izmir'e yerleşeceğim diye!
türkiye'nin en yaşanılası illeri sinop, kastamonu ve bartın'dır. üstelik insanı da kendini beğenmiş ve terbiyesiz değildir. doğası, havası ve denizi izmir'den daha güzel değilse adam değilim.
gelmek isteyen buyursun gelsin. çayımızı içsin, yemeğimizi yesin, misafirimiz olsun.
biz misafiri severiz. -
35. sahte parfümü duty free diye satan dolandırıcı
bir şey değerinden ciddi miktarda düşük fiyata satılıyorsa o şey sandığınız değerdeki şey değildir.
imza: newplanet -
36. istanbul'da türkçe konuşanın taksiye binememesi
istanbulluların taksicilerle ilgili şikâyetleri malum... “8.75 tl indi-bindi düzenlemesi” ne rağmen kısa mesafeye gitmeyen, yağmurlu havada ortadan kaybolan, vardiya değişim saati gibi bahanelerle yolcu seçen taksicilerle yaşanan sorunlar bitecek gibi de değil. işte o kronikleşen sorunlardan biri de sultanahmet, eminönü, beşiktaş ve taksim gibi özellikle turistlerin yoğun olduğu bölgelerde yaşanıyor. sadece turist kabul eden taksicilerle ilgili şikâyetler son dönemde iyice artmış durumda. ht istanbul’a gelen, “bizi değil turistleri tercih ediyorlar”, “taksiye nasıl bineceğiz?” isyanlarının ardından ht istanbul ekibi olarak yollara düştük.
turist gibi...
ekibimize tamamen ingilizce konuşan ve turist gibi davranan bir arkadaşımızı da alarak peşi sıra taksilere binmeye çalıştık. durum sandığımızdan da vahim çıktı! ilk durağımız sultanahmet’ti... 6 taksi durdurduk. türkçe konuşarak 5’ine binemedik. türkçemizle reddedildiğimiz taksilere arkamızdan ingilizce konuşan arkadaşımız da binemedi; çünkü şoförler batılı turistlerin de istanbul’da taksicilerin huyunu öğrenip artık daha dikkatli olduğunu, kuşku oluşursa sorun çıkardıklarını düşünüyordu. arap turistlerse hep pazarlık ettikleri ve iyi fiyat aldıklarını sandıkları halde kısa mesafede bile çoğu kez yüksek ücret ödediklerinin farkında olmadıkları için tercih ediliyordu. yine de türkçe konuşarak binemediğimiz 6. taksiye ingilizce konuşan arkadaşımız binebildi. kendini turist olarak tanıtan arkadaşımız, taksicinin kısıtlı ingilizce’siyle sohbete başladı. 3 senedir taksicilik yaptığını belirten şoför, “bazı taksiler seçim yapıyor. ben seçim yapmam” dedi.
kapı dışarı edildik
bu arkadaşımız eminönü’nde araçtan indi ve yeniden bir araya geldik. beşiktaş’a gitmek üzere bir başka taksi çevirmek istediğimizde aynı tavırla karşılaştık. 7 taksiden 6’sıyla anlaşamadık çünkü turist değildik. çok geçmeden etrafta bir turist yoğunluğu olduğunu fark ettik. araçlar bizi pas geçerek yoğunluğun olduğu bölgeye yöneliyordu. türkçe konuşanı almayan taksicilerden biriyle yaşadığımız diyalog ise ilginçti. araca yarı yarıya binmişken “nereye?” diye sordu. “beşiktaş” yanıtına, “götüremem” diyerek karşılık verdi. durumu gören arkadaşımız gelip ingilizce “müsait misiniz?” dedi. taksici bir anda yüksek sesle arapça bir şeyler söylemeye başladı. kısa sürede arkamızda arap bir ailenin olduğunu ve taksicinin onlara seslendiğini fark ettik. “müşteriyi memleketine göre mi taşımaya başladınız artık?” diye sorunca taksici, “çocuklu aile, görmüyor musun?” diyerek sert çıktı. en sonunda duran bir başka taksiye ise türkçe konuşarak yine binemedik. arkadan gelen ve ingilizce konuşan arkadaşımız bindi, beşiktaş’a doğru yol aldı.
araplar ön sırada
bu kez dolmabahçe’de inerek yine taksi beklemeye başladık. çok geçmeden araçlar yanaşmaya ve “nereye?” diye sormaya başladı. türkçe konuşarak 4 denemede başarısız olunca, bekleme yapan bir taksiyi fark ettik. yaklaşarak “beşiktaş’a” deyince şoför “aracı bırakacağım” diyerek yine reddetti. ardından ingilizce konuşan arkadaşımız da yine aynı taksici tarafından reddedildi. bu sırada araya bir arap turist girdi ve birden araca bindi. yani beşiktaş’ta da 6 taksiden 5’ine ne türkçe ne ingilizce konuşarak binebildik. en sonunda park halindeki bir taksi, türkçe konuşmamıza rağmen kabul etti ve bizi taksim’e ulaştırdı.
son olarak akm’nin önünde de 2 takside ne türkçe ne de ingilizce fayda etti. bu taksilere de bir süre sonra arap turistler bindi. sonuçta, birkaç saat içinde 4 semtte toplam 21 taksiden 20’sine türkçe konuşarak binemedik. ingilizce konuşarak sadece 2 taksiye binebildik. kalanı araplarındı...
4 nokta 21 taksi türkçe’yle sadece 1 yolculuk
burası sultanahmet... türkçe ve ingilizce ile binemediğimiz taksilere arap turistler bindi. zira onlar sıkı pazarlık yaptıklarını sanırken aslında kısa mesafede bile yüksek ücret ödediklerini fark etmiyor.
‘tekel hakkını kötüye kullanıyorlar’
istanbul taksiciler esnaf odası başkanı yahya uğur’a; taksim, sultanahmet ve beşiktaş’ta taksicilerin yerliyi değil turisti aldığını, özellikle de arapları tercih ettiğini anlattık ve “bu duruma niye engel olamıyorsunuz? cezası yok mu?” diye sorduk. işte yanıtı: “taksicilerle ilgili bütün şikâyetler bu bölgelerden geliyor. bizi uluslararası basında rezil eden olaylar da yine burada yaşanmıştı. taksicilerin yerliyi değil turisti almasıyla ilgili bize de şikâyet geliyor. plaka alıyoruz, tespitte bulunuyoruz fakat 2 günde bir şoför değiştiren taksilerle karşılaşıyoruz. yeni uygulamaya konulan itaksi sistemiyle sorunlar çözülecek. kamera sistemi gelecek, ayrıca kaçak şoför çalışamayacak. yerliyi taksiye almayıp turisti alan taksiciler şikâyet edildiğinde istanbul büyükşehir belediyesi 250 tl ceza yazıyor. biz de durumu istanbul esnaf ve sanatkârlar odaları birliği’ne bildiriyoruz. oradan da 660 tl ceza geliyor. müşteri seçen, sadece turist alan taksici aynı zamanda tekel hakkını da kötüye kullanmış oluyor. yani hukuki sorumluluk da olmalı. fakat kimse bu işi hukuk yoluyla takip etmiyor. tekel hakkının kötüye kullanımı korsanı da teşvik ediyor.”
‘madem taksiye binemiyoruz tekel hakkı da ellerinden alınsın’
1986’dan beri ‘otomobille şehir içi yolcu taşımacılığı’ hakkı taksilerde. yani taksiler bu alanda tekel. fakat tekel oldukları halde yolcu seçiyor, herkesi taşımıyorlar. bu durumda da istanbullulardan şu eleştiriler yükseliyor: “hem taksilere mecburuz hem de bizi almıyorlar. madem öyle başkaları da taşımacılık yapsın. o zaman faturayı kesen taşımacılık yapar. yolcu seçmeyi kendilerinde hak görüyorlarsa tekel de ortadan kalkmalı. bu imtiyazları da kaldırılmalı. belki o zaman akılları başlarına gelir.”
kaynak
acikcasi taksici maduriyetinde gelinen son nokta olmus. adamlar(ilgili haber sitesinin ekibi) gitmis once turk gibi, daha sonra da batili turist gibi taksiye binmeye calismis. ancak 1 istisna haric hepsinde reddedilmisler. hatta bir seferinde arabadan zorla indirilmisler. istanbul'da ki taksiciler, arap turistler haric kimseyi almak istemiyormus araclarina. cunku dediklerine gore batili turistler de artik olayi(sahtekarligi) cozmus. vatandaş hakli olarak isyan ediyor biz nasil taksiye binecegiz? diye. şahsim adina ben de istanbul'un merkezinden sehir disina tasindigim icin bu tarz olaylarla pek karsilasmiyorum artik. ama olay dogruysa ki oyle gorunuyor buyuk rezillik gercekten. taksicilerin ne uckagitci oldugunu biliyorduk ama bu olay bambaska bir noktaya getirmis. istanbul'un ici boyleyse sayet sikinti buyuk. umarim ilgili haber ve eksi sozluk, twitter gibi platformlarda yapilacak olan tepkiler sayesinde gereken onlemi alir yetkililer. -
37. netflix
skiyim intronuzu. intro atla seçeneği çoğu platformunda mevcuttur. ama atlamayın amk. mesela narcos da intro atlanır mı hiç. pablo reyizin motor üstündeki pozu yeter.
-
38. 7 eylül 2017 dolar kuru
benzin 5.30 olmuş, dolar 3.41 olmuş diye seviniyor adam.
deve sidiğinden mi bunlar acaba?
fantastik. -
39. etil alkol satışlarında patlama yaşanması
peşin not; bar çalışanıyım, bildiğin barmenim.
alkol firmalarının çalışanlarıyla sürekli muhattap oluyorum. bahsedilen, sadece geçen yıl türkiye'de rakı pazarının %20 küçüldüğü.
temizlik amaçlıdır diye etiketlenip satılan mamülün üreticisinin burgaz olduğu, ve sayılamayacak kadar çok davanın muhattabı olduğunu söylemek isterim. yani, eli kulağındadır, o mamül kalkacak piyasadan. stoklayacak arkadaşlara duyrulur.
ayrıca not; 70cl rakının fabrika çıkış maliyetinin 6-7 tl civarında seyreylediği, bir şişe biranın, semtinizin en işlek tekeline kdv dahil 5-5.40 arasına giriş yaptığını düşünecek olursak.. millet kolonya da içer, bonzai de içer.. afedersin skim kafa yapıyor desen götüne de sokar.
aynı sigara da olduğu gibi alkolde de, aşırı vergi vatandaşı kayıt dışılığa sürükleyip, hem kendi canlarını riske atmasına, hem de devlet için gelir kaybına sebep olmaktadır..
devletin ameka, millete bir şey olmasın yeter..
not; anason yağı ile yaptığınız rakıyı en az 15 gün dinlendirirseniz daha lezzetli olur. yoksa hafif ispirto kokusu ve rengi almanız mümkün. afiyet olsun. -
40. koç holding'in iflas etmesi
bunun tüpraş'ı var arçelik'i var otokar' ı var hatta daha da var oğlu var. yarısı iflas etse geri kalan yarısı nanik çeker.
konuşulması bile komik yani. ha ayrıca, türkiye iflas etse koç holding yoluna devam eder, ama koç holding iflas ederse türkiye ekonomisi de yarrağı yer. -
41. 155'e ulaşılamaması
diyelim ki odanızda oturuyorsunuz ve o sırada evinizde davetsiz bir misafir var, polisi arıyorsunuz fakat o da ne? telefona kimse bakmıyor. adam evde ne var ne yok götürüyor fakat halen ulaşılabilinmiş değil. bu benim değil bir arkadaşımın başına gelmişti. acı bir gerçek var ki türkiye'de polisi arayabileceğimiz bir numara yok. demin bir kez daha şahit oldum. bir grup andaval bir saattir korna çalıyor ben de şikayetçi olmak istedim ve 15 dk bekledim sonunda biri açtı ve yapabileceği bir şey olmadığını söyledi. dünyanın en fakir ülkesinde bile bu yoktur, polis keyfî bir kurum değildir anında ulaşabilmen ve çözüm bulmaları gerekir. ülke olarak korkunç haldeyiz ve kimse düzeltmek için bir şeyler yapmıyor gibi.
https://www.change.org/…tr-araç-gürültüsüne-son-ver
bunu da buraya eklemek istedim. araç gürültüsü için bir şeyler yapılması gerekiyor, özellikle büyük şehirlerde sağlığımıza büyük zararlar veriyor farkında olsanız da olmasanız da. -
42. the red pill
bu kırmızı hap tarihi ne zamana dayanıyor bilmiyorum, ama başımdan geçen bir anıyı paylaşmak isterim. sanırım 2005 senesiydi. bir konserde bir çocukla göz göze geldim. o sırada ben bir şeye gülümsüyordum, o da uzakta başka bir şeye gülümsüyordu. ikimiz de sırıtırken, göz göze geldik tesadüfen ve gülümsememiz derinleşti bir anda. sonra kafaları çevirdik.
sonra başka bir ortamda başka bir gün, pat diye yine karşılaştık. a nerden çıktı bu yine derken yine gülümsemeler, falan filan. ben çaktırmadan arkadaşıma gösteriyorum, nasıl tatlı çocuk falan değil mi diye. ki o zamanlar cidden tatlıydı.
bu arada o sıralar ben lisedeyim. bahsettiğim karşılamalar da lisenin kültür etkinliklerinde geçiyor. onla karşılaştığımız günün akşamında benim dahil olduğum etkinlik grubuyla yemek yemeye gidiyoruz. hocalar da yanımızda. bir bakıyorum, bizim çocuk da gelmiş. meğersem bir arkadaşımın ağabeyiymiş. o da bizim liseden mezun. tam karşıma oturdu. bütün gece benle ilgilendi, ve gecenin sonunda msn adreslerimizi verdik ve iletişime geçmeyi başardık.
bütün bir yaz, onla online denk gelebilmek için elimden geleni yaptım. yazlıkta internet, bilgisayar yok. haftada 2-3 internet kafeye gitmeye çalıştım. laptopu olan bir misafir geldiğinde ödünç alıp 146dan bağlandım. annemden azar işittim falan. ama bir şekilde iletişimde kaldık.
sonbaharda biz bununla buluştuk. tek aklımda kalan ter kokusu. tiyatroya gitmiştik. ve öleceğimi sandım o salonda. o gün o çocuk benim için çekiciliğini kaybetmişti. ama yine de online konuşmaya devam ettik.
çocuk çok akıllıydı. dünyanın en iyi üniversitelerinden birinde okuyordu. ama başka planları vardı. the red pill o zaman revaçta mıydı bilmiyorum. burada ilk entry 2010 yılında girildiyse 2005 civarı amerikada okuyan biri bu felsefenin ilk çıktığı zamanlara hakimdir muhtemelen. neyse efendim, bu çocuk bana ideallerini anlattı. ilişkiler konusunda çok okuduğunu, ve bildiklerini kitap ve seminerlerle insanlara anlatacağını, bir devrim yaratacağını anlatıyordu. deneyimlerini anlatıyordu, taksimde bir gecede on farklı bara gidip, onlarca kızla tanışıp, hepsini nasıl tavladığından bahsediyordu. sözüm ona bu deneyimi herkes yaşamalıymış. hayali üç sene içinde milyonlar kazanmaktı. ve adım gibi eminim ki okudukları, uyguladıkları the red pill dersleriydi.
şimdi bu çocuğun çok zeki ve çalışkan, ayrıca tipten de fena olmadığını düşünün. bir de bunun üstüne hırsı ekleyin. üç yıl içinde milyonlar kazanacağım diyordu. ama aynı zamanda leş gibi ter kokan biri. tam o sırada otobüsle inönü stadyumunun ordan taksime doğru çıkıyorduk. gülerek o milyonları kazanınca haber edersin diye dalga geçtim. tam o sırada otobüs virajı alırken, bedenim saçlarım savruluyordu ve yüzümde bihterin nihali aciz gören, ezen bakışlarının bir kopyası vardı. karşındakinin, elinde her türlü imkan varken saplantıları yüzünden kendine saçma sapan hayaller edinmesi, ve senin onun başarısızlığa sürükleneceğini bilmenden kaynaklanan. sanırım bu son görüşmemiz oldu. çünkü cidden sağlıklı bir insan profili çizmiyordu. işi gücü okulu bırakmış, böyle safsatalarla uğraşıyor. ben değil, herhangi bir kız böyle kafayı kırmış birini ciddiye almaz. one night stand için fazla pis ayrıca.
şimdi ne mi oldu. tabii ki milyonlar kazanamadı. ne iş yaptığını söylemeyeyim ama çocuklarla haşır neşir. seviyesinin kat be kat altında bir iş. bir ara tipi bozmuştu ama şu aralar yine toparlamış. en ilginci ise, geçen sene her gün demokrasi nöbetindeydi. şimdi hala her gün sabah gazetesinden erdoğan haberleri paylaşıyor. alfa olmayı geç, beta, omega bile olamayacak bir akgezen. bana kalırsa, fetocu ve gizlemeye çalışıyor. o kazandığı, burs aldığı okulları belki böyle açıklayabiliriz belki, bilemiyorum. ama şu an bana tamamen bir ucube gibi geliyor.
buradan the red pill felsefesine inanan erkeklere sesleniyorum. sadece işe yarar kısımlarını alın. karizmatik duruş, güçlü adam portresi çizmek falan hoş şeyler bunlar ama bunların sizi mekanikleştirmesine izin vermeyin. karşınızdakinin bir insan olduğunu unutmayın. yoksa bu öğrenilmiş hareketler buram buram kokuyor ve karşınızdaki insan yıllar sonra sizi aciz biri olarak hatırlıyor. -
43. reglin ilk günü
(bkz: kutlu majezik günü)
-
44. ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı
anasını skym o connectıtlarınızın çeşitli sosyal mecralarınızın. gerçekten konuşmaya dertleşmeye ihtiyaç duyuyorum ve kimsem yok bunu yapabilecek. o salak şeylerin varlığını kabul etmiyorum
-
45. murat kosova
gazozuna denilen macta galip gelen hirvatistan'la, maglup olan ispanya'yla oynayacak, ne gazozu amk.
bagiradur murat kosova.
bagiran ve bagirmaya devam etmesi gereken basketbol spikeridir. -
46. ozan tufan
biz onu gömerken o sabah sabah 5 dilim baklava gömmüştür diye tahmin ettiğim kebapçı çırağı.
-
47. mühendislik okuyacaklara tavsiyeler
önüne gelen okumayın demiş. okuyun gençler. ancak okulu bitirince çok bir şey biliyor olmayı beklemeyin. normali de budur. bir disket düşünün. ** eğer disket formatsız ise bu diskete bilgi yazılamaz. eğer disket formatlı ise bu diskete bilgi yazılabilir. ne gönderirseniz yazar üzerine. üniversite budur. üniversite sizi formatlar. öğreneceğiniz konuları anlayabilmenize, araştırabilmenize, öğrenebilmenize yardımcı olur. hangi üniversite olursa olsun, üniversiteden mezun olduğunuzda iş yapacak derecede mühendislik öğrendiğinizi düşünmeyin. zaten burası teknik meslek okulu değil. mühendislik fakültesi. 2 sene temel yök derslerini alırsınız. fizik, kimya, matematik, inkılap tarihi, türkçe vb. derken 2 senede sadece mühendisliğe giriş dersi almış olursunuz. sonraki iki senede alacağınız derslerden herhangi biri, sizin ileride meslek olarak yapacağınız dersi anlatıyor olabilir ki bu durumda bu bilgiyi teorisi ve pratiğiyle 14 haftada vermek mümkün değildir. bu yüzden stajlarınızı mümkün olduğunca güzel yapın. staja gittiğinizde çalışanlara soru sorun. siz sormadan kimse stajda size bir şey öğretmez. 4. sınıfın yazında işçiye gidip öğrenci olarak soru sorarsınız. işçi içinden: aferin, ne meraklı genç, öğrenmek için soruyor bak der. staj bittikten sonra dosyayı onaylatır aynı soruyu sorarsınız. bu sefer işçi, şu mühendise bak. bomboş mezun olmuş. saçma sapan sorular soruyor der. stajlarınızı güzel yapın, ileride ilgili konunun sizin mesleğiniz olup olamayacağı konusunda net karar alın. bu konuyu belirledikten sonra o konuda uzmanlaşın. stajınızı, bitirme projenizi, tezinizi bunun üzerine yapın. bu konu ile ilgili bilgisayar programlarını, ilgili alet edevatı (örn: plc, cnc vb. ) kullanmayı öğrenin.
söylemeye gerek bile yok sanırım. en az bir yabancı dil ve bilgisayarı iyi şekilde öğrenin. gerekirse bunun için ekstra bir yıl ayırın ama bu konuyu çözün.
derslerinizi ortanın az üstü seviyede geçer şekilde ayarlayın. kalan zamanınızda sosyalleşin. arkadaşlarınızla sinemaya, tiyatroya, operaya, baleye gidin. bir müzik aletini çalmak için gayret gösterin. festivallere gidin. için, gezin, eğlenin. ileride bunun için fazla vaktiniz olmayacak. ek olarak bu arkadaşlıklar ne kadar sağlam ise o kadar şansınız yüksek olur. bir arkadaşınız işe girer. ileride oraya yeni bir eleman alınacağında size referans olur. aynı şekilde siz, çalıştığınız iş yerinize bir eleman alınacağında, kişiliğini, karakterini bildiğiniz düzgün bir insana referans olur ekmek parası kazanmasında yardımcı olursunuz.
hangi üniversiteden mezun olursanız olun, kendinizi geliştirdiğiniz sürece, işinizi iyi yaptığınız sürece, işinizi ve çalışmayı sevip çalıştığınız sürece, önünde sonunda güzel para da kazanırsınız. bu mesleğe ilk başladığınız yıllarda olmayabilir ancak belirli bir süre sonra olacaktır.
sonuç olarak mühendislik okumak güzeldir. mühendis olmak güzeldir. okuyun. -
48. iasmin latovlevici
-süper lig'de geçen sezon 43 şut ile en çok şut atan bek oyuncusuydu.
-latovlevici geçen sezon süper lig'de büyük farkla en çok kilit pas atan bek oyuncusuydu (51 kez).
-latovlevici geçen sezon süper lig'de en çok isabetli duran top kullanan bek oyuncusuydu (57 isabetli duran top).
-süper lig'de geçen sezon en çok isabetli uzun pas (30+ metre) atan sol bekti (79 kez).
-harbi harbi beşiktaşlı taraftlar, geçen sezon deplasmanda bu adamdan neler çektiklerini iyi bilirler. özeti
-allahını seven defansa gelsin deyip iman kapanması yapan takımları rahat açar.
-bir caner değil ama klası çok yakın ve linnesi eğitebilir. -
49. 7 eylül 2017 acil kan ihtiyacı
üst edit: az evvel kan ihtiyacı olan kızımızın annesi ile görüştüm, donör bulunduğunu söyledi.
fakat, yarın tekrar kan ihtiyacı olabilirmiş.
dün yapay kalp takılan 14 yaşındaki melisa erdem için ab+ kana ihtiyaç var.
acil olarak 1-2 saat içerisinde bulunması gerektiğinden yeni başlık açtım.
yer: yeniyüzyıl özel gaziosmanpaşa hastanesi gaziosmanpaşa/ istanbul
iletişim: gaye erdem- anne
0534 624 98 65 -
50. bir takım ol mesela beşiktaş gibi
yapılan yorumların şaşırtmadığı duvar yazısı.
şereften bahseden gs lilerin yorumları:
"eski başkanın federasyon başkanı olsun".
14 yıl şampiyon olamadıktan sonra 1 yıllık ali uras (eski efsane gs başkanı) başkanlığında gelen müthiş şampiyonluğu anlatıyor muhtemelen.
çünkü beşiktaş'ın eski başkanının tff başkanlığında bu tiplerin beşiktaş'tan fazla şampiyonluğu var. 5 kat fazla kupası var.
hava atılan 4 yıldızın 1.5'uğunun 8032 numaralı gs kongre üyesi haluk ulusoy döneminde alındığını filan yazmaya gerek yok muhtemelen...
"ibrahim akın, şike".
operasyon yapılan beşiktaş ve fb. operasyonu yapan gs'yi himmetlerle ayağa kaldıracağını beyan etmiş penisilvanya'nın savcıları.
yorum yok...
bir de yükseleni gs olan aliağasporlu var.
"onüç çampiyonluları var amça" "kiev 6" diyen tip.
aliağaspor ile henüz karşılaşmadık ama göztepe'yi en son gördüğümde 10-12'ye giden bir maçta 50. dk da maç 7 olmuşken luce'nin takımı geri çekip "beyler rencide etmeyin" dediği maç oynanıyordu. 6-8 edebiyatı yapıyorlar.
edit: eski başkan - alacak edebiyatı yapan dalyarak da karşıyakalıymış bu arada :)