"biri gemileri yürüttü, istanbul'u aldı,
diğeri istanbul'u yürüttü, gemileri aldı..."
Öncelikle, sitemize gösterdiğiniz ilgi ve destek için hepinize teşekkür ederiz. Sizlerden gelen geri bildirimler ve beğeniler bizim için büyük bir motivasyon kaynağı oldu.
Sozlock olarak tam 9 senedir her gün ekşisözlük'den okumaya değer içerikleri filtreleyip günlük listeler oluşturduk. Bu işi yaparken kişisel davranmadık, günün en popüler başlıklarının en beğenilen entrylerini aldık listelerimize. Üstelik bu gayretimiz hiç bir zaman ticari bir kaygı taşımadı. Yayına başladığımız ilk günden beri en ufak bir reklam yayınlamadık, sponsorluk anlaşmaları yapmadık. Sozlock üzerinden tek kuruş kazanmadık.
Bütün bunlara rağmen, ne yazık ki son dönemde ekşisözlük yönetimi tarafından alınan bot koruma önlemleri nedeniyle, ekşisözlükten entry çekme ve beğenilen entryleri listeleme hizmetimizi maalesef devam ettiremiyoruz. Bu durum ekşisözlük yönetiminin aldığı bir karar olup, tamamen bizim kontrolümüz dışında gerçekleşmiştir. Bu zorunlu durumdan ötürü yaşanan aksaklık nedeniyle anlayışınıza sığınıyoruz.
Sozlock Ekibi
Ekşi Sözlük Debe Listesi
-
1. 29 mayıs 2016 fetih şöleni
-
2. misvak dergisinin berkin elvan karikatürü
-
3. 29 mayıs 2016 ikinci roboski katliamı
sınır ticareti --> (bkz: kaçakçılık)
roboski --> (bkz: uludere)
katliam --> (bkz: operasyon)
hayırlısı be gülüm. etme bulma dünyası. -
4. mastürbasyon olayı camide bile başınıza gelebilir
allah hiçbir kadını para, makam, itibar uğruna hemcinsinin uğradığı tacizi haklı çıkarmaya çalışacak kadar düşürmesın.
-
5. istanbul'un tüm ağaçları kesilse oksijen azalmaz
ağaçların sadece oksijen ürettiğini sanan mal beyanı. ciddiye almayınız.
edit e edit: mesaj atan bir yazara verdiğim cevapta yazdığım gibi, %25 bahsettiğiniz kadar küçük bir oransa mal varlığınızın %25 ini bir hayır kurumuna bagislayabilirsiniz, nasıl olsa azalmayacak. -
6. yenikapı mitinginde beyin yakan pankart
osmanlı yazmış amk çocuğu
senin tükettiğin oksijen haram be dayı -
7. bir yiyecek ile özdeşleşmiş karakterler
ilk yazan ben olayım
(bkz: kanzuk - dürüm) (bkz: swh) -
8. 2016 turizm krizi
dun bi usta grubu calisirken onlarin yaninda muhabbetlerine kulak veriyordum.
adamlar ekonominin iyice kotuledigini ve ayrica suriyelilerin sektore cok girdigini, işlerini ellerinden almaya basladigini konusuyordu.
yerli ustanin hakkinin yendigininden, sektorun yabancilastirildigindan flan bahsettiler. bu suriyelilerin ulkeye gelmesini buyuk problem olarak konustular. birbirlerine sakin iş vermeyin, 10 liraya bile calissa is vermeyin bunlara diye ogutlediler.
en son dedi ki biri; bunlar hep ecnebinin turkiye ustunde oyunu işte. turkiyede yerli uretimi, yerli ustayi, calisani bitirmek icin yapiyorlar dedi.
karsinizdaki zihniyet cok acayip bi zihniyet gencler. dunyada yaşam varoldu varolali gecen surecteki cahiliye devrinin doruk noktasindayiz suan bu topraklarda.
o yuzden bu kriz bile bir sey anlatmayacak onlara. bunu sakin beklemeyin.
bu krizi bile ruslarin bi oyunu olarak gorecekler. belki almanlarin belki kübanin. -
9. galatasaray'ın türk sporundan silinmesi
-
10. pizzadan silikon çıkma rezaleti
silikon olduğundan iyice emin olun da. hayır olmayabilir yani.
-
11. cersei lannister rolünü oynayabilecek türk oyuncu
(bkz: özkan uğur)
onu da oynar. -
12. karısını çitalar parçalarken fotoğraflayan adam
(bkz: karısını gitar çalarken fotoğraflayan adam)
elleri görelim.
edit:parçalarken olacak, aklımdan geçeni yanlış yazmışım ey yozgatlılar.
edit2: benim yazdığımı da yanlış okumuşsunuz. inanmıyorum size. daha doğrusu beyninize.asadadasfsadf
edit 3: schopenhauer bir kez daha haklı çıktı. (bütün dünya bizim tasarımımızdan ibarettir demişti)
biraz daha destek koyalım o zaman:
https://seyler.eksisozluk.com/…iyelerden-uzun-gelir
(bkz: adana limanı'nın sansürsüz pozu)
başka bir örnek:
bir ignliiz üvnsertsinede ypalın arşaıtramya gröe,
kleimleirn hrfalreiinn hnagi srıdaa yzalıdkılraı ömneli dğeliimş.
öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain yrenide omlsaımyış.
ardakai hfraliren srısaı krıaışk oslada ouknyuorumş.
çnükü kleimlrei hraf hraf dğeil bri btüün oalark oykuorumuşz.
bakın nasıl da duzgun okudunuz, ilginç değil mi?
http://onedio.com/…yeni-fenomen-sorusu-oldu--711610
http://2.bp.blogspot.com/…balerin_goz_yanilmasi.gif -
13. 28 mayıs 2016 okc thunder gs warriors maçı
fethullah hocam o gs bu gs değil duaları biraz da enes'e yolla dediğim maç.
-
14. binali yıldırım'ın soyu 2. abdülaziz'e dayanıyor
yeni vakit gazetesi yazarlarından recai yalamık'ın iddiası. yalakalikta level atlamis yazar (!). vah benim medyama, vah benim gazetecilerime....yazik....tik almasinlar diye copy paste yaptim...iste o yazi(!)
"binali yıldırım dendiğinde aklınıza sadece dünya tarihinin gelmiş geçmiş en iyi ulaştırma bakanı mı geliyor? yoksa kabinenin en karizmatik üyesi mi? yoksa siz o'nu aşırı derecede komik muhteşem şakaları ve esprili kişiliğiyle mi hatırlıyorsunuz? olabilir. bunların hepsini sayın başbakanı tanımlayabilir ve doğrudur. ancak ben tarafsız araştırmacı gazeteci kimliğimle bir de kendisinin üstün liderlik vasıflarının nereden geldiğinden bahsedecegim bugun sizlere.
kabul edersiniz ki ak parti, chp'ye hic benzemiyor. milletvekillerinin cogunlugu asil ve gazetemize mutemadiyen bagis yapan, biz basin emekcilerine sahip cikan soylu insanlardan olusuyor. iste o soylu siyasetçilerden bir tanesi de sayin basbakanimiz binali yıldırım. recep tayyip erdogan universitesi tarih ana bilim dali baskani prof.dr. suheyl egriboz'un yaptigi secerelojik araştırmalar sonucu yıldırm'in dedesinin sultan 2. abdülaziz'in 26. zevcesi ulrika hanım'ın ( müsliman olunca ismini ibrik hatun olarak değiştirmiştir) yedinci evladı şehzade mülayim'in oğullarından misvak efendi'nin dayısının, amcaoğlunun, teyzesinin torunu olan toparlak rıfat paşa'nın kuzenlerinden olduğunu anlıyoruz.
zaten sayin yıldırım da 2009 senesinde aktüel dergisinden kemal ibrahim bardakoglu'na verdiği bir röportajda bu konudan bahsederken şunları söylüyor:
k.i.b.- liderlik yetenegiz nereden geliyor sizce?
b.y.- efendim nasreddin hoca'ya sormuşlar hocam hiç göl maya tutar mı diye, maya da demiş ki "bana söz hakkı doğdu, müsadenle ben konuşayım hocam". (gülüşmeler) işte benim liderlik vasfim da soyumun osmanlıya dayanıyor olmasından geliyor."
ne buyuk bir insan degil mi?
zaten son 15 senedir bir aslan gibi kükreyen ülkemizi ayağa kaldıran ak parti mucizesinin bir tesadüf değil, sayin yıldırım gibi soylu insanlar sayesinde olduğunu biz anladik lakin teror yaltakcisi, oslo ve dolmabahce gorusmelerini ortak duzenleyen gulen teror orgutu ve ssk eski genel muduru anlamadi.!" -
15. survivor 2016 damla'nın sigara içme görüntüleri
zamanında çalıştığı kanalın canlı yayınına evden bağlanıp fransa' da dünya kupasındaymış gibi rol yapan adamın organizasyonunda gayet doğal karşılanması gereken olay.
-
16. komünist ve ateist öğretmenlerin defterini dürün
ne çekti bu komünistler ve ateistler şu yobazların elinden be arkadaş. ulan bit yavrusu türkiyedeki tüm okulları toplasan, tüm bu okullardan ateist ve komünistleri toplasan 500-1000 kişi ya çıkar ya çıkmaz.
ha siz ateist ve komünist tanımını değiştirdiyseniz o ayrı. muhtemelen liberal, laik bireyler de komünist tanımının içerisindedir, namaz kılmayan her birey de atesit tanımınıza giriyor sanırım.
sizde de dininizde de kıymetli hiç bir şey yok. sadece oturduğunuz yerden ülkeyi bok çukuruna taşımak için çaba sarf ediyorsunuz. evet bu ülkeyi bok çukuruna taşıyacaksınız, bir kavgamız olacak sizinle. siz mi kazanacaksınız biz mi kazanacağız göreceğiz. siz kazanırsanız eyvallah da biz kazanırsak acayip sıkıntınız olacak haberiniz ola. -
17. yılmaz özdil'in 29 mayıs 2016 tarihli yazısı
şöyledir:
1453
rönesans insanıydı. entelektüeldi. arapça, farsça, latince, italyanca, rumca, sırpça, henüz 19 yaşındayken altı lisan konuşurdu. felsefeye meraklıydı. milattan önceye ait yunanca elyazmaları okurdu. filozofları etrafına toplar, peripatosçuların, stoacıların ilkelerini, platon'u aristoteles'i tartışırdı. coğrafyaya düşkündü. batlamyus olarak tanınan cladios ptolemaios'un geographia'sını incelerdi. matematiksel coğrafya kavramının miladı kabul edilen geographia'da bölük porçük yeralan haritaları, bütün haline getirtip yayınlattı. akdeniz, ege ve adriyatik'in girintilerini çıkıntılarını, derinliklerini, adalarını avucunun içi gibi bilirdi. mesela, limni adasını vergi toplamak için almadı, stratejik önemi olduğu için almadı. peki neden aldı? tin-i mahtum, yani “mühürlü toprak” adı verilen kırmızı renkli bir toprak türü var, sadece limni'de bulunuyor, zehirlenmeye, yılan sokmasına karşı deva olduğuna inanılıyor, bezlere sarılıp yıkanıyor, süzme yoğurt gibi ağaçlara asılıyor, toz halinde kurutuluyor, tekrar çamur haline getirilip, bardak yapılıyor, bu bardağa konulan içecekte zehir varsa, bardak çatlıyor iyi mi… limni'yi işte bu yüzden aldı. dünyanın henüz dünyadan haberi yokken, doğal kaynakları kullanırdı. astronomiyle ilgiliydi. özellikle, matematiksel sentez anlamına gelen ve 13 kitaptan oluşan almagest'in latince çevirisine bayılırdı. matematiğe trigonometri seviyesinde hakimdi. çünkü, güneş'in ay'ın hareketlerini, yörüngeleri, yıldızları, ekinoksları izah eden almagest'i kavrayabilmen için, trigonometri bilmen gerekirdi. efsane astronom ali kuşçu'nun tee 1438'de hazırladığı yıldız kataloglarını, matematik teorilerini tekrar tekrar okur, adeta yutardı. bizans'a ait kitapların koleksiyonunu yapardı. ayasofya'ya dair neredeyse yazılmış tüm orijinal eserleri biriktirmişti. topkapı sarayı'nda kurduğu kütüphanesinde ilk ciddi araştırma, 1929'da mustafa kemal atatürk'ün emriyle gerçekleştirildi. latince, yunanca, italyanca, farsça 587 eser tespit edildi. bunların dördü elyazması ilyada destanı'ydı. bugün tüm dünyadaki kütüphanelerde en iyi korunabilmiş bizans dönemi ilyada destanı, onun kütüphanesinden çıkan elyazmalarından biri… istanbul'un konstantinopolis dönemine ait en eski şehir haritası, ondaydı. büyük iskender'in biyografisi olan anabasis'in kopyası, kütüphanesindeydi. homeros'un ilyada'sından o kadar etkilendi ki, kalkıp truva'ya gitti. yanından ayırmadığı vakanivüs kritovulos'un notlarından biliyoruz, kalıntıları gezdi. akhileus'un, hektor'un mezarları hakkında bilgi aldı, kahramanlıklarını saygıyla andı. truva'nın konumunu, denizle-karayla ilişkisinin stratejik yararını irdeledi. papa ıı. pius'a yazdığı mektuptan anlıyoruz ki, istanbul'un fethini truva'nın rövanşı gibi görürdü. hobileri vardı. denizi çok severdi. oppianos tarafından kaleme alınan ve balıkçılık üzerine yazılmış en eski kitap olan halieutika'yı okurdu. balıkçılık gelişsin diye, pontus'u aldıktan sonra, 60 kadar rum balıkçıyı aileleriyle birlikte getirdi, sarıyer'e yerleştirdi. ezop'un fabllarını okurdu. merak yelpazesi genişti, hipokrat'ı, lir sanatını, hayvanların özelliklerini, değerli taşları okurdu. kültür adamıydı, sanatçılara kol kanat gerer, ödüllendirirdi. şairdi. “avni” mahlasıyla şiirler yazardı. bağda gülden bahseden, yanağını kasdeder / serviden söz açanlar, endamını kasdeder / dilbere vasıl olmak dar-ı dünyadan murad / aşık, aşkın derdi ile dermanını kasdeder… mimariyi çok önemserdi. yaşadığı mekanları alla turchesca, iran, karaman, alla greca tarzında inşa ettirirdi. sofu değildi. hatta dindar olduğu bile pek söylenemez. galata'daki san pietro kilisesine gidip, ayin izlerdi. seremoni sevmezdi, kalabalıklarla dolaşmazdı, inanması güç gelecek ama, seyyahların notlarından okuyoruz, kiliseye giderken yanında sadece iki koruma olurdu. yahudi, rum farketmez, ustalarıyla dostluk kurardı. italyan ekolünü beğenirdi. portresini italyan ressam bellini'ye yaptırdı. (ecdadın torunları olduğunu iddia eden palavracı politikacılarımız sahip çıkmadığı için… en ünlü tablosu, national gallery koleksiyonuna dahildir, londra'da victoria albert müzesi'nde sergilenir.) aslında kendisinde de ressamlık yeteneği vardı. topkapı sarayı'nda bulunan ve ordinaryüs profesör süheyl ünver tarafından günışığına çıkarılan defterinden biliyoruz. roma büstlerini andıran insan figürleri, at, leylek, kartal gibi hayvan figürleri, çiçek motifleri çizmişti. ilk altın sikke onun için bastırıldı. üzerinde “darib'ün nadri sabih-ül-izzi vennasri, filberri velbahri” unvanı bulunuyordu. yani “izzet sahibi, karaların ve denizlerin hakimi”ydi. aslına bakarsanız, bu sikkenin öyküsü de, sanat merakından kaynaklanıyordu. bizans ganimetlerini incelerken, imparator 8. palaeologos'un portresinin madalyon üzerine işlenmiş olduğunu gördü. kendisi için bunun bir benzerini yaptırmak istedi, araştırdı, constanzo di moysis isimli sanatçıyı napoli'de buldurdu, istanbul'a getirtti. böylece, madalyona işlenen ilk müslüman hükümdar oldu. eğitimine beş yaşında başlandı, çocukluğundan itibaren harp tarihiyle, harp sanatıyla yetiştirildi. ateşli silahları tasarım yapabilecek seviyede tanırdı. tarihte ilk havan topunun çizimlerini, bizzat o yaptı, tarihte ilk havan topu istanbul'un fethinde kullanıldı. gerçek manada dünya lideriydi.
*
e bugün bakıyoruz… fetih yapıyorum filan diye, istanbul caddelerini fotoğraflarınla doldurmuşsun, tahtadan surlar yaptırmışsın, zabıtalara yeniçeri kıyafeti giydirmişsin, sahnede maket kadırga çektirip, kendi figüranlarına kendini alkışlatacaksın.
*
yani hakikaten gazan mübarek olsun, fetih müsamerene limon sıkmak istemem ama… fatih kim, sen kim be birader! -
18. 29 mayıs 2016 erdoğan'ı koruyanların tam listesi
yola kefeni ile çıkan recep tayyip'i, fetih kutlamalarında aşağıdaki ordu korumuş. nasıl korkuyorsa artık halkından.
-9 bin polis
-5 helikopter
-1 denizaltı
-1 fırkateyn
-3 sahil güvenlik teknesi
-27 polis dedektör köpeği
http://www.haberdar.com/…egi-h31250.html?mnst=11690 -
19. obradoviç'in suratına balgam atılması
utanç vericidir. böyle yavşaklar tespit edilip siktir edilmedikçe o tribünlerden sikmişim öyle galibiyeti.
not: utanç duyan bir galatasaray taraftarı. -
20. türbanlı bilim kadını
şaka değildir. keşke tüm türbanlı kadınlar üniversiteli olsa, bilimle ilgilense, iş hayatında yer alsa. o zaman bunların hiç biri başımıza gelmezdi, kimse kullanamazdı, uyutamazdı onları. adım gibi eminim buna.
her şeyin sebebi cahillik zira.
not: chp -
21. kısa boylu erkek karizması
johnny deep'in 178 cm boyla kısa sayıldığını öğrenmeme vesile olmuş olmayan karizmadır.
-
22. game of thrones
lan aynı diziyi mi izliyoruz. hıçkıra hıçkıra ağladımlar, falanlar filanlar. bizi mi yiyonuz olum ya. öldü, hay anasını falan dedim en fazla. hıçkıra hıçkıra ağlamak nedir lan.
-
23. f-35
-
24. emre mor
tam fenerbahçe'nin galatasaray'a ya da beşiktaş'a kaptırmayayım telaşıyla zilyon euro'ya transfer edip mındar edeceği futbolcu potansiyelini taşıyan yetenekli genç.
-
25. 29 mayıs 2016 salonda çırılçıplak oturmam
oturmazsan oturma.
-
26. 29 mayıs 2016 türkiye karadağ maçı
tamam beyler son saniye golümüzü de attığımıza göre euro 2016 ya hazırız diyebiliriz
-
27. yozgat'ta gördüğüm orta boylu türbanlı güzel kız
(bkz: yozgat metro)
(bkz: uyuşturucunun kötü etkileri) -
28. tolgay ali arslan
beşiktaş şampiyon olunca galatasaray krizde, fenerbahçe de 34 haftada formunu yakalayamamış bir takım oluyor. ama sorsan 3 sene şampiyon olduk biz yeaaa kafasında dolaşan adamlar gelmiş burada konuşuyor. tabi beşiktaş o 3 sene şampiyon olduğunuz dönemde tarihinin ekonomik anlamda en rahat yıllarını geçiriyordu. kendi sahasında her maç 40 bin kişiye oynuyordu. fenerbahçe de 3 temmuz sürecine maruz kalmamıştı. ulan rakibin mi vardı ? şike süreci çıkmasa belki bu kadar sürede bir tane şampiyonluk görebilecektin gelmişsin beşiktaş'ın şampiyonluğunu değersizleştirmeye çalışıyorsun.
tolgay'ın ancak kramponunu alırsınız, siktirin gidin. 10 yıl şampiyon olmasak da tolgay beşiktaş'tan gittiğinde yurtdışına gidecek zira kendisi hala arsenal'in radarında bir adam. -
29. 9 yaşındaki kıza cinsel tacizde bulunan servisçi
yine biri gelmis, her yerde oluyor diye link koymus.
her yerde oluyor da kimse "lucifer'a uydum" diyip isin icinden cikmiyor. kimsenin devlet buyukleri "1 kereden bir sey olmaz" demiyor, kimse "o kizin da orda ne isi varmis? onu da giymeseymis" demiyor. degil mi guzel kardesim?
yoksa insan bu, nasil ki cinayetler sadece burada olmuyorsa, taciz, tecavuz de sadece burada olmuyor.
onemli olan devletlerin buna karsi tutumu. bizim devletimize bakiyorsun surekli taciz edilen tecavuz edilen suclu.
simdi bu 9yasindaki kiz icin biri de cikar, yarin der ki ; "servis soforu yapmasa, 5-10 sene sonra erkek arkadasi yapacakti" der, kimse sasirmaz. anliyor musun?
ben bu haberlerin artik sirf algi yaratmak icin yapildigini bile dusunuyorum, "kiz tek basina seyahat etmesin", "kiz erkek karisik olunca taciz oluyor bak", "kizlar da acik giyinmesin", "kizlar da aksam disarda olmasin"
daha bir taciz/tecavuz olayinda da yapanin suclandigini gormedik. gerek insanlar gerek devlet buyukleri tarafindan.
takim elbise giyip, pismanim, seytana uydum diyen, hop serbest.
yani senin oraya "bak baska ulkelerde de oluyor" diye link paylasman bir sik ifade etmiyor. -
30. albert camus okuyan insan
türkçe'ye çevrilen tüm camus kitaplarını üniversitede öğrenciyken okudum zerre faydasını görmedim amk. hala sivastayım, camus'nün düşünceleri ile uzaktan yakından alakalı olamayacak bir iş yapıyorum. çevremde camus'yü okuyan kimse yok. toplasan hayatımda 5 kez cidden camus'den bahsetmişimdir. camus bana ne ev aldı, ne araba almama fayda sağladı, ne işimde yükselmeme vesile oldu. düşünce olarak da 21-24 yaş arası zihnimi diğer tüm kitaplar gibi karıştırıp durdu. tüm kitaplardan nefret ediyorum, şiirleri hala seviyorum ve bu dünyada memeye, mercedes'e ve 7 yıldızlı otellerdeki 7 günlük tatillere inanıyorum. gide'sine, camus'süne, sartre'ına koyayım size bir şey olmasın. koca koca memeler.
not: meme, mercedes ve ev sahibi değilim ama şu hayattaki ideallerim bu kadar.
hayat aslında basit bir oyundur, zor olan hayatı basit yaşamaktır. (sergen yalçın) -
31. dünyada ümidini bize bağlayan devletler var
(bkz: ırak ve şam islam devleti)
resmi olarak tanimasakta yardım ediyoruz, kilis'e saldırıyorlar ses cikarmiyoruz. 3-5 mehmetçik oldu diye laf edecek halimiz yok zaten. muhalif kesime saldırıyorlar zaten genelde, isid saldırısında ölen akp'li olmaması ilginç mesela.
19 mayısta isid saldirabilir ama 29 mayısta saldirmaz. törenleri iptal etmeyiz. neden bende bilmiyorum ama böyle. bakın çok enteresan.
edit: unuttum, somali var bi de. 7-24 trt belgeselde tayyo reklamı yapıyorlar oradan biliyorum. ınsan doğaya karşı !1! somali'de de katliamci itin teki başta, ülkenin anası sikilmis durumda, bizden daha kotuler. ıslam cumhuriyeti işte bildiğin. -
32. survivor 2016
(bkz: malı arap faik'ten alıyorduk)
-
33. ozan tufan
arkadaşlar bazı oyuncular vardır. koşmazlar, çok hareketli değillerdir hatta yavaş oyunculardır ama öyle paslar verirler, öyle şutlar atarlar ki deli dana gibi koşan adamlardan 4 kat fazla iş yaparlar.
ha işte bu onlardan değil.
bu sadece şişman amk. -
34. golden state warriors
üçlükler kaldırılsa play off'a son sıradan kalırmış. böyle bir argümanla eleştiriliyor. bence de basketbola ofsayt kuralı getirilse en fazla ziraat türkiye kupasında yarı final görürler onda da eczacıbaşı vitra'ya elenirler.
federer gibi bir efsane dururken ergenler tarafından sevilen ezik takım. -
35. işyerinde erkek emziren kadınlar tacizden kurtulur
şuradan da görüleceği üzere 2007'de haber olmuş heriften anca haberi olan hürriyet'in habersizlikten geberdiğini bize haber vermektedir.
-
36. kpss 2016
alan bilgisi sınavı için çok erken saatte uyandım. kolej'de oturuyorum ama çayyolu'na vermişler beni. dönüşte alışveriş yapmam gerekiyordu, kredi kartımı aldım. metro kartını da aldım yanıma. düşündüm bunları nereye atarım diye. neyse dedim ayakkabıya atarım.
uzun bir yolculuktan sonra geldim durağa, indim. baktım kimse yok yollarda. okulu bulmak için önce okulu soracağım birini aradım. buldum, tarif etti ve şansıma yanlış yola girmeden geldim. bir kahve aldım, sigaramı yaktım. bir yandan pet şişedeki kağıdı söktüm. bozuk paraları ve metro kartını sigara paketine koydum. kredi kartını ise ayakkabıya sıkıştırmak için eğildim. bir baktım, giriş kuyruğundaki adaylarda bende olmayan bir şey vardı: "nüfus cüzdanı"
moralim bozuk, sinir küpü bir halde durağa dönmek için çıktım okuldan. yol boyunca müstakil milyon liralık evlere baktım. birinde köpek kulübesi vardı. üzerinde ise "harvey'i beslemeyin" yazıyordu. sonra düşündüm: sabahın köründe uzun bir yol çekip, aynı yolu geri dönüyorum. harvey içeride uyuyor, karnı tok. hatta fazladan bile yiyecek veriliyor. ben ise yarın öbür gün aç kalmamak için sınavdan sınava koşuyorum. kıskandım seni be harvey! bu düzenin yol açtığı olumsuzluklardan sen kurtulmuşsun harvey. umarım biz de kurtuluruz veya bu düzeni değiştirebilecek birileri gelir. -
37. sevgilinin eski sevgilisini aldattığını öğrenmek
şimdi "sanane lan eski sevgilisini aldattıysa dümbük" demeyin. insanın aklında bin tane tilki dolaşıyor: acaba beni de aldattı mı? bir kere aldatan hep aldatır mı?
ha bir de aldatmış olmasına haklı gerekçe bulması, "ama bana çok ilgisizdi" ama o da aldatmıştı" vs. demesi insanı daha da korkutuyor. ulan aldatmanın haklı gerekçesi mi olur, varsa rahatsız olduğun bir şey ayrılırsın.
hayır bunun kavgasını etmek de çok garip oluyor. kızla sen xxx'i nasıl aldatırsın diye kavga ettik bir saat. xxx kendisini nasıl savunduğumu duysa gözleri yaşarırdı -
38. sari cizmeli kedi'nin babaannesi
edit: ilgi gösteren arkadaşlara çok teşekkür ederim. zar zor şu an babannemi medicana avcılar hastanesinin yoğun bakımına aldılar. sağlık sistemi bitmiş. bugün bir kez daha verdiğimiz vergilerle hiç bir hizmet alamadığımıza şahit oldum. acilde yoğun bakıma alınması gereken bir hastayı istanbul'da bütün yoğun bakımlar dolu diyerek saatlerce beklettiler. başımıza bir hastalık gelirse durumunuz iyiyse bakanınızda var ama eğer değilse işiniz allah'a kalmış.
kendisi şu an cerrahpaşa acilde. devlet hastanesine yoğun bakıma aldırabilecek istanbul'da tanıdığı olan varsa lütfen bana ulaşsın. çaresiz olmasam buraya yazmazdım.
bu entrynin yukarıda kalmasına destek olanlara şimdiden teşekkürler. -
39. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler
(bkz: #46997353)
(bkz: #48810740)
(bkz: #52466152)
(bkz: #55856849)
(bkz: #57197265)
(bkz: #60825002)
aracının benzin deposunun kapağının ne tarafta olduğunu bilmeyenleri yakalayıp iç kanamadan ölene kadar siken bi örgüt varmış. çoğunlukla benzin istasyonlarında yuvalanan bu örgütlerin militanlarına "pompacı" diyorlarmış. -
40. türkiye'den siktir olup gitmek
dün yaşadığım bir olay neticesinde gerekliliğini iyice anladığım eylem.
olay basit ama çok anlam taşıyor: dün akşam yemek yiyecektim, baktım evde ekmek kalmamış. ben de ekmek olmayınca doymayanlardanım. bir koşu gidip fırından ekmek alayım dedim.
fırına gidip gelene kadar yaşadıklarımı irdeleyelim ve basit bir fırına gitme eyleminde bile ne kadar sorun yaşadığımızı anlayalım:
1. evden çıkınca kaldırıma park etmiş arabalar yüzünden yolun ortasından yürümek zorunda kaldım.
2. en basit bir caddede bile karşıya geçebilmek için arabaların geçmesini bekledim. 1 dakika filan öylece bekledim yani.
3. fırına girdim adam yüzüme bile bakmadı, tv'de birşey izliyordu. iki ekmek istedim. verdi. parayı verdim. aldı. para üstünü verdi. gözler tv'de. bir şey demeden çıktım.
4. yine karşıya geçme zamanı. sağa baktım araba yok, güzel... sola baktım. iki tane geliyor ama uzaklar daha. hemen geçeyim yoksa daha çok beklerim diye düşünerek hızlı adımlarla yola atıldım. sanıyorum gelen araba wv golf'tü. ben yola atılınca gaza bastı birden şerefsiz. ben daha da hızlandım ve karşı kaldırıma iyice yaklaştım. fakat şerefsiz herif üzerime sürdü arabayı. bayağı bildiğin kaldırıma koşarak çıktım. ibne kendi şeridine döndü sonra. muhtemelen içeride kahkahalarla gülüyorlardı. ben ise yaşadığım büyük stres, öfkeyle karışık üzüntü içerisinde evin yolunu tuttum.
aklıma bu başlık geldi hemen. kaldırıma park etmiş arabaların arasından akrobatik hareketlerle geçmeye çalışırken (çünkü yoldan araba geçiyordu ) aklımdaki soru şuydu: nasıl gideceğim ben?
yalnız, bu sadece küçük bir olay. benzer durumlarla her gün karşılaşıyoruz türkiye'de.
demem o ki: gidebiliyorsanız gidin kankalar. kısacık hayatımızı türkiye gibi bir bok çukurunda harcamaya gerek yok. -
41. istanbul'u fetheden komutan hadisinin yalan olması
klasik sağcı akp li mastürbasyonlarının başında gelir neymiş efendim peygamberimiz fetheden komutan ne güzel komutan fetheden ordu ne güzel ordu demiş? ulan savaştan sonra orduya 3 gün yağma ve tecavüz izni verildi ki yeniçerilerin evlenmesi yasak olduğu için savaşlardan sonra 3 günlük tecavüz ve yağma izinleri vardır islam ne zamandan beri bunlara izin verir oldu he? siz makarna yiye yiye allaha değil kutsal spagetti canavarına inanmaya başlamışsınız heralde pastafaryan götverenler. islamın fethi savaşları meşrulaştırdığı nerde görülmüş? ayrıca o sikik buharinin tirmizinin ve diğer yobazların yalan dolu hadis kitaplarına bakacağınıza kurana bakın islam da meşru müdafa dışında savaş yasaktır.
-size savaş açanlarla allah yolunda çarpışın. fakat haksız saldırıda bulunmayın. çünkü allah, haksız saldırıda bulunanları sevmez.(bakara-190)
ve benim bildiğim kadarıyla osmanlı ıı.kosova zaferinden (1448) sonra ıı.viyana kuşatmasına kadar (1683) avrupa savunmaya osmanlıda taaruza başladı başta balkanlar olmak üzere afrika ve asyada birçok devletin karşı koyacak gücü yoktu neden meşru müdafaya uyulmadı peki? cihat mı? peki bakalım eğer sikik hadis kitaplarına bir kenara bırakırsak kuran cihat ile ilgili ne diyor?
"alıntıdır"
cihat mekke’de ve henüz fiili savaşa izin verilmeyen bir dönemde inen furkân sûresinin, ”öyle ise kafirlere itaat etme, onlara karşı bu kur’ân ile büyük bir cihatta bulun” anlamındaki 52. âyetinde geçen “kâfirlere karşı kur’ân ile büyük cihat”, harp meydanında fiilen savaşmayı değil, onlara karşı kur’ânî delillerle mücadele etmeyi, onlara boyun eğmemeyi ifade eder. (diyanet)
“cihat” (*), insanımız tarafından genel olarak şu yanlış algılanmakta,
yanlış anlaşılmakta ve yanlış kullanılmaktadır yani;
“müslümanlık adına,
din adına topraklar ele geçirmek için,
viyana’ya hükmetmek için…”
oysa ki kuran’a göre cihat şöyle tanımlanıyor:
“ey peygamber! küfre sapanlarla, ikiyüzlülerle cihat et. onlara sert davran.
onların varacakları yer cehennemdir. ne kötü dönüş yeridir o! ”.
tevbe suresi 73. ayet
kuran’a göre, hazreti muhammed’e cihat edilmesi emredilen
ve bu ayette adı geçen “ikiyüzlüler” nasıl tanımlanmıştır?
“ikiyüzlülere şunu muştula: kendileri için korkunç bir azap ngörülmüştür.
öyle kişiler ki onlar,
müminleri bırakıp da küfre sapanları dostlar ediniyorlar.
onların yanında onur ve yücelik mi arıyorlar?
onur ve yüceliğin tümü allah’ındır.
şu da bir gerçek ki ikiyüzlüler, ateşin en alt katındadırlar.
onlar için bir yardımcı asla bulamayacaksın.”
nisa suresi : 138, 139, 145. ayetler
bu şekilde kuran’a göre değerlendirecek olursak, allah’ın “cihat” etmeyi emrettiği düşman yani;
müminlerle dostluk etmeyen,
kafirelerin yanında olan,
onları destekleyen,
onlardan destek olamaya çalışan ve
onların yanında onur ve yücelik arayan kişilerdir ve
onlar;
“viyana” kadar uzakta değil; ”burnumuzun dibi” kadar yakındadır…
"alıntı sonu"
hadi şimdi gidin açın a haberi, fetih şöleni adlı siyaset propagandası izleyin -
42. beşiktaş
7.yazı
önceki yazı için: #60790870
karadeniz deplasmanları (rize+trabzon), şampiyonluk açısından kayıpsız geçmemiz gereken çok önemli bir dönemeçti. bu dönemeçten önceki tablo şöyleydi; fenerbahçe kendi sahasında bizi yendiği için yine maç fazlası ile lider görünüyor. derbinin rüzgarıyla da medya tarafından fenerbahçe’yi yeniden favori gösterilmeye başlamış durumda. bir yandan da derbi yenilgisinden sonra yine dağılıp dağılmayacağımız konuşuluyor. bu yüzden bu maçlar çok önemli. önce rize’ye, üç gün sonra da eksik maçımızı tamamlamak üzerine trabzon’a gideceğiz.
rize maçı gerçekten enteresan bir maç. öncelikle 16.dakikada, ceza sahası önünden bir serbest vuruş kazanıyoruz. topun başındaki isim tabi ki sosa. gol ise kaçınılmaz gibi görünüyor. durum 0-1. bu arada sosa’nın bu sezonki performansı ile ilgili detaylı bir şeyler yazmıştım: #59261664
20.dakikada ise rize’nin kazandığı penaltı vuruşunda ender bir doğa olayı gerçekleşiyor ve tolga penaltıyı kurtarıyor. boyko geldikten sonra tolga yarın hiç yokmuş gibi oynuyor. oğuzhan, şampiyon olduktan sonraki bir televizyon programında tolga’ya “abi bilseydik boyko’yu daha önce getirirdik” dediğini söyledi. hem de tolga’nın yanında :) maça devam edelim. 25.dakika, penaltıyı kaçıran deniz kadah bu sefer de topu direğe nişanlıyor. 33.dakikada ise karadeniz virajının prensi kerim frei, oğuzhan ile harika bir ver-kaç yaparak golü atıyor oğuzhan ile ilgili şöyle bir dipnot var. eğer takımda dar alanda bir ver-kaç yapılıyorsa, orada mutlaka oğuzhan vardır. bazen gökhan, bazen olcay, bazen kerim, bazen ise sosa ile kurulan üçgenlerde hep oğuzhan’ın yumuşak bileği ve oyun zekası vardır. ama bu maç kerim’in maçı. topla ilerleme, ver-kaç, şut, ara pası… her şeyi yapıyor kerim. maçın özetini izlerseniz ne demek istediğimi daha iyi anlayacaksınız. yalnız bu maçta rize’nin kalecisi charles ıtandje’ın da hakkını vermek lazım. 89.dakikada golü yiyoruz ama rize’nin maçı çevirmesi için çok geç artık. maçı 1-2 alıyoruz ve istanbul’a gelmeden “tirabizon”a gidiyoruz.
trabzon ligde çok iyi durumda değil ama yine de avni aker zorlu bir deplasman olmuştur hep (son yıllarda tacını bursa’ya devretse de). ayrıca 2.haftadaki trabzon mağlubiyeti de aklımızın bir köşesinde duruyor. ancak o günlerde zihnimiz ondan daha çok şu mesele ile meşgul:
(bkz: 13 mart 2016 ankara patlaması)
ülkemizdeki ilk patlama değil. son da olmuyor ama kızılay meydanındaki patlama ben dahil bir çok kişiye “ben de orada olabilirdim”i hissettirdiği için çok derinden sarsıyor. ölenler nur içinde yatsın inşallah.
maç biraz bunun gölgesinde oynanıyor. gençlerbirliği deplasmanındaki oğlu umut bulut’u ziyarete gelen kemal bulut’un burada hayatını kaybetmesi, futbol dünyasını biraz daha işin içine çekiyor. yabancılar tedirgin oluyor. hatta pereira haklı olarak şöyle bir açıklama yapıyor:
(bkz: vitor pereira'dan ankara patlaması açıklaması)
ne diyelim, adam haklı. ancak show must go on (niyeyse).
trabzonspor maça iyi başlıyor. ancak 12.dakikada yine sadece beşiktaş’ın karşılaşacağı gariplikte bir olay yaşanıyor. hakemlerin gözü önündeki şu pozisyondan penaltı+kırmızı kararı çıkmıyor. sonrasında ise kerim ile teke-tek mücadele eden cavanda topu kalecisi esteban’a atıyor ve o da eline alıyor. ancak burada da geri pas kararı çıkmıyor. çünkü hakem bülent yıldırım. akabinde gomez ceza alanında yerde kalıyor. ama bülent yıldırım şöyle 76.dakikada ise, quaresma yine harika bir orta kesiyor ve gomez golünü yazıyor. gomez bu golle beşiktaş’ın bir sezonda(ligde) en çok gol atan yabancısı unvanını alıyor. rekoru elinden alınan pascal’ın tweeti ise çok hoş. 86.dakikada ise kerim’in harika pasında direklerin efendisi olcay, şeytan’ın bacağını kırıyor ve durumu 0-2’ye getiriyor. maç bu şekilde sona eriyor ve bu önemli bir dönemeci kayıpsız geçiyoruz (viraj 8)
artık eksik maçlarımızı kazanıyoruz ve olmamız gereken yere, yani liderliğe yükseliyoruz. şimdi fenerbahçe’yi dörtleyen antalya’yı ağırlayacağız. fenerbahçe ise galatasaray deplasmanına gidecek. galatasaray çok kötü durumda ama kendi evinde fenerbahçe’den puan koparabileceğini düşünüyoruz.
maç başlıyor. 27. dakikada ise ver-kaçları ile tanınan yıldızımız oğuzhan sosa ile duvar pası yaparak golü atıyor. verilmeyen iki penaltı ve saçma sapan ofsayt kararları ile maçı 1-0 alıyoruz. aynı gün içerisinde ise bu sefer şu olay meydana geliyor
(bkz: 19 mart 2016 taksim patlaması)
maşallah ülkemiz terör örgütlerinin laboratuvarı haline geldiğinden futbol izlemek bile keyif vermemeye başlıyor. zaten ertesi gün oynanacak galatasaray-fenerbahçe maçı da güvenlik sebebiyle ileri bir tarihe erteleniyor. maçın ne zaman oynayacağı konuşulurken fb tv bir gaf yapıyor ve aziz yıldırım’ın şu açıklamasını canlı yayınlıyor. burada aziz yıldırım ertelenen maçın galatasaray-beşiktaş derbisi ertesinde oynanacağını söylüyor. tabi daha karar çıkmamışken aziz yıldırım’ın bu kadar emin konuşması ortalığı ayağa kaldırıyor. beşiktaş yorgunu bir galatasaray ile, ligde hedefler ortadan kalkmış bir şekilde karşılaşmak tam da fenerbahçe’nin isteyeceği bir şey. neyse ki tepkiler işe yarıyor ve maç aziz yıldırım’ın isteği doğrultusunda oynanmıyor.
önümüzdeki maç kasımpaşa deplasmanı. fenerliler başlıyor “rıza çalımbay beşiktaş’a yatacak”lara. bu söylemler çok kullanışlıdır. şimdi kasımpaşa beşiktaş’a yenilse bu kitle çıkıp “biz demiştik işte, yattılar” der. eğer kasımpaşa yenerse ise o takımı gaza getirmiş olmanın keyfiyle dört köşe olurlar. bu yüzden her takımın taraftarı bu yöntemi sıklıkla uygular. mesela birkaç hafta sonra oynanacak konyaspor-fenerbahçe maçı için de bu sefer beşiktaşlılar başlayacak “aykut fenere yatacak”lara. ancak işin ilginci fenerbahçe’nin yöneticileri de sık sık yapıyor bunu. örnek 1 örnek 2
sonuçta rıza beşiktaş’ı, aykut da fenerbahçe’yi yenerek olayları tatlıya bağladılar. iki efsane “bizim böyle şeylerle işimiz olmaz” dediler adeta.
kasımpaşa maçına oğuzhan-sosa iş birliği ile gol atarak başlasak da, ilk bölümlerde iyi olan taraf kasımpaşa. zaten golü bulduktan bir dakika sonra da yiyoruz. 49.dakika da 2.golü yiyor ve geri düşüyoruz. bence çok yazılıp çizilenin aksine boyko’nun bu gollerde ciddi bir hatası yok. geriye düştükten sonra sayısız pozisyon bulsak bile gole çeviremiyor ve mağlup oluyoruz. neyse ki fenerbahçe de osmanlıspor ile 0-0 berabere kalıyor.
artık yuvaya dönme zamanı
işte o gün. 2013’ün haziran ayında yıkılan inönü küllerinden yeniden doğuyor. hepimizin her gün takip ettiği stadımıza sonunda kavuşacağız. aslında özlediğimiz tek şey stad değil. beşiktaş çarşıda, kazan’da, şailer parkı’nda buluşup, marşlarla tezahüratlarla havaya girip ağaçlı yoldan stada gitmeyi de özlemiştik. bu stad başka yerde yapılsaydı, beşiktaş artık bir semt takımı olamayacaktı belki. ama hala semt bizim aşk bizim
açılış maçından önce fikret orman’ın protokol açılışı yapıp siyasilere (özellikle cumhurbaşkanına) yaranma çabaları birçoğumuzu rahatsız etti açıkçası. ama bu stadın orada yapılmasına kimlerin karşı olduğunu herkes biliyordu. ne kadar gövde gösteri yapılsa da bu stadı beşiktaş kulübü yapmıştı ve bu gerçeği kimse değiştiremeyecekti. aslında tapelerde gördüğümüz üzere, fikret orman’ın iktidara karşı olup da bu işi yapması mümkün değildi. bu yüzden bir yere kadar bu protokol açılışını anlıyorduk. ancak her cümlenin başına “cumhurbaşkanım” sonuna “cumhurbaşkanım” koyması beni biraz rahatsız etti açıkçası. bu konuda farklı fikirlerde olan arkadaşlarım vardır ama benim görüşüm bu.
neyse, taraftarsız açılış olmaz diyerek bursa maçına hücum ediyoruz. o gün sabahtan akşama kadar yaptığımız her şeyde birbirimize bakıp şunu diyoruz: özlemişiz. kırmızı halımızdan yürüyüp marşlarla, şarkılarla stadımıza varıyoruz.
şurada stadın açılışı ile ilgili iki tane maçın öyküsü var, isteyen bakabilir:
lig tv
firdevs :)
şenol hoca düğün sahibi olarak geçti tünelin başına ve bütün bursalıları tek tek selamladı. tribünlerdeki efsaneler (amokachi, nouma, ertuğrul, milne, tigana, schuster) selamlandı. artık başlamaya hazırdık. ilk düdük çaldı ve tahmin edileceği üzere maça gümbür gümbür başladık. 22.dakikada, hem bize, hem de açılışa golüne layık bir organizasyonla açılış golünü gomez’e attırdık. yaklaşık 7 dakika sonra ise bursaspor beraberliği yakalıyor. akabinde gomez bulduğu pozisyonları değerlendiremezken net bir penaltısı da verilmiyor. neyse ki sonrasında atiba’nın vurduğu ve harun’un tokatladığı topu kaleye sokan alexis. sonrasında ceza sahası içerisinde yerde kalan sosa bize penaltı kazandırıyor ama bence pek de penaltı değil gibi. hakem vermediği penaltının ve seyircinin baskısında kaldığı için verdi diye düşünüyorum. neticede çok iyi bir hakem değil barış şimşek. bizim olaylı kasımpaşa maçının hakemi. bunlar hala nasıl süper ligde görev alıyorlar anlamak mümkün değil.
neyse gomez penaltıyı kaçırmasına rağmen topu tamamlayarak golünü atıyor ve durum 3-1’e geliyor. 64.dakikada oyuna jem paul karacan ve stoch giriyor. stoch girerken kendi kendime diyorum ki bu herifi de hiç sevmem. 71.dakikada jem paul karacan’ın çıkardığı topu stoch atıyor ve durum 3-2’ye geliyor. sonrasında yine bir sürü pozisyon değerlendiremiyoruz ama quaresma resmen coşuyor. bir topu çizgiden dönüyor bir şutu direk dibinden gidiyor filan. artık son dakikaya giriyoruz. bursa serbest vuruş kullanıyor. kaleci harun dahil herkes -hosogai dışında- ceza sahamızda. burada araya gireyim. başkan fikret orman, “bursa enteresan şekilde istekliydi” derken bundan bahsediyor aslında. final maçı değil bu. bursa bu maçtan bir puan da alsa, üç puan da alsa hiçbir şey değişmeyecek. böyle bir durumda siz kalecinin duran top için çıktığını gördünüz mü? ben görmedim. neyse devam edelim. bursa’nın ortasını tolga kurtarıyor ve anında ilerideki quaresma’ya topu çıkarıyor. aslında hakem burada oyunu bitiriyor ama ikili ıslıklardan dolayı duymuyor. quaresma boş kaleye doğru giderken hosogai kendisini düşürüyor ve ikili birbirine giriyor. ikinci sarı kartlarını gören ikili vodafone arena’da oyundan atılan ilk kişiler oluyorlar. neyse ki maçı 3-2 kazanıyoruz.
bu esnada torku konyaspor da fenerbahçe’yi 2-1 yeniyor. fenerbahçe 4 gün sonra ise galatasaray deplasmanına çıkıyor. galatasaray karşısında bulduğu pozisyonları değerlendiremeyen fenerbahçe 0-0 berabere kalıyor ve fenerbahçe ile olan puan farkımız 5’e çıkıyor.
yarın (son kısım)--> kırılma maçları -
43. 29 mayıs 2016 galatasaray odeabank fenerbahçe maçı
maçın gidişatına göre gs taraftarının yorumlarının değişeceği maç.
maç öncesi
- ama bizim bütçemiz az
gs önde götürürse olasılığı
- eurocup şampiyonu ile oynuyorsunuz!
fb önde götürürse
- satılmış hakemler
fb yenerse
- ülkerspor parası ile kazandı.
gs yenerse
- yenilmez armada fenerbahçe'yi ezdi. -
44. tesettür uyarısı yapan dincileri kovan kadınlar
gözlerim yaşardı akp'liler fikir ve ifade özgürlüğü diyor.
o zaman yarın öğle namazını mütakip fatih camii önünde aslında allah yok temalı broşür dağıtılsın. bak bakalım ne oluyor. hatta ben söyliyeyim dagıtanlar provakatör şiddet gösterenler masum halk.
şimdi çevir olayı sol cenahın ankarada en çok bulunduğu kızılayda tesettür propagandası yap... iyimiş a.q. helal uyuşturucu felan mı buldunuz. -
45. kafesine insan yavrusu düştüğü için vurulan goril
az önce haberlerde denk geldiğim hadise sonucu öldürülen gorildir. hayvanat bahçelerinin kapatılması gerektiği fikrimi doğrulamıştır.
olay ohio-amerika'da yaşanmış. çocuk güvenlik demirlerinin arasından girip goril kafesindeki havuza düşmüş. haberde söylenene göre goril çocuğu bulduktan bir süre sonra yavaş yavaş havuzun derin kısmına doğru itmeye başlamış. böyle olunca goril bayıltıcı iğneyle vurulsa bile geç bayılacağından çocuğun hayatının tehlikeye girmesi sebebiyle vurularak öldürülmüş.
görüntüleri izleyince çok üzüldüm. evet o çocuğun annesi olsam gorilin hayatı umrumda olmazdı belki ama bu durum dünyanın adaletsiz olduğu gerçeğini bir kere daha yüzüme çarptı. doğal hayatında yaşayan gorili önce insanlara sergilemek için kafese kapatıyorsun, sonra orda da bir şekilde günlük hayatına devam etmeye başlayan gorilin hayatını, kafese düşen insanı kurtarmak için elinden alıyorsun. ne oldu şimdi, neden öldü bu goril ya da bu ölümü haketmek için ne yaptı. ortada cevapsız sorular, hadsiz insanlar ve ölü bir goril var. bense goril için üzülmekten başka bir şey yapamıyorum. -
46. 29 mayıs 2016 metro turizm kazası
bir deist olmama rağmen, küçük yaşlarda korkutulmamın sebebi olarak bile hala yola çıkarken gusül abdesti alırım. lan belki din min gerçektir boşu boşuna cenabet gidip yanmayalım, başımıza bela gelmesin diye düşünüyorum herhalde.
ama adamlar yola gusüllü çıksalar bile yolda abdesti bozabiliyorlar:
(bkz: uyuyan yolcunun suratına boşalan metro muavini)
demekki yola cenabet çıkınca sonucu böyle oluyor. lan dinciler; binmeyin şu cenabet otobüslere. -
47. dindar insanlardan uzak durmak
yapılması gerekendir. neden mi?
eğer azınlıktaysalar, senin dinin sana benimki bana derler.
çoğunluk oldukları anda ise bunlar ateist, bunların katli vaciptir derler.
nasıl vahşi hayvanlara yaklaşmıyorsam dindarlara da yaklaşmam. -
48. iki kurt ve bir kuzunun akşam yemeğini oylaması
gayet demokratiktir. uzun yazıyorum özet isteyenler en alta gitsin.
* metaforu anlamayanlar için girizgah, başlıkta anlatılmak istenen şey tabii kurtlarla kuzu akşam yemeğini yedikten sonra masada puanlama yapmıyorlar. ne yiyeceklerini oylayarak bulmaya çalışıyorlar. kuzu kurt için akşam yemeği olduğundan ve kurtlar çoğunlukta olduğundan ortada demokratik de olsa sonunun nereye gideceği belli bir durum var. benzetme de bana değil benjamin franklin'e ait.
* demokraside kurdun* tanımları say say bitmiyor. bir çobanla anayasa profesörünün oyunun aynı olması da aslında aynı soruna işaret ediyor. politik sistemde profesörden daha çok çoban var. çoban burada milletin efendisi olan köylüden çok irrasyonel oy atan kimseyi tanımlıyor. bir demokratik sistemde çoğunluğun eğitimsiz, ekonomik ve politik meselelerden tamamen izole bir şekilde sandığa gitmesi; giderken de bilgi kırıntısı sahibi olduğu sınırlı bir hususlarda aşırı bir önyargı taşıması gayet olağan bir şeydir. sandıktan da rasyonel bir karar değil abuk bir sonuç çıkar. profesörün karşılaştırma yaparak bulduğu daha yetenekli devlet adamı değil, çobanın kendine yakın bulduğu insan ülkeyi yönetir. demokrasi iyi politikacı cenneti olabilir, ama iyi devlet adamı çıkarma ve atama konusunda çok inefektiftir.
* örneğe ihtiyacınız yok ama ben veriyorum, oy atacak olan çoğunluk bağlı oldukları grubun öz ihtiyaçlarını anlamak için yeterince eğitilmiş olmayabilir. dahası oylarını atarken ülkelerinin iyiliği için değil karizmasına kapıldığı bir tek adamın daha da yukarılara taşınması için körlemesine oy atabilirler. ortamda yeterince karizmatik biri yoksa ufak hesapların veya verilmiş siyasi sözlerin ardından seçim yapabilirler. demokrasi bu anlamda gerçeğe ulaşmak için inefektiftir.
* çoğunluğun oylarını atarken sağı solu düşünmeden atması literal olarak ve tamamıyle cehaletten ötürü değildir. siyasi olarak düşünmeden oy atan herkes karacahil değildir. konu hakkında bilgi sahibi olanların da bilgilerini kötü yorumlaması, bu bilgiye dayanıp verdikleri kararların gerçekle uyumsuz olması sorundur. örneğin ekonomik durumun gidişatını kendince hoş görmeyen bir kişinin oy atmadan adam smith'ten başlayarak kendini bu konuda eğitmesi ve ekonomik anlamda ötesi berisi tartılmış bir siyasi kararın sandığa yansımasını bekleyemeyiz. hele ki kitlelerin böyle şeyler yaptığı görülmüş duyulmuş şey değildir. nihayetinde oylar atılıp milli irade televizyonlarda rengarenk çıktığı zaman gerçekte çok çok az sayıda insanın gerçekten ülkesinin sorunlarını tartıp oy verdiğini görürüz. çoğu insan da oy atarak bir şey değiştiremez. mutluluğa erişemez. demokrasi bu açıdan da oldukça inefektiftir.
* az zararla işleyen bütün demokrasilerin temelinde iyi eğitim vardır. founding fathers denen birleşik devletleri kuran insan gürühu arasında klasik eğitimden gelmeyen insan sayısı epey azdır mesela. ingiliz avam kamarası üyeleri avam olmasına rağmen ezici bir sayıyla oxbridge geleneğinden gelmektedir. geçen yüzyıl ortalarına kadar lordlar kamarasının alayı klasik eğitimlidir. ancak eğitim bir demokrasiyi tek başına güdemez. çok eğitimli bir toplumda mesela hollanda'da oy medyan dağılımı kalantor ekonomistlerin görüşlerine yaklaşır bir eğilim izlemektedir. eğitimsiz bir gürüha parlementer demokrasi dayadığınızda ise zafer sarhoşu olan cahil çoğunluk ilk olarak dini değerleri koruma güdüsüyle hareket etmekte. sonra muhafazakarlık tavan yapmakta, parabol batıda ırkçılığa, doğuda ise yobazlığa doğru seyretmektedir. demokrasi bu yüzden vasıfsız çoğunluğa konuyla alakalı bilgisini görmezden gelerek devleti kimin yöneteceği gibi aşırı önemli bir soru sorması ve aldığı vasıfsız cevapla devasa değişikliklere sebep olması yüzünden de inefektiftir.
* macchiavelli ta 1513'te şöyle bir dairesel politik kehanet sallamıştır. bütün monarşiler aristokrasiye evrilir. bütün aristokrasiler demokrasilere doğru çürür*, bu anarşiyle son bulur, ardından tiranlık tesis edilir ve bu en sonunda bir monarşi haline gelir. fransız devrimiyle gelen süreç ne ilginçtir tam da dediği gibi olmuştur. kokuşmuş fransız aristokrasisi giyotinlerde kelle vere vere fransa bir demokrasi biçimine çürümüş, terör ve anarşi dönemi bunu izlemiş, 9 thermidor ile anarşi yerini zamanla napolyon tiranlığına bırakmış en sonunda 1815 te monarşi tesis edilmiştir. beşte beş.
* başlığa dönersek, çoğunluktaki kurtların ve azınlıktaki onların doğal avları kuzuların olduğu bir politik sistemde demokrasi kalıcı değildir. özgürlük ve demokrasi çok farklı şeylerdir. demokrasi çoğunlukta bulunan grubun devleti kendi üstlerine tahsis edebileceklerini farketmesine kadar yaşayabilir. ondan sonrası kleptokrasidir. yani hırsızların egemenliği. şu an türkiye'de de bu aşamayı görüyoruz. azınlığın fikirlerine düşman olan çoğunluk onu her fırsatta ezecek, diktatörlüğünü kaptırana kadar demokrasiyi kullanarak balyayı sağlama alacak ve almaya oradan inene kadar devam edecektir.
* bu yeni farkedilen bir şey midir? tabii ki de hayır. sokrates ile platon bu kuru (ve dişleri olan) kalabalığın devlet yönetme gücünü ta milattan önce 399'da yazmışlar, oklokrasi diye bir tanım yapmışlardır. ayak takımı diktası demektir bu. onlara göre ayak takımı gücü eline bir geçirdi mi ülkeyi kendileri gibi ayak takımı yapana kadar rahat durmaz ve herşeyi dağıttıktan sonra ortadan kaybolur. bu yüzden direkt demokrasiyle yönetilen pek çok yeri olan antik yunan'da aristo'nun en iyi yönetim biçimi olarak başında bilge ve yönetmeye isteksiz bir kral bulunan önde gelenler 'in en iyi yönetim olduğuna kanaat getirmişti. bugün aristokrasi dediğimiz terim kaynağını buradan alıyor. demokrasinin doğduğu yerden çıkmış, mantığın kurucusu ve avrupa medeniyetinin yapı taşlarından en ünlü filozof ciddi ciddi aristokrasiyi demokrasiye alternatif bir şey düşünmüş.
* türkiye'ye uyarlarsak daha 20 yıl evvelinde ancak %17si okuma yazma bilen bir halkın ekonomik sıkıntılar ve bir dünya savaşı geçtikten sonra boğazından aşağı parlementer demokrasi tıkıştırılması ciddi anlamda bir intihardır. cumhuriyet o yıllarda henüz çok genç ve kırılgandır. eğitim altyapısı yobaz bir geri kazanımı frenleyecek kadar henüz oturmamıştır. daha bir jenerasyon iyi denebilecek standartlarda ancak eğitilmiş, köylerine kadar enstitü götürülmüş olduğu halde bunun gerisi gelmeyince ülke kısaca söylemek gerekirse artık bitmiştir. bugün de cumhuriyetin soğumuş cesedi üzerinde uzatmaları yaşamaktayız. aradan iki jenerasyon geçtikten sonra eğitime dair zamanında yapılan bu adımlar günümüzde yerin dibine geçiriliyor, eğitimsiz olan güruh eğitimsizliğinden gurur duyar bir hale geliyor ve haklarında ciddi ciddi hiçbir şey bilmedikleri osmanlı ve türk tarihi gibi şeylerden çoğunluk gurur duymak dışında bir şey yapmıyorsa bu ülkede demokrasinin efektifliğini geç d'si bile tartışılamaz. bu denklemin üzerine blok olarak oy verecek imam hatipleri, öğrencilerin geliştirmek için sponsor aradıkları imam robotları, kıble buluculara kaynak aktaran tübitakları falan eklediğinizde olay çok daha vahim bir hal alıyor.
* çözüm? kurtların üç çocuk yaptığı bir sistemde kuzular oy vererek bu politik açmaza çözüm mü bulacak? hayır bu problemin çözümü artık kendi içinden değildir. insanların değil hukukun egemen olduğu, insanlarını eğitebilen, din tahakkümünden bağımsız laik bir demokratik cumhuriyet kurulacaksa bu artık verdiğiniz oylarla olmayacaktır.
* ya neyle olacaktır? aferin işte sormanız gereken soru da bu.
*özet geç piç diyenler için özet : iki kurt ve bir kuzu akşam ne yiyeceklerini oylayabilirler. bu demokratiktir ama adil değildir. demokrasinin de adil olma gibi bir iddiası zaten yoktur. kuzular da oy vererek, bu sisteme alet olarak kurtlara yardım etmektedir. + her yıl kurt sayısı da arttığından bu açmazın çözümü artık oyla demokrasiyle değildir. -
49. mario gomez
oynadığı milli maçta gol atınca, erasmus'a gitmiş sevgilim fotoğraf atmış gibi hissettim. fazla gözönünde durmasın, hoş değil.