Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. türk öğrencilerin %1'inin doğru yanıtladığı soru

    turk ogrencilere ingilizce soru soruldugu icin yanitlayamadiklari sorudur.

  • 2. swinger bir türk çiftin itirafları

  • 3. ulan ipneler bizim sabrımızı zorlamayın

    20 yildir porno izliyorum, ilkkez konusan got gordum.

  • 4. süper lig tarihinin en sansasyonel 3 transferi

    (bkz: bilal kısa)

    (bkz: rodrigo barbosa tabata)

    (bkz: claudio maldonado)

  • 5. adalet bakanlığı'nın bize gelmeden çözün reklamı

    harbiden şaka gibi.

    adamlar resmen "davalar yıllar sürer ve çok masraflı olur." diyor lan.

    arkadaş hala kendime gelemedim. madem çok uzun ve masraflı olduğunu kabul ediyorsun düzelt sen de?

    "oysa anlaşmazlıklarınızı bir arabulucu eşliğinde daha kısa sürede ve çok daha ucuza çözmeniz mümkün."

    adalet bakanı çıldırdı! dava ücretinde damping!

    ha bir de bu videoyu iphone 4'le mi çektiniz kardeş? o sesler ne lan öyle? kimin yeğenine verdiniz ihaleyi?

    https://www.youtube.com/watch?v=ux4ld6pqqgy

  • 6. 12 temmuz 2015 pkk'nın hdp'li öldürmesi

    (bkz: friendly fire)

  • 7. trt'de atatürk'e hakaret edilmesi

    endişe verici gelişmedir. endişe veren şey atatürk'e hareket edenlerin olması değil, bizzat atatürk'ün kurduğu bir devletin resmi yayın organında bu hainlere yer verilmesidir. atatürk düşmanları 1923'ten beri bu topraklarda var oldu ve olmaya da devam edecek. 1 kasa dolusu şeftalide 1-2 tanesinin çürük olması gibi bir durum bu, adetullahtandır. lakin kadir mısıroğlu gibi, osman yüksel serdengeçti gibi vatanın kurucusuna hakaretler yağdıran adamlara trt'de yer verilmesi anlam verilemeyen, insanı endişelere gark eden gelişmelerdendir.

  • 8. ben gezi'nin türkiye'ye verdiği zarara bakarım

  • 9. kasgarlimagnus

  • 10. burak ayağındanaçtı

  • 11. iyi insan olmak

    sitemizin kapıcısı çok hızlı konuşuyor ve ne dediğini anlamıyorum. ne zaman karşılaşsak bir şeyler anlatıyor, eğer yüzü gülüyorsa ben de gülümseyerek dinliyorum, kaşları çatıksa da çatıyorum kaşlarımı ve düşünceli bir ifadeyle dinliyorum. zaten zamanımın büyük çoğunluğu bir şeyleri anlamamakla geçiyor ve ben anlarmış gibi yaparak ölmeyi bekliyorum. ölüm de pek anlaşılır sayılmaz ya, zihnimin yok olacağı düşüncesi rahatlatıyor beni.

    servisteki ufak bir aksaklıktan dolayı garsona kaba davranan arkadaşımla artık görüşmek istemiyor, trafikte ilerlerken küçücük bir dalgınlık sonucu direksiyonu önümüze kıran kadına yarım saat boyunca küfür eden arkadaşımın vicdanlı biri olduğunu düşünmüyorum.

    babamın aslında özünde kötü bir adam olduğunu görüyor ve onun oğlu olduğum için aynada gözlerime uzunca bakıyorum. kalıtsal kötülük diye bir şey olduğuna inanıyorum. (ivan karamazov geldi geçenlerde, oturup ne kadar haklı olduğunu anlattı bana, çay demledim içtik. giderken bana sarılıp ağladı)

    sen de halen adam olamadın bakışlarına maruz kalmaktan korktuğum için bayramlarda dedemleri ziyaret etmiyorum. kimin nesi olduğumdan önce ne kadar maaş aldığımı soran akrabalarımın açlıktan ölmelerini istiyorum.

    kırk yıllık sosyal demokrat dayımın bir anda çarşafa giren hukuk mezunu kızını zengin bir gençle nişanlarken namaza başlamasını ve nişan atıldıktan sonra namazı bırakmasını anlıyorum ama anlamazlıktan geliyorum. (insan bir yandan bunu anlayıp diğer yandan nasıl yaşayabilir)

    metroda yer verdiğim kişi teşekkür etmeden oturunca yol boyu yer verip iyilik yaptığım kişiye bileniyorum. (ilginçtir, iyilik yaptığımı düşündüğüm zaman kibirli bir zırhla kuşandığımı hissediyorum)

  • 12. beşiktaş

    türkiye'nin en zengin takımıdır. bir dönem maçlarını 8000 kişi kapasiteli taksim stadı'nda oynamış semt takımıdır.

    istanbul'un ilk stadı olma özelliğini taşıyan ve günümüzde yerinde gezi parkı'nın bulunduğu bu stadyumda tahmin edersiniz ki zemin aslında futbol oynamaya pek de müsait değildi. bugün bile bir çaresini bulamadığımız zemin meselesinde o dönem yağmur yağdığı zaman stadın zemini bataklığa döner, güneş açtığı zaman toprak beton zeminden farksız olurdu. ahşaptan 2 tribünüyle bir kışlanın avlusundaydı. şöyle bir şeye benziyordu.

    çeşitli gelişmeler sonucu beşiktaş maçlarını kendi mahallesinde yapmaya başladı. artık maçlarını çırağan sarayı'nın bahçesinde yer alan şeref stadyumu'nda yapıyordu.

    çırağan sarayı'nda çıkan yangından sonra bir harabeden farksız şekilde duran arazinin bir stadyuma çevirilmesi için şeref bey ve recep peker büyük çaba gösterdiler. sonunda milli emlak idaresi'nden arazinin tahsis edimesi konusunda anlaşmaya varılsa da şeref bey yakalandığı amansız hastalık sebebiyle stadın açıldığı günü göremeden vefat etti. stadın yapılış aşamasında yöneticiler ve futbolcular bizzat hafriyat işlerinde çalıştılar. bugün dönen bazı reklamlarda vardı ya bir slogan "yuvaya ruh katmaya geldik" diye, onlar da ruhlarını kattılar belki de bu 6000 kişi kapasiteli stadyuma. stadın beşiktaş'a kazandırılması için hasta olduğu dönemlerde bile ankara'ya görüşmelere giden şeref bey'in anısına stada onun ismi verildi. şöyle bir şeye benziyordu.

    inönü stadı yapıldıktan sonra artık bugün birçok kişinin hafızasında daha net çizgilerle yer alan, yıkıldığı zaman 32000 kişi kapasitesi olan yuvamıza geçtik. bir dönem 3 büyük kulübe ev sahipliği yapan inönü stadyumu zamanla bizim mabedimiz haline geldi ve zihinlere böyle kazındı. onlarca maça gittik, sevindik, üzüldük, güldük, ağladık, marşlar söyledik, küfürler ettik, kupayla tur attık, canımız sıkkın ayrıldık ama değişmeyen tek bir şey vardı, 90 dakika nasıl geçti bir türlü anlayamadık. bu stadyumdaki ilk golü de efsane başkanımız süleyman seba atmıştı. şöyle bir şeye benziyordu.

    bir süredir göçebeyiz ama başımız dik. geçmişte doğru olanı yapmış olmaktan dolayı başımız dik. zamanında stadımızda oynaması için düşünmeden onay verdiğimiz sözde ebedi dostların yaptıklarını görmüş olduk bu dönemde. bana mı sordunuz yıkarken diye demeçler veren ebedi dostlarımızı görmüş olduk. bu da bir kazanımdır ama sadece böyle küçük bir kazanımla geride kalmayacak bu süreç.

    şöyle bir şeye benzeyen mabede sahip olacak takımdır artık. şu güzelliğe bakar mısınız, boğaz'da bir inci gibi parlayacak adeta. yok ona borçluymuş yok buna borçluymuş, yok batmış yok çıkmış kim ne derse desin. sahip olduğu tarihiyle, duruşuyla, taraftarıyla, stadyumuyla bana göre türkiye'nin en zengin kulübüdür. çünkü imparatorluklara başkentlik yapmış, her köşesinde ayrı bir tarih yatan, ülkenin gözdesi ve kalbi bu şehrin en güzel yerine, beton gibi zemine sahip sahasından çıkıp, masraflarının her kuruşunu kendisinin üstlendiği şuna benzeyecek bir değer katabilecek camiaya evrilmiştir.

    yüzden fazla sene önce 22 kişinin bir araya gelip bir bahçede düzenli jimnastik yapmaya başlayarak temelini oluşturduğu bu hikayenin bugünlere gelişinde emeği geçen her yöneticinin, her futbolcunun, her personelin, her taraftarın gururlanması sonuna kadar hakkıdır. işte bu hak edilmiş gurur sayesinde, beşiktaş türkiye'nin en zengin takımıdır.

    edit : bu entryi ekşi beşiktaş tribünü'ne ve bana bu güzel insanlarla tanışmama vesile olan evsiz tospaa'ya ithaf ediyorum.

  • 13. böşörtülü hanımların açık kadınlardan güzel olması

    başörtülü hanımlar vs açık kadınlar.
    başörtülü olunca hanım, açık olunca kadın.
    hımmm.

  • 14. seks öncesi hazırlık

    (bkz: para çekmek)

  • 15. bir kadın için çabalamayan erkek

    dileyene fon müzik

    genç ve başarılı bir yönetmen yeni filmi için kadın oyuncu aradığına dair gazeteye ilan verir. gün boyu ardı sıra genç, güzel ve alımlı kadınlar mülakat için yönetmenin karşısında tüm cazibelerini gösterirler. kuyruğun sonuna yaklaşırken kömür gözlü, pespaye bir kadın her şeyden habersiz yönetmenin deneme kamerasının önüne oturur.

    kısa sohbetten sonra sonra yönetmen "bana çantanızı açıp içindekileri birer birer anlatır mısınız?" der. genç kadın, arkasındaki çantaya uzanır yavaşça , fermuarını açar ve eline ilk olarak kırmızı bir elma gelir, çıkarır anlatır "bu elmayı sabah tezgah başında meyvelerini parlatırken gördüğüm manav hediye etti. çok iştahlı bakmış olmalıyım."

    sonra bir kitap çıkarır çantadan. kitaba şöyle bir bakar romanın baş karakterinin dalaverelerini uzun uzun anlatır. ardından makyaj çantası, iş ilanını gördüğü gazete ve günlüğünden uzun uzadıya bahseder.

    çantanın gizli bölmesine atar elini. oradan iki fotoğraf çıkartır. biri uyuyan genç bir adam fotoğrafıdır. "sevgilim" diye açıklar. "fotoğraf çektirmeyi hiç sevmez, ancak uyurken çekebiliyorum fotoğrafını." ikinci fotoğrafın ise annesinin evlenmeden önceki hali olduğunu ve yıllar geçtikçe ne kadar değiştiğini uzun uzadıya anlatır.

    bu oyun on beş dakika sürer. yönetmen aradığını bulamamış halde kıza gidebileceğini, aranıp haber verileceğini söyler ve mülakata on dakika mola verir. halen aradığı kadını bulamamıştır. tam o esnada karşısındaki sandalyede asılı çantaya gözü ilişir. biraz önce çıkan kadına aittir. telaşla asistanını uyarır "giden kız çantasını unutmuş hemen koşup yetiştirsene."

    asistan kız sandalyeye bakar ve "yooo.. o çanta bana ait." der. o an adam koltuğundan fırlayarak kadının peşine düşer ancak aradığı kadın çoktan kayıplara karışmıştır.

    iş bu hikayede de anlatıldığı üzere; doğru insanlara gerçekten tek tük rastlıyoruz, değerinin farkına vardığımızdaysa maalesef geç kalabiliyoruz, hüsrana uğrayabiliyoruz. önemli olansa zamanında, onu kaybetmemeye çabalamak ve ona odaklanabilmek.

    edit: imla. minik eklemeler.

  • 16. robin van persie

    yaşı hakkında olumsuz düşüncelere sahip olan arkadaşlara şunu söyleyelim. ronaldo'dan sadece bir yaş büyük. seneye ronaldo gelse mırın kırın mı edeceksin sayın amına koyduğum.

  • 17. illere göre saç kestirme fiyatları

    (bkz: hepiniz gerizekalısınız)

  • 18. lukas podolski'nin beşiktaş'a attığı gol

    farkı 3'e çıkardığı arsenal galatasaray maçıdır.

    (bkz: balık hafızası)

  • 19. kobani'de ölen 16 ypg'li

    ne ypg li ne de pkk sempatizaniyim ama boyle dis gorunusle degerlendirme yapmanin irkciliktan bile daha mal bir davranış oldugunu düşünüyorum.

    başlığı acan kardes yaşın kac senin? seni yaz kurslarina falan yollamadilar mi bu sene?

  • 20. devlet bizim sayemizde devlettur

    jandarma tarafından sürüklenerek uzaklaştırılan teyzenin, bütün devlet fetişistlerinin suratına tükürmesidir. devlet yine devletliğini bilmiş, devletliğini yapmıştır. (bkz: #52496102)

    bugün taksim tünelde toplanılıyor, saat 14.00'te. havva teyzenin yanında durmak için, rant ve talan düzenine ses çıkarmak için.

    milliyetçiler, şu teyzenin haykırışını en çok siz üzerinize alının. ne milleti, ne memleketi zerre kadar umursadığınız yok, siz yalnızca devlet sevicisiniz. lafa gelince "ırmağının akışına ölürüm" diye türkü söylemek kolay, ülkeyi talan ediyorlar, bütün ırmaklarını derelerini dağını taşını talan ediyorlar, hiçbirinizin sesi soluğu çıkmıyor.

    hangi ülkücünün bu kadar talan için sokağa çıktığını gördünüz? hangisinin memleketin hayrına tek bir eylem yaptığını, destek verdiğini gördünüz? bunca haksızlığın hukuksuzluğun hangisine ses çıkardılar? bu memleketin hangi insanının acısına derman oldular, hangi ezilenin, hangi mazlumun yanında durdular şimdiye kadar? evet durdular, ama yanında değil karşısında durdular. nerede bir zulüm varsa zulmedenin yanında durdular. her zaman güçlünün, muktedirin, devletin yanında durdular, sopası oldular.

    anca çinli diye koreliye saldırırlar. bu memleketin bir tane böceğine bile en ufak bir hayırları yok. safi zarar, safi ziyan.

  • 21. giuliano terraneo

    övülen yönü oyuncu önermesi değildir. oyuncuyu zaten scout ve teknik direktör önerir. terraneo'nun övülen yönü 1- ahbap çavuş ilişkilerine prim vermeden takımında gerekli temizliği yapması, 2- acilen takviyeye ihtiyaç duyulan bölgeleri belirlemesi 3- o bölgelere nokta transferleri 4- uygun bonservisle 5- iyi bir maaş planlamasıyla ve 6- çok kısa sürede (teknik direktör temmuz ortasından önce takımı hazır istiyor) bitirmesidir.

    terraneo 1 ay içerisinde önce beklentilere uygun bir hoca buldu. daha sonra hocanın sistemine uygun transferler yapmaya başladı. alternatifleri bol bir liste hazırladı. örneğin nani'yi van persie'yi alamasa onların yerine alacağı adamlar yine belliydi. teknik direktör "takımı tanımak için çok sayıda hazırlık maçı istiyorum" dedi ve hazırlık maçı yapacak takım bulmanın çok zor olduğu temmuz döneminde (copa america'dan dolayı bütün büyük avrupa kulüpleri sezonu geç açıyor) bunlar ayarlandı. fark ettiyseniz temmuz ortası olmadan kadroyu büyük ölçüde tamamladılar, takım kimyasını oluşturdular ve hazırlık maçlarına başladılar. aynı zamanda cl ön elemesindeki potansiyel rakiplerinin (ajax, monaco, brügge gibi) hazırlık kamplarını izlemek üzere yardımcılarını yolladı. bu yıllardır türk futbolunda becerilemeyen bir şey.

    özetle türk futbolunda herkes yıllardır yanlışlar içinde olduğu için, sadece yapması gerekenleri yapan biri bile öne çıkabilmiştir. herkesin kırmızı ışıkta geçtiği yerde yeşilde geçen biri takdir topluyorsa sorun sistemdedir. o yüzden garipseyecekseniz bu adamın takdir edilmesini garipsemeyin, ülke futbolunun düştüğü hali garipseyin.

  • 22. olay çıkarma ihtimali olan gruba adres sormak

    ıssız yahut tekinsiz bir yolda yürürken yolunuzun üstünde dikilen, 3-5 denyodan oluşan, muhtemelen size bir şekilde sorun çıkaracak olan gruba adres sorup grubun kafasını karıştırarak çıkması muhtemel olayı bertaraf etmek için yapılması gereken eylemdir. hiçbir boka yaramadıkları için sorunlu olan bu denyolar, bir işe yaradıkları vakit size sorun çıkarmayacaklardır. o gruba adresler sorun. bu, o grubun çok hoşuna gidecektir.

  • 23. dame n'doye

    demba ba'nın chelsea'de 19 maçta 5 gol attığını bilmeyen insanlarca eleştirilen adam. yorum güdünüz istatistiklerden ibaretse durum budur.

  • 24. gravyer peynirinin vajina gibi kokması

  • 25. suriye sınırındaki radar şeklindeki tuhaf arazi

    (bkz: google maps ile nükleer silah bulan ekşici)

    sözlüğü kapatıp gidelim artık, yapabileceklerimizin sınırına ulaştık.

  • 26. ülkücülerin çinili fırını protesto etmesi

    geçtiğimiz hafta çinili fırın'ın önünden geçerken marmara üniversitesi ülkücüleri'nin iftar yemeğini bu mekanda düzenlediklerine şahit olmuştum. mekan bayraklarla donatılmıştı ve teşkilat içeride iftar yapıyordu. muhtemelen bu fotoğraf da o yemekten sonra çekilmiştir.

    yani demem o ki, bu haber diye ortaya saçtıkları ifrazat, dezenformasyondan başka bir şey değil.

    mide bulandırıyorsunuz, daha fazlası değil.

  • 27. dershanelerin kapatılması

    he-he çok başarılı bir hamle gerçekten. zaten boktan olan eğitim sistemimizi daha da yerin dibine batıran, çocukların geleceği ile oynayan bir hamle. kendi kişisel çıkarları için milyonların hayatlarını değiştiren bir hamle.

    alıntı: "hazırlayıcı kurslar ekim ayında başlayacak. halk eğitim merkezleri ve liseler bu eğitimi verecek. hem de ücretsiz. bakın altını çiziyorum ücretsiz."

    hafta içi öğrencisinin sorularını düzgün cevaplamayan, gelip sadece yazı yazdıran, derslere geç giren öğretmenler de var bu ülkede. bu öğretmenler bir de hafta sonu gelecek, çocukları üniversiteye hazırlayacaklar öyle mi? çok bekleriz. hafta içi boktan bir eğitim veren devlet, hafta sonu mu hazırlayacak çocukları?

    devlet okulları bir dersane kadar sık deneme, soru çözümü, etüt, rehberlik yapabilecek mi çocuklara? o döküntü binalarda mı sağlanacak bunlar?

    alıntı2: "bu sene sınava girmiş ve 500 bininci olmuş bir öğrenci üniversiteye giriyor zaten. bakın arkadaşlar 500 bininci diyorum. bu eleman 4 yıllık bir bölüme girecek. yani öyle üniversiteye girmek eskisi gibi zor falan değil. potansiyeli olan için zaten bu sınav engel teşkil etmedi hiçbir zaman. sadece bu gençler dersanelerin reklam aracı oldular."

    evet, üniversite kazanmak artık çok kolay. ama işin içine düşünme organımızı da soktuğumuzda, artık türkiye'de boğaziçi, itü, odtü vb. üniversitelerden mezun olmayınca, iş bulmanın ne kadar zor olduğunu da görüyoruz. yani ben üniversiteye girdimle bitmiyor iş. bu kadar bedava değil hiçbir şey. tabi akp'yi savunmak olunca amaç, şaşıyoruz ne diyeceğimize.

    alıntı3: "bakmayın siz cemaatin kopardığu yaygaraya. daha toyken çocukları alıp kafalarına cemaat fikrini günbegün eken, sonra da kendine muhtaç eden, kazandığı paradan vergi gibi kesintiler yapan bir oluşum tabi istemez. zira elindeki en önemli alanı kaybediyor."

    sanırsın dersaneler sadece cemaat denen oluşumun kontrolünde. 250 bin öğretmen ekmek yiyordu bu dersanelerden, 100 bini aşan atanamayan öğretmene rağmen. yayılıp klavye tuşlarından ahkam kesmek o kadar kolay ki.. bu insanların kaçı özel okula geçecek, kaçı açıkta kalacak hiç düşündünüz mü? elbette hayır. çünkü tayyip düşünmenizi istemiyor.

    sonuç olarak;

    parası olan, gidecek yine güzel güzel hayatına kaldığı yerden devam edecek. iyi bir eğitim alacak, biraz daha parası varsa, almasa bile özel üniversitelerde okuyacak.

    parası olmayansa devlet okullarının boktan sistemine kalacak. üniversitede dereceler elde etme potansiyeline sahip onca genç, yine bu boktan sistem yüzünden sönecek, gelecekleri kararacak. harika üniversitelerde okumak varken, belki ya hiç okumayacak ya da daha aşağı üniversitelerde okumak zorunda kalacak.

    dersaneler 11. sınıf için 3 bin, 12. sınıf için de 4 bin civarıydı, adı olan bir dersane için. bugün en az 8-10 bin liradan başlıyor artık. zaten adı olmayanlar özel okul falan olamadı düzgün, malum.. artık her şeyin 2 katını vermek zorunda olan velilere yazık. kendileri ceplerini doldurup yeni makamlar, saraylar edinirken, altta ezilen yine halk oluyor.

    emekli maaşının 1000, asgari ücretin 949 olduğu bu güzelim memlekette, bir emekli 8-9 aylık, bir asgari ücretli ise 9-10 aylık maaşını vermek zorunda çocuğunun temel liseye gidebilmesi için. olacak şey değil tabi.

    azıcık vicdanı olan bir insan, ak parti denen yapının trollüğünü üstlenmek yerine, bir kez olsun şurada memleketin gerçek bir sorununa duyarlılık gösterirdi. hiç değilse duyarlılık rolü yapardı. ama sizde ne vicdan ne de onur kalmış.

    nasıl bir çıkar sağlıyorsunuz bilmiyorum bu ak trollük işinden ama memleketin gençleri bu boktan sistem yüzünden erirken, memleketin geleceği eğitim sistemiyle daha da kötüye giderken, üstelik sadece kişisel çıkarlar için, siz hala bu köhne zihniyeti savunmayı devam ediyorsunuz.

    osmanlı'nın son zamanlardaki yıkılma sürecini hızlandıran şeyin eğitim sistemi olduğunu biliyor musunuz? hani o aşık olduğunuz, yeniden diriltmeye çalıştığınız osmanlı.. aynı yoldan, aynı izden ilerlemeye devam ediyorsunuz aslında.

    gerçekten yazıklar olsun. sorsak en vatansever sizsiniz ama. gerçekten çok yazık.

  • 28. 13 temmuz 2015 anayasa mahkemesinin dersane kararı

    tayyip alehine bir karar çıkmaz-çıkamaz. orayı yıkarlar. avm yaparlar.

  • 29. rvp ve nani'ye rağmen fb'nin şampiyon olamaması

    galatasaray'ın carole transferinden sonra pek de zor değildir. *

  • 30. manuel fernandes

    -son bir iş için dostum, sadece son lanet olası bir iş.
    +almeida ne zaman katılacak aramıza.
    -maalesef, almeida başaramadı dostum.

  • 31. bir kadını aldatmanın harika bir şey olması

    "sen bir de o kadın seni aldatınca hissedeceğin muhteşemliği bir bilsen" şeklinde yeni ufuklar açmak istediğim kişi beyanı..

  • 32. boşanan kadınların genellikle başı açık olması

    ulan insan ayarını kendi yazdıkları içinde verir mi?

    '' ama nedendir anlaşılmaz böyle olması, belki de açık kadın modelleri daha da özgür olduklarındandır.''

    ee evet. aynen dediğin gibi özgür olmalarından dolayı olabilir mi?

  • 33. eskiden iyi şimdi kötü olan marka

    bana göre; (bkz: algida)

    seneler evvel çok kaliteli çok lezzetli diye tüketirdim. sonra, herkesin pancar şekerini bırakıp mısır şurubu şekeri kullanmaya başlamasını normal karşılıyoruz da o yetmezmiş gibi bir de bunların paketlerinde dondurma yazmadığını/yazamadığını ve sebebinin de hiç süt kullanmıyor olup her şeyi süt tozu ve su ile yapmaları olduğunu öğrendiğimde bitti benim için.

  • 34. robin van persie abartılmış balon futbolcudur

    (bkz: emenike sen misin)

  • 35. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    dünyanın en büyük 3 lastik firmasından birinde uzun yıllar çalışmış biri olarak, dangalak tüketici zırvalarını ufku iki katına çıkaran bilgi diye buraya yazanları gördüğümüz başlıktır.

    pastorize süt mü bu ki 6 ayı geçmesin.

    bir lastiğin almanyada üretilip güney afrikaya gemi ile göndeirlmesi ortalama 2-3 ay sürüyor, dağıtımda bekliyor, bayiye ulaşıp rafa düşmesi zaten 6 ay.

    doğrusu şöyle olan bilgidir:
    dot numarası denen bilgi üretim yılını ve haftasını gösterir burası doğru, lakin bir lastiğin raf ömrü 5 yıldır. ve tüm fabrika ve toptancılarda üst üste konulan lastikler her ay en alttaki üste alınacak şekilde yer değiştirir ki lastik ezilmesin vs.

    adam bir lastiği arabasında 5 yıl kullanıyor, 1 ton ağırlık altında kauçuk yıpranmıyor da 6 ay bekleyince yıpranıyor.

    evet hakikaten ufkumu sikti attı.

    teşekkürler.

  • 36. yusuf halaçoğlu'nun görevden alınması

    çinli olmasından şüphelendikleri için olabilir.

    http://blogimg.radikal.com.tr/…0-cf03-039a-bdce.jpg

  • 37. giuliano terraneo'nun çok fazla abartılması

  • 38. arda'nın hayatı film oluyor

    milli aşağılık kompleksimizin ürünlerinden biri.

  • 39. 12 temmuz 2015 novak cokoviç roger federer maçı

    niye ingilizler federeri tutuyor ya da çoğunluk federeri niye tutuyor diye isyan edenler bir alıcı gözüyle baksınlar adama, bu kadar mı estetik olunur, adam rönesans döneminden çıkmış gelmiş sanatını icra ediyor gibi.

  • 40. her kanalın kendi debe'si olması

    debe'de yani dünün en beğenilen entryleri listesinde 50 tane entry var, bunun yarısı futbol. ya her kanalın kendi debesi olsaydı, nasıl olurdu?

    5 tane ana kanal olsa; gündem, ilişkiler, spor, siyaset, ilginç gibi.
    tuvaletten çıkınca poposunu yıkamayan kız başlığına verilen ayarı ilişkiler başlığında okusak?
    ekşi hesabı olmayanlar sadece siyaset ve spor başlığını görse falan...

  • 41. nick değiştirmek istiyoruz kampanyası

    change.org'da imza atılcak kadar mühim bir mesele olmasa da yazarlara böyle bir şans vermek bazı yazarları tekrardan sözlüğe ısındırabilir. nickime bakın neler hissettiğimi anlarsınız. entry girmeye çekiniyorum aq hangi kafayla aldıysam.

    desteklediğim kampanya.

  • 42. 30 yaşında bekar kadın

    hayatının en güzel 10 yıllık dönemine başlamışsındır. sarkmıştır vs denmiş ancak o 45te başlar çocuklar. önünüzdeki 10 yıllık dönem hala güzel, üstüne üstlük akıllı ve deneyimli olduğunuz dönemdir. yalnızlık keyif verir. hayatını bir adamın vasat ev arkadaşlığı ile geçirmek yerine kendi iç huzurunla veya taş gibi bir danimarkalının mükemmel vücudunu izleyerek geçirmek istersin. psikolojisi bozuk bir ırkın tedavisi için uğraşmaz, götüne tekmeyi koyuverirsin kolayca. bilirsin ki en önemlisi senin güzel bir hayat deneyimi yaşamandır. ne yanındaki adamın, ne de o adamdan gelecek spermin derdi seni gerer. her kadının bu hayatı tatmasını temenni ederim. çünkü kadın olarak hayatı deneyimlemek mükemmel. o güzel beyninin içerisinde günlerce harika vakit geçirebilirsin. yalnızlık bir lütuf, kendini ve hayatını keşfetmek için bir başlangıç. ileri geri konuşanlar bastırılmış özgürlüğünden içten içe rahatsız olan, toplum baskısına boyun eğip özgürlüklerini devlet kodamanının kağıt ve mürekkebine teslim etmiş olanlar. ama yalnız kadın sizi anlar gencolar, çünkü yalnızım, 30'um, ve hayatım hiç olmadığı kadar heyecanlı ve güzel. içinde büyüdüğünüz baskıyı yenemiyorsanız, yenebileni yermeyin, saygı duymayı deneyin.

    hiç kimse yalnız uçağa atlayıp dünyayı köşe bucak gezme ve canı kimi isterse onunla sevişebilme özgürlüğü olan bir hayata kötü diyemez. derse, komik olur.

  • 43. roma'da israilli çifte verdiğim ayar

    geçen yıl eylül ayı. roma'ya 5 günlük bir turistik seyehat gerçekleştirmiştim. bu beş günün sonunda çok mutlu ayrıldım. her yere yürüyerek gidilebilecek, buram buram tarih kokan bir şehir. religious rome, anthic rome ve archeological rome diye üçe ayrılıyor şehir. ben religious roma'da yani vakitan'a 200 metre uzaklıkta bir apartment kiralamıştım o dönem. neyse...

    ziyaretimin üçüncü gününde -bilen bilir- çok meşhur ve turistik olan ispanyol merdivenlerine gittim. her taraf turist ve insanlar merdivenlere sıra sıra oturmuş sohbet ediyordu. ben de oturdum ve hemen biramı yudumlamaya başladım. bangladeşli adamlar tanesi 2 euro'dan italyan marka bira satıyorlardı. bazen 1.5 euro'ya da sattıkları oluyordu. saat akşam 10 civarıydı.

    işemek için insanlar genelde merdivenleri çıkınca en yukarıda yer alan tadilattaki bir binanın ikinci katına işemeyi tercih ediyordu. çişim gelince ben de oraya işemeye gittim. tırsmıyor değildim çünkü bu illegal bir davranıştı. neyse ki polise yakalanmadan yerime geri döndüm. döndüğümde bir kız bir erkeğin ön hemen tarafımdaki sıraya çaprazıma oturduklarını gördüm. ben de yerime oturdum ve bir bira daha aldım bangladeşli esmer çocuktan.

    tam o sırada babam aradı ve yaklaşık beş dakka sohbet ettik. telefonu kapattım ve ön sırada oturan kız bana döndü ve "türk müsünüz?" diye ingilizce olarak sordu. ben de "evet" diye cevapladım. kız babasının bir süre öncesine kadar işi dolayısıyla türkiye'de kaldığından ve kendisinin de iki kez türkiye'yi ziyaret ettiğinden bahsetti. babamla konuşmamdan türk olduğumu çıkarmış. kendisi ve yanındaki erkek arkadaşı israil'den turistik amaçlı gelmiş.

    kızla konuşmaya devam ettik, çocuk ise neredeyse hiç konuşmuyor ve bizi dinliyordu. kız, babasının işine 1.5 yıl öncesinde türkiye tarafından son verildiğini, babasının ankara'daki konsoloslukta üst düzey bir yetkili olduğunu ancak o dönem türkiye-israil ilişkileri gergin olduğu için apar topar israil'e geri yolladığından ve türkiye'den ve insanlarından nefret ettiğinden bahsetti.

    son cümlesi biraz canımı sıkmıştı. sakin bir şekilde ona ingilizce olarak "bu iki hükümet arasında bir durum.beni suçlamanı gerektirmez. insanlar üç aşağı beş yukarı aynıdır. nefret çok güçlü bir duygu kaldı ki senin bizden nefret ettiğini düşünmüyorum ve aldığın alkol miktarından dolayı bu talihsiz sözleri ettiğini varsayıyorum" dedim. bana cevap olarak "defol git pis türk. bu süslü laflarınla beni kandırabileceğini mi düşünüyorsun? babam senin gibiler yüzünden şu anda tel aviv'de bir psikiyatri kliniğinde yatıyor. psikolojisi bozuldu adamcağızın. o yüzden bir an önce burayı terk et ve gözüme gözükme aşağılık herif" dedi.

    yanındaki çocuk gülerek izliyor, tek kelime etmiyor ve son sözlerinden sonra sevgilisini alkışlıyordu. sinirden patlamak üzereydim ve biramdan bir yudum daha aldıktan sonra " baban adına üzüldüm ama eğer baban hasta ve psikiyatri kliniğinde yatıyorsa bu yanındaki ibne kılıklı ile burada tatil yapmak yerine babana destek olman gerekmez mi? benim sizinle bir sorunum yoktu ama şu anda oldu.eğer bana az önce dediğin gibi 2 dakka içinde burayı terk etmezseniz buraya üç tane filistinli arkadaşımı (tamamiyle fake.hiç filistinli tanımam) çağırıcam ve size tatilinizi zehir edecekler" dedim.

    bir dakka içinde orayı tekettiler, arkalarına bile bakmadan. aslında sonradan biraz üzüldüm ama beni bu şekilde konuşmaya onlar zorlamıştı. yani ayarı sağlam vermiştim.

  • 44. yaran inci sözlük entry'leri

    elemanın biri başlık açmış "hep eşekler eziyet çekecek değil ya" diye. şöyle bir görsel hazırlamış. http://c11.incisozluk.com.tr/…03/8/186578_odfe7.jpg

    çimlere uysun diye kafanın etrafını yeşile boyamış bir de yazıyı paintte elle yazmış. kendisine böyle caps mi yapılır diye tepki gösterilip, yazıyı nerden ekleyeceği söylenince o da "bulamıyorum" demiş.

    cevaben önce şu gönderiliyor: http://i.imgur.com/npyem35.png

    başlık açan "olmuyor etrafı beyaz oluyor" deyince gelen 2'inci cevap.

    http://i.imgur.com/xlg1rf8.png

  • 45. maarri'nin kurulmasını hayal ettiği düzen

    şu "kimlik siyaseti" ve "etnik milliyetçilik" saçmalığı yine tekrarlanmış, birkaç kelam daha edeyim. milliyetçilik cici, etnik milliyetçilik çok kaka evet. bu ezberleri hepiniz hap gibi yutuyorsunuz ve hiçbir zaman sorgulamıyorsunuz, dolayısıyla ne kadar saçmaladığınızın da farkına varamıyorsunuz bir türlü. hayalimdeki düzen, bu basmakalıp ezberlerle hayatınızı geçirmediğiniz bir düzen.

    insanlara ulus devlet kimliğinin zorla dayatılmasıyla hiçbir probleminiz yok, bütün resmi ideolojisi bu kimliğin dayatılması üzerine kurulu olan, 90 yıldır bütün iç ve dış politikası da bu kimlik üzerinden şekillenmiş kırmızı çizgilerle yürüyen bir devleti hiçbir zaman sorguladığınız yok, utanmadan kimlik siyaseti yapmaktan bahsediyorsunuz, etnik milliyetçilikten bahsediyorsunuz. türk milliyetçiliği etnik milliyetçilik değil, ama insanlar ben kürdüm dediği zaman etnik milliyetçilik yapmış oluyor. he mi? yıl 2015, hala bu mavala inanabiliyor ve hala inandırmaya çalışıyorsunuz aklınız sıra.

    bütün çocuklara kimin tarihini anlatıyorsun ilkokuldan beri arkadaşım? kürt çocuklarına hunları, göktürkleri, uygurları tarihimiz diye anlat, on yıllardır devlet ağzıyla azerbaycan'dan şincan'daki uygurlara kadar "soydaşlarımız" diye bahset, ırak'taki suriye'deki türkmenlerden "soydaşlarımız" diye bahset, cumhurbaşkanı çıkıp "türkmenlere yardım yolluyorduk o tırlarla, bırakmadılar" diye ağlarken bir yandan da "kobani düştü düşecek" desin, ışid'i kürtlerin başına bela olması için destekle, ondan sonra "türk milliyetçiliği etnik milliyetçilik değil, vatandaşlık bağını tanımlıyor" diye saçmalamaya devam et. hadi oradan. yalancısınız, hem de aşağılık bir yalancısınız, 90 yıldır aynı yalanı utanmadan yutturmaya çalışıyorsunuz.

    etnik milliyetçilik yapmıyormuş, kapsayıcı üst kimlikmiş. hadi oradan. bu sefil yalana hala samimi bir şekilde inanıyorsunuz yani öyle mi? "kapsayıcı üst kimlik" diye dibine kadar etnik referanslı, baştan sona etnik bir milliyetçiliği dayatınca "kimlik siyaseti" olmuyor, "etnik milliyetçilik" olmuyor, insanlar bu dayatmaya karşı durunca kimlik siyaseti yapmış oluyor.

    "kimlik siyaseti" diye ötenlerin, devlet gücüyle dayatılan, "makbul" olarak belirlenen kimliklerle hiçbir problemi yoktur, "müslüman sünni hanefi heteroseksüel türk erkek" kimliklerinin devlet nezdinde makbul kimlik olmasıyla hiçbir problemi yoktur, ama bu makbul kimlikler üzerinden yaratılan ayrımcılıklara, dayatmalara karşı duran birilerini gördükleri zaman akıllarına hemen "kimlik siyaseti yapmayın, kimlik siyaseti çok kötü" diye ötmek gelir. devlet kürdün anadilini yok sayınca kimlik siyaseti yapmış olmaz, alevinin ibadethanesini tanımayınca kimlik siyaseti yapmış olmaz, eşcinselliğe hastalık muamelesi yapıp her türlü hakareti reva görünce kimlik siyaseti yapmış olmaz. ilkokul ders kitaplarında kadınlar tek makbul varoluş halleri olan "annelik" üzerinden resmedilir, anneler ütü yaparken, babalar gazete okurken çizilir, bütün bu dayatılan ve sürekli yeniden üretilen toplumsal cinsiyet rolleriyle hiçbir sorunu yoktur bu dingillerin, ama kadınlar feminist olunca kimlik siyaseti yapmış olurlar, eşcinseller "ben eşcinselim ve hasta filan değilim, beni yok sayamazsınız, hasta muamelesi yapamazsınız, ayrımcılık yapamazsınız" derse eğer kimlik siyaseti yapmış olur, aleviler alevi olduklarını vurgulayınca kimlik siyaseti yapmış olur.

    devlet nezdinde kimlik siyaseti yapıldığı sürece, bazı kimlikler devlet nezdinde makbul kimlik olduğu ve dayatıldığı sürece, insanlar kimlikleri için mücadele edecektir ve etmelidirler. kimliklerle ilgili bir sorununuz olsaydı, hiç kimseyi değil, devleti dert edinirdiniz her şeyden önce.

    "türkiye'nin en ortadoğulu yüzüdür kürtler" gibi bir cümle kurabilen beyefendi kalkmış etnik milliyetçilikten, kimlik siyasetinden bahsediyor. işin kötüsü şaka yapmıyor, kendisinin varoluşu zaten şaka. üzerine gitsen "atatürk milliyetçiliği kapsayıcıdır, ne mutlu türküm diyene" diye ezberini dökmekten başka hiçbir şey yapmayacak. kürtlerin varlığını kabullenmiş nihayet, üstüne bütün kürtlere "ortadoğulu" kimliğini yapıştırmış, kendisi de böylelikle maşallah pek kapsayıcı türk kimliğiyle, ülkenin avrupa'ya bakan aydınlık yüzü oluyor, bu aşağılıkça kendini olumlama çabasının üstünden bir de utanmadan akıl vermeye kalkıyor, şöyle siyaset yapmayın, böyle yapın diyor, bir yandan da aşağılamaya devam ediyor, sizin yüzünüzden düze çıkamıyoruz diyor. kürtler olmasa şimdi andromeda galaksisine ulaşmıştı tabi, ama pis kürtler biz zavallı türklerin ayağına yapışmış alttan çekiyor hep, kurtulamıyoruz.

    doğuya giden bir trende batıya doğru koşmak diye metaforlaştırılmıştır hani. türkiye gerçeği, sizin gibi ne batıyı ne doğuyu tanıyan, özendiği batının felsefesine, düşüncesine, hukukuna dair hiçbir doğru düzgün fikri olmayan, ne kadar sefil ve zavallı bir konumda olduğunu içten içe hissedip bir yandan da içi boş bir gururu ayakta tutmaya çalıştığı için sürekli kendinden başka bir sorumlu arayan, kürtlerin varlığını önce uzun süre inkar edip, daha sonra mecburen tanımak zorunda kalınca, nihayet her şeyden dolayı suçlayabileceği bir hedef bulduğunu idrak eden, (ermeni soykırımını bile tamamen kürtlerin üzerine yıkma çabasında olanlar var nitekim), kürtler üzerinden kendi kimliğini olumlamaya, temize çekmeye çalışan sefil ırkçıların, "kürtler trenimisi doğuya sürüklüyor" diye ağlamasıdır.

  • 46. zengin olmanın dezavantajları

    en buyuk dezavantaji her an fakirlige dusebilecek olma tehlikesidir. fakirlik tehlikesizdir. kaybetme riski yoktur.

  • 47. aşık olunmayacak kadar şişman kadından açık mektup

    zayıflığın kusur sayıldığı bir kültürden geliyorum. küçükken az veya yavaş yediğimde annem endişelenir, zayıf olan amcama benzeyecek olmakla korkuturdu beni. zayıf kadınlara 'kuruayşe' gibi lakaplar takılırdı. erkeklerin 'yıllardır kemiriyorum, kemiriyorum bir ete rastlayamıyorum.' diye eşlerini çekiştirdiklerini duyardık. bana görücüye gelen uzaktan bir akraba, zayıflığımı beğenmemiş 'kocan yatakta karı mı arayacak?' demişti.. annemler o insanlarla bağlantılarını sınırladılar ama içten içe hak verdiklerini de gizleyemediler.
    annem bugünkü ölçülere göre kiloluca bir kadındı ve babam başka konularda eleştirmesine rağmen fizik olarak annemi beğendiğini belli ederdi. annem gerçekten güzel bir kadındır ve babamın başka hiçbir kadını onun kadar çekici bulmadığını çeşitli vesilelerle anlardık.
    tüm bunlara rağmen ben zayıf kadınların çekici olduğu inancı taşıdım. kendimi hep kilolu buldum. 36 beden giyerken de 44 bedene çıktığımda da. erkeklerden uzak durma, ilişki kuramama konusunda iç sesim hep, benim kilomda bir kadının çekici bulunamayacağını söyledi. ki ergenliğimden itibaren yeme bozukluğu alametleri gösterdim.
    şimdi ise kadının kilolu olmasını onun güç ve enerji gerektiren işlerde çalışması için, zayıf olmasını da parasını sömürmek için isteyen sistemleri görecek kadar farkındayım dünyanın artık...
    erkekleri ve kadınları çekici yapan tek şeyin bakışları olduğunu hissetmemin sebebi belki ilerleyen yaşımdır, bilmiyorum. ama görünümüne inanılmaz emek harcayan bir arkadaşımın 'kendi vücudunu beğenmeden sevişmekten nasıl zevk alırsın?' yorumuna artık katılmıyorum. zevkin ölçütü ne ki.. apartmanı ayağa kaldırmaksa hiç farkında olmadan yaşadım. ama ölçüt fizikten dolayı prenses yerine konmaksa 34 bedenken bile o duyguyu tatmadım.
    işin bir de zıt yönü var, şişman ya da çok zayıf erkekler... insanlara sempati duymamı sağlayan genelde saygı uyandırıcı yanları ve merhametleri. bi de renklilik... bu özellikler hangi şekilde dururlarsa dursunlar yakışıyor...
    başkalarına ve kendime faşizm uygulamamayı başarmaya başladım sözlük, özgürleşiyor muyum nedir...

  • 48. cem uzan'ın galatasaray'a başkan adayı olması

    (bkz: cem uzan'a başkanlık şoku)

  • 49. göz teması kurmadan konuşan insan

    kendimi bildim bileli öyle bir insanım, göz teması kuramam, inanmicaksiniz ama cok utangacım :/ havaya bakarım, yere bakarım, elime bir şey alır onunla oynarım da bi karşımdaki insanın gözlerine bakamam, ya da hemen kaçırırım, o göz temasını uzun süre tutamam.

    neyse benim psikolojik manyaklığımı bir kenara bırakırsak bu konuda teee ortaokul zamanlarında aldigim bir tüyoyu paylaşıp kaçayım hemen; bu davranis bozukluğunuzu kamufle etmek istiyorsanız (misal iş hayatında) o zaman karşınızdaki insanın kaşlarının ortasına bakın, optik olarak diğer taraf göz teması kuruldu gibi algılıyor, sizi hafif şehla sanıyor vs ve hatta bunu sevimli de buluyor. ha bunu yaparken içinizden "kaşların arasına domdom kurşunu değdi" diye söylemeye başlamazsanız tüm ciddiyetinizi korur, sözde bir göz teması kurabilir ve sosyopat manyak olarak etiketlenmekten kurtulursunuz.