Ekşi Sözlük Debe Listesi

Rastgele
Hepsini aç
  • 1. bim'de 4 tl'ye satılan 500 gr sosis

    ekşi sözlük sayesinde yolda gördüğüm ölü kedilerin ölüm sebebi olduğunu anladığım sosis.

  • 2. dolabında durmasın sokakları ısıtsın

    üsküdar'da ki harika projedir. evde giymediğiniz eşyalarınız varsa bir poşete geçirip bu noktalara asıyorsunuz ve ihtiyacı olan gelip alıyor. allah kimseyi soğukta bırakmasın.

    ülkemin her yerinde görmek istediğim projelerden.

    dolabında durmasın sokakları ısıtsın

    edit: siz arkadaşlardan gelen tavsiyelere göre şunu yazmak isterim ki; bu başlığın amacı sivil toplum örgütlerini ve/veya belediyeleri uyandırabilmektir. maddi olanakları çok fazla olan örgütler var. belki onlar devreye girebilir.

    tanıdığı, ya da sivil toplum örgütleriyle bağlantısı olan yazar arkadaşlarım varsa bu projenin diğer illerde yayılmasını sağlayabilir.

    edit 2: cascas revolution a teşekkürler. twitter adresleri : @sokaklariisitin karanlik taraf emekcisi ne teşekkürler

    edit 3: yer marmarayın girişinde bulunuyormuş.

    edit 4: sayfa ile iletişime geçildi. söyledikleri ;'' tüm entryleri okuduk. bizim söylemek istediklerimizin ekserisi zaten söylenmiş/söyleniyor. kısa bir süre sonra tüm türkiye için nasıl projelendiririz üzerine bir değerlendirme yapacağız. bu hususta desteklerinize ihtiyacımız olacak.''

  • 3. genelkurmay'ın hasan karakaya taziyesi

    hala türk silahlı kuvvetleri başlığında ayinler yapanlara duyurulması gereken taziyedir.

    tsk 2008-2011 arasında bahanelerle derdest edildi; temmuz 2011'de de ışık koşaner ve kuvvet komutanlarının da istifasıyla lağvını gerçekleştirmiş bir kurum.

  • 4. rus arşivindeki 1878 yılı istanbul fotoğrafları

    1877 1878 osmanlı rus savaşı'nda istanbul'a kadar gelen rus ordularının çektirdiği fotoğraflardır. 138 sene evvelki istanbul'u tanımak bir hayli güç tabii ki.

    küçükçekmece deresi kenarında rus askerler dinleniyor
    http://i.hizliresim.com/yrw8o2.jpg

    tarihi küçükçekmece köprüsü ve çevresindeki rus birlikler
    http://i.hizliresim.com/jv1r09.jpg

    büyük halkalı isimli köyde, küçükçekmece'ye yakın olmalı
    http://i.hizliresim.com/dkzdpd.jpg

    rus birlikler toplu resim çektiriyorlar. florya civarı olmalı, ileride yeşilköy feneri ve sağ tarafta adalar gözüküyor.
    http://i.hizliresim.com/ylo1nm.jpg

    safraköy(sefaköy)'de fin ve rus askerler
    http://i.hizliresim.com/nrgnqp.jpg
    http://i.hizliresim.com/ylo1ll.jpg

    san stefano(yeşilköy)'de kamp kuran ruslar
    http://i.hizliresim.com/pp6nk9.jpg
    http://i.hizliresim.com/a56nvq.jpg

    san stefano(yeşilköy)'de bir çiftlik
    http://i.hizliresim.com/3yjmp9.jpg

    galatarya(şenlikköy)
    http://i.hizliresim.com/o79nda.jpg

    şimdiki avcılar'a bağlı ambarlı köyü
    http://i.hizliresim.com/yrwpda.jpg
    http://i.hizliresim.com/xlqnl0.jpg

    kalfaköy, çatalca civarı
    http://i.hizliresim.com/7mxddr.jpg

    boğaz'da top atışı yapmaya hazır türk askerler
    http://i.hizliresim.com/a56nb7.jpg

    ve içlerinden belki de en güzeli: bir rus askeri selimiye camii manzarası eşliğinde oturuyor.
    http://i.hizliresim.com/ylo1qj.jpg

    edit: boğazdaki resimde topun başındakiler rus değil türk askerleriymiş. uyaranlara teşekkür ediyorum.
    edit2: gavur mahmut dayi'ya teşekkürler kalfaköy şu anki çatalca civarındaymış. ayrıca son fotoğraf istanbul'dan değil edirne'denmiş. yani sultanahmet değil selimiye camii.
    edit3: mesaj atanlara teşekkürler. fotoğrafların kaynağını merak edenler olmuş. bu fotoğrafları çeşitli rus sitelerinden buldum. ayrıca başlığı rus uçak krizinden sonra açmam bir rastlantıdan ibaret.

  • 5. hatunların efendi adam yerine piç tercihi

    şimdi size bir olay anlatayım karakterler ve yaşları aşağıdadır.

    aliko ; esas oğlan (çünkü benim oğlan). 2 yaşı yeni geçti.
    ılgın : esas kız 2 yaşı yeni geçti oda (arkadaşımın kızı)
    çağan : buda arkadaşın oğlu ve üç yaşına yaklaşıyor.

    şimdi; çağan, biraz büyük olmasından mütevellit biraz sert, oyuncaklarını çok paylaşmaz özellikle ılgın 'a karşı daha bir sert. biraz da artist. bizim aliko da oyuncak konusunda sıkıntı çıkarabiliyor ama sıkıya gelince verir, başka bir oyuncağa geçer. ben diyeyim efendi siz deyin tırsak. ılgın kızımız ise bu iki erkekten sıra bulursa oynuyor garibim. biraz da sessiz mizaçlı biz kızımız.

    neyse olaya dönersek;

    ılgın ısrarla o anda kimsenin yüzüne bakmadığı bir oyuncağı aldı. ev sahibi olmanın etkisi ile çağan onu elinden aldı ve yere attı. ılgın yine aldı. çağan bu sefer de yere atınca kızımız hali ile ağladı.

    işte o zaman devreye bizim oğlan girdi ve oyuncağı çağan 'ın yanından aldığı gibi ılgın ' a verdi.

    ve o zaman işte o acı gerçekle ilk defa karşılaştı;

    ılgın kızımız oyuncağı eline alır almaz bizimkinin kafasına geçirdi ve çağan 'a gülümsedi.

    aliko, hatunların efendi adam yerine piç tercihi ile ilk defa karşılaştı. bunun son olmayacağını da zamanla öğrenecek heralde.

    üçüne de allah uzun ömür versin bu arada.

  • 6. 15 haziran 2001 evden kaçma rezaleti

    15 haziran 2001. karne günü. arkadaşım sametle birlikte sınıfta kalmışız. antalya'dan istanbul'a gidiyoruz. her şeyi geride bırakıp kendimize yeni bir hayat kurucaz. ne olursa olsun asla geri dönmek yok. plan bu. ömrümde ilk defa şehir dışına çıkıyorum. hem de dünyanın en büyük salağıyla birlikte.

    saat sabaha karşı 04:00, esenler otogarında iniyoruz. samet daha ilk saniyeden moral bozmaya başladı bile. bozuk plak gibi susmuyor. "şimdi yaraklara yan bastık, şimdi yaraklara yan bastık." sürekli aynı cümleyi tekrar ediyor. o "yan bastık" diyor. ben çilekli rondo yiyorum. iki salak karanlıkta ilerliyoruz.

    şimdi bayrampaşa cezaevi'nin yanındayız. manzaradan ürküp sağdan devam ediyoruz. perihan abla dizisindeki mahalleyi andıran bir yer. tanyeri ağarmaya yüz tutmuş. otoyola gir, bayırdan çık, gölgelerden kaç derken haliç'e kadar varıyoruz. iki gerizekalı meçhule doğru yol alıyoruz.

    şimdi iki beyinsiz köprüden yürüyerek geçmeye çalışıyor. köprü mimari yapısı gereği araçlar geçtikçe sallanıyor. deprem oldu zannederek çığlık çığlığa koşturuyoruz. koca istanbul taşaklarını yaymış halimize gülüyor. aynı dakikalarda biricik oğlu o gece eve gelmeyen annem hüngür hüngür ağlıyor. tüm akrabalar alarmda. antalya bizi arıyor!

    dolmuşa bindik. içeri tıklım tıklım. insanlar işe gidiyor. herkes hayattan bezmiş. kimsenin yüzü gülmüyor. etrafı tebessümle inceleyen iki salak hariç. mecidiyeköy'de iniyoruz.

    şimdi ali sami yen'deyiz. sezon bitmiş. şampiyon fener. stadın kapıları açık. içerde insanlar spor yapıyor. biz iki dangalak "hagi burdan vurdu, hakan şurdan uçtu" diye kritik yapıyoruz. aynı saatlerde halam ve eniştem konyaaltı plajında cesedimi arıyor.

    sami yen'den çıktık, kaptırdık gidiyoruz. bayağı bi yürüdük. şimdi inönü'deyiz. beleş tepeden bakınıyoruz. sohbete daldık. "şifo şöyle vurdu, taffarel böyle tuttu" derken iki japon çıka geldi. elinde bir harita taksim'i soruyor. koca 1 yıl ingilizce hazırlık okuyan ben, adama üsküdarı göstererek "gooo gooo" diyorum. allahın japonu bıyık altından gülerek teşekkür ediyor. kendimi yaktığım yetmemiş gibi turizmin de fişini çekiyorum. ve tam o esnada babam ve kardeşim selekler çarşısına "kayıptır" ilanı asıyor.

    vapurdayız. karşıya geçiyoruz. ben böyle güzel şehir görmedim. etrafı inceleyen yine sadece biz.

    şimdi harem'deyiz. ilk günden istanbul'dan korktuk ve ankara'ya gitme kararı aldık. para suyunu çekmek üzere. başkente doğru yola çıkıyoruz. aynı saatlerde brüksel'de, nato merkezinin ana salonunda başbakan ecevit, başkan bush'la poz veriyor. akp'nin kurulmasına henüz 2 ay var.

    ankara'dayız. hava kararmış. kuyruğu kopmuş kertenkele gibi dolaşıyoruz. son parayla tuzlu fıstık aldık. hiçbir planımız yok. uzaktan anıtkabiri izliyorum. ışıkları falan yakmışlar. "vay bee" diyorum. "ankara gördüğüm en güzel şehir." aynı dakikalarda mustafa kemal'in "dünya güzeli" dediği başka bir şehirde küs akrabalar kayıp bir çocuk için barışıyor.

    gece 03:00. aşti'deyiz. yolcu bekleme salonunda evsizlerle birlikte yatıyoruz. birazdan polis tarafından uyandırılacağız. çember daralmakta.

    03:30 aşti terminal karakolunda başkomiserin karşısında beton zeminde oturuyoruz. kelepçelerimiz çıkarıldı. komiser bir iki sorunun ardından sinirlenip tokatı basıyor. dayağı yiyince rahatladık. evler arandı. annemle konuşuyorum. annem rahatladı.

    04:00 polisler çantalarımızı arıyor. içinden çıkanlara gel; birkaç kıyafet, fifa 99 cd'si, 34. hafta spor toto sonuçlarının yer aldığı bir adet karne. rezillik amına koyim. polis benim karneye baktııı baktııı baktıııı. sonra döndü arkadaşlarına; "oğlum çocuklar haklı. bu karne benim olsa türkiye'yi terk ederim."

    13:00 babam, halam ve samet'in babası gelip bizi aldılar. ertesi yıl sınıf tekrarı yaptık. samet yine sınıfta kalıp okulu bıraktı. nalbur çırağı oldu. parayı vurdu. ben ortalama bir öğrenci olarak yola devam ettim. şu an bir gıda fabrikasında vardiyalı işçiyim. gelecek ay maaşım 1300 tl olacak.

  • 7. bim'in başarısının sırrı

    ülkede milyonlarca yoksulun bulunması....

  • 8. robin van persie

    bonservis bedelini 6.5'a düşürmek için terraneo 1 ay boyunca uğraştı ama ne hikmetse manu beşiktaş'a bonservissiz evet demiş. çünkü manu yönetimi bir beşiktaş sevdalısı, feda demişler. ulan hahahah cidden tiner kafası bambaşkaymış.

    edit : galatasaray gomez'e 9m vermiş ama gomez bonservissiz bjk'ye gitmiş. hahahah. benim babamda bizim eve 200bin verdiler satmadı. 700'e kiraya verdi. babam tam bir sosyalist, 200bin nerede 700 nerede. hahahahaha.

  • 9. 2 ocak 2016 ekşi sözlük'te çıkan tartışma

    iyi tarafından bakın; evlenip çocuk da yapabilirlerdi sonuçta.

  • 10. yurtta pijama giymenin yasaklanması

    nasil lan ciplak mi dolasacak herkes?

  • 11. tümer metin

    beşiktaş taraftarını cidden anlamıyorum. bu adamı samsunspor'dan nasıl aldığınızı cidden hatırlamıyor musunuz hiçbiriniz? ilhan'ın da tümer'in de samsunspor'dan kaçırılış şekliyle size faydalı olabileceğine inandınız mı?

    zor günler geçiren samsunspor, tüm kurtuluşu bu ikisinden gelen bonservise bağlamışken, müthiş bir 'zeka' ürünüyle hülleye başvuran beşiktaş, ikisinin de 'karakterlerini' ortaya koymasıyla kaçırarak transfer etmekte bir beis görmemişti.

    şimdi de para için beşiktaştan kaçıp fener'e gitti diye sövüyorsunuz. ne bekliyordunuz ki?

    üstünden yıllar geçmiş ben yazalı, bugüne kısmetmiş.

  • 12. sözlükçülerin instagram sayfaları

    (bkz: ulan bu daha erkek)

  • 13. ingiltere ile türkiye arasındaki fark

    ingiltere nin en çok ziyaret edilen gazete-haber sitesi http://www.theguardian.com/uk?intcmp=ce_uk
    türkiye de ise malum tüm bildiğiniz en büyük haber siteleri

    şimdi burdan çıkarak 2 ülkeyi karşılaştıralım
    1) ingilizlerde görseller daha az, yazılar daha ağırlıklı. tr de ise, neredeyse her yer foto. büyük büyük puntolu bir kaç kelimelik manşetler bile fotolara embed edilmiş durumda. kısacası, biz foto bakarken, onlar okuyorlar, haber okuyorlar.

    2) tr de tıkladığınız link yeni bir sayfa açıyor, yani yeni bir pencerede açarak, eski pencereyi kapatmıyor, böylece eski pencere sizin haberini olmadan kalarak sayfada geçirdiğiniz süre çok uzun bir zamanmış gibi görünüyor, buda ilerde reklam verenlerde daha çok para alınmasını sağlıyor. ingiltere de ise tıkladığınız link tıkladığınız sayfada açılıyor. çünkü böyle numaralara ihtiyaç yok.

    3)tr de daha ana sayfa açılırken mutlaka genelde gayrimenkul temalı bir ilk reklam tüm sayfayı kaplar, çünkü amaç haber vermek değil , reklamı göze sokmaktır. ingiltere de ise haber sitesi işini yapar, yani haber verir.

    4)tr de manşet linkleri olayı gerçekten özetleyen manşetler değildir. genelde müşteri (okuyucu demiyorum müşteri) linke tıklayıp habere baksın diye akılalmaz manşetler atılır ve müşteri kandırılır. ingiltere de ise haberi özetleyen 1-2 cümle manşette yer alır.

    5)tr de ana sayfalar karmakarışıktır. ilk haber şehit haberiyken, ikinci haber amerikalı bir modelin podyumda yaşadığı talihsiz kaza, 3.haber ise fenerin attığı 5 gol olabilir. ingiltere de ise keşmekeş yoktur sayfa belirli bir kategorizasyonla bölümlere ayrılmıştır.

    bizim sitelerin bayağılığı, şark kurnazlığı ve tarif edemediğim iğrenç hisler uyandıran görsel, manşet ve diziliminden midem kalktı. daha fazla fark yazamayacağım.

    not: bu sözlük ingiltere de olsaydı, girip çıkarken tam sayfa reklamları ve sağda solda hayvan gibi reklamları, ve tema giydirmeleri göremezdik. bu az parayı en kolay kazanmanın yoludur. oysaki tr nin en büyük ilk 10 sitesinden biri kullanıcılarını çok daha az rahatsız ederek çok daha iyi paralar kazanabilir bu mecrada. ama tabi bunlar için zeka ve çok çalışmak lazım. ne gerek.

  • 14. zamanda yolculuk yapılabileceğine inanmak

    kusura bakmayın da stephen hawking gibi bir bilim adamının dahi teoride mümkün olduğunu söylemesine rağmen bunun olabileceğini düşünenlere "ağır gerizekalı" diyen bir "ağır gerizekalı"yı göstermiştir.

    edit: (bkz: troll detected)

  • 15. periscope'un uygunsuz yayınları iplememesi

    illa hersey yasaklansin, hersey kaldırılsın, sana göre uygunsuz olan şey 10000 kişiye göre uygun demek ki, sana noluyo amk, belli işsiz güçsüz adamın tekisin, yok 10 tane hesap açmış da yok tek tek yayını şikayet etmiş de, siktirgit dışarı çık bi hava al. hey allam..

  • 16. yakışıklı olmanın avantajları

  • 17. araba kullanmaya yeni başlayanlara tavsiyeler

    önünüzdeki taksici yılan gibi dar bir aralıktan geçebildi diye sizin de geçebileceğinizi düşünmeyin.denedim geçemedim yani ben geçtim de arka kapı geçemedi.

  • 18. oregon

    kuzeyden guneye 450 km, dogudan batiya 550 km uzunlugunda olmasina ragmen nufusu sadece 4 milyon olan, abd'de dogasi en iyi korunan, tum kanunlarin "dogayi koruyalim" mantigiyla yapildigi ve 1600'lerde beyaz insan ilk ayak bastiginda ne kadar ormana sahipse hala o kadar ormana sahip olan belki de tek abd eyaleti olan guzel eyalet. bu eyaletin cografi ve kulturel olarak avrupa'daki karsiligi olsa olsa norvec olmalidir ve eyaletin norvec'e gore bazi artilari da mevcut. ornegin iklimi cok daha yumusak ve kisin alti ay boyunca karanliklara gomulmuyor.

    son donemde bu eyalet ozellikle portlandia dizisiyle beraber inanilmaz bir popularite kazandi. california'da kalabaliktan, hava kirliliginden, pahaliliktan ve yuksek suc oranlarindan bikan amerikalilar buraya akin etmeye basladi. simdi de sosyal medyada "yeter artik, oregon'u ovmeyin, herkes buraya tasinmasin" geyikleri donmeye basladi (google'da "stop telling people how great oregon is" diye aratinca suruyle materyal cikiyor). yine de insan bu eyaleti ovmeye doyamiyor.

    yollarin soyle oldugu bir eyalet ovulmez mi? http://goo.gl/skv2bf

    oregon'u abd'nin belki de en yasanabilir eyaleti (ve dunya'nin en yasanabilir yerlerinden biri) yapan bazi sebepler:

    1.) havasi ne cok soguk ne cok sicak. okyanus kenarinda oldugu icin havasi yaz-kis iliman ve yumusak olan oregon zaman zaman cok yagmur aldigi icin elestirilse de komsusu olan california'daki gibi kuraklik ve su sikintisi cekmemesi buyuk bir avantaj. yazin hava sicakligi 25-30 civarinda dolasiyor ve abd'nin cogu bolgelerini saran bunaltici sicaga burada rastlanmiyor. kisin da ulkenin onemli bir kismi -10 -20 gibi soguklarla bogusuyorken oregon'da hava 10 derece civarinda seyrediyor.

    2.) oregon'da eyalet tarafindan ozel olarak belirlenmis toplam 2 bin kamp alani var. her haftasonu eyaletin baska bir kamp merkezinde takilsaniz tum yerleri tamamlamaniz 38 yil suruyor. ozellikle doga tutkunlari icin eyalette yapilacaklar bitmek tukenmek bilmiyor. nike, adidas, columbia gibi sirketlerin ana uslerinin burada olmasi bile bazi seyleri aciklar nitelikte. eyaletin herhangi bir yolunda ilerlerken karsiniza cikan her 3-4 aractan birinin arkasinda karavan olmasi sizi sasirtmasin. eyalette o park senin, bu park benim gezen ve omrunu buna adayan binlerce insan var.

    3.) oregon abd'nin politik olarak "kurtarilmis bolgelerinden" biri. burada cumhuriyetcilere yok denecek kadar az oy cikiyor ve eyaleti 30 yildir demokratlar yonetiyor. eyaletin su anki valisi kate brown sadece abd'deki nadir kadin valilerden biri degil ayni zamanda bir lezbiyen. 2000'li yillarda portland'in her yerinde bush karsiti pankartlar ve dovizler gormek mumkundu. mesela 2004 yilinda sehrin en islek caddelerinden birinde devasa bir pankart uzerinde bush ve hitler'in yanyana resimlerinin altinda "same shit, different asshole" yaziyordu ve bu pankarti kimse kaldirmaya calismadi.

    4.) oregon abd'de agaclarin en yogun ve en uzun boylu oldugu eyalet. burada bazi agaclarin boylarinin 70-80 metreye kadar ciktigi biliniyor ve eyalet ormanlarda hektar basina dusen agac olarak da en ustlerde. 1600'lerde beyaz adam amerika'ya ayak bastiginda ulkenin bir ucundan bir ucuna kadar ormanlarla kapliymis (arizona-new mexico-utah bolgesindeki col alanlari saymazsak). bugun 1600'lerden kalma orjinal ormanlarini hala koruyabilen 3-4 eyalet var ve bunlardan biri oregon. 1960'larda eyalette ormancilik ve odunculuk endustrisi epeyce gelismis ama sonradan cikartilan kanunlarla bunlara buyuk olcude sinirlama getirilmis. gunumuzde kesilen her agacin yerine eyaletin belirledigi bir yere yeni agaclar dikmek zorundasiniz ve sadece belli basli yerlerde agac kesimine (o da cok sinirli olarak) izin verilyor. zaten eyaletteki ormanlarin %90'i federal devletin korumasi altinda.

    5.) oregon hava, su, cevre kirliliginin en az seviyede oldugu eyaletlerden biridir. abd'de cesme suyunun guvenle icilebilecegi, insanin aldigi her nefesten zevk aldigi, sokaklarda saatlerce dolassa bir parca cop bulamayacagi az sayida eyaletten biridir. ayrica abd bunyesinde geri donusume en fazla butce ayiran birkac eyaletten biridir.

    6.) oregon abd'de pasifik okyanusuna kiyisi olan 3 eyaletten biridir. eyaletin pasifik okyanusuna olan kiyisi 500 km civarinda ve bu kiyi seridi boyunca mevcut plajlarin tamami halka acik. otellerin veya restorantlarin plajlarin dibine isletme kurmasi serbest ama plaji halka kapatmalari yasak. yani bir vatandas olarak plajin dibinde bir otel varsa otelin etrafindan dolasip plaji rahatca kullanabiliyorsunuz. hatta bir cok plajda otellerin hemen onunde cadir kurup kamp yapan vatandaslar mevcut ve oteller bunlara tek kelime laf edemiyor.

    7.) gece siz uyurken arka bahcenizde ceylanlarin otladigi sabah uyaninca balkonunuza martilarin kondugu, bahcenizde tavsanlarin oynastigi, yol kenarlarinda ceylanlarin size bon bon baktigi eyalet.

    8.) oregon abd'de okyanus kenarinda olan eyaletler icinde yasamanin belki de en ucuz oldugu eyalettir. ozellikle komsular california ve washington ile karsilastirinca yasam sartlari neredeyse yari yariya.

    9.) eyaletin en buyuk sehri olan portland'in kendine ozgu bir kulturu var. sehirde hippi'den hipster'a her turlu insan huzur ve baris icinde yasiyor. yine abd'de genc nufusun en fazla ragbet ettigi sehirlerden biri portland. son zamanlarda populer olan iki soz: "portland amerikali genclerin emekliligini ilan etmek icin gittigi sehir" ve "1990'larin utopyasi portland'da yasanmaya devam ediyor" seklinde.

    10.) eyaletin insanlari cok huzurlu ve guleryuzlu. huzur, sukunet ve refah seviyesi olarak abd'de iskandinav
    ulkeleriyle yarisabilecek birkac eyalet varsa onlardan biri de oregon. zaten eyaletteki beyaz amerikalilar buyuk olcude iskandinav gocmeni.

    11.) eyaletin onemli bir kisminda yollarin sag serisi bisikletlere ayrilmis durumda. eyaletin en buyuk sehri olan portland'da 1970'lerden beri yeni yol insa edilmemis ve eyaletin buyuk bir kisminda ya toplu tasima ya da bisikletle ulasim siddetle tesvik ediliyor. normalde bisiklet ve toplu tasima kulturu avrupa'ya ozgu olsa da abd'de bunu gorebileceginiz nadir yerlerden biri oregon'dur.

    12.) abd'nin hemen hemen her eyaletinde soyle disari cikip arabayla 15-20 dakika tur atsaniz en az bir polis arabasina denk gelirsiniz. hatta illinois, teksas gibi bazi eyaletlerde polisler arabalarinin isiklarini sondurup kopru altlarina saklanirlar ve gelip gecenlere ceza kesmek icin pusu kururlar. oregon'da ise portland harici bolgelerde 1-2 hafta boyunca araba kullanip bir polis arabasina bile denk gelmeyebiliyorsunuz. buralarda polis gormek oldukca nadir bir olaydir.

    13.) eyaletteki hemen hemen tum kurallar dogaya endekslidir. ornegin abd'nin hemen hemen tum eyaletlerinde ana yollarda hiz sinirlari 70-80 mil arasi degisir (105-120 km) ama oregon'daki ana yollarda hiz sinirlari 55-65 civaridir. merakli oldugum icin eyaletin ulasim departmanina telefon acip bunun sebebini sordum ve yaptiklari arastirmalarda arabalarin 55-60 civarinda giderken cevreye daha az zarar verdiginin ortaya ciktigini soylediler. adamlar sakayla karisik olarak "zaten millet manzara izlemekten hizli gitmek istemiyor" dediler ki burasi da dogru. ornegin 101-highway'de hiz siniri 55 olmasina ragmen yol bosken bile trafik 40-45 ile seyrediyor cunku herkes manzara izlemekle mesgul. bu arada eyaletin portland sehri gecen sene "her sifon cekiliste akan sudan elektrik ureten bir sistem" uzerinde calisiyordu.

    14.) yerel gazetelerdeki polis kayitlarini okumak cok matrak ve eglenceli cunku zaytung'u aratmayacak haberler oluyor. torunu gece yataga girmeyi kabul etmedi diye polisi arayan yasli teyzeden tut da komsunun horozu cok otuyor diye 911'i arayana kadar bir cok kayida rastlanabiliyor.

    15.) yollar gicir gicir. yillardir yollarinin duzgunluguyle ovunen teksas ve california'nin yollari bile cukur, tumsek ve catlaklarla doluyken oregon'un yollari yag gib akmaktadir ve hemen hemen puruzsuzdur. adamlar 1970'lerden beri neredeyse hic yeni yol yapmadiklari icin mevcut yollari cok iyi bir sekilde muhafaza etmeyi ogrenmisler.

    16.) eyalette yol paylasimi konusunda abd'nin belki de hicbir yerinde olmayan bir kultur olusmus durumda. bazen yolda giderken birden bire trafik yavasliyor ve yolda bir bisikletli cikiyor. bazen yolun kenarinda yuruyerek kopegini gezdiren birine rastliyorsunuz ve kimse en ufak bir kizginlik gostermeden yol veriyor. insanlar cogu zaman yolun kenarinda kopeginizi gezdirirken veya bisikletle gezerken size yol verirken bir yandan da gulumseyerek el salliyorlar ki sucluluk duymayin. normalde abd'nin bir cok eyaletinde otostopculari arabaya almak yasakken burada surekli yol kenarinda otostop ceken tas gibi hatunlar veya herifler gorursunuz. bunlari arabaniza almakta bir sakinca yoktur ve cogunun oldukca eglenceli yol anilari mevcut.

    17.) eyalet guzel olup da guzel oldugunun farkinda olan bir kadin gibi. yol kenarlarinda arabayi durdurup manzara izlemek veya resim cekmek icin bir suru cep mevcut. ozellikle 101 uzerinde her 2-3 km'de bir manzara izleme noktasi var ve daglik bolgelerde yine her 5-6 km'de bir boyle manzaralar mevcut. istediginiz gibi arabanizi durdurup saatlerce manzarayi izleyebilirsiniz veya istediginiz kadar resim cekebilirsiniz. bazen insan her 2-3 km'de bir durmaktan gidecegi yere gitmeyi unutuyor, zira bir cok yerde karpostallara konu olan manzaralar bu eyalette gunluk normal yasamin parcasi haline gelmis durumda. su eyalete birini salin ve eline fotograf makinesi verip "rastgele resim cek" deyin, ortaya bir suru karpostallik resim cikar.

    18.) bu eyaletteki canli cesitliligi dunya'nin cok az yerinde var. oregon'da yesilin 50 tonunu gorebilirsiniz cunku onlarca cesit agac mevcut. abd'nin kuzeydogu eyaletlerinde de (ornegin michigan) agac cesitliligi mevcut ama oregon daha farkli cunku sadece yazin yesil olan kuzeydogu eyaletlerinin aksine 4 mevsim boyunca yesilligini koruyor. yaz kis demeden eyaletin her yeri yesilin onlarca tonuna boyanmis oluyor. eyaletin kiyilarinin balinalarin goc yolu uzerinde oldugunu ve gerek denizde gerek karada yuzlerce cesit hayvana ev sahipligi yaptigini da notlarimiza ekleyelim.

    19.) son 3 yil ust uste abd'nin en iyi havaalani secilen portland havaalani bu eyalette.

    20.) gecen sene "abd'nin en sirin kasabasi" secilen baker city bu eyalette.

    21.) her ne kadar ben ilgilenmesem de oregon esrarin legal oldugu ve marketlerde satildigi az sayida eyaletten biri. ayrica insanlar rahatca sevisebilsin diye eczacilarin dogum kontrol hapi recetesi yazabildigi az sayida eyaletten birisi (belki de bu konuda bir tektir ama emin degilim).

    22.) nadiren de olsa oregon kuzey isiklarinin abd'de gorulebildigi az sayida eyaletten biri.

    23.) california ile beraber ayni gun icinde (hatta birkac saat icinde) hem bir yaz sporu hem de bir kis sporu icra edebileceginiz nadir yerlerden biri.

    24.) portland'in futbol takimi (normal futbol, amerikan futbolu degil) bu sene mls sampiyonu oldu ve eyalette futbola olan ilgi oldukca yuksek. gerci eyalette nike'den dolayi tum sporlar populer.

    25.) onemli bir kismi iskandinav gocmeni olan yore halkinin kizlari ayri guzel erkekleri ayri guzel.

    26.) eyaletin iklimi yumusak oldugu icin her turlu tarim urunu yetisiyor. bununla beraber eyalette epeyce gecerli olan hipster kulturunun yansimasi olarak her sokak basinda yerel organik urun satan market var. gecen sene oregon abd'de organik ve saglikli beslenmek icin en iyi eyaletlerden biri secilmisti.

    27.) dunya'da okyanus kenarinda oturup 10-15 dolara karninizi doyurana kadar balik yiyebileceginiz, 100 dolara okyanus ve plaj manzarali otellerde kalabileceginiz belki de tek yer burasi.

    28.) portland haric eyaletin hemen hemen her yerinde gece kafanizi kaldirip gokyuzune baktiginizda gogu aydinlatan sayisiz yildizi gorebiliyorsunuz.

    29.) eyalette bir cok "temali" koy ve kasaba bulunmaktadir. ornegin newport kasabasinin disinda soyle bir korsan koyu mevcut (resimdeki dukkanlar dekor degil, gercekten musterilere hizmet veren dukkan ve restorantlar). ayrica eski vahsi bati gunlerinden kalma bir cok terk edilmis kasabaya ev sahipligi yapmaktadir.

    ayrica: (bkz: oregon/@diesel1907)

    gelelim manzara resimlerine:

    https://pbs.twimg.com/…ia/cmfr_qfwoaa9nmc.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/cj0rbnhukaa2kdm.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/cicn7buwcaasdax.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/cftb-oyumai_-wy.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/cdohhmwugaaf6nz.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/byj-hk0cqaaazmh.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/bxnxhn9imaa03_a.jpg:large

    https://goo.gl/olbfq5

    https://goo.gl/9wbi29

    https://goo.gl/smk1gh

    https://goo.gl/uxe0xq

    https://goo.gl/bc6zpr

    https://goo.gl/vrwjwb

    https://goo.gl/dmpphn

    https://goo.gl/twmqdz

    https://pbs.twimg.com/…ia/ctjo2eswsaayzlj.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/cs1u-a_veaa_89s.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/cscpvwpveaajsff.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/crp-qlfu8aa9yau.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/crzspanueaqmlhc.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/cqgtnsbxaaq42ha.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/co0sjknucaauy7w.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/cozpasrveaiw8mw.png:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/cozyo6rw8aaeq93.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/coeuvvrukaabkhf.png:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/cisubj_uyaipnge.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/celyplfumaebpx1.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/b_wdgxfwcaa39gj.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/cvvqsrow4aepwsv.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/b-tmrzjcyaahqw3.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/b9vfsy9cqaaafn_.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/cxfyaizusaa6u75.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/b8xwmagceaanjm8.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/b1ib-3jieaac0yk.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/b2ccxarcmaey3sk.png:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/cvvqsrow4aepwsv.jpg:large

    https://pbs.twimg.com/…ia/co5lh0iwoaamy7i.jpg:large

  • 19. türkiye akademik ortamı

    on yıldan fazladır bünyesinde bulunduğum ortam.
    dudağınızı uçuklatacak, abi bir beş dakika daha muhabbet edebilsem diyeceğniz dostlar edindiğimi söyleyebilirim. bir makale için dil öğrenmeye kasan arkadaşım var mesela. sayıları da az değil hani. ne var ki bu bahsettiğim kadınlar ve adamlar birer anomali. bizim akademyanın yetiştirdiği ürünlerden ziyade bizim akademyaya rağmen yetişen ürünler.

    türkiye akademik ortamına ilk girdiğim zaman, küçüğünden büyüğüne intihallerle ilgileniyordum. yani akademinin namusu olan konudaki hassasiyetim müthişti. okuduğum her şeyi büyük bir şüpheyle süzüyor, bir sahtekarın, bir hırsızın oyununa gelmek istemiyordum. fakat on yıl sonra geldiğim noktada, bir insanın intihal yapabilmesi için bile asgari üretim sürecinde olması gerekeceğini düşünüyorum ve çevremde intihale dair bir skandal, bir soruşturma yok. zira mesnetsiz alıntı, doğrudan çalıntı bir üretim bile göremiyorsunuz. ben en büyük fırtınalar intihalden kopacak zannederken sürekli cinsel taciz, sürekli cinsel taciz ve bunları örtmeye çalışan yönetimler.

    küçük bir döküm;

    - bir hoca öğrencisini odaya kilitleyip kucağına oturtmaya çalıştı. örtbas edildi.
    - bir hocanın tez öğrencisine, bunu burada çalışarak bitiremeyeceğiz, eve gel dediğini kulaklarımla duydum. olay yukarıya yansımadı.
    - bir hoca doktora öğrencisine, gittikleri sempozyumda aynı odada kalmayı teklif etti. kabul etmeyince, laptopına yerleştirdiği keylogger'dan aldığı dökümleri önüne serip "sevgilinle bu haltları yemişsin, danışmanla öğrenci karı-koca gibidir" dedi. aynı hocanın bir diğer öğrencisine "kocanla sevişirken kamera aç, izleyeyim" dediği ortaya çıktı. üç ay sonra doçentlik jürisine gireceği bir hocanın çabalarıyla örtbas edildi.
    - bir hoca lisans öğrencisine not tarifesi yolladı. yetmedi aynı tarifeyi el yazısıyla yazıp kağıdı kızın eline tutuşturdu. memelerini elletmek: 50, eline almak: 60, başını öpmek: 70, emip boşaltmak: 80, yutmak: 90, anal ilişki: 100. soruşturması devam ediyor.

    daha unuttuklarım vardır. hani bu anadolu çocukları da üniversiteye girdi, hani elitler çekemiyor ya. yukarıda yazdıklarımın tamamının baş aktörü muhafazakar anadolu çocuklar. o sizin elit dedikleriniz sevişmiyor mu? elbette sevişiyorlar. sevişmekle taciz etmek arasındaki farkı bir anlayabilseniz. adı üstünde sevişmek lan. işteş fiil.

    gördüğüm, duyduğum intihalleri yazasım bile yok. önce üniversitelerde eğitim gören, çalışan kadınları lu heriflerin elinden kurtaralım. intihal de onlarla beraber azalarak biter zaten.

  • 20. akp'nin alkolü yasaklayacağının sanıldığı yıllar

    geride kalan yıllardır.

    zira yasaklamıştır.

    öncelikle 22'den sonra satışın yasaklanması, sonra umuma açık yerlerde içmenin yasaklanması, orduevleri hariç tüm kamu kuruluşlarında içki servisinin yasaklanması ve akp'li belediyelerin çoğunun artık alkollü mekan ruhsatı vermemesi diye devam edebiliriz.

  • 21. kadınlar tuvaleti kapısında bekleyen erkek modeli

    he aq en komplike yaratık kadınlar biz de malız onları hiç anlamadık anlamayacağız...

    kadını korumacı ve onu aciz gösterecek bi davranışmış. git işe gel o zaman yarram bu ifaya bu kadar misyon yüklemenin anlamı ne?

    ben bekleyen de görmedim ayrıca aq kapının önünde.

    erkeğin yaptığı her harekete bi mana bulup ters trüblans yapıp carlayacak enerjiyi nerden buluyorsunuz siz ya?

  • 22. sevdiğimiz kişiye açılıyoruz kampanyası

    açılıp siktiri yiyeli 1 yıl olmuş başlığı görünce anladım.

  • 23. dinlenebilir türkçe rap şarkılar

    (bkz: neyim var ki)

    türkçe rap'in istiklal marşıdır, elifidir, abc'sidir.

  • 24. her şeyi doğru yaptığı halde başarısız olan insan

    türkiye'de yaşıyordur

  • 25. 4 ocak 2016 sigara zamları

    düşünceli dövletimizin vatandaş cuvarayı az işsin diye yaptığı zamdır. yersen.

    kulağınızın arkasına bi cisim yaklaşıyor efendim...

  • 26. yaran olaylar

    7-8 yasinda filanim heralde. ılkokul 2 filan olmali...
    siddet dolu, keman teli gibi gergin ev ortamindan mi bilmem, hala ara ara yatagima isiyorum. cis kaciriyorum yani.
    ayni zamanda hasari ve asiri hareketli bi cocugum. ayni zamanda asiri daginigim. ayni zamanda yazmayi sevmiyorum, kesinlikle defter tutmuyorum... (yazamiyor degilim, sadece sevmiyorum, sikiliyorum o isten)

    annem eaaayhh deyip beni bi universite hastanesinin cocuk psikiyatrisine goturuyor. primer problem yazmamam aslinda, ogretmen bir anne olarak sanirim utaniyor halimden...

    cocuk psikiyatristiyle once o konusuyor ve problemlerden bahsediyor. biri haric, onu unutmus sapsik.

    once cocuk dolu bi odaya aldilar. oyuncaklar filan. bi15 dk kaldim heralde.
    sonra dr bas basa seansa aldi beni. ıste tematik algi testleri vs... bir sahnenin cizimini gosteriyor, o cizimle ilgili bi masal uyduruyosun gibi...

    yalniz dr bana dedi ki "bu resme bak, bi masal uydurup arkasina yaz resmin"

    haydaaa... kim ugrasacak o kadar yazmakla?!!?

    neyse, hemen yapistirdim yalani olanca sirinligimle
    -2 tekerlekli bisiklet ogrenmeye calisiyorum da su ara. dun sag kolumun ustune dustugum icin su an cok agriyo
    -himm nasil yapsak?
    -isterseniz ben soyliim siz yazin? (olanca sirin gulucuk)
    -aaa olur.

    butun yazilari adama yazdirdim itinayla... arkama yaslanip anlattim da anlattim hatta keyifle. ahaha

    seans sonrasi annemi aldi odaya. ben koridorda bekliyorum..

    -kiziniz zeki bi cocuk, bla bla..
    -ya doktor bey ben size asil sorununu soylemeyi unutmusum.
    -himm nedir?
    -yazmaktan nefret ediyo. yazmiyo. defter tutmuyo.
    doktor tok bi kahkaha atmis.
    -ahahaha beni bile kandirdi yahu!

    ...

    eksik bilgilendirme yuzunden olsa da, 7 yasinda psikiyatrist kandirmis insanim yani :p
    entrika rulz

  • 27. beymen'de 220 tl'ye satılan anahtarlık

    yanlış anlaşılmış tüylü pofuduk anahtarlıktır. fiyatı 220.00 tl'dir.

    edit: israil özür dilemiş, uluslararası mutabakat sağlanmış, başlık "220'tl" olarak değiştirilmiştir.

  • 28. kevin grosskreutz

  • 29. türkü söylerken kazaya denk gelen dayı

    dayıya kızanlar olmuş, yazık. dayıya kızan şoförlükten trafik kurallarından anlamıyor demektir. dayı kendi lisanınca olaı özetlemiş. eski parmağı kesiklerden...

    - vay amına godumunun adamlarına bi bak hele la tüh vay avradını siktiğimin adamları ( bu yolda hatalı sollama yapıyorlar... demek istiyor)

    -yavaş yavaş (hız limitlerine uyun, yol ve hava şartlarına göre hızınızı ayarlayın) heaaaaa (hızınızı ayarlamazsanız başınıza gelecek ancak budur) anayın amını gördün (can ve mal kalbı yaşanabilir)

    -ohh çok güzel oldu afferim size (takip mesafesine ve hız sınırlarına uymamanıza hayret ediyorum, yolun kayganlığını hesaba katmayışınıza hayret ediyorum)

    -ohhh mmmmmmmha ! (sizin gibi trafik kurallarına uymayan insanlar ancak bu hale gelebilirlerdi, hakettiğinizi buldunuz)

    -geberecen geberecen aımına godumun oruspusu (kaza sonrası gerekli tedbirleri almanız gerekir, lütfen yürüdüğünüz yerin motorlu araçlara ayrılmış karayolu olduğunu unutmayın)

  • 30. öğrenildiğinde ufku iki katına çıkaran şeyler

    diyelim ki bir web sitesinde 10 hesap açmak istiyorsunuz. ama 10 mail adresi almak istemiyorsunuz. eğer gmail kullanıcısı iseniz adsoyad@gmail.com şeklinde olan adresinize ek olarak;

    ad.soyad@gmail.com
    a.dsoyad@gmail.com
    ads.oyad@gmail.com
    adso.yad@gmail.com
    adsoy.ad@gmail.com
    adsoya.d@gmail.com
    a.d.s.o.y.a.d@gmail.com
    a.ds.o.y.a.d@gmail.com
    a.dso.y.a.d@gmail.com

    adreslerini de kullanabilirsiniz. çünkü 10'u da farklı adres olmasına rağmen tek hesap.

    eğer bu varyasyonlar yetersiz gelirse, aynı adreslerin googlemail uzantılarını ekleyip hesap sayısını 20'ye yükseltebilirsiniz.

    #57418429 gördüm ve artırdım.

  • 31. halis toprak

    lice'de doğmuş, nice'de ölmüştür.

  • 32. hesap gelince elini yalandan çantasına götüren kız

    önce, yıllar evvel yaşanmış bir anımı anlatayım, sonra diğer konuya geliriz. pazar sabahı daha sikko bir işim yok çünkü.

    işle ilgili bir çalışma nedeniyle sosyal bir ortamda bir kadınla tanıştım. üzerinde çalıştığımız projeden ötürü de kadınla zaman zaman bir araya geleceğiz. telefon ve mail adresi alış verişi yapıldı. o gün ayrıldık.

    ya ertesi gündü, ya ondan bir gün sonrası. henüz kadınla ikinci kez yan yana gelmiş değiliz. telefon çaldı, bu arıyor. selam sabah faslından sonra;

    - ne yapıyorsun?
    + eve doğru geçiyorum.
    - vaktin var mı?
    + ne için?
    - ben falanca mekana geçiyorum, hem bi kahve içeriz, hem de projeyle ilgili konuşuruz dedim.
    + olabilir. kahve fena fikir değil.
    - tamam, ben orada bekliyorum seni.

    bir iki kahve içer, sonra kalkarız diye düşünüyorum. evde de biraz işim hem zaten. kafamda başka bir şey yok. kadın için hoş denebilir ama bende ilgi uyandırmış değil, o tarzda bir niyet de yok kafamda. onun da öyle bir gerekçeyle aradığını düşünmüyorum. tuttum mekanın yolunu, çok geçmeden de ulaştım. buluştuğumuz yer de öyle çay bahçesi falan değil, bistro. çok pahalı olmamakla beraber, dandik bir yer de değil. orta sınıf bistro diyeyim işte.

    on dakika kadar havadan sudan konuştuktan sonra garson geldi. önümüzde menü var ama zaten kendisi davet ettiği ve ederken de kahve dediği için, doğal olarak kahve siparişi vereceğim. ilk siparişi de kadın vereceğinden, ona baktım.

    - ay, ben akşam yemeği de yemedim...

    akşam yemeği mi yemedin? çok normal, kimse yemedi henüz? saat 18.00 ulan, 18.00, ne akşam yemeği? büyük çoğunluk, evinde henüz yemek hazırlığına bile başlamadı. bu neyin telaşı, neyin geç kalmışlığı?

    hatun bir yemek siparişi vermeye başladı, sadece akşam yemeğini değil, yarınki kahvaltıyı da çıkaracak aradan, öğle yemeğini de zorlama niyetinde. ben de izliyorum kendisini. ablam saydı, döktü menüde ne varsa. aslında normal şartlarda beni enterese eden bir durum yok. zira davette bulunan kendisi, kahve diye anlaştığımız buluşmayı 4. sivas yöresel lezzetler şöleni'ne çeviren yine kendisi. normal olarak hesap ellerinden öper ama neyse ki kadınlar konusunda deneyimli olduğumdan, kadının tavrı huylandırdı beni.

    böyle bir durumda, olması gereken şu: eğer mütevazı bir buluşmada anlaşılmışsa ve fakat son anda karar değişikliği gibi bir durum ortaya çıkacaksa, ya buluşmadan önce ya da siparişten önce teklifte bulunulur. ha, davet eden taraf zaten her durumda o sorumluluğu kendi üstlenir ama kahve diye başladığınız şey giderek piknik havasına dönüyorsa da, hayvan gibi sipariş vermeden önce karşıdaki kişiye de sorulur.

    ablamız yemek siparişini bitirdi;

    - bi de yemekten önce bi bira alayım.
    + otuz üçlük, ellilik?
    - mmm... yetmişlik olsun.

    oha! yemekten önce büyük boy birayı sipariş eden abla, yemek başlayınca fıçıyı masaya getirtir. bu işin sonu nereye gidecek diye merakla bekliyorum ben de artık. garson bana döndü. kadının niyeti hakkında tahminde bulunmak için bizim de kimi küçük testlerimiz var tabii ki.

    - sade bir nescafe lütfen.

    böyle yaparak, o hesaba hiçbir şekilde dahil olmak gibi bir sorumluluğum bulunmadığı mesajını verdim kadına. yani ikiye bölmek gibi bir şansı bile yok. kadının bundan sonraki tavrı mühim. dikkatli bir şekilde kadını izliyorum.

    - sen bişii yemiicek misiiin?

    sorunun soruluş şekli, sesin tınısı, sorarkenki yüz ifadesi, "yani bu hesap tek başıma benim götüme mi gireceeeekkk?" kaygısını kabak gibi belli ediyor.

    - kahve yeterli. teşekkür ederim.
    + peki...

    hesap kilitleme kaygısı olmasa, "olur mu canım öyle şey" deyip, bana da yemek vs söylemek üzere garsona dönmesi gerek. bu, ev sahibi olarak niyetini belli edecek bir davranış olur en azından. tabii türk kadını için söylüyorum bunu. türk kadınından kastım da, coğrafi kültür konusu, "ıyy türk kadını" gibi tepeden bakan bir küstahlık değil. batı ülkelerinde bizdeki gibi bir ısrar vs anlayışı yok çünkü zira. kahve istiyorsan kahve istiyorsundur. "aç olsa veya başka bir şey istese söylerdi zaten" düşüncesi var. bu ayrım, bir üstünlük veya meziyet göstergesi değil, tamamen kültürel farklılıktan kaynaklı bir durum.

    ablanın birası geldi. biz sohbet ediyoruz yine havadan sudan. proje üzerine az biraz konuşmuştuk ki, yemek de geldi. fizik olarak fit olmasına rağmen, yiyişli de bir ablamız maşallah. masada ne varsa gömdü.

    - istersen menünün geri kalanını da paket yaptıralım, birkaç gün idare eder seni?

    ... demek geçti içimden. ben asıl birayı kesiyorum ama. yemek öncesi en büyük boy birayı söyleyen kadının, şimdiye o birayı çoktan bitirmiş olması ve tazeletmesi gerekirdi. oysa bira gıdım gıdım gidiyor. çünkü belli oldu ki, keysi abimiz o hesaba dahil olmayacak, ablamız da aniden ekonomik sürüme geçti. aslında böylesini sürüm sürüm süründürmek için aynı menüyü sipariş etmek gerekir ama, o zaman ciddi bir risk almak söz konusu.

    yemek bitti, bira bitti, saat epey ilerledi. saate baktım,

    - kalksak mı artık? evde de yapılacak işlerim var.
    + olur.

    burada da normalde olması gereken, hesabı onun istemesi. ama ablam hiç oralı değil. ben de nereli olduğuyla zerrece ilgilenmeden devam ediyorum konuşmaya. artık alenen psikolojik bir savaş yaşanıyor aramızda. satranç maçı gibi gayet stratejik hamleler yapıyoruz. on beş yirmi dakika geçti, biz hâlâ oturuyoruz. sonunda nasıl olduysa istedi hesabı. garson, sümeni tam ortaya bıraktı. normalde de hesap isteyenin önüne bırakılır esasen. bizimki, sandalyede asılı olan çantasına döndü, bir yandan çantayı karıştırıyor, bir yandan da yan gözle beni kesip bende herhangi bir devinim olup olmadığını kontrol ediyor. dirseklerim masada, ellerim birleşmiş, çenemi de ellerimin üstüne koymuş, rahat bir şekilde ablayı izliyorum. abla da hâlâ sündürüyor o cüzdan çıkarma işlemini. sondaj çalışması var sanki, yerin yüz metre dibine daldı. o cüzdanın ağır ağır bir çıkışı, masa seviyesine bir gelişi var ki, her yıl 21 pare top atışıyla yıldönümünü kutlasan yeridir. her an için "ay benim üstümde yeterli para yok, sen öder misin" gibi bir şey söylemesini bekliyorum. böyle bir şey yapmaya kalkarsa, "bende de sadece kahve parası var" demeye karar verdim. cüzdanı da aheste aheste karıştırdı bir süre, kredi kartını çıkardı sonunda. evet, ben de "kesin bakiye yetersiz çıkacak" diye düşündüm ama herhangi bir sorun olmadı.

    yüzü bombok olmuş bir şekilde çıktık mekandan. evlere gitmek üzere ayrıldık. daha sonra proje için birkaç kez bir araya geldik ama bir daha hiçbir davette bulunmadı.

    **********

    şimdi gelelim genel duruma...

    kadının kimliği o kadar muallak ki burada, kimden ve hangi şartlardan bahsedildiği belli değil. kim bu kadın? ilk defa buluştuğunuz biri mi, sevgiliniz mi, iş/okul vs arkadaşınız mı, resmi bir nedenle yemeğe gittiğiniz kişi mi? burada gıybet yaparken, aslında kendi öküzlüğünüzü ele vermişsiniz çoğunuz.

    (bkz: fakirlik belirten hareketler) ve (bkz: fakirlik belirten cümleler)

    lan oğlum, 50 liralık hesap için bir dünya yazılır mı? manyak mısınız? ben kadın olsam, 50 lira için 50 sayfa yazı döktüren tipten uzak dururum. parasız olduğunuzdan değil, bunu ifade ediş biçiminizden ve yaklaşımınızdan ötürü. yoksa hepimizin parasız kaldığı, dibi görmüşlüğü vardır bir şekilde.

    kim olm bu kadın? yeni tanıştığınız biri mi? hoşlandığınız kişi mi? bir de niyetiniz ne? barda tanıştınız da, hemen o gece "yatağa atmak" mı maksadınız?

    benden size küçük bir öneri; eğer cebinizde paranız yoksa, hatun peşinde koşturmaktan vazgeçin. valla bak. yo, parasız olmak ayıp değil de, bu durumu düzeltmek ve gelir kazanmak için uğraşmak yerine eliniz sikinizde karı kız kovalıyorsanız, sizden bir halt olmayacağı aşikâr. çok paralar da kazandım, iflas edip sigara parasını bulmakta da zorlandım. olur, hayat bu. param olmadığı dönemde de hatun peşinde koşmadım, herhangi bir buluşmaya gitmedim. davet edildiğim halde üstelik. paran yoksa otur evinde pezemenk.

    hele bazıları sevgililerinden falan bahsetmiş. oha! insan sevgilisiyle paranın pulun hesabını yapar mı lan? her seferinde hesabı size kilitleyen, hiç oralı olmayan, özünde asalak gibi yaşayan biriyle zaten hâlâ sevgiliyseniz, o sizin salaklığınız. böyle bir modelle hem ilişkiye devam edip hem de arkasından burada atıp tutuyorsanız da, açıkça karaktersizsiniz. aynı herifler, "hatunların efendi adam yerine piç tercihi" başlığında ağlıyorlar bir de üstüne utanmadan. e, bu da "erkeklerin efendi hatun yerine piç tercihi" oluyor o zaman? (şimdi baktım, başlığı açılmış ama hiçbir şey yazılmamış). olm, hem bu kadar ezik, hem iradesiz, hem amsalak, hem de üstüne karaktersizseniz, size müstehak bu modeller. iyice soyup soğana çevirsinler sizi.

    internette tanışmış olabileceğiniz gibi barda da tanışmış olabileceğiniz bir kadınla ilk kez buluştunuz ve dışarıda bir şeyler yiyip içtikten sonra eve gidip sevişmek niyetindesiniz. buluşma amacınız bu yani. böyle bir durumda da hâlâ hesaptan kaçıyorsanız zaten yazık size. yok yok, o kız tek gecelik bir ilişki yaşayacak diye "orospu" olduğundan ve bu durumda da zaten "parasını" ödemeniz gerektiğinden değil. o kadın zaten "orospu" falan değildir; tıpkı senin gibi sevişme ihtiyacı olan biridir ve senden farkı yoktur. o hesaba dahil de olabilir ayrıca; sevişecek diye escort gibi davranması gerekmiyor. ama erkek olarak sen bu niyetle yola çıkmışsan, bi zahmet hesabı da üstlen. öküze bak yaa, gelmiş bir de bunun için ağlıyor.

    iş/okul/sosyal ortam arkadaşınsa bu kadın, hesap beraber de ödenebilir, bazen biri, bazen diğeri de ödeyebilir. burada kadın ya da erkek olması bir şeyi değiştirmiyor. kişinin eli hiçbir zaman cüzdanına gitmiyorsa, zaten kes at arkadaşlığını, manyak mısın sen? asalak gibi yaşayan insanla arkadaşlık yapılır mı lan? nasıl arkadaşlarınız, arkadaşlıklarınız var sizin?

    bir şekilde beğendiğin, hoşlandığın, ilgi duyduğun kadınsa eğer ve davet eden sensen, kadından hesap ödemesini bekleyen görgüsüzlüğüne tüküreyim senin. lan öküz; görgü kuralı diye bir şey var. bir kadını bir yere davet etmişsen, üstelik arkadaşlık ilişkisi falan değilse bu, yani sevgililiğe dönecek bir şeyin başındaysan, hesabı zaten sen ödersin. kadının burada hesaba dahil olma mecburiyeti yoktur, ola ki yeltenirse bile bu hem lütuftur hem nezaket. kibar bir şekilde reddedersin bu teklifi. diğer buluşmalarda, daveti yapan tarafın kim olduğuna ve mekanın türüne göre değişir hesap ödeme konusu. ha, baktın devam buluşmalarında da sürekli sen ödüyorsun, kadın lütfedip kahve dahi ısmarlamıyor, o kadından uzak dur işte. yiyici bir tiple karşı karşıyasın muhtemelen. ama zaten sen de cinsellik dışında bir amaç gütmüyorsan, yine hiç tatava yapma derim.

    sevgililik öncesi, genel olarak büyük yemek, şık restoran vb yerlerde kadına hesap ödetilmez. niyetini ve tarzını anlamak açısından ufak tefek hesapları ödemesine göz yumulur. ekonomik gücün zaten lüks yerlere gitmeye elverişli değilse -ki gayet normal, o zaman da her iki taraf için uygun bütçeli yerler seçersin, o da çalışan bir kadınsa sarsmayacak bir hesabı ödemesinde sakınca olmaz.

    tabii bu son anlattığım, bizim camianın (sosyalist) kadınları için geçerli değil. sosyalist bir kadınla berabersen, her an her şeyi yapabileceğini bil. o hesaba dahil olabileceği gibi, doğrudan kendisi de ödeyebilir. erkeklik egon devreye girerse, seni bile döver bak üstüne.

    bunun dışında sosyalist olmayıp da aynı şekilde kendi hesabını ödemek isteyen veya hesabı tek başına ödemek isteyen kadınlar var elbette. bunlara da aynı şekilde o erkeklik egosunu devreye sokmasanız iyi olur. o kadınlar bir şekilde (tuvalet bahanesiyle kalkıp kasada veya siz tuvalete kalkmışken hızlıca masada) gayet de ödüyorlar hesabı.

    bence sürekli ilişki içinde bulunduğunuz kadının dedikodusunu yapıp üç kuruş için ağlamak yerine, kendinizi bir gözden geçirin. "işine gelince feminist, ama hesaba gelince öyle değil" diyen adamların da "normalde ataerkil ama üç kuruş para için feminist" görüntü çizmesi çok zavallıca. bir kadının niyetini ve karakterini anlayamıyor, anladıysanız bile ilişkinizi kesemiyorsanız, bu da sizin salak olduğunuzu gösterir. bunu da bir düşünün.

    gelen mesajlar üzerine ekleme: paranız yoksa sevmeyin, demedi size kimse. sizinki sevgi değil ki, düpedüz karı kız peşinde koşmak. entry'de de belirttim; insanın başına her şey gelebilir ve bir anda varlıktan yokluğa düşebilirsin. meraklısı için söyleyeyim, böyle dibe vurduğum bir dönemimde beni hiç yalnız bırakmayan, ciddi destek olan bir sevgilim de oldu. maddi destekten bahsediyorum üstelik. onun hakkını hiç unutmayacağım. ama siz burada "mesele para değil" deyip, paranız olduğunu da vurguluyorsunuz. e madem paran var, daha ne fakir edebiyatı yapıyorsun lan, hıyar?

  • 33. george r. r. martin vs j. r. r. tolkien

    buz ve ateşin şarkısı serisindeki en iyi 10 karakteri alıp feanorun karşısına koysak yüzlerine bile bakmaya tenezzül etmez. tamamen vahşet, cinsellik, entrika ve buna biraz da fantastiklik katılmış bi kitabın yazarıdır martin insanların neyi seveceğini çözmüş onun üstünden ilerliyor. tolkien'in ise bu tür kaygıları hiç bir zaman olmamıştır ki şu anda senaristlerin elinde oyuncak yapmıştır martin serisini. tolkien'in hayatta olan oğlu bile en ölümsüz eseri the silmarillionun filminin çekilmesine izin vermemektedir çünkü aman popüler olayım gündemde olayım insanlar izlesin kaygısı yok. tolkien'in açtığı kapıdan ilerlerlemeye çalışan biri sadece martin ki şu anda yolunu da kaybetti. ya beren ile luthieni yazan çeşitli ırklar üreten hepsi için ayrı diller bile düşünen bir insan tolkien. eserlerinden zerafet ve asalet akar tolkien'in çünkü kendisi de asil ve zariftir.

  • 34. basakburcukadiniyim

    (bkz: anam coştu lan bunlar)

  • 35. 2 ocak 2016 iran-suudi arabistan gerilimi

    suudilerin arkasinda israil oldugunu da hesaba katmak gerekiyor. su aralar kurulmakta olan sunni ittifakin arkasindaki guc israil. israil her zaman kendisi icin en buyuk tehdit olarak iran'i gordu, bunu acikca dile getiriyor. suudilerle resmi olarak iliskileri yok guya, ama her kritik zamanda birlikte hareket ediliyor. iran, irak savasi sonrasi o bolgedeki etki alanini genisletti.

    suudiler ise mezhepci ve fanatik vahabiler olduklarindan, guclenen iran'a karsilar. zaten su siralar turkiye'nin de dahil oldugu "terore karsi sunni ittifak" aslen iran'a karsi kuruldu. bu noktada, suudi arabistan, katar ve turkiye'nin israil tarafinda, iran, suriye, hizbullah gibi guclerin de karsi tarafta kaldigini gormek gerek.

    neticede suudi arabistan rejimi de iran rejimi de ortadan kalkmasi gereken cagdisi rejimler (aslinda turkiye artik de bu statude sayilabilir bence, cunku cogu insan hala da fark etmiyor, ancak turkiye artik bir islami emirlik oldu).

    ancak suudilerin iran'la da kiyaslaninca bu konuda cok daha geri oldugu soylenebilir. suud ailesine destek cikan abd gibi ulkelerde bazen halktan "suudilerle neden isbirligi yapiyoruz?" serzenisi gelir. bu nedenle abd suudilere "yau rezil oluyoruz, kadinlar konusunda falan 1-2 adim atin da, bari sizinle ortakligimiz bizim vatandaslari rahatsiz etmesin" diye baski kurunca, hasbelkader kisa sure once kadinlar ilk defa oy kullandi. ama hala kadinlar araba kullanamiyor, ehliyet alamiyor. ayrica suudi rejimi kole isciler kullanan, igrenc bir rejim. kadinlarin soktakta tek basina gezmesi dahi yasak, kadinlarin koca ve kardesi disinda baska erkekle gorunmesi yasak, tecavuze ugrarsa, kadin ceza aliyor. oyle rezil bir ulke.

    suudi rejimi petrol fiyatlarini abd'nin arzusuna gore ayarlayan, batinin oyuncagi, zalim, baskici bir rejim. suudiler isid'in devlet kurmus halidir. her tur fanatik seriatci orgutu desteklemektedir. eger bati "demokrasi goturme" sozunde samimi olsa, ilk bombalayacagi yer suudi arabistan olurdu. ancak emperyalizmin kopegi olduklarindan bunlara "dost ulke" deniyor.

    iran'da ise aslinda toplumda modernizmin etkileri coktur, ancak mevcut rejim cagdisi, mezhepci ve kapali bir rejimdir. yine de oyle boyle secimlerle gidip gelen devlet baskani vardir, kadinlar sokaga cikabilirler. daha onemlisi iran'da anayasa var, suudilerde anayasa bile yok. islam dunyasinin yuz karasi bir ulke.

    sunu gormek gerek. `ortadogu'da mezhepcilik yapan her guc, emperyalizmin oyuncagidir`. turkiye'nin de mezhepcilige kaymasi, turkiye'nin de artik bir oyuncak haline geldigini gostermektedir.

    ortadogu'nun da dunyanin da kurtulusu laik rejimlerdedir. her ulkede her inancin ozgurce yasanabilmesinin yolu, dinin siyaset alanindan tamamen cikarilmasindadir. siyasal islam tarihi boyunca emperyalizmin en guzel aygiti olmustur. bu aygiti bunlarin elinden almanin yolu, cagdas, laik rejimler ve daha fazla demokrasidir.

  • 36. 3 ocak 2016 köprü ve otoyol geçiş ücreti zammı

    %10'dan fazla yapılan zam... devlet memuruna yuzde kaç zam yaptı peki?!

    biz vitindişimiz inflisyini izdirmiyiz?! dediler... ezdirdiler!

  • 37. çamaşır asan cam silen ütü yapan evi süpüren erkek

    yalnız yaşayınca hepsini yapmak zorunda kalıyorsun. bu o kadar da büyütülecek bir şey değil bence.

    her erkeğin evlenmeden önce en az 1 yıl kadar deneyimleyip, eşini anlaması gereken görevler bütünü.

  • 38. piclereniyiadamlarikamufletmekicinvardir

    (bkz: bence bir çay için)

  • 39. sinüzit için önleyici ve yardımcı tedaviler

    (bkz: bir tedavi olarak eylemsizlik)

  • 40. yeni akit'in kemal kılıçdaroğlu'nu savunması

    (bkz: bu terste bir işlik var)

  • 41. e=mc^2 şeklinde dövme yaptırmak

    bir f=m.a dövmesi yaptırmak değildir ve bu formülün yanından bile geçemez.

    kusura bakma kardeş, newton'cuyuz ailecek.

  • 42. garo paylan'ın akplilere tarihi ayarı

    asıl trollemeyi rte "üniter devlet yapısını muhafaza ederek de eyalet sistemi mümkün" diyerek yapmış görünüyor. üniter devlet tanımı gereği, federal olmayan, yani eyalet hükümetleriyle yönetilmeyen, yasa birliğine sahip devlet türü.

    dtk tarafından sunulan öneri de zaten eyalet sistemi değil, hiçbir zaman da olmuş değildi. özerklik programı üniter devlet yapısı içinde siyasi-idari iktidarın desentralizasyonunu içeriyor, bunun yasama ayağı bölgesel meclislerin ulusal parlamentoda temsili şeklinde, bu da yasama özerkliği değil, siyasi katılımın demokratikleşmesi anlamına geliyor. rte'nin güzelleme yaptığı eyalet sistemiyse bölgelere ait yasama meclislerine ve yerel yargı içtihadine dayanıyor, yani katılımcıları hakkında soruşturma nedeni olan dtk'den çok daha radikal, çok daha özerk. adeta azılı bir bölücülük ve törör propagandası.

    şimdi bu şahsın bininci defa yargıya müdahil olduğu ("dokunulmazlıkları kaldırılsın") açıklama da şu: "ülkeyi parçalayıp bölmeye yönelik mesajları kabul etmemiz mümkün değil. devlet içinde devleti kabul etmemiz asla mümkün değil."

    devlet içinde devlet'in karşılaştırmalı siyaset literatüründe tek bir adı var: federalizm, eyalet sistemi. kendisinin 2013'te nasıl öveceğini bilemeyip aleni çarpıtmalara başvurduğu, turgut özal'ın türkiye için ideal model olarak düşündüğü devlet türü.

    sözcüsü ibrahim kalın: "zaman zaman dile getirilen ve dün en açık ifadesini bulan ayrılma, bölünme, özerklik, öz yönetim, kanton yönetimi gibi fantezilerin, demokratik olgunluk içerisinde hareket eden toplumlarda bir karşılığının olmadığını ifade etmek isteriz."

    dünyanın en yanlış beyanı. bunun "demokratik olgunluk içerisinde hareket eden toplumlarda yüzde 10 barajının kaldırılma iradesinin karşılığının olmadığını ifade etmek isteriz"den bir farkı yok, ne gerekçen varsa aynıyla uyarlayabilirsin. bugün "demokratik olgunluk içerisinde hareket eden toplumlarda" demokrasi namına en mühim sorun, katılım ve temsiliyetin hangi mekanizmalarla daha yerelleştirilebileceği, bir siyasi birlik altında yerel toplulukların idari, mali, siyasi özerklik haklarını kullanmalarına ilişkin seçenekler. reel pratiği de, akademisi de buna kafa yoruyor.

    hdp'nin seçim beyannamesi hangi ifadelerden ötürü toplatılmıştı peki? "seçimden önce barış, seçimden sonra özerklik" diyen insan, telefon sana: "kendimize de karşı yerel demokrasiyi, yerel yönetimlerin güçlendirilmesini, yerinden yönetilmeyi, yani öz yönetimi savunuyoruz."

    yani bu rejimde yerel yönetimlerin yerel olmaktan çıkıp federal yönetim birimleri haline gelmesini "güçlü devlet" propagandasıyla savunmak gayet mümkün iken, yerel yönetimlerin güçlendirilmesini savunmak suç, dünyanın en yanlış fikri dahi olsa bir siyasi partinin "bunu savunuyorum" demesi suç (bkz: #55661315). sonra "hangi devlet hendeğe izin verir", kardeş sen bir seçim beyannamesine de izin veriyor gibi görünmüyorsun?

    özerklik, öz-yönetim, federalizm vs. bunların ne manaya geldiğini muhtelif başlıklarda tartışıyoruz, tartışırız. garo paylan'ın gösterdiği başka bir şey var. bu ülkede ne yasak, ne değil; ne suç, ne değil? eyalet sistemini övgülere boğan eleman bugün üniter devlete ilişkin sivil bir reform önerisini anayasa suçu addediyor, bunu da sarih bir anayasa suçu işleyerek yargıya "görüş bildirme" kılıfında talim ediyor.

    2013'teki konuşmaya hak veririz, vermeyiz, federalizmi daha demokratik, uygun bulabiliriz, ya da bu milletvekilleri ne aptal yahu. konu o değil.

    yasasızlık ile değil, hukuk-dışılığın koşulsuz dayatımı ile değil, ilelebet süreğen bir belirsizlik hali ile topluma hükmeden faşist bir ideolojinin boyunduruğunda sol söylemler de dahil tüm siyasetler içerilebilir. vakum kapasitesinin sınırı yoktur. çünkü bildiğiniz gibi, hiçbir şey "hiç kimsenin tekelinde değildir". demokrasi de, yerelcilik de, katılımcılık da kimsenin tekelinde değildir. bunları bizden başka öneren kimsenin önerisinin politik bir niteliği ve niyeti olamaz, çünkü bildiğiniz gibi "onların gerçek amaçları o değildir". bu yüzden sonsuz saçmalama ve çelişkileri uyumlamama, ya da uyumlanmamış çelişkilerden utanmama, çelişkilerin keyfini çıkarma özgürlüğü yalnız rejimin savunucularının tekelindedir.

    çelişkileri, tutarsızlıkları izah etme gereği dahi duymayan, tüm devlet imkanlarının kısa süreli toplumsal bellek inşasına seferber edildiği, bir adamın kişisel çıkarlarının politik gerekleri dışında tamamıyla apolitikleşmeye yüz tutmuş bir rejimde siyaset imkanından, farklı fikirlerimizi ifade etme imkanından nasıl bahsedeceğiz, konu bu gibi biraz. bu sadece demokrasinin değil, bu ülkede yaşamanın, hayatta kalmanın da önünde engel. suç ile masumiyet'in iç içe geçmesi demek, yasa ile doğa'nın, yurttaş ile terörist'in, yaşam ile ölüm'ün sınırlarının belirsizleşmesi demek. belirsizliğin devlet erkinin eylem ve söylemlerini her koşulda ve sonsuza dek haklı çıkarmaya muktedir olan mucizevi kapasitesi, ampirik olarak da tsk açıklamalarından sözlüğe kadar toplumsal vasatın hükmettiği her mecrada doğrulanabiliyor.

  • 43. garo paylan'nın akp milletvekillerini trollemesi

    garo paylan hdp milletvekili.

    garo paylan meclis kürsüsüne çıkar ve bir yazıyı okumaya başlar, akp sıralarından itirazlar yükselir, biri bağırır o yazıyı sana kandil mi verdi, diğeri o yazıyı kandil eline tutuşturdu der, diğeri apo'nun emri der....
    ve konuşma biter garo paylan konuşmasının sonunda bu okuduğum yazı recep tayyip erdoğan'nın 2013 yılındaki özerklikle alakalı konuşma metnidir der..
    akp sıraları sus pus.
    bizi yöneten vekiller bu işte yazının mürekkebi kurumadan söylem değiştirir sonra ahlaktan bahseder.
    http://m.haberdar.com/…aciklamasi-sandi-h12029.html

  • 44. ilişkilerde erkeklerin kadınlaşması süreci

    evet arkadaşlar toplanın. öncelikle ben de erkeğim. bana bu başlık altından yürümeye kalkmayın.

    ekşi sözlükte mütemadiyen hatunların efendi adam yerine piç tercihi, eski sevgili vs gibi açılan başlıklara istinaden "hırsızın hiç mi suçu yok?" minvalinde bu başlığı açmak istedim.

    biz erkekler sürekli olarak ilişkideki başarısızlıklarımız veya ilişki öncesindeki tercih edilmeme sürecinde suçu karşı tarafa atma eğilimindeyiz. ancak 38 yaşına gelmiş, kendi de zamanında 'kadınlaşmış', etrafında 'kadınlaşan' ve bu yüzden terk edilen erkekler görmüş biri olarak olaya farklı bir açıdan yaklaşmak istiyorum.

    biliyorsunuz kadınlar güçlü, çocuğunun babası olabilecek, sürüsünün güvenliğini sağlayabilecek erkeklere yönelmek isterler. burada bahsedilen güç kas gücü değil elbette. biraz klasik olacak ama "beni taşıyabilecek" lafında kastedilen güçtür.

    bu beklentiler ile başlayan ilişkilerde erkeğin zamanla 'kadınlaşması' kadını bizden uzaklaştırıyor. nedir bu kadınlaşmak?

    - insiyatif almamak.
    - kadını yönlendirmemek.
    - sürekli kıskanmak.
    - elinden tutup hiç ummadığı bir anda sürpriz bir program ile karşısına çıkmamak.
    - gerektiğinde bokunu çıkarmadan o sert tarafını göstermekten kaçınmak.
    - aşırı üstüne düşmek. (ilgi değil bakın, nefes alma alanı bırakmamaktan bahsediyorum)
    - kendine özel şeylerine gereksiz müdehalelerde bulunmak (cep tel, sosyal medya hesapları vs)
    - trip atmak.
    - küsmek.
    - cinselliği renklendirecek cesur hamlelerden kaçınmak, hep yatakta sevişmek.

    vs vs vs...

    sevgililerimiz ya da eşlerimiz bize söylemeseler de birçok ilişkinin, evliliğin bitme nedeni biz erkeklerin zamanla 'kadınlaşması'dır.

    sürekli karşı tarafa bok atmak yerine çuvaldızı biraz da kendimize batırmamız gerekmiyor mu sizce de?

  • 45. eşcinselliği doğada da var diye savunmak

    doğada var diye eşcinsellik savunulmuyor. eşcinselliğin hayvanlarda da görüldüğü argümanı, homofobiklerin "doğaya aykırı" tezi üzerine söylenir genel olarak. yani birşey doğada varsa süperdir diye yapılan bir propaganda yok zaten. ama sen tutup da kadında erkekte farklı üreme organı var o zaman eşcinsellik doğaya aykırıdır tarzı süper sığ bir yorumda bulunursan eşcinselliğin doğada mevcut olduğu ile alakalı argümanlarla karşılaşırsın.

    ayrıca mevcut ahlak yapısı ne amk. nerdeki hangi zamandaki mevcut ahlak yapısı o? doğru düzgün standart bir "ahlak" sunsanız önümüze neyse de gına geldi ahlaki değerlerinizden.

  • 46. çalışanlarıyla ilişkiye giren patron

    evli ve çocuk sahibi bir adamla ilişkiye girmek ve tüm bu şerefsizlik alametlerine rağmen adamı "düzgün" bilmek. para cidden bu kadar göz boyuyor mu yahu, seni cinsel arzularına oyuncak eden evli ve çocuklu adamın düzgün olabileceğine inanacak kadar, ilginç.

  • 47. çok çirkin kadın

    benim. evet cirkinlik abidesiyim, ozguven denilen nanenin ne oldugunu bilmiyorum mesela. bunu buraya rahatlikla yazmamin sebebi de sanal ortam olmasi. normalde o kadar cirkinim ki insan icine cikacak halim yok makyaj yapmazsam, kafami kaldiramiyorum.

    o kadar ozguvensizim ki kimseyle konusamiyorum. bugune kadar hicbir iliskisi olmamis bir insanim. hep platonik ask yasadim ucu olmayan. nolmus cirkinim diye hala sizinle ayni havayi soluyabiliyorum. erkekler tarafindan nefes alabildigim gerekcesiyle "sikilecek kadin" gozuyle bile bakilmadigi birisiyim. bu yuzden rahatim. bugune kadar sozlu tacize bile ugramadim cunku. aksamlari evime gec saatte gelebiliyorum, cirkinligimde adeta guven buluyorum, toplu tasimada asla tacize ugramadim mesela. istedigim kisiyle istedigim kadar kendi kendime ask yasayabiliyor, ucsuz bucaksiz hayaller kurabiliyorum. makyajla ve bakimla bile o kadar cirkinim ki dengi dengime calabilecegim bir davul bile yok. hephaestus'un kadin vucudunda vuku bulmus haliyim, sadece kor topal degilim.*

    insanlari guzel cirkin, kadin erkek diye yaftalamaktan, ne hissettiklerini bilmeden icleri bos yorumlar yapip, abuk subuk basliklar acmaktan haz alan, had safhada masturbasyon yapan egonuz rahatladi mi, derin nefes alip halinize sukrettiniz mi?

  • 48. balık yerken gelen ne kadar da sağlıklıyım hissi

    bir tek bana mı oluyor bilmiyorum. ama balık yerken o öğünde sanki hiç kalori almadan doymuşum, günlük protein ihtiyacımın hepsini almışım, 1 aylık omega 3 ihtiyacımı gidermişim gibi hissediyorum.

    böyle sanki dünyanın en bilinçli ve sağlıklı beslenen insanı gibi beslenme üzerine sohbetler etmek, bir guru gibi tavsiyeler vermek istiyorum.

    aslında öyle çok aradığım bir tat değil, ayda 1-2 belki anca yerim ama gazetelerde okuduğum sağlıklı beslenelim, balık yiyelim tavsiyeleri artık bilinçaltımda nasıl yer ettiyse, çok mutlu oluyorum lan ben balık yerken!

    geldiniz, buraya kadar okudunuz, bari boş gitmeyin notu: her hafta balık yiyenlerde kalp krizi riskinin %50 azaldığını biliyor muydunuz?

  • 49. çöpçüler kralı

    bu filmi, bu şaheseri salt komedi olarak degerlendirmek cok büyük haksızlık olur filme. bütün zeki ökten filmleri gibi dramadır bu film. yoksul gibi. tek farkı mizah unsurları da vardır.

    eğer bu film 70 lerin amerikasını anlatsaydı aynı usta oyunculuklar olsaydi bugun gelmiş geçmiş en iyi filmlerden biri olarak bahsedilirdi.

    film nelerden bahsediyor dersek, bir garibanın aşkı filmin bahsettiği en son şeylerden aslında.

    alt üst ilişkileri, kıçı kırık bir memurun, güç eline geçince herkesi tehdit etmesi, köyden gelmiş tiplerin yükselme hırsı, köylü kurnazlıkları, tüp, yag kuyrukları, yoksulluk, çarpık kentlesme.... tum bunları göze sokmadan, mesaj kaygisi taşımadan veriyor.

    günümüzde de insan iliskileri üç aşağı beş yukarı aynı. hacerler zabıtalara bakıyor. zabıtaların anaları ile problemler yasiyorlar... tek farkı hacerlerin artık instagramları var ve abdi saflığında garibanlar pek de kalmadı. zabıtalar sabit. hatta sayica çoğaldı.

  • 50. akilligelisim'in sigara bıraktıran efsanevi yazısı

    kardeş fena trolledin beni. gittim okudum lan allahsız. sigarasız 3. günümdeyim açtım okudum bedavadan sinir oldum. 112 bin kere sokayım.

    not: sigara içmezseniz paranız cebinizde kalırmış. vallaha mı lan?