bardas skleros7
profili

  • deniz kaya 200 tl vermedi sokakta mezun oluyor

    bir çocuğun mezuniyet sloganı.

    fatih emin ali yasin ilköğretim okulu'nda ilkokul mezuniyet partisinin eresin hotelde ve 200 tl karşılığı olacağı konusunda ısrar eden okul müdürü taki akbulut'a itiraz eden deniz kaya'nın annesi ve babası, elif kaya ve ayhan kaya , okul yönetiminden çocuklar için okulda da bir mezuniyet töreni yapılmasını rica ediyor. ancak yönetimin bunu ciddiye almıyor, "eresin oteldeki töreni biz yapmıyoruz veliler yapıyor" diyorlar ama oraya gidip göbek atan da onlar yine. bunun üzerine aile mezuniyet kutlamasını dün 3-5 arkadaşları ile bilrlikte okulun önünde yapıyor. kısa bir video burada var ve burada

    çocukların ailelerine fahiş fiyatlar dayatıp otellerden komisyon alanlar bu kutlamayı görünce polis çağırıyor ve "teröristler eylem yapıyor" ihbarında bulunup ohal'den dolayı anne babayı gözaltına aldırtıyor. çocuğun sınıf öğretmeni firdevs uyumaz hanım ise yönetimin tarafını tutuyor ve aileyi bu konuda yalnız bırakıyor.

    deniz için unutulmaz bir mezuniyet olmuş. istanbul'da olsaydım ona alternatif harika bir mezuniyet partisi organize ederdim.

    detaylı bir haber şurada var : https://www.fatihhaber.com/…unu-sokakta-yapti/2744/

    edit: bu büyük destek karşısında açıkçası ailede bende şaşkınız arkadaşlar. kötülük heryeri sarmış, birazcık destek bile hepimize iyi geldi. çok teşekür ediyoruz herkese. şuan deniz kaya mezuniyet şenliği diye bir başlık bile açılmış durumda. bu sözlük deniz'e bir mezuniyet şenliği yapar üstüne birde zirve yapar, :) keşke istanbul'da olsaydım.

  • yeliz koray

    kocaeli koz gazetesinde yazdigi yürekli yazi ile duygularima tercüman olmus genc gazeteci. bacim sende ne yürek varmis. koca koca gazeteciler ortadan kaybolup saklanmisken, kimseden cit cikmiyorken.

    (bkz: yerim destanınızı)

    --- spoiler ---
    1.dünya savaşı
    4 yıl sürdü
    tekrar ediyorum 4 yıl
    yani 16 mevsim,
    208 hafta,
    bin 460 gün…
    kafkas, kanal, filistin-suriye, çanakkale, hicaz-yemen,
    makedonya, galiçya, romanya cepheleri açıldı.
    itilaf devletlerinin 42 milyon askerine karşı 2 milyon 850 bin kadardık.

    kafkas cephesi’nde sarıkamış’ı rus ordusundan almak için savaştık.
    90 bin asker donarak öldü.
    dok-san-bin asker…
    lojistik destek gelememişti çünkü.
    zaten açlardı, üşüyerek, uykuya dalarak öldüler.
    kimi anasını, kimi sevdiğini hayal ederek uykuya daldı.
    bir daha uyanmadılar…

    çanakkale cephesi…
    zafer kazanıldı ama bedeli 500 bin insanın ölümü oldu.
    253 bini asker, gerisi sivildi.
    tarihçiler, hastalıktan ölenlerin bu sayının iki katı olduğunu söyler.
    bir de o dönem üç lisenin mezun veremediğini.
    galatasaray, konya ve izmir liseleri…
    çünkü elleri silah tutuyordu, çocuklardı, dönmeyi düşünmemişlerdi…
    dönemediler, tarihe “meçhul çocuk asker” olarak geçtiler.
    çoğunun ismi de mezarı da yok, çanakkale’de yatıyorlar!

    kurtuluş savaşı..
    doğu cephesi’nde ermenilerle
    güney cephesi’nde fransızlarla savaştık.
    doğu anadolu tamamen kurtarıldı, tbmm resmen tanındı.
    maraş, urfa, adana ve sakarya’da zafer kazandık.
    fransızları yurttan temizledik.
    şehirlerimize; gazi, kahraman, şanlı isimleri verdik.

    batı cephesi daha kanlıydı.
    1. ve 2. inönü, kütahya-eskişehir, sakarya savaşı yaşandı.
    sakarya savaşı, tarihe en çok subayın şehit olduğu savaş olarak girdi.
    italyanlar muğla ve antalya’dan çekildi.
    mustafa kemal atatürk, büyük taarruzu başlattı!.
    dumlupınar meydan muharebesi’nden sonra
    “ilk hedefiniz akdeniz ileri” dedi.

    yunan ordusu izmir’e kadar kovalandı, izmir düşman işgalinden kurtarıldı!
    batı anadolu düşmandan tamamen temizlendi.
    konferanslar, kongreler, ateşkesler, anlaşmalar…
    kurtuluş savaşı da 4 yıl sürdü.
    16 mevsim,
    208 hafta,
    bin 460 gün…
    binlerce şehit verdik.
    o binlercenin yine iki katından fazlası bulaşıcı hastalıktan öldü.

    yıllardır pkk’ya verilen şehitleri saymıyorum bile…

    ve 15 temmuz…
    1 gün bile sürmedi.
    tekrar ediyorum 24 saat bile değildi; 15 saat sürdü!
    limana yanaşan düşman gemilerinden değil,
    sağ olsun erdoğan’ın ‘eniştesi’nden öğrendik.
    ama hazırlıksız değildik.
    lojistik destek tamdı mesela.
    nedense 4 farklı noktada bekletilen uçaklar-helikopterler,
    3g bağlantıları, televizyonlar, radyolar…

    düşman bu kez ne ingiliz, ne fransız, ne de almandı…
    bir zamanlar yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen,
    istedikleri her şey verilen “muhterem hoca efendileri”ydi.
    amaç devleti ele geçirmekti ama nedense birkaç tankla darbe yapmaya çıkmışlardı.
    her şeyden habersiz masum erlerle polisi ve vatandaşı karşı karşıya getirdiler.
    kardeşi kardeşe kırdırdılar!
    kurtuluş yine bizimkilerden; fetö’nun kumpas kurduğu kemalist askerlerden geldi.
    ve milletin direnişiyle birlikte darbe püskürtüldü.
    sonuç 248 şehit, yüzlerce yaralı…

    ***

    kısaca…
    evladını beşikte bırakan nene hatunlar
    kocasını toprağa verip cepheye koşan kara fatmalar…
    çocuk, yaşlı, kadın demeden..
    atamızın önderliğinde bizlere
    19 mayıs’ı,
    23 nisan’ı,
    30 ağustos’u,
    29 ekim’i bıraktılar!

    amma…geriye sarıkamış’ta ölenler için ‘halay’ çektiğimiz anmalar…
    “yağmur yağıyor çocuklar üşümesin” diye yasaklanan 23 nisan’lar…
    her sene hastalık bahanesiyle iptal edilen 19 mayıs’lar
    ve güvenlik gerekçesiyle yasaklanan 30 ağustos’lar kaldı!

    ***
    velhasıl
    “elin tokadını yemeyen kendi tokadını yumruk sanırmış!”

    tarihe altın harflerle yazılan onca zafer,
    binlerce şehit ve ders alınacak yüzlerce hikaye kalmışken…;

    darbenin araştırılmasını istemediğiniz meclis önergeleri,
    muhterem hoca efendinizi değil de masum askeri karşınıza alarak bastırdığınız afişler,
    bir türlü temizleyemediğiniz,
    kovalayamadığınız ve
    düşmandan kurtaramadığınız vatan varken
    size de hiçbir güvenlik gerekçesi göstermeden 1 hafta bayram yapmak komik gelmiyor mu?
    gelmiyorsa yukarıdaki satırları tekrar okuyun beyler, bayanlar…
    destan 3g ile yazılmaz.

    --- spoiler ---

    yazinin linki : http://www.kocaelikoz.com/…rim-destaninizi/449.html

  • yerim destanınızı

    kocaeli koz gazetesinde yeliz koray'in 15 temmuz destanina ithafen yazdigi yürekli yazi .
    yazinin linki : http://www.kocaelikoz.com/…rim-destaninizi/449.html

    --- spoiler ---
    1.dünya savaşı
    4 yıl sürdü
    tekrar ediyorum 4 yıl
    yani 16 mevsim,
    208 hafta,
    bin 460 gün…
    kafkas, kanal, filistin-suriye, çanakkale, hicaz-yemen,
    makedonya, galiçya, romanya cepheleri açıldı.
    itilaf devletlerinin 42 milyon askerine karşı 2 milyon 850 bin kadardık.

    kafkas cephesi’nde sarıkamış’ı rus ordusundan almak için savaştık.
    90 bin asker donarak öldü.
    dok-san-bin asker…
    lojistik destek gelememişti çünkü.
    zaten açlardı, üşüyerek, uykuya dalarak öldüler.
    kimi anasını, kimi sevdiğini hayal ederek uykuya daldı.
    bir daha uyanmadılar…

    çanakkale cephesi…
    zafer kazanıldı ama bedeli 500 bin insanın ölümü oldu.
    253 bini asker, gerisi sivildi.
    tarihçiler, hastalıktan ölenlerin bu sayının iki katı olduğunu söyler.
    bir de o dönem üç lisenin mezun veremediğini.
    galatasaray, konya ve izmir liseleri…
    çünkü elleri silah tutuyordu, çocuklardı, dönmeyi düşünmemişlerdi…
    dönemediler, tarihe “meçhul çocuk asker” olarak geçtiler.
    çoğunun ismi de mezarı da yok, çanakkale’de yatıyorlar!

    kurtuluş savaşı..
    doğu cephesi’nde ermenilerle
    güney cephesi’nde fransızlarla savaştık.
    doğu anadolu tamamen kurtarıldı, tbmm resmen tanındı.
    maraş, urfa, adana ve sakarya’da zafer kazandık.
    fransızları yurttan temizledik.
    şehirlerimize; gazi, kahraman, şanlı isimleri verdik.

    batı cephesi daha kanlıydı.
    1. ve 2. inönü, kütahya-eskişehir, sakarya savaşı yaşandı.
    sakarya savaşı, tarihe en çok subayın şehit olduğu savaş olarak girdi.
    italyanlar muğla ve antalya’dan çekildi.
    mustafa kemal atatürk, büyük taarruzu başlattı!.
    dumlupınar meydan muharebesi’nden sonra
    “ilk hedefiniz akdeniz ileri” dedi.

    yunan ordusu izmir’e kadar kovalandı, izmir düşman işgalinden kurtarıldı!
    batı anadolu düşmandan tamamen temizlendi.
    konferanslar, kongreler, ateşkesler, anlaşmalar…
    kurtuluş savaşı da 4 yıl sürdü.
    16 mevsim,
    208 hafta,
    bin 460 gün…
    binlerce şehit verdik.
    o binlercenin yine iki katından fazlası bulaşıcı hastalıktan öldü.

    yıllardır pkk’ya verilen şehitleri saymıyorum bile…

    ve 15 temmuz…
    1 gün bile sürmedi.
    tekrar ediyorum 24 saat bile değildi; 15 saat sürdü!
    limana yanaşan düşman gemilerinden değil,
    sağ olsun erdoğan’ın ‘eniştesi’nden öğrendik.
    ama hazırlıksız değildik.
    lojistik destek tamdı mesela.
    nedense 4 farklı noktada bekletilen uçaklar-helikopterler,
    3g bağlantıları, televizyonlar, radyolar…

    düşman bu kez ne ingiliz, ne fransız, ne de almandı…
    bir zamanlar yedikleri içtikleri ayrı gitmeyen,
    istedikleri her şey verilen “muhterem hoca efendileri”ydi.
    amaç devleti ele geçirmekti ama nedense birkaç tankla darbe yapmaya çıkmışlardı.
    her şeyden habersiz masum erlerle polisi ve vatandaşı karşı karşıya getirdiler.
    kardeşi kardeşe kırdırdılar!
    kurtuluş yine bizimkilerden; fetö’nun kumpas kurduğu kemalist askerlerden geldi.
    ve milletin direnişiyle birlikte darbe püskürtüldü.
    sonuç 248 şehit, yüzlerce yaralı…

    ***

    kısaca…
    evladını beşikte bırakan nene hatunlar
    kocasını toprağa verip cepheye koşan kara fatmalar…
    çocuk, yaşlı, kadın demeden..
    atamızın önderliğinde bizlere
    19 mayıs’ı,
    23 nisan’ı,
    30 ağustos’u,
    29 ekim’i bıraktılar!

    amma…geriye sarıkamış’ta ölenler için ‘halay’ çektiğimiz anmalar…
    “yağmur yağıyor çocuklar üşümesin” diye yasaklanan 23 nisan’lar…
    her sene hastalık bahanesiyle iptal edilen 19 mayıs’lar
    ve güvenlik gerekçesiyle yasaklanan 30 ağustos’lar kaldı!

    ***
    velhasıl
    “elin tokadını yemeyen kendi tokadını yumruk sanırmış!”

    tarihe altın harflerle yazılan onca zafer,
    binlerce şehit ve ders alınacak yüzlerce hikaye kalmışken…;

    darbenin araştırılmasını istemediğiniz meclis önergeleri,
    muhterem hoca efendinizi değil de masum askeri karşınıza alarak bastırdığınız afişler,
    bir türlü temizleyemediğiniz,
    kovalayamadığınız ve
    düşmandan kurtaramadığınız vatan varken
    size de hiçbir güvenlik gerekçesi göstermeden 1 hafta bayram yapmak komik gelmiyor mu?
    gelmiyorsa yukarıdaki satırları tekrar okuyun beyler, bayanlar…
    destan 3g ile yazılmaz.

    --- spoiler ---

  • 21 aralık 2016 tekke ve zaviyelerin saklanması

    cübbeli ahmet hoca, ihsan şenocak ve nureddin yıldız'in ayni gün sohbetlere ara verip veya komple iptal edip evlerine saklanmasi olayidir.

    http://i.hizliresim.com/njrobm.jpg
    http://i.hizliresim.com/r63o03.jpg
    http://i.hizliresim.com/lzybvz.jpg

    putin reis henüz tekke ve zaviyleri kapatmadigina göre bu adamlarin bizim bilmedigimiz seyler bildigini varsayiyorum. bir seyler varsa ya bu cuma ya da gelecek cuma cikar ortaya herhalde. malum cuma rutin darbe ve bombalama günü oldu ülkemizde.

  • bir ev hanımı annenin elli iki liralık hak arayışı

    2 aralik 2016'da yayinlanmis bir ev haniminin blog postu. oglu icin aldigi 52 liralik test kitabinda cikan yanlis sorular icin mücadele eden güzel bir insanin yazisi. yeni türkiye'nin her yerinden kalitesizlik , firsatcilik fiskiran halinin yeni bir tanigi.

    --- spoiler ---

    üç gündür çorum'da kar var. oğluma su geçirmez diye aldığım bot, su geçiriyormuş, okuldan geldiğinde çoraplarını sırılsıklam görünce, botları aldığımız yere gittik. satıcıya," su geçirmez diye verdiğin botlar su geçiriyor "dediğimde, " abla, tabi ki karda su geçirecek, karda su geçirmeyen bot mu var derken adamdan korktum, öyle gevrek, öyle kendinden emin konuşuyordu ki parayı iade etmemek için müşterisine böcek gibi bakıp üzerine basıp ezebilecek güçte olduğunu göstermeye çalışıyordu. küçük esnaftan bu kaçıncı kazık yiyişim. markalı garantili büyük markalara uğradık, verdiğimizin beş katını istiyorlardı, hazırlıklı gelmek üzere su geçiren botlarımız ile geri dönerken bir kırtasiyeye uğradık, herkeste olan bir test kitabını haftalarca istiyordu, internetten alırız daha ucuza gelir diye geçiştirirken, oğlum kırtasiyeden test kitabını kucaklamış kasaya getirmişti. hayatta para harcamaktan korkmadığım tek şey kitaplardır ama test kitaplarına değil. kaç lira olabilir diye kasada kitabı okutan kişinin yüzüne bakarak fikir yürütüyorum, 15, 25 en fazla 30 olsun, daha fazlasını veremem derken kasadan," 52 lira hanımefendi sesi ",yükseldi. gözlerim açıldı, oğluma baktım çoktan kitaba sarılmış. elinden alıp , almıyoruz demek yerine " ay başına kadar botlarının içine poşet giyersen alırım dedim, olur dedi.
    eve gelir gelmez, test kitabını çözmeye başladı, ilk testte iki hata yapılmış. acaba biz mi yanlış biliyoruz diye araştırıyoruz. hayır , daha ilk teste iki tane yanlışlık yapıldığını görüyorum, oğlum bilgisinden şüpheleniyor , herkes bu kitabı alıyor, olamaz, biz yanlış biliyoruz diyerek kitaba inanma yoluna gidince , öğretmenine sormasını istedim. ertesi gün öğretmeni , soruların yanlış olduğunu , üzerinde durmayıp başka sorulara geçmesini önermiş. akşam, bir, çalışma masasındaki yanlış hazırlanmış test kitabına, bir, kalorifer üzerine kuruması için konulmuş botlara baktım. botta iade etme cesaretini gösterememiştim ama test kitabını iade etme düşüncesini tartmaya başladım. büyük bir yayınevi, markalı, muhatap olacağım kişiler daha eğitimli diye kendimi gaza getirdim. internetten yayınevinin iletişim telefonunu aldım, telefondaki kişiye şunları söyleyecektim;
    sayın yetkili sizin bir kitabınızı aldık, henüz ilk testini çözdük ama iki tane hata ile karşılaştık, hataları öğretmenimizde onayladı ama öğrencisine üzerinde durma, boş ver, dedi. ama ben boş veremedim, oğlumun başladığı her testte acaba bu soruda da yanlışlık var mı, yoksa biz yanlış mı biliyoruz diye ikilem içinde kalmasını istemedim, paramın iadesini istiyorum diyecektim. dedim. telefonun ucundaki kişi, yanlışlığı haber veren tek kişi olduğumu ve kitapta çözülmüş testi sorun etti, işaretlenmiş kitabı alamayacaklarını söylediğinde sesim titredi, kapattım. gerisinin beni aşacağını anladım, eşime anlattım. eşim , her ne olursa olsun nazik ve sessiz bir konuşmacıdır. daha yetkili biri ile görüştü. daha yetkili birinin sözlerinden en hafiflerinden bir kaçı şöyleydi; yayıncılıkta olur böyle şeyler, yüzbinlerce basıyoruz, sizin elli iki liranızdan daha önemli işlerim var, vaktimi boşa harcıyorsunuz, çözülmüş test kitabınızı geri almayız...

    evet yüzbinlerce basıyorsunuz, öyle büyük paralara satıyorsunuz ki almamak için çok çaba sarf ediyorum. sizinle konuşmaya cesaret edemedim, eşimi aracı koydum. daha fazla size vakit ayıramam diyerek ve elli iki liramızı geri vermeyeceğinizi söyleyerek telefonu kapattığınızda , eşimin yüzüne baktım. hissettiğim şeyleri size yazmak istedim, sayın yayınevi yetkilisi.

    çocuklarımızın bu kadar çok test kitaplarına ihtiyacı olmamalıydı, okulda , evde, hiç durmadan test kitabı çözdürülmesi yerine "doğru olmak, sorumluluk sahibi olmak, bütün canlıları sevebilme, onlara karşı duyarlı olabilme, ile ilgili gerçek hayat ile ilişkili dersler daha çok olmalıydı. öğretmeni tüketici hakları ile ilgili ders işlemiş, sınavlar yapmıştı, ama öğrencisinin elinde ki kusurlu mal için " boş ver, önemseme demiş, hatalı kitabı okumaya devam etmesini söylemişti. bütün sınıf bu kitabı almış, yüzbinlerce çocuk almış ama bu mal kusurlu diye hiç bir çocuk şikayet etmemiş.

    çok korkuyorum sayın yayınevi yetkilisi, çocuklarımızın şimdiki eğitim sistemi ile gelecekte sizin gibi kişilikte yetkili kişiler olma ihtimalinden, çok korkuyorum.

    korkuyorum sayın yetkili , mecbur ettiğiniz o test kitapları sizi çok zenginleştirirken çocukları gelecekte nasıl etkileyecek, bilemiyorum, sizin gibi olacaklar diye korkuyorum.

    elli iki liramı, çocuklar üzerinden çok zenginleşen, gelecekte daha çok zenginleşme ihtimali olan siz şirkete kaptırdım. bir ev hanımı olarak sizinle konuşma cesaretini gösteremesem de , bloğumdan beri yazmak istedim, haksızlık her yerde karşıma çıkıyor, her gün karşıma çıkıyor, bunu nasıl yaparlar, bu kadarına yürek dayanmaz, bu kadarı insanlığa sığmaz , diye başıma gelmese de çoğuna uzaktan şahit oluyorum . sizin gibiler her geçen gün daha çok çoğalıyor , daha zengin, daha güçlü oluyor ve benim gibi küçükler hakkını aramaktan, sorgulamaktan,, her geçen gün daha çok ümidi kırılıyor, azalıyor. ama benim gibi elli iki liranın hesabını yapmak zorunda kalanların en büyük umudu çocukları...çocuklar büyüdüklerinde doğru olacak, haksızlıklarda kendilerini sorumlu hissedecek, çirkinlikleri yok edecek, her şeyi güzelleştirecekler... çocuğum büyüyene kadar, ev hanımı anne olarak sizin gibi sorumluluğunu kabul etmeyen güçlülerden korumak için kendi kendime cesaret vermeliyim ( telefona bile çıkmaktan çekinmemeliyim, sonunda yine güçlü kazanacak, bir şey olmayacak, zararı bana çıkacak diye ürkmemeliyim, sizin paranızı çıkarmak için ay sonuna kadar botunun içine poşet giymeyi kabul etmiş bir çocuk için azmetmeliyim, bütün bir gün doğru kelimeler ile size nasıl yazı yazabilirim diye düşündüm, siz bu arada daha çok satış yaptınız, size yazı yazmak zorunda hissettiğim için bütün bir günümü harcadım)
    işte böyle bir his bıraktınız , elli iki liranın hesabını soran benim gibi bir ev hanımı olan anneye, sayın yetkili.

    ( sabah telefon görüşmesinden sonra işine giden eşim, kitabı aldığımız kırtasiyeye uğramış, olanları anlattığında küçük kırtasiye dükkanı sahibi adam kitabın parasını vermek istemiş, " çocuk mağdur olmasın , geri almazlarsa almasınlar, ben sattım size, paranızı ben vereceğim" demiş. kendisi emekli öğretmenmiş, çok duygulandım bize bu yetti, kitabı geri götürmedim, gözümün görmeyeceği bir yere sakladım , küçük esnafa güvenmeye devam edeceğim)
    ( kurumsal iletişimden de cevap gelmeyince yayın evinin adını veriyorum, bilfen yayınevi iletişim diye internette yazıp, telefonunu internetten alıp aradığım ilk yetkili kişi kadındı ve önce kitap ile ilgili hiç şikayet almadıklarını, sonra çözülmüş bir kaç sayfa için geri alım yapamayacaklarını söyledi. aynı kişiyi eşim aradı, daha yetkili birini istedi bu kişi erkekti, yanlış cevap anahtarı bastıklarını kabul etti ama paramızı geri vermelerinin mümkün olmadığını, yüz binlerce kitap bastıklarını bizimle uğraşamayacaklarını, vakitlerini boş yere çaldığımızı çok çok kızgın bir şekilde haykırdı, ( telefon kayıtlarında var, öyle bir konuşma tarzı vardı ki, su geçiren botu aldığım esnafın üzerinde) bu yaklaşımının yanlış olduğunu , gerekli yerlere şikayet edeceğiz dediğimiz de ise " devlette yanlış soru basıyor, nereye şikayet edersen et diyerek yüzümüze telefonu kapattı. ) testi çözmeye ilk sosyal bilgilerden başladık, ilk testte 6 ve 7. soruların cevap anahtarı yanlış, diğerlerine bakmadık ve hiç bir yere şikayet etmedim sadece yayınevinin kurumsal iletişimine olanları anlattık , bize geri döneceklerini söylediler, dönmediler.

    yazımın üzerinden günler geçti, bloğum az okunur, nasıl oldu bilmiyorum dün akşamdan beri on beş bin kişi bloğuma girmiş. yazım nerelerde paylaşılıyor bilmiyorum.
    yayınevi yetkili kişisi beni korkuttu çünkü kendine çok güveniyordu, kırılmaz, sarsılmaz zincirlerle kendini güçlü kılmış gibi konuşuyordu, bizimle muhatap olmak istemiyor, elli iki lira ona çok zavallı geliyordu. bloğum çok az okunuyordu ama bir umut ile o güçlü zincirleri en umulmadık yerden en zayıf en zavallı gördüğü yerden kırmak istedim, yazdım.

    ( yazım çok okunurken asıl derdimi yazmak istedim;
    oğluma su geçirmeyen yeni bir bot aldım, yayınevi yetkilisinin elli iki liramı geri vermesi ve özür dilemesi gerçek derdime derman olmaz.
    doğduğu günden beri oğlum için bir koza örüyorum, kötülüklerin giremediği bir koza, iyi , güzel şeyler görsün diye kozamı her gün daha sıkı örmek zorunda kalıyorum. kozamın dışına her gün okul için çıkmak zorunda kalıyor. çünkü annesinin ördüğü koza gerçek değil, gerçek hayat dışarıda, en çok da okulda. kendini savunması gerek diyor öğretmeni, oğlunuz çok masum ve saf kalıyor gerçek hayat böyle değil, çok ezberlemesi, çok tekrar etmesi, çok test çözmesi gerek diyor diğer öğretmeni, gerçek hayat bir yarıştır. bu kadar empati kurmasın , kendini üzmesin diyor diğer öğretmeni gerçek hayatta iyi olmak canını acıtır...
    okula göre benim kozam gerçek değil, gerçeği onlar biliyorlar ve ona göre yetiştirmek istiyorlar. yüzlerce konulu dersleri hızlı hızlı ezberletip sınavlar yapıp, çok çıkaranları ayrıştırıp, birincilerimiz diye gururla afişe eden okul, bu yaptıklarınız çocuk haklarına uyar mı?
    bana göre doğru değildi, bunu bir kağıda yazdım ve yetkili kişilere elimle verdim, geri dönüş olmadı, işte o yazım http://ayseninkozasi.blogspot.com.tr/…en-cevap.html
    gerçek hayat değişebilir, siz gerçekten isterseniz ,okullardan başlayarak , değişebilir)

    --- spoiler ---

  • 29 haziran 2016 eren erdem meclis konuşması

    birilerinin cok zoruna giden konusma . troller asagidaki görselli dagitip duruyorlar sürekli.

    diyor ki orda : "hükümeti elestir, eyvallah, erdogan'a öfkelen buna da tamam, mit'e kiz hakkin var, ulan bir iki cümle de teröristlere söyle pezevenk."
    http://i.hizliresim.com/6nprx0.jpg
    http://imgur.com/rc1rfpj

    tabi bunu mal bulmus magribi gibi paylasip duran akp'liler düstükleri komik durumun fakinda bile degilller. güclüyken teroristle muhattap olunmaz diyor, bombayi yiyince "ama o da vurdu, ona bisey demiyorsun" diyor.

    ulan adam terorist, isini yapiyor, kendini patlatiyor. devlet olan sensin, sen isini yapican, patlattirmayacaksin o bombayi. sonrada kendini böyle teroristle ayni kefeye koyup, kendini ona denk sayip , "ama ona da bisey söyle" diye aglamayacaksin.

    gerci bu komik durumu anlayacak kafa olsa akp'li olmaz bunlar. oksijen israfi ibneler.

  • türkiye-katar-suudi arabistan'ın suriye müdahalesi

    bu senaryo turkiye icin korkunc bir son dogurur. ülkenin komple sonu olabilir. ülke 2 veya 3 bölünebilir ama tabi öncesinde yasanacak ic/dis savas ülkenin ve insanlarinin anasini siker. sonrasini konusmak bile istemiyorum. avrupaya kacmaya calisan milyonlar, mülteci türkler vs vs. korkunc.

    araplarla beraber araplara karsi savasa girmek mi ? araplarin 1.dünya savasinda osmanli askerlerine neler yaptiklarini bilen herkes bunun büyük bir kumar oldugunu anlar herhalde. sonra 500 km öteden gelen suudiler isid yerine bir rus üssünü vursa ve türkiye'ye geri kacsa, sonrada siktir olup suudi arabistan'a dönse sen ne yapacaksin burada rusya ile ? hayir kime güveniyorsun söylede bilelim.
    abd girme diyor,
    nato girme diyor,
    rusya girme diyor?
    suudilere güvenip savasa mi giriyoruz ?
    acaba sizde sike sürülecek akil var mi?
    sayin %50, istikrar nasil, güzel mi ? sizin ben ülkeyi batiran cahillinizi sikeyim.