yedi sene ankara'da yaşamış biri olarak söz sahibi olduğum ilan edildiğinden altına yorum yazmak istediğim başlık.
ankara'da kışın açıkta kalan yerini örtersen ayazda da olsan ısınırsın. izmir'de denizden gelen nemli rüzgarla birlikte açıkta kalan yerlerini bırak, örttüğün yerlerden bile hava içine girer, kemiğine işler, sızlatır. o rüzgarlı havada işe yürürken bir kere dayanamayıp ağladığımı bilirim konak iskele'nin oralarda.
not: ankara'nın kışını çok özledim.
elektriklisandalye7 profili
-
25 ekim 2018 izmir soğuğu
-
çırılçıplak sevişen kadın
"en azından ayağına bi patik giy bari!" dediğim kadındır.
çocuğun olmayacak. -
bir mekanın kazıkçı olduğunu gösteren detaylar
karabiberliktir efendim. net.
sıralama yapmak gerekirse;
1- toz kababiber, cam karabiberlikte, kapağı kırmızı renkli plastik= ucuz.
2- toz karabiber, metal karabiberlikte, üstüne delikli delikli "p" harfi var=ortalama fiyat.
3- tane karabiber, küçük boy ahşap veya cam görünümlü plastik değirmende=ortalamanın üstünde.
4-tane karabiber, 25 cmlik ahşap değirmende= pahalı.
5-tane karabiber, size verilmeyen ve garson tarafından kullanılan 40 cmlik ahşap değirmende= inanma seni sikecek. -
hayattan bugüne kadar öğrenilen en önemli şey
en iyi günler de en kötü günler de geçiyor. çok da şey yapmamak lazım.
-
kedilerin gariplikleri
ağlayan sahibini teselli etmek için ağzına oturmak.
canım sıkkın, ağlamışım, başım ağrımış, salondaki koltuğa uzanmış, gayet amerikanvari battaniyeme sarılmışım, tavana bakıp hem ağlıyor hem düşünüyorum... halimi gören kedim gelip ağzıma oturup büyük bi iştahla gurlamaya başladı.
o an hala gözümün önünde; önce geldi eğildi yüzüme baktı, biraz göz yaşlarımı yaladı, ne yapacağını bilmez halde iki kere göğüs kafesimin üstünde döndü, sonra bi kıç gördüm, ondan sonrası karanlık... öyle şiddetli güldüm ki derdimi unutturdu sıpa. bayağı bayağı götüyle susturmaya kalktı beni, müdür bu buna konuş dedi. -
motorsikletlilerin koca şeridi kapaması
vergi veren insan olarak çok da iyi yapmasıdır.
amk aralara girsen, önüne kırıp düşürmeye çalışırlar "şeridinde git hayvan evladı!" derler, şeridinde gitsen "öküz koca şeridi kapatıyor aradan git!" derler. biz de hep sizin keyfinizi düşünmek zorundayız çünkü değil mi?
saygısız, seviyesiz, insanlıktan nasibini almamış, uyum içinde yaşamayı bilmeyen beyinsizler sürüsü sizi... -
hayata dair iç burkan detaylar
-1997 isviçre'den türkiye'ye dönüş. dil bilmem, din bilmem, yol bilmem, iz bilmem. çok zor alıştım. çok zor türkçe öğrendim. her gecem ağlayarak geçti 2 sene boyunca. "farklı" olduğum için hiç arkadaş edinemedim. bir tane arkadaşım oldu, adı pelin'di.
-17 ağustos 1999 depreminde tek arkadaşımı. pelin'i kaybettim. çok zor atlattım ama bir şekilde atlattım. "pelin ölmeseydi zaten robert kolejini burslu kazanmıştı oraya gidecekti" diye avuttum çocuk aklımı. hala gereğinden fazla içtiğimde iç çeke çeke pelin için ağlarım. o yüzden gereğinden fazla alkol almamaya dikkat ederim.
-18 yaşımda annemin "babanı boşayacağım, öleceğim, seni okuldan alacağım" tehditleri ile o yaşta kendimden bir kaç yaş büyük biriyle evlendim. 3 yılın sonunda boşanmaya karar verdik ama en büyük derdimiz bu kararımızı ailelerimize tebliğ etmek oldu. korktuk. korkmakta haklıydık.
-annemin gazabı ve öfkesi dinmedi "benim senin gibi bir kızım yok, defol" dedi beni kapının önüne koydu. iyi derecede yabancı dilim vardı ama ancak istanbul'da iş bulabildim, yaşadığım yerden istanbul'a göçtüm. hayatımın en yorucu zamanlarını yaşadım.
-uludağ üniversitesi arkeoloji bölümünün hocaları tarafından "seni asistan olarak alacağız" dendikten sonra 480 sayfalık kitabın çevirisini aldıktan sonra "akademik çalışmalara uygun değilsin" diyerek kapının önüne konuldum.
-kültür bakanlığının uzman yardımcılığı sınavlarına girdim ama en yüksek puanlara sahip olduğum halde torpilim yeterli gelmediği için alınmadım.
-yüksek lisans yapmak için ankara hacettepe sanat tarihi bölümüne başladığımda parasızlıktan ödevlerimi tam yapamadığımdan (bilen bilir sanat tarihi bölümünde yüksek lisans işi azıcık masraflıdır, kitabı, fotokopisi, fotoğraf makinesi vs) hocalar tarafından aşağılandım, sonunda yüksek lisansı bıraktım.
-"dul kadın" olduğum için sevilmeye değer bulunmadım, aileler tarafından dışlandım, kimse oğluna layık bulmadı. 21 yaşımda dünyanın kaç bucağı olduğunu ezbere öğrendim.
-aradaki ufak tefek laf atmaları, dokundurmaları ve dokunmaları saymazsak tam anlamıyla 3 kere tacize uğradım. her seferinde son anda kurtuldum.
yine de değişiyor her şey. güneşin doğacağı var, e işte doğuyor bir şekilde hayatına insanın.
edit; bir sürü destek mesajı yağdı şu yazdıklarıma. hatta "ağızlarını burunlarını kıralım" diyenler* oldu. bir açıklama yapmak istedim bu nedenle, bütün bu yaşananlar geride kaldı ben 32 oldum, 10 gün önce de çok sevdiğim adamla evlendim. kültür bakanlığı sınavlarına yeniden girdim, yaptıkları ağır yabancı dil sınavı sebebiyle sadece 3 kişi kazandık torpile gerek kalmadan alındım. uzmanlık tezimi yazdım uzman ünvanını aldım. şimdi beni yarı yolda bırakan o hocaların çalışmalarını denetliyorum, komiserliğini yapıyorum. ne yazık ki depreme ve tacize çare yok olan oldu giden gitti ama annem yaptıklarına pişman olup beni ağlaya ağlaya affetti, ben de onu affettim. içimde kimseye karşı bir öfke kalmasın istedim.
demem o ki güneşin doğacağı vardı doğdu. eminim herkesin güneşi bir yerlerde gizleniyor ve uygun zamanı bekliyordur. pes etmiyoruz gençler.*
bi de hepiniz iyi ki varsınız yav, valla bak.*