saladze44
profili

  • sera kadıgil cuma günü sorularınızı yanıtlayacak

    görüldüğü kadarıyla bir partiyi milletvekili seçilebilmek için "kullanarak" diğer partiye geçmenin etik olarak doğru olup olmadığıyla ilgili gelen soruları görmezden gelmiş. tadını kaçıracak hiçbir şeye yanıt göremedim. sevsinler.

  • amerikalı yarbayın türklerle ilgili anısı

    quora'da gezerken karşıma çıkan bir hikaye. amerikalı yarbay anthony herbert bu hikayeyi 1973 yılında yayımlanan soldier adlı kitabında anlatmış. kesin emin olmak için kitabı internetten indirmeye çalıştım ama malesef mümkün olmadı. ama pek çok yerde bu alıntıyı görünce uydurma olma ihtimalini düşük gördüm. yine de bir gün kitabı bulabilirsem burayı düzenlerim.

    kore savaşı'na katıldığında henüz acemi paraşütçü bir er olan herbert, bir yıl içinde hızla başarı göstererek 21 yaşındayken master sergeant (bizde astsubay başçavuşa denk gelen) rütbesine yükselir. olay tam bu civarlarda yaşanıyor. herbert görev sırasında bir şekilde birliğinden ayrı düşerek kendini bir türk bölüğüne sığınmış halde buluyor. ve:

    "...türkler bir bölük büyüklüğündeydi. bulunduğumuz tepede kendimize bir mevzi oluşturmuştuk ve oturmuş gelecek emirleri bekliyorduk. ben onların dilini bilmiyordum, onların gruptan da kimse ingilizce bilmiyordu. bu şekilde soğuk ve sessiz bir gece geçirdik, ve ertesi sabah etrafımızı çinlilerle sarılı olarak bulduk.

    endişeliydim. orada o ana kadar hiç muharebe tecrübesi olmayan bir bölükle birlikteydim, etrafımız sarılmıştı ve ben onlarla konuşamıyordum bile. onlar için ise bundan daha mutluluk verici bir an olamazdı. sanki piknik yapıyorlardı. baktığımız her yön bir düşman cephesiydi. rastgele bir yöne ateş etseniz bile çinli öldürebilirdiniz. ben oturmuş oradan nasıl kurtulabilirim diye düşünürken, onlar bütün sabahı bu şekilde ateş ederek geçirdi.

    güneş yükseldiğinde cephanemiz bitmek üzereydi ve bu türklerin umrunda bile değildi. cephane bitince bir avcı hattı oluşturdular, süngülerini taktılar ve yüzlerinde bir gülümsemeyle kuzeye döndüler. onların döndüğü yöne baktığımda o an gitmek istediğim yerin kesinlikle orası olmadığına karar vermiştim. birden atlayarak sıktığım yumruğumla güneyi gösterdim. oluşturdukları hat dönmeye başladı ve ben kendimi tüm kore savaşı boyunca gerçekleşmiş olan en başarılı eski-moda süngü hücumunun tam ortasında buldum.

    buradan bir şey öğrenmiştim; türkler asla kapana kısılmazlar, başı dertte olanlar onların etrafını saranlardır. o gün onların süngülerini kullanmalarını izlemek ilahi bir şeydi. onlar dervişlerdi. kendilerine özgü - bizim benning'de öğrenmediğimiz- bir stilleri vardı. atılıp süngüyü düşmanın karnına saplıyor, sol elleriyle tüfeklerinin dipçiğinden bastırarak döndürüyor ve o anda kurbanlarının bağırsaklarını dışarı çıkarıyorlardı.

    o hücumdan aklımda kalan en net hatıra ise, tanrı'ya, birleşmiş milletlere ya da türkleri bizimle aynı tarafta savaştıran her kimse, ona şükranlarımı sunduğum andı...”

    ingilizcesi:

    "the turks were of about a company size. we established a perimeter on our hill and sat back to wait for some further word. i didn't speak their language and nobody in their group spoke english, so we spent a cold, quiet night and the next morning found ourselves surrounded by chinese.

    i was nervous. there i was with a unit that had never been in combat before, we were surrounded and i couldn't even talk to them. they couldn't have been happier. they were having a picnic. every way they looked, it was the front. they could fire in any direction and kill chinese. they used up most of the morning doing just that, while i sat around trying to figure out how i could get the hell out of there.

    by the time the sun was high, everybody's ammo was low, but the turks were calm as hell about it. they formed a skirmish line, fixed their bayonets and faced north with grins on their faces. i saw the direction they were facing and knew instantly it wasn't where i wanted to go. i jumped up and jammed my fist to the south. their line whirled, and i suddenly found myself swept along in one of the most successful, old fashioned bayonet charges of the entire korean war.

    i learned a lesson from that. the turks are never trapped. it's the people who surround them who are in trouble. watching them use their bayonets that day was a revelation. they were dervishes. they had a peculiar style--one i hadn't learned back at benning. they lunged, drove the bayonet into the abdomen, whirled, struck down hard on top of the rifle with their left hand and consequently disembowel their victims.

    my most vivid memory of that charge is of my gratitude to god or the united nations or whoever was responsible for putting the turks on our side."

    zafer kazanmaya gittim donucem'in türkçe çevirisinden faydalanılmıştır.
    bu arada: ehl i ehil'in yardımıyla kitabı buldum. kaynaktan indirilemiyor ama üye olup okuma yapılabiliyor. sonuç olarak uydurma değilmiş. https://archive.org/…ode/2up?q=whirled&view=theater
    caps

    hatta bakarken yazarın diğer bir kitabında da şöyle bir kısım gördüm:

    ...iki saat sonra öncü birliklerinin yerini tespit ettim. hala daha fazla çinli bulabilmek için kuzeye doğru gidiyorlardı. onlar hakkında söylenebilecek hemen hemen herşey de buydu. tüm diğer birlikler çinlilerden kaçmak için güneye doğru giderken türkler çinlileri bulmak için kuzeye gidiyordu. çinliler de çaresizce onlardan sakınmaya çalışıyordu.

    türklerle konuşamıyordum, onlar da benimle konuşamıyordu. onlara istediğimi izah etmeye çalıştımsa da işe yaramadı. emirleri açıktı; kuzeye saldırın...

    ingilizcesi:

    ...two hours later i located their lead element. they were still headed north, looking for more chinese. which said just about all there is to say about them. every other unit was headed south, running from the chinese, while the turks were moving north looking for chinese - and the chinese were trying desperately to avoid them.

    i couldn't talk to the turks, and they couldn't talk to me. i tried to get across what i wanted, but it was useless; they had their orders; attack north...

    dgnema quora linkini de eklesen iyi olurdu demiş. onu da ekliyorum:
    https://www.quora.com/…ther-ethnic-groups-if-so-why

  • #kontakkapattürkiye

    --- ---
    unutmayın. bu hafta 100 milyon litre az yakıt kullanılsa 600 milyon türk lirası vergi kaybı olacak.
    --- ---

    karşılıksız para basmanın laciverti, kredi genişlemesi olduğu müddetçe çok da komaz. o kayıp olan 600'ü de basarlar piyasaya, enflasyon daha da coşar, dolar uçar. gene biz para kaybederiz. kaybediyoruz. kaybedeceğiz. her açtığı kapıda saçmasapan bir yere çıkan neo gibi bir korku tünelinin içine hapsedilmiş durumdayız. anahtarcıyı mı bulmak gerekiyor, kahini mi mimarı mı, ne bok gerekiyorsa acilen halletmemiz gerekiyor.

  • rusya'nın hala kiev'i almamasının sebebi

    savasın ilk günlerinde rus ordusu versus ukrayna ordusu diye infografikler paylasıldı. görsellere baktıgınızde güc terazisinin rusya lehine teraziyi kırarcasına agır bastıgı görülebiliyordu. yalnız hesaba katılmayan, daha dogrusu unutulan sey savas alanının ukrayna oldugu, dolayısıyla infografiklerde gösterilen ukrayna ordusuna ait savas silahlarının hepsi suan tam güc kullanılmakta iken rusya'ya ait güclerin tamamının ukrayna icin kullanılmasının mümkün olmadıgı. yani tamam rusya'nın x kadar tankı var da kardesim bu ülkenin dogusunda güneyinde vs hic savas silahı bulunmayacak mı? tüm ordu gereclerini ukrayna cephesine göndererek koca ülkeyi silahsızlandıracak degil rusya. yani sanki cıkısta bilmemnereye gel denilmis de iki ordu orada bulusup kavga edecekmis gibi bir sayılar üzerinden analiz vardı ve bu cöptü.

    ikincisi saldıran taraf her zaman (daha dogrusu iyi bir savunma karsısında) daha fazla zaiyat verir. saldıranın 3 ucagı düser, savunanın 1, saldıranın 10 askeri ölür savunanın 2-3 belki 5. böyle gider. vatan savunan askerin motivasyonu, istilacı asker motivasyonunu s*ker atar bir de o var.

  • tanju özcan'ın can dündar'a verdiği tarihi ayar

    can dündar bir etki ajanıdır. akp muhalifi diye, yaptığı haber nedeniyle haksız bir şekilde linç edildi diye, yani kısacası mağdur oldu diye size sempatik görünüyor olabilir. ama kendisi en hasından bir etki ajanıdır. sadece mustafa belgeselini izlemek bile kendisinin nasıl bir etki ajanı olduğunu anlamak açısından yeterli olacaktır. sosyal medyada sıklıkla haddinin bildirilmesi yerinde olacaktır.

  • öldükten sonra unutulmak

    hemen unutulmuyorsunuz. yine bir süre akıllarda kalınıyor. e-devletten soy ağacı kaydınızı indirdiğinizde babanızın babasının adını ilk kez orada gördüğünüz babasını falan hatırlıyor musunuz? heh işte en son hatırlanma kırıntısı da oralarda bir yerde bitiyor. çocuk yapmayanları geçelim. çocuğunun çocuğunun çocuğu olduğunda sistemden siliniyorsun. mezarını bile ziyaret edecek kimse kalmıyor. ve hatta bu ziyaretsizce geçen yıllardan sonra makul süre sonunda muhtemelen o mezarında bile rahat edemeyeceksin. çünkü bu dünyada, yaşayan insanlar için, arazi kıymetli bir şeydir. 150 yıl önce üç kuruş verip aldın diye dünyadaki 2 metrekare alanda bin sene yatırmazlar adamı.

  • once upon a time in hollywood

    bazıları, "filmde inanılmaz fazla detay ve göndermeler var. amerikan tarihini de bilmek gerekiyor" gibi şeyler karalamış. izleyecek olanlara söyleyeyim: filmde öyle inanılmaz fazla detay ve göndermeler yok. amerikan tarihini de öyle çok bilmek gerekmiyor. gerekenler:
    - sharon tate ve charles manson hakkında bilgi.
    - bu tatlı kadın ile bu manyağın hayatlarının nasıl olup da kesiştiği hakkında bilgi.
    - 1960'lardaki cinsel devrim ve hippi hareketi hakkında bilgi.
    hatta spoylere geçmeden ben kendi yazdıklarımdan önereceğim.
    (bkz: 10050 cielo drive/@saladze)
    (bkz: chaos/@saladze)

    --- spoiler ---

    mesela bilen için filmin daha başlarında leo ve brad'in eve giderken döndükleri sokakta gösterilen "cielo dr." sokak tabelası bile tüyleri ürpertici. şöyle düşünün, 1993 yılında gecen bir film izliyorsunuz ve filmdeki araba uğur mumcu'nun katledildiği karlı sokak'a dönüyor. gibi...
    işte bu amerikan izleyicisinin suratına daha filmin başında şamarı basıyor. ama amerikalı olmanıza da gerek yok şamarı hissetmek için. dediğim gibi olayları iyi bilince büyük heyecan ve merak sarıyor birden. sıradan bir eve dönüş yolu bizi dünyanın en sansasyonel cinayetlerinin işlendiği noktaya götürüyor. tarantino sokağı da neredeyse birebir yapmış. hafif yokuşlu ve eğimli viraj ile yapılmış girişi birebir benziyor.

    daha sonra brad'in arabaya almak üzere olduğu otostopçu kızımız dünyanın gelmiş geçmiş en meşhur suçlusunun yerleşkesinde kaldığını söyler. spahn ranch. o sahne de aslında o sokak tabelasının göründüğü sahne kadar şok edicidir. çünkü spahn ranch'in cinayetlerle ilgili yapılan haberlerde manson ailesinin kaldığı yer olarak defalarca ismi geçiyor. amerikalı orayı biliyor ama hiç gitmedi. o pislikler orada neler yapıyordu hiç görmedi. işte brad hadi bir bakalım şuraya diyerek bizi tura çıkarıyor.

    biraz inglorious bastards, biraz pulp fiction. geçmişte yaşanmış şeytani/travmatik/sansasyonel bir hadiseyi al ve ona mutlu son ekle. bunu yaparken de biraz pulp fiction gibi kesişen farklı hikayeler yarat.
    tarantino doğurmasına çok kısa bir süre kalmışken defalarca bıçaklanarak öldürülen sharon tate'in ülkede ve dünyada yarattığı ve hiç iyileşmeyen travmaya bir el atıyor ve herkesin içindeki o öfke yangınına, intikam ateşine biraz su döküyor. bu da ancak öldürmeye gelen arkadaşların hunharca katledilmesi ile olabilirdi. tarantino inglorious bastards'da nazileri yakarken bu kez susan atkins'i yakıyor. hatta doyamamış olacak ki bu filmde biraz daha nazi yakıyor :)

    yine de pulp fiction'daki gibi muhteşem bir senaryonun yanına yaklaşamadığını söylemek lazım. bu da böyle bir film ama konuyu bu yaptığında ne kadarını değiştirebilirsin? bence adam bu konudan yapabileceği en iyi filmi yapmış. bir de klasik uzun tarantino diyalogları hiç yoktu. tarantino izlerken bunun eksikliği hissediliyor.

    --- spoiler ---

  • trafikte telefonunun saatine bakarken ceza yemek

    yeni geldim işyerine. daha biraz önce trafikte çılgınlar gibi makas atan bir araca rastladım. selektör manyağı yaptım kendisini. çünkü bir zarar vermek istiyorsun. bu yaptığı yanına kalmamalı diyorsun. ama elinden bundan fazlası da gelmiyor. kimsenin bu orospu çocuğuna ceza yazmayacağını bilmek acı veriyor. sonra bakıyorsun bütün kurallara uyup telefondan ceza yiyen onlarca insan. emniyet kemeri takmayanlara çatır çatır cezalar gelmeye başladı. çok güzel. devletin kasasının boşalmasının hayırlı olduğu nadir konulardan. e madem başladınız yaya geçidinde yavaşlamayan, takip mesafesine uymamak bir tarafa 80-100'le giden aracın 30 cm arkasına yapışan, trafikte makas atan orospu çocuklarına da kessenize abicim cezaları çatır çatır.

  • şenol güneş

    kac yıllık tecrübe. senin artık su cocu'ya hocalık dersi vermen lazımdı. mac bittiginde senol hoca markasını, agırlıgını ortaya koydu demeliydik. karsında dünkü hoca cocu, adamın elinde ne kadro var ne bisey. fenerli topcuların ayakları titriyor, ne oynadıklarından kendileri de bihaber.
    fener'le ilgisi yok. su takıma akhisar, konya vs gelir 3-4 atar giderdi. sorun bizde. gereksiz bir kontrolcülükle ilk yarıyı ziyan ettik. ilk yarı oynaması gereken adam ikinci yarı, ikinci yarı oynaması gereken adam ilk yarı oynadı. yazacak cok sey var ama üseniyorum. gercekten yazık. yıllarca burada senol günes övmüs ve elestirilere karsı savunmus biri olarak yazıyorum bunları. basarısızsın senol hoca. bu macı kazanamayan besiktas degil. sensin.

    bu aksam bu takımı yenecektik. daha da 25 sene yenemeyiz ben size diyeyim.

  • arif v 216

    cem yılmaz sanki filmi bize değil de, kendi filmci çevresine çekiyor gibi. sanat camiasına hava atmak için çekilmiş gibi yani. işin içinde olduğundan olsa gerek sanırım bu görsel efektler, kostümler, aksiyon sahneler vesaireyi iyi yaptığında bu filmci çevrede taktir göreceğini/imrenileceğini düşünüyor olabilir. sonuçta imkansızlıktan ve bütçesizlikten sinemamızda yapılamayan pek çok efekti filmde görebiliyorsunuz. ama insanlar bu efektlerin ve çekim tekniklerinin ağa babalarını zaten hollywood sinemasında her gün izliyor. kimse senin uçaktan atlama sahnende etkilenmiyor haliyle. ama filmci bir insan belki oturup, "ulan vay ibne nasıl çekmiş bu sahneyi !" diyebilir.

    yine de 1969 yılı, mekanlar, giyim kuşam, erşan kuneri, disko ambiyansı, ajda pekkan, zeki müren iyiydi. ama bunlar filmi film yapmıyor ki. gerçekten geçmişte bir cem yılmaz fanatiği, günümüzde de seveni olarak üzüldüm ya filmden çıkarken. sanki ailemden birinin bir sıçışına şahit olmuşum gibi aman elaleme rezil olduk hissiyatı ile çıktım lan filmden. istirham ediyorum bunun devamını falan sakın çekme abi ya :(

  • altınordu u16 oyuncusunun umut veren röportajı

    https://twitter.com/…rian/status/906582001595101184

    altınordu'da oynayan barışcan ışık altunbaş adlı 2001 doğumlu 16 yaşındaki genç futbolcunun dinleyeni mutlu eden röportajıdır. röportajda genç arkadaşımız antrenmanlarda beyinlerini kullanmayı öğrendiklerinden, antrenmanın ayrıntılarda gizli olduğundan, avrupalı oyunculardan tek farklarının bu olduğundan, özveri ile çalıştıklarından, türkiye'de futbolun top odaklı oynandığından, avrupa'da ise alan odaklı oynandığından, sahayı 16 farklı alana böldüklerinden, bu çalışmalara ayak uydurdukları zaman avrupa'da ses getireceklerinden bahsediyor.

    röportajda bugüne kadar hep adam olarak bilindiğinden, adamlığından kimsenin şüphe etmemesi gerektiğinden ve kimseden adamlık öğrenecek olmamasından bahsetmemiş.

  • lionel messi

    "...son 2 yilki messiyi de boyle savunmak icin cidden yandan yemis olmak lazim..."

    şeklinde eleştirilen futbolcu. hemen son iki sezonda ne yapmış diye bakıyoruz:

    barcelona'da oynadığı 101 resmi maçta 95 gol atıp 45 asist yapmış. milli takımda da 19 maçta 12 gol atıp 9 asist yapmış.

    işte messi'nin sorunu da bu. çıtayı öyle bir yere çıkardı ki yeni sezona hat trick ile girince maçı sunan spiker bile 45 maçta 41 gol attığı bir önceki sezon için "o formsuz yılı geride bırakmış görünüyor" diyor. messi adına negatif olan şey bu süreçte kupalar kaldıramamış olması. messi'de sorun yok. messi'de geriye gidiş yok. sadece ronaldo çok iyiydi ve makina gibi takımıyla bu iki senede messi'yi aldığı kupalar ile geride bıraktı. messi bu iki yılda 45 asist yaparken ronaldo'ya baktığınızda 25 asisti belki vardır. bilmem anlatabiliyor muyum?

  • anderson talisca

    arkadaşın da dediği gibi. sen niye kiralık bedelini gününde yatırmıyorsun birader? sözleşmede faiz işlermiş de, bir fesih hakkı doğurmazmış da. geçiniz. esas yaş tahtaya basmayacak olan benfica kulübüdür. avrupa kulüpleri bu işleri bizden çok daha iyi biliyorlar. beni korkutan da bu. adamlar sözleşmede bizi sıkıntıya sokabilecek, faydalanabilecekleri bir şey bulmuş olmalılar ki göndermiyorlar lisans için evrakları. fikret orman'ın konuşmalarındaki rahatlık güvenmeniz değil, korkmanız gereken kısım. aboubakar'ı da 5 yıllığına almıştı, gomez de 1000 euro'ya bizdeydi, lyon maçında da ceza almamız söz konusu bile değildi. tüm bu vakalarda avrupa'nın olaylara fikret orman'ın bakış açısıyla bakmadığını gördük. şu anda bu konuda bana en çok güven veren şey talisca'nın beşiktaş'ta kalmak istemesi ve benfica'ya dönmek istememesi. düşünün yani bana güven veren bu şeyin de kağıt üzerinde hiçbir kıymeti yok. durum fifa'lık ve uefa'lık olduğu anda biz haklı değilsek oyuncu tıpış tıpış benfica'ya döner, biz de izleriz arkasından. yönetim ve başkan şu işi çözemezse yol açtığı rezilliğin altından kalkamaz bilmiş olsunlar. umalım da şu işi halletsinler.

    bu arada: fikret orman geçen sene "seneye biçok kısıtlama kalkıyor, rahat edeceğiz" de diyordu. gördüğünüz gibi bu yıl da kalkmadı. hatta lens'in imza töreninde seneye ffp anlaşması bitiyor dedi. onun da aslını söyleyeyim ben size; seneye de bitmiyor. bir sonraki transfer döneminde de aynı kısıtlamaya hazır olun. anlaşma 3 değil 4 yıllık. herkesin ulaşabildiği, kamuya ilan edilmiş anlaşma metinlerini bile hiçe sayarak canlı yayında yalan söyleyebiliyor fikret orman. yani bu konuda en son güveneceğiniz şey fikret orman'ın açıklamaları.

  • gökhan gönül

  • yallah arabistan'a

    muhteşem slogan. tisortlerini bekliyoruz.

  • marcelo antonio guedes filho

    biz yanına da sağlam bir stoper alalım diye beklerken mevcut en kaliteli stoperi mi göndereceğiz. bunun yerine vida'yı alıp yanına tosic'i koyup mu çıkacağız şampiyonlar ligi maçlarına. size kolay gelsin, iyi seyirler gençler. bu kadar stres bana yetti. kalp hastası olmak istemiyorum.

    bi de boşluğunu doldururuz falan denmiş. kamera şakası mı dönüyor burada nedir? kjaer kjaer diyorsunuz bu ligin en fazla kafa topu alan ve top kesen oyuncusu marcelo. haberiniz var mıydı?

    gerçekten sinirlendim ya. ulan tosic'e yapıldığı kadar bile tezahürat yapılmadı marcelo'ya şu tribünlerden. savunmada kendini parçalayan, dengesizin teki olunca seviliyorsun. egemen'e de böyle tapmışlardı. ama işini hepsinden iyi yapan ve üstelik kart görme riski de olmayan üst düzey bir savunmacı umurlarında olmuyor. bu adamın standardı şampiyonlar ligi'dir. ne 7'si, 8'i? ben 10 milyona bile satılmasını istemem. 10 milyona marcelo yok çünkü varsa bile bulması risk. ne gerek var ulan? imza parası şusu busu. bu adam atiba'nın da eski takım arkadaşı. takımla uyumu üst düzeyde. gene menajerlere para gerekiyor anlaşılan.

  • fabricio agosto ramirez

    biraz önce icinde tribunlerin "fabri! fabri!" diye tezahuratlar yaptıgı alanyaspor besiktas maçında devre arası oldu ve biraz yorum dinleyeyim diye bir spor kanalını açtım. duydugum ilk cümle:

    "ben besiktas'ın kalesinde muslera ayarında bir kaleci gormek isterdim. bu kalecinin tolga'dan bir fazlası yok."

    bitmedi bu itlerin köpeklerin tolga seviciliği bitmediiiii. beyler! galatasaraylılar! fenerbahceliler! artık uyanın. durmaksızın tvlerde bes para etmez turk futbolcuları öven ve yerlerine oynayan yabancıları yeren bu yorumcular bu isten maddi kazanc saglamaktadırlar. net. boyle bir devran var. bi sermaye var ve paylaşılıyor. fabri dunyanın en kotu kalecisi olsa bu saatten sonra farketmez. fabri oynayacak. siktirin gidin.

  • reina'dan kurtulanlara polisin kötü davranması

    devlet polisi olsa böyle olmazdı.

    (bkz: ümmet polisi)

  • mario gomez

    eren'den fazlası mı varmış?
    gelmiş 28 yaşına daha 25 yaşındaki cenk tosun kadar kariyerinde golü olmayan adamı 300 tane gol atmış mario gomez'le kıyaslamak da ancak bu son dönem galatasaraylılarına yakışırdı gerçekten. eskileri böyle değildi.

  • anderson talisca

    yakın zamanda ceza sahası dışından bam güm gollerini izleyeceğimizi düşünüyorum. yalnız çektiği şutlarda takım arkadaşlarının isyan olayını pek abartmamaları lazım. kale 15 metre ilerde, adam da şut çekiyor; solunda olcay el kol havada adama bağırıp çağırıyor vesaire. bunları yapmasınlar. herkesin uzaktan şut özelliğinin kendileri gibi 20 üzerinden 3 olduğunu sanıyorlar herhalde. olcay oğlum, sen uzaktan şut atmayacaksın zaten.

    adamın şut şevkini kırmazlar umarım. hiç öyle saçmasapan pozisyonlarda da vurmuyor. vereceği pas adamı kaleciyle karşı karşıya bırakacak olsa kızalım. ama adamın kaleyi karşıdan gören pozisyonda şut çekmesi vereceği bir yan pastan çok daha fazla gol olma olasılığı taşıyor.

    yeri geliyor tüm maç kaleye 2 şut çekemiyor bir takım. şut çekebilecek imkan bulamıyor çünkü. rakip sana o şansı tanımıyor. şut için topu önüne alman, önünde rakip olmaması ve 2 adım gerilmen gerekiyor. bu gerekleri sağlamaya çalışırken rakibin seni engellemek için 4-5 saniyesi oluyor zaten. koskoca fenerbahçe zorya takımına ilk yarı tek şut çekemedi.

    yani, şut atılabilecek bir imkan varsa ve imkanı bulan oyuncu da talisca ise, o şut atılacak arkadaş. hiç yalandan el kol yapmayın adama. özellikle sana söylüyorum olcayım şahanım. canını yerim.