larker113
profili

  • pucca'nın kaleminin tolstoy'dan kuvvetli olması

    katılıyorum. yeni kalemler çok sağlam. akma gerilmeleri 300 gpa çekiyor en azından.

  • moral bozuk olunca kaçılan yer

    zaman: (bkz: erkeğin kendini en güçsüz hissettiği an/@larker)

    mekan: https://i.hizliresim.com/blze4g.jpg
    https://i.hizliresim.com/qprzgv.jpg
    https://i.hizliresim.com/5g5nrd.jpg
    https://i.hizliresim.com/manblk.jpg

    bizimkilerin yanına "sığındığım" günlerdi. evde ölü gibi yatmak ve minimum insanla muhatap olmak dışında yaptığım tek şey, kulaklığımı takıp fındık ağaçlarıyla çepeçevre sarılmış tarlalar arasında yürüyerek fotoğraflardaki caminin de içinde bulunduğu mezarlığa gitmek olurdu. bana şehirden, insanlardan ve hemen her şeyden alabildiğince uzakmış gibi gelen bu mezarlıktaki banklardan birinde uzunca bir süre oturur, kalp kırıklıklarının, dertlerin ve tasaların, günlük yaşamdaki arızaların aslında ne derece önemsiz olduğunu kavramaya uğraşır, bir zamanlar bembeyaz, şimdi ise solmaya yüz tutmuş mezarların saçları beyaza çalan bir bilgeymişcesine hissettirdiği derin manaları anlamaya çalışırdım.

    biliyor musunuz, uzun bir süre yoldaşım oldu burası benim. arkamdan annem ve babama, "sizin oğlan dere kenarında, orman ağzında, tarla yanıbaşılarında saatlerce tek başına yürüyor, bazen de kendi kendine konuşuyor (asla ve kat'a doğru değil, o zamanlar benim derdimi anlayabilen tek insan olan volkan'a kendimi anlatırdım telefonda, sağolsun var olsun), delirdi mi ne?" diyen akraba, konu komşu, köylü barklı, ben düşünce bana sırt çeviren teyzemoğlu yerine hem de. ne de güzel bir dost edinmişim kendime, sızlanmayan, dert etmeyen, arkadan konuşmayan, üstelik ağzı var dili yok, sadece susan ve dinleyen lakin ilanihaye ders veren. ne kadar şanslı biriymişim ben: tam da olması gerektiği zaman ve mekanda böyle bir dostla karşılaşmak. peh!

    çok güzel bir hikayesi var buranın üstelik. -aslında bir şehir efsanesi. ya da daha doğru bir tabirle, köy efsanesi.- bahsetmeden geçemeyeceğim:

    "yaklaşık 50 metre ötesinde oldukça eski bir mezarlık, 700-800 metre ötesinde ise tahminimce en az 200 yıllık, tahta bir cami bulunmakta. bizim oralardaki bir söylentiye göre, yıllar önce bir gece bu mezarlık ve cami bir anda yer değiştirmiş, cami mezarlığın olduğu yere ışınlanmış, mezarlık ise caminin yerine geçmiş. öte yandan, mezarlıkta evliyalar yatıyormuş bir de, onların ruhları zaman zaman balık şekline girip derede yüzüyorlarmış."

    (bkz: #64325013)

    -------

    bu sene memlekete gittiğimde, dostumu da es geçmedim tabii. kısa süreliğine de olsa uğramak, halini hatrını sormak, beni merak edenlerle birkaç kelam etmek istedim. vardım yanına. her zamanki banklardan birine oturdum. etrafa bakındım, bazı ağaçları solgun ve hasta gördüm, hüzünlendim. hasta ziyaretinin kısası makbul olurmuş deyip fazla kalmadım ama yanında. elim de boş gitmemiştim tabii ki. - misafirliğin usulüdür, böyle derdi dedem, elin boş gitmeyeceksin.- kurt kuş yesin diye bir şeyler götürmüştüm yanında, toprağın üstünde saçtım etrafa. kalktım yerimden, eski paslı kapıya doğru ilerledim. veda ederken de önce şimdilerde beni yalnız bırakan, o zamanlarda ise yediğimiz içtiğimiz ayrı düşmeyen dayımoğluyla yakalamaya çalıştığımız balıkları, sonra çaresizce annemi aradığım, bir türlü bitmek bilmeyen o melun geceyi, son olarak da bir gün önce babamın oğlum seni çok iyi gördüm maşallah dediği anı hatırladım. ebedi olarak kalmak amacıyla kendisine geleceğim son ana kadar, her sene ziyaretine geleceğime söz vererek dostımdan ayrıldım ve bisikletime doğru ilerledim.

  • köylerdeki komik lakaplar

    bizim köyde dıngırık mehmet diye 57 yaşında bir adam var, vardı daha doğrusu. geçen sene, o zaman dört yaşında olan yeğenim miray, dıngırık diyemediği için astronot diye seslendi adama. 56 senelik dıngırık mehmet oldu sana astronot mehmet. bütün köy astront mehmet diye çağırıyor adamı artık, astronot mehmet aşağı, astronot mehmet yukarı.

    bu lakapla yakında uçmaya başlarsa hiç şaşmam.

  • 1 mayıs 2017 yaşar üniversitesi rezaleti

    okudum. bence, yaşar adında bir üniversitenin var olması bundan daha büyük bir rezalet amk.

  • 24 yaşında masterlı golf sahibi abd vizeli erkek

    "gazi lisans + atılım master. akademik kariyer şahane."

    zaa xd.

  • sözlükçülerin ilk pizzalarını yediği yerler

    bizim ev. pizzanın kalınlığı 35 santim. yapan annem :/

  • ışid'li olmayanlar sakallarını kessin kampanyası

    35 yaşında adamım, sakalımı kesince 15 yaşıma geri dönüyorum amk. disney bebelerine benziyorum nerdeyse. katılmıyorum arkadaş fsdjhg.

  • kızların ilişkide mutsuz olmalarının tek nedeni

    "iyi adamlar yalnızlıktan ölüyor. iyi kadınlar ise kötü adamların balkonundan gökyüzüne bakarken."

    fyodor mihailoviç dostoyevski

  • iş görüşmesinin olumlu geçtiğinin belirtileri

    yok öyle bir belirti. zamanında çooooooooook büyük bir fransız firmayla dört defa görüşmüştüm, hatta sonuncu görüşmede ik müdürü, bölüm direktörü ve fransız bir yavşak ile yemek yemiştik. fransız yavşak, yemek esnasında, görüşmeden sonraki gün beni arayacaklarını, sabah ilk iş evrak toplamaya başlamam gerektiğini söylemişti.

    aradan 4 sene geçti, hala arayacak amına kodumun fransızı.

    velhasıl, ne çok umutlu olun ne de karalar bağlayın. tek bir yere de asla bel bağlamayın.

  • rb leipzig

    taa 1950'den beri tuttuğum takım. ingiltere'de leicester city, almanya'da rb leipzig'liyim.

  • güzel diye yutturulan ünlüler

    serenay sarıkaya.

  • ingilizce konuşurken yapılmış en büyük salaklık

    heeeeeyt be. üniversiteden mezun olmuşum. hemen de ilk işime girmişim üstüne. boğaziçi mezunu mühendisim tabii, almışım da gazı, her sikin en doğrusunu ben biliyorum o zamanlar amına koyim.

    işyerinde binlerce kişi çalışıyor, farklı ülkelerden bir sürü çalışan. benim müdürüm ingiliz. bir de onun kankası var o da ingiliz, başka bir departmanın müdürü. üç kişi birlikte oturuyoruz bir yerlerde. bir süre sonra yanımıza belçikalı bir müdür daha geldi. etti mi sana kırk. ve milliyetçi halk part... neyse konuya dönelim. dört kişi olduk. daha sonra belçikalı gitti, üç kişi kaldık yine.

    aldım sazı elime, zırvalamaya başladım:

    "bla bla bla, his accent is like a man from russia, bla bla bla."

    ingiliz abi bana öyle bir baktı ki ben bunu söyledikten sonra. aha dedim şimdi sikecek belamı, ayvayı yedik. belamı sikmedi ama daha beter etti beni, üstelik müdürümün yanında. hem hayat dersi verdi, hem de yerin dibine soktu:

    "first, what the fuck did you just say? do you know any english? fuck your grammar. complete disaster. besides that, how many russian people have you ever talked to? have you ever known at least one russian guy? i believe not. so just shut up."

    utancımdan milisaniyeler içinde gökkuşağının bütün renklerine büründüm. herif itin götüne sokup sokup çıkardı beni. besides that, belçikalıyla bizim ingiliz yıllardır kankalarmış, yedikleri içtikleri ayrı gitmezmiş.

    ardından kızgın abi, bizim müdüre dönüp, siz bunları işe alırken ingilizce testine tabi tutmuyor musunuz tarzı bir şeyler geveledi. müdürüm de sağolsun beni daha fazla ezmedi onun yanında, aslında ingilizcesi çok iyidir ama heyecanlandı biraz diye ekledi, en sona da çocuğun üstüne çok gittin diye çıkıştı hatta.

    haa sonra ne oldu, müdürüm ikimiz yalnızken ağzıma sıçtı, özellikle iş hayatında çenemi kapalı tutmam ve her sike maydanoz olmamam konusunda uyardı beni. üstünden yıllar geçti ama dediklerini hala hatırlar, uygulamaya çalışırım her daim. sağolsun var olsun.

  • yaş ilerledikçe korkulan şeyler

    anne, babanın ölmesi.

  • uğur koşar'ın bir saatlik seansının 600 tl olması

  • sevgilinin doğru kişi olduğunun anlaşıldığı an

    "sizin için, kendisinden ve doğrularından feragat ettiğini, daha önemlisi bunu sessizce ve hissettirmeden yaptığını anladığınız an"mış asdgasd. debe'ye girmiş bir de haha, hiç güleceğim yoktu.

    35 yaşındayım. son ~20 yılıma baktığımda milyonlarca hata yaptım. iş hayatımdan özel hayatıma milyonlarca hata. evet milyonlarca. bıkmadım yine yaptım, bir daha yapmayacağıma yemin ettim yine yaptım, pişman oldum yine yaptım, sonucunda bana günlerce acı çektiren hataları ilk fırsatta tekrarladım, yılmadım tekrarladım. hatta kendi kendime bir top 10 listesi hazırladım, a3 kağıda yazdım duvarıma astım, her daim karşımdalar. tekrarla(ma)mak için, her gün uyandığımda yeniden görüyorum. belki bir gün aklım başıma gelir de, bir tanesini, en azından bir tanesini yeniden yapmam da, tecrübelerim bir işe yaramış olur.

    bunca şey içinde yaptığım en büyük hata neydi biliyor musunuz? hemen söyleyeyim, bir insan için kendimden, benliğimden ve doğrulardan feraget etmek, o kişi uğruna her şeyden vazgeçmek, kendimi ikinci plana atmış olmamdı. bir kişi için gerçekten de iş hayatımdan özel hayatıma, ailemden yaşadığım şehire her şeyimi geride bıraktım ve kendisi en savunmasız olduğum anda beni dımdızlak ortada bıraktı. üstelik hiç acımadan, arkasına bakmadan, geriye herhangi bir çıkış yolu bırakmadan.

    artık sikseler ne kimse için değişirim ne de doğru bildiklerimden vazgeçerim. her şey bitince yanlış yaptığımın farkına varmışsam da da en azından, başkasının uğruna değil kendi isteklerim uğruna yanlış yapmışım deyip kenara çekilmesini bilirim. hayatıma her şeye rağmen devam edebileceğimi, yaşamanın ne kadar güzel olduğunu acı ama insana umut aşılayan deneyimlerimle öğrendim çünkü.

    başkası için kendinden ve doğrularından vazgeçen insan, en iyimser tahminle saftır. haa sen de saf olmuyor musun işbu durumda diye sorabilirsiniz. sormalısınız da. yaptım ama sor bir kere niye yaptım: çok sevmiştim çünkü. zannediyordum ki ben, o değil ben, her şeyimi onun yolunda feda edersem o benden asla ayrılmayacak, hep benim olacak, daima beni sevecekti. o benim vazgeçilmezimdi artık, bunu da ona hissettirmiştim. oysa ki ne de güzel söylemişler: "bir insana vazgeçilmez olduğunu hissettirseniz, ilk vazgeçilen siz olursunuz."

    mantıktan arındırılmış duygular sizi hiçbir yere götürmez. hayatınızda her daim kırmızı çizgiler olsun ve bu değerleri kimselere çiğnetmeyin...

    (bkz: hayatın bir numaralı kuralı/@larker)

    "- insanlara/şeylere/olaylara değil hedefe odaklanın - her şey/herkes ölür, her şey/herkes çürür, her şey/herkes biter, her şey/herkes mahvolur, her şey/herkes kötüleşir, her şey/herkes gider (oku: entropi). ölecek, çürüyecek, bitecek, mahvolacak, gidecek objelere/süjelere değil bir amaca bağlanın. hayatta bir emeliniz, isteğiniz, hedefiniz olsun. (önemli: kadın/erkek bir hedef değildir.) kendinizi her zaman geliştirin (daha iyi bir cv, daha iyi bir vücut, daha fazla yabancı dil, hobi, spor, etkinlik, yetkinlik, aktivite...). insanoğlunun elindeki en önemli hazinesi zamandır, bunu birilerinin peşinden koşarak değil, kendinizi geliştirerek ve hayat amacınıza ulaşmaya çalışarak harcayın."

  • galatasaray

    ne hikmetse 17/25'ten sonra türkiye'de alınabilecek 9 kupadan 6'sını almış olup ligdeki etkinliği azalmıştıakfjakdj

  • platoniğin aşırı umut veren sıradan davranışları

    çöpçüler kralı'nda, cam silmekte olan ayşen gruda'nın bir kova suyu yanlışlıkla kemal sunal'ın üstüne dökmesi.

    kemal sunal bunu bir işve ifadesi olarak anlar ve efsane bir cevap verir:

    "cilve yapıyor hanfendi."

  • sigorta firmalarının genelde a harfiyle başlaması

    hayat sigorta trakya'da a ile başladığı için katıldığım tespit.

  • galatasaray

    bizim köyün çocukları, beyaz bir bezin yarısını sarıya yarısını da kırmıza boyayıp bir galatasaray bayrağı elde etmişler, bayrağı da köyün girişine asmışlar burası galatasaraylıların köyüdür diyerek. bana da fotoğraflamak düştü haliyle:

    http://i.hizliresim.com/y484xd.jpg

    çocukluk aşkım.

  • beşiktaş'ın kurucuları her akşam tiner çekiyordu

    herif üşenmemiş mizansen kağıt, dergi, osmanlıca el yazısı, türlü zamazingo hazırlamış, millet de ciddi ciddi cevap vermeye çalışmış filan te allaam. başka işiniz mi yok la.

    tanım: atkafası.