keten prens27
profili

  • türkiye'de doğudan batıya gittikçe artan şeyler

    ''doğu illerinde olmadığı kadar doğulu nüfusu, bu listenin başında yer alır.''

    edit: birisi bana bu başlığı açtığım için ırkçı demiş. acaba bu yazdığım şeyin nesi ırkçılık? köyden kente göç, bir olgu. ırkçılıkla mı açıklanıyor? bu söylemime ırkçı diyen arkadaşlar, lütfen bu başlığın devamını okumasınlar. tansiyonları düşer. *

  • ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    bakın şimdi size iki kelam edeyim. bu yazdıklarımı muhtemelen 10-20 kişi anca okur. çünkü burada insanlar yalnızca telegram adreslerini bırakıyorlar ya da başka şeyler. tek satırla işlerini hallediyorlar.
    sevmek sevişmek, dertleşmek bunlar güzel şeyler. kesinlikle anlıyorum buradaki erkekleri de kadınları da.
    ben ömrümün 1/5'ini evli olarak geçirmiş biriyim. hala sürüyor evliliğim. başlarda verebileceğimden fazlasını verdim. o kadar özverili davranıyordum ki, yaşadığım şeyin farkına dahi varamamışım. evliliğinde, kullanıldığını hisseden var mı aranızda mesela?
    bütün gün, kafam çatlayana kadar çalışıyordum. eve geliyordum, bir de evde ev işlerine yardım ediyordum. tamam, hiçbir derdim yok bu konuda. tabi ki edeceğim. hala ettiğimi bile söyleyebilirim. ama bir zaman sonra bu benim gözüme batmaya başladı. çünkü iş bölümü, farklı bir boyuttaydı.
    sanki ben iş yerindeyken iş bölümü diye bir şey yok, eve geldiğimde ''sen şunu yaparken ben de bunu yapayım.'' - ''sen şunları kaldır da ben de şunları koyayım.'' - ''şunları sil tozunu al ben de şu odayı toplayacağım.'' şeklinde olduğunu fark ettim.
    yahu dedim, bu arkadaş bütün gün evde ne yapıyor?
    ne yapıyor olabilir? instagram. allah bu instagramın da belasını versin ayrıca. benim evliliğimi mahvettiği için demiyorum. kullanmıyorum ben instagram. ama türkiye'de sanırım instagram kullanmayan 12-40 yaş arası insan sayısı çok çok az.
    neyse ya ben ne diyordum? heh, evden geliyorum abi, yatıyor. yemek? yok. makarna var. tamam, eyvallah. makarna yiyelim. ama suyu kim koyacak? ben. tamam suyu da koydum. ''şu tabakları da sofraya götür.''
    götüreyim.
    'ya içecek getirmeyi unutmuşum.'
    tamam, onu da alırım. sorun yok.
    bak bunların hiçbiri sorun değil. yaparım. hiç de üşenmem. ama hiçbir şey yapmayıp, yani bir çaba görmedikten sonra, benim yardımımı beklemesi benim canımı çok sıkıyor. 1 ay boyunca elektrikli süpürge açılmıyor evde. her yer saç kıl içinde. pislikler kapı arkasına neredeyse topaklanıyor.
    yine sorun değil. ama ben bunları söylediğimde, 'sen yardım etmiyorsun.'a geliyor olay. yahu ben daha ne yapayım? bunları söylemek için bile 1 ay bazen 1.5 ay bekliyorum. illa yani yüzüne mi vurmak lazım pisliğini?
    hadi bunları da geçtim. ev halidir. temizlenir. ütüsüz gömlekler, hırkalar ile kapatılır. pantolonlar zaten kottur, yıkanır, asılır ütü istemez falan. giyerim. öyle jilet gibi dolaşacağım diye bir talebim de olmaz. ütü yapmayı bilsem, kendim yaparım zaten. bak evde destek olmadığım tek iş o olabilir. onun dışındakilerin hepsinde ''müşterek''.
    neyse, ne diyecektim. heh, bunların tamamı bir şekilde düzeltilir. ama işin içerisinde hakaretvari şeyler olduğunda, onun dönüşü olmuyor. bir insan, başka bir insana, bırak kocasını/karısını, bazı şeyleri söylememeli. küfürden bahsetmiyorum. onu da etmemeli ama bazı kelimeler vardır küfürden beterdir. onlar unutulmaz. yani birine mesela ''amına koyayım senin'' dersin, alınmaz, ama ''hayatımda senin kadar karaktersiz birini tanımadım.'' dersin, buna çok bozulur. bahsettiğim şey buna benzer.
    bazı kelimeler, evliliklerde yasaklanmalı. biz yasaklayamadık başta. ki başlarda çok güzel giden bir evliliğim vardı. sonra baktı ki bu adam o ne yapsa alttan alıyor, abarttı da abarttı. artık benim özgür irademle karar verdiğim tek bir şey kalmadı. kukla gibiydim.
    ne zaman ki sözlükte birileri ile konuşmaya başladım, o zaman kendimi özgür hissettim. çünkü gerçek dünyada birisi ile tanışma şansım yok denecek kadar azdı. tüm sosyal çevrem belli, evden işe işten eve bir hayatım vardı. kimle ne ara tanışacaktım? kime kendimi bu kadar detaylı anlatabilecektim?
    tanıştığım insanlar oldu evet. az önce bir kişiden bahsettim, ama çok insan oldu. hepsi bana bir şeyler kattı. pek azı ile konuşmanın ötesine geçtim. bir elin parmak sayısı kadar olmayanı ile de görüştüm.
    bir tanesi diğerlerinden farklıydı çünkü ona karşı gerçekten, tam manasıyla adını koyamadığım, daha önce hissetmediğim şeyler hissediyordum. ona da bunu zaten bir şekilde belli ediyordum. gerçekten öyleydi. onun da benimki gibi prangaları vardı ancak o, benden ziyade, mutluydu. ben mutsuzluğumu kendime bahane edinmişken, o farklı heyecanların peşindeydi. neyse, zaten onu konuşmayacağıma dair de sözüm vardı, şöyle toparlayayım,
    o gitti, başkaları geldi. başkaları ile görüştüm, onlar da gitti. hiçbirinin peşinden koşmadım. koşmam da. bu gururdan vs değil; ben kimsenin hayatına kıymık gibi batmak istemiyorum. nasıl ki ben mutsuzluğum içinde mutlu bir an arıyorsam, onlar da yaşadıkları her ne ise, onun içinde kendilerinde olmayanı arıyorlar. bende buluyorlarsa ne ala. bende artık bulmuyorlarsa, diyecek sözüm yok. yapışamam. gitmek isteyeni tutamam. üzmez mi bu beni? üzer.
    yeni insanlarla tanıştığımda, gidişiyle beni üzenleri unutur muyum? unutmam. geçmişimi neden unutayım? hatırlarım. hatırlarım ki etrafımda kimse olmadığında, gelsin aklıma. burger king dediğimde, herhangi bir otopark gördüğümde.. ne bileyim ya, unutmam işte.
    şimdi siz diyeceksiniz ki ''aq bu kadar şeyi kim neden okusun?'' okumasın abi. ben derdimi bi dökeyim şuraya. sıkılıyorum. bunalıyorum. neden geldim ankara'ya diyorum. eskiden böyle biri değildim, gittikçe yaşlanıyorum.
    mesela bak size bir itiraf, bunu aslında kendimden bile saklamayı düşünüyordum. geçenlerde yine sözlükten biri ile konuştum. biraz sohbet muhabbet ettikten sonra, hanımefendi çalıştığım yerde yaptığım bazı yaramazlıklara ilgi duymuş olacak ki, beni davet etti. çalıştığı yere. ben de o gün müsaittim. dedim ne olacak, 15 dk mesafe sonuçta. bir gideyim, hiç olmadı iki muhabbet eder, çay içer dönerim.
    neyse efendim, atladım arabaya, gittim söylediği adrese. çalıştığı yer bir kamu kurumu, onun sokağında bekliyorum. geleceğini söylediği saat geldi, yok. 15 dk geçti. yok. yarım saat oldu, ha geldim ha geleceğim. çıkıyorum çıktım, az sonra oradayım birazdan varıyorum derken 45 dakikaya yakın bekledim.
    sonra ne dedi biliyor musunuz? ''kusura bakma, seni beğenmedim. o yüzden gelmedim.''
    bakın ben çok yakışıklı bir adam değilim. ama en azından oturup bir sohbet edilecek biri olduğumu düşünüyorum. hayatımda bu kadar aşağılandığımı hatırlamıyorum. darbe üstüne darbe derler ya, yedikçe yedim yedikçe yedim. nasıl ayağa kalkılır? soruyorum. bir insan, buluşmaya gittiği kadın tarafından böyle bir bahaneyle ekiliyorsa, ulan yüzüne bile bakılmayacak bir adam mıyım ki ben? nasıl canım sıkıldı o an size anlatamam. kendimi çok kötü hissettim. bunu söylemek/yazmak/paylaşmak benim için kolay değil. çünkü gerçekten daha önce hiç kimse bana ''o kadar çirkinsin ki, senin yanına bile gelmem.'' imasında bulunmadı. uzun boylu olduğum için bana yaklaşmak istemeyenler olduğunu biliyordum ve anlıyordum. sonuçta 2 metre bir adamın yanında durmak istemeyebilir insanlar. ama gerçekten bu son olay, tüm bu terk edilişlerin üzerine tuz biber oldu.
    neyse, sabah sabah çenem açıldı. siz bakın keyfinize. sanal seks, buluşmalar, sevişmeler. hayat size güzel.
    ben son yediğim darbeden sonra artık kolay kolay toparlanamam. toparlanamam dediğim darbe aslında birinin beni görmeye bile gelmemesi değil. gerçekten değer verdiğim, dinlediğim her şarkıda onu düşündüğüm kadının, benimle konuşmak istememesi ve kör topal da olsa devam eden bir şeyi bitirmesi. sabah geliyorum, radyoda çalan şarkıya bak ''beni sevmen neden bu kadar zor?''
    akşam atlıyorum, eve döneceğim, ''kimi sevdi ki kalbin başka cesaret edip de nasıl sana sorayım?''
    yani şarkıların alayı bana düşman. yolların tamamı uzun. ben artık gerçekten ne yapacağımı bilmiyorum. evde bin tane sorun, iş yerinde can sıkıntısı, kimsenin ilgisini çekemeyen bir adam. bilmiyorum. canım sıkılıyor. sanırım yıllardır içimde büyüttüğüm o çocuk, artık ölüyor. ne eğlenceli bir adam olarak kalacağım bu hayatta ne de istediklerini yapma azmine sahip biri.
    çok nadirdir sözlüğe içimi bu kadar döktüğüm. genelde eğlenceli takılır, sağı solu trollerim. ama ben artık yoruldum. bu entry'nin bu kadar uzun olması sorun değil inanın. bu söylediklerimin çok daha fazlasını düşünüyorum ben zaten.
    gerçekten, ama gerçekten keşke ankara'ya gelmeseydim.

  • ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    --- spoiler ---

    hay senin merhabanı sikeyim güzel kardeşim.

    bu amsalağa mesaj atan zırcahil kadınların da kafasına karpuz düşsün. ben hayatımda bu kadar mal bir avlanma taktiği görmedim. yazıyor, siliyor. yazıyor, siliyor. yazıyor, siliyor.
    sözlüğün ırzına geçti aq piçi.

    --- spoiler ---

  • yazarların çıplak gözle şahit olduğu 18+ olaylar

    --- spoiler ---
    ulan iki seks hikayesi okurum diye girdim, ceset ceset ceset.. sikerim belanızı.
    --- spoiler ---

  • a haber

    kartal'da sürekli chp çıkması üzerine, bağcılar'daki bir okula bağlanmış kanal.
    kfjflsjf.

  • sözlük yazarlarının mezar taşı yazıları

    ''ben de yaşamış, sevmiş ve gülmüştüm. beni unutmayın.''

  • ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    bu saatte erkeklerin tek derdi çükleridir. kendimden biliyorum. değilmiş gibi yapanlar meriçtir. kanmayın.

    edit: bu söylediğim bu saat için de geçerlidir. (10:35)

    edit ii: şu anda da. (14:13)

  • carlsberg vs heineken

    bu iki birayı karşılaştırmak için alkolik olmak ve dünya üzerindeki tüm biraları tatmak gerekliliği, ekşici piçler tarafından yüzümüze vurulan versus.
    evet, bizler, carslberg sevenler, birer ibneyiz ve akşamları toplaşıp dibimizi dövdürüyoruz budweiser içenlere.

  • ölümüyle üzen roman karakterleri

    üzen değil, ağlatan;

    (bkz: severus snape)

    üzen değil, bir türlü kabul edilemeyen;

    (bkz: albus dumbledore)

  • 26 haziran 2018 nijerya arjantin maçı

    bir çok iddaa oyuncusuna göre nijerya'nın kaybetmeyeceğini söyleyebilirim.
    ancak 1.70'lik oranı ile (iddaa'da 1.30) arjantin'in riske edilmeye değer olduğunu düşünüyorum. kaybedersek ben 500 lira kaybederim, ama arjantin anasının amını kaybeder orospu çocukları. (sakin başladığım entry'yi 500 lirayı kaybettiğim düşüncesiyle tamamladığım için üzgünüm.)

  • ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    derdim büyük:

    şu 23'lüğü biri silksin. sonra gelip bana anlatır. yeşillendirebilirsiniz.

    edit: ulan iki üstte yazıyordu, silmiş, götümün dibine yine yazmış.

  • ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    geçenlerde birisi ''askerdeyim, derdini anlatmak isteyen yazsın.'' demişti.
    klasdjlkasd.

    ulan son yıllarda okuduğum en güzel espri. adam askerde ve dert dinlemek istiyor. fıkra gibi ülke jasdjklşa.

    ayrıca kirilmisss sarhoşken alınan bir nick. taam mı?

    çok şekil veritabanı.

    edit: bak bak aşağılarda akademik izinde olanlar var. kızların donundan boşalıyor valla zevk suları. koşun ulan koşun kaçırmayın dohtoru.

  • koyu antoloji

    teoman'ın herhangi bir şarkısını youtube'tan açıp x1 oranında yavaşlatırsanız, albümde olmayan şarkıları da ekleyebildiğiniz albüm.
    anlamadın değil mi? değil.

  • ekşi sözlük dertleşecek insan veritabanı

    ''anlat'' / ''anlatabilirsin'' yazıp coolluğunu kelimelere dökenlere her seferinde içimden şöyle cevap veriyorum:

    --- spoiler ---

    malı arap faik'ten alıyorduk, karabük'te ikinci yükleme yapılıyordu. adana'ya kadar da ben kullanıyorudum kamyonu.

    --- spoiler ---

    genelde erkeklerin am/göt/meme aradığı veritabanı. bu trioyu bazı kadınlar da arıyor.

  • aşk + tuzlu kahve + düğün + tayin + kredi + çocuk

    --- spoiler ---

    bu ne amk korku filmi gibi. tüylerim tiken tiken oldu lan.

    --- spoiler ---

  • kazuo işiguro

    never let me go romanı insanın hayatında balyoz etkisi yaratıyor.
    bu capon amcayı okumadan önce sağlam bir psikolojinizin olduğuna emin olun, yoksa bir yerlerden illa ki yakalayıp ananızı ağlatıyor.

  • playstation plus

    3 aylık fiyatı 74.99 iken aylık fiyatı 23.99'dur.
    23.99 * 3 ise 71.97 yapmaktadır. yani 3 aylık peşin öderseniz indirim değil; bindirim yapmaktadırlar.
    keriz silkelemenin sony'cesi.

  • ekşi sözlük yazarlarının yaşamak istediği ülke

    türkiye'ye dünya üzerinde kuş uçuşu en uzak kara parçası:

    (bkz: yeni zelanda)

  • vatanım sensin

    görüyorum ki aranızda yunan işgalini önleme yolunda senaryolar kuranlar var, etme.
    yunan polatlı'ya kadar geldiğini, dünyanın en uzun meydan muharebesi'nin sakarya ırmağının kıyısında yapıldığını, karlofça anlaşmasından bu yana devam eden 'savunma' hattının son bulduğunu ve o andan sonra ''hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa vardır; o satıh, bütün vatandır. vatanın her karış toprağı vatandaş kanıyla sulanmadıkça vatan terk olunamaz!'' ve (ve bir yıl sonra büyük taaruz'da) ''ordular, ilk hedefiniz akdeniz'dir; ileri!'' emirlerinin geldiğini bilmeyen tarih cahili yazarlar; yok pusula salih'le gitti, yok hasibe ana'nın rüyası..
    kardeşim, tarihten bu kadar mı kopuksunuz? hadi bu 'fiction' bir şey. kurgu. ama türk kurtuluş savaşı'nı anlatan bir kurgu. içine hayali kahramanlar sokmalarına bir şey demiyorum; ancak yunan'ın afyon'u işgalini, polatlı'yı işgalini anlatmayacaksa; sokarım böyle diziye. anlatacak arkadaş! ''azize pusulayı götüne soksaydı yunan işgal edemezdi bizi'' mi diyeceğiz? ali kemal vasili'ye ''babaaam'' diye koşup pıçağı böğrüne vursaydı da vatan kurtulsaydı'' mı diyeceğiz? zevdet, teyfik'i öldürseydi de padişah'ın kulları bu kadar türemeseydi mi diyeceğiz? bu vasili dediğiniz adam kendi oğlunu kurşuna dizecek kadar vatanperver bir adam değil mi? neden dimitri'yi buldu diye bu sevdasından vazgeçsin?
    ha?! sorarım size ey ahali.

    bu dizi ile bildiğimiz tek bir şey var:

    kesin türk zaferi!

    bakın kardeşlerim, bu ilerleme öyle boş bir savunma zaferi değildir. yunan'ın elinde 120.000 er, 3.780 subay, 57.000 tüfek, 2.768 makinalı tüfek, 386 top, 1.350 kılıç, 3.800 hayvan, 600 adet 3 tonluk kamyon, 240 adet 1 tonluk kamyon, 18 uçak var.

    biz? bizde 96.326 er, 5.401 subay, 54.572 tüfek, 825 makinalı tüfek, 196 top, 1.309 kılıç, 32.137 hayvan, 1.284 at/katır arabası, 2 uçak var..

    ankara'nın 50km yakınına kadar gelen yunanlar, katı türk savunmasını aşamayınca geri çekilmeye başlamışlar; geri çekilirken de türkler'in kullanmaması açısından önlerine çıkan tüm köprü, tren yolu gibi yerleri patlatmış, bir çok köyü de yakmışlardır. atatürk sırf bu savaş için ''çok büyük ve kanlı savaş'' anlamıan gelen melhame-i kübra demiştir. ayrıca başka kaynaklarda subay muharebesi diye de geçer çok fazla rütbeli asker şehit olduğu için..
    bu savaşta yunan ordularının başında papulis vardı. belki bu açıdan dizide bir gelişme olabilir. vasili bir şekilde ıskartaya çekilir ve onun yerine komutaya papulis geçirilebilir. böylelikle cevdet ve ailesi de kurtarılmış olur.

    bir anekdot daha aktarayım;
    mustafa kemal, sakarya meydan muharebesi'ne kadar herhangi bir rütbesinin olmadığını, o güne kadar kazandığı rütbelerin osmanlı imparatorluğu tarafından alındığını belirtmiştir.
    savaşın sonunda meclis, mustafa kemal'e mareşal ve gazi unvanlarını vermiştir.

    edit: noktalama.

  • sözlükten erkek kaldırmak

    hala kadın/kız muhabbeti yapan gerizekalıları görmemi sağlayan eylem.

    --- spoiler ---

    kak kız sovan dovra

    --- spoiler ---