vardevela65
profili

  • naber lan it diye mesaj atan sevgili

    hornet'te sanayide çalışan bir usta ile tanıştım. geçen gün mesaj atmış:

    - niye aramıyon yarraam!

    ben de yanıt yazdım:

    - yarraam trip atacağına, sen arasana!

    sanayide kalfalar birbirlerine topraam der gibi yarraam diyor. elemanın atölyedeki arkadaşları ile konuşur gibi konuşması hoşuma gitti. gey ilişkideki o partnerler arası denklik halini seviyorum.

    bir başka entaride uzun uzun, cinselliğin hayatın dışına atılmasının tezahürü olan oryantalizm, seksten kaçış ve içselleştirilmiş homofobi üzerine yazacağım. göreceksiniz ki aslında yarraam kötü bir hitap şekli değildir.

  • öpüşme videosu çıkan kızın ifşa edilmesi rezaleti

    cinsel devrim öncesinde ingiltere'de kadınlar, kendi aralarında orgazm konusunu konuşmaya utanıyordu.

    cinsel devrim dediğiniz 50 yıllık mevzu. şu videodaki kızın ingiliz akranlarının annesi yetişememiştir ama büyük annesinin gençliği cinsel devrim yıllarına denk gelmiştir. yani çok uzak bir geçmişten bahsetmiyoruz.

    siz de devriminizi bugün başlatın torununuz rahat etsin. ama dört duvar arasında emmeli gömmeli takılmayı devrim sanıyorsunuz.

    sıkıntı orada.

    yine önümüz haziran, yine onur haftası, yine başlayacaksınız:

    - dört duvar arasında ne yapıyorsanız yapın. biz cinselliğimizi gözünüze sokuyor muyuz?

    görüyoruz ki dört duvar arasında yaptıklarınızın hiç bir sike derman olduğu yok bebeğim!

  • ölüm haberi veren doktoru yumruklayan şahıs

    bunun faturasını hep birlikte ödüyoruz. annem ameliyata alındı. kadıncağızı odadan alınırken gördük. ameliyat sonrasında gözetim odasına alındı.

    ameliyata kadar bir stres, ameliyat ikinci stres.

    ama ameliyat sonrası bambaşka bir stres. ameliyattan sonra hiç bir doktoru göremedik. güvenlik yukarıyı arayıp, bize son durumu ile ilgili bilgi verdi. ama güvenliğin verebileceği bilgi statüko ile sınırlı, tıbbi bir bilgi değil. güvenliğin önünde dokuz doğurduk.

  • idam cezası olsa rahatça cinayet işlenebilir miydi

    kısa yanıt veriyorum: evet.

    adamı vurursun, ardından da kan parası neyse verirsin ve geçersin.

    cinayet suçundan idam cezası alan yine gariban olur.

    abd'de adı kan parası olmuyor da avukatlık ücreti oluyor. büyük hukuk bürolarına parayı bastırdın mı adamı ipten alıyorlar. idam seremonisi, fakir fukara üzerinden yapılan bir adalet mastürbasyonudur.

  • volvo xc90 alma hayali olmayan erkek

    en büyük hayalim en az dört koli alabilecek arabaya sahip olmaktı. böyle araba park etti mi içinden adamlar dökülecek.

    arabada beş evde onbeş

    ama bütçe hyundai i10'a yetiyor.

    eksik olmasınlar, ayı değil ayıboğan iki arkadaşımız hyundai i10'u benim için test etmişler. ön tarafa ikisi birden sığıyor. daha sonra arka koltuğa da geçip denediler. oraya da rahatça sığdılar.

    hyundai i10'daki ayıboğanlar

    videodan da göreceğiniz üzere, güvenle ön koltuğa bir, arka koltuğa iki ayıboğan atabiliyorum. toplamı 450 kilo adam eder. e zaten daha fazlasına da "allah gözünü doyursun" derler.

    görünen o ki i10 benim işimi görüyor.

  • 28 ocak 2024 kadının soyadı özgürlüğüne kavuşması

    yasanın en eski hali biraz daha farklıydı. boşandığınız zaman kadınlar kızlık soyadına (evet o dönem öyle deniyordu) geri dönüyordu.

    düşünün ki üniversiteden mezun oldunuz. karı koca kariyer yaptınız. sonra 40 krizine girip boşandınız. arada geçen 15-20 yıllık süre boyunca kadın kariyerini, kocasının soyadı ile yapmış oluyor. çalıştığı sektördeki tüm bilinirliği kocasının soyadı üzerinden. ondan sonra boşanıp babasının soyadına geri dönünde, her şey sil baştan oluyordu.

    bu yüzden yasa değişti ve boşanan kadınlar, isterse eski eşlerinin soyadını kullanmaya devam edebiliyor. böylece boşanmış kadınlar, bilgi işlem müdüründen, portföyündeki müşterilere kadar alakalı alakasız herkese, tek tek "ben artık dul kadınım" beyanı vermekten kurtuldu.

    bunu bir de dul kadın= müsait kadın denkleminin olduğu toplumda yapıyorlardı.

    dul kadınsın ihtiyaçların vardır

    benim kadın avukat badim var. kendisine ait avukatlık bürosu var. aldığı hukuk eğitiminde, açtığı büroda, piyasada edindiği yerde kocasının bir payı yok. çünkü tüm bunları yaptığında henüz ortada koca adayı yoktu. eşi, kendine ait bürosu bulunan ve sektörde belli bir tanınırlığı olan avukat hanım ile evlendi.

    insanlar boşanmak için evlenmez. allah bir yastıkta kocatsın. ama dünyanın bin bir türlü hali var. bu kadıncağız, medeni durumu her değiştiğinde, başta bürosundaki tabelayı, ardından imzasını ve imza sirkülerini, kısacası her şeyi neden değiştirmek zorunda kalıyor?

    gönül yazar 6 kere evlendi ve boşandı. hep gönül yazar'dı. bülent ersoy cinsiyet değiştirdi. hala bülent ersoy. ama onların ki sahne ismi. gönül yazar'ın gerçek ismi, mürşide gönül özyeğiner. nikahta değişse ne olur değişmese ne olur? çünkü o gönüllerin ve sahnelerin gönül yazarı.

    ama avukatlık mesleği sahne ismi ile nasıl icra edilebilir ki?!

  • kadın diş hekimine gitmek istemeyen insan

    çocukken babam beni diş doktoruna götürmüştü. adam zebellah gibiydi. o koca elleri ile dişime abandı. dişim değil çenem yerinden çıkıyor sandım. çok canım yandı. o yüzden yıllarca diş doktorundan fellik fellik kaçtım ve dişlerimin bir kısmını kaybettim.

    yıllar sonra bir kadın diş hekimine gittim. kadın dişimi çekecekti. elindeki aleti, dişin kenarına taktı. manevela kuvveti ile tık diye dişi yerinden çıkardı. hayretler içinde kaldım.

    sonra üst dişlerimi komple protez yaptı. ama protezlerim muhteşem oldu. protezle diş eti arasındaki ilişki muhteşemdi. protezi bir tık kısa yaptı. diş etlerim sarkarak o boşluğu kapattı. ne diş etlerim dişlerin arasından fırladı ne de geri çekildiler.

    beraber çalıştığı tekniker, dişlerin üstlerini hafif pembe boyamıştı. dişlerin uçlarını da opak yapmıştı. dilimi dişin arkasından gezdirince önden gözüküyordu. çok doğal duruyorlardı. girdiğim herhangi bir sosyal ortamda eğer bir dişçi varsa, gelip dişlerimdeki ince işçiliği inceliyordu.

    hekim hanım bana 12 yıl garanti verdi. ancak ben protezlerimi 18 yıl kullandım.

    sonra dişlerimi yeniden yaptırdım. üç yıl olmadı. protezim ile diş etimin arasından tren geçiyor.

  • askerde yapılan ilk banyo

    hemen ikinci gün almış olabiliriz.

    kamyonu deviren askerlerin gusüllenebilmesi için, sabah namazından önce kazan bir kere yanıyordu. gün içerisinde de bir iki kere sıcak su veriyorlardı.

    eğitim ile akşam yemeği arasında kısa bir boşluk oluyordu. millet çayıra çimene yuvarlanıyordu. ben koğuşa koşuyordum. üniformamı çıkartıp camdan üstündeki tozu toprağı silkiyordum. acemilik bitinceye kadar tek üniforma ile idare ettiğimiz için, bir müddet sonra hepimizin üniforması toz- topraktan ve terden mukavvaya dönmüştü. ama eğitim sonrasında üniformayı çırpıp havalandırmak biraz daha giyilebilir kılıyordu.

    şipşak bir duş alıyordum. ayakkabılarımı siliyordum. havalandırılmış üniformamla, adeta lord edasıyla akşam yemeği için aşağı iniyordum.

    --- taşşak kokusu ---

    taşşak kokusunun çift yönlü bir etkisi vardır. bilirsiniz, kız yurtlarında kalan kadınların adet günleri üst üste çakışır. benzer durum erkeklerde de var. yanınızda üremeye hazır erkeklerin varlığı sizin de hormonlarınızı coşturur.

    kışla gibi olabilecek en aseksüel ortamda, 5 dakikalık duşun içine iki dakikalık şipşak 31 yapıştırmanın temel nedeni, koğuştaki adamların birbirlerinin testosteronunu coşturmuş olmasıdır.

    ve fakat evrim sadece şuursuz bir rekabet değildir. aynı zamanda dayanışma da demektir. taşak kokusunun diğer erkekler üzerinde teskin edici bir yanı da vardır. şu dünyada tek değilsindir. yaşayacağın zorlukları takım arkadaşlarında birlikte göğüsleyeceksindir. yanındaki adamların taşak kokusu sana yalnız olmadığını, tekrar tekrar hatırlatır.

    sabahları diğer askerlerden erken kalkıyordum. rahat rahat traş oluyordum. üniformamı giyiyordum. sonra banyoda dişimi fırçalamak için oyalanıyordum. koğuşlar ne kadar pis kokuyorsa, duşlar da o kadar güzel kokuyordu. sabun, şampuan ve bir tabur askerin temiz taşşak kokusu. muhteşemdi.

    yine diğer askerlerden önce aşağı iniyordum. poligon deniz er eğitim merkezi, izmir'in en yeşil yeri olabilir. sabah serini, derin bir sessizlik, bol oksijen ve çam kokusu. muhteşemdi.

    ***
    şimdi o dönem, "askerin el defteri" diye bir internet sitesi vardı. sitede askere gidecek olanların yanında götürmesi gereken eşyaların listesi yapılmıştı. listeye bir de not düşülmüştü:

    - pahalı parfümlerinizi götürmeyin. çünkü çalınır. ucuz tıraş kolonyası götürün.

    ben askerliğimi kısa dönem olarak yaptım. etrafındaki herkes okumuş adamdı. hepsi aynı internet sitesini okumuş ve askere gelmişti.

    sabah içtiması için sıraya giriyorduk. er eğitim alayından göğe doğru, yoğun bir arko tıraş kolonyası buharı yükseliyordu. bak o da muhteşemdi.

    askeriyede verdikleri tıraş takımı kutusunu hala saklıyorum. ve hala arko tıraş kolonyasının kokusunu çok seviyorum.

  • çocuk öldürdüğünü gülerek anlatan israilli

    ortada sinir krizi geçiren bir kadın var. çatışma bölgesinde yaşadıklarından dolayı bir daha asla eskisi gibi olamayacağını anlatıyor.

    daha önce defalarca, israil askerleri, tel aviv'de "bakın çatışma bölgesinde biz bunu yapmak zorunda kaldık", "görmek istemiyorsunuz ama bakın filistinliler böyle yaşıyor" temalı resim sergileri açtı.

    ırak'ta suriye'de yezidi kadınları köle pazarına çıkartan, ciğer söken, kafa kesen cihatçılar yaptıklarından dolayı en ufak bir pişmanlık duymuş en ufak bir travma yaşamış mıdır?

    gazze operasyonu başlamadan önce zil takıp oynuyordunuz, "gazze israil'in vietnamı olacak. israil askerleri, keklik gibi avlanacak"

    savaş bilgisayar oyunu değildir. savaşın kazananı da olmaz. bu kadıncağız da hayatının geri kalanını çatışma bölgesindeki şahit oldukları ile geçirecek.

    ne ölen çocuk umurunuzda ne de travma geçiren askerler.

    kan sevicisiniz ve bu kadın eli kana bulansa da hala sizden daha insan.

  • yazarların süre bazında en çok oynadığı oyun

    (bkz: zuma)

    tam kafa dağıtmalık oyun. oynarken beyin devre dışı kalıyor. omurilik soğanı ile oynuyorsunuz.

    (bkz: sanitarium)

  • avrupa'ya göç eden doktor geçinemez

    aynı ilber oltaylı, gezi olayları sırasında, "bu okumuş gençler dünyanın her yerinde yaşayabilirler. ama kimse sizin kahrınızı çekmez" diyordu.

    aradan geçen süre içerisinde ne oldu?

    yandaş aşırı zengin oldu. halkın, çocuğuna süt ve yumurta gibi temel gıdaları alamamasına sebep olacak şekilde aşırı zengin oldu.

    akp zenginleri artık dünyanın herhangi bir yerinde, tıpkı arap şeyhleri gibi parayla saygıyı satın alabilecek kadar zengin. batıda yükselen ırkçılığın muhatabbı olmayacak kadar zengin.

  • kızının evliliğini düğün günü bitiren baba

    hristiyanlar boşanamıyordu. reformla birlikte martin luther, "evliliğin dünyevi bir mesele olduğunu ve bu mevzuya sulh mahkemelerinin bakması gerektiğini" söyledi.

    ancak mahkemelerin boşanma işlemini gerçekleştirebilmesi için kanun yazılması gerekiyordu. protestan prensler bu işi beceremedi ve topu din adamlarına attı. din adamları da incil'deki hükümler dışında boşanmanın mümkün olmadığını savundu.

    gerçek boşanma fransız ihtilali ile oluyor. kanun yazılıyor, şartlar belirleniyor.

    yasanın gerekçesi ise çok güzeldir:

    fesih şartı olmayan her türlü sözleşme köleliktir

    daha doğulu tonda söyleyecek olursak:

    bir insana yapılacak en büyük zulüm, onu başkasının vicdanına emanet etmektir.

  • levent börek'in küt böreği ambalajı

    1) doğu anadolu silme kürt değildir.
    2) aynı coğrafyada yaşayan insanlar aynı yemekleri yer
    3) kürt komşularınızın size ikram ettikleri ile kendi yedikleri aynı olmayabiliyor. özel yemekleri size ikram ediyorlar.
    4) doğu anadolu'nun da ağır garibanlık yemekleri vardır. aklıma gelenler:

    murtuha: van'ı serpme kahvaltısı ile biliyorsunuz. ama bakın bu da bir kahvaltılık. yağda unu kavurup içine yumurta kırılıyor. bildiğin yağda kavrulmuş una ekmek banıyorsun.

    keldoş: tava ekmeğini ufalıyorsun. üstüne tereyağı gezdiriyorsun. onun da üstüne yoğurt döküyorsun.

    kete: hamurun içine katık olsun diye kavrulmuş un koyuyorsun.

    5) kürt böreğinin aslında kürtlerle alakası yok
    6) ama kürt dememek için kürt böreğine küt böreği demek de komik
    7) bence yazarlar kürt dememek için gösterilen çaba ile iyi dalga geçmişler. atladıklarını ekleyeyim:

    yöre halkımız böreği

  • palyatif bakımda mobbing uygulanan hasta

    yandaş kadrolaşması ve hasta bakıcı mafyası

    hastaneler iyice çiftliğe dönmüş durumda. üç beş doktor, bir avuç hemşire var. geri kalan ise adına personel denilen ve gerçekte ne iş yaptığı bilinmeyen insan sürüsü. hastalar ise hasta yakınlarına emanet.

    mesela başlığı açan yazarı düşünün. hastasının durumunu bilmiyorum ama hastasının çarşafını değiştirmek, yataktan sedyeye almak ve yataktan tekerlekli sandalyeye oturtmak yazar için çok zor olmalı. bu işlerin bir tekniği var ve muhtemelen bunları bilmiyordur. annem hastanede yatıyorken sonda torbası dolmuştu ve mal mal bakmıştık. hayatımızda ilk kez sonda torbası görüyoruz, nasıl boşaltıldığını nereden bilelim?

    o personel denilen eleman kendisi yapmıyor, nasıl yapılacağını da göstermiyor ama götünüzün dibinden de ayrılmıyor. sürekli olarak özel hasta bakıcı tutmanız için psikolojik baskı yapıyor.

    sürekli olarak hastanızın ne kadar kötü durumda olduğunu, sizin ise beceriksiz olduğunuzu bunun için özel refaketçi tutmanız gerektiğini işleyip duruyorlar.

    yazar eğer bunların tavsiye ettiği hasta bakıcıyı tutsaydı, o hasta bakıcı gider içerdeki kankitoşlarından yara kremini alır gelirdi.

  • boşta pisuvar varken kabine giren erkek

    "mozaiğini sikeyim" dediğin anlardan biridir.

    yahu bir ülkede, bir şey yapmanın en az beş usulü olur mu?

    al bak mesela el öpmesi.

    senden büyük olan birisine saygını göstermek için elini öper, başına koyarsın.

    ama 12 yaşına gelip de ergenliğe girdin mi işler sıkıntıya giriyor.

    bir tanesinin ananesi alafranga, elini öpüyorsun başına koymuyorsun.

    diğerinin ki şafi, nikahlı kocasına eli çarpsa abdesti bozuluyor.

    diğeri islamcı, kamışına su yürümüştür diye el vermiyor.

    ötekisi genç kız ama erkek hastası. sarılma ayağına memelerine bastıracağı için yaşı tutmamasına rağmen zorla el öptürüyor.

    diğeri kırk krizinde. hatunun elini öpüyorsun hatun tribe giriyor "teessüf ederim yaşlı mıyım?"

    ondan sonra vay efendim erkek çocukları niye yaban? misafir gelince niye kendisini odasına kapatıyor? neden misafire bir hoş geldin bile demiyor? aha işte bu yüzden!

    yani hepi topu bir el öpme olayı bu kadar karmaşık bir mevzu olmamalı.

    ***
    bundan bir kaç yıl önce bir sözlük yazarı, "şu dünyada ne pis herifler var. eve gelince ayağını yıkamıyor" deme gafletinde bulundu. içimizdeki iskandinavlar adamı linç etti:

    -her sabah duş alıyorum, günlük çorabımı değiştiriyorum. ayağım kokmuyor.

    islamcılar isyan etti:

    - günde beş kez ayağımı yıkıyorum.

    ****

    pisuar varsa klozeti kullanmıyorum. çünkü, bir tanesi geliyor, klozetin kapağının kaldırıp ayakta işiyor. diğeri geliyor, klozetin kapağını indirerek oturarak işiyor. üçüncüsü geliyor, hiç birşeyden haberi yok. klozetin kapağı kapalı iken ayakta işiyor, tüm oturak yerini sidiğe buluyor.

    -

  • en çok hatırası olan tren istasyonu

    (bkz: garzan)

    şimdi diyeceksiniz ki orası neresi?

    bildiğin kurtalan işte!

    tam da gitmesek de görmesek de o köy bizim köyümüzdür köyü. kurtalan'ı kaç kişi görmüştür bilemem ama kurtalan ekspresi işlek bir hattı. tren, haydarpaşa'dan kurtalan'a varıncaya kadar defalarca dolup boşalıyordu.

    barış manço ve kurtalan ekpres'ten gelsin.

    bir selam sana gönül dağlarından

  • lipstick ile lip balm arasındaki farkı bilen erkek

    merhaba vurduran adam geldi.

    ikisinin arasındaki farkı ben bilmiyorum.

    ama bir kozmetik ürüne bakınca aklınıza vurdurmak geliyorsa bence sizin de içinizde var.

    neyse kahvedeki mahmut abiyle gruba dördüncü arıyoruz.

    ilgililere duyurulur.

  • temizliğe gelen kadına öğlen yemeği verilir mi

    gelişmemiş ekonomilerde, işveren işçisine öğle yemeği verir. dünyanın en büyük yemek dağıtım ağına sahip olan ülkesi hindistan'dır. öğle yemeğine doğru mumbai sokaklarını sefertası ile yemek dağıtan bisikletli kuryeler doldurur.

    dabbawalas

    batıda ise taşeronlaşma, işçilerin arasında fark oluşturuyor. almanya'da iş yaptığımız şirketlerden birisi, yemek firması ile anlaşma yapmış. yemek firması, işçiler için gayet uygun fiyata salata barı ve tatlı büfesi de dahil olacak şekilde yemek çıkartıyor. ama bu yemekler, şirketin kadrolu elemanı olan alman işçiler için ucuz. polonyalı taşeronların işçileri için ise pahalı. polonyalılar öğle yemeğini sosisli sandaviç ile geçiştiriyor.

    ***

    türkiye'de işçilere öğle yemeği verilmesi işverenin görevidir. eve gündelikçi çağırdığınız zaman, siz o kadının işvereni oluyorsunuz.

    şimdi yemekten daha önemli bir konu daha var. sgk primi. e-devlet üzerinden hızlı bir şekilde günlük prim yatırabiliyorsunuz.

    bence esas kadının primini ihmal etmeyin. dünyanın bin bir türlü hali var. ev iş yaparken de iş kazası geçirebilir.

    öteki taraftan, inşaat işçileri yayla gibi iskelelerden düşüyor ölüyor, bu kadınlar 10 santim mermerin üzerine naylon çorapla çıkıp cam siliyor. vallahi kanım çekiliyor.

    bu yüzden ben sadece içerden sildiriyorum. camın dışını da sağanak yağmur temizlesin.

  • güneydoğu anadolu mutfağı vs ege mutfağı

    antik yunan, almanların tahayyülündeki nordik halka ne kadar benziyorsa; ege mutfağı da sizin kafanızdaki akdeniz diyetine o kadar benziyor.

    mesela girit dendiğinde insanların akıllarına otlar ve mezeler geliyor. ama giritlilere sorsan, et girmeyen yere dert girer.

    goygoyu bir kenara bırakalım da sizin ağır dediğiniz güneydoğu yemeklerinin yörede bir ismi var: isli-yağlı yemek.
    misafir geldiğinde bu isli-yağlı yemekleri peş peşe misafirin önüne döküyorlar ama kendileri her gün o yemekleri yemiyor. daha hafif ve yalın şeyler yiyorlar. isli-yağlı yemek arada bir yapılır.

    misal kaburgalı kuru patlıcan dolması. dolmanın içine et koydukları yetmezmiş gibi bir de tencerenin dibine kaburga döşüyorlar. ama bu arada bir yapılan yemek.

  • en sevilmeyen ev işi

    nefret ede ede yaptıklarım var:

    - banyo fayanslarını silmek.

    - ütü yapmak.

    bir de yapmadıklarım var:

    -kapı pervazının üstünü silmek

    - mutfak dolabının üstünü silmek.

    - televizyon setinin arkasındaki kabloların tozunu almak

    - perde kornişlerini silmek.