kargakargagaakdedi24
profili

  • 4 eylül 2020 sakarya'da kürt işçilere saldırı

    nüfusunun en az %90'ının sikik yobaz ve faşist olduğu bokum gibi şehir. nesine inanmadınız bu haberin de yalanlama diye saçma ve zırva haber kaynaklarını gösterdiniz?

    burada ahmet kaya tişörtü giydi diye insanlar darp edildi.https://www.hurriyet.com.tr/…linc-girisimi-6649961.

    yine ana babasıyla telefonda kürtçe konuşan bir genç öldürüldü .https://www.artigercek.com/…n-genc-yasamini-yitirdi memlekette her dili konuşmak serbest ama kürtçe zinhar yasak.

    kürek takımından erkek milli sporcular, tayt giydi diye taciz edildi. galiba hem götleri ellendi, hem de dayak yediler.
    https://www.hurriyet.com.tr/…re-tayt-dayagi-9069924

    bir gün durakta yanımda duran iğrenç sıfatlı yobaz teyze, mini giymiş üniversiteli kadınlar için 'bazen erkeklere hak veriyorum, bazı kadınlar başına gelen her şeyi hak ediyor' demişti. inşallah kendisi tecavüze uğrayıp öldürülür pisliğin.

    suriyeli hamile bir kadın ve 10 aylık oğlu öldürüldü. genç kadın tecavüze de uğradı elbette. https://www.hurriyet.com.tr/…-istenen-ceza-40710382

    https://tr.euronews.com/…epce-operatroru-tutukland- yine patileri kesilerek öldürülen güzelim yavru köpek bu şehirde katliama uğradı.

    her zaman dediğim gibi faşistler sadece belli etnik köken, ırk, mezhep, inaç grubundan olan insana düşman değildir, genelde bunlarda hayvan, kadın düşmanlığı da paket halinde bulunur.

    bu şehir nüfusunun %10'u dışında helak olsa, zerre üzülmem. her sene mevsimlik kürt işçilerine yönelik saldırılar ise çok sıradan hale gelmiştir ve kimse tarafından umursanmamaktadır. başka bir yazarın da belirttiği gibi bu ırkçı saldırılar medeni bir ülkede gerçekleşse orası yıkılır, olay günlerce gündem olur. bizde ise hep bir inkar, gerçekleri açıklayanı da terörize etme çabası.

    yalanlarınızı gitgide daha zor yutturacaksanız haberiniz olsun. hele bu çağda olayı telefonları ile kaydedecek pek çok şahit varken, yalanlarınızı anca sizin gibi davarlar yer. emekçilere çok geçmiş olsun dileklerimi sunuyor, çok düşük bir ihtimal olsa da, faillerin gerekli cezayı almasını temenni ediyorum.

  • iran'da başı açık gezme sosyal deneyi

    laiklik ve batılılaşma çok güzel, siz de gelsenize. huzurlarınızda 3.selim, 2. mahmut ve devlete laik sistem getirip batılılaşma'yı zirveye taşıyan atatürk'e minnet ve teşekkürlerimi sunuyorum. ne kadar korkunç ve dehşet verici bir ortam, yobazlık ne korkunç. aynı game of thrones dizisinde kraliçe lena'yı linç eden ışidçi yobazlara benziyorlar. her dinin ya da her ideolojik görüşün yobazı fena.

    nasıl modern batı ülkeleri karşısında kendimizi çok geri kalmış gibi hissediyorsam, iran'a bakınca da kendimizi en az 150 yıl ilerde hissettim. harbiden de öyleyiz ama iran'ın türkiye olması için en az 150 yıl lazım. adamların ne bizim gibi 1. 2. meşrutiyet deneyimleri, ne de her ne kadar eksiği gediği çok olsa da, bir demokrasi deneyimleri olmuş.

    bir de ilber hoca ve bazı entelektüeller iran'ı entelektüel donanımı çok ileri ilan ediyorlar. sineması, şiiri, devlet geleneği senden ileri olsa kaç yazar? adamlar medeniyet görmek, başını açmak, yüzmek için bizim standartlarımıza göre hiç de modern bir şehir olmayan van'a akın akın geliyor. varın yobazlığın, geri kalmışlığın derecesini siz düşünün.

    bu arada sözlük kadınlarının en az %90'ının laikliğin ve kadın haklarının öneminin farkında olduğunu iddia ediyorum. sahip oldukları hakları kaybetmemek için büyük çoğunluğu çok fazla çaba harcıyor. gündelik hayatta da bunun %70'in altına düşeceğini sanmıyorum çünkü başörtülü kadınların bir kısmı da gayet farkında kadın hakları ve laikliğin öneminin. %30'lık kısım sıkıntılı olabilir ve içlerinde başını kapatmayanlar da var.

    asıl sıkıntı yükselmek için türlü tarikat ve cemaatlere üye olan bazı erkekler. en son istanbul sözleşmesi'nin iptalini isteyenlerin başını cüppeli ahmet ve hayrettin karaman çekiyormuş. kadın yandaşları da meşhur cahil yobaz emine şenlikoğlu. sözleşmede dine dair, inanç özgürlüğünün güvenceye alınması dışında hiçbir hüküm yok ama bunlar din elden gidiyor diye yaygara koparıp dezenformasyon yapıyor. yine sözleşmede 'ne aileyi yıkmalıyız, ne de herkes eşcinsel ilişki yaşasın diye bir hüküm bulunmamasına rağmen, bu konuda acayip bir dezenformasyon yapılıp, sözleşme kamuoyuna saptılarak anlatıyor. kadınlar da, günlerdir bu yobazlara karşı inanılmaz bir mücadele verip işin doğrusunu kamuoyuna anlatıyor. o yüzden merak etmeyin kadınlar gayet haklarının kıymetini biliyor ve onu kaybetmemek için uğraşıyor

    öte yandan günlerdir hilafet çağrıları, kılıçlı sünnet çocuğu müsamere gösterileri ve atatürk 'e hakaret ile şeriat provaları yapan yobazlar iyi bilsin, burası sizin yüzünüzden çok geri gitmiş bir ülke olsa da, diktiğiniz elbise türkiye' ye uymaz, en az 3 beden küçük gelir. burası ne iran, ne suudi arabistan, ne de pakistan. size oy veren insanlar arasında bile şeriat ile yönetim özlemi çekenler %15'i geçmez. o yüzden boşuna hayale kapılmayın, bu ülke halkı bizi çekip durduğunuz karanlık çukura düşmemize izin vermez.

    son olarak çok sevgili erkek kardeşimin de dediği gibi 'keşke almanya, ingiltere gibi medeni bir ülkede doğsaydım ama yüce zeus'a şükürler olsun ki, iyi ki iran, afganistan, suudi arabistan, çin, hindistan falan gibi bir ülkede dünyaya gelmemişim.

  • 1.50 boyunda zeki güzel esprili kadın

    bir insanı tercih etmediğinizi dillendirirken hakaret etmemek çok mu zor? misal 'ben 1.65-1.75 arası kadınları daha çekici buluyorum.'demek, ne kadar zor olabilir? sebil, damacana, telefon diye hakaret edince komik mi olduğunuzu sanıyorsunuz? sonuçta burayı pek çok ergen okuyor ve ergenler böyle şeylere çok takar, üzülürler. kendi ergenliğimden biliyorum.

    sincaba güldüm bak, çünkü çok sevimli hayvanlar ve sevgilim de beni sincaba benzetiyor. hafif dişleğim ve fındık fıstığı çok seviyorum, bir de haşlanmış mısırı aynı sincap gibi yiyormuşum.

    neyse bu hakaret eden erkeklerin bana kimi hatırlattığını söyleyeyim. bir tanıdığım var, zayıf bir kadın ama koca totolu biraz. iş yerinde ne zaman kadınların yanında totosundan şikayet etse, ona saldıran bazı tipler oldu. kimdi peki bu kadınlar? 80-90 kiloluk teyzeler. düşünün kendi popolarına bakmadan, 48 kiloluk kadının totosuyla dalga geçenler istisnasız böyle teyzeler oldu ve asla zayıf kadınlar dalga geçmedi tanıdığımla. hatta zayıf kadınlar genelde beğendi tanıdığımı. hah işte bu boyla dalga geçen erkekler de, bu dombili teyzeler gibi bir konuda kompleksli geliyorlar bana. artık pipileri mi küçüktür, bazı cinsel problemler mi yaşıyorlar ya da at hırsızı sıfatlarına bakan mı yok bilmiyorum ama özgüvenli insanın yapacağı iş değil bu. kendisiyle barışık insan gidip de bir insana elinde olmayan ve düzeltemeyeceği bir özelliği yüzünden laf sokmaz. o yüzden laf sokarken iyi düşünün, karşı taraf nasıl yorumluyor bunu diye. ben ciddi anlamda eli yüzü düzgün tiplerin, fiziksel bir özellik yüzünden laf soktuğuna daha bir kez şahit olmadım. bana boyum yüzünden laf sokan kadınların hepsinin yüzü çirkindi örneğin. eli yüzü düzgünse de bir insanın, dediğim problemler vardır ve bir şekilde dert etmiştir bu durumu. mükemmel insan yoktur ve dalga geçmek isterseniz herkese bir kusur bulabilirsiniz. bir gün dalga geçtiğiniz insan sizinle bir kusurunuz yüzünden daha sert bir şekilde dalga geçerse ağlamayacaksınız o zaman.

    başlıktaki kadın sevgilime göre benimdir. herkese güzel ya da komik gelemem ama önemli olan sevdiceğimin beni güzel, komik ve zeki bulması. iyi kalpli olan herkesin kendine güzel, esprili ve zeki gelen sevgili bulması dileklerimle.

  • kilolu kızları daha seksi bulmak

    erkeklerin şu sikik sokuk aptal tartışmalarından ve zayıf kadın sevenlerin balık etli, balık etli seven erkeklerin zayıf kadın seven erkekleri asagilamasından ve zevklerine göre birbirlerini ılık ilan etmelerinden biktim.

    bel ve kalça oranı 0,7'yi koruduğu ve yüz güzel olduğu sürece zayıf kadıni da, kilolu kadını da seven erkek var. burada ölçüt bel bölgesinin fazla yaglanmamasi, bel oyuntusunun korunmasıdır. ashley graham, 1.75 boyunda ve 91 kiloymuş ama muazzam bel oyuntusu ve çok güzel yüzü sayesinde epey bir hayran kitlesine sahip. bunda spor yapıp, sıkı bir vücuda sahip olması da etkili tabii.

    çok zayıf olup seksi olan kadınlara örnek olarak ise aklıma eva longoria, kate moss ve kylie minogue geliyor. bu kadınların da bel oyuntusu ve yüzleri şahane.

    yalnız erkeklerin genelinin en güzel bulduğu kategoride olan kadınlar ise ne ashley graham kadar şişman, ne de diğerleri kadar zayıf olanlar. ashley graham 65-70 kilo olsaydı, çok daha muazzam olurdu kesin.

    kim mi peki en cok begenien balık etli kadınlar? monica belluci, marilyn monroe, jeylo, beyonce dünyadan, türkan şoray'in gençliği ve irem sak'in zayıflamadan önceki hali ise turkiye'den örnek olabilir.

    güzellik gibi görecelilik içeren bir mevzuda bile erkekler birbirini gömüp ılık ilan ediyor ama sorsan kadın kadının kurduymus. ısteyen 90 kilo kadını beğenir, isteyen 45, yine isteyen 1.50 boyundaki kadını çekici bulur, bir diğeri 1.80.
    gerizekalı mısınız nesiniz niye bu yüzden kavgaya tutuşup duruyorsunuz?

  • kadın cinayetlerini önlemenin yolu

    #94330169 oksimoron dolu bu entry'ideki gibi çözümler değildir. hem sürekli okuyun ve çalışın demis yazar, hem okuyup da beyaz yaka olmuş plaza çalışanına laf çakmış. niye cunku plaza çalışanları hizmetçileri olan, yalılarda yaşayan kontesler galiba yazarın zihniyetine göre. ne yapsın üniversite mezunu kadın paşam? bulaşıkçı mi olsun? plaza çalışanlarının da, (koç, eczacibasi gibi kurumsal firmalar dışında) herhalde en az %60'i 3-5 bin lira alıyordur. elbette haftalık çalışma süresi, yıllık izin hakkı, ücretsiz kreş imkanı, tazminat odeme, emeklilik, örgütlenme, doğum izni gibi konularda bu çalışanlar, ab beyaz yakalilari ile kıyaslayınca leş gibi haklara sahip ama yazarimizin gözüne avrupa'ya bir kere tatile gitmek istemesi batmış. ab'li bebeler liseye giderken daha sirt çantasını takip dünyayı geziyor ama kocaman, çalışan insanların senede bir kere avrupa'ya tatile gitmesi sucmus.

    belli bir grup emekçi kadını hedef gösterek kadına şiddet sorununu çözemez, tam aksine bu sorunun artmasına neden olursunuz. ayrıca kadın her sektörde, cok agir kas kuvveti getekmedigi surece çakışabilir. artan sanayilesme sonunda arrtik kas gucune ihtiyaç kalmadi ama kadinlari agir calisma sartlarinin olduğu sektorlerde istemeyen yine erkekler. #76952936 su cok kıyametli entry'i de badim vardevela, ingiltere'de maden iscisi olan kadinlarin eve kapatilma surecini anlatiyor.

    öyle çalışın demekle olmuyor bu işler. önce bu hükümetin kadını eve kapanmaya zorlayan politikalarını eleştireceksin. yoksa mevcut calisma koşullarından dolayi kadinlarda 25-34: yas aradi kadin grubunun buyuk cogunlugu piyasadan çekiliyor. çocuk ve kariyer ikileminde kadınların epey bir kısmi ağır calisma sartlarindan dolayı piyasadan çekiliyor. sen haftalık çalışma süresin kisaltmadan, anne ve babaya ücretli doğum izni vermeden, işyerine ücretsiz kreş açmadan, kadın istihdamı oranını %27'lerden, %50'ye çekemezsin. yoksa tüm feministler kadınların eğitilmesi ve istihdam olmalarının zorunlu olduğunu savunuyor.

    ıkinci olarak kadınlar oy kullanma, eğitim ve çalışma hakkı gibi en temel konulardaki hakkını, sokaklarda örgütlenip çeşitli gösteriler yaparak, (sufrejat hareketi) gibi ve yine medyada kendi dergilerini gazetelerini vs, çıkararak aldılar. çünkü kamuoyu oluşturma ve halkı bilinçlendirmenin yolu belli. bu nedenle ne sokak protestoları önemsizdir, ne de tweet atmak. geleneksel medyanın yerini sosyal medya aldığına göre, elbette insanlar kamuoyu oluşturmak ve insanlara belli bir bilinç aşılamak için o mecraları kullanacak. sokaklarda protesto düzenlemek, grev yapmak ise hala çok etkili ve yeri dolduralamayacak eylemler. tabii ben barışçıl gösterilerden yanayım tamamen. kilicdaroglu'nun adalet yürüyüşü bu hak arama biçimine güzel bir örnektir. sokaklarda ve medyada o feministler hakkını aramasa, kimse onlara o hakkı tanımazdı.

    atatürk de gökten gelen vahiyle tanımadı elbette kadın haklarını. model aldigi seküler, modern devletler de kadin hakları konusundaki ilerlemeyi bildiği için tanıdı bu hakları. fransa hariç ab ülkeleri, rusya, avustralya, abd ve yeni zelanda bizden önce tanımıştır seçme seçilme hakkını. yeni zelanda 1897, diğer ülkelerin büyük çoğunluğu 1..dünya savaşı ertesinde tanımıştır bu hakkı.

    sadece eğitimli olmak ya da çalışmak kadına bakışı değiştirmemektedir ama. kadın cinayetlerini engellemeye ve azaltmaya dönük önlemleri aşağıya sıralayacağım.

    1. eğitim elbette çok önemli ama ilkokuldan itibaren toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimi ve kadın erkeğe dair geleneksel rollerin yıkımı çok önemli. eğitimin niceliği değil, niteliği cok onemli yanı. nicelik önemli olsaydı, hasan bilgili gibi alaninda dunya capinda iyi olan bir prof. calisani olan veteriner hekime tecavüz etmez, geçen yine eşinden ayrılmak isteyen avukat kadın, dr. eşi tarafından öldürülmezdi.

    kadın erkek her bireyi hem ekonomik anlamda, hem de kendi bakımını sağlaması konusunda kendine yeten yurttaşlar olarak yetiştirmemiz çok mühim.

    bizim hayat bilgisi kitapları kadını mutfak önluguyle hizmet eden, babayı ise eve para getiren, bu nedenle de evde bacaklarını uzatıp, tv izlemesi gereken kişi olarak sundu. bu eğitimi alan kişinin sahip olduğu kadına bakış açısı, köy muhtarından hallice oluyor tabii doğal olarak. o yüzden eğitimin niceliği değil, niteliği önemli.

    2. öncelikle yargı ve kolluk kuvvetleri ile çocuk ve aile içi şiddetle ilgili birimlerde çalışan kamu personeli olmak üzere, insanla ilgili her işte çalışan kamu ve özel sektör çalışanlarının toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda eğitimi şart. hem de öyle hızlandırılmış iki haftalık hizmetiçi eğitimler şeklinde değil, en az 3 ay süren hizmetiçi eğitim ve sonunda somut örnekler üzerinden ciddi bir sınavın yapıldığı bir eğitim olmalı bu.

    tabii gerekli denetimler ile bu eğitimin işe yarana durumu kontrol edilmeli.

    3. cinsellik, insan anatomisi ve ilk yardım dersleri zorunlu olmalı ve özellikle ilk yardım derslerinde her öğrenci, uygulamalı olarak her tür müdahaleyi öğrenmeli.

    cinsellik dersi kadın cinselliğinin tabu olmaktan çıkarılması, kadının erkeğe ait bir mülk olarak görülmesinin engellenmesi ve cinsel hastalıkların yayılmasının engellenmesi için çok önemli. gerekirse veliler de temel bilgileri almalı. biz de varsa yoksa savas tarihlerini, dağ-nehir ısimlerini, nerede ne maden ciktigini ezberlet. bu bilgiler sadece uzmanlik alanı olan kişileri ilgilendirirken, saydığım alanlar her insanın bilmesi gereken çok zorunlu disiplinler.

    yaşama gudusunden sonra en temel güdümüz üreme güdüsü ve bunu yok saymak, hali altına süpürmek çok çeşitli sorunlara yol açıyor.
    bosanan kadın, bedenini kendi mülkü olarak gören ve onu hem yatakta, hem de ev işleri, yemek yapmak gibi alanlarda erkeklerin kadınları olarak kabul etmesine yol açıyor.

    4. yukarıda belirttiğim ve sadece kullanım değeri olan hizmetler aslında çok değerli. kadının ev ici emeğinin ucretsiz olmasi ve sadece kullanım değerinin olması pek çok sıkıntının kaynağı. bakmayın siz buradaki cahillerin 'nafaka ödememek ',için kadınların öldürüldüğü zırvalarına. şu an bizim ucretsiz yani vergilerimizle hizmet alabilecegimiz duzgun yaşlı, engelli, yatalak hastalar ile alhzeheimer gibi bakımı son derece zor hastalara bakacak merkezlerimiz yok. yaşlı, engelli, hasta ve çocuk bakımı tamamen kadının sırtına yüklenmiş durumda. ailede kadin çalıştığı zaman bile bu hizmetleri ya daha az egitimli ya da göçmen, özellikle turki cumhuriyetlerden gelmiş kadınlara yıkıyoruz.

    kıyamet işte burada kopuyor. adam nafakayı düşünmüyor ki. o güne kadar yemeğini önüne koyan, çamaşırını yıkayan, utusunu yapan ve tüm bunların üstüne bir de seviştiği bir kadın olmuş. birden bire bu hizmetleri dışarıdan yani kamusal alandan karşılamak istediği zaman bu hizmetlerin çok pahalı, aslında değişim degeri olan hizmetler olduğunu görüyor erkek. zaten bosanan erkeklerin büyük çoğunluğu anne ya da kiz kardeş gibi aileden birilerinin bakımına sığınıyor. özellikle çocuğun velayetini aldıysa ya da çocuğuyla sık görüşen sorumlu bir babaysa. bakın evladıyla görüşen sorumluluk sahibi bir babaysa dedim, çünkü çok nadir böyle baba. hah o sorumluluk sahibi babalar asla bir kadın desteği olmadan çocuğa bakamıyor, hem yemek, hem temizlik, hem de çocuk bakımını birarada yapmak erkekler için imkansız üçlü. bu üçünü bir kadın desteği olmadan beceren erkek varsa, çok tebriklerimi sunuyorum. ben bugüne kadar tek bir ornegini bile tsnimadim zira.

    5. cezaların arttırılması, şiddet uygulayan erkeklerin elektronik pranga ile takip edilmesi. hapishanede mahkumların yine toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda bilicllendirilmesi. şiddet mağduru kadınların mutlaka guvenliligi sağlanana kadar düzgün bir merkezde desteklenmesi. bizdeki sığınma evlerin asla düzgün destek ve kadına güvenlik sağlamıyor. mağdurların adres bilgilerinin gizlenmesi çok önemli iken buna hiç dikkat edilmedi. ayrıca bu merkezlerde muhakkak kadına bir vasif kazandırılmalı ve kadın bunun sonunda istihdam edilmelidir. kadın istihdamı oranını ab ya da hic değile oecd ülkelerle ortalamasına çıkarmak son derece elzem. bunun için de daha önce yukarıda,soyledigim haftalik çalışma suresinin kisaltilmasi ve isyerlerinin ücretsiz kreş desteği çok önemli .

    6. çocuk istismarın onay veren, kadının eğitimi ve çalışma hayatıma katılımını engelleyen çocuk gelin uygulamasına ivedi olarak son verilmeli. kızını evlendiren aileye ve çocukla evlenen erkeğe ağır yaptırım uygulanmalıdır. özellikle bu uygulamanın yayılmasını sağlayan imamların nikah kıyma yetkisi acil olarak elinden alınmalıdır.

    saydığım tüm bu önlemler, asla erteleme olmadan, bugünden itibaren uygulansa, 10 yıl sonra bile çok asama kaydedilir. unutmayın kadın ya da çocukların huzur ve güvenlik içinde yaşayamadığı bir ülke erkekler için de cehennemdir. emine bulut'un, yıllardır tecavüze uğrayıp, zanlıyı şikayeti sonucunda gerekli desteği alamadığı için intihar eden emre ile birlikte sembol dava olması ve bu konuda artık politika değişikliklerini sağlamaları dileğiyle. huzur, adalet ve hukuk hepimize lazım.

  • dünyanın kaderini değiştiren 3 nesne

    ınsanlık hayatında üç devrim var tüm hayatı kökten değiştiren. tarım, sanayi ve iletişim devrimi . şu ana kadar yaşanan en büyük devrim ise tarım devrimi aslında. buna göre üç nesne de, saban, buhar makinesi ve bilgisayardır. çoğu kişi bu nesnelerin sonucunda ortaya çıkan gelişmeleri yazmış ama.

    1. saban: yüzbinlerce yil süren avcı-göçebe yaşama son vermiş ve yerleşik hayata bu sayede geçmişiz. saban ilk defa tukettigimizden fazla üretmemizi, yani artı ürünü sağlamıştır. bu öyle bir domino etkisine yol açmıştır ki, başta devlet olmak üzere mevcut tüm kurumlar bunun sonunda ortaya çıkmıştır. ordu, ekonomi, hukuk din, ( bu ıkisi birbiriyle ilintili, kaynağını tanrı değil de, insandan alan modern hukuk çok sonra ortaya çıkmış), evlilik ve daha sayamadığım pek çok kurum kökenini buna borçlu. mülkiyet sonucunda ortaya sınıflar ve eşitsiz ilişkiler de tabii. sahip olunan hastalıklar bile bu donemde tamamen degismis ve literatüre pek cok hastalik eklenmis.

    2. buhar makinesi : bu da 10 bin yıldan fazla süren dönemi kökünden değiştirmiş. buhar makinesi sonunda fabrikalar seri üretime geçmiş gemi, tren gibi tüm ulaşım araclari bulunmuş. fabrikaların işgücü ihtiyacı sonunda ise köylüler kente göçmüş ve bu da işçi sınıfının doğuşuna yol açmıştır. göçün sonunda kır-kent arasındaki nüfus dengesi değişmiş, kentleşme beraberinde pek çok yeni sorunlar getirmiştir. artan nitelikli işgücü ihtiyacı, eğitim düzeyinin yükselmesine, bunun sonucunda da hak talebinin artışına yol açmıştır. ınsan hakları evrensel beyannamesinden, kadinlarin egitim ve oy talebine pek cok esitlik talebi de bu surecle ilintili. bugün ulaşım vs için kullandığımiz pek cok teknolojik aletin ve kentleşmenin kökeninde buhar makinesi var. ıscı sınıfı varoluş nedenini, köylüler ise azalmalarini ona borçlu. ulasim icin bulunan araçlar sonunda mesafeler azalmış, ticaretin kolaylaşması nedeniyle kapitalizm her yere girmiş, ulus devlet modeli yayılmıştır. bu da insan hayatını kökünden değiştiren çok önemli bir devrim.

    3. bilgisayar : içinde yaşadığımız dönem ve etkisi diğerleri kadar etkili olacak mi zamanla göreceğiz. ılk kez ıkinci dünya savaşında ordu tarafından kullanılan modern bilgisayarların ebatları o zaman bir oda büyüklüğünde idi, çok hantal ve pahalıydı. sonunda ise cep telefonumuza girecek kadar küçüldü. bilgisayarlar asıl devrimini 90'li yıllarda internetin yaygınlaşması ve evlere girmesi ile yaşadı ama. bugün bir tıkla bilgiye erişim ve yine pek çok kurumdan hizmeti tek tikla bu sayede alıyoruz. en önemlisi ise ben ve diğer sıradan vatandaşlar burada fikir ifade ederek kamuoyu oluşturmaya başladı. ılk kez sıradan insanlar haber kaynağı olabildi. gezi olayları esnasında dezenformasyonun önüne sıradan insanların yaptığı telefon kayıtları sayesinde geçildi. bugün tüm muhalif mecraların en iyi örgütlendiği yer sosyal medya. ana akim medyanın yarattığı bilgi kirliliğine bir tek burada karşı konulabiliyor. trump bir tweet atıyor ekonominin seyri değişiyor. devletlere ve tüm markalara gönüllü olarak kendi elimizle veriyi bu mecrada sağlıyoruz. ınsanlar artık bu mecrada tanışıyor, arkadaş, sevgili oluyor ve hatta evleniyor. yakın bir dönemde abd'de sosyal medyadan tanışma yoluyla yapılan evliliğin, diğer tüm tanışma yöntemlerini geçtiği görüldü. elbette cinsellige erişim ve boynuzlama da bu sayede artti. tabii yine insanlar burada kavga ediyor, nick ardına sığınıp tanımadığı insanlara küfrediyor, sevgilisine trip atıyor. ofise gitmeden evde calismak bu mecra sayesinde kolaylasti ve yayginlasti.

    dolayısı ile bu da insan ve üretim ilişkilerinde çok köklü değişikliklere yol açtı. başlığın en uzun entry'isini yazdığım için kendimi tebrik ediyor; buraya kadar okuyan herkese de sabrından dolayı çok teşekkür ediyorum. hava çok sıcaktı, 5'den beri uyuyamiyinca da kendimi yazmaya verdim napiyim?

  • rixos'ta şüpheli ölüm

    http://www.cumhuriyet.com.tr/…r_babanin_isyani.html

    https://eksiup.com/p/8k54240ech5i

    8 yıldır acılı bir babanın adalet arayışına olumsuz cevap veren bir otel.

    8 yıl önce rixos otelde staj yapan 16 yaşındaki burak oğraş, otelin havuzunda ölü bulunuyor. kriminal dairenin ölümden önce darp bulguları bulmasına karşın, olay intihar denerek kapatılıyor.

    işin ilginç yani dönemin emniyet müdürü ali yılmaz, bir yıl sonra rixos 'ta işe başlıyor. al gülüm, ver gülüm ne güzel çıkar ilişkileri.

    acılı baba oğlunun otelde fazla çalıştırıldığını, henüz 16 yaşında olan stajer çocukların yetişkinlerle aynı odada kaldığını belirtiyor. olay günü çocuğun 4 kişi tarafından dövüldüğüne şahit olanlar olmakla birlikte, kimse korkudan konuşamıyormuş. çocuğun cep telefonunun sinyaline olay anından sonra ulaşılamıyor ve cep telefonu kayıp. kuvvetle ihtimal katillerle görüşmeler ve deliller o telefonda olduğu için yok edilmiş telefon. bu da olayın intihar olduğu şüphesini tamamen ortadan kaldırıyor.

    acılı baba murat oğraş 8 yıldır kimseye sesini duyaramıyormuş. artık hapse girmeyi de göze aldığını belirterek, oğlunun katillerinin bulunmasını talep ediyor.

    bu başlığın ses getirmesi ve kamuoyu oluşturması dileğiyle. umarım katiller bir an önce bulunur, vicdanını bastıramayan bir şahit konuşur. adaletin kısa sürede tecelli etmesi ve acılı ailenin acılarının son bulması dileğiyle. servetinizde birilerinin kanı ve gözyaşı varken, nasıl huzur içinde uyuyorsunuz?

  • türk kadınının kan bağışında bulunmaması

    https://eksiup.com/p/fw28419ed3ub

    o kadar açıklama yapılmış hala boş boş ötüyor lavuklar. üç kere kan bağışladım, üçüncüde bayılınca doktorlar kan bağışlamamı kesinlikle yasakladılar.

    sonra bir hocamızın kız kardeşi lösemi kanseri oldu ve trombosit bağışına gittim. kan alacak hemşireye de 'böyle böyle' diye durumu açıkladım. hemşire 'kan başka, trombosit başka' diyince, yattım koltuğa, seruma bağlandım. bir 5 dk sonra 'küt' diye gittim, yine bayıldım. doktor durumu öğrenince, hemşireyi bayağı azarladı ve kesin bir şekilde ültimatom verip, 'siz bir daha hiçbir şekilde ne kan, ne de trombosit bağışında bulunmayacaksınız.' dedi.

    ilk iki kan bağışımı kızılay için, üçüncüsünü ise teyzem için yapmıştım. benimle birlikte bağışta bulunan kız kardeşim de, daha hafif derecede olmakla birlikte, bir baygınlık geçirdi. ailem o bağıştan sonra ikimizin de benzinin sapsarı olduğunu ve yıllarca kendimizi toparlayamadığımızı söyledi.

    bakın kadın olmaya dair bir fikriniz yok. regl kanaması zaten rutin de, pek çok kadının rahimde oluşan kist miyomlardan dolayı regl kanaması normalden çok daha yoğun oluyor. ben ve kardeşim bu nedenle yıllarca demir eksikliği tedavisi gördük. kız kardeşimin miyomu çok büyüyüp, tüm kan değerleri yere düşünce de, ameliyatla miyomunu aldırmak zorunda kaldı. ayrıca kadınların çoğunun kırmızı etle arası erkekler kadar iyi değil.

    pipilerinin kanadığını görse 3,5 atacak lavuklar, gelmiş burada aptal aptal ahkam kesiyor. kadın olmaya ve kadınların yaşadıkları sıkıntılara dair bir bok bildikleri yok ama nefret kusmak serbest. madem bu verileri yayınlıyorsunuz anemi, demir eksikliği hangi cinsiyette daha yaygın bir problem onu da yayınlayın. odun geldiniz, kereste gideceksiniz cahiller. mesela ben yukarıda bir tane paylaştım. gebe kadınlarda %50 imiş bu oran, normal çünkü kanınla başka bir canlıyı besliyorsun. hiç kadın olma üstüne kafa yorma anca cahil cahil, boş boş konuş.

  • protesto için etek giyen erkek avukat

    yok meriçmiş de, yok içindeki arzuları açığa vurmuş da, yok reklam yapıyormuş da. hayatında mevcut kurulu düzen üzerine hiç kafa yormamış, hiçbir şeye itiraz etmemiş itaatkar, sümüklü, ezik kölelerin doluştuğu başlık olmuş. sizin o beyinsizliğinizden, güç karşısındaki kulluğunuzdan nasıl tiksiniyorum bir bilseniz sünepeler.

    tanım : başlık altında avukat beye giydirdiğini zanneden eziklerden çok daha cesur ve yürekli bir abidir. sayılarının çoğalması ve bu boktan düzeni değiştirmede bize yardımcı olmaları temennisiyle. ezik, sünepe köleler sizi.

  • oecd 2019 kadına karşı şiddet haritası

    evet bu ülkede erkeklerin epeyce bir kısmı, hödük oğlu hödük maalesef. dilipak ie evrimi kabul eden ateist, mesele kadınlar oldu mu aynı fikirde olur çok rahat.

    ben aslında bu ateist, solcu görünümlü bazı erkek ve kadın yazarların, seküler tarafı kendine çekmek isteyen ve algı yönetimi yapan aktroller olduğunu da düşünmeye başladım. seküler, solcu insanların bu kadar aptal olmasını bünyem kabullenmiyor zira.

    evet erkek cinayeti daha fazla ve erkekler birbirini daha çok öldürüyor. peki bu konuda siz ne yapıyorsunuz sayın erkekler? google akademik'e girin ve erkeğe şiddet, erkek cinayeti yazın bakalım sonuç ne? ben yazdım ve tek bir çalışma bile bulamadım açıkcası.

    erkeklerin de ataerkinin mağduru olduğunu araştıran çalışmalar ise hegemonik erkeklik başlığı altında toplanıyor ve bu meseleyi de daha çok kadınlar çalışmış. evet erkek intiharlarının yaygınlığı ve sizin daha fazla şiddete uğramanız da ataerki ve size dayatılan hegemonik erkeklik ile ilgili ve erkeğin uğradığı şiddeti de feministler ve pro-feministler çalışmış daha çok. burada 'ühühü asıl erkek daha çok şiddete uğruyor.' diye zırlayana kadar, erkeğe uygulanan şiddeti ve nedenlerini araştırın boş işler müdürleri. örnek, gizem çelik 'in ' erkekler de ağlar 'isimli çalışması. merak eden, indirir okur. https://eksiup.com/0c4f92c0d469

    sorun şu ki, erkeğe şiddet uygulayanlar genelde tanımadığı erkekler iken, kadına şiddet hane içinden ya da tanıdığı erkeklerden geliyor daha çok. belki erkekler daha çok ölüyor ama kadınlar çok daha uzun vadeli ve sistematik bir şiddete uğruyor.

    türkiye 'de kadına şiddet, iddia ediyorum bu rakamların en az 10 katı ama hiçbir kadın babam bana tokat attı, eşim beni tekmeledi diye gidip şikayetçi olmuyor. türkiye'de kadınlar, şiddet ölümcül dereceye geldiğinde, dayanılmaz olduğu noktada şikayetçi oluyor ancak. hatta çoğu kadın şiddeti o kadar kanıksamış ve içselleştirmiş durumdaki, bir hata yaptığında, ne bileyim yemeğin altını yaktığında, eşinin kendisini dövme hakkı olduğunu düşünüyor. hacettepe üniversitesi'nin aile içi şiddet çalışmasında, kadınların şiddeti onayan pek çok ifadesi var.

    alın size çok somut bir örnek :

    https://eksiup.com/caf982686179
    https://eksiup.com/f04804718836

    bakın bu entry'inin sahibi atanamayan einstein, dayakçı kocasını kimseye anlatmamakla hava atıyor ve sıla'yı şikayetçi olduğu için eleştiriyor. hah işte bu da kadınların bu memlekette ne kadar cahil, pısırık olduğunun göstergesi. 56 kişi de bu entry'i favlamış. yani ne diyor bu zihniyet? kol kırılır yen içinde kalır.

    sıla'nın şikayetçi olmasına bu kadar tepki de bununla ilgili. ahmet kural ilk ifadesinde gayet kabul etti şiddet uyguladığını ve saçma sapan bir ifade verdi. daha önce naz çekem'in parmağını kırdığı ve yine bir ekşi sözlük yazarı kadına, kendisini tanımadığı için bir barda sözlü şiddet uyguladığı da, sabit. adamın leş gibi bir sicili var yani. naptı peki ilk kez insanların bir kadının tarafını tuttuğunu görünce? saçma sapan yok rapor tam teşekküllü hastaneden alınmamış, yok iki gün sonra alınmış, yok arkadaşları ile 18 saat sonra eğlenmiş diyerek, sıla'yı karalamaya çalıştı.

    millet de hep bu ifadelerle savundu kural'ı. angut musunuz siz? insanlar kırıkları bile ilk etapta algılayamıyorlar. benim teyzemin motosiklet kazasında, leğen kemiği kırılmış, yıllarca yanlış şekilde romatizma tedavisi uygulanmış. sonra sorun anlaşılınca da kendi ameliyat olmaya korktu ama çok aksamaya başlayınca mecburen oldu ve protez takıldı.

    sıla'da hem en başta şikayetçi olmak için cesaret edememiş olabilir; hem de idrarından iki gün sonra kan gelince olayın vehametini anca idrak etmiş olabilir. yalnız sizin sürekli bize sıla üzerinden gözdağı vermeniz çok can sıkıcı gerçekten de.

    çocukluğumdan beri şiddete uğrayan, gözü moraran, burnu kanayan pek çok kadının varlığına şahit oldum ama bunlardan birinin bile gidip şikayetçi olduğunu görmedim. dayak yeme nedenleri de çorap eşinin bulunmaması, mutfak tezgahının ciflenmemesi, çamaşır çekmecesindeki ufak bir dağınıklık gibi saçma sapan nedenler. bu da bu ülkedeki kadınların çoğunun bu durumu kanıksadığını ve öğrenilmiş çaresizlik yaşadığını gösteriyor. sıla bu öğrenilmiş çaresizliği yenen, utanması gerekenin dayak yiyen kişinin değil, dayak atan kişinin olması gerektiğini gösteren son derece cesur bir kadın.

    norveç, finlandiya gibi ülkelerde şiddetin bu kadar yüksek görünmesi ise oradaki kadınların eğitim ve bilinç düzeyleri ile ilgili. evet onlar her tokatı, sarsmayı, hakareti vs şikayet ediyorlar. geçen norveç'de yaşayan bir yazar orada kadınların hangi durumlarda şikayetçi olduğunu çok güzel açıklamıştı.

    hiçbir canlının şiddete uğramadığı, sorunların şiddet değil, diyalog yolu ile çözüldüğü bir dünya inşa etmemiz dileğiyle ; tüm hemcinslerimi sevgiyle selamlayıp, hepsinin geçmiş kadınlar gününü kutluyorum.

  • evliliğin beta/omega erkekler için ortaya çıkması

    bacım hangi sosyoloji o? açık öğretim terk mi? bana bir tane kaynak göster sosyolojide, erkekler için beta, omega, alfa tabirini kullanan?

    engels, morgan gibi pek çok sosyal bilimci aile ve mülkiyet ve devletin kökenini böyle açıklamaz elbette. aile malum devletin en küçük yapı taşı. aile ve bildiğimiz anlamında evlilik kurumunun ortaya çıkışında, yerleşik hayata geçişle birlikte ilk kez insanların, tükettiğinden fazla üretmesi yani artı ürün dediğimiz kavram önemlidir. artı ürün sadece aileyi değil elbette, orduyu, hukuk kurumunu, dini ve dolayısıyla devlet dediğimiz oluşumu da ortaya çıkardı.

    yerleşik hayata geçtikten sonra zenginleşmemizde sabanın bulunuşu ile tarımda verimliliğin artışı, hayvanları evcilleştirmemiz ve daha sonraki aşamada madenleri işlememiz etkili. yerleşik hayattan önce anaerkil değil ama anasoylu bir dönem yaşadığımızı düşünür sosyal bilimciler. yani kadın egemen bir sistem yoktu ama mevcut koşullara göre daha eşitlikçi bir sistem de yaşadığımız düşünülüyor. elbette bu tahmini de avustralya, abd gibi yerlerde yerlilerin yaşamını gözlemleyerek yapıyor, antropologlar. yerleşik hayata geçtiğimiz m.ö. 12.000 yılında yazı yok henüz malum.

    buna göre hem kadın, hem de erkekler çok eşliydi o dönemde. beta erkek dediğimiz şahıs, çirkinliği dolayısı ile tercih edilmeyen erkekse, beta kadınlar da aynı nedenle tercih edilmiyordu ve bunlar da birbiri ile sevişiyordu muhtemelen. e bu da hala geçerli, her evlenen ve genini aktaran kadın çok mu güzel? herkes bir şekilde dengini bulup, sevişiyor ama. tabii toplumsal tabular yüzünden sevişemeyen kadın da çok fazla ama 'çirkini öpen olmamış, çirkin kendini çok namuslu sanmış.' atasözü de bir gerçekliğe tekabül ediyor sonuçta. hatta yeterince güzelseniz, en dindar erkek bile bekaretinizi umursamaz. bakınız rus kadınları.

    bir de bu kadın çok değerli zırvası var. sanki üreme kaygımız var da artık, yumurtalar çok değerli olsun? canlıların nesli tehlikeye girmediği sürece, dişi çok değerli falan olmaz. sevişecek daha az sayıda kadın olması tamamen toplumsal normlarla ilgili ve bu nedenle kadınlar daha değerli görülür. yoksa her dönemde kadın erkek nüfusu birbirine denk ise tek eşlilik genel norm olmuşsa, kadın nasıl daha değerli olabilir?

    hah zurnanın zırt dediği yer işte zenginleşmemiz sonucunda mülkiyetin ortaya çıkması. öncesinde çocuklar tüm kabilenin çocuğu kabul edilir ve babası önemsenmezdi. anne kesin olarak belli olduğu için anasoylu idi o toplumlar zaten. bu çocukların yetiştirilmesinde kabilenin kadınlarının yanısıra, büyük anne ve büyük babalar da rol oynardı. hatta kızılderililerde de amcaların hepsinin çocuğun babası, teyzelerin hepsinin de çocuğun annesi kabul edildiği gözlemlenmiş.

    mülkiyet ortaya çıkınca, babalar kaynaklarını kendi çocuklarına aktarmak istemiş. yani başkasının çocuğuna malını mülkünü bırakmak istememiş. bildiğimiz anlamıyla miras denen kavram çıkmış. bunun sonunda bazı topluluklarda tek eşliliğe, bazıların da ise erkeklerin çok eşli olmasına izin verilmiş. kadının çok zorunlu haller dışında çok eşli olmasına izin verilmemiş. bu izin de, muhtemelen nesil tehlikeye girdiğinde, yumurtanın döllenmesini garantilemek için verilmiş.

    tek eşliliğe evrilmemizde, insan beyninin çok büyük olması dolayısıyla, insan yavrusunun yetişmesinin çok uzun sürmesi nedeniyle fazla enerji gereksiniminin rol oynadığını düşünenler de var. kadın yavrusu büyüyene kadar, bir erkeğin çocuğunun arkasında durmasına ve kaynak sağlamasına ihtiyaç duymuş olabilir. bu da tek eşliliğe evrilmemize neden olmuş olabilir. yalnız evlilik kurumu ve miras aktarımı daha ilerleyen aşamalarda olmuş elbette.

    erkeğin bu mirasımı ve mülkiyetimi kendi yavrularıma, canım kuzucuklarıma aktarmalıyım sevdası ise kadının eve kapatılma ve cinselliğinin baskılanması sürecini başlatıyor. çoğu toplum da tek eşliliği teşvik edip, kısmen erkek cinselliğini de baskılıyor. malum yahudilik ve katoliklikde de üreme dışında, haz için yapılan sevişme hoş karşılanmıyor, günah kabul ediliyor. tabii her eve nöbetçi gardiyan atayamayacaklarına göre, bunun denetimini yapamamışlar ama insanların sevişmeyi pis bir eylem olarak kabul etmelerine ve bu eylemden dolayı kedilerini suçlu hissetmelerine neden olmuşlar. bizde de evlilik dışı cinselliğin günah kabul edilmesi, aynı sonuçlara yol açmıştır ve halen de açıyor. sonuç, evlilik sonrasında yaşadığı cinsellikten mutlu olamayan ve tatminsiz milyonlar elbette. örneğin vajinusmus genelde üniversite mezunu kadınlarda görülür, çünkü kırsal alanda kadın 15-16 yaşında yani hormonları deli gibi çalıştığı zamanda evlendirilir ve kadın cinselliğini yaşamaya başlar. oysa eğitim düzeyinin yükseldiği kentte, kadınların ileri yaşa kadar hormonlarını ve bedenlerini baskılaması beklenir. bunun sonunda da kadın cinselliği tabulaştırıp, kirli bir eylem olarak kabul ediyor. tabii bu korku genelde muhafazakar ailelerin kızlarında gelişiyor.

    dolayısıyla evlilik beta, gama, omega erkekler yüzünden ortaya çıktı iddiası külliyen safsatadır. sosyal bilimlerin hiçbir dalında erkekler bu şekilde kategorize edilmez. bu safsatayı ortaya atarken, sosyal bilimlerin adını anmak ise aymazlık ve de cahilliktir. nafaka ile ilgili hukuksal açıklamamı ise bir önceki entry'imde yaptım

  • evlenmelerin azalıp boşanmaların artması

    çok şahane tespitler yapmışsınız yine. evet evliliğin azalıp, boşanmaların artmasının nedeni red pill panpa. erkekler sizin sayenizde bilinçlendi, kadınların yüzüne bakmamaya başladı, hep ondan ötürü. bir git iki anket yap sokakta, bakalım kaç kişi duymuş bu zımbırtıyı? ben epeyce bir üniversiteli gence sordum, bu mecrada yazar olmayanlar bilmiyor bu akımı. o yüzden kendinizi çok önemseyin be gülüm. sandığınız gibi bir etkiniz yok.

    evliliklerin azalıp, boşanmaların artmasını temelde tetikleyen neden sanayi devrimi sonrasında ortaya çıkan toplumsal değişimlerdir.

    ne oldu peki temel olarak? insanlar sanayi devrimi sonrası kentlere göç etmeye ve fabrikalarda çalışmaya başladılar. kadınlar da çalışmaya başladı elbette ve ilk defa para kazanmaya başladılar. o güne kadar kadınların emeklerinin sadece kullanım değeri vardı, değişim değeri yani ekonomik bir karşılığı yoktu. özellikle 1 ve 2. dünya savaşında savaşa giden erkekler yüzünden boşluğu kadınlar doldurdu ve böylece daha çok kadın çalışmaya başladı.

    feodal toplum yapısında aile evleneceğiniz kişiyi belirler ve boşanmak ayıpken işler gitgide değişmeye başladı. boşanma hakkı, fransız ihtilali öncesinde sadece soylu kadınlara, o da bazı toplumlarda tanınıyordu. katoliklik gibi mezheplerde boşanmak hepten yasaktı zaten. osmanlı'da da koca onay vermediği sürece kadın boşanamadığından bu temel haktan yalnızca evlilik öncesi sözleşme imzalayan soylu kadınlar yararlanabiliyordu.

    boşanma ilk dönem yani birinci dalga feministlerin elde etmeye çalıştığı temel haklardan biridir. birinci dünya savaşından sonra önce isveç, ardından bolşevik devrimi sonrası rusya ve diğer avrupa ülkeleri kadınların boşanma hakkını aile reformu ile tanımaya başlamıştır.

    ikinci dünya, savaşı sonrasında kadın erkek eşitliğini yasa ile kabul eden ülke sayısı artmıştır. 68 devrimi sonrası daha da fazla hak elde etmiştir kadınlar. kürtaj hakkı gibi, doğum kontrol hapının keşfiyle istenmeyen gebeliği engelleme dolayısı ile kadınların cinselliğini daha rahat yaşaması gibi.

    evlilik kadınların lehine olan bir kurum olsaydı, binlerce yıl boyunca, erkekler kadınların boşanma hakkına engel olmaya çalışmazdı. yine batı'da da iktidara gelen her muhafazakar parti, kadınların kürtaj hakkını geri almaya çalışmazdı. feministler bu konuda ciddi mücadele vermişlerdir. bazı kazanımları da çok geç elde etmişlerdir. örneğin fransa' da 1975 yılında çıkan yasayla kadınların ev işlerini yapmalarının zorunlu olmadığı kabul edilmiş. aile mülkiyetini yönetmede kadın ve erkeğin eşit haklara sahip olması ise 1985 yılında kabul edilmiştir.

    sonuç olarak boşanma ve evlilik oranlarının düşmesi en fazla gelişmiş ülkelerde yaygın. bunun nedeni de red pill, puhaha. alakası yok tabii. bunun nedeni sanayi devrimi ve kentleşme sonunda kadının ekonomik özgürlüğünü kazanması. feministlerin uzun süreli mücadelesi sonunda kadınların cinselliğini yaşamak için evlenmek zorunda olmaması. zira 2. dünya savaşı sonuna hatta 68 devrimine kadar batı'da da bekaret önemli bir kavramdı. yine kadınların evliliğin kendilerine yüklediği ev içi sorumluluktan kaçınması da bu nedenlerden biridir. çünkü kadın ne kadar yoğun bir işte çalışsa da, ispanya gibi ülkeler yasa çıkartarak, erkeklerin ev içi iş paylaşımında %30 sorumluluk alması gerektiğini belirtse de, maalesef iskandinav ülkeleri belki almanya gibi çok gelişmiş ülkeler dışında bu eşitliği tam anlamıyla sağlayan ülke yok.

    sosyal medya ise sadece alternatifler bağlamında değerlendirilmiş. oysa sosyal medyanın asıl rolü, farklı düşüncelerle karşılaşan algısı açık insanların zihniyetini dönüştürmesidir. ayrıca elinizin altında her tür bilgiye erişmenizi sağlayacak bir güce sahip olmanızdır. bu nedenle sosyal medyayı yaygın şekilde kullanan genç nesil daha açık fikirlidir. ingiltere'de ab'den çıkmaya direnen ve aleyhte oy kullananların gençler olması ve bizde de hayır oranının en yüksek çıktığı yaş grubunun 18-25 arasında olması tesadüf değildir. bu nedenle despot ülkeler interneti tamamen yasaklıyor ya da bazı sitelere girişi engelliyor.

    öte yandan batı beraber yaşayan çiftlere de birbirlerinin sosyal güvencelerinden faydalanma hakkı tanıdığı için, geleneksel evlilik ritüellerinden hoşlanmayan pek çok kişi evlilikten kaçınıyor.

    bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde değişim daha yavaş elbette. tabii eskiye nazaran boşanmanın normal karşılanması da bu oranları arttırdı. ben eminim ki evlilik dışı doğum yapan bekar anneler normal karşılandığında ya da beraber yaşanan kişinin sosyal güvencesinden faydalanıldığı anda evlilik oranları çok daha sert bir şekilde düşecek. sosyal güvencemden sevgilimin faydalanması mümkün olsaydı, ben de asla evlilik gibi bir saçmalığa bulaşmazdım. bu toplumda yaşadığımız için sevgilimle evlenmek zorundayız yalnız.

    aslında sürekli bakire olmayan ya da anne olmayan kadınlarla dalga geçerek, kadınlara evlilik dayatması yapan sizsiniz. bu yaptığınız baskı ise bekar kalmaktan asıl korkan tarafın siz erkekler olduğunu kapı gibi ispatlamaktadır.

    nafaka ile geçinen örnek ben şeyma subaşı ve bazı ünlüler dışında duymadım. kadın çalışmazsa eğer sizin vereceğiniz üç kuruşla mümkün değil geçinemez. nafaka oranlarının boşanmayı tetiklediği iddiası, külliyen yalan. ekonomik özgürlüğü olmayan ve boşandığı zaman da piyasada iş bulması mümkün olmayan kadınlar, boşanmaya çok zor cesaret ediyor.

    ayrıca nüfusumuz çok fazla ve soyumuz kesinlikle tehlikede değil, hatta nüfus fazlalığı bir tehlike artık. bu nedenle evlilik dönüşüm geçiren demode bir kurum. muhtemelen 100 yıl sonra batı da, 250 yıl sonra da tüm dünyada ömrünü tamamlayacak evlilik.

    neyse haklarımız uğrunda kan ve gözyaşı döken, hapis yatan, işkence gören ve hatta ölen tüm feminist yoldaşlarımı sevgiyle anıyor, ödlek pembe popolu red pillcilerin ise sünnete ve zorunlu askerliğe karşı çıkan bir eylem yapmalarını en kısa sürede bekliyorum. madem çok etkilisiniz, görelim bir boyunuzu posunuzu yiğidolar.

  • çalışmayan kadın eşine kahvaltı hazırlamalı mı

    ne boş beleş adamlarsınız. sanki 5 yaşındalar da, hizmet bekliyor paşalar. eşin erken kalkmayı, seninle muhabbet ve kahvaltı yapmayı seviyorsa, kalkar hazırlar. yoksa sabahın köründe aç karnınızı doyurmak için niye kalksın, bu niye üstüne vazife olsun? ha evde daha çok vakit geçiren, daha fazla sorumluluk almalı elbette. kadın çalışmıyorsa, elbette ev temizliği ve yemek yapımına dair daha fazla sorumluluk üstlenmeli. ama yani 5 dk da hazırlanacak bir kahvaltı için niye uykusunu bölsün? dolaptan zeytin peynir çıkarmak ve 2 yımırta kırmaktan aciz misiniz? ya da haşla, kayısı kıvamında pişir yımırtanı. sen traşını olup, elini yüzünü yıkayana ya da duş alana kadar yumurta kıvamına gelir. deneme yanılma yöntemi ile istediğin kıvamı tutturursun.

    hadi buna üşendin diyelim, akşamdan tahıllı sandviç ya da tost ekmeğinin arasına, peynir ve yeşillikli sağlıklı bir kahvaltı hazırla. ekmeği ekşi mayalı bulursan daha iyi tabii. hem daha fazla uyursun, sandviçini iş yerinde yersin. buna da mı üşendin? o zaman git çiğ fındık, çiğ badem, kayısı çekirdeği, kuru erik, kayısı, dut falan al. buzdolabı poşetine kuru meyveleri daha sınırlı sayıda olmak üzere doldur. yanına da bir muz ve süt ilave edebilirsin, iştahına bağlı. poğaça çayla kahvaltı etmekten 100 kat daha sağlıklı verdiğim tavsiyeler. ha çöp yemişsin, ha poğaça.

    kimseyi uykusundan edecek kadar bencil olmayın. sonra o insanlar nefret ediyor eşlerinden haberiniz olsun. poğaça yiyip göbek de yapmayın. verdiğim tavsiyeler kısa vadede daha pahalı ama uzun vadede sağlığınız için çok faydalı. erkeklerin göbeği kalp sağlığı için, kadının kilolu olmasından çok daha zararlı. kadında kilo, kalça, basen, bacak, göbek diye yayılırken; erkek de genelde göbek, göbek, göbek şeklinde dağılıyor ve iç organlar yağlanıyor. o da size kalp damar hastalıkları olarak geri dönüyor ve ülkemizde birinci ölüm nedeni bu.

    ha bunu bu kadar dert ediniyorsanız da, çalışan kadınlarla evlenecek ve aranızda mantıklı bir iş bölümü yapacaksınız. erkeklerden aşçı, hatta dünyaca ünlü şefler çıktığına göre yemek yapmak, kahvaltı hazırlamak kadının fıtratında olan bir şey değil demek.

    bence kadın erkek hepimizin üstünde fazla yük var. mesai saatleri 10-16:00 arasında olmalı, her işyeri de ücretsiz kreşe sahip olmalı. 2008 yılında kamuya bağlı ücretsiz kreş sayısı 497 iken, 2016 yılında bu sayı 56'ya düşmüş. tabii müftülük kreşleri binlerce sayıda açılmış. 11 milyon kadın çocuk, hasta, yaşlı bakımı yüzünden iş hayatına katılamıyor. iş hayatından geri çekilen kadınların büyük çoğunluğu ise 25-34 yaş arasında, annelik yüzünden çekiliyor.

    siz daha bu bok gibi sistemi savunun. ev kadınlığının nasıl bir ciddi mesai ve efor gerektirdiğini anlamayın. o kadınlar instagram'da kısır fotoğrafı paylaşıyor diye, onların hayatı gün kıvamında yaşadığını zannedin. 5 çocuk büyüten annemin yaşadığı zorluğu, en büyük çocuk olduğumdan, annemin destekçisi olarak ben bilirim. ben 6,5 yaşındayken biz 5 kardeştik ve ben ev işleri ve yemek yapımı ile çok küçük yaşlardan beri haşır neşirim. kaldı ki bu düzenin pek değişmediğini 10 sene önce gittiğim bir akşam gezmesinde de gözlemledim. 13 yaşındaki erkek çocuk bilgisayar başında oyun oynarken, 7 yaşındaki kız çocuğundan bize hizmet etmesi istendi. üstelik bu aile egeli öğretmen bir çift. köylü, eğitimsiz falan değil yani. çok üzüldüğümden o küçük kıza, tabakları elinden hemen aldım tabii. daha tabağı dengede tutmayı bile beceremiyordu. sonra herkes babasının premsesi. he kesin öyle. ben hiç prenses gibi yetiştirilen kadınla tanışmadım, siz nereden buluyorsunuz sahi onları?

    kadınlar sizin bakıcı ya da hizmetçileriniz değil. bunu kalın kafanıza sokmanız, daha mutlu beraberlikler yaşamanıza neden olur sadece. ayrıca bu kadar uzun mesai saatleri de kimsenin hayrına değil. bok gibi düzeni, sizi sabahın 6'sında ayağa diken düzeni sorgulamayın da, kadınları suçlayın siz. böylesi daha kolay değil mi sayın hanzolar?

    son olarak eşinden kahvaltı değil, huzur beklediğini söyleyen erkeği meriç diye linç etmişsiniz ama o dimdik durup, geri adım atmamış. böyle yazarların çoğalması dileğiyle. şu sümüklülerin dayattığı, hanzo, maço erkek modeline karşı çıkın lütfen. maçoluğu savunan erkeklerin ise en kısa sürede 'sen bana omuz mu attın?' diye dayılanan bir hanzo tarafından dövülmesi dileğiyle. azalarak bitseniz keşke.

  • erkeklerin bacaklarını açarak oturmasının sebebi

    he he, hödüğüz, hanzoyuz, yanımızdaki insana saygımız yok demeyin de, bla bla yapın. türk erkeği penis boyu ortalaması 22 cm, taşak ağırlığı 2 kg çektiği için kapanmıyor bacaklar tabii.

    oğlum siz niye bu kadar beyinsizsiniz? millet size bacak aranıza japon yapıştırıcı sürüp, 1 milim bile boşluk bırakmayın mı diyor? hepimiz biyoloji dersi aldığımızdan beri anatomik farklılıklarımızın olduğu ve sizin bacaklarınızın biraz aralık durması gerektiğinin farkındayız. yalnız 30 cm çükünüz olmadığına göre, arada 30 cm boşluk bırakmayın bir zahmet.

    hayır yani bir prezervatif firmasını çük boyunuz konusunda yanıltıp, bizi cümle aleme rezil ettiğinizi herkes biliyor. anket yapılan erkeklerin neredeyse yarısı, benimki xxl dediği için az daha firma batıyordu.

    buyur http://www.hurriyet.com.tr/…orta-boy-aldilar-188147

    neyse asla penis boyunuzla dalga geçmiyor, geçeni kınıyorum. sahtekarlığınızla dalgamı geçerim ama :).

    bu mesele ne sadece kadınların, ne de sizin tiksindiğiniz feministlerin derdi. başlık altında bu durumdan şikayetçi pek çok medeni erkek olmuş zaten.

    daha önce anlattığım bir anımı anlatarak, erkeklerin de bu durumdan rahatsız olduğunu somutlaştırayım. efendim, bir vakitler ingilizce kursundaki abd'li bir hocamıza, ülkemizde en çok hangi durumdan rahatsız olduğunu sormuştum. adamcağız da, bu erkeklerin bacaklarını ayırarak oturma meselesini söyledi hemen. sonra sınıfın oğlanlarına dönüp, 'türk erkekleri niye bacaklarını ayırarak oturuyor?' diye sordu. uzakdoğu dahil pek çok ülkede ingilizce öğretmenliği yapmış ama hiç böyle bir durumla karşılaşmamıştı. sınıfın oğlanları kızardı, bozardı, hık mık yaptı kaldı. diyemediler biz türk erkeklerinin çük boyu, siz amerigalıların en az iki katı falan diye. kadın olsaydı hoca, kesin 'şimdi hocam biliyon mu bizim sizden farklı olarak çük ve taşağımız var.' derlerdi eminim.

    o yüzden geçiniz anotomik farklılık ve sağlık meselesini. düzgün oturmayı beceren erkeklerin çükü yok mu? hepimizin yakın gelecekte hödük, bencil, saygısız insanın azaldığı bir ülkede yaşamasını temenni ediyorum.

  • getir'in kadın pedini ayrı pakette göndermesi

    https://eksiup.com/a986d0be4825
    https://eksiup.com/dbc98dcef857

    sevgili kadınlar sözlükteki gerzekleri tespit edeceğiniz yeni bir başlık daha açıldı. kaç kişi yazarın viral reklam yaptığını söylemiş, ben dahil bir kaç kişi de şahsın erkek olduğunu belirtmiş ama olsun, biz yine de kadın ve feministlere nefret kusalım. ne de olsa ekonominin, hukukun, demokrasinin bu kadar kötü gitmesinin tek nedeni feministler. devlet bahçeli bile feministlere uyduktan sonra tayyipçi oldu.

    oğlum harbi ağır vakasınız üzülüyorum sizin için. bu kadar beyin terk ve gerizekalı olmanıza ayrı, içinizin bu kadar nefretle dolu olmasına ayrı üzülüyorum. en az 100 kez şöyle saçma başlıkları açan ya da hortlatanların çoğu erkek çıkmasına karşın, hep aynı tuzağa düşmeye devam ediyorsunuz. çok normal, gerizekalısınız çünkü. neyse buyrun sizi başlık altındaki alıkları engellemeye davet ediyorum.

  • türkiye'nin en yobaz şehri

    bence erkeklerin doğru değerlendirme yapabileceği bir başlık değil bu ve nitekim yapamamışlar da. en yobaz iller gündüz saatlerinde bile kadınların görünmediği ve farklılıklara tahammülün sıfır olduğu illerdir.

    bu anlamda ne trabzon, ne sakarya, ne kocaeli (hele buna çok gülüyorum), ne afyon, ne konya ve hatta ne sivas ve de kayseri bu tanımlara uyar. erzurum'da ilkokul biri okudum ve son durumunu bilmiyorum ama atatürk üniversitesi çok köklü bir üniversite olduğu için, belki az sonra bahsedeceğim illerin bir tık ilerisinde olabilir. yalnız atatürk üniversitesi öğrencilerinin şehre takılmadığı söyleniyor. eğer kampüs kendine yetiyorsa ve şehirden uzak inşa edilirse, o kentin gelişimine bir katkısı olmuyor. cumhuriyet ve erciyes için de aynısını duydum. oysa örneğin sakarya üniversitesi'nden merkezi bir yere dolmuşla 7 dk'da inersin ve kafelerinde, yeşil saçlı hızmalı erkek öğrenciden, turuncu saçlı göbeği açık, poposunun altında şort giymiş kadın öğrenciye pek çok farklı tipte insan görürsün.

    sivas, kayseri, konya, trabzon'da nispeten köklü üniversiteleri ile bu sıralamaya girmez. bu şehirler az da olsa kadının sokaktaki varlığına alışmıştır çünkü. kocaeli ve sakarya istanbul'un dibinde ve evet minili, askılı gezen kadın azdır ama sokaklarında ve kafelerinde kadınlar cirit atar. afyon'dan sürekli geçiyorum ve hem uğrak noktası olmasından, hem de yapılan yatırımlardan dolayı o kadar yobaz ve geri kalmış bir il olduğunu düşünmüyorum. yine bu şehrin sokaklarında kadınların olduğunu gözlemledim.

    mardin'de görev yapan ve doğu ile güneydoğu anadolu' da bulunan pek çok kenti gezen öğretmen kardeşime göre bir numarada bitlis, iki numarada muş bulunmaktadır. bitlis'te kadın öğretmenlere bayağı uzaylı muamelesi yapılmış. başka bir kadın arkadaşım ise ağrı' da görev yapan ablası sayesinde orayı sık sık ziyaret etti ve yine şehrin sokaklarında hiç kadın bulunmadığını söyledi. bayburt için de aynı şey söyleniyor.

    yozgat'ı ise farabi programı ile gelen öğrencilerim sayesinde biliyorum ve şehre dair anlattıkları hikayeler gerçekten çok ürkütücü. ben bu şehrin sözlükte abartılı bir şekilde gömüldüğünü ve tokat, çorum, çankırı gibi illerden çok da farkının olmadığını düşünüyordum ama anlatılanları duyunca, yozgat'ın gömülmesine hak verdim.

    bir şekilde kimsenin yolunun düşmediği, ekonomik ve kültürel hicbir yatırımın yapılmadığı, turizm konusunda hiçbir albenisi olmayan, kendi içine en kapalı olan iller en yobaz olanlarıdır. erzurum ipek yolunun önemli merkezlerinden biri iken son derece zengin, kozmopolit ve gelişmiş bir şehirmiş. ne zamanki ipek yolu önemini yitirmiş ve kimse uğramamış, şehir yobazlaşmaya başlamış.

    rize ve trabzon'lular kızacak ama bu illerde yobaz oranı fazla ve en yobaz örneklerini de, sakarya, kocaeli ve istanbul'un beykoz ilçesine göç olarak vermişler. bir haftasonu beykoz pazarını gezdiğimde kendimi adıyaman'da sanmıştım. bu yobazlığın nedenini de nüfusun genelinin rum dönmesi olmasına bağlanıyor ki, kabul görmek için dinin en katı yorumunu tercih etmeleri bunu doğruluyor.

    görenler adıyaman, maraş ve kilis için de yobaz diyorlar. bunlar da geri kalmış, üniversiteleri son derece dandik olan şehirler.

    o yüzden bitlis, muş, yozgat, adıyaman, rize, bayburt, ağrı, kilis, erzurum gibi şehirler varken diğerlerine haksızlık edildiğini düşünüyorum. kocaeli ve sakarya'da ben takılacak yüzlerce kafe bulurum. hatta her ikisinde de az da olsa içkili mekan var. onu bırak sapanca ve kırkpınar ikisinin ortasında ve çok fazla düzgün mekan var. özellikle kırkpınar türkiye şartlarına göre epey avrupai bir kasaba ve kendisinde istanbul'un sosyetesi ikamet etmektedir. ayrıca bu illerden kadıköy'e ulaşım da iki saat. siz bana bekar bir kadın olarak, bitlis, yozgat, bayburt ya da muş'ta ne yapacağımdan haber verin gençler. ankara'nın doğusuna
    hiç mi gitmediniz, yoksa sadece kendi başınıza gelen olayı tüm şehre genelleyecek kadar sığ mısınız bilemedim?

    edit: sokaklarda kadınların görünürlüğü ile kastım, sadece dışarıda yürüyen kadınlar görmek demek değil. bu kadınlar tek başına çeşitli mekanlarda özellikle de erkeklerle beraber sosyalleşebiliyor mu, yemek yiyebiliyor mu falan fıstık demek? daha doğrusu bahsettiğim şehirlerde pavyon dışında kadın ve erkeğin beraber sosyalleşebildiği mekanlar var mı?

  • anneni huzur evine gönder yoksa ayrılırız

    başlıkta sosyal devlet kelimesini arattım ve bulamadım. pek çok entry'imde yeni nesle ve gençlere güvendiğimi söylerim ama bu başlığı dünya ile entegre olan değil de, resmen köylü ergenler basmış.

    hayatınızda hasta bir insan için bir tas çorba yaptınız mı? alzheimer ya da demans yani bunama hastalığı olan yaşlıların bakımına dair bir fikriniz var mı? siz yaşlandığınız zaman ne durumda olacağınızı biliyor musunuz? damadı, gelini geçtim, kendi evlatlarınızın size çok gönüllü bakacağını mı sanıyorsunuz? hadi her şeyi geçtim, ses yalıtımı olmayan, nohut kadar evlerinizde ebeveynleriniz varken nasıl bir cinsel hayatınız olacağını düşünüyorsunuz? şu başlığa 40 yaş altı olup da, hayata dair bir deneyimi olmayan erkekler yazmasın rica ediyorum. ha siz yirmi yaşında iken dedesinin, ninesinin altını temizleyen torunlarsanız, o zaman önden buyrun tabii.

    bakın insan yükü ağırdır, üstelik bu öz ananız babanızın yükü olsa da böyle. benim birinci derece yakınlarım arasında pek yatak ömrü süren olmadı ama etrafımda bunun ne gibi krizlere yol açtığını çok gözlemledim.

    çok kardeş de olsa bu yükler genelde bir kardeşin sırtına yüklenir. maddi durum iyiyse, yine bakıcılar tutularak bir nebze rahatlık sağlanır ama yoksa, bakıcı seçilen kurban kadın hem manen, hem de maddeten çok yıpranır. bakan kadının beli de sakatlanır, depresyon ile beyni de. bu arada her ne hikmetse, bakan fedakar çocuk değil de, bencil ve gamsız evlat kıymetli olur. misal bir komşumuzun eşi doğum yaptığında, iş için üç aylığına yurtdışına gider. kayınvalide ne yapar peki? sen çok zayıfsın, çocuğa verem bulaştıracaksın diyip, kendi kızını emzirme dışında kadına vermez. sonunda elbette kaşık kaşık çorbasını içiren de, altından alan da veremli dediği komşumuz olur ama kayınvalidesi kendisine bir kere bile teşekkür etmezken, diğer gelinlerinden dua ve gülücüğünü esirgemedi. bir de hasta bakımı yüzünden evden çıkamayan ve depresyonun derinliklerinde boğulan kadınlar var. başka tanıdığımızın zihinsel engelli ve son derece saldırgan bir oğlu var. çok yakınlar dışında bu evladı insan içine çıkaramıyorlar, çünkü milletiie buruyor, tükürüyor, yemek masasını deviriyor falan. ergenliğe girince herkesin ortasınsa mastürbasyon yapıp, bu anlamda da saldırgan davranışlara başladı. çözüm yine anne tabii. oğlu gün ışığından hoşlanmadığı için tüm gün onunla perdeler kapalı şekilde oturup, ömür boyu antidepresanlara mahkum bir anne. peki bu çocuk sizce normal insanların başa çıkabileceği birisi mi? bu insanlarla sadece bu konuda uzman kişiler, profesyonel merkezlerde başa çıkabilir.

    sayın köylü zihniyetli erkekler, umarım kapı önüne koyacağınız, siktir edeceğiniz bir eşiniz hiç olmaz ve kendi bokunuzun içinde boğulup, yalnızlık içinde ölürsünüz. kadınlar sizin hizmetçiniz olmak için doğmadı. hayır gençken de gayet yatalak olabilirsiniz ve anneniz size bakmak zorunda kalabilir. peki bu durumda hem kendi annenizi eve hapsetmekten, hem de onun 'ben ölürsem oğluma kim bakacak?' cehennem azabını yaşamasından çok mu hoşnut olacaksınız? bulduğunuz çözüm hasta, yaşlı ve engelli bakımı için kadınların ömrünü çürütmesi midir yani?

    bu durumda tartışacağımız şey yaşlı, hasta ve engellilerin bakımını üstlenecek düzgün merkezlerin olmasıdır. dünya kadar kimsesiz ve güveneceği dayanak olmayan insan var, böyle bir çözüm olabilir mi? siz bu kafada olursanız, türk kadının da zengin ya da kendinden çok kazanan koca peşinde koşmasını doğal karşılamalısınız. kadın en azından kocamın bakıcı tutacak parası olsun diyordur. sen bakıma muhtaç olduğunda, ülkenin fırsat eşitliği sağlayan bir sosyal devlet olmasını umursama, kadının görünmez emeği, onun sırtına yüklediğin görevler üzerinden sistemi yürütmeye çalış. peki ailedeki çocuk, eş ve yaşlı bireylerin bakımını üstlenen kadın ölürse ne olacak, hiç bu duruma kafa yordun mu dangoz?

    neden kimsenin sırtına asalak olmadan kaliteli bir yaşam sürdürmenin yolları üzerine kafa yormuyorsunuz? neden yaşlılar için norveç gibi tek katlı, zemine sıfır, yeşil alanı bol huzur evleri inşa etmenin yolunu aramıyoruz? bu bakım merkezlerinde yaşlıların sosyalleşeceği ve spor yapacağı merkezlerde var, yaşlıların rutin kontrolünü yapan sağlık görevlileri de.

    yok onun yerine eşin senin annene baksın, kızın kocasının annesine. hangi çevrede, kimlerle yaşıyorsunız bilmiyorum ama maymun gözünü açtı artık. köyde doğmuş, ilkokul terk, feminizmin f'sini dahi duymamış kadınlar bile artık bu hizmetçilik işlerine yanaşmıyor haberiniz olsun. o yüzden bu kafayla giderseniz, önce bir soğuk su için, sonrada yalnızlıklan küflenip çürüyerek öleceğiniz düşüncesine hazır olun.

    sözlükte türki cumhuriyet ya da başka yerlerden geken bakıcı kadınları sömüren, onlara bir gün dahi izin vermeyen insanlar varsa da, sürünerek ölsünler diyorum.

  • 30 yaşında erkek 18 yaşında kız ilişkisi

    her ilişki kendine özeldir. sizin deneyiminizin olumlu ya da olumsuz sonuçlanması sizi bağlar. kendinizden yola çıkarak, başkalarına tavsiye vermeyin lütfen

    bir ilişkinin gidişatını belirleyen pek çok parametre var. ilişkinizin olumlu ya da olumsuz sonuçlanması bir ya da bir kaç değişkenden etkilenebilir. yaş da bu değişkenlerden biri sadece.

    bir de niye hep erkeğin yaşça büyük olduğu başlık açılıyor da; aksi hiç düşünülmüyor? misal ben şu an kadın kısmının büyük olduğu ilişkiyi yürütüyorum ve ilişkimiz de miss gibi gidiyor. üstelik bizde yaş farkı daha fazla :).

    bir kere kendisi şu ana kadar en çok sohbet edebildiğim sevgilim oldu. bunu çok önemsiyorum, çünkü ben muhabbeti severim. üstelik mizah anlayışımız da uyuştu ve biraraya geldiğimiz her an deliler gibi eğleniyor, şen kahkalarımızı hiç eksik etmiyoruz. dünyaya aynı pencereden bakıyoruz ve siyasi görüşümüz de hemen hemen aynı. ikimiz de dinsiz - imansısız ne güzel :).

    ayrıca hayattan keyif aldığımız pek çok şey de örtüşüyor. doğayı ve tarihi eserleri çok seviyoruz örneğin. tarihi de severim ben, sevgilim özel olarak roma tarihine meraklı. çeşme kalesini gezerken bana bir sunum yaptı, kaleyi gezen teyzeler özendi bize. 'aaa bizim rehber ne biçim anlatıp geçiştirdi her şeyi ayol, bak genç ne güzel anlatıyor.' dediler :). 'teyzecim o bana özel, kişisel rehberim.' diyemedim elbette.

    sonra film ve müzik zevkimiz falan da acayip örtüşüyor. oturduk netflix'de marco polo izledik, sonra roman empire. bana rick and morty ve over the garden wall 'ı öğretti :). ikisini de çok sevdim.

    ayrıca ikimiz de sigara içmiyor, alkolü az tüketiyor, çay ve kahveye ise bayılıyoruz. bak bu da mühim bir şeymiş; çay- kahve sevmeyen adamla vakit geçirmenin zorluğunu daha önce deneyimledim zira. sadece sevgilim çok fazla tatlı seviyor, o kadar kusur kadı kızında da olur diyorum. sonuçta sıfır göbüşr ve kilo almayan genlere sahip.

    aslında ikimiz de bu kadar iyi anlaşabildiğimiz için şaşkınız ve bunun nedenlerini de çok sorguladık. sonunda sevgilim, 'galiba ikimizin de ebeveynleri aynı kuşaktan ve sonuçta biz benzer değerlerle büyütülmüşüz dedi. evet sevgilimin ebeveynleri epey geç anne baba olmuşlar. arada bu kadar geç doğması ile ilgili, özellikle babasına sitemlerini sunuyorum. yine de bir şekilde yolumuz kesiştiği için kendimi çok şanslı hissediyorum.

    #75579127 şu entry'imi henüz sevgilim yokken yazmıştım. kafalar uyduktan, taraflar mutlu olduktan sonra bu ilişki biçiminde eleştirilecek bir yan bulamıyorum.

    hastalandığım zaman 'gelme' diye ısrar ettiğim halde, işi gücü bırakıp bana çicek gibi bakan adamı nasıl sevmeyeyim ben? kuzum bana çay taşımaktan helak olmuştu.

    tüm çiftlere ilişkilerinde mutluluklar dilerim efendim. darısı isteyenlerin başına.

  • kürtlerin en iyi oldukları konu

    ırkçılık düşük zekalıliktir, cehalettir, analitik zekadan yoksunluktur. düşük zekalıdir ırkçı, zira empati yeteneğinden yoksundur. mesela bir türlü bu ülkede kürt dogsaydi, hayatının nasıl olabileceği üzerine kafa yormaz. alışmış o güçlü olmanın avantajlarına bir kere. misal kürtlerin nüfusu daha çok olsaydı ve lozan'da azinikliklara ana dilde eğitim hakkı verildiği halde, sırf daha güçlüler diye sözlerini tutmayip, ana dili türkçe olanlarin türkçe eğitim almaları yasaklansaydi, nasıl olurdu? yine misal atatürk 1921 anayasası'nda azınlık haklarını tanır ve yerel yönetimlerin güçlü olmasını ister ve hatta türkiyeli kavramını kullanır. fakat takipçisi olduğunu iddia eden milyonlarca kişi atatürk'ün bu yaklaşımını bilmez. buyrun:http://www.diken.com.tr/…ari-kurtler-ve-cumhuriyet/

    insan hakları evrensel beyannamesine göre bir kişiyi etnik kökeni, cinsiyeti, cinsel yönelimi üzerinden aşağılayamazsiniz;çünkü bunlarin hiçbiri bireyin seçimi dahilinde olmayan doğuştan getirdiği özellikleridir. o yüzden dünyaya senin de, yahudi, roman, kürt, ermeni, alevi, arap vs olarak gelebileceğini bir aklında tut.

    bak ırkçılara sen, 'faşist' diyince kesin kürt olmamiz lazımmış. ben orta karadeniz ile selanik göçmeni türklerin karışımından geliyorum. hatta benim çok yakın kürt arkadaşım bile olmadı. ikinci dereceden kürt arkadaşım ise tek kelime kürtçe bilmeyen, pek çok kisinin asimile kürt kabul ettigi bir kisidir. yani hayatım boyunca yakından çok az kürt tanıdım ve size 'fasist' dememin bununla bir bağlantısı yok.

    size faşist demem, içinde pek çok özelliği olan insanları barındıran bir etnik kökene karşı yaptığınız genellemeler ve hakaretler ile ilgili tamamen. örneğin sürekli bu insanlara ' eşek siken 'demeniz gibi. oysa eşek sikmek anadolu'da pek çok yörede görülen korkunç bir gelenek. 100 kere benim koyumde de görüldüğünü anlattım. ya da sürekli bu insanların tamamını terörist olmakla itham etmek ve tamamının öldürülmesini dilemek gibi.

    yani tam olarak şu örneklerdeki mahluklara ben elbette faşist diyeceğim.

    https://eksiup.com/63b97ae29505
    https://eksiup.com/eccbdd90e339

    bu insanlarla barışmamiz ve huzura kavuşmamizin yolu tam olarak demokratik bir hukuk devleti olmamızdan geciyor. ne zaman ki ülkedeki her etnik grubu, kendimizle eşit kabul edip, anayasal haklardan eşit faydalanmasını sağlarsak, bu ülke, o zaman refaha erer. amerika çok kısa sürede tüm etnik kökenden insanlarin devlete aidiyet hissi duymalarını ve meksika'dan göçen hispanik nufus artınca, resmi dil ingilizce'nin yanında ana dilleri ispanyolca'da da eğitim almalarını saglamisken; sen 700 seneyi aşkın süredir yanyana yaşadığın bu insanların devlete aidiyet duymasını sağlayamadıysan, aynalara bakıp da yüzleşmenin vakti 1000 kere geçmiştir.

    ha bir de bu devlet kuramama geyiği üstüne, ayşe hür, senin de paso kurduğun devletleri yıkmıslar, bu da bir başarısızliktir gibi bir şey demişti de, katilmamak ne mümkün?

    ırkçılarin nüfusa oranının azaldığı günlerin en kısa sürede gelmesi dileğiyle.

  • kadın düşmanlığının altındaki gizli gerçek

    iktidarlarının elinden kayıp gittiğini görmeyi hazmedemiyorlar çünkü. çok sarsıntılı ve kriz dolu bir dönemden geçiyoruz. cumhuriyetin kadınlara kazandırdığı kazanimlara göz koymuş bir iktidar var. kadını eve kapatma odaklı politikalar son gaz devam ediyor. bakıma muhtaç hasta, yaşlı, engelli bireylerin bakımı için kadinlara ufak bir maaş ödeyip, onları kamusal hayattan sonsuza kadar soyutlamak istiyor mevcut politikalar.

    bunların ataları kadın kısmının okuma yazma öğrenemeyeceğini, dört işlem yapamayacagini, eksik akıllı olduğunu iddia ediyordu. şimdiki versiyonları ise kadın bilim insanı olmaz, şair olmaz diye zirvaliyor. kadınlarin dünya genelinde üniversite okuma oranı 100 yıl bile olmadığı halde onlarla hemen nobel ödüllerinde, bilimsel keşiflerde esitlenmemizi bekliyorlar. üstelik halen dünyanın çoğu ülkesinde eğitimde eşitlik sağlanmadığı ve bu tür kurumlarda son derece erkek dayanışması olduğu ve kadınların bu kurumsal ilişki ağına dahil olması zor olduğu halde eşit sayıda deha çıkarmamız gerektiğini savunuyorlar. binlerce yıldır, din kurumundan, hukuk kurumuna, bilimden, ekonomi kurumuna mutlak erkek egemenliği olduğu halde, bunu israrla görmezden gelip, boyle bir olgu yokmuş gibi davranıyorlar.

    su an en görünür çatışma alanı kadın cinayetleri konusunda yaşanıyor. erkeklerin bir kısmı ısrarla kadın cinayeti yoktur, erkekler daha fazla şiddet görüyor diyorlar. biz ise kadin cinayeti denen olgunun kadın bedeninin tahakkümü ile ilgili olduğunu ve erkeklerin bedenine dönük bu şekilde şiddet içeren bir olgu olmadığını acikliyoruz. ayrıca kadın cinayetlerinin çok olduğu toplumlar, erkeklerin birbirine de yoğun şiddet uyguladığı, suç oranı yuksek ülkeler. yani isveç ya da norvec'te erkekler kadınları bakire çıkmadığı gerekçesi ile öldürmuyor ama ayni ülkelerde erkekler birbirlerini " "sen beni nasıl sollarsin?" gerekçesi ile de öldürmuyor. ya da bana "nasıl omuz atarsin? ", " nasıl yan bakarsın? " gerekçesi ile de öldürmuyor.

    bizim gibi ataerkinin yoğun şekilde baskın olduğu ülkelerde modernleşme ve kentleşmenin değerleri ile muhafazakar politikalar zaten çatışma halindeydi. evet yıllarca eşinin içki- sigara parasını ödeyen, hatta bazen metresinin masraflarını karşılayan temizlik görevlisi, çocuk bakıcısı gibi kadınlar bu köleliğe itiraz edip de, boşanmak isteyince bir dirençle karşılaştılar. bu kadınlar geçiş ve çatışma döneminin kurbanları. muhafazakar politikalar egemenliğini sürdürdüğü sürece geçiş çok daha sancılı olacak. muhafazakar politikaların kadınlari hedefine almasında da, kadının ikinci cins olduğunu kabul etmesi ve eve kapatma ısrari bas rolü oynuyor. bu politika hasta, yasli ve engelli bireylere profesyonel hizmet verecek kurumları açmaktan çok daha ucuza mal oluyor.

    sürekli ataerkiye destek veren kadınlar sayesinde de toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin sürdüğünü söylüyoruz. erkeklerden daha ahlakçı olup, hemcinslerini acımasızca yargılayıp, onları orospu olarak yaftalayan kadın çok fazla. geçen "babaanneden özlü sözler" başlığında bunun çok güzel örneklerini gördük. dolmuş şoförü kılıklı küfürbaz babaannelerimiz, kadın bedenini aşağılayan küfürleri pek mahir kullanmışlar. başlığı okurken utandim resmen.zaten bu kadınlar biyolojik nedenlerle çocuk sahibi olamayan ya da erkek çocuğu olmayan kadınları da aşağılar. oğullarını paşam diye büyütüp, çüklerini yerler. yine burada mirasyedi dayılar başlığı açılınca, ananelerin daha ölmeden, tüm mal varlığını oğluna aktarması anlatıldı. kız çocuklarını şehir dışına üniversite okumaya gönderme ya da erasmus gibi programlarla yurt dışına gönderme konusunda bazen anneler daha dirençli olabiliyor. temel mevzu yine ayni, bedenin denetimi. aman evlenmeden önce başına bir şey gelmesin temennisi.

    bir de burada yabancı- türk kadınını kiyaslayip türk kadınını aşağılayan dallamalar mevcut ki, onlar da ayrı tartışma konusu. yavrucugum o kadın daha dürüst çünkü doğruyu söylediği zaman başına bir şey gelmiyor. o kültürlerde erkek arkadaşı eve gelip, kız çocuğun odasında kalıyor. bizim kültürde ise kent kökenli sekuler babaları kapsamamakla birlikte, bu konuda çok ciddi bir baskı yasiyorsun. bu baskı sonucunda ya erkeklerle çok geç tanışıp, hatali seçimler yapıyorsun. ya da babana yalan söylemeyi ogreniyorsun. siz de bu kültürü sürekli besliyorsunuz. sürekli cinselliğini yaşayan kadınlara acayip yaftalar yapıştıriyorsunuz. ben kevase ve motor kavramlarını sözlükten öğrendim örneğin. ya da surekli kadinlarin para yemesinden, mucevher ve gelinlik istemesinden sikayet eden tipler var. ayni zamanda toplumsal cinsiyetin kadinlara bictigi bu rollere karsi cikan feministlerle de bir savas halindeler. hem kadinlarin evinin kadini, cocuklarinin anasi olmasini istiyor. hem de bu kadinlara para yiyor diye savas aciyorlar. calisalim mi, calismayalim mi son karariniz nedir gencler? son olarak genel kültürüme yaptıkları katkıdan ötürü kadın düşmanlarına teşekkür ederek sözlerimi tamamlayayim.