zeki insanların bir baltaya sap olamaması

  • fyodor mihailoviç dostoyevski'nin de ifade ettiği gibi bir doğa kanunudur.

    zeki bir insan bir baltaya sap olamıyor.

    hayatım boyunca okumayı seven, yeni şeyleri keşfetmekten haz duyan, hayatın gerçek anlamda ne olduğunu araştırıp, genel olarak her konuda öze inmeyi görev edinen bir insanım. zeki olduğumu ileri sürmüyorum fakat bazı gerçekleri farkettiğimi düşünüyorum.

    bana göre hayat çok farklı bir kavram. yani bu hayat bir meslek sahibi olunca, evlenerek çocuk büyütmek değildir. bana göre hayat bunun çok daha ötesinde bir şeydir. hayat bir hazinedir. sürekli araştırılması gerekir. yeni şeyler yapmak gerekir. hayattan tat almak gerekir.

    hayatım boyunca bütün bunları düşündüğümden hiçbir zaman bir baltaya sap olamadım.

    kız kardeşim yarın antalya'ya arkadaşlarının yanına gidecek. kardeşime para vermek için cüzdanımı açtığımda sadece 5 liram vardı. anlamsızca o kağıt parçasına bakıp kaldım. paranın dilinden anlamıyorum. nasıl kazanılır bilmiyorum. yani paradan tiksiniyorum. midemi bulandırıyor. fakat mutlu olmak için bile paraya ihtiyacı var insanın. böyle garip dünya.

    büyük ihtimal hayatım böyle devam edip gidecek.

    zaten bu konuda, fyodor mihailoviç dostoyevski şöyle bir özet geçer;

    "insanlar bir düşünceye sahip olmak için dünyaya gelirler. bu düşünce onları bilinçsiz olarak hayatları boyunca oradan oraya sürükler. bu olay istedikleri bir işe başlayıncaya kadar devam eder. bundan sonrada artık kafaların kullanmalarına bir ihtiyaçları kalmamıştır. elde ettikleri güçle tanrılaştıklarını hissederler ayna karşısında. bu güç büyürken öfke, nefret ve kin gün geçtikçe eritir bedenlerini. artık bunu bile göremeyecek derecede hırslarına yenik düşmeye devam ederler. bir zaman sonra saplantılarının kendilerine sunduğu zehri içerek bu dünyadan ayrılırlar."

    ben hayatı bir mesleğe sabitlemek istemediğim için bir baltaya sap olamadım.

    bu durumdan aslında şikayetçi de değilim. insanlığın yapay ürünlerine bağlı kalmıyorum. saatlerce misafirlikte araba özelliklerini konuşmuyorum. yatırım konuşmuyorum. tarla, bağ, arsa meselesi konuşmuyorum. bir tane termos aldım, çayımı demliyorum gidiyorum bir tane ağacın gölgesine. zamanımı keyifli geçiriyorum. o ağacın altında kendimi mutlu hissediyorum. çoğu insan bu durumla dalga geçiyor ama mal ve mülk hırsı gözleri kör ediyor.

    aristoteles insan yaşamının kazanımlarını üçe ayırmıştı: dışsal olanlar, ruha ait olanlar ve bedene ait olanlar. bunlar arasında ruha ait olanları yüceltmişti. arthur schopenhauer'da insan yaşamının kazanımlarını üçe ayırmıştı: bir insanın ne olduğu, bir insanın neye sahip olduğu, bir insanın neyin temsilcisi olduğu. schopenhauer'da bir insanın ne olduğu ilkesini yüceltmişti. bir insanın ne olduğu geniş anlamda kişiliğidir. bir insanın neye sahibi olduğu geniş anlamda mal ve mülküdür. bir insanın neyin temsilcisi olduğu geniş anlamda o insanın başkalarının düşüncesinde ne olduğudur. bence de en önemlisi schopenhauer'ında ifade ettiği gibi insanın içidir. özünde ne olduğudur.

    bu gün mala mülke değer verenleri değil arthur schopenhauer'ı hatırlıyorum. bence bu güzel bir şeydir.