z kuşağındaki aptallıkta ısrar motivasyonu

  • z’lerle sürekli içli dışlı olan biri olarak tespitlere katıldığım başlıktır.
    bugün z lerin yine dersindeyim. dersin 30. dakikası kapı açıldı,eleman sallana sallana sırasına yürümeye başladı. ilk başta zil çaldı sandım. kurs olduğu için zilden sonra çok sallamıyorum gireni çıkanı.
    baktım daha zile var. verdim veriştirdim kovdum elemanı sınıftan.
    ders bitti kapıda bekliyor çocuk. heralde hocam kusura bakmayın falan diyecek diye içimden geçiriyorum. hiç tık yok öyle mal gibi bekliyor.
    bu çocuk öyle aykırı bir tip de degil. standart düzgün çocuk diyebileceğimiz tiplerden. ama ya düşünemiyorlar ya düşünmek istemiyorlar. bir üşengeçlik çökmüş üstlerine her şey zor geliyor. tanıdığım 10 adamdan 7’si böyle.

  • uzun zamandır gözlemlediğim ve artık son zamanlarda da birçok kez karşıma çıkması vesilesi ile sebebini merak ettiğim motivasyondur. son jenerasyon olarak bildiğimiz delikanlılar ve sevgili hanım efendiler için cahilliğin müthiş bir kalkanı oluşmuş durumda. sonu gelmez bir kendilerini koruma ve eleştiri kabul etmeme motivasyonuna sahipler. bir önceki jenerasyon, yani 80'ler 90'ların başları çocukluğuna sahip kişilerde default olarak bulunan utanma, ders çıkarma, hızlı kavrama ve uyum sağlama gibi kavramların hiçbirinden haberleri bile yok. tabi bunlar olmayınca da normal davranış ile aptallık arasındaki farkı anlamlandıramıyorlar. ısrarla tüm davranışlarının kabul görmesini bekliyorlar. 3-6 yaş arasında, bastırılamayan, susturulamayan, normalleştirilemeyen küçük çocukların, 20 yaşındaki hali gibi. 'bunu yaptım, çünkü yapabiliyorum' temel güdülenmeleri bu. ebevenyleri tamamen dijitalden paralize olmuş ve bu çocuklar ile hiç gerçek bir sohbet başarılamamış, konuşulmamış, anlatılmamış ya da kimse bunlara gerçek hayat ile ilgili bir ders (öğreti) vermemiş anlaşılan. 'askere gitse çok dayak yiyecek' bir nesilden bahsediyoruz aslında burada.

    benim en çok kanıma dokunan kısım ise, uyarılmaları durumunda geliştirdikleri 'aptal olabilirim, nolmuş' durumu. korkunç. daha ne denir bilmiyorum, çok korkunç. bir insanın hata yapmış olmak konusundaki davranışı bu olabilir mi lan? bir insan değil, bir nesilden bahsediyoruz. 'evet, salağım ben, sana ne' diyor. çıldırmamak elde değil. hiçbir şekilde iletişime geçemiyorsunuz ve aptal olarak yaşamaya devam etmek istiyor. bir önceki nesle üşengeç diyorduk; ancak eylemsel bir üşengeçlik durumu söz konusuydu. bu arkadaşlarda zihni bir üşengeçlik durumu gerçekleşmiş durumda. bu çocuklar düşünmeye, yapıcı çözümler bulmaya, sorun çözme yeteneğini geliştirmeye üşeniyor. seninle savaşıyor, kesinlikle öğrenmek, yani 'biliyor olmak', daha önce başarı ile sonuçlanmış bir deneyimden pay almak gibi bir kaygısı yok. ilgili iletişim sırasında yorumlama ve anlamlandırma yetisini kullanamıyor, bunun yerine sana saldırmayı tek iletişim seçeneği olarak görüyor. seninle kurduğu iletişimi de en nihayetinde 'aptal olmak çok normal' diyerek sonlandırıyor ve sen orda kalıyorsun.

    ne diyim, sizin yetiştireceğiniz nesli steril bir ordamda tedavi etmek lazım bu böyle olmayacak.

    edit:

    üzülerek de olsa belirtmek isterim ki bir edit yapma ihtiyacı hissettim. aldığım mesajlar ve başlık altına girilen konusunu ettiğim kuşaktan kişilerin entryleri dolayısıyla aslında örneklem kendi kendini doğrulamış oldu. bu noktada kimse bana alınmasın, çünkü biraz geri çekilip tekrar değerlendirmeniz gerekiyor sevgili gençler. ayrıca yazdıklarımı tekrar okudum ve yukarıda yazanlarda kırıcı bir tavır olduğunu düşünmüyorum. bahsini ettiğim durumu pür-ü pak şekilde açıklamışım. kimseye 'aptal' demiyorum, dikkatinizi çekerim 'aptallıkta ısrar' diyorum ki bunu da özellikle üzerine düşünerek yazdım.

    özetiyle şu konuyu, ufak bir şekilde işin içine diğer kuşakları da katarak, bir de yapıcı olmaya çalışarak örneklendireyim. kuşakları birbiri ile karşılaştırmaktan mevcut durumu fark etmek güçleşebiliyor gençler için çünkü. ondan önce de şunu belirteyim. konunun kendisinden sonra gelen nesle bok atmak girdabına sıkışıp kalması sinir bozucu. bu sığ bir düşünce. bu kısır ve konu üzerinde değerlendirme yapma şansımızı ortadan kaldıran bir düşünce. bundan vazgeçelim. burada bahsi geçen şey, 'mal gibi bir nesil yetişti ya' diyerek son nesle yüklenmek gibi bir hayıflanma değil. kesinlikle değil. kronikleşmiş bir düşünme biçimi değişimi sorunu.

    gelelim şu nesilleri birbirleri ile karşılaştırma, bok atma, aptallıkta ısrar mevzusuna. burada, genç hanımlar, delikanlı beyler 'siz çok mu akıllıydınız, bu hale geldik' gibi, yine şaşırtmayan ve örneği doğrulayan bir yaklaşım sergiliyorlar. eyvallah. anlatalım aradaki farkı basit bir şekilde. her çocuktan aptal olması beklenir. her çocuk da nitekim aptaldır da. bir yerlerde eğilip bükülmeye, yontulmaya ihtiyacı vardır. bu tabir biraz kaba gelebilir ama durum en nihayetinde budur. çünkü bu çocuğun salınacağı doğanın, hiç de aptallara göre bir yer olmadığını bilen ebeveynler onları çevresine uyumlu ve dayanıklı bireyler olması için yetiştirirler.

    gelelim x ve y durumuna. biz çocukluğumuzda ebeveynlerimizin çocukluğundan daha özgürdük, evet eyvallah. siz de bizden daha özgür yetiştiniz, buna da eyvallah. ancak, 'oğlum yapma dur' ya da 'kızım etme dur' lafının ikincisinde veya üçüncüsünde, o hareketin aptalca bir hareket ya da o sözün orda söylenmemesi gereken bir söz olduğunun ayırdına varıp, 'ha demek ki şartlar böyleyken bu davranışı gerçekleştirmemeliyim' analizini yapıp, hafızaya atar hayatımızı şekillendirdiğimizin, büyüdüğümüzün farkına vararak devam ederdik. bu bilgilerin kayda geçip, yorumlanıp, gerçek hayata uyarlanmaya başlaması da takribi 12-14 yaş arasında yavaş yavaş başlardı. bizim ana babalarımızda bu olgunlaşma süreci pek tabii ki daha erken yaşlarda oldu. ancak iki nesilde de bir fren mekanizması vardı. dış dünyaya karşı bir uyarı mekanizması, öğretici rolü vardı. z'de bu hiç olmadı. olmadığı için de dış uyarılara 'aptalsam sana ne' gibi altı boş, şımarık çocuk zırvaları ile cevap verilebiliyor. hadi diyelim az biraz bilinçli ebeveyn vardı, o zaman ya sizin kulağınız başka yerdeydi ya da yaşıtlarınızla birlikte çevresel bir sürüklenme ile bu halini aldı. al işte şimdi söylüyoruz, artık büyüdünüz, diyoruz. çıkarın kağıtları yazılı yapacağız diyoruz, hocam biz o konuyu işlemedik diyorsunuz. durum böyle olunca da sınıfta kalıyorsunuz. durum bu.