yurtdışına göç edenlerin mutlu olma ihtimali

  • iki şeye bakar: 1. kendini kalıplardan, şablonlardan kurtarıp adapte olabilmek, 2. boş beleş bir insan olmamak.

    açalım: vatandaşın biri 'doğup büyüdüğünüz, yoğrulduğunuz bir kültür var. o kültür içine çocukken arkadaşlarınızla oynadığınız misket oyunlarından, trafikte ana avrat sövdüğünüz kamyon şoförüne kadar her şeyi katın. gideceğiniz yerde bu kültürden zerre bulamayacaksınız. bu sebeple, kendinizi hiçbir zaman oraya ait hissedemeyeceksiniz.' yazmış. (bkz: #38186048)

    işte orada anlattığı kalıbı kırmak bir numaralı iş. amin maalouf üstadın afrikalı leo isimli bir kitabı vardır, alın onu okuyun. kitap engizisyon devirlerinde geçiyor ama bu dediğimiz aidiyet olayını, göçmenliği, bir hayatı geride bırakıp yenisine başlamayı da muazzam bir şekilde resmediyor. oradaki adaptasyon, aidiyet vs. mevzuları 21. yüzyıla da gayet uymakta. zamansız, zamandan bağımsız bir hikaye o yüzden.

    bak kendi kültüründen kop demiyorum, ister kop ister kopma, ama gittiğin yerde sevecek, benimseyecek bir şeyler bulmak lazım. aidiyet falan da tamamen senin kafanın içindedir. millet bundan bin sene önce cayır cayır göç ediyordu, gayet de güzel uyum sağlıyorlardı. insan dediğin mahluk zaten afrika'dan çıkmış, dünyaya yayılmış. evrimin gereği bu. insanın doğası kaşiftir, maceracıdır, bakmayın siz toplumun beyninizi yıkadığına. millet kalkmış tarlayı tapanı satıp amerika'ya yerleşmiş işte senin neyin eksik? kırın bu saçma sapan kalıpları, beyninizi arabesk arabesk şeylerle uyuşturup hayatı ıskalamayın. bakan, elbet görür. texas'ın çölünün ortasında bile sevilecek, tutku yapılacak bir şey illa ki bulunur. ağlayıp zırlamayı bırakıp bakmak, dikkat etmek lazım tabii. bu el sanatı olur, kültürel bir şey olur, hayır işi aktiviteleri olur, cosplay olur, illa ki bir şey vardır. ben texas çölü gibi bir yerde yapacak zotrilyon tane aktivite bulabildiysem sen hadi hadi bulursun yeğen.

    gelelim şimdi 2 numaralı formüle: boş beleş insan olmamak mevzusu.
    misal: finlandiya'da yaşayan türk bir dayı var, bir arkadaşın sayesinde onun youtube kanalını buldum ve ağzım beş karış açık kaldı. dayı bildiğin nirvana'ya ermiş. torunu yaşındaki ergenler çok yalnızım, ay finler çok ırkçııı,* çok mutsuzum diye zırlarken dayı hayatını yaşıyor resmen. kendisi anladığım kadarıyla emekli, yarı profesyonel denecek seviyede balıkçılık hobisi var, atlıyor sandala gidiyor baltık denizinden zibil gibi balık avlıyor. mafsallı, afili rengarenk zokalar yapıyor, olta kancalarını kendi yapıyor, zokaları tek tek eliyle boyuyor, artık bu işi sanat haline getirmiş. dayının finli bir kankası var, olta-zoka ustası finli bir dayı o da, bu ikisi atölyede türlü çeşit sanat eseri zokalar, olta kancası setleri yapıyor, dayımız hepsini videolara çekip anlatıyor uzun uzun. balıkların bir kısmını halde satıyor, kendi yiyeceğini alıp fümeler, ızgaralar yapıp videolarda tariflerini falan anlatıyor. videolara da bayağı kallavi müzikler koymuş, blues'dan tut hard rock, jimi hendrix'ler falan, neler neler. dayının iki tane de kedisi var, onların da arada komikli videolarını çekmiş. taze balıkla besleniyor şerefsizler.

    kışın deniz donduğunda da iskandinavların yaptığı gibi testereyle buzu kesip balık avlamaya devam ediyor bu güzel insan. balıkçılık hobisini öyle büyük bir aşkla yaşıyor ki, vallahi benim bile tekneye atlayıp balığa çıkasım geldi şimdi ne yalan söyleyeyim.

    öte taraftan, finlandiya'ya sırf para kazanmak için gelmiş kolej mezunu, en iyi üniversitelerde okumuş, bu dayının torunu olacak yaştaki şaşkaloz türk kardeşlerimiz ise en ufak bir hobi sahibi olmadıkları için eğlence anlayışları gece hayatından ve sızana kadar içmekten, arada toplanıp futbol maçı izlemekten ibaret. ayıkken mutsuzluktan geberiyorlar. hayatları instagram'da like saymakla geçiyor. sevgili badim şurada gayet net bir şekilde anlatmış bu zavallıların durumunu: (bkz: #60293589)

    hatunlardan da bir merakı, hobisi olmayanlar bunalımdan geberiyor. hayatının ekseni sevgilisi/kocası falan, ondan ayrılsa sudan çıkmış balığa dönerler, yenisini bulana kadar her gün facebook'ta arabesk arabesk ağlayıp kafa sikerler. hayatını dolduran başka hiç bir bok yok çünkü.

    cemaatçiler, yobazlar bile bu kadar boş beleş değil, onların en azından bir okuma alışkanlığı var. dini sohbet yapar, risale okur, camide diğer müslümanlarla her türlü sosyalleşirler. dinci diye hakir görmemek lazım, onlar bizim laik tayfa kadar mutsuz ve sefil halde değil.

    yurtdışında mutlu olmak için o dayı gibi olmak lazım. bir ya da birden fazla hobi, tutku bulacaksın, onu bir grand master seviyesinde öğreneceksin. sosyal bir yaratıksan o uğraş, hobiyle ilgili grupları, aktiviteleri bulup onlara katılacak, kafa dengi bir arkadaş çevresi yaratacaksın.
    yalnız kalmamanın formülü de budur. hem gittiğin ülkenin yerlilerinden arkadaş çevresi edinirsin, hem de o gruptaki üstatlardan feyz alıp hobini ilerletirsin. hayattaki tek gayesi seks ve eğlence olanlar, gittikleri hiçbir yerde mutlu olamazlar. yaşları gelince anasını babasını memnun etmek için evlenir, çocuk yapar, o çocuğu da kendileri gibi odun yetiştirirler, sonra o çocuklar da kayıp nesil olur. alamancı apaçiler diye hakir görüyoruz ya, onların anaları babaları köyden gelmiş zavallı cahillerdi, ellerinde internet yoktu. sizin elinizde internet var, oradan arabanın radyatör borularını değiştirmekten tut aslına uygun viking kostümü yapımına, javascript kodlamaktan dünyanın en gurme yemeklerini pişirmeye, slr kamera modifiyesinden minyatür mobilya yapımına her bok var.

    koskoca osmanlı sultanlarının her biri bir hobi, zanaat sahibi idi. kimi marangozluk, kimi kuyumculuk, kimi deri işlemeciliği konusunda uzmandı. 3 kıtaya hükmetmiş koca sultanlar bile bir zanaat, hobi sahibi olmayı elzem görmüş ve şehzadelerini, sultanlarını bu şekilde yetiştirmiş. bizans imparatorlarının da hobileri, uğraşıları vardı. kimi teoloji uzmanı olmuş, kimi mucit, kimi şair. dünyaya hükmeden koca imparatorlar ellerinin altında şarabın, kadının en seçmeceleri varken ve dünyanın en muhteşem ipekli kaftanlarını giyip en soylu atlarına binerken birer zanaat, hobi edinip onları ustalık derecesinde öğreniyorsa vardır elbet bir sebebi, değil mi?

    boş beleş bir insan olma kötülüğünü kendinize yapmak yeterince kötüyken, çocuklarınıza yapmak çok daha berbattır.

    ne yapın yapın boş beleş biri olmayın. tutkuyla bağlandığı bir hobisi olan insan ne yalnız kalır, ne bunalıma girer, ne ırkçılık var yeaaa dışlanıyorum ben yeaa diye zırlayacak hallere düşer. yukarıda bahsettiğim dayının ırkçılığa maruz kaldığını, dışlanmış hissettiğini hiç sanmıyorum. finlandiya'yı artık evi olarak benimsemiş o dayı, boş beleş yaşayan finlerden de bin kat daha mutlu.