yurt dışında yaşamak

  • güzel kardeşim beğenmiyorsanız dönün amk memleketine bu kadar basit ya, yok alamanya şöyle zor yok hollanda böyle kötü yok fransa şöyle.
    dön kardeşim türkiye ye, madem memnun değilsin bu kadar gel seçtiğin bir ilimize yerleş amk çok mu zor.
    adam sayfalarca entry döşenmiş yahu sıkılmadan inanılır gibi değil. hayır hepte karşı taraf suçlu amk yerinde hiçte demiyor ki ben bu ülkenin kültürüne entegre olmak için ne yaptım acaba diye.
    beğenmiyorsan siktir git köyüne orda öl, yok öyle dönerim ama kurulu düzenim var ayakları.

  • mükemmel bir şey.

    hele hele avrupa'nın nezih bir şehrinde yaşamak.

    dört yıldır avrupa'da akademisyen olarak çalışıyorum:
    - yolda yürürken her köşe başında "acaba beni gasp mı edecek" diye endişeleneceğim tipler yok.
    - 7 yıldır beraber olduğum kadınla beraber dışarı çıkarken "hayatım bu giydiğin biraz şey mi?" gibi cümleler kurmama gerek yok.
    - toplu taşıma araçlarına binerken itlik çakallık peşnde koşmama gerek yok, çünkü insanlar sıraya girmek nedir onu biliyor.
    - insanlara bir gece önce içki içtiğimi söylerken ikinci kez düşünmeme gerek yok, çünkü kimse kişisel yaşamımda ne yaptığımla ilgilenmiyor.
    - iş hayatımda andavallarla muhatap olmama gerek yok, çünkü andavallar ya üniversitede tutunamayıp ayrılıyor ya da bir sik bilmediklerini kabul ederek hayatlarına devam ediyorlar.
    - devlet dairelerindeki memurlar çok afedersiniz amcık ağızlı ve yahut yarrak kafalı gibi ağzını burnunu bükmüyorlar. giydiğim tişörte, saçıma, sakalıma, şortuma, sandaletime aldırmadan işlerini yapıyorlar. ön yargıları yok.
    - polisi aradığım zaman polis en geç 5 dakika içinde gereken müdahaleyi yapıyor.
    - ambulansı aradığım zaman ambulans en geç 5 dakika içinde verdiğim adreste oluyor.
    - ev sahipleri özel hayata karışmıyor, kanuna aykırı bir şey yapmadığım sürece beni taciz etmiyor.
    - sırf aynı apartmanda oturuyorum diye komşuluk adı verilen uydurma vasıfla kimse beni sorguya çekmiyor, mahremime girmeye yeltenmiyor.
    - bir kişi için özür dilemek, anasını pazarlamakla aynı kategoride değil, insanlar hatalı oldukarında gönül almayı biliyorlar.

    kısaca, siz yurt dışını kendi ortamındaki kabile hayatından bozma bir yaşam zanneden, köyünden komşu köye adım atmamış yurdum çomarlarına aldırmayın. eğer yerleştiğiniz yer size üstün bir hayat kalitesi sağlıyorsa -- ki türkiye'den daha kötü olması için arayıp bulmanız lazım -- düşünmeyin, gidin. hiç zor değil. insan refah içinde yaşayınca her şeyi yapmaya her türlü zaman buluyor.

    maneviyat adı altında size dini öğretiler kakalamaya çalışanları da siktir edin. maneviyatın anasını düğünümde oynatayım. bir gere geldik dünyaya.

    edit: bolca mesaj aldım. mesaj atanlara teker teker cevap vermeye çalışıyorum. ancak buraya şu entrymi de bırakayım; merak edeniniz olursa detaylı şekilde, türkiye'den kopup yurt dışına nasıl yerleşilir anlattım.
    (bkz: yurt dışında yaşam kurma rehberi/@a book on c)

  • insanın, sadece var olduğu için değer görmeyi tecrübe etmesine sebep olan yaşantı biçimi.

    bir süre evvel amsterdam'a geldim. iki yıldır kararlı olduğum, bir yıldır da aktif olarak uğraştığım bir şeydi bu. bir anda olmadı yani. birkaç örnekle burada nasıl değer gördüğümü anlatayım:

    1- daha bugün yaşanmış bir olay bu, bilhassa kuzey avrupaya gelen her türk'ün fark ettiği bir şey. karşıdan karşıya geçerken bisiklet yolundaki yaya geçidinin üzerine adımımı atacaktım ki yaşlı bir teyze beni görüp bisikletini durdurdu rahatça geçmem için. ancak arkasından gelen 3-4 tane bisikletli duraksamayıp yoluna devam etti. iki elimi yana açarak "ne yapayım durmadılar" der gibi güldüm teyzeye, o da güldü ve geçmemi bekledi. sonra yine elimle yolu gösterip ben yol verdim ona. hollandaca bildiğim tek cümleyi söyleyip gülümseyerek geçip gitti. ben de 5 saniye bekledikten sonra kendi yolumda devam ettim. aslında yaya geçidinde yayaya yol verilmemesi buradaki hayatın aksaması demek, ama buna insanların bu tepkiyle yaklaşması iyi ki buraya gelmişim dedirtti. istanbul'da yaya geçitlerinde kaç kez kavga etmenin eşiğinden döndüm ben bilirim.

    2- ben daha ülkeye gelmeden, devlet okuyacağım okulun ücretini ödememde bana yardımcı olacak bir yasayı parlamentodan geçirdi. ve bunu ab mensubu tüm öğrenciler için yapıyor. ab vatandaşı olmayanlara ayrımcılık yapılıyor diyecek olursanız, buradaki lisans burslarının çoğuna yalnızca ab vatandaşı olmayanlar başvurabiliyor. türkiye'deyken okuduğum üniversite bir süredir terörist yuvası olarak biliniyor, hem ekşisözlük'te hem ülke sathında. bakın terörist çok ciddi bir suçlamadır ve siz bir ülkenin yarısına terörist derseniz, kavramın içini boşaltırsınız.

    3- asansörde selam verdiğim insanların hemen hemen hepsi selam veriyor, ufak tefek konuşmalar yapabiliyoruz. yüzüne gülümsediğim insanlar aynı şekilde geri gülümsüyorlar.

    4- okulumun açılış toplantısında belediye başkanının yardımcısı ufak bir konuşma yaptı. konuşmanın hiçbir yerinde şehre yapılan hizmetlerden bahsedip propaganda yapmadı. koruması, protokol yetkilileri falan da yoktu. bize gelip şehirdeki yaşantıdan, amsterdamlı birinin neyi yapıp neyi yapmayacağından ve şehrin liberal yapısından bahsetti. en sonunda dedi ki "bu yaşlı adamın söyledikleri size çok boktan gelebilir. umarım öyle geliyordur, çünkü bu sizin amsterdamlı olduğunuzu gösterir. her konuda, istediğiniz zaman ve yerde protesto ve gösteri yapma hakkınız buradaki en temel haklarınızdan birisidir ve bu hep böyle kalacaktır."

    5- gittiğim gösteride oyunculardan birisi seyirciye "bana çok sık duyulmayan bir şey itiraf edin." dediğinde seyirciden birisi "ben eşcinselim." diye bağırdı. buna salonda gülünmedi, bu bir. oyuncu da birkaç saniye sessizce bekleyip az önce söylediği şeyi aynen yineledi. cinsellik burada "saklanıp, itiraf edilebilecek bir tabu" olarak asla görülmüyor.

    bakın, bu bahsettiğim olayların hiçbirisinde taraflar birbirini şahsen tanıdığı için böyle davranıyor değil. sadece karşısındaki kişi de kendisi gibi bir insan olduğu için bu kadar anlayışlı davranıyor buradaki insanlar. hatta anlayışlı bile denemez, zira "anlayan" kişi daha yukarıda değil burada. kimsenin ne yaptığı başka hiç kimsenin umrunda değil. istediğini giyip istediği saatte evine dönen kadınlar var, sokakta öpüşen eşcinseller var, kilise önünde filistin bayrağı açan var, kanal kenarına oturup esrar kullanan var... rıza sınırlarının dışına çıkılmadığı sürece burada herkes her istediğini yapmakta özgür. kimsenin dini bir başkasına bir şey dayatmıyor. kimsenin politik görüşü bir başkasını kısıtlamıyor.

    dilini bilmediğim, tarihini paylaşmadığım, hiçbir sakinini tanımadığım bu ülkeye geleli 2 hafta oldu ve içinde yaşadığım 20 metrekarelik stüdyoya artık "evim" diyebiliyorum.

    doğduğum, yemeğiyle büyüdüğüm, aşık olduğum, okuduğum, annemi-babamı ve sevdiğim herkesi içine hapseden türkiye'de her gün öteki, istenmeyen biri olduğumu hissettiğim sürece; siz söyleyin benim yurdum neresi olabilir?

    gözümü açtığımdan beri, öfkenin gözlerini kararttığı insanların arasında hissettiğim şeymiş yabancılık çekmek. evime gelince anladım...

    edit: gelen temenniler için teşekkür ederim. bazı sorular da aldım, ancak çoğu yüksek lisansla alakalı. ben buraya yüksek lisans eğitimi için gelmedim, o yüzden maalesef bu konuda yeterli bilgim yok. lisans (b.a) ya da şehir hakkındaki sorularınıza cevap verebilirim ancak.