yunan halkının türkleri sevdiği gerçeği

  • zorunlu üst edit:

    sevgili suserler, tüm entride mevzubahis olan ülke yunanistan’dır. kıbrıs değil. bana kıbrıs örnekleri vererek saldırmanıza gerek yok. kıbrıs’a hiç gitmedim. kıbrıs konusunda haklı olabilirsiniz. kıbrıs’ta ona bakarsanız türk tarafı bile türkiye’ye hep iyi gözle bakmıyor. yakın geçmişte savaş ve kıyım geçirmiş bir coğrafyada şaşırtıcı bir durum değil. her iki taraf için söylüyorum bunu.

    kavala şehrindeki ırkçılıktan bahseden bir entry vardı. oraya da gitmişliğim var. rahat 15 sene olmuştur. 3 gece kalmıştık sanırım. ve tesadüfen orada amfi tiyatro gibi kocaman bir yerde türkiye festivali varmış meğerse. kocaman bir türk otobüsünden takma palabıyıklı, ellerinde kocaman kılıçlar ve türk bayrağıyla kocaman bir kafile inmişti. bu ne diye afallayarak bakıp kalmıştık. meğerse kılıç-kalkan ekibiymiş. tabi biz de merakla girdik alana. ellerinde kılıçlarla, kocaman bayraklarla basbaya bildiğin mehter marşı falan çaldılar. karagöz-hacivat oynattılar, oryantal göbek, semazen...
    valla yunanlar basbaya hem eğlendi, hem alkışladı.
    hadi mümkünse türkiye’de bir yerde elinde kocaman yunan bayrağıyla, kılıçlarla yunan kahramanlık şarkıları çal ve dans et bakalım.

    sırf şu yazdıklarımın aksini iddia etmek için futbol maçlarından örnek veren arkadaşlar, size ben bir şey demiyorum. arkadaşım futbol taraftarları tüm dünyada aynı. insanlar fanatizm yüzünden kendi ülkesinde bile birbirlerini öldürebiliyor. futbol fanatiği insanlar hiç böylesi bir konuda örnek olarak verilir mi kardeşim?

    ____________________________________________

    bunu gerçekten tüm samimiyetimle söylüyorum.
    avrupa’nın birçok ülkesini gezdim. gerçekten bunu gözlemledim. müslüman olmadığı halde, türk insanına kültür olarak en çok benzeyen halk yunan halkıdır diyebilirim.
    seneler içerisinde birçok köyünü şehrini gezdim. hiç turistin gitmediği köylerde bile türkiye misafirperverliği ile karşılandım. kimi oldu dağ başında restoranda yediğimiz yemek sonrası saat geç olunca taksi istedik. restoran sahibi “bu saatte taksi zor. hem çok pahalı olur. bekleyin. ben dükkanı kapatınca sizi götüreyim” dedi, restoranda bıraktığımız para kadar taksi parası tutacak yolu bedava götürdü bizi.
    bir defasında kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde taksi tuttuk. taksi de öyle fazla yok. bir kaç taksici birkaç köye bakıyor. sizi götürürken yolda başka yolcu falan da alıyor dolmuş gibi. bir gün taksi ile giderken yolda kapkara giyinmiş, silindir şapkalı, yaşlı bir papaz da bindi. “dedim aha zıçtık. bu kesin türklerden nefret ediyordur”.
    yanıma arka koltuğa oturup yunanca selam verdi ve bir şeyler söyledi. turist olduğumu, yunanca bilmediğimi söyleyince hemen sordu çat pat ingilizceyle “nerelisiniz”.
    “türkiye” derken tırsmadım değil. adam birden gülümsedi. çat pat ingilizceyle yol boyu sohbet ettik.
    şimdi siz türkiye’nin ücra bir köyünde bir yunanla bir imamı aynı taksi koltuğunda beraber yolculuk ederken düşünün.

    hemen hemen muhabbet ettiğim tüm yunanlar hep aynı şeyi anlatıyor: “biz aslında birbirimize çok benziyoruz. birbirimizi seviyoruz. ama hepsi siyasetçilerin suçu. bizi düşman ediyorlar”.

    ha bunların türklerden nefret eden ırkçısı yok mu? var elbette. onların sağcıları, milliyetçileri de aynı bok. şansıma mıdır bilmiyorum, ben henüz denk gelmedim. negatif tecrübe edinmedim.

    en son gittiğimde sürekli oturduğum kafenin sahibi kadın, taksiciden numaramı almış bana mesaj atıyor; “bugün niye gelmedin? gel sana kahve yapayım”.
    kadın anlatıyor, işte istanbul’a üç kere gitmiş. aşık olmuş. türkleri çok sevdiğini falan. önüme de türkçe dil kitabını koydu. 50 yaşında kadın türkçe öğreniyor.
    bu sene ise resimlerini görüp aşık olduğu başka bir şehre gidecekmiş. ama korkuyor tehlikeli mi diye. gideceği yer de mardin.
    tatil bitti suriye harekatı başladı. mesaj attım, dedim “bu sene gitme”.
    neredeyse her gittiğimiz yerde masayı ikramla doldurdular. bildikleri çat pat türkçe ile “merhaba arkadas” diye karşılandım hep. birçok yerde türkçe müzik duydum. türkçe olmasa bile türkçesini bildiğimiz sezen aksu, livaneli şarkıları...
    hiçbir yerde turist diye kazık atmadılar.
    bir defasında birkaç kez 15 euro ödediğimiz yolu taksici değişik, ışıksız, dapdar, tanımadığımız yollardan götürdü. dedim bizi turist diye yolları dolandırıp kazığı sokacak herhalde. sonra hesap geldi on euro. kendimden utandım. adam kestirmeden götürmüş.
    dar ve yokuş olduğu için arabaların çıkmadığı yerlerde otel kapısının önüne dek çıkardı bizi.
    türkiye’ye çok yakın bir adada türk savaş uçaklarının taciz eder gibi , yunan hava sahasına giren uçuşlarından bahsediyorlardı. öyle böyle değil, ses hızını aşan uçaklar bomba sesi etkisi bıraktığından. ama türklere laf atan olmadı. erdoğan’a saydırıyorlardı.

    bu konuda yazacak şey çok ama gençler, demem şu;
    bu kadar kin ve nefretle doldurmayın içinizi.
    denizimiz aynı deniz, güneşimiz aynı güneş.
    içinizdeki kin duvarını yıktığımızda ve her şeyin aslında siyasilerin popülist oyunlarının sonucu olduğunu anladığınızda birbirinize aslında ne kadar benzediğimizi keşfediyorsunuz.
    ha, sırf müslüman olduğu için kendini araplara daha yakın hissedeni de var tabii ki ama o konuya değinmek bile istemiyorum. o yakınlık benim gözümde türkiye’yi sadece ortadoğu’ya iteledi. ben tasvip etmiyorum.
    arapların türkleri ne kadar sevdiğini mekke, medine’yi görmüş hacılara bir sorun. kutsal topraklarda bile, hac ibadeti için ülkelerine gelmiş din kardeşlerini nasıl kazıkladıklarını, kendilerine ne muameleler ettiklerini bir sorun. bir zamanlar hz. muhammed’in yürüdüğü, kutsal yolların nasıl bir çöplük yağını olduğunu anlatırlar size. çin malı teşbih ve ezan okuyan saatleri nasıl kazık fiyata hacılara gagaladıklarını anlatsınlar.

    ben içinde kürt kanı da taşıyan bir ege çocuğuyum.
    yaseminleri, hanımellerini, iğde çiçeklerini, zeytin ağaçlarını, narları, incirleri, küf kokan reçine şaraplarını, zeybekleri, kasap havalarını, yunanları seviyorum. türk’ü de seviyorum, kürt’ü de seviyorum. ama ırkçının, savaş yanlısı milliyetçinin her türlüsünden nefret ediyorum.

    ve hep tecrübe edindim; sevginizi samimiyetle gösterdiğiniz hiçbir toplum o sevgiyi karşılıksız bırakmıyor.

    sevgiler, saygılar...