yazarların favori mitoloji karakterleri

  • apollon
    marsias çok iyi flüt çalan bir vatandaş. köyün kahvesine her geldiğinde bunu araya alıyorlar, «anlatsana marsias abi, nasıl yedin mehtap ablamızı» diye bu kardeşimizi gaza getiriyorlar. yavrum şiştikçe şişiyor. bir gün yine kahvede otururlarken karamürselli deli apollon geliyor. kahve ahalisi marsias'ı gazlıyor tabi, abi sen bu apollon ile yarışsan döşemelik gibi katlarsın diyorlar. bu da şişip apollon'a racon kesiyor. bunlar başlıyor yarışmaya. ikisi de gayet güzel çalıyor ve yenişemiyorlar. apollon'un aklına bir fikir geliyor, enstrümanları tersten çalalım diyor. kendisi yine pek güzel çalarken marsias garibim ıslık çalamayan kemal sunal gibi oluyor. yarışmayı kaybediyor ve canlı canlı derisi yüzülüyor*

    athena
    atina kentinin adı tanrıça athena'dan gelir. tamam ama nasıl gelir? akropolis'te kurulan kentin hakimiyeti için, bilgelik ve savaş tanrıçası athena ile deniz tanrısı poseidon'un gözü vardır. ikisi de içten içe kent benim olsa da yandaşlarıma kupon arazileri peşkeş çeksem diye hayaller kurmaktadır. her şey için yarışma düzenleyen mitolojik insanlarımız bu konuda da yarışma düzenlemekten çekinmezler*. zalım ik'cılar gibi «sizi neden seçmeliyiz» temalı bir soru yöneltirler bu iki adayımıza. poseidon şöyle bıyık altından gülümser, bunla mı uğraşıyoruz hıaamına diyerekten elindeki tridenti yere vurduğu gibi su fışkırır. tabi bunun tadını en çok çıkaran her zamanki gibi çocuklar olur. ve fakat o da ne? fışkıran deniz suyudur ve lanet su tuzludur. herkes tükürüp allah kitap sövmeye başlar. o sırada athena bacımız kırıta kırıta gelir, elindeki mızrağın sapını yere çalar ve bir zeytin ağacı peydah olur. halk der ki, ulan bunun yağını satar hiç olmazsa eve ekmek götürürüz, athena'yı seçelim derler. o günden beridir şehrin adı atina, simgesi de zeytindir.

    hades
    aslında yeraltı tanrısı olan hades, harman kaldığı bir gün, yeryüzüne çıkayım da güzel sigara bulurum belki diyerek mahalleye gider. burada annesi demeter ile pazar alışverişine çıkan persephone'yi görür ve o anda bir şimşek aşkı başlar. annesinin elini bıraktığı bir anda kızı kaçırıp yer altına götürür. her yerde kızını arayan demeter kızını bulamayınca çılgına döner. tavuk teyze gibi gittii gitti gitti diye sayıklar, yemeden içmeden kesilir ve dahi asli görevlerini yerine getirmez olur. tarla tapan boş kalınca kıtlık çıkar, halk da artık isyan noktasına gelir. atina pd kızı bulamayınca federaller olay yerine gelip yerel polisleri kışkışlar. federallerin başı lanet zeus, kızın aşşaalık hades'te olduğunu buluverir. demeter gidip kızını ister, hades ise hem kızışmış, hem de sigarayı hep tohum olarak almış olmanın verdiği gerginlikle kızı vermem de vermem diye diretir. olympos dağının büyükleri araya girer ve bu sefer* yarışma yapmadan bir anlaşma imza edilir. buna göre persephone bacı 6 ay anasıyla, 6 ay kocasıyla olacaktır. persephone anasının yanına geldiğinde demeter'in sevincine tepkisiz kalamayan toprak canlanır, çiçekler açar ve dahi erik dalı gevrekleşir. ilkbahar ve yaz aylarında anasıyla vakit geçiren persephone için artık mahkeme duvarı suratlı kocasının yanında gitme vakti gelir. demeter üzüntüden verem olmuş hülya koçyiğit gibi kendini yatağa atarak ağlamaya başlar. bitkiler bu hezeyana dayanamaz onlar da kendini intihar eder. böylece sonbahar ve kış gelmiş olur.

    eris
    olympos'ta tertiplenen kır düğününe çağrılmayan fitne fesat tanrıçası eris'in aklına dahiyane bir fikir gelir. düğün pastası kesilirken, tanrılar ve tanrıçalar şuh kahkahalar eşliğinde ambrosia yiyip nektar içerlerken, masanın ortasına şak diye altın bir elma düşer. ulan demişler acaba yer çekimini mi bulduk, ama hayır elmanın üzerinde «en güzele» yazmaktadır. bütün kadınlar «elma bana geldi canım mehehe» diyerek elmayı almaya çalışır. akabinde o elit ortam bir anda sulukule'ye döner. senin ağzını yırtarımlar, saçını başını yolarımlar, bırak şu elmayı aşufte karılar havada uçuşur. velhasıl tosun paşa gibi bir yiğit çıkıp demiş ki, «hanımlar, en güzelinize bırakın da milli irade karar versin, buyurun tanrılar tanrısı zeus'a soralım» diyerek topu zeus'a atar. o ana kadar kahkahkah diyerekten kadın kavgası izleyen zeus, aha şimdi sıçtık diyerek düşünmeye başlar. elmayı it gibi tırstığı karısı hera'ya verse bütün kadınlar beni parçalar, bu kadınlardan birine versem hera beni boydan boya yırtar. bir anda kafasında şimşek çakmış, «kaz dağlarında erkek güzeli sefil paris var, avradın iyisinden o anlar, gidin o karar versin» diyerek kadınları savmış, rahatlamanın verdiği etkiyle göbeğini kaşıyarak nektarını yudumlamaya devam eder. sulukule meydan savaşından sağ çıkan hera, athena ve afrodit hiç üşenmeden paris'in yanına gider. hepsi tabi paris'e seçim vaadi gibi vaatler sunarlar; hera zenginlik ve kudret, athena ün ve şan, afrodit ise köyün en güzel kızının kızını vaat eder. paris tabi yılların amcısı olduğundan elmayı afrodit'e uzatır. afrodit güzellik tacını takar takmaz bizim paris kulağının arkasına vurarak, «ben garı isterem» diye afrodit'i darlamaya başlar. törelerden bîhaber olan afrodit, zabıta amiri menalaus'un karısı helen'i önerir. normalde «elalemin avradının boynu mu koklanırmış» diyerek bu teklifi reddetmesi gereken amcı paris, sparta'da davet edildiği sempozyum dönüşü helen'i kaçırarak truva'ya getirir. bunu öğrenen menalaus, yunan krallarını çağırıp «dinleyin ulan develer, yunanistan'da en büyük benim. olympos takımının da haracını kestik, bize posta koyacak kimse kalmadı. benim attığım dikişi kimse sökemez, o kadar» diyerek hamasi bir konuşma yapar. vakit intikam vaktidir. tankla, tüfekle, ağır sanayi hamlesiyle, biraz da uyanıklıkla truva'yı zapteder ve karısı helen kaşarına kavuşur.