yazarların araçlarında taşıdığı silahlar

  • 5 litrelik saygıdeğer su bidonu.

    ergenliğimin son dönemlerinde, hırçın bir birey olarak babamı yıldırmış ve aileye mahsus olan arabamızı kendi tekelime almıştım. artık benimle didişmeyi bırakan babam, arabayı maddi gücüm yettiği kadar kullanacağımı düşündüğü için, aracın yakıtı ve masraflarıyla ilgilenmiyor, herhangi bir yeri bozulduğunda hiç oralı olmuyor; "beni ilgilendirmez, ben mi biniyorum, paran varsa yaptır!" diyordu. haklıydı ve ben de bu yüzden sesimi çıkartamıyor, arabayı harçlıklarımdan artırdığım kadarıyla kullanabiliyordum.

    olacak ya, bizim (benim) düldülün de derdi hiç bitmezdi. fakat bana en çok sıkıntı yaratan parçası, radyatör oldu. radyatördeki delik giderek büyüyor ve bu parça artık değişim istiyordu. fakat böyle bir masrafı o zamanki harçlığımla çıkarabilmem imkansızdı. ben de motoru yakmayayım diye, takviye amacıyla, bagajda hep 5 litrelik su bidonları muhafaza ediyordum.

    bir gün, gözde bir muhitte arkadaşlarla birlikte manzaraya doğru çekip keyif yapalım dedik. burası herkesin arkadaşını, sevgilisini, ailesini alıp piknik yaptığı, trafiği bol bir mekandı.

    kimimiz bagajı açıp yarım göt üstüne oturmuş, kimimiz yere uzanıp ağaca yaslanmış muhabbet ederken birden bire bizim emektardan "küt!" diye bir ses geldi ve ani bir darbenin etkisiyle ne olduğunu anlamadan bagajın içinden yere doğru kapaklandım. hemen bir üstümüzdeki cepte demlenen bir maganda sürüsüne ait olan, camları siyah filmli, vitesi boşa alınıp el freni çekilmemiş, sahibinin geri zekalılığının mağduru olan bir şahin, tatlı rampadan aşağı doğru ağır ağır hızlanarak bizim arabaya acı bir şekilde vurmuştu.

    yaşanan anlık sinirin tesiriyle adamlara hesap sorup kafa tutunca arabalarından ayrı olarak adamların da hışmına uğradık. bir tanesi arkadaşlarımdan biriyle kafa tokuşturmak üzereyken, diğeri de şahin'in içine dalıp zebella gibi bir haydar çıkardı. o, haydarı çıkarınca ben de benim arabamda ne var diye düşündüm ve aklıma su bidonlarından başka bir şey gelmedi.

    birinin elinde haydar, diğerinin elinde arkadaşımın boğazı vardı ve böyle bir durumda fazla sorgulama şansım olamazdı. sonuçta biz ergen, onlar da magandaydı. ve boğazı sıkılan arkadaşım, kafa tokuşturmacı magandayı iteklediği esnada ben de adamın kafasına su bidonunu fırlattım. fırlattım ama fırlatmaz olaydım; zaten sarhoş olan 1 numaralı maganda, dengesini kaybedip yere düştü ve bayıldı! ben, öldü sandım..!

    adam yerden kalkmayınca hırlaşıp itişmeyi bıraktık ve hemen başına üşüştük. birbirimize küfürler ediyor olsak da kavga sonlanmış gibiydi. bu arada kavgayı fark eden etraftaki sakinlerle birlikte ortalık iyice kalabalıklaştı; sesler yükseliyor, herkes birbirine akıl veriyor, 2 numaralı maganda, 1 numaralı magandayı ayıltmak için tokatlıyor, adam kendine gelmedikçe ben de kendimi kaybediyordum.

    babamın ahı tutmuştu kesin...

    babam, araba, radyatör, su, su bidonu!

    sonra birden yerdeki su bidonunu kapıp içindeki suyu adamın kafasına boca ettim. artık suyun veya yediği tokatların etkisiyle mi yoksa kendiliğinden mi bilmiyorum, adam ayılmıştı. hayatımda ilk defa, içimde bir magandaya sarılıp öpme isteği uyanmıştı ama biz yine küfürleşerek ayrıldık (etraftakilerin yardımlarıyla) ve ailemizin aracını uzun bir müddet dinlenmesi için garaja çektik.

    o gün bugündür arabamın bagajından 5 litrelik saygıdeğer su bidonunu hiç eksik etmedim.

    edit:imla.