yakından görülen en ünlü kişi

  • 2005 senesinde miami'de türk arkadaşlar aradı, "acun'a denk geldik sokakta, akşama adam toplayın da bir maç yapalim dedi, gel top oynayacağız" dediler.

    söylenen saatte, söyledikleri yere gittik, bu, esat, kameramanı, ekibi, hepsi orada, adamların takım tamam. biz de tam takım geldik sanıyoruz ama bir adam eksik kalıyordu, orada homeless tipli, bir adam da bizi izliyor kenardan, belli ki latin, oynar futbol yani, "gel lan sen de oyna" dedik, adam leş gibi şarap kokuyordu, saat öğleden sonra 4 falan, diyorsun ne zaman içmiş bu? herifi çaktırmadan bizim takıma koydu zaten acun, anladı kesin alkollü olduğunu hepimizden önce, elemanı defansa koyduk, öteki türlü top kaptırır diye ama ben de garanti olsun diye arkasından kademe yapıyorum, sarhoş ya, düşüyor musuyor eleman...bir ara durdum gülmeye başladım, ya sahneye bak: evsiz tipli güney amerikali sarhoş, karşısında dolar milyoneri türkiye'nin en ünlü adamlarından biri, arkalarında da ben, okulu yeni bitirmiş, iş arayan bir genç adam...futbol oynuyorlar. nerede? miami-amerika'da... diyorum bu 3'nun böyle bir şey için bir araya gelmesi ancak fıkralarda olurdu...

    neyse, maç ne oldu hatırlamıyorum, yenildik galiba 1 ya da 2 farkla ama acun'lar bizden 10'ar yaş büyük olmalarına rağmen bayağı antrenmanli oldukları için daha iyi oynuyorlardi. tabii bizim bir adamımız da sarhoştu, onun da etkisi de oldu...

  • en ünlüsü tayyip. ama istanbulda yaşadığımızdan, elimizi sallasak çarpıyoruz tabi ünlülere.

    hadi oturun bakalım çayınızı alıp, size bir çarpışma hikayesi anlatayım.

    çıtı pıtı bir üniversite öğrencisiyken güneşli bi günde okuldan çıkmıştım. yeni aldığım kırmızı montumun mutluluğu ile yüzüme vuran güneşin ve yanaklarımı seven rüzgarın keyfini çıkarıyordum. baktım ki otobüsün gelmesine çok var, dedim trump avm'deki dnr'a girip kitaplara bakınayım. o zamanlar dnr'da kitaplar falan var, henüz japon pazarı konseptine geçmemişler.. başıma geleceklerden habersizim. fakat trikotajla hiçbir ilgisi olmadığı halde sürekli ağ ören kader, yine ağlarını örmüş *.

    otobüsümün gelme saati yaklaşmıştı. tam avm'nin metro çıkışındaki aynalı köşeden döneceğim ki, biriyle çarpıştım. o an o köşeden benimle aynı anda dönen biri vardı. izlediğim tüm romantik filmler gözümün önünden aynı anda geçti, elimdeki kitaplar dağıldı. toparlanıp "pardon" demek için kafamı kaldırdığımda ise onu gördüm... tarık mengüç.

  • galatasaray lisesinin yaninda ara kafe var. bir gun girdim. ara guler, şener şen , ilber ortayli asagi inen merdivenin orda masada oturuyorlar. amanin. yanindan gecerken olmayqn dugmeleri ilikleyesiniz geliyo. o gunde bos kafe tum muhabbeti dinledim.. ilber hoca anlatip guluyo hunharca :) yan masaya konuclandik.

  • metin akdülger'i gördüm. kısa bir diyalogda bile ne kadar temiz bir insan olduğunu fark ediyorsunuz. annesini tebrik ederim öncelikle, bu kadar nazik bir erkek evladı yetiştirdiği için.

    ben üniversitede iken ailemin beni destekleyecek parası yoktu, dönem dönem uygun iş buldukça çalışırdım. beşiktaş belediyenin karşısındaki kafe benim ilk kez part time işe başladığım yerdi. temizlik, servis, getir götür işlerine bakardım. ilk başladığım zamanlar ellerim hala titriyordu, arada kahveyi taşırdığım olurdu.

    bir gün öğlen vakitleri metin akdülger'le bir arkadaşı geldi. dışarıdaki masalardan bize en uzak olanına oturdular. içeride olduğumdan müşteri kim bilmeden kahveyi alıp götürmüş oldum. ama en uzak masa olduğu için de taşırdım kahveyi. bi şeyler kötü gitti mi hepten kötü gider ya, hem de 2 parmak taşırdım... fincan altlığı doldu taştı. masada adamı görünce de "aha zıçtık!!.." dedim içimden. kardeşim medceziri herhalde 10 kere izlemiştir, oradan biliyorum ben bu adamı! bula bula ünlü herifin kahvesini mi yarıya kadar döktün be salak!

    arkadaşı kahveleri alırken bi surat yaptı, hafif söylendi. metin beyse anladı herhalde yerin dibine girdiğimi, "hiç önemli değil ki, ben böyle de içerim. bak peçeteyle sildim mi fincanı, tamamdır. üzme canını" dedi. şimdi müşteri beni fırçalasa, geri yollasa o kahveyi, yeniden yaptırtsa o kadar hak verirdim ki... ama sen kalktın garsona moral verdin, öyle mi metin akdülger? e o zaman ben de senin gönülden destekçinim bundan sonra :)

    belki biraz ben abartıyorum gibi oldu ama azıcık olsun part time işlerde çalışan arkadaşlar müşterilerin bazen ne gudubet olduklarını biliyorlardır. bir insanın 2 fincan kahve söyledi diye küçük dağları kendisi yaratmış gibi tepeden bakmamasının benim gözümde yeri büyüktür. hele hele o paraya, şöne sahip bir insanın bu kadar nazik davranmasına ben şapka çıkarırım. bak bu kadar yıl geçmiş, bir anlık nezaketiniz hala konuşuluyor. bundan güzel meziyet mi olur? zaten sonrasında da hiç kötü bir lafa denk gelmedim metin bey hakkında. netflix'de kulüp'de gördüm en son, oyunculuğunu da pek takdir ettim. yolu açık olsun.

  • alışverişten çıkmıştım elimde kahve, dışarı çıkınca fark ettim gürültüyü, bir anda başıma havlu ve çay attı biri kafamı bir kaldırdım tayyip. istesem denk gelmez aramızda 2-3 metre var yok seçim otobüsünün içinden kapıda durmuş meymenetsiz suratı ile sırıtıyor.

    babanı da sevmezdim süt oğlan.

  • ibrahim tatlıses mi daha ünlü bülent ersoy mu karar veremedim. bülent ersoyu parfüm mü patladı bu ne çok koku lan diye dönüp fark etmiştim.
    ibrahim tatlısesi de gördüğümde ulan ne kelle var bunda 20 30 okka çeker bu kelle demiştim keleş mermisi bile işlemedi o kelleye.

  • konuyu ben zeki müren 1972 yılı ankara'da gazino sahnede diyerek kapatayım. not: onun beni gördüğünü sanmıyorum.

  • konserleri vs saymiyorum ama herhalde en yakindan sosyal hayatta gordugum demir demirkan'di.

    yanyana pisuara isedik kafasindaki dovmeden tanimistim, ellerini yikamadan cikmisti.

  • las vegas'ta striptiz kulüplerinde bir çok ünlü pornocuyu görmüşlüğüm var. en son alexis texas'a denk gelmiştim. aynı zamanda eskortluk da yapıyormuş.

  • (bkz: kubat)

    en ünlü değil ama farklı bir anı. yıllar yıllar önce lisedeyken, okuduğum ilçeye konsere gelmişti. başkanlık tarafından kubat'a çiçek verilecekti, o çiçeği benim vermem istendi. sahneye çıktım, çiçeği bir kenara bırakıp elimi tutup "işte benim çiçeğim geldi" demişti, sonrasında da sımsıkı sarılmıştı. tek hatırladığım vıcık vıcık ter. sonra bir süre okulda "kubatın çiçeği" diye çağırıldım*.