trabzon ve rize cehaleti

  • "bir ilçemizde 20’nin üzerine vaka çıktı. bir öğreniyoruz ki, nişan yapılmış"
    medyablok
    nişanı geç, iki tane de parti kongresi yapıldı.

  • bu şehirlerde ölümsüz yaşlıların yüzünden cehalet yaygınlaşıyor. dedeler 100 küsür yaşına kadar yaşayıp gençlerin önüne geçiyor bu memleketlerde. büyüğün dediği olur mantığına göre de anne babalar hareket edince olan oluyor. yani yeni kazımlar, volkanlar çıkmıyor artık. bunların yerine recepler, erdoğanlar, tayyipler çıkıyor çünkü muhafazakar bir cahil olmak bunu gerektirir.

    biri annemin, biri babamın memleketi. yeşilliklerine hastayım ama insanı benden uzak allah'a yakın olsun.

  • cehalet kısmı da belki doğrudur bilemem ama nezaketsizlik olayına tamamen katılıyorum.
    bundan yaklaşık 10 sene kadar önce trabzon'a ilk gidişimde yaşadığım olaylar silsilesi beni dumura uğratmıştır. şöyle ki;

    gece geç saatte, şirket aracıyla akçaabat'a vardım. daha önce oraya giden arkadaşlarım öğretmen evinde kalabileceğimi söylediler. gitmeden önce aradım yer ayırttım.
    gece vardığımda ise sokaklarda in cin çift kale trabzon derbisi yapmaktaydı.
    telefonumun şarjı da bittiğinden sokaklarda yer yön tarif edecek insan arıyordum.
    derken bir dayıya rastladım, sinsi sinsi yanına yaklaştım, yaklaşmaz olaydım. işte olayların seyri;

    -dayım iyi akşamlar, öğretmen evine gideceğim nerede acaba???
    +haa öretmen evu, ben de oraya gidiyom. (bu arada hiç sormadan arabanın kapısını açtı ve bindi.)
    bindikten sonra;
    +haa buraya benu da bırakırsun??
    -ayıp ettin dayı
    +ayup mu ettim sensun ula ayıp. ( işte olayların başlangıcı da burada patlak verdi) dayı arabadan indi kapıyı çarpıp çıktı.
    lan sokakta başka insan evladı yok. aman dayım yaman dayım sen beni yanlış anlaıdm bizim oralarda ayıp ettin demek, tabii ki anlamında kullanılır gel etme, kurda kuşa yem etme beni diyerek, zorla tekrar arabaya bindirdim.
    öğretmen evine varana kadar yolu sadece "sola ulaa sola" "haa sağa dön" "ben kalayum burda, ha düz cit bulamazsan da sen bilursun" diyerek tarif etti.

    kısacası gecenin bir yarısı dayı tribi yedim. sonra olayı çernobil'e falan bağladım..

    öğretmen evine vardığımda ise bir önceki tribin 2 katını "la bu saatte gelinur mu biz ne zaman uyuyacağuz" diyerek yedim.
    sanki gezmekten geliyom amına koyim. sen kalk izmir'den trabzon'a gel gecenin kör kuyusunda 2 dayının tribini çek.

    neyse olaylar biter sandım meğer daha yeni başlıyormuş. sabah sigara almak için bakkala girdim.

    -abi günaydın
    +aleykumselam
    -selamun aleykum abi
    +günaydın!!!????
    kafayı yiyecem amnk. bu dayımızda beni başka bir yerden yakaladı. kendimde bir anormallik hissetmeye başladım. neyse dedim.
    -abi bi winston box alabilir miyim?
    +kutu
    -haa evet kutu
    +niye baks diysin o zaman
    -ağız alışkanlığı abi
    +ecnebu misun???
    -yok abi izmirliyim
    +olsun izmirlu da insandur..
    sabah sabah adam beni ezdi geçti yıktı. o an cem yılmaz'ın ne kadar haklı olduğunu düşündüm ama komik miydi tabii ki hayır.

    bitti sanıyorsunuz değil mi? tabii ki bitmedi.
    +haa pi bak bakayım bu araba senundur
    -evet abi benim
    +kaça satıysun
    -abi şirket arabası o satamam ki
    +ula benum demedun mu
    -abi benim derken şirkete ait araba, ben elemanım çalışanıyım satma yetkim yok
    +ne diye benum diyon o zaman. çek arabanu tükkanın önüne pırakmuşun zaten. çek bi daha buraya bırakma
    -abi sigara almak için bakkala girdim
    +ben senun nerden abin oluyom, çek dedim sağa
    mır mır söylenerek arabaya bindim ve bastım gittim. geceden sabaha başıma gelen bunca şey tesadüf olamazdı, aklımdan çernobil dışında, tüm bunlaırn kamera şakası olabileceği geldi. sonuçta trabzonluları komik insanlar olarak tanıyorduk.

    peki bitti demedin mi lan diye sorduğunuzu duyar gibiyim.
    tabii ki bitmedi,
    öğlen saati sadece salata yemek istediğimi söylediğim lokantada servis açılmadı, "sadece salata satmıyoruz" gibi ütopik bir ticari zeka ile karşılaştım.

    kırmızı ışıktan geçen ve az daha kaza yapacağımız dolmuşçunun " ula yeşil de niye geçiysun, her yeşil de geçilmez, baktun ben geliyom niye durmuyon" isimli baş yapıtıyla karşılaştım.

    sonraki günler biraz daha alıştım.
    sanırım trabzon dediğiniz yer koskoca bir fight club ve dövüş kulübünün ilk kuralı, bu kulüpten kimseye bahsetmemektir.
    bence başka mantıklı bir açıklaması olamaz...

  • rizeyi pek bilmem ama trabzonu farklı sebeplerle birçok defa ziyaret etme fırsatım oldu. en son bu yaz gittim bir arkadaşın düğünü vesilesiyle, çarşıda meydanda gezdim dolaştım birebir şehir yaşantısını deneyimleme şansım oldu. önceleri kültürüne sempati beslediğim bu insanlara şu sıralar pek iyi şeyler hissetmiyorum. gözlemlediğim ve şaşırdığım ilk şey nezaketsizlikleriydi. ben günlük hayatta iletişimde olduğum her insana nazik davranmaya çalışırım, markete bakkala iyi günler dilerim, teşekkür ederim, gülümserim, yolda yürürken insanlara yol veririm ne bileyim birine birşey sorsam teşekkür ederim falan. tabi bu acayip memlekette de bu şekilde davranmaya çalışıyorum ama böylesine bir tuhaflıklar silsilesiyle karşılaşacağımı bilmiyordum. şehrin geneli bana sinirliydi sanki, hepsine birden ne yapmış olabilirim diye düşündüm uzunca bir zaman. iyi günler iyi akşamlar dediğimde "ne istiyosun" bakışı atan esnaf mı dersiniz teşekkür edince kaşlarını çatanlar mı yolda üstüme üstüme yürüyenler mi, bağıra çağıra konuşanlar mı. inanın gülümsediğim için ne gülüyosun diye dayak yemeden geldiğim için kendimi şanslı sayıyorum. aşırı sinirliler. neye bu kadar kızmışlar gerçekten anlamak mümkün değil. bu sinir bir de bu kabalıkla birleşince büyük bir negatif enerji kütlesi çöküveriyor üstünüze. neşe yok şehirde resmen. sinirliler, kabalar, aceleciler, mutsuzlar.

  • karadenizli olduğum halde kesinlikle katıldığım gerçek.hatta eksik bile yazılmış yobazlığı'da ekleyelim.