the batman

  • "korku bir araçtır". batman'in günlüğünden çıkan bu söz, bir kahramandan değil de iktidarını kaybetmemek için elinden geleni yapmaya hazır bir diktatörün ağzından dökülmüştür sanki. giderek karanlık bir tona bürünen süper kahraman filmleri artık kahramanını da sorgular hale gelmiştir. 2019 yılında ilk olarak joker ile başlayan süreç, "the batman" filmiyle daha da görünür hale gelir. artık kötü ve iyi yoktur. kötüler halka daha sempatik gelirken sözde iyiler ise maskesi parçalanmak istenen ucubelere evrilmiştir. nasıl the dark knight (2008) ve joker (2019) filmlerinde joker karakterleri seyircide büyük bir sempati uyandırabildiyse ve hatta bazı tezlerine destekçi bulabildiyse bu filmde de baş kötü karakter (villain) "riddler" benzer bir motivasyonla filme konmuştur. özellikle filmin sonlarında riddler'in yaptığı konuşmaya hak vermeyenimiz yoktur sanırım.

    dünya ne yazık ki riddler'in tasvir ettiği şekilde inşa edilmiştir. zengin bir ailenin oğlunun yetim kalmasıyla hiç kimsenin umursamadığı zavallı bir çocuğun yetim kalması hem gotham'da hem de gerçek dünyada kesinlikle aynı şey değildir. zengin çocuğu bruce wayne'in hikayesi televizyonları süsler ve toplumdan acıma anlamında bir geri dönüş alırken; fakir bir ailenin yetim kalan çocuğu hiç kimsenin umurunda olmayacaktır.

    iyilik ve kötülük, sahip olunan güç, para ve konumla birlikte insanlar tarafından farklı şekillerde değerlendirilir. bir zenginin toplam serveti içinde aslında hiç değerinde olan bir parayı bağışlaması o zengini dünyanın en iyi insanı yaparken; bir fakirin sahip olduğunun yarısını bile vermesi onu cömert yapmaya yetmez. aynı şekilde, sıradan birinin işlediği cinayet hem toplum hem de devlet tarafından en ağır şekilde cezalandırılırken; örneğin stalin gibi herhangi bir diktatörün arkasına devletin de gücünü alarak yol açtığı onca ölüm kimilerince destansı bir şekilde anlatılır.

    -spoiler-

    matt reeves, bu yeni batman filminde tam olarak bu çelişkiyi anlatmaya çalışmış. bu filmde batman ile herhangi bir suçlunun motivasyon anlamında aralarında hiçbir farkın olmadığının altı çok iyi çizilmiş. batman nasıl intikam ateşiyle yanıp tutuşuyorsa, ona silah tutan bir yetim de aynı ateşle kendisine gün yüzü göstermemiş olan dünyayı yakıp kül etmekte beis görmez. peki işin sonunda kim haklı görülecektir? basit suçluları yakalamak haricinde bir şeyi beceremeyen ve gözünün önünde her türlü pis işi yapan devasa bir suç çetesini dahi fark edemeyen bir batman mi; yoksa kendi yöntemleriyle şehrin yozlaşmış ve çürümüşlüğünü ortaya döken riddler mı haklıdır?

    matt reeves'in yeni batman'i öncekilerden oldukça farklıdır. ilk olarak batman ve bruce wayne arasındaki belirgin fark bu filmde ortadan kaldırılmıştır. greig fraser'ın film için yarattığı muazzam karanlık atmosfere uygun şekilde hem batman hem de bruce wayne oldukça mat, ciddi ve soğuktur. batman aynı zamanda kırklar ve ellilerin film-noir'larındaki detektifleri de andırmaktadır. aynı o eski filmlerde baş karakterlerin yaptığı gibi bu filmde de batman kendi sesiyle seyirciye olup biteni anlatır. iki yıldır elinden geleni yaptığını söyleyen ama pek bir şey de başaramadığının farkında olan batman gerçekten de başarısız bir kahramandır. bütün şehir, polisinden belediye başkanına suça bulaşmışken batman'in bu olup bitenlerden haberi dahi yoktur. filme giriş yaptığı ve sadece ayak seslerini duyduğumuz o etkileyici sahnede batman yalnızca bir adamı dayak yemekten kurtaracaktır. zaten polislerle olan yakın çalışmasını dikkate alacak olursak batman'in bir polis memurundan pek bir farkı kalmamıştır.

    bu filmde batman tahminimce yirmilerinin sonunda ya da en fazla otuzlarının başındadır. sanırım yaşının küçük olması sebebiyle batman bu filmde bilerek kırılgan, ürkek ve birazcık da beceriksiz resmedilmiştir. her ne kadar riddle'ın işlediği cinayetleri çözüyormuş gibi görünse de ona bu süreçte hem alfred ile kedi kadın hem de elindeki teknoloji fazlasıyla yardımcı olacaktır. gerçekten de riddle'ın filmin sonunda dediği gibi batman çok da zeki değildir. zaten alfred'e "zenginlik filan umurumda değil" derken bile ne denli saf biri olduğunu belli etmektedir. sahip olduğu zenginlik sayesinde batman olabilmişken o zenginliği küçümsemesi aslında yirmili yaşların sonundaki bir batman'e yakışacak çocuksu bir tepkidir.

    bu filmde ayrıca kutsal ana ve babanın da üstü çizilmiştir. aslında ilk olarak joker filmiyle başlayan süreç bu filmde daha net bir şekilde ifade edilir. batman'in anne ve babası bu filmde birer kurban olmaktan çıkarılıp farklı yerlerde konumlandırılır. batman'in annesi martha, küçük yaşta anne ve babasını intihar ya da cinayetten kaybetmiş ve bu sebeple akıl sağlığını yitirip bir süreliğine hastanede yatmıştır. batman'in babası thomas ise belediye başkanlığına aday olduğu dönemde bir gazetecinin martha'nın geçmişi hakkında haber yapması üzerine şehrin baş kötülerinden biri olan carmine falcone'a başvurmak zorunda kalır. falcone'dan bu gazeteciyi korkutmasını ister; ancak falcone, thomas wayne'e karşı elini güçlendirmek adına gazeteciyi öldürtür. her ne kadar daha sonra alfred, ölmüş patronunu korumak amacıyla "thomas yaptığından pişmandı, zaten polise gidip teslim olacaktı" dese de thomas wayne'in falcone ile iş yaptığı apaçık ortadadır. falcone gibi birine şunu korkut dersen falcone'dan ne yapması beklenir ki.

    gotham ise hiç olmadığı kadar pis ve kokuşmuştur. wayne ailesi, falcone tarafından ortadan kaldırıldıktan sonra thomas wayne'in seçim vaati olarak kurduğu yenilenme fonu ve ilk olarak kendisinin fona aktardığı bir milyar dolar wayne sonrası herkesin iştahını kabartacaktır. şehrin uyuşturucu işini elinde tutan maroni, falcone'un polislere verdiği bilgi sonucu aslında yalancı bir operasyonla hapse atılır ve maroni'nin pis işlerine el konulur. onun yürüttüğü uyuşturucu işi bu sefer falcone'un ve şehrin ileri gelenlerinin elinde olacaktır.

    şehrin tüm pisliklerini ortaya çıkarmak ise garip bir şekilde batman'e değil, kötü kabul edilen riddler'a nasip olur. bu filmin bir kahramanı varsa o da kesinlikle riddler'dan başkası değildir. riddler, batman'in aksine oldukça zekidir. batman'in elindeki onca teknoloji ve zenginliğe rağmen göremediği tüm kirli suç ilişkisi, fakir olduğu her halinden belli olan riddler tarafından ortaya çıkarılacaktır. ayrıca riddler, batman'in aksine hedefine giderken acımasızdır. fakat hedefinde her daim kötüler vardır. kötülüğe tamamıyla bulaştığına emin olduğu gotham şehrini "mavi, siyah ve ölümle" (deniz gündüzleri mavi, geceleri ise siyahtır. ölüm ise gotham'ın deniz suyuyla boğulacak oluşudur.) özdeşleştirdiği deniz suyuyla yıkayıp temizlemeye çoktan baş koymuştur. onun için seçilecek yeni başkanın "değişim" sloganları da tamamıyla bir zırvalıktır. thomas wayne'in ölümü sonrası nasıl kurduğu yetimhane içindeki yetimlerle birlikte unutulup gittiyse herhangi bir yeni başkan da şehri kurtarmaya yeterli olmayacaktır. zaten yeni başkan adayının da siyahi bir kadın olması ve barack obama gibi değişimi ağzından hiç düşürmemesi tesadüf değildir. obama bir şeyleri ne denli değiştirebildiyse yeni başkan da o kadar başarılı olabilecektir aslında.

    hedeflerini dürbünle izledikleri sahneler açısından birbirlerinden hiçbir farklarının olmadığı üstü kapalı bir şekilde ima edilen batman ve riddler arasından belki de bu filmde iyi olan riddler iken; kötü olan batman'in kendisidir. zaten filmin sonunda da görürüz ki şehir suçlulardan temizlenmiş filan değildir. falcone gitmiş yerine penguen gelmiş ve suç sadece el değiştirmiştir. suçluları temizlemede en başarılı isim olan riddler ise garip bir şekilde içeri tıkılmıştır.

    -spoiler-

    "the batman", karanlık atmosferi, kara filmleri andıran kurgusu ve polisiye filmleri aratmayan hikayesiyle başarılı bir film. zaten cloverfield (2008), let me in (2010), dawn of the planet of the apes (2014) ve war for the planet of the apes (2017) gibi filmleri yönetmiş birinden kötü bir film beklenemezdi. ancak olumsuz yorumları da anlamak mümkün. özellikle aksiyon sahnelerinin fragmanlarda gösterilenlerle sınırlı olması, üç saate yakın süresi, festival filmini andıran çekimleri, batman'in belki de yaşının da genç olması sebebiyle bilinçli bir tercih sonucu toy biri gibi resmedilmesi ve sürekli nolan filmleriyle kıyaslanıyor oluşu filmi kimilerinin gözünde zayıf kılmış. ancak şunu unutmayın ki bundan yıllar sonra da eğer ölmezsek farklı yönetmenlerin ve farklı oyuncuların kendi batman yorumlarını izliyor olacağız. ben her daim farklılıkların barındırdığı güzellikleri görmekten yanayım.

    dipnot: elleri ve ayakları batman ve gordon tarafından kelepçelenen penguen'in ismine yakışır şekilde yürüyüşü filmin en hoş ayrıntısıydı.

  • süper kahramanlar aynı kalamaz. hepsinin belli bir karakteristiği var tabi ama yeni bir çizgi roman, dizi ya da film yaparken en önemli şey elinizdeki karakterin temelini zamanın ruhuna uyarlamaktır. mesela körfez savaşı çıktığında süper kahramanlar artık sokakta gangster kovalayamaz daha devletler arası bir konumda mücadele etmeleri gerekir. ancak bu uyarlama kısmında yeni filmi yapacak insanların birincisi zamanın ruhunu iyi gözlemlemesi gerekir (her ne kadar villain olsa da joaquin phoenix'li joker filmi buna güzel bir örnektir) ikincisi de karakteri iyi anlamaları gerekir. örneğin vigilante olmasına rağmen batman'i rastgele birini öldürürken gösteremezsiniz hiç bir zaman.

    batman de aslına bakarsanız uyarlaması en zor kahramanlardan biridir. çünkü batman gayet depresif, karanlık biridir. marvel'ın getirdiği ve zamanın ruhuna işleyen espri anlayışını kullanmaya çalışırsanız bu mekanik çalışmaz. ayrıca süper teknolojiler kullanmasına rağmen noir bir dedektif yönü de vardır. filme heyecan gelsin diye teknoloji işini abartırsanız o karanlık havayı elinizden kaçırırsınız. şimdi 04 mart itibariyle vizyona giren yeni filmde bu alanda neler yapmışlar bir bakalım.

    --- spoiler ---

    öncelikle tabi ki robert pattinson'ın batman'inden bahsetmek gerekiyor. çünkü böyle ikonik roller devredildiğinde izleyiciler tarafından yeni gelen oyuncu illaki reddedilir. bu james bond'da da böyledir, superman'de de böyledir, hatta sürekli oyuncu değiştiren doctor who'da bile böyledir. robert pattinson da nedendir bilmiyorum hala twilight'taki performansıyla hatırlanıyor. ki aradan geçen yıllarda oyunculuğunu ispatladığı pek çok yapımda yer aldı. pek ses getirmeyen the devil all the time'daki rolü bile yeterli olur aslında ne kadar iyi bir oyuncu olduğunu anlamak için. bu nedenle rolün altından kalkabileceği üç aşağı beş yukarı belliydi zaten.

    ancak batman'i hem oyuncunun hem filmin nasıl yorumladığı da önemli bir nokta. bu filmde bruce wayne henüz iki yıldır batman. ve christian bale'in batman'i gibi operasyon adamı havası da yok. mesela filmin başında joker takipçisi çeteyi dövdüğü sahneye bakalım. burada suçlu psikolojisini çözmüş bir batman değil, suçlulardan gerçekten nefret eden bir intikamcı görüyoruz. ayrıca öfke problemiyle birlikte henüz travmalarını atlatamadığına, olaylardan hızlı bir şekilde etkilendiğine de şahit oluyoruz. ha derseniz ki batman hayatının hangi evresinde travmalarını atlatmış ki? burada haklısınız zaten ama bruce wayne / batman'in en güçlü özelliklerinden biri kendi psikesine olan hakimiyetidir. yoksa killing joke olayından sonra ortalama insanın akıl sağlığını koruması mümkün değil zaten. buradaki batman ise henüz bu kontrole sahip değil.

    filmin batman'i yorumladığı en ilginç nokta ise bruce wayne'in nasıl zorlandığını mümkün olan en insani şekilde ele alması. normalde batman "all men have limits. they learn what they are and learn not to exceed them. i ignore mine." diyen bir karakter. ancak bütün gece şehrin en büyük suçlularının peşinde koştuktan sonra vurup kafayı yatmak kolay bir iş değil. buradaki batman'in de hafıza sorunları yaşadığını görüyoruz. ayrıca şahit olduğu şeyler normal bir insanın kaldıracağı türden işler değil. örneğin riddler'ın arkasında bıraktığı herhangi bir suç mahalini görmüş biri zaten bir hafta uyuyamaz.

    batman de tüm bu olumsuzluklardan bire bir etkileniyor ve film batman'i 40'larda ve 50'lerde zirvesini gördüğümüz noir dedektiflerden biri gibi ele alıyor. dış ses olsun, sürekli yağmur yağması olsun, ben bir şeyler yapıyorum ama dünyadaki kötülük aslında değişmeyecek havası olsun hep bu estetiğin ürünü. ki bu aslında zamanın ruhunu temsil ediyor bir yerde ve uyarlama konusunda filmi bambaşka noktalara taşıyor.

    tüm batman külliyatının en güzel özelliklerinden biri de çok çok iyi yazılmış villain'lara sahip olmasıdır. joker zaten de two face, riddler, scarecrow gibi otursanız üzerine tez yazabileceğiniz mükemmel örnekler var burada. bu filmde de riddler'ı kullanmışlar. ancak riddler'ı da tuzaklar kurup anlamsız aksiyon peşinde koşan bir karakter yerine neo-noir bir havada işlemeyi tercih etmişler.

    peki hangi özellikler bu değişimi sağlamış? öncelikle riddler bir seri katil psikolojisine getirilmiş. karşılaştırma yapmak gerekirse örneğin seri katiller bir şekilde yakalanmak ister. (bkz: edmund kemper) riddler da yaptığı plana göre bir kafe'de polise teslim oluyor. ayrıca insanlardan ne kadar üstün olduklarını kanıtlamak için polisle ve toplumla oyun oynamaya çalışırlar. polise mektup yazan veya bulmaca bırakan (bkz: the zodiac killer) pek çok seri katil örneği var. riddler'ın seri katil psikolojisine yakın olduğu bir diğer nokta da hatırlanmak ve iz bırakma düşüncesi. pek çok seri katil gerçek hayatında kenara itilmiş insanlar olsalar da çok büyük ego'lara sahiplerdir. bu nedenle çarpık narsisizm özellikleri göstererek toplumu en rahatsız edici şeyleri yaparak hafızalara kazınmak isterler. batman, tutuklanan riddler'a kimse seni hatırlamayacak dediğinde o ana kadar soğukkanlı duran karakterin birden bire zıvanadan çıkması da bu yüzden. zaten riddler'ı canlandıran paul dano'nun tedirgin edici gülümsemesinden gözlüklerine, vücut dilinden bakışlarına kadar seri katil psikolojisinde birini canlandırdığını çok net şekilde anlayabiliyoruz. bu da karakteri ortalama bir süper kahraman kötüsünden çok çok çok daha tedirgin edici bir boyuta taşımış diyebiliriz.

    filmin çekimlerine ve sanat yönetimine gelecek olursak da burada yine çok farklı bir anlayış belirlediklerini görmek mümkün. filmden çıktıktan sonra bir arkadaşımla da konuştuk bu filmin derdi temelde hikaye değil aslında. yani kim kazanmış kim kimi nerede dövmüş çok önemli değil. salondan çıktıktan sonra batman'in depresifliğini, gotham'ın karanlığını ve riddler'ın ürkütücülüğünü yanınıza aldıysanız the batman istediğini başarmış demektir.

    çekimler de hep bu anlayışla yapılmış. mesela tüm sahneler bile isteye karanlık bırakılmış. hatta batman asansörden çıktıktan sonra insanları döverken sahnenin sadece kesikli olarak silahlardan gelen ışıkla aydınlatılması bu durumu ayrı bir estetiğe dönüştürmüş. bir de net alan derinliğini en uçta kullanmışlar. sahnede bir nesne bulunuyorsa sadece o net. hatta atıyorum bir kalem varsa sadece ucu net geri kalan her şey bulanık görünüyor. bu tabi bir hata değil. çünkü bu kadar ince bir net alan derinliği tutturmak dslr kamerada bile sıkıntılı bir iştir. burada amaç detaylar var evet ama dünya aslında anlaşılmaz ve karışıktır. baktığımız şey dışında (ki onun da belli bir kısmı sadece) hiçbir şeyi net göremeyiz demek olabilir.

    sanat yönetimi ise yine dünyanın eksik ve tekinsiz atmosferini yansıtmak üzerine kurulu. mesela karşılaştırma için batmobile'lere bakalım. chris nolan'ın batman filmi biraz daha teknoloji hayranı bir yapıdaydı. bu nedenle kevlar yeleklerden, karbon fiber parçalardan bahsediliyordu sürekli. o üçlemede kullanılan batmobile de bildiğiniz tank gibi bir şeydi. ancak filmin evrenine göre mükemmel tasarlanmıştı. bu filmdeki batmobile ise kusursuz değil. hatta bazı tasarım hatalarına sahip. örneğin kompleks bir yapıda tasarlanmış olan motor baya aracın dışında. yani mermilere kafa atan tumbler'a göre daha kırılgan bir durumda bu araç. ufak bir patlayıcıyla aracı komple devre dışı bırakabilirsiniz mesela. yine de o köşelendirilmiş tasarım üzerine klasik amerikan arabası olması nedeniyle 40'ların noir filmlerine daha uygun bir estetiğe sahip diyebiliriz.

    --- spoiler ---

    sonuç olarak karşımızda batman'i sinemada (animasyonlar dahil değil yoksa batman the animated series'in eline su dökebilecek çok az yapım var) daha önce yapılmadığı şekilde ele alan, ciddi, sert ve kara film estetiğine yakın güzel bir film var. yalnızca süresi biraz kısaltılabilirdi belki insanlar o uzunluktan şikayet etmiş ama ağır atmosferli bir filmi de hızlı işletmek teknik açıdan çok doğru bir karar olmayabilir. o nedenle ben filmin süresi hakkında çok da şikayetçiyim diyemem.

    ha bir de yazıyı kapatmadan son bi not. zoe kravitz çok güzelmiş, çok iyi oyuncuymuş, beğenmezsem allah da benim belamı versinmiş.

  • filmi izledikten sonra güncel batman sıralamam:
    christian bale > robert pattinson > klarnet çalan batman > ben affleck

  • bakalım klarnet çalan batman videosu kadar keyif verebilecek mi...
    akşamı bekliyorum.

  • dark knight’ın ekmeğini yemeye çalışmayan, kendi yolunda ilerleyecek bir filme benziyor. filmle ilgili anlatılanlardan ve fragmandan yola çıkarak sıkıntılı bir batman izleyeceğimizi söyleyebilirim. şehirde herkesin kendisinden korktuğu, düşmanlarının kafasını dağıtacak kadar manyak bir batman… sulu sulu esprilerle dolu süper kahraman filmlerinden herkes sıkıldı. bu tarz sert ve psikolojik yapımlara ihtiyacımız var. dc, sinematik evren işini hiç beceremese de solo film konusunda şaheserler ortaya koyuyor. ayrıca colin farrell da harika gözüküyor. beklentim çok yüksek…

  • de ja vu

    ben affleck rolü aldığı gün "gelmiş geçmiş en kötü bruce wayne" denmişti.
    heath ledger için "joker olacak" dendiğinde gelmiş geçmiş en kötü joker dendi. çünkü en bilinen filminde eşcinsel bir kovboydu.

    doğmamış çocuğa don biçme sevdalısı tayfanın şimdi ki hedefi robert.

    adam "robert pattinson kim" demiş ya, ve bu konuda da ciddi ha.

  • yarak gibi olacağı heyecan vermeye çalışırken tüm hevesi kaçıran test çekimi videosundan belli olan film.

    şu videoyla gaza gelen adam harry potter'la uçuşa geçer, pokemon'la camdan atlar...