tehlikenin farkında mısınız

  • o zamanlar "bu ne be ?" tepkisi verenlerin suçluluklarını kabullenerek bir savunma refleksiyle hala çamur atmaya çalıştığı haklı bir tepkidir. diyorsun ki "şeriat korkusu değil, gücün tek elde toplanması asıl tehlikedir", eh be kardeşim, güç tek elde hangi araçla toplandı 15 senedir sen bana bunu izah etsene. imam hatipleri arka bahçesi olarak gören bir zihniyet, devletin içinde devlet yaratmaya çalışanlar tarafından ne için 'kandırıldı' ? ne için 'ne istiyorlarsa verdik ?' dedi. devlet teamülleri ve toplumdaki hakim sözleşmeye, devlet ideasına inanmayanlar neye inanarak önemli kilit noktalarda kadrolaştılar ? o zamanlar bunları bas bas bağırarak yazan cumhuriyet veyahut sol fikirli diğer basın/yayın kuruluşlarını hiçe sayarcasına "amma baydı bu be, ne tehlikesi ?" diyenler bu olayı 'şeriat korkusu' olarak algılıyorsa, bu onların kendi sorunudur, kendi cehaletidir.

    1980 senesinden sonra cumhuriyet tarihinin en büyük yozlaşması cereyan etti. ekonomik olarak kendi elitlerini yaratan bu yozlaşmanın yan etkisiyle, gittikçe fakirleşen bir ortasınıf, eskinin sol sempatizanlarını duadan başka hiçbir şeye sığınamayacak kısmen dindar ve muhafazakar babalara çeviren bir yıkıcı güç, dev çark geniş halk kitlelerini sindirdi. bu sindirilmiş kitlelerin hayata, umuda, güzel şeylere olan inancını yıkan bir görgüsüz zenginlik, hayali ihracatlarla zengin olmuş dönemin 'prensleri', onları makul bir mantıktan çok, çaresizlikle merhamete iterken, bir yardım kuruluşu gibi çalışanlar çocuklarını bir güzel devşirdi.

    sen bunları izlememiş olabilirsin, bu senin sorunundur. bu devşirmelerin içinden akıllı olanları da burslarla, ve dini bir disiplinle kademe kademe yerleştirildiler. bunlara göz yumanlar ne sebeple göz yumdu ? dinin geniş kitlelerde önemli bir siyasi araç olduğuna güvenerek, yani laikliğin pratikte alaşağı edildiği bir süreç sayesinde bugünlerin yatağı oldu dün.

    tehlike elbette güçler ayrılığı ilkesinin pratikte işlevsizleşmesi, anayasanı defalarca delinmesidir. bu tehlikeyi mümkün kılan şey de devlet ideasına inanmayan, hukuğa inanmayan, tüm bunları gelip geçici görerek sistemin içinden sistemi ele geçirmeye çalışan insanların varlığıdır. bu insanları yetiştirenler, dini yasaların üzerinde bir tabu olarak kullanmışlar, ve bu şekilde yüzlerce, binlerce insanın beynini yıkamışlardır.

    belki senin baban seni fransız lisesine gönderdi, belki çevren, ailen gerçekten sana güzel bir entellektüel miras bıraktı, iyi bir gelecek hazırladı ve sen bunları göremedin. inönü kafasındaki bürokratik oligarşinin ekmeğini yiyen son nesilin özal meyvesiydin ya da. ama kapitalist elitler, batılı züppelerden yeşile çalmaya başladığında, herkes tehlikenin farkındaydı, küçük şehirlerin işçi çocukları, ortasınıf, öğretmen çocukları, hepsi etraflarında olup biten dönüşümün farkındaydı. görmek isteyen görüyordu bunları.

    şimdi hala "yobazlık tehlikesi" diyerek eleştiriyorsun ya, sırf geçmişteki hatanın, körlüğün suçluluk kompleksiyle savunmasını yapmak için bir çırpınıştır bu. tehlikenin aracı dindir, tehlikeyi yaratanlar dini kullanarak kendi kadrolarını ve elitlerini yaratmışlardır. geniş halk kitlelerinin gerçekleri görmesine mani olmak için, tanrının kutsalını kendi günahlarına paravan yapanlardan bahsediliyordu, ama her şeyi çok iyi bilenler, bunlardan bahis eden dinozor kesime "git artık" dediler. onlar gitti, cumhuriyet gazetesi artık eski cumhuriyet değil şimdi. ulusalcılar içeri girerken kıçlarına kına yakanlar gibi, sizler de attila ilhan ile ölen kemalizmin mezarı üzerinde tepiniyorsunuz, tarih sizi, körlüğünüzü ve ihanetinizi asla unutmayacak.

  • sene: 2006
    yer: nevizade
    bilgi üniversiteli liboş eceler ve berkeler beni ti'ye alıyor. "tehlikenin farkında mısın yaf? şeriat geliyo kaç kaç" diyorlar. "sende kemalist kişilik bozukluğu mu var yhaa?" gibisinden laflar. hepsi de ahmet altan okuyor, can dündar atatürk belgeseli çekiyor. atatürk'e hakaret etmek bir entellik belirtisi adeta.
    kafamdaki tek düşünce: kesin bi şekilde avrupa'da para edecek bir meslek edinmeliyim, yazılımcılık vb. gibi

    sene: 2016
    yer: helsinki / marina hatta şurası:
    finlandiya'nın en büyük yazılım şirketinde staj yapıyorum ve ab vatandaşı oldum. bir gün işsiz kalsam bile sadece işsiz maaşım bu keriz liboşların 4 katı. ben frozen margaritamı yudumlarken bu kerizler de sultanbeyli'den ve metrobüsten ağlayarak girdikleri facebook'ta can dündar'ın vurulma videosunu "gözyaşları içindeyim" diye paylaşıyorlar.
    kafamdaki tek düşünce: üzüldüm lan. zuhahahahahaa şaka lan ne üzülcem beter olun :) daha dur bebişim daha dur. bilal'in ayağını yıkayacağın günler gelecek. kilis'ten beter dümdüz edilebilir o güzel mahellen, hiç belli olmaz. ağla bebeyim.

    not: her gün bu başlıkta liboşlarla taşak geçmek boynumun borcudur.