tedavisi olmayan türk hastalıkları

  • toplumsal hafıza kaybı.

  • herkesin işine burnunu sokma hastalığı.

  • bu ülkede ne bildiğin önemli değil. kimi tanıdığın, cebindeki paran ve mesleğin önemli onu anladım.

    bu ülkeden esasen bir umudum kalmadı. yazıyorum ama rahatlamak için yazıyorum. içimi dökmek bana iyi geliyor. yoksa bir beklenti için yazmıyorum.

    jean paul sartre'yi konuşuyorum, bu konu üzerinden para kazanıyor musun diye soruyorlar. yok diyorum. niye uğraşıyorsun ki diyorlar. hiç olmazsa youtube kanalı aç bunları anlat para kazan diyorlar. allah aşkına her şey para mı arkadaşlar? her şeyin ambalajı, her şeyin fiyatı olmak zorunda mı?

    çevrem evlenmemi istiyor. yaşım 30 oldu. bende tamam olur dedim. çevreme takılı kaldığım için değil, çevre umrumda değildir ama yalnız yaşıyorum o da yorucu oluyor, insan yanında arkadaş istiyor. neyse çevrem araştırma yapıyor. istisnasız her kız paraya, mesleğe mi bakar arkadaş dondum kaldım. mesleğimi beğenmiyorlar. olmaz diyorlar. özel sektörde çalışıyormuşum memur değilmişim. mesleğin garanti bir meslek olması gerekiyormuş. ulan ev kızı bile ben memur olsun istiyorum demiş. insan bir kere olsun karakteri sormaz mı? bu ülkede artık her şey ambalaj, etiket, fiyat olmuş. mutlu olmak için değil, bir statü sahibi olmak için evlenmek istiyorlar.

    gerçekten çok enterasan bir ülkede yaşıyoruz. ben evleneceğim zaman karaktere bakarım. kadının mesleği, parası benim için önemli değildir. ne bu açgözlülük? simitte yesen karnın doyar, tereyağlı iskender de yesen karnın doyar. peki neden gözümüz doymuyor?

    asla uyum sağlayamayacağım. bu insanların anormal davranışlarını kabul etmeyeceğim. yalnız yaşarım, yalnız ölürüm. bununla da gurur duyarım. goethe "hastalıklı bir topluma uyum sağlamak demek, sağlıklı olmak demek değildir." der. rol yapmayacağım. sistemin dışında kalacağım. kendime söz veriyorum.

    dostoyevski, insancıklar isimli eserinde “sen ne dersen de iki gözüm; toplumun yoksul insana saygısı yoktur.” yazmıştı. çok haklıymış onu anladım. toplum güce tapıyor. toplum artık değişmiş. değerlerini hiçe saymış.

    oysa ki ımmanuel kant pratik usun eleştirisi'nde: ''bizi zengin kılan sahip olduklarımız değil, sahip olduklarımız olmadan ne yaptığımızdır.'' demişti. şimdi bu filozofları çok iyi anlıyorum.

    insanlar bilgi istemiyorlar. bilgiden sıkılıyorlar. bilgi insanları bunaltıyor. insanlar ev araba para konuşmak istiyorlar ama şunu da yazayım ki erdem sıkıcı hale geldiğinde kötülükte cazibeli hale gelir. erdemden kaçtıkça kötülüğe daha çok saplanırız. kızlar böyle davranmaya devam etsinler. parası gücü olan erkeklerin peşinden gitsinler ama daha sonra şiddet görünce de önce kendilerini suçlasınlar. erdemden uzaklaşarak, kriteri meslek, para yapanlar kötülüğe de isyan etmesinler.

    insan nasıl özgür olur sorusuna bilgeler şöyle cevap vermişti:

    platon-öğrenerek, aristo-düşünerek, camus-başkaldırarak, sartre -eyleme geçerek, nietzsche-kendin kalarak, darwin-uyum sağlayarak, ankaralı namık-kalbinin sesine kulak vererek.

    parayı ve mesleği ön plana çıkaran bir tane aklı başında filozof görmedim. ankaralı namık bile bu soruya kalbinin sesine kulak vererek demişti. o bile parayı ve mesleği düşünmemişti.

    o halde paraya, güce, mesleğe tapmak niye?

    rusya'nın kırsal bir kasabasında ivan diye biri yaşıyormuş. bir gece yarısı arkadaşı dimitri kapısını şiddetle çalmış ''çok önemli bir şey oldu acil gelmelisin'' demiş. koşmuşlar. dmitri'nin tarlasına gelmişler. dmitri'nin tarlasının ortasında bir meşe ağacı varmış. dmitri ağacı göstermiş. ''bak, ağacımı eşeğe başlamışlar'' demiş. ivan arkadaşına dönmüş ''düşünce biçimini değiştirmelisin dmitri'' demiş.

    düşünce biçimimizi değiştirmeliyiz arkadaşlar. mutluluk dediğimiz kavram şartlanma eylemlerine bağlı değildir. paramız var diye mutlu olacağız bir şey yoktur. mutlu olmak için paranın olmasını beklemek kadar ahmakça bir şey yoktur. değerler kavramını iyi ve kötü oluşturur. zenginlik ve fakirlik oluşturmaz.

    ''ruhumuzda aynı anda iki sonsuzluk vardır. biri sayısız yüksek ideallerle doludur, öbürü ayaklarımızın altında en alçakça, en adice şeylerle dolu olan bir uçurumdur.''
    fyodor mihailoviç dostoyevski

    uçuruma düşmemek umuduyla.

    steve jobs şöyle bir parantez açmıştı:

    "zamanınız kısıtlı, bu yüzden onu başkalarının hayatını yaşayarak harcamayın. başkalarının düşüncelerinin sonuçlarıyla yaşama dogmasına takılıp kalmayın. başka insanların fikirlerinin gürültüsünün kendi kalbinizin sesini duymanızı engellemesine izin vermeyin. ve en önemlisi kalbinizin ve sezgilerinizin yolundan gidecek cesarete sahip olun.kalbiniz ve sezgileriniz ne yapmak istediğinizi bilirler. bunun dışındaki her şey teferruattır."

    başkaları için evlenmeyin. başkalarının gözünde havalı olmak için kararlar almayın. başkasının sizi umursadığı yoktur. herkesin yolu ayrıdır. başkası sizi en fazla 2 dk düşünür. ''helal olsun şöyle bir adamla evlendi. turnayı gözünden vurdu.'' derler ama bunu söyledikten sonra da konuyu kapatırlar. herkes kendi hayatına bakar. hayatı kendiniz için yaşayın. nietzsche'nin vurgusuyla güç istencini kendiniz yaratın. başkasının sırtından bir şeylere sahip olma arzusundan vazgeçin. içinizdeki o saf, masum duygulara yönelin. şahsen ben her gün acı çekerek, ağlayarak sarayda oturacağıma her gün gülerek tavuk kümesinde yaşamak isterim.

  • sınır alanı ihlali.

    mübarek ülkede herkes başkasının yaptıklarına/giydiklerine/düşüncelerine laf söyleme hakkını kendinde görüyor.

  • kendilerini kurnazlık adı altında zeki sanmaları.

  • şark kurnazlığı.
    cahillik

  • kişisel kompleks ve yetersizliklerini, kendisinden fazla kazanan veya daha iyi mesleklere sahip insanlara saldırarak kapatmaya çalışmak.

  • nasıl sıra bekleyeceğini bilmemek

  • ısrar etmek , hiç durmadan ısrara devam etmek, ısrar etmekten dolayı karşı tarafın sinir sistemini bozmak pahasına ısrar etmeye devam etmek...

  • ahlaki bir değer olarak (bkz: ayıp)
    türkiyede bulunduğum dönemlerde duyduğumda artık daha da garibime giden bir söz oldu bu, bir şeyi ayıp olur diye yapmak ya da yapmamak
    bir de şunu fark ediyorum, insanlar sürekli birbirlerine neyin doğru neyin yanlış olduğuna dair vaaz veriyor, öyle yapma doğru olmaz böyle söyleme doğru değil vsvs