teşekkürler ekşi sözlük

  • son 1 yılda tüm hayatımı baştan sona değiştirmeme vesile olan ekşisözlük’e teşekkür yazısıdır.

    geçen kış aylarında zor zamanlar geçiriyordum. anksiyete bozukluğu, binlerce lira borç, istanbul’da insanlarla örülü bir yalnızlık, sağlıksız yaşam, her gece beyoğlu, ailemle kopmuştum.

    beyoğlu ilk zamanlarda ne kadar “lan ne kıyak hayat.” gibi gelsede 1-2 yıl içerisinde anladım gece hayatının insana sadece o gece için bir şeyler kattığını fakat yarınından aslında çok şey çaldığını. ayda yeri geliyor 4-5 bin kazanırken ay sonu o paranın yetmediği bir hayat sunuyor beyoğlu sana, o karanlık sokaklardaki ışıkların altında sahnedeki rock star gibi hissediyorsun, paranın önemi olmuyor. o gece en kral nasıl takılırsın onu kovalıyorsun. her gece yeni birileri ile tanışıyorsun. o hayatın içine girdikçe kendinden uzaklaşıyorsun aslında.

    bu uzun dönemin sonunda sahip olduğum şeyler anksiyete, borç, psikolojik sıkıntılar, yalnızlık, sağlıksız bir vücut oldu. böyle bir dönemde sürekli hayatımda olan ekşi sözlük’e bunları anlatmak istedim fakat herkese anlatmak gelmedi içimden. dertleşecek insan veritabanına yazdım ben de, fakat öyle insanlarla karşılaştım ki o insanların dert ettiği şeyleri gördükten sonra, beni anlayabileceklerini düşünmedim.

    bir kaç gece sonra biri yazdı. dertleşecektik sözde ama bir anda olay bambaşka yerlere gitti ve sanki 10 yıldır tanıdığım biri ile konuşuyormuşum gibi hissettim. bu konuşmanın orada bitmesine izin veremezdim. bir kaç gün hep o konuşmayı düşündüm. neden bu kadar etkilendiğimi sonrandan anladım. onunla konuşurken kendim olabiliyordum. işte başka biri, evde, arkadaşlarınla, alışverişte... nereye gidersen git farklı bir kimliğe bürünüyorsun ama biri var onunla kendini buluyorsun.

    bir kaç gece sonra tekrar konuşmaya başladık, zamanın ne kadar hızlı geçtiğini saatler sonra şarjım azalınca anladım. anlatacağım dertlerden eser kalmamıştı. onunla konuşurken sanki o dertlerin bir önemi yokmuş gibi geliyordu. bir süre sonra haftada 2-3 kez olmaya başladı bu konuşmalar. konuştuklarımız hiç bir zaman kişisel değildi, kendimizle ilgili bir şey anlatmıyorduk. karşında ne görüyorsan o kişiyi biliyorsun.

    zamanla konuşmalarınız arttı aradan bir kaç hafta geçti. artık onunla konuşmak için gün sayar olmuştum. çünkü gerçek ben olmayı sevmiştim. daha önce kendime değer vermiyordum çünkü kim olduğumun farkında değildim. konuşmalarımız sıklaştıkça, ona olan ilgim artıyordu. onun da bana karşı hislerinin olduğundan emindim.

    sonra bir gün konuşurken bu güzel kadının benden 9 yaş büyük olduğunu ve başka bir ülkede yaşadığını öğrendim. bu ikimiz içinde büyük bir yıkım oldu. ikimizde ne yapacağımızı bilemedik. bir süre uzaklaşsak mı diye düşündük. olmazdı yani... başka ülke, 9 yaş büyük.ama bir yanım onu asla bırakmak istemiyordu. onu bulduktan sonra kendimi buldum ben. tüm gün anksiyete, panik atak geçirdiğimde onunla konuşmaya başladığımda hepsi geçiyordu her şeyi unutuyordum.

    bir kaç gün onsuz geçti, sonra bir konuşalım dedik. aramızda bu yaşı sorun etmemizin nedenini konuştuk. “sen hep hayatımda olsan çok güzel olurmuş gibi geliyor” dedim. sonra fark ettik ki saatler geçmiş, biz yaşı, ülkeyi, sorunları sohbetin içinde kaybetmişiz yine.

    konuşmalarımız haftada bir kaç güne çıktı. işten çıkar çıkmaz takılmaya giden ben, koşarak eve gider olmuştum. mecaz yapmıyorum, harbiden koşuyordum. bir gece karşılıklı şarap içelim dedik. gece 11 gibi başladık içmeye. saatler geçtikçe, konuşmalarımız değişti, ses tonum hiç olmadığım kadar güzeldi sanki, bakışlarım sadece ona kenetlenmişti, her an öpüşecekmiş gibi bakıyorduk birbirimize, aradaki cam zamanla, şarabın da biraz etkisiyle yok olmuştu sanki. bir ara tuvalete kalktığımda pencereden işe giden insanları gördüm. o sabah telefonu kapatıp kafamı yastığa koyduğumda hiç uyumadığım kadar huzurlu uyudum.

    anksiyete insanın tüm hayat kalitesini yok eden, süründüren ama öldürmeyen bir hastalık. fakat onu tanıdıktan sonra fark ettim ki, artık eskisi kadar kötü değildim. kaygılarım azalmıştı, ataklar çok nadir oluyordu. bir gün çok kötü oldum, tam o sırada o aradı. konuşmaya başladık ve kapatınca hatırladım atak geçirdiğimi. antidepresanım olmuştu benim.

    ikimizde yaş ve ülke olayını sorun etmememiz gerektiğini, bunun bizim için önemsiz olduğunu. diğer bize önem veren tüm insanların da bizim mutlu olduğumuz şeyi yaptığımız için, birlikte olmaya karar verdiğimizde bizi destekleyeceklerini düşündük.

    bu süreç içerisinde ondan aldığım cesaret ile hayatımda hedeflediğim fakat anksiyete sebebiyle kabul etmekten çekindiğim reklam yazarlığı teklifini kabul ettim.

    artık onunla her gün her an konuşur olmuştuk. bir kaç saat konuşmazsam eksikliğini hissediyordum.

    konuşmaya başladıktan 3 ay sonra bir gün “ben 8 şubatta istanbul’a geliyorum.” dedi. biletinin fotoğrafını gördüğümde yaşadığım heyecan dünyanın en güzel heyecanlarından biriydi. hayalini kurduğum, düşlediğim, itiraf edemesem de yavaş yavaş aşık olmaya başladığım kadın benim için istanbul’a geliyordu.

    10 gün içinde zaman su gibi geçti. bayram sabahı çocukları gibi o geldiğinde ne giyeceğimi hayal edip uyuyordum. ilk ne yapacağım, öpsem ne tepki verir, sarılmak çok mu garip olur. sanki yıllardır tanıdığım biriyle ilk kez tanışacakmışım gibi hissediyordum.

    o gün geldiğinde amına koduğumun akrep ile yelkovanı istiklal caddesinde kalabalıkta önümde yürüyen yaşlı teyze ve amcalar gibiydi. bir türlü ilerlemiyorlardı. akşam üzeri oldu, taksim meydanına geldim. metroya binip havaalanına gideceğim. mesaj geldi. “sana geliyorum.” duraksadım... derin bir nefes aldım... o an gitmekten korktuğumu ve geri dönmenin daha iyi olaca....şaka şaka “parka gidecekmiş iki gözümün çiçeği.” diyen kemal sunal gibi bir gül alıp koştum havaalanına. kapıda onu beklerken, dilim damağım kuruyordu. söyleyeceklerimi unutuyordum. dış hatlarda kapı otomatik açılıyor kapanıyor. her açıldığında sinan çetin programına dönüyordu hayatım.

    bana o ana kadar biri sorsa dese ki “hayatındaki en mutlu olduğun an hangisiydi?” diye. yoktu öyle bir an. ama sonra kapı açıldı. o geldi. sol gözünü kırptı. sol tarafa gel der gibi. yanyana geldiğimizde yemin ederim sağır oldum, hiç bir sesi duymuyordum. sarıldık direkt, sanki 5 yıldır görmediğim sevgilime kavuşmuştum. kokladım, defalarca, öpmeyeceğiz diye söz vermiştik birbirimize ama yakından yüzüne bakınca, nefesim kesildi, gözlerim gözlerinde, nefesim nefesinde, dudaklarımıza engel olamadık, olmak istemedik. o kalabalığın içinde sadece onun kokusunu alıyordum, sadece onu duyuyordum, bir tek onu görüyordu gözlerim. işte o an benim hayatımın en güzel, en mutlu anıydı.

    o gün ertesi sabaha kadar birlikte oturduk içtik, sarhoş olamadık, kanımda dolaşan alkol miktarı kalbimdeki sevgiden daha fazla olamıyordu. o gece kardeşi ile tanıştım tesadüf eseri, o benim arkadaşlarımla. sabah en son çorbacıya gittik. tuvaletten döndüğümde baktım ki yarım kelle paça, yarım işkembe söylemiş üstüne sarımsak gömüyor. ben hayatımda mercimekten başka çorba içmedim. her şeye rağmen o gece onu öptüm. dedim ki ben bu kıza aşığım aga.

    1 ay beraberdik, istanbul’un her yerini gezdik, her sokağını, adaları, tüm vapurlara bindik, her gün geçtiğim yollarda yürüttüm onu o gidince belki kokusundan bir parça kalır diye. kendime itiraf etmekten korktuğum şeyi artık sesli olarak söylüyordum. ona aşık olmuştum. işin garibi o da bana olmuştu. şaka gibi geliyordu.

    sonra bu yazıda olduğu gibi bir şeyi unutmuştum. hastaydım lan ben. anksiyetem vardı hani benim? nereye gittim oğlum, madem bu kadar kolaydı ne diye aylarca götümde dolaştın. neyse dedim siktir git bir hayrın yoktu zaten.

    bir ay sonra giderken ağladım. havaalanında oturduk, hüngür hüngür ağladım. 1.90 adamım ben, otursamda iri duruyorum. herkes bana bakıyor. ağlıyorum ama bir yandan hala ona sahip olduğum için mutluyum. çocukluğumdan beri hiç ağlamamıştım. orgazm olurcasına aktı göz yaşlarım sonra. son bir öptüm kokladım, gönderdim onu.

    şu an son durum ne mi? 1-2 ay sonra onun yanına taşınıyorum. bunu kendim başardım. bir kaç ay önce ailemle tanıştı, ben ailesi ile tanıştım. kimse yaşı dert etmedi, herkes destekçimiz. yazın doğum gününde evlenme teklifi ettim. önümüzdeki yaz evleniyoruz. anksiyete bakınca gülümsediğini bir tabir, maddiyat olarak kendimi öylesine topladım ki, gitmeden önce kenara para bile koydum,
    ailemle aram mükemmel, babam alkolik benim şu an içkiyi bırakma sürecinde. çünkü bir gelini olacak, onu görünce aldı bu kararı.

    sedat denen kodveren ekşisözlük’ü bu amaçla oluşturmadı elbette ama benim hayatıma böyle büyük bir artısı oldu. okuyan herkese çok teşekkür ederim. yazım hatalarım varsa affola.

    edit: kodveren’in adı aklımda serkan olarak kalmış. sedat olarak düzelttim. çok fark ettiğini sanmıyorum sonuçta ikisi de kodveren.

    edit2: çok merak eden oldu, oraya onunla evliliğim sayesinde gitmiyorum sevgili iyi niyetli sözlük yazarları. kendi kazandığım okulla gidiyorum.