tarım ve hayvancılıkta neden ilerleyemiyoruz

  • televizyon ve diziler yüzünden.

    bir amcaoğlum var. adamın yaklaşık 200 tane koyunu var. bu koyunlar yılda bir defa ikişer tane yavru yapıyorlar. bunlardan 20-30 tanesi telef oluyor, hadi diyelim elli tanesi telef oluyor. bazı koyunlar da kısır olabiliyor, ya da 2 değil tek yavru yapabiliyor. oradan da 50 tane fire verse. yılda 300 yeni kuzu ekleniyor stoğa. oluyor 500 koyun.

    bu 500 koyunun, 300 adedini satıp, geriye yine 200 kalacak şekilde yeni çevrimine giriyor. bir koyunu ortalama 500 tl'den satsa, yıllık geliri 150.000 tl, aylık geliri ise 12500 tl net. neredeyse 9 asgari ücret tutarı, çoğu şirkette genel müdür yardımcısı maaşı kadar geliri var.

    neyse bunları neden mi söylüyorum. bu adam çok mutsuz lan.

    öncelikle bir eş bulamadı. sevdiği bir kız vardı. "istanbul'a gidelim, asgari ücretle bir iş bul, evlenelim. ben köyde kalamam" diye ısrar etti, o iş olmadı. görücü usülü devreye sokuldu. kimse bir "çoban" ile evlenmek istemedi.

    çünkü televizyonda anlatılan hayatlar, köyde yok.

    taşrada çiftçilik ya da tarım yapınca, dizilerin standardına göre, kötü bir hayat yaşamış olacaklar. çünkü köyler, filmlerde zenginlerin şımarık torunlarını akıllandırmak için ceza olarak gönderdikleri yerler. dizilerimizdeki köylüler de zaten ya konakta yaşıyorlar ya da devasa bir çiftlikte ve kesinlikle çiftçilik yapmıyorlar.

    insanlarımız istanbul'a geldiğinde eğitimi ve deneyimi olmadığı için asgari ücretle sabah 8 akşam 9 eşşek gibi çalışacak, aldığı paranın tamamını kira, yol ve temel ihtiyaçlarına harcayacak, ekmekle beslenecek ama bunu köyde kalıp, sağlıklı beslenip, kaliteli protein alıp, daha fazla para kazanıp, televizyon kültüründe aşağılık bir iş olarak tanıtılan bir işi yapmaya tercih ediyor.

  • öncelikle köylü hasan amcanın baktığı 2 tane inekle hayvancılık ilerlemez zaten. bu "köylü kalmadı ki" ayaklarını hayvancılık üzerinden geçelim ilk önce.

    dünya artan nüfusa yetecek hayvansal gıdayı endüstriyelleşme ile çözdü. hükümetler iş adamlarına destek verdi. iş adamları da işi bilene maaş vererek işini kurdu.

    bakın ben köylü hasan amca aç kalsın demiyorum. ama yalan yanlış bildiği şeylerle baktığı iki inek ne ona bi şey kazandırdı bu güne kadar, ne de ülkemize.

    bu işin oluru geniş arazilerde, işi bilen zooteknistler ve veteriner hekimler tarafından yönetilen, her şeyin kayıt altında olduğu çiftlikler kurmaktır.

    şimdi çiftlik kuruldu, bir çiftliğin en önemli gider kalemi nedir? evet, yem.

    yem denildiği zaman akla direk saman geliyor ama samanın hayvan beslemedeki yeri %40-50 arasında. geriye ise konsantre yem dediğimiz zamazingo kalıyor.

    işte ülkede bu da çok pahalı. sen ayçiçeği tarlalarını arttır, soya tarlalarını arttır. bitkisini yağını sat, küspesini de ver işte inekcağızlara.

    işte burada bize köylü lazım. ama köylüyü tek başına bırakırsan ineğe baktığı gibi bakar tarlasına da. sonra yine problem.

    getir ziraat mühendislerini, anlat iş adamlarına yatırım yapsınlar. hızlı getirisinden bahset, gelir kapısı oluştur sen devlet olarak. mazotu mu ucuzlatıyosun, gelir vergisini mi düşürüyosun yap bişeyler işte.

    sonra bilim içerisinde düzenli bir üretimi olsun bunların.

    bakın bu anlattıklarım atla deve değil. neredeyse 10 yıldan fazladır tavukçuluk sektörü buna benzer şekilde ilerliyor. sen bu sayede 3€'ya tavuk göğüsü yiyebiliyorsun.

    sen en iyi böyle kalkınabilirsin. madem domuz tüketmiyorsun. yapabileceğinin en iyisi bu.

    şimdi organik sevici arkadaşlar konuşmadan söyleyeyim, böyle büyük çiftliklerde her şey kayıtlı olduğu için ilaç kalıntı riski de minimuma düşüyor. köyde hasan amca ineği değişik möölediği zaman amoksisilini basıyor çünkü. kayıt kuyut yok. hayvan kesildiğinde tespitini yapan yok bu ilaçların.

    hükümet 15 yıldır inşaat yerine kafasını kaldırıp başka şeylere baksaydı böyle olmazdı. yalandan teşvik veriyoruz dediler yıllarca, köylü çekti hibeyi gitti şehirde pavyonda yedi.