türkiye'nin suriye'de ne işi var

  • bir soru.

    --- spoiler ---

    maraba ile ağa, ağanın arabasında tıngır mıngır kasabaya gidiyorlar. yolun yarısında, arabayı çeken hayvan patır kütür yola pisliyor.

    ağa marabasının arabada gözü olduğunu biliyor. hem marabayı küçük düşürmek hem de eğlenmek için, “üle memo! şu boku yersen, arabayı sana verecem” diyor. bizimki bir an düşünüyor, kararını veriyor, koşumları ağaya uzatıp arabadan iniyor ve taze at pisliğini yiyor.

    “tamam”, diyor ağa “araba senin” bizimkinin midesi dönmüş, gururu çiğnenmiş, kendinden iğreniyor. ağa ise bir dakikalık bir eğlence uğruna arabasından olduğuna pişman, kendi budalalığına yanıyor.

    dönüş yolunda ikisinin de ağzını bıçak açmıyor, ikisi de kurdukça kuruyorlar. tam marabanın pislik yediği noktaya geldiklerinde ağa dayanamıyor; “üle memo! bir halt ettim, şaka uğruna araba elden gitti, b.k yemenin ederini vereyim, arabayı geri alayım.”

    memo’nun genzinde, ağzında, yüreğinde, öfkesinde hâlâ pislik tadı var. “olur ağam” diyor, “olur ama bir şartla: sen de aha şu kalan kurumuş b.kları yiyeceksin ki ödeşelim.” ağanın gözü kararmış, iniyor bir miktar pislik de o yiyor. çiftliğe yaklaşırlarken, memo düşünceli, kederli soruyor:

    “ağam, araba giderken de senindi dönerken de senin, peki biz bu kadar b.ku neden yedik?”
    --- spoiler ---