türkiye'deki tıp fakültelerinin içler acısı hali

  • işin içinde olmayanların göremeyeceği, anladığını düşünse de tam olarak durumun vehametini kavrayamayacağı içler acısı durumdur. gel sana birkaç yıl sonra seninle, ananla, babanla hangi doktorlar ilgilenecek biraz bahsedeyim.

    tıp öğrencileri ile çok vakit geçiriyorum, sohbet ediyorum, yüzlerce ders anlattım, onlarca sınav yaptım. giderek onlar için daha çok üzülür hale geldim. şükrettim, ben neyse ki kaliteli eğitimi bir şekilde ucundan paçasından yakalamışım çok şükür dedim.

    "derin ven trombozu ve pulmoner emboli" konusunu anlatırken kafamda plan yapıyorum; "koagulasyon kaskatını hızlıca geçerim, zaten biliyorlardır temel şeyleri, direkt konuya geçerim" vs. gibi. birinci ve ikinci sınıfta temel bilimler derslerinde, üçüncü sınıfta kliniğe giriş stajlarında anlatılan "wirchow triadı" nedir diye soruyorum, abi bir kişiden ses yok. dahası duymamışlar bile. aynı dersleri beşinci snıflara anlatırken de soruyorum, bilen bir kişi dahi yok.

    kaldı ki dünyanın hangi ülkesinde olursa olsun tıp okuyan herkesin mutlaka okuması gereken kitaplar vardır; "guyton fizyoloji", robbins patoloji", harrison iç hastalıkları" vs onlarca kitap. bunları da hiç kimse okumamış. çünkü herkes birbirlerinden çektirdikleri fotokopilere çalışıp sınava giriyor. içinde hiçbir şey yok, tonla safsata, resim vs. oysa elin amerikalısı herbir dersin kutsal kitabını okuyor, o ders denilince akla hangi kitap geliyorsa onu cüz sürer gibi çalışıyor. nitelikli hekim alacak yerlerin sınavları onlardan soruluyor çünkü. eğitim kurumları da bu kitapları öğrencilere sağlıyor, kütüphanelerin olanakları da epey cezbedici.

    burada irdelenmesi gereken birçok sorun var ama bana kalırsa bunların en önemlisi "kalabalık". yaklaşık on yıl önce tıp fakültesine girdiğimde kontenjanımız 144kişi idi. şimdi baktım 300kişi olmuş. biz bile bir kadavra başında 10 kişi durmaktan rahatsızdık, şimdi 25 kişi üstüste çıkıp iki metrekarelik masayı görmeye çalışıyor zavallı öğrenciler.

    10 yıl önce 4500olan tıp fakültesi kontenjanları geçen yıl 13000civarındaydı!
    80 küsür tane tıp fakültesi var ülkemizde! ingiltere’deki tıp fakültesi sayısı 32, bizden daha çok nüfusu olan almanya’daki tıp fakültesi sayısı ise 36. a.b.d. gibi büyük bir güç tıp fakültesi sayısında %10’luk bir artışı 20 yıllık süreçte yapabilmeyi planlıyorken, biz 20 yılda tıp fakültesi sayısını %200 artırmışız.

    geçen gün birinci sınıf öğrencilerine mevcut kaç kişi diye sordum, yeminle 500dediler. bakın sadece birinci sınıf. ingilizce ve türkçe çoğu dersi ortak yapmak zorunda oldukları için sınıfa sığmıyorlar. yoklama alıyor mu hocalarınız, ne yapalım yoklama alayım mı diye sordum; "abi almayın isterseniz sonra herkes geliyor sığamıyoruz" dediler. vay babanın kemüğüne ya! sınıfın yarısı derslere gelmiyormuş da öyle sığıyorlarmış sınıfa. tıp fakültesini derse gelmeden kör topal düşe kala geçip doktor olup benim anamı babamı mı tedavi edecek şimdi bu çocuklar?

    kıraathanede taş döşeyen adamların eline sopa, bıçak tutuşturarak ağır silahlı bir terör örgütüyle mücadale için göndermek ne ise bu durum da aynen budur. niteliği bir kenara bırakıp sayıyla kafayı bozmuş devlet yöneticileri bu kafayla devam ettiği sürece ilaç yazıp yollayan, ameliyat yapmaktan kaçınan, günü kurtaran hekimlerle dolacak ortalık. olan hem hizmet bekleyen insanlara, hem de yıllarını dirsek çürüterek geçirmiş zehir gibi genç beyinlere olacak.

    ileride hasta olacak herkese geçmiş olsun. şansınız da bol olsun. ihtiyacınız olacak..

    edit: ilk eklemeyi daha 20 dk. geçmeden yapmak zorunda kaldım. öncelikle anafikiri önemi tartışılamayacak kadar büyük olan bir konu hakkında yazdığım yazıda iki tane latince kelime kullandığım için "doktorum demenin alternatif yolları blmemne" başlıklarını hortlamaya başlamış bazı kompleksli tipler. hiç umrumda değil. kendi kendilerine kumda oynasınlar.

    edit 2: tıp fakültesine 10 yıl önce girdiğimi söylememe takılanlar olmuş. 10 rakamı uydurmadır. deşifre olmazsam güzel olur diye yanlış sayı verdim. kapiş??

    asıl üzüldüğüm; meslektaşlarımdan mesajlar gelmeye başladı; "doktorları kötü gösteriyorsunuz", "bunların konuşulacağı yerler sözlük değil" falan gibi. nerede konuşalım kardeş? tıp öğrencileri textbook'ları okumuyor diyorum, yalan mı? sınıf, ortam, hastane, hasta pratikleri yetersiz ve önem verilmiyor diyorum, yalan mı? 100 kişilik sınıfa sıra aralarına sandalye çektirerek 250 kişi sığdırmaya çalışıyorum diyorum, ortada acil ve çok büyük bir halk sağlığı problemi var diyorum, adamlar hala boynunda fular, bir elinde pipo, öbür eliyle top sakalıyla oynayan cihangir entelleri gibi yazdıklarıma eleştiri kastırıyorlar. cidden bravo..

    edit 3: öğrenci kardeşlerimden çokça mesaj geliyor. canlarım, şu an o kadar üzgünüm ki, yeminle sizin adınıza çok üzülüyorum. siz de tusu kazanıp benim gibi geriye dönüp manzaraya tepeden bakan bir uzman olduğunuzda anlayacaksınız olayın tus kazanmak olmadığını. yaşadığımız ülkede acil servislerde uzmanlık alanıyla uzaktan yakından ilgisi olmadığı halde acil hasta baktırılıyor. doktor eksikliği, hasta fazlalığı nedenleri gösterilerek bir fizik tedavi uzmanına kalp krizi baktırılıyor, inme, gis kanaması baktırılıyor. yasal olarak da sorumlu tutulacaksınız, ben bilmiyorum diye birşey yok, benim uzmanlık alanım değil açıklaması sizi kurtarmayacak. bu nedenle; genel tababet bilmeden uzman doktor olmuşsun neye yarar? "pardonu olmayan" ilaçları dozlarıyla birlikte (adrenalin, atropin, haloperidol vs..) bilmiyorsan istediğin kadar uzman ol, yakarlar seni. o yüzden lütfen alınmayın, okuyun, okuyun !!

    edit 4: pekala. şanı, şöhreti, ünü, tanınmışlığı olmayan sıradan bir vatandaş olan ben, büyük denilebilecek bir şehirden, takma isim ile bir sorunu paylaşarak bu kadar tepki yiyebiliyorsam; büyük şehirlerde, istanbul'da, ankara'da izmir'de vs. yaşayan siyasiler, sanatçılar, devlet erkanı kim bilir bir cümle kurduklarında arkalarından neler deniyor, ne küfürler ediliyor, ne haksız eleştiriler alıyorlardır kim bilir? adamların ne zor ne stresli hayatları varmış meğer? gerçekten de bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan insanlarla dolu bir ülkeymişiz, dibine kadar anlamış bulunmaktayım. ok, beni ikna ettiniz. herşey çogzel, herşey mikemmel..