türkiye'de sevgili bulmanın zor olması

  • 2015 yılı aylardan haziran ya da mayıs. her şey hayatımı sorgulamam ile başlamıştı. bütün olumsuzlukların sebebini nedense "sap" olmama bağlamıştım. hayatımı düzene sokmamın çıkışını elleri ve gözleri güzel bir kadına endeksledim. ancak bu kadını bulabilmek benim gibi biri için oldukça güçtü. neticede 32 yıllık saptım; ne bir ortamım vardı ne de geri dönebileceğim eski sevgililerim. çaresizce telefonuma sarıldım. listeme şöyle bir baktım ki rehberim ülkede seferberlik ilan edilse silah altına alınacaklar listesi gibiydi. önce rehberimdeki evli erkekleri aradım, baldızları falan varsa bana ayarlasınlar diye. hem de ne güzel bacanak muhabbeti yaparız diye düşündüm. bacanak muhabbetlerini ve bacanak sözcüğünü çok severim. ancak aramalarım sonuçsuz kalmıştı. dost dediğim düğünlerinde çeyrek altınımı gözümü kırpmadan taktığım bu insanların ya baldızları yoktu ya da benimle bacanak olmak istemiyorlardı. sonra annemi aradım. "ana bana köyümüzden kız bul" diye yalvardım ancak anam önce "oğlum sen ana sözcüğünü kullanmazdın. iyi misin? bizim köyümüz de yok ki evladım" diyerek telefonumu suratıma kapattı. çaresizce tv8'de survivor izleyip planlar yapmaya başladım. aklıma çok çapkın ve yakışıklı bir arkadaşım geldi. bu lavuğun yancısı olabilirsem belki ben de kız düşürebilirim diyerek telefona atladım ve nerde olduğunu sordum; "kanki tint cafe'de oturuyorum yanımda kızlar var atla gel" dedi. koşa koşa tint'te gittim. hakikaten de yanında kızlar vardı. hemen masaya çöktüm ve direkt konuya girdim. yanındaki kızlar bana bakmayacağı için onlara yükselmek aklımın ucundan geçmedi. oğuzhan önce durdu sonra beni bir süzdü ve "abi ankara'da kızlarla tanışmak istiyorsan pasaja git" dedi. lafını bitirmeden koşa koşa yanından ayrıldım ve tunalı hilmi caddesindeki pasajları gezmeye başladım.

    günlerce tunalı hilmi'deki pasajları gezdim ama ortada kız falan yoktu. ertuğ pasajı, aynalı çarşı bütün abuk sabuk pasajları mecnun gibi dolaştım. takı toka satanların mesken tuttuğu bir pasajda sinir krizi geçirdim ve telefona sarıldım ve oğuzhan'ı aradım. "lan yavşak nerde bu pasaj çabuk söyle" diyerek oğuzhan'a giriştim. oğuzhan yakışıklılığın verdiği özgüven ile bana gülerek "kızılay'da oğlum" dedi. hemen suratına telefonu kapattım ve koşa koşa kızılay'a gittim. gama iş merkezi dahil onlarca pasaj gezdim ancak yine sonuç alamadım. en son izmir caddesinde bir pasaja girdim. kpss hazırlık soruları satan bir dükkanın önünde cehennem gibi kız kaynıyordu. haa doğru pasaj sanırım burası diyerek pasajda beklemeye başladım.

    fotokopi dükkanının yanında ganyan bayi vardı. kızlara bakarken birden dikkatim ganyan bayiye kaydı ve bu sefer at yarışlarını izlemeye başladım. boldpilot isimli efsanevi atın ölümünden çok etkilenmiştim. onun gibisi acaba var mıdır diyerek tüm yarışları izledim. en son kendimi o kadar kaptırmışım ki kuponum olmamasına rağmen "hadi oğlum bahtıaçık hadi koçum" diye bağırıyordum. sonra duvarda "lütfen bağırmayın çünkü atlar sizi duyamaz!!111" yazısını gördüm ve irkildim. bağırmadan sessiz sessiz yarışı izlerken "ya hani öldü ya büyük yazar bence onu sorarlar kpss'de" cümlesi dikkatimi çekti. yarıştan gözümü ayırmadan ve cümlenin sahibine bakmadan "yaşar kemal" dedim. tiz bir kız sesi "teşekkür ederim. at yarışıyla ilgilenen biri olarak genel kültürünüz baya iyiymiş" dedi. bu iğneleyici cümlenin sahibine iki kelam edeyim diyerek kafamı çevirdim ve o da ne masmavi gözleri olan minyon bir kız gördüm. resmen hayatımın aşkını pasajda bulmuştum. içimden "ulan oğuzhan sen ne yavşak adamsın işini biliyorsun" dedikten sonra kıza at yarışıyla ilgilenmediğimi hatta hayatımda hiç oynamadığımı ama izlemenin güzel olduğunu söyledim. kız beni deli sanıp güldükten sonra arkadaşıyla vedalaştı ve yanıma geldi. "sen hangisini tutuyorsun" diye sordu. aslında bahtıaçık'ı tutmama rağmen kıza kendimden tiksinerek "gözlerinin rengindeki yeleği giymiş atı tutuyorum" dedim. kız gülümsedi elini uzattı ve "ben gökçe" dedi. ben de gülümseyerek "sinire gerek yok" dedim. biraz sohbet ettikten sonra kızılay'da yürüdük. gökçe'ye otobüs durağına kadar eşlik ettim ve tüm cesaretimi toplayıp bakışlarını insanlardan kaçıran utangaç bir eşşek gibi telefon numarasını istedim. gökçe baya bir naz yaptıktan sonra tam otobüsü geldiğinde telefon numarasını hızlıca verdi ve otobüsüne bindi. gökçe otobüse biner binmez oğuzhan'ı aradım. "abi haklıymışsın pasajda kızı buldum" dedim. oğzuhan gayet kendinden emin bir şekilde "herhalde oğlum biz biliyoruz da söylüyoruz. cumartesi gecesi mi buldun ben de ordaydım lan" dedi. oğuzhan ile işim bittiği için nefretimi kusma vaktinin geldiğini düşünerek "lan mal cumartesi gece hangi pasaj açık olur" dedim. oğuzhan telefonda gülme krizine girmişti bir türlü konuşamıyordu. sonunda "oğlum sen ne pasajından bahsediyorsun?" diye sordu. "ne pasajı olacak abi bildiğin pasajlar işte" dedim. oğuzhan kahkahalar atarak "benim pasaj dediğim yer kızılay'da mekan lan ördek" dedi.