türkiye'de hobi sahibi olmak

  • bir bir bütün hobilerimin içine sıçılmasından dolayı benim için giderek zorlaşan durum.

    bundan 15 yıl önce üniversite yıllarımdaki hobilerimi yazayım;

    edebiyat
    spor (futbol ağırlıklı)
    sinema

    üç tane temel hobim bunlardır. edebiyat dediysem de işte genelde roman okurum. kurgu hoşuma giderdi. madem edebiyatla giriş yaptık 15 yıl öncesinden bugüne gelelim.

    bugün şu büyük kitap satıcılarının mağazalarını gezdiğinizde kitapların %85'inin ortaokullu genç kızlara hitap eden cicili bicili içi boş kitaplar olduğunu göreceksiniz. sel yayınları, can yayınları, yky, iş bankası yayınları vb. birkaç kitabevinin kitaplarına bu raflarda rastlayabilmek için mağazanın karanlık köşelerine doğru yol almanız gerekiyor. ufak bir şehirde yaşadığım için doğrudan gidip mağazada kitabı alıp biraz okuyup keyif yapıp almaya karar verme imkanım olmuyor. dolayısıyla bu yayınevlerinin kendi sitesinden ya da bilindik bir kaç internet sitesinden sipariş veriyorum. artık ne çıkarsa bahtına. antoni casas ros kitabının eleştirilerini okuyorsun internette of, kitap süper duruyor. arka kapak yazısını okuyorsun oha süper. kitabı eline alıp 3-5 sayfa okuyamadığın için basıyorsun sipariş butonuna. sonra kitap eline geliyor 15. sayfada bu ne lan diyorsun. açıyorsun o eleştirileri bir daha okuyorsun, eleştiriyi yazan kişinin anlattığı hiçbir bok yok kitapta. göt gibi kalıyorsun. 2-3 defa bu olunca artık doğru düzgün internet eleştirilerine de güvenmez oluyorsun. ancak kırk yılın başı büyük şehirlerden birine gidersen ancak o zaman yky'nin, iş bankasının, can yayınlarının kendi satış mağazasından kitap alıyorsun.

    gelelim spor kısmına. maçları 25 yıldır falan çok sıkı takip ederim. alman ligi, ingiltere ligi, italya ligini ve türkiye ligini. galatasaraylıyım. yani galatasaraylıydım desem daha doğru. son 4 sezondur falan maç da izlemedim. ondan önceki sezonlarda 5-6 yıllık üniversite hayatım boyunca kombinem vardı maçları kaçırmazdım. yakın deplasmanlara bile giderdim otobüsle falan. şimdi futbolu yönetenlere bakıyorsun, futbolu oynayanlara bakıyorsun, tribünde futbolu izleyenlere bakıyorsun ne yapıyorum lan ben burda diyorsun. passolig felaketi, digiturk'ün çıldırttığı müşteriler falan derken evimde kaçak yayın bile izlemek istemez hale geldim. şike yapan adamlar sahaya yansımadı diye ceza almıyor, masum olduklarını her yerde haykırıyorlar ama şile ile ilgili kanun apar topar değiştiriliyor. suçlu yok, sorumlu yok, ceza yok. soruşturmayı başlatanlar nerde belli değil. ama her maç sonrası ortamı geren, hakemleri tehdit eden insanlar yine ceza almadan buna devam edebiliyor.

    galatasaray için de durum farklı değil. futboldan zerre kadar anlamayan insanlar tarafından yönetiliyorlar. belli ki ortada büyük bir rant var ve insanlar klüple ve yönetimle alakaları olmasa da bu rant için yönetime giriyorlar. ne bir planlama var ne de bir yönetim modeli.

    taraftar profiline de değinelim az çok. ben ağırlıklı olarak galatasaray maçlarını izledim tribünden. dolayısıyla yazdığım şeyler galatasaray tribünü gözlemim olsa da bu gözlemi her klübe uyarlayabilirsiniz. tribünde tütün mamülleri kullanmak, alkollü içki tüketmek yasak biliyorsunuz (vipler localar hariç). kale arkasından kombinem vardı ve siktiğimin ufak paket çekirdeğini içeri geçiremiyordum bir türlü. her seferinde polisler el koyuyorlar. içeride ise büyük şişe rakılar, vodkalar cirit atıyor. sinirlendiklerinde sahaya fırlatıyorlar hatta adamlar bunu. bunun yanında kombine biletin amacı herkesin bir tane belirli koltuğunun olması. zaten ben kombineye bu yüzden para veriyorum. her hafta maç için koltuğum belli olsun diye. ulan bir hafta bak sadece bir hafta kavga etmeyeyim ben bu kombine yeri için. adam gelmiş benim koltuğumu beğenmiş benim yerime oturmuş. ulan davar ben o güzel yeri kapmak için geceden kuyruğa girip sabah kombine aldım. mecidiyeköyde store çadırının önünde sabahladım ben. adama burası benim yerim diyorum ben geldim önce diyor. diyorum beyefendi sizin biletinizdeki yer üst sıralarda burası benim yerim, herif kalkmıyor. gidip güvenliğe söylüyorsun o da git kaldır ben ne yapayım diyor. sonra 30 dakika kavga ediyorsun adamla. neyse güç bela adamı kaldırıyorsun yerinden. etraftaki herkes sigara içmeye başlıyor. ulan yasak yasak. toplu halde mecburen göt göte durduğumuz için orada sigara içmek yasak. sigara içmeyen adam senin sigara dumanına maruz kalmasın diye konmuş o yasak. södürtemiyorsun o sigaraları. amk barzoları anlamıyorlar. küfür ediyorlar, bir kişi üç kişi değil bin kişiler kavga da edemiyorsun. üzerin leş gibi sigara kokmuş vaziyette öksüre öksüre eve gidiyorsun. ulan zaten ciğerler sorunlu ormanda bile zor nefes alıyorum bir de yüz tane sigara içen barzonun yanında hiç nefes alamıyorsun. o sinirle zaten maçtan da keyif alamıyorsun.

    gelelim son mevzuya sinemaya. son dönemdeki türk filmlerinin boktanlığı malum. birbirinin kopyası, barzolukla güldürmeye çalışan, kaba saba tiplemelerin ön planda olduğu filmler hep. sinemaya bir gidiyorsun salonların %60'ında bunlar var. bunlar yoksa bol ağlamaklı koreden aparma kalbim seni sevdi, götüm gözüne aşık oldu, dalağımla evlenir misin tarzı filmler var hep. avrupa'da hiç film çekilmiyor mu amk? nerde lan avrupa filmleri? hindistan'da film çekmek yasaklandı mı? iran sineması nerde? japon sineması? çin filmleri, tayvan filmleri nerde lan nerde? illa istanbul'a film festivaline mi gitmemiz lazım işi gücü bırakıp bunları izlemek için? kola içmediğim için, mısır yemediğim için fiyatları hakkında bir yorum yapamayacağım ama ulan bilet fiyatları nedir öyle? eskiden ortaokulda günlük harçlığımla iki tane film izlerdim sinemada. şimdi olmuş bir film 15 lira. ortaokul çocuğunun günlük harçlığı 30 lira mı lan? aylık 900 lira mı alıyor çocuklar? yuh.

    şimdi benim çocuk daha küçük. olan bitenin farkında değil henüz. büyünce nasıl hobileri olacak merak ediyorum. ben hobilerimin hepsini kaybettim. bok gibi bir hayata sürükleniyorum 30lu yaşların sonunda. televizyon kanallarının hepsi bok içinde, televizyon izleyemiyorsun, gazetelerin hepsi bok, sinema bok, tiyatro bok, opera zaten bizim şehre en son geldiğinde dedem ilkokuldaymış, edebiyat bombok. sürekli bok attığımız rusyada 15bin nüfuslu kasabalarda bile bu benim kaybettiğim üç hobiyi hobi olarak saymazlar, hayatın sıradan bir parçası olarak görürler. en temel kültürel faaliyetleri bile hobi düzeyinde bile yaşayamıyoruz. nasıl bir yozlaşma nasıl bir geriye gidiştir bu?

    korkarım ki bu geriye gidişin bu yozlaşmanın artık geri dönüşü de yok. benim çocuk muhtemelen saçma sapan dizilerle filmlerle büyüyecek ve kayıp neslin bir parçası olacak. hani olur da bir mucize olur bir şekilde bu yozlaşma durur, ülke aydınlığa koşarsa diye en ufak bir umut bile kalmadı içimde. bu işte emeği olan herkese sonsuz beddualarımı yolluyorum. hayattan soğuttunuz beni. şimdi geriye kalan tek hobim olan çay içmeye döneyim ben. elimde bir tek bu kaldı tadını çıkarayım.