türk silahlı kuvvetleri'nde kurmaylık sorunu

  • birtakım çaylak ruhlu suser'leri de görmemizi sağlamıştır.

    "ne diyo bu", "özet geç değişik", "okuyamadım kardeş çarşı iznim yoktu", "okuyamadık kardeş şafak yetmedi" ...

    sözlük bu gereksizlerle dolu

  • silahlı kuvvetlerin üç kanserinden en stratejik olanı, en uzun süreye yayılanı ve tedavisi en zor olanı.

    diğerleri için (bkz: türk silahlı kuvvetleri'nde astsubay sorunu) ve (bkz: türk silahlı kuvvetleri'nde sicil sorunu)

    kurmay subay nedir bilmeyenler için kısa bir özet geçelim.

    * harp okulundan mezun olan genç bir teğmen kıta hizmetine başladığında önünde yaklaşık 30 yıllık bir askeri kariyer limiti vardır. eğer içinde bulunduğu kurumun dinamiklerine intibak etmeyi başarırsa, ordudan atılmazsa, vurulup ölmezse, istifa etmezse ve binbaşılığında erken emekli olmazsa sinir stresle dolu kariyeri bir albay olarak son bulacaktır.

    * ancak üsteğmenliğinin son üç ve yüzbaşılığının ilk üç yılında kendisine askeri konularda bir master yapma imkanı tanınır. bu süre içinde kurmaylık sınavına girebilir. atatürk'ün de 1905'te mezun olup kıtaya çıktığı gibi kurmay subay olabilirler. kurmaylık taktik seviyede birliklerde komutanlık stratejik seviyede birliklerde de karargah subaylığı anlamına gelmektedir. pratikte çoğunu plan subayı olarak görürüz.

    * kurmay olan bir subayın olmayan bir subaya olan farklar epey vardır ama en ünlüsü ve en önemlisi generallik sırasıdır. kurmay bir subay için kariyer albaylıkta bitmez. yeni başlar. kurmay olmayan bir subayın general olabilmesi 30 yıl boyunca her yıl sayısal lotoyu bir kez kazanmak ve 100 sicil ile yarışı tamamlamak iken, kurmay subayların paşalığı zaten tescilli gelmektedir. general olamamış bir kurmay albay da çok nadir rastlanan bir durum olduğundan bunların intihara özellikle meyilli bir grup oldukları tarafımdan yıllarca gözlenmiştir. son balyoz davası bu gruba pek çok yeni isim de kazandırmıştır.

    * peki kurmaylık teoride iyi subayların eşit haklarla girdikleri ve kazandıkları bir sınavla oluyorsa bu neden bir sorun teşkil ediyor da kurmaylık sorunu gibi bir başlık açıyorum? çünkü pratikte durumun bununla alakası yok, üstelik de bu buzdağının görünen kısmı.

    * türk silahlı kuvvetlerinde en idealist, orduya en bir şeyler katmak isteyen, en pırıl pırıl subaylar el üstünde tutulacakları destek olunacakları yerde anında çarpılmaya törpülenmeye başlanırlar. bu genç subaylar harp okulunun idealist eğitiminden kıtanın realist dünyasına geçtiklerinde örnek aldıkları başkomutanın* izinden pek de gidemeyeceklerini çabuk anlarlar. zira kendileri "eski köye yeni adet" getirmek isteyen tezcanlı biri olarak addedilir. görürler ki emir ne kadar gerizekalıca, aptalca, işe yaramazca verilmiş olursa olsun emre koşulsuz itaat kendi kariyerinde yükselmek için tek geçer şartıdır. fikir beyan ederse çarpılır, itiraz ederse odadan kovulur, herkesin içinde fikir beyan ederse azarlanır. ve sicilinde bu durumu yakın zamanda görür teğmen efendi. idealizmi kendisini generalliğe giden mukavemet koşusunda ilk metrelerde geride bırakır.

    * peki ne ister silahlı kuvvetler? emre itaat. boyun bükme, söz dinleme, etliye sütlüye karışmama, enseye vurulunca lokmayı koşulsuz verme. bu sizin iyi sicil ve iyi kanaatle kurmaylık sınavına gidiş istikametinizdir. zira akademi başvurusuna olur diyecek olan da aşağı yukarı sicil amiriniz olduğundan kemal atatürk mk2 ayarında bir liderlik seviyesiyle harbiyeden mezun olsanız, hizmetinizin sekizinci yılında davaroğlu ali ihsanın sizden çok daha başarılı bir subay addedilip akedemiye yollandığını görebilirsiniz. ağzınızla anka kuşu değil tavuskuşu phoenix falan tutsanız komutanınızın olumlu kanaati olmadan akedemiyi göremezsiniz. akademi adayları bu şekilde kayıtsız şartsız emre itaat eden, fikir beyanından özellikle kaçınan, üstünü hoş tutma üzerine grandmaster olmuş kimselerden oluşan bir güruh haline gelir.

    * bu kadar mı? hayır. kimi askeri sınıfların oldukça zor addedilen kurmaylık sınavı'na ayıracak zamanları varken diğerlerinin zinhar yoktur. bir kere kurmaylık sınavına çalışma zaten görev değildir. subayın mesai saatlerinde yapmasının görev ihlali olduğu bir durumdur. ancak çala çala da bir yere kadar çalışabilirsiniz. mesela bir jandarma subayıysanız bölgenizde de terör vs gibi bir durum yoksa mesai saatinde oturup kurmaylık sınavıma çalışayım demek gibi bir lüksünüz zaten olamaz zira ilinizde ilçenizde ölümlü bir trafik kazası falan vukua geldiyse bir gününüz komple rapor düzenleme savcı morg parmak izi alma arabayı çekme trafiği sağlama gibi işlere gider. eğer bu olmazsa başka bir şey mutlaka olur.

    * bunun yanısıra bir topçu subayının sabah bataryayı içtimada sayıp ardından "top başına" diye eğitime alması ve çıkarması taş çatlasa 4 saatini almaktadır. kalan 4 saat kapısını kapatarak kurmaylık sınavı nazariyatına gömülmesine yeter de artar bile. piyade bölük komutanının keza zamanı olur, tank subayının olur ama hepsi aynı olmaz. kurmaylık bazı sınıfları iş bölümünün adaletsizliği yüzünden daha çok kayırır. akademide daha çok topçu subayı olmasının veya jandarma genel komutanının ileride bir topçu olmasının sebebi bir yerde budur.

    * bu yıl açıklanan kurmaylık sınav sonuçlarına bır göz attığımda kurmay olan subayların neredeyse hiçbirinin iç güvenlik bölgesinde olamadığını (olan bir ikisinin o tarafa henüz tayin olduğunu) çoğu sınıfın yukarıda bahsettiğim gibi doğuştan kurmaylığa elverişlilerden çıktığını görüyorum. eurovisionda bülent özveren gibi hiçbir sene tahminlerde büyük hayal kırıklığına uğramıyorum.

    * işin en acı tarafı bu durumun terör gibi günümüzde çok geçerli asimetrik savaş koşullarını yaşayan (gayri nizami harp dersem kusucam artık terimden) ve oldukça başarılı olan subayların ileride planlamaya dahil olmayacakları anlamına gelmesidir. düşünün idealist bir subaysınız, tayin olduğunuz yerler hep iç güvenlik (terör) bölgeleri. hayatta kaldığınız gibi mevcut doktrin üzerine çok da parlak fikirleriniz var ve gerçekten tsk'da planlamaya katacak yüksek değerleriniz var. malesef plan subayınız sınava çalışmaya daha çok zaman bulabilmiş terör merör görmemiş bir subay olacaktır.

    * bu subayın yaptığı yapacağı planlama aşaması da oldukça acıdır. teröristlere karşı yapacağı harekat planını getirir ortaya serer. renkli renkli bir sürü güzel kalem de getirmiştir. harekatın eğrisini büğrüsünü siklet merkezini bunlarla çok nizami şekilde çizilmiş oklarla gösterir. kendisiyle aynı devrede mezun olmuş kurmay olmayan jandarma binbaşı haritaya bakar. kurmay subay tarafından topografik haritada 3.5 saatte çıkılması planlanmış rengarenk çiziktirilmiş dağlara bakar da bakar. içinden neler geçirdiğini söylemeyeceğim kimseyi üzmek istemem. ancak planlamanın gerçeklerle bağdaşır bir tarafı da yoktur. kurmayın çizdiği ok kıta subayının g.tüne girer diye doktrinde boşuna dememişlerdir.

    * bu prosese isyan başkaldırı vs ise amaçsız manasız bir harekettir. kurmay subaylar mezun oldukları gibi kendi devresi subayların iki devre üzerlerine atlayıverirler. çifte mümtaz terfi almış gibi olurlar. o yüzden plan yapan kurmay subay genellikle kurmay olmayanın harbiye'de alt sınıfı olmuş da olsa meslek hayatında artık komutanıdır. bu da inanılmaz kaoslara kavgalara çekememezliklere gebedir. mantıklı bir şekilde anlatsanız da planlamada çok fazla şey değiştiremezsiniz. oysa 3.5 saatte çıkın dediği dağı helikopterle göstersen, oranın köylüsünün yazın teçhizatsız 10 saatte çıktığını anlatsan "komando değil misiniz binbaşım" diyiverir... maaşallah.

    * kıta subayları ile kurmaylar arasındaki ilişki de kanserin bir diğer boyutudur. akademiye adım attıkları andan itibaren paşa olmaya şartlanan kurmaylar ile paşa olmaları uzaylıların gökten ufolarla gelip nokia şarj istemesi ayarında bir şansa bağlı olan (sicil hadisesi yüzünden) kurmay olmayanlar arasında korkunç bir çekememezlik vardır. kurmay olanlar atatürkün de kurmay olduğu hikayesine çapa atmış durumdadırlar. kendilerince zaten zat-ı şahaneleri de aynı kulvardadır ve kıta subayları kendilerini doğal olarak çekememektedir. kıta subayları da gerçek savaş tecrübesini görmemiş ancak teorik olarak öğrenmiş bir subayın kendilerini renkli kalemlerle ölüme göndermesi fikrinden had safhada rahatsız olur. şahsi kanaatimce kolağası mustafa kemal bey derne ve tobruk'ta kurmay murmay gayet de elde tüfek çarpışmış bir askerdi. günümüz örneklerinde bu denli bir enthusiasm görmek kolay değildir.

    * yakından uzaktan ilgisi olması hasebiyle şunu da söylemek icap eder. kurmay subaylar "stratejik" kademede karargah subaylığı yapar dediysek bunu gerçek hayatta tehlikeden en uzak, hayata ve maaşa en yakın yerler olarak anlamak da icap eder. nato komutanlıkları dış görevler askeri ataşelikler gibi kaymağın kaymağı görevlerde kıta subayı vs kurmay subay oranını şuraya yazsam hepimiz kanser oluruz.

    * ve geldik kanserden ölüme. idealistliğini harbiyede bırakmış, paşalığa giden yolda el pençe divan 30 yıl geçirmiş, savaş görmemiş, çatışmada bulunmamış, yanında silah arkadaşlarını kaybetmemiş (olan varsa o azınlığı tenzih ediyorum) askeri pratiğiyle değil çoktan seçmeli teorisiyle kurmay olmuş subay ileride general oluyor arkadaşlar. paşa olunca da içinizde hala bir umut bekliyorsunuz ki bu kadar yıldır sakladığı gizlediği idealist kişiliğini artık açığa çıkartacak ve yapması gerekeni, uğruna doğduğu ve nice çilelere katlandığı fikirlerini artık rahatça beyan edecek. olmuyor böyle bir şey. türk silahlı kuvvetlerindeki 300 küsür general ve amiral içinde el pençe divan doktrininden gelip de böyle bir değişim gösterebilecek, dahası bu tekere çomak sokabilecek bir adam görmedim duymadım, yıllardır bekliyorum.

    * zira anlamak gerekir ki paşalık apoletlerini takınca yarış bitmiyor. yeni başlıyor. tuğgeneraller arasında da tümgeneral olacakların bir listesi var, tüm olunca acaba korgeneral olabilecek miyim düşüncesi zihinde büyüyor. korgeneralliğine kadar gelmiş bir asker elbette 10 orgeneralden biri olmak isteyecek. orgeneral olunca da neden genel kurmay başkanı olamasın? bu süre içinde sizin bir üst kademeye geçişinizin tek geçer şartı hiç değişmiyor. el pençe divanlık, emre koşulsuz itaat, üstünü hoş tutma. harbiyeden mezun olduğunuz günden orgeneralliğe kadar bütün yarış bundan ibaret. hal böyle olunca da nereye kadar karekterinizi şahsiyetinizi muhafaza edebilirsiniz ki? kaç bin kez içinizden küfrederek emredersiniz komutanım diyebilir, kaç kez içinize hiç sinmeyen moral varlığınıza tamamen tezat emirleri 100 sicil alabilmek için yerine getirebilirsiniz. dahası bunları yıllar ve yıllarca yaptıktan sonra kendiniz olmayı hala nasıl sürdürebilirsiniz. nerede siz siz olmaktan çıkar ve başka biri olursunuz?

    sonra da gelip bana soruyorlar ki necdet özel niye böyleydi. ben size soruyorum, rüştü erdelhun ve necdet özel gibi iki genel kurmay başkanını bu hale getiren nedir?

    * teori ve pratiği harmanlayan ve çözüm üreten gerçek liderlerden kurmay nasıl yapılır? türk ordusu böyle generallerin eline nasıl teslim edilebilir, bu sistemin artık kendi içinden bir kurtuluşu var mı?

    bilemiyorum.

    ama mö 209 yazmakla ordu geleneği sanırım kazanılmıyormuş. onu biliyorum yalnız.